Bölüm 4
Firavun’a Verilen İlk Mesaj
Mısır’dan Çıkış 5-6
BU iki bölüm anlatımda özel bir yere sahiptirler. Gerçekten de bir önsöz niteliğindedirler, Yehova’nın Firavun ile olan çekişmesi sırasındaki yargılara giriş yaparlar.
Tanrı’nın yollarını resmettikleri gibi aynı zamanda büyük bir eğitici özelliğe sahiptirler. Mesaj, lütuf ile iletilir, itaat için fırsat teklif edilir. Tanrı, yargılamak için Elini kaldırmadan önce sabır ile katlanarak bekliyor. Aynı durum, günümüzdeki dünya için de geçerlidir. Şimdi Tanrı’nın katlanma ve lütuf zamanıdır, bu zaman sırasında O’nun merhameti her yana ilan edilir ve bu mesajı kim işitir ve inanırsa kurtulur. Ancak bu lütuf günü sonuna yaklaşmaktadır ve Rab İsa, Baba’nın sağında oturduğu yerden kalktığı an, kapı kapanacak ve yargılar yağmaya başlayacaktır. Bu anlamda bu iki bölüm Firavun için lütuf gününü tanımlar. Mısır kralı bir insandı, ama aynı zamanda sahip olduğu konumu nedeni ile, daha önceden de işaret edildiği gibi, bu dünyanın tanrısı olarak Şeytan’ın bir sembolüdür. Bu nedenle, bu konuda bu iki bölümden başka eğitici dersler de alınabilir ve bu konu en önemli yeri işgal eder. bu durum, konu ilerledikçe daha iyi anlaşılacaktır.
“Sonra Musa ile Harun firavuna gidip şöyle dediler: ‘İsrail’in Tanrısı Rab diyor ki, ‘Halkımı bırak gitsin, çölde bana bayram yapsın.’ Firavun, ‘Rab kim oluyor ki, O’nun sözünü dinleyip İsrail halkını salıvereyim?’ dedi. ‘Rabbi tanımıyorum. İsrailliler’in gitmesine izin vermeyeceğim.’ Musa ile Harun, ‘İbraniler’in Tanrısı bizimle görüştü’ diye yanıtladılar, ‘İzin ver, Tanrımız Rabbe kurban kesmek için çölde üç gün yol alalım. Yoksa bizi salgın hastalık ya da kılıç ile cezalandırabilir.’ Mısır firavunu, ‘Ey Musa ve Harun, niçin halkı işinden alıkoyuyorsunuz? Siz de işinizin başına dönün’ dedi. ‘Bakın, halkınız Mısırlılar’dan daha kalabalık, oysa siz onların işini engellemeye çalışıyorsunuz.’” (1-5. ayetler)
Hatırlanacağı gibi, buradaki konu, İsrail’in kurtarılmasıdır. Ve bu yüzden halkın bu kurtuluşta bir rolü olamazdı. Tanrı onlar için hareket etmeliydi; ve sonuç olarak Firavun ile çekişen Tanrı idi. Bu dünyanın tanrısı olarak Şeytan, yani Firavun, halkı esaret altında tutar. Tanrı’nın amacı, halkı bu tutsaklıktan kurtarmaktır; bu nedenle Musa’ya emanet edilen mesaj, Mısır kralının işitmesi içindir. Ve Tanrı’nın, İsrail’i özgür kılmak konusundaki amacı nedir? “Çölde bana bayram yapsınlar.” Kendisinin sevinci içindir; kurtardığı Halkının sevinci ile sevinecektir. Kurtarışın amacı, Tanrı’nın Kendi yüreğinin doyuma ulaşmasıdır. Tanrı’nın bizim kurtuluşumuz ile ilgili olarak sevinmesi ne kadar harika bir şeydir! Mesajın iletilmesi, firavunun gerçek karakterini ortaya çıkarır. “Rab kim oluyor ki, O’nun sözünü dinleyip İsrail halkını salıvereyim? Rabbi tanımıyorum ve İsrailliler’in gitmesine izin vermeyeceğim. Firavun bu sözleri ile kendisini doğrudan ve tam olarak Tanrı düşmanı yerine koyar. Ciddi bir konum! Ve bu düşmanlık hiç bir zaman azalmadı, ve Firavun’un ve ordularının yenilmesine ve yok edilmesine kadar devam etti. Bu, elbette Tanrı ile henüz barışmamış olan herkes için uyarıcı bir derstir, ve aynı zamanda insan doğasının korkunç çürümüşlüğünün bir açıklamasıdır da. Bu insan doğası, böylece Tanrı’nın gücüne karşı inançsız bir davranış içindedir ve tanrı gücüne küstahça kafa tutar. Bu öfkeli, karışık bir zihnin geçici bir ifadesi de değildir. Çünkü Musa ve Harun’un süreli gelmeleri ve yanıt istemeleri üzerine firavun onları halkın çalışmasına müdahale etmek ile suçladı. Bu dünyanın tanrısı, bencilliğin beden almış halidir ve bu yüzden Tanrı’dan nefret etmek zorundadır. Bu, Filipi’de örnek olarak gösterildi. Elçinin vaazı ve eylemi, cine tutulmuş genç kızın efendilerinin çıkarlarına engel teşkil ettiği an, elçiye ve ona eşlik edenlere karşı şiddetli bir düşmanlık ortaya çıktı. Aynı şey, Firavun için de geçerli idi. Kölelerinin hizmetini kaybetme korkusu firavunun öfkeye kapılmasına neden olur. Ve buna halkın görevini zorlaştırarak karşılık verir, halkın üzerine koyduğu yükleri daha da ağır hale getirir. Ve onların tutsaklık zincirlerini daha da sıkı bir şekilde perçinler. Bu, her zaman böyledir. Ama Şeytan, gücüne ve sinsiliğine rağmen, her zaman yenilir. Şeytan’ın aslında ön görüşü yoktur. Geleceğe baktığı zaman, bizim gördüğümüzden daha fazlasını göremez ve bunun bir sonucu olarak da, sürekli aldatır. Firavun, halkın, tembel olduğunu söyledi, ve “bu yüzden ‘Gidelim, Tanrımıza kurban keselim’ diye bağrışıyorlar’” dedi (ayet 8) Böyle düşündüğü için onların yaptıkları işin ağırlaştırılmasını buyurdu. Meşgul oldukları takdirde yalan sözlere kulak asmayacaklarını bildirdi. Ah! Şeytan, zavallı kölelerin bir tek tanesinin bile hizmetinden kaçmasına engel olmak için tüm dünyanın çevresini dolaşır! Bir can, günah konusunda ikna olduğu takdirde, Mısır’dan kaçmak, kurtarılmak ve özgürlük ve Tanrı ile barışmak için özlem duymaya başladığı zaman, Şeytan bu canın çevresine binlerce tuzak, çekici şey, karışıklık ve engeller yerleştirecektir. Aynı firavunun İsrailoğullarına yaptığı gibi, onları daha fazla meşgul ederek, bir heyecan ve eylem döngüsünün tuzağına düşürmek, özgürlük ve kurtarılmak gibi bu tür arzuların tümünü zihinlerinden dışlamak isteyecektir. Eğer bu düşünceler içindeki bir kişi bu sayfaları okuyor ise, o zaman kötü olanın bu sinsi tuzaklarına karşı uyanık olsun ve onu yok etmek için kendisine çekici gösterilen bu kötülüklerden kararlı bir şekilde geri dönsün. Evet, tüm ihtiyacının ve tüm çaresizliğinin bilincinde olarak O’na baksın; O ölüm gücüne sahip olanı, yani İblis’i, ölüm aracılığı ile etkisiz kılmak üzere onlarla aynı insan yapısını aldı. Bunu, ölü korkusu yüzünden yaşamları boyunca köle olanların hepsini özgür kılmak için yaptı. (İbraniler 2:14,15) Rab İsa Mesih’e inananların hepsi böylece karanlıktan ışığa ve Şeytan’ın gücünden Tanrı’nın gücüne dönecekler.
Firavunun görevlileri sadık kişilerdi ve acımasız görevlerini acımasızca yerine getirdiler. (10-14. ayetler) Zulüm demiri İsrailoğullarının canlarına sokuldu ve yüreklerindeki acılık içinde firavunun yanına varıp yakındılar, “Neden kullarına böyle davranıyorsun?” diye feryat ettiler. (15-18. ayetler) ama feryatları boşunaydı, çünkü Şeytan merhamet diye bir duygu tanımaz; o, kölelerinin acılarından keyif bile alır. Firavundan yardım göremedikleri için hayal kırıklığına uğradılar ve öfke içinde Musa ve Harun’un yanına giderek onlara çıkıştılar. İşlerindeki baskının artmasının nedeninin onlar olduğunu söyleyerek suçlamada bulundular. “Rab yaptığınızı görsün, cezanızı versin. Bizi firavun ile görevlilerinin gözünde rezil ettiniz. Bizi öldürmeleri için ellerine bir kılıç verdiniz.” (ayet 21) Bu durum, aynı zamanda bireysel deneyimler için de gerçektir. Vicdanı uyandırılmış günahkarın genellikle geçtiği acı deneyimlerde, suçluluk duygusu aracılığı ile bunalan günahkara, şeytanın eli aynı zamanda daha da ağır olarak hissettirilir; tüm bu çatışma ve üzüntülerden özgür olduğu zamanlardaki günlere geri dönmek için – bunların kurtuluşa götüren yol olduklarını görmeyerek – ne kadar da sık ayartmaya uğrar.
Musa bile fırtınadan önceki anda eğilir. Hiç kuşkusuz halkının refahı ve kurtulması için özlem duyarak ve onların azarlamalarına maruz kalarak, firavunun uyguladığı bu yeni politikadan dolayı sabrını yitirir ve şöyle der: “Ya Rab, niçin bu halka kötü davrandın? Beni bunun için mi gönderdin? Senin adına firavun ile konuşmaya gittim gideli, firavun bu halka kötü davranıyor. Sen de kendi halkını kurtarmak için hiç bir şey yapmadın?” (22, 23. ayetler) Musa, böylece halkının sabırsızlığını ve hayal kırıklığını paylaşmış oldu. Henüz göz ile görünene değil, imana dayanarak yaşamayı öğrenmemişti, Rab’de dinlenmeyi ve O’nu sabır ile beklemeyi de bilmiyordu. Ancak yine de, yaptığı hatanın nedeni, zulüm gören İsraillilere sempati duymasından ileri geliyordu; ve diğer insanlara yardım etmenin ilk özelliği, onların durumu ile özdeşleşmektir.
Musa, bu şekilde Rabbin zihni ile paydaşlık ediyordu; ve Rab de kulunun yüreğindeki düşünceleri anlıyordu. Bu nedenle onu yeniden görevlendirdi ve ona tekrar lütuf ve merhametinin amaçlarını bildirdi; Antlaşması’na duyduğu bozulması imkansız sadakati yine duyurdu. Tanrı, şimdiye kadar iki amacını tamamlamıştı; hem Musa’ya hem de halkına onlara zulmeden kişinin karakterini ve boyunduruklarının doğasını öğretmişti. Görünene göre, onları Tanrı’nın eline hapseden Tanrı idi ve bu şekilde onlarda, durumlarının umutsuz olduğuna ilişkin bir kanaat üretmişti. Bu, O’nun her zamanki Yöntemidir. İnsanlar suçlu, mahvolmuş ve perişan olduklarını bilene kadar Tanrı, Kendisini bir Kurtarıcı olarak asla sunmaz. Rab İsa, “Ben doğruları değil, günahkarları tövbe etmeye çağırmak için geldim” dedi. İnsanlar, kendilerinin kaybolmuş olduklarını kabul etme konusunda istekli olur olmaz, Kurtarıcı, onların canlarının önüne geçerek durur. Burada da aynı şey söz konusudur. Görünene göre, İsrailoğulları öncekinden daha kötü bir durum içindedirler. Umutsuzluğa kapılmışlardır. Ve Musa da aynı duygular içindedir. Bu andan itibaren Mısır’dan Çıkış 6. bölümde yer alan bereketli sunumu ve duyuruyu görürüz. Rabbin, halına, Mısır’dan Çıkış 5. bölümdeki gerekli disiplini uygulamasının nedeni budur. Bunu, iki nedenden dolayı yapar; halkını Mısırlılar’ın arasından çıkarmak ve aralarında telafi edilemez bir yarık oluşturmak; ve Kendi gücünü gösterecek yolu hazırlamak için, öyle ki, İsrailoğulları onları Mısır ülkesinden çıkartabilecek tek elin O’nun Eli olduğunu bilebilsinler. Önce, güçlü Elinden ötürü firavunun, halkı, ülkesinden kovacağını duyurur. (ayet 1) Sonra ise, daha büyük önem taşıyan bir açıklama alırız:
“Ben YAHVE’yim. İbrahim’e, İshak’a ve Yakup’a Her Şeye Gücü Yeten Tanrı olarak göründüm, ama onlara kendimi YAHVE adı ile tanıtmadım.” (2-3 ayetler)
Bu ifade, Yehova adının daha önce hiç bir şekilde kullanılmadığını ima etmez. Aksine, Yehova adı sık sık kullanılır. Ama şimdiye kadar bunu henüz kulları ile paylaşmamıştır. Şimdi resmi bir şekilde, adını, İsrail ile olan ilişkisi açısından dile getirir ve bunu yalnızca İsrail ile olan ilişkisinde kullanır. Bu düzene dahil olan imanlılar O’nu Tanrıları ve Babaları olarak bilirler. Ve bu yüzden bu durum, onların gerçek konumu ve ilişkisi ile ilgili bilgisizliği ortaya koyacak, aynı zamanda Yehova adını kullanmaları konusunda zihin karışıklığına da neden olacaktır. Yehova adı İsrail için ayrılmıştır. Ve sonunda bin yıllık dönemde Tanrı ile olan ilişkileri konusunda kendilerine bilgi verildiği zaman tekrar ortaya çıkacaktır. Eski Antlaşma’daki Yehova’nın Yeni Antlaşma’daki İsa olduğu bir başka sorundur; ama bu, anın ve önemin ötesinde bir konudur. O, İsrail’in arasında gerçekten Yehova idi ve böyle olduğu için onların kötülüklerini bağışladı ve hastalıklarını iyileştirdi (Mezmur 103: 3); ama Hıristiyanlar için hiç bir zaman Yehova değildir. O, Hıristiyanları Kendisi ile daha yakın bir ilişkiye getirmek için lütfetmiştir; Meryem’e, ve Meryem aracılığı ile O’nun öğrencilerine açıkladığı aslıda şu sözleri ile ifade edilir:
“Kardeşlerime git ve onlara söyle, benim Babam’ın ve sizin Babanız’ın, benim Tanrım’ın ve sizin Tanrınız’ın yanına çıkıyorum. (Yuhanna 20:17)
Tanrı, şimdi İsrailoğulları ile resmi bir şekilde ilişkiye girmiş olarak, halkının ataları ile yapmış olduğu antlaşmayı terimleri ile birlikte hatırlar (ayet 4; Yaratılış 17:7, 8 ayetleri ile karşılaştırın). Ve sonra antlaşmasını izleyerek (çünkü Tanrı sadıktır) şu ifadede bulunur: “Mısırlıların köleleştirdiği İsraillilerin iniltilerini duydum ve antlaşmamı hep andım.” (ayet 5) Tanrı’nın kurtarışı bu temel üzerinde olacaktır; ataları ile yaptığı antlaşmada Yehova olarak onlar için ne olduğunun ve şimdi gönderdiği mesajının temeline uygun olarak kurtarışı tamdır ve anlaşılabilirdir. Mesajı, ulus hakkındaki tüm amacını içerir. Öncelikle, adının Yehova olduğunu görürüz – “Ben Yehova’yım”; bu ad kurtarış beyan eder – halk özgür kılınacak ve kurtarılacaktır, O’nunla ilişki kurmaları sağlanacaktır, O’nun halkı olacaklar, ve O da onları Mısırlıların yükleri taşımaktan kurtaran Tanrıları olacaktır ve Tanrı’nın, İbrahim’e, İshak’a ve Yakup’a vermeyi ant içtiği ülkeye götürülerek bir miras olarak bu ülkeye sahip olacaklardı. Ve her şey O’nun ne olduğuna bağımlı olarak yapıldı; her şey “Ben Yehova’yım” duyurusunun tekrarı ile sonuçlanır. Böylelikle, O, kurtarılışımızın “Evet”i ve “Amin”idir, Alfa ve Omega’dır. Harika bir güzelliğin mesajı olduğu kesindir. Her şey, O’nun Kendi içinde ne olduğu temeli üzerindedir ve bu nedenle her şey eksiksizdir. Bu nedenle, O’nun olduğu her şey başlangıcı ve aynı zamanda halkının kurtarılmasının tamamlandığını garantiler.
Musa, kendisine verilen mesajı İsrailoğullarına taşıdı ve iletti: “ama umutları kırıldığı ve ağır baskı altında oldukları için onu dinlemediler.” (ayet 9) Böylece tüm umutlarını yitirmiş olarak, tüm canlarını karartan acı dertler içinde özgürlük ve bereket ilan eden lütufkar sese sağır kaldılar. Musa, halkının özgür bırakılmasını talep etmek için sonra tekrar firavuna gönderildi; ama İsraillilere verdiği hizmetin verili olmadığını, ürün vermediğini görünce hayal kırıklığına kapıldı ve şu yanıtı verdi: “İsrailliler beni dinlemedikten sonra, firavun nasıl dinler? Zaten iyi konuşan biri değilim (dudakları sünnetsiz bir adamım).” (ayet 12) Bu yüzden yalnızca başarısızlık oldu. Firavun, Rabbin isteğini reddetmişti; İsrailoğulları, üzerlerine konan ağır yük nedeni ile sersemlemiş ve uyuşmuş oldukları için lütfun sevinçli haberlerini dinlemediler ve Musa görevine devam etmeyi istemedi; çünkü eskiden ettiği itirazı hatırladı; kendi doğal yetersizliğini biliyordu, ancak tüm yeterliliğinin Rab’de bulunduğunu henüz öğrenmemişti. Hizmetin güçlüklerini ne olduğumuz ile ölçtüğümüz takdirde, ölümcül bir hata yaparız. Esas olan, Tanrı’nın ne olduğudur; ve imansızlığımızın sisleri arasında dağlar kadar büyük görünen zorluklar Tanrı için sınırsız olan gücünü göstermesi için bir fırsattan başka bir şey değildirler.
Göz ile görünenler ile ilgili olarak bölüm, tam bir başarısızlık ile son bulur. Ama Rab, insanın çaresizliği ya da direnişi tarafından etkilenmez; Kendi yüreğinden akan ve Kendi gücü ile yerine getirilen amaçları, değişmez. Bu nedenle, ayet 13’de kaydedilmiş olan eylemin farkına varmak çok hoştur. “Rab, Musa ve Harun ile İsrailliler ve Mısır firavunu hakkında konuştu. İsrailliler’i Mısır’dan çıkarmalarını buyurdu.” Halkının sağırlığından, hizmetkarının başarısızlığından ya da firavunun aşikar düşmanlığından etkilenmeksizin, Tanrı sakin bir şekilde halkının kurtuluşunu etkilemeye devam etti.
On üçüncü ayetten otuzuncu ayete kadar bir parantezin varlığı gözlemlenecektir. İki nedenden dolayı burada bir sunum yok gibi görünür. Burada öncelikle yeni bir başlangıç noktası göze çarpar. Açıklamış olduğumuz gibi, Mısır’dan Çıkış 5. bölüm ve Mısır’dan Çıkış 6. bölümlerde bir ön hazırlık mevcuttur – bir tür önsöz. Bu ön hazırlıktaki dönem bir yandan sadece bir insan olarak bakıldığı zaman firavun ile ilgili olarak bir tür lütuf gününü kapsar; öte yandan Yehova’nın girmek üzere olduğu çatışmanın gerçek karakterinin ışığa getirir ve ilgili tüm tarafların – Firavun, İsrailoğulları ve Musa – tam konumunu ve durumunu açıklar. Aynı zamanda, Yehova’nın, Halkı için eyleme geçmek üzere olduğu temeller üzerine Tanrı’nın karakteri ve antlaşmasının genişliği ve derinliği atılır. Bu dönem şimdi geride kalmıştır ve Rab yeni bir başlangıç yapar; bu yüzden Musa ve Harun’un hizmetlerinin nesnesini ve amacını içeren bir tekrar yapılır. Bu durum, ikinci olarak, kurtarılması gereken insanların soy ağacının sunumu için fırsat tanır. Burada bizim için ilgi çekici olan nokta, Musa ve Harun’un soyudur. “Armam halası Yokevet ile evlendi. Yokevet, ona Harun ile Musa’yı doğurdu.” (ayet 20) “Rabbin, ‘İsraillileri ordular halinde Mısır’dan çıkarın’ dediği Harun ve Musa bunlardır. İsraillileri Mısır’dan çıkarmak için Mısır Firavunu ile konuşanlar da Musa ile Harun’dur.” (26, 27. ayetler) Harun’un Musa’nın ağabeyi olduğunu görüyoruz. Ve kralın bildirisine rağmen, dindar Armam ve Yokevet’in çocuklarının korunması ile bereketlenmiş olduklarına dikkat etmek ilginçtir. Harun, doğal olarak Musa üzerinde önceliğe sahipti; ama lütuf hiç bir zaman doğanın düzenini izlemez. Tanrı’nın biçim verdiği tüm doğal ilişkileri kabul eder ve gerçeğe sıkıca bağlanılmadığı zaman, onursuzluk getirmese bile yalnızca üzüntü getirebilir; ama yukarıda da belirtildiği gibi, ve doğanın dışında kendi alanında ve kendi yasaları ile uyumlu olarak hareket eder. Bu yüzden Tanrı, Kendi egemen haklarına göre hareket ederek Harun’u değil, Musa’yı seçti; Musa’nın hatasının sonucuna ve yumuşak huyluluktan zayıflığa geçişine rağmen, Tanrı daha sonraki hizmetinde onu ağabeyi ile bir araya getirdi. Ancak tanrısal düzen, Musa ve Harun’dur, doğal düzen ise, soy ağacında ve 26. ayette görüldüğü gibi Harun ve Musa’dır. Son üç ayet, anlatımı sade bir şekilde 10.ayet ile bağlar. Çünkü Musa’nın 30. ayetteki itirazının, 12 ayetteki itirazı ile aynı olduğu açıktır. Ama yine de tekrarı için neden mevcuttur. Mısır’dan Çıkış 3 ve Mısır’dan Çıkış 4. bölümlerde Musa, Rabbe karşılık olarak, beş zorluk çıkartır. Buradaki altıncıda bulunan iki tane ile birlikte yedi yaparlar. Bu, bu yüzden Musa’nın zayıflığının ve imansızlığının mükemmel bir şekilde sergilenişidir. Tanrı’nın lütfu ve iyiliği nasıl da ön plana çıkar. Çünkü eğer Tanrı’nın huzurunda insan açıklanır ise, bu aynı zamanda O’nun lütfunun, sevgisinin, merhametinin ve gerçeğinin tüm mükemmelliğinde Tanrı’nın ne olduğunu da ışığa getirir. O’nun adı kutsansın!