Bölüm 16
Antlaşmanın Onaylanması
Mısır’dan Çıkış 24
Antlaşma şimdi gözler önüne serilmiştir ve Yehova’nın İsrail ile olan gelecekteki ilişkisinin temeli onaylanmıştır; bu bölümde kaydedilen konu budur. Konuya bir hazırlık niteliğinde, Musa, Harun, Nadav, Avihu ve İsrail ileri gelenlerinden yetmiş kişi Rabbe gelmeleri için çağrıldı. (ayet 1) Ama Tanrı’ya, hepsi yaklaşamazdı. “Bana uzaktan tapın. Yalnız sen (Musa) bana yaklaşacaksın. Ama ötekiler yaklaşmamalı. Halk seninle (Musa ile) dağa çıkmamalı.” (ayet 2) Aracının konumuna çok açık bir şekilde işaret edilir – Rab tarafından, Lütfu aracılığı ile Musa’ya verilen en yüksek onur ve ayrıcalık konumu. Musa, Tanrı’nın huzuruna girmek konusunda kendisine eşlik eden kişilerin hak ettiğinden daha fazla bir şey hak etmiyordu. Musa’ya bu özel yeri ihsan eden tek şey yalnızca lütuf idi. Mesih’in ölümü sayesinde imanlıların konumu ile mükemmel bir tezat temsil eden bu tanrısal takdir çok önemlidir. Şimdi artık “Bana uzaktan tapın” yerine, “Tanrı’ya yaklaşalım” denir (İbraniler 10:22). Mesih’in kanı, imanlıyı tüm günahtan temizleyecek yeterliliktedir, öyle ki, artık günah bilincine sahip olmasın; İsa’nın ilk ve son kez kurban edilişi ile imanlı sonsuza kadar yetkin kılındı ve bu yüzden Mesih’in ölümü aracılığı ile Tanrı’nın yüceltildiği gerçeğine tanıklık olarak perde yırtıldı; imanlı, En Kutsal Yer’e girme hakkına sahiptir. İmanlı orada ruhta ve gerçekte Tanrı’ya tapınabilir. Aracılığı ile Tanrı ile barışma elde ettiğimiz Rabbimiz İsa Mesih sayesinde En Kutsal Yer’de Tanrı ile sevinebilir. (Romalılar 5:11); çünkü kutsal bir Tanrı’nın her şeyi araştıran gözlerinin önünde lekesizdir ve O’nun kutsallığının tahtının önünde kutsal cesaret ile durabilir. Yasa ve lütuf arasında ne kadar büyük bir tezat mevcuttur! Kutsal Yasa’da “gelecek iyi şeylerin aslı yoktur, sadece gölgesi vardır. Bu nedenle Yasa her yıl sürekli aynı kurbanları sunarak Tanrı’ya yaklaşanları asla yetkinliğe erdiremez. (İbraniler 10:1); ama lütufta, Mesih’in bir kez kurban edilişi aracılığı ile günahlarımız ve suçlarımız artık hatırlanmaz (İbraniler 10:17); Mesih’in aracılığı ile hepimiz tek Ruh’ta Baba’nın huzuruna çıkabiliriz. (Efesliler 2:18) Bu nedenle Musa, bir şekilde, imanlının bir örneği idi. Ama her şeye rağmen yine de Musa’nın konumunda büyük bir farklılık vardı; Musa, Yehova’ya yaklaştı, biz Baba’nın huzuruna girebiliyoruz, ve şimdi Kendisini tamamen açıklamış olan Tanrı’ya tapınıyoruz ve O bize Tanrımız ve Babamız olarak açıklandı, çünkü O, Rabbimiz İsa Mesih’in Tanrısı ve Babasıdır.
Nadav ve Avihu adlarından söz edilmesi konuya dikkatin çekilmesini engelleyemez. Her ikisi de Harun’un oğulları idiler ve babaları ile birlikte bu özel ayrıcalık için seçildiler. Ama ne ışık ne de ayrıcalık kurtuluşu garantileyemez; imanlıların kutsal ve itaatkar yürümeleri de aynı şekilde kurtuluşu sağlamaz. “Harun’un oğulları Nadav ve Avihu buhurdanlarını alıp içlerine ateş, ateşin üstüne de buhur koydular. Rabbin buyruklarına aykırı bir ateş sundular. Rab bir ateş gönderdi. Ateş onları yakıp yok etti. Rabbin huzurunda öldüler.” (Levililer 10: 1,2) Bölümümüzde yer alan bu olaydan sonra onlar kahinlik için atandılar ve bu hizmetlerinin gerektirdiği görevi uygularken yaptıkları hata nedeni ile Tanrı’nın yargısına uğradılar. Göreve atanmış olmanın ve özel ayrıcalıklara sahip olmanın kurtulmak için yeterli olmadığı uyarısının bir kez daha yüreklerimize derin bir şekilde nüfuz etmesine izin verelim. Ve aynı zamanda, Tanrı’nın, tapınmamızda O’na itaat sunulmadan verilen hiç bir şeyi kabul edemeyeceğine ilişkin dersi de iyi öğrenelim. Sunuyu Tanrı’nın Kendisi tedarik etmelidir ve yürek O’nun isteğine boyun eğmelidir.
Musa, gidip Rabbin bütün buyruklarını, ilkelerini halka anlattı. Herkes bir ağızdan, ‘Rabbin her söylediğini yapacağız’ diye karşılık verdi. (ayet 3) Sina Dağının üstündeki Rabbin varlığının ve görkeminin belirtilerinin yüreklerinde yarattığı dehşeti unutarak, O’nun kutsal taleplerini karşılama konusunda ne kadar güçsüz oldukları ile ilgili tam bir bilgisizlik içinde idiler. Akılsız insanlar! Bundan önce, gözlerinin açılmış olmasının gerektiği tahmin edilmeliydi; ama gerçekte, tekrar ediyoruz, hem kendileri hem de Tanrı hakkında bilgileri yoktu. Bu yüzden bereket koşulu olarak itaat sözü verme konusunda istekli olduklarını bir kez daha ifade ettiler. Tanrı konuşmuştu ve onlar razı olmuşlardı ve şimdi anlaşmanın onaylanması ve tasdik edilmesi gerekiyordu.
“Musa Rabbin bütün buyruklarını yazdı. Sabah erkenden kalkıp dağın eteğinde bir sunak kurdu. İsrail’in on iki oymağını simgeleyen on iki taş sütün dikti. Sonra İsrailli gençleri gönderdi. Onlar da Rabbe yakmalık sunular sundular, esenlik kurbanları olarak boğalar kestiler. Musa, kanın yarısını leğenlere doldurdu, öbür yarısını sunağın üzerine döktü. Sonra antlaşma kitabını alıp halka okudu. Halk, ‘Rabbin her söylediğini yapacağız. O’nu dinleyeceğiz’ dedi.” (4-8. ayetler)
On iki taş sütun olmasına rağmen, tek bir sunak vardır – tek bir sunak, çünkü sunak Tanrı içindi ve on iki taş sütun da sunulması gereken kurbanlarda İsrail’in on iki oymağının temsil edilmesi için gerekli idi. Kahinlik görevi için henüz kimse atanmamıştı, günün kahinlik görevini “genç erkekler” yerine getiriyorlardı. Bu genç erkekler büyük olasılık ile 13. bölümde gördüğümüz gibi Rabbin özelikle Kendisi için talep ettiği ilk doğanlar idi. Daha sonra Levi oymağı bu kişilerin yerine geçti ve Rabbe hizmet etmek için atandılar. Ve böylece şöyle dendi: “Levililer’i Rabbin huzuruna getireceksin, İsrailliler ellerini üzerlerine koyacaklar. Harun, Rabbin hizmetini yapabilmeleri için İsraillilerin arasından adak olarak Levililer’i Rabbe adayacak.” (Çölde Sayım 8:10, 11; aynı zamanda Çölde Sayım 3: 40, 41) Levililer, ilk doğanların yerine geçinceye kadar, “genç erkekler” sunak ile ilgili olarak hizmet yerinde bulundular. Dikkat edileceği gibi, yalnızca yakmalık sunular ve esenlik sunuları takdim ediliyordu – daha önce verilen nedenden ötürü günah sorunu yasa tarafından resmi olarak ortaya konana kadar günah sunularına yer yoktu. Sunular Tanrı içindi (kahin gibi kurban sunan kişilerin de esenlik sunularında payları olmasına rağmen, sunular Rab içindi) – Levililer 3); ancak o günlerin törenlerinin özel anlamı kanın serpilmesi idi. Kanın yarısı, sunağın üzerine serpilirdi, sonra tüm halkın önünde antlaşma kitabı okunur ve halk tekrar şöyle derdi: “Rabbin her söylediğini yapacağız, O’nu dinleyeceğiz, itaat edeceğiz.” Bunun üzerine Musa kanı aldı, halkın üzerine serpti ve “bütün bu sözler uyarınca, Rabbin sizinle yaptığı antlaşmanın kanı budur” dedi. (7, 8. ayetler) Bu önemli eylemin anlamını açıklamadan önce, bununla ilgili olan İbraniler kitabındaki bölüm daha ayrıntılı bilgiler verdiği için, bu bölümden aktarma yapılabilir. “Çünkü Musa, Kutsal Yasa’nın her buyruğunu bütün halka bildirdikten sonra, su al yapağı, mercanköşk otu ile danaların ve tekelerin kanını alıp hem kitabın hem de bütün halkın üzerine serpti. ‘Tanrı’nın uymanızı buyurduğu antlaşmanın kanı budur’ dedi.” (İbraniler 9: 19, 20)
Burada ilginç olan Musa’nın kanı yalnızca halkın üstüne değil, kitabın üstüne de serpmesidir. Böylelikle kanın serpildiği üç yer vardı – sunağın üstüne, kitabın üstüne, ve halkın üstüne.
İlk araştırma, kanın önemi hakkında yapılmalıdır. Önemi kefaret olamaz, çünkü sunağa olduğu gibi halkın ve kitabın üstüne de kan serpiliyordu. Aynı nedenden ötürü kanın önemi, temizlenme de olamaz. Yaşam, kandadır (Levililer 17:11), ve sonuç olarak kan ve knın dökülmesi, ölümü temsil edecektir ve ölüm, kurban ile birleştiği zaman, günahın cezası olacaktır. Bu nedenle burada kanın serpilmesi yasanın ceza kabilinden tasdik edilmesi olarak ölümü ifade eder. Halk, itaat edeceğini vaat etti ve sonra hem halkın hem de kitabın üstüne suçun cezasının ölüm olacağını öğretmek için kan serpildi. Getirildikleri bu ciddi konum kendi rızaları sonucunda oldu. Ölüm cezası altında itaat etmeyi kabul ettiler. Bu nedenle elçi, “Yasa’nın gereklerini yapmaya güvenmiş olanların hepsi lanet altındadır” diyebilir. (Galatyalılar 3:10) Şimdi de yaşama götüren yol olarak yasayı temel olarak kabul eden herkes ile bereket alma koşulu olarak kendi işlerine güvenenlerin hepsi, aynı ilke ile hareket etmektedirler. Bunu yaptıklarını bilmezler, ama böyle davranmakla omuzlarına gerçekten de yasanın lanetini bağlamaktadırlar; bu olayda İsraillilerin yaptıkları ve itaatsizliğin cezası olarak ölüm koşulunu kabul etmeleri gibi.
Halk, itaat etmeyi vaat ettiği için üzerlerine kan serpildi. Petrus’un mektubunda bulunan ve hiç kuşkusuz kısmen bu konuya işaret eden ifadeler ile bir kıyaslama yapmak bize daha çok yardımcı olabilir. “Mesih İsa’nın elçisi ben Petrus’tan Pontus, Galatya, Kapadokya, Asya ili ve Bitinya’ya dağılmış ve buralarda yabancı olarak yaşayan seçilmişlere selam! İsa Mesih’in sözünü dinlemeniz ve O’nun kanının üzerinize serpilmesi için, Baba Tanrı’nın öngörüsü uyarınca Ruh tarafından kutsal kılınarak seçildiniz.” (1. Petrus 1:1-2) Yahudi ulusunun ima edilmesinin atlandığı gerçeği ile ilgili zorluk çıkarmasına rağmen, bu düzen, çok anlamlıdır. Tanrı’nın egemen çağrısı tarafından bir ulus olarak seçilmişlerdi, bedensel törenler ile kutsanmış – diğer uluslardan uzaklaştırılmışlar (bakınız Efesliler 2:14) ve Tanrı için ayrılmışlardı (Mısır’dan Çıkış 19:10), ayrıca itaat etmek üzere kutsanmışlardı – önerilen konu bu idi ve görmüş olduğumuz gibi, halk bunu kabul etmiş ve sonra üzerlerine kan serpilmişti, böylelikle Tanrı’nın onlar ile yaptığı antlaşma ciddi bir şekilde, ölüm cezası ile mühürlenmişti. Bu nedenle, ifadeler tam olarak uyumludurlar, ama anlamlarındaki farklılık ne kadar büyüktür! İmanlılar, Baba Tanrı’nın öngörüsü uyarınca seçilirler, “O, kendi isteği ve iyi amacı uyarınca İsa Mesih aracılığı ile kendisine oğullar olalım diye bizi önceden belirledi.” (Efesliler 1:5) İmanlılar bu nedenle, İsrail gibi yalnızca yersel bir seçimin ve yersel bereketin nesneleri değil, sonsuz bir seçimin nesneleri idiler – Sevgili’de kabul edilmiş olarak, mükemmel bir yakınlık yerine getirilen, çocukların sahip olduğu yakın ilişkinin sevincine ulaşmışlardı. Dışsal ve dünyasal törenler ve uygulamalar tarafından değil, yeniden doğuşta, Tanrı’nın Ruhu’nun işleyişi aracılığı ile mutlak olarak Tanrı için ayrılmışlardı – Mesih bu dünyadan olmadığı gibi onlar da bu dünyadan değillerdi; ve İsa Mesih’e itaat etmek üzere
kutsal kılınmışlardı 1 – yani Mesih’in itaat ettiği gibi itaat etmeleri ve Mesih’in yürüyüşü her imanlı için normal bir kural ölçüsü idi (1. Yuhanna 2:6); ve ayrıca her suçun ölüme tanıklık ettiğini bildiren kan ile değil, tamamlanmış olan kefaretin kanının değeri altında bulunan her canın mükemmel temizliği ile kutsanmışlardı. – Petrus böylelikle mükemmel bir tezat ortaya koyar ve tezat yasa ve lütuf arasında bulunur. “Kutsal Yasa Musa aracılığı ile verildi, ama lütuf ve gerçek İsa Mesih aracılığı ile geldi.” (Yuhanna 1:17)
Antlaşma tasdik edildi, “sonra Musa, Harun, Nadav, Avihu ve İsrail ileri gelenlerinden yetmiş kişi dağa çıkarak, İsrail’in Tanrısını gördüler. Tanrı’nın ayakları altında laciverttaşını andıran bir döşeme vardı. Gök gibi duru idi. Tanrı, İsrail soylularına zarar vermedi. Tanrı’yı gördüler, sonra yiyip içtiler. (9-11. ayetler) Antlaşma yapılmadan önce, yalnızca Musa’nın yakınlaşmasına izin verildi, ama halkın ileri gelenleri şimdi bu kendilerine teslim edilen özel lütfa sahip oldular; ve Tanrı’nın yanına güvenlik içinde yaklaşmalarına izin verildi. Bu olayda dikkat çeken iki nokta vardır. Birincisi, İsrail’in Tanrısını gördüler. Tanrı, kutsallığının görkemini onların gözlerinin önüne sergiledi. Laciverttaşından yapılmış tahta benzer bir nesne (bakınız Hezekiel 1:26; Hezekiel 10:1), ve buna ek olarak verilen tanım, “yüksekte tahtı andıran nesnede insana benzer biri oturuyordu,” ifadeleri göksel görkemi ve saflığı betimliyordu. Bu nedenle Tanrı Kendisini şimdi bina edilmiş olan tutuma göre bu seçilmiş tanıklara açıkladı. Ayrıca, Tanrı’yı gördükten sonra yiyip içtiler. Bu özel ayrıcalığa izin verilmesinin nedeni kan sayesinde oldu, çünkü ayrıcalık, İsrail’in Tanrısını görmek ve O’nu ile ilişkiye girmekti; açıklamanın özü her ne kadar yakınlıktan çok uzaklığın ihsan edildiğini bildirse bile, bu gerçek bir ayrıcalık idi. Et ve kandan oluşan insanlar olsalar da,Tanrı’nın huzurunda yediler ve içtiler ve bir kişinin belirtmiş olduğu gibi, “dünyevi yaşamlarına devam ettiler.” Tanrı’yı gördüler ve ölmediler. Çünkü antlaşma yalnızca şimdi resmen göreve başladı ve hata henüz araya girmediği için Tanrı, böylelikle bu temel üzerinde İsrail’in Tanrısı olarak, onların, Huzuruna girmelerine izin verebildi.
Musa bir kez daha Harun, Nadav, Avihu ve İsrail ileri gelenlerinden yetmiş kişiden ayrıldı. Aracılık yerine geçti – Tanrı’nın yazmış olduğu taş tabletleri almak için – İstefanos’un tanımlamış olduğu gibi yaşam dolu sözleri iletmek için aldı. (Elçilerin İşleri 7:38) Musa, bu amaç ile yukarıya, dağdaki Rabbin yanına çağırıldı. (ayet 12) Musa, Harun ve Hur’u, halk arasındaki yetkili kişiler olarak tayin etti ve İsrail ileri gelenlerine orada beklemelerini söyledi, ve dağa çıktı; orada kırk gün kırk gece Tanrı ile yalnız kaldı. Bu zaman süresince Rabbin görkemi dağın üzerine indi ve dağı altı gün örttü. Yedinci gün Rab bulutun içinden Musa’ya seslendi. Rabbin görkemi, İsraillilere dağın doruğunda yakıcı bir ateş gibi görünüyordu.” (15-18. ayetler) Bu, Tanrı’nın lütfunun görkemi değildi; yakıcı ateş sembolü ile tanımlanan, Tanrı’nın kutsallığı idi – Rabbin, İsrail ile yasayı temel alan ilişkisindeki görkemi idi. (2. Korintliler 3. bölüm ile karşılaştırın) Bu nedenle, hiç bir günahkarın yaklaşmaya cesaret edemeyeceği bir yücelik idi, çünkü kutsallık ve günah bir araya getirilemezler; ama şimdi Tanrı’nın lütfu aracılığı ile imanlılar şimdi yalnızca Tanrı’nın huzuruna yaklaşmak ve yücelik içindeki evde olmakla kalmazlar, ama aynı zamanda peçesiz yüz ile Rabbin yüceliğini görerek yücelik üstüne yücelik ile O’na benzer olmak üzere değiştirilirler. Bu da Ruh olan Rab sayesinde olur.” (2. Korintliler 3:18) Bizler cesaret ile yaklaşırız ve yüceliğe hayran kalarak, tat alarak bakarız, çünkü yüceltilmiş Mesih’in yüzünde gördüğümüz her ışık, günahlarımızın kaldırıldığına ve kurtuluşun tamamlandığına dair gerçeğin bir kanıtıdır.
1. Bu iki ifade, hem itaat hem de serpme, hiç kuşkusuz İsa Mesih’e aittir; yani İsa Mesih’in itaati ve İsa Mesih’in kanı.