Yasa’nın Tekrarı 29

Bu bölüm kitabımızda yer alan ikinci önemli kısmı sona erdirir. Bu bölümde topluluğun vicdanına uygulanan çok ciddi bir uygulamayı öğreniriz. Daha önce Musa’nın beş kitabındaki en derin, pratik ve önemli bilgilerin özetlenişi ve uygulanması bu bölümde yer almaktadır.

Domitian Efes Müzesi'nde Heykeli
Statue of the head of Domitian

“Rabbin Horev dağında İsrailliler ile yaptığı antlaşmaya ek olarak, Moav’da Musa’ya onlar ile yapmayı buyurduğu antlaşmanın sözleri bunlardır.” Yasanın Tekrarı 29: 1. Yasanın Tekrarı kitabının diğerlerinden tamamen farklı olduğuna dair pek çok kanıtı daha önce size sunmuş idik. Ancak burada okuyucunun dikkatini başka bir alan için talep eden bir durum vardır. Moav ülkesinde İsrailoğulları ile yapılan özel bir sözleşmeden söz eder; bu sözleşme onların ülkeye getirildiklerine ilişkindir. Bu antlaşma, Sina dağında yapılan antlaşmadan İbrahim, İshak ve Yakup ile yapılan antlaşma kadar farklıdır. Kısaca söyleyecek olur isek bu antlaşma ne saf yasa idi ve öte yandan ne de saf lütuf idi; egemen merhamet ile uygulanan bir yönetim idi.

İsrail’in vaat edilen ülkeye Sina ya da Horev dağında yapılmış olan antlaşmalar aracılığı ile giremeyeceği mutlak şekilde aşikar idi; altından buzağı yaparak bu yasa antlaşması altında bütünü ile başarısız olmuşlar idi. Musa’nın aracılık etmesi ve gayretli talepkarlığı sayesinde ülkeye girebilmişler idi. Vaat edilen ülkeye İbrahim’in lütuf antlaşması temelinde girmedikleri de aynı şekilde aşikardır. Çünkü bu şekilde girmiş olsalar idi sorun ile karşılaşılmaz idi. Ne girişleri ne de kalışları ataları ile yapılmış olan antlaşmaların karşılığında değil idi. Kenan ülkesini sınırlı ve geçici bir şekilde mülk edinmeleri Moav’daki antlaşma koşulları aracılığı ile oldu. Ve Horev’de yapılan antlaşmada olduğu gibi Moav’da yapılan antlaşmada da bilindiği gibi başarısız oldular – yasa altında olduğu gibi yönetim altında da başarısız oldular. Tanrının yönetime özgü davranışları altında ülkeden çıkartıldılar ve yeryüzünün dört bir bucağına dağıtıldılar.

Ama sonsuza kadar değil! Tüm lütfun Tanrısına övgüler olsun, dostu İbrahim’in tohumuna orijinal sözünün harika ifadesi ile uyumlu olarak Kenan ülkesini mülk olarak verecektir. “Tanrı armağanlarını ve çağrısını geri almaz.” Armağanlar ve çağrının yasa ve yönetim ile kıyaslanmamaları gerekir. Siyon dağı Horev ve Moav dağları ile asla aynı kategoriye konamaz. Yeni ve sonsuza kadar kalıcı lütuf antlaşması Tanrı Kuzusunun değerli kanı ile imzalandı ve yeryüzünün ve cehennemin, insanların ve şeytanların bir araya getirdikleri tüm güçlerine rağmen lütuf antlaşması görkemli bir şekilde yerine gelecektir. “Oysa halkını kusurlu bulan Tanrı şöyle diyor: ‘İsrail halkı ve Yahuda halkı ile yeni bir antlaşma yapacağım günler geliyor’ diyor Rab. Atalarını Mısır’dan çıkarmak için ellerinden tuttuğum gün onlar ile yaptığım antlaşmaya benzemeyecek. Çünkü onlar antlaşmama bağlı kalmadılar. Ben de onlardan yüz çevirdim’ diyor Rab. ‘O günlerden sonra İsrail ile yapacağım antlaşma şudur’ diyor Rab. ‘Yasalarımı zihinlerine işleyeceğim ve yüreklerine yazacağım. Ben onların Tanrısı olacağım ve onlar da benim halkım olacak. Hiç kimse yurttaşını ve kardeşini ‘Rabbi tanı’ diye eğitmeyecek. Çünkü küçük büyük hepsi tanıyacak beni, çünkü suçlarını bağışlayacağım ve günahlarını artık anmayacağım. Tanrı “yeni bir antlaşma” demek ile ilkini eskimiş saymıştır ve köhneleşen ise çok geçmeden yok olur.” İbraniler 8:8 13.

Şimdi okuyucu bu değerli ve güzel bölümü kiliseye uygulayacak olan bir yorum sistemine karşı özenli bir gayret ile korumalıdır. Bu konuda üç yönlü bir hata yapılır. Yani, Tanrının gerçeğine karşı hata yapılır, kiliseye karşı hata yapılır ve İsrail’e karşı hata yapılır. Bu konuda Musa’nın ilk beş kitabı ile yaptığımız çalışmalarda defalarca uyarılarda bulunduk çünkü bu konunun yoğun önemini hissediyoruz. Bu konuda çok derin ve tam bir şekilde şöyle kanaatimiz var; İsrail’i kilise ile karşılaştıran Tanrı sözünde pek çok kişinin anlayamadığı bir nokta vardır. Bu ikisi yani kilise ve İsrail yer ve gök kadar birbirinden farklıdır ve bu yüzden Tanrı israil’den, Yeruşalim’den ve Siyon’dan söz ettiği zaman eğer biz bu adları Yeni Antlaşma kilisesine uygulamaya cüret eder isek bu tutumun sonucu mutlak bir zihin karışıklığı olacaktır. Tanrı sözünü bu tür bir yöntem ile ele alarak sıkıntılı sonuçlar ortaya koyacak olan bir olasılığın ortaya konacağına inanıyoruz. Kutsal yazıların tasarlanmış olduğu o kutsal titizlik ve tanrısal kesinlik bu tür yorumlara bir son verilmesi için yeterlidir. Bu tarz yanlış yorumlar gerçeğin saygınlığını lekeler, Tanrı halkının canlarına zarar verir ve onların tanrısal yaşam ve ruhsal düşüncede ilerlemelerine engel olur. Kısaca kutsal yazıları bu ölümcül yanlış yorum sistemine karşı korumak gibi mutlak bir gerekliliği bu satırları okuyan herkesin anlamış olmasını ya da anlamasını diliyoruz. Bu konunun önemini asla yeterince vurgulayamayız.

Peygamberliğe özgü sözleri ya da Tanrı vaatlerinin doğru uygulanmasını birbirlerine karıştırmama konusunda uyanık olmamız gerekir. Antlaşmaların tanrısal atama alanlarına müdahale etmek için hiç bir yetkiye sahip değiliz. Esin ile yazan elçi bize Romalılar dokuzuncu bölümde İsrail ile ilgili olan düşünceleri ayrıntılı bir şekilde anlatır. Ve eğer biz onları Eski Antlaşma atalarından ayırma girişiminde bulunur ve Tanrının kilisesine, Mesih’in bedenine transfer edecek olur isek Yehova-Elohim’in asla kutsamayacağı bir şey yapmış oluruz. Kilise, Tanrının İsrail ve yeryüzü ile ilgili yollarının hiç bir kısmını oluşturmaz. Kilisenin yeri, payı, ayrıcalıkları ve amaçlarının hepsi tamamen gökseldir. Mesih’in reddedildiği bu zaman içinde var olmaya çağrılan kilise şimdi göklerde saklı olan ve gelecek olan günde yüceliğini paylaşacak olan O’nun ile paylaşmaya çağrıldı. Eğer okuyucu bu önemli ve görkemli gerçeği tam olarak kavrar ise değerleri doğru yerlerine koyup orada bırakmak için yardım bulmuş olacaktır.

Şimdi topluluğun her üyesinin vicdanına bizden önce olup bitmiş olan her şeyi ciddi ve pratik bir şekilde uygulamak için dikkatimizi yoğunlaştırmamız gerekiyor.

“Musa tüm İsrailliler’i bir araya toplayarak şöyle dedi: ‘Rabbin, Mısır’da gözlerinizin önünde firavuna, görevlilerine ve ülkesine yaptıklarını gördünüz. Büyük denemeleri, belirtileri, o büyük ve şaşılası işleri gözleriniz ile gördünüz. Ne var ki Rab bu güne dek size kavrayan yürek, gören göz ve duyan kulak vermedi.” Yasanın Tekrarı 29. 2-4.

Bu sözler çok garip bir ciddiyete sahiptirler. En şaşırtıcı mucizeler ve belirtiler gözümüzün önünde gerçekleşebilir ve yüreğimize dokunmadan çekip gidebilirler. Bu tür şeyler zihin ve doğal duygular üzerinde geçici bir etki üretebilirler; ama vicdan tanrısal huzurun ışığına getirilmediği ve yürek, Tanrı Ruhunun gücü aracılığı ile gerçeğin ani eylemi altına konmadığı sürece kalıcı bir sonuca ulaşmak hiç bir zaman mümkün olmaz. Nikodemus İsa’nın mucizelerini görerek O’nun Tanrı’dan gelen bir öğretmen olduğunu zannetti, ama bu düşüncesi yeterli değil idi. “Yeniden doğman gerekiyor” cümlesinin derin, harika ve kudretli anlamını öğrenmesi gerekiyor idi. Mucizeler üzerine bina edilmiş bir iman insanların kurtulmamasına, bereket alamamasına ve tövbe edememesine neden olabilir – Nikodemus hiç kuşkusuz korkunç ciddi bir sorumluluk üstlenmiş idi ama düşüncesinde hiç bir değişiklik olmamış idi. Yuhanna müjdesinin ikinci bölümünün sonunda şunu okuruz: Mesih’in yaptığı mucizeleri gören pek çok kişi ağızları ile O’na inandıklarını ikrar ettiler ama O onların bu inancına güvenmedi; Tanrısal hiç bir iş, güvenilecek hiç bir şey yok idi. Yeni bir yaşamın ve yeni bir doğanın olması gerekiyor idi ve bunlar mucizeler ve belirtiler ile sağlanamaz idi. Yeniden doğmamız gerekir – Tanrının sözünden ve Ruhundan yeniden doğmak gerekir!  Yeni yaşam Tanrının müjdesinin çürümez tohumu aracılığı ile gelir ve Kutsal Ruhun gücü aracılığı ile yüreğe yerleşir. Mucizeleri temel alan zihinsel bir iman değil, ama Tanrının Oğluna edilen yürekten iman! Böyle bir şey yasa ya da yönetim altında asla bilinemez idi! “Tanrının armağanı Rabbimiz İsa Mesih aracılığı ile sonsuz yaşamdır.” Değerli hediye! Görkemli kaynak! Bereketli kanal! Sonsuz Üçlü Birliğe evrensel ve sonsuza kadar kalıcı övgüler!

“Ve ben sizi çölde kırk yıl dolaştırdım; üzerinizdeki giysiler eskimedi ve ayaklarınızdaki ayakkabılar yıpranmadı” – harika giysiler! Harika ayakkabılar! Tanrı onlar ile ilgilendi ve onlar için sağlayışta bulundu, O’nun yüce ve kutsal Adına sonsuza kadar övgüler olsun! – “Tanrınız Rabbin Ben olduğumu bilesiniz diye ekmek yemediniz ve şarap ya da alkollü başka bir içki içmediniz.” Halk, Tanrının Kendi lütufkar eli aracılığı ile beslendi ve giydirildi. “İnsan, meleklerin yiyeceğinden yedi.” Halkın şaraba ya da alkollü bir içkiye ya da başka dünyasal canlandırıcı şeylere ihtiyacı yok idi. “Onları izleyen ruhsal kayadan içtiler ve bu kaya Mesih idi.” Kızgın çöldeki bu saf kaynak su onları tazeledi ve göksel man gün be gün onları doyurdu. Tüm istedikleri tanrısal sağlayışın tadını çıkartma kapasitesi idi.

Ne yazık ki, bu noktada da bizler gibi başarısız oldular. Göksel ekmekten sıkıldılar ve başka yiyecekler için iştah duydular. Bizlerin de onlar gibi olmamızın gerekmesi ne kadar üzücü! Tanrının yaşamımız, payımız, objemiz ve her şeyde her şeyimiz olması için vermiş olduğu o değerli Mesih’i takdir etmek konusunda bizlerin de başarısız olmamız gerekmesi ne kadar da alçaltıcı bir durum! Yüreklerimizin bu zavallı geçip gitmekte olan dünyanın sefil boş şeylerine ve akılsızlıklarına açlık duyduklarını görmek ne kadar dehşet verici! Bu dünyanın zenginlikleri, onurları, ayrıcalıkları ve eğlenceleri, hepsi de yok olacaklardır ve eğer kalıcı olsalar bile bir an için dahi “Mesih’in değer biçilemez hazineleri” ile kıyaslanmaları mümkün değildir. Tanrı, sınırsız iyiliği ile bize görkeminin zenginlikleri ile uyumlu olarak ihsan etsin, içsel varlığımızı Kutsal Ruhu aracılığı ile güçlendirsin. Öyle ki Mesih iman aracılığı ile yüreklerimizde yaşasın. Öyle ki Tanrının tüm doluluğu ile dolmamız için sevgide köklenmiş ve temellenmiş olarak tüm kutsallar ile birlikte Mesih’in sevgisinin ne denli geniş ve uzun, yüksek ve derin olduğunu anlamaya ve bilgiyi çok aşan bu sevgiyi kavramaya gücümüz yetsin.” Ah! Bu çok bereketli duaya okuyucunun ve yazarın derin ve kalıcı bir deneyim ile yanıt almalarını tüm yüreğim ile dilerim!

“Ve bu yere ulaştığınız zaman Heşbon kralı Sihon ile Başan kralı Og – önemli ve en çok korkulan düşmanlar! - bizim ile savaşa tutuştular ama onları bozguna uğrattık.” Yasanın Tekrarı 29: 7.

Bu düşmanlar olduklarından on bin kez daha güçlü ve kudretli olsalardı bile İsrail ordularının Tanrısının huzurunda bir tozdan farksız oldukları kanıtlanacak idi. “Ve ülkelerini ele geçirerek mülk olarak Rubenlilere, Gadlılara ve Manaşşe oymağının yarısına verdik. “ Yasanın Tekrarı 29: 8. Güney Amerika’nın İspanyollar tarafından istila edilmesine dair insanlık tarihinin ne kaydettiğini bunun ile karşılaştırmaya cesaret edecek herhangi biri çıkacak mıdır? Böyle yapacak olanların vay başına! Kendilerini korkunç bir hatanın içinde bulacaklar. İsrail, kral Sihon ve kral Og’a yaptıkları ile ilgili olarak Tanrıdan doğrudan yetki almış idi; ancak İspanyollar Güney Amerika’nın zavallı cahil yerlilerine yaptıkları için ellerinde böyle bir yetki bulunduğunu gösteremezler idi. Bu durum olayı tamamen farklı bir yöne götürür. Tanrının müdahalesi ve O’nun yetkisi her sorun için tek mükemmel yanıt ve her zorluk için tanrısal çözümdür. Bu önemli gerçeği her imansız öneriye karşı tanrısal bir panzehir olarak her zaman yüreklerimizin düşüncelerinde hatırlamak için muhafaza edelim!

“Bu yüzden her el attığınız işte başarılı olmak için bu antlaşmanın (Moav) sözlerini yerine getirmeye dikkat edin.” Yasanın Tekrarı 29: 9. Tüm gerçek zenginliğin tüm derin ve doğru sırrı her zaman için Tanrının sözüne sade itaat olmuştur, olmaktadır ve olacaktır. Bir imanlı için elbette ki öncelikli zenginlik yersel ve maddesel değerler değil, göksel ve ruhsal değerlerdir ve bizler şunu hiç bir zaman unutmamalıyız: Kutsal ve hayran olunacak Rabbimiz ve Kurtarıcımız İsa Mesih’in tüm buyruklarına sade bir itaat ile boyun eğmiyor isek tanrısal yaşamda gelişemez ve ilerleme gösteremeyiz. “eğer bende kalır iseniz ve sözlerim sizde kalır ise dilediğiniz her şey size verilecektir. Ürün vermeniz ile Babam yüceltilir ve böylelikle benim öğrencilerim olursunuz. Babamın beni sevdiği gibi ben de sizleri sevdim. Sevgimde kalın. Eğer buyruklarımı yerine getirir iseniz sevgimde kalırsınız; benim Babamın buyruklarını yerine getirip O’nun sevgisinde kaldığım gibi.” İşte imanlının gerçek zenginliği buradadır. Gayret ile bu zenginliği özleyelim ve bunu elde etmenin uygun yönteminin ardından gidelim!

“Bu gün hepiniz – önderleriniz, oymak başlarınız, ileri gelenleriniz ve görevlileriniz, bütün öbür İsrailli erkekler, çocuklarınız – dokunaklı ve ilginç gerçek! -ve karılarınız ve aranızda yaşayan, odununuzu kesen ve suyunuzu taşıyan yabancılar – ne kadar derin bir sevgi taşıyan ifade! - “aranızda yaşayan yabancılar; Tanrınız Rabbin önünde duruyorsunuz. Bu gün Tanrınız Rabbin ant içerek sizin ile yaptığı bu antlaşmayı geçerli kılmak için burada duruyorsunuz. Öyle ki, bu gün sizi kendi halkı olarak belirlesin ve size söylediği gibi atalarınız İbrahim’e, İshak’a ve Yakup’a içtiği ant uyarınca Tanrınız olsun. Ant ile yapılan bu antlaşmayı yalnız sizin ile bu gün burada bizim ile birlikte Tanrımız Rabbin önünde duranlar ile değil, yanımızda olmayanlar ile de yapıyorum. Mısır’da nasıl yaşadığımızı ve öteki ulusların ortasından geçerek buraya nasıl geldiğimizi kendiniz de biliyorsunuz. Onların arasında iğrenç [tapınmalarının objesi olan sahte tanrılar] suretleri, ağaçtan, taştan, altından ve gümüşten yapılmış putları gördünüz.” Yasanın Tekrarı 29: 10-17.

Bu gayretli uygulama yalnızca genel değildir, ama aynı zamanda yoğun bir bireysellik içerir. Bu nokta çok önemlidir. Bizler bir konuyu genelleştirmeye her zaman eğilim gösteririz ve böylece gerçeği bireysel vicdanımıza uygulamayı gözden kaçırırız. Bu çok ciddi bir hatadır ve canlarımızda çok ciddi bir kayba neden olur. Bizler, her birimiz, Rabbimizin değerli buyruklarına sade bir itaat ile boyun eğmekten sorumluyuz. İlişkimizden gerçek keyif alma boyutuna ancak bu şekilde girebiliriz. Musa bu konuda halka şu sözleri söylemiş idi: “Öyle ki, sizler O’nun halkı ve O da sizlerin Tanrısı olsun.”

Bundan daha değerli hiç bir şey olamaz. Ve ayrıca bu çok da basittir. Bu konuda hiç bir belirsizlik, hiç bir bulanıklık ya da mistik özellik mevcut değildir. Yapılacak şey yalnızca O’nun çok değerli buyruklarını yüreklerimizde saklamak, vicdana göre hareket etmek ve bunları yaşamda tecrübe etmektir. Babamız ve Rabbimiz ve Kurtarıcımız İsa Mesih ile ilişkimizin farkına varmak için gerçek sır budur.

Eğer herhangi biri Rabbimizin buyruklarını ihmal etme alışkanlığı içinde yaşıyor ise o mahrem ilişkinin kutsal duygusunun tadını çıkarabileceğini hayal etmesi sefil ve hain bir aldatmaca olur. “eğer buyruklarımı yerine getirir iseniz, sevgimde kalırsınız.” Asıl nokta buradadır. Bu konu üzerinde derin düşünelim ve “Rabbimiz İsa Mesih’te Tanrının doğruluğu yapıldığımız” ayetleri hatırlayalım. “beni seviyor iseniz buyruklarımı yerine getirin.” “Bana ‘Rab, Rab’ diye seslenen herkes Tanrının krallığına girmeyecektir; ama göklerdeki Babamın isteğini yerine getirmek önemlidir.”  “Göklerdeki Babamın isteğini yerine getiren herkes, benim kardeşim, kız kardeşim ve annemdir.” “Önemli olan sünnetli ya da sünnetsiz olmak değildir, önemli olan Tanrının buyruklarını yerine getirmektir.” “Tanrının hoşnut olduğu şeyleri istememiz ve yapmamız için bizde etkin olan Kutsal Ruhtur.”

Günümüzde bu tür sözler ağız ile ikrar edilen sözlerdir. Bu sözlerin kulaklarımızın ve yüreklerimizin derinliklerine işlemelerini diliyorum. Bu sözler manevi varlığımızın tamamını ele geçirsinler ve bireysel öykülerimizde ürünler olarak ortada görünsünler. Değerlerin bu pratik yanlarına duyulan ihtiyaç konusunda kendimizi ikna edilmiş hissediyoruz. Yasacılıktan uzak durmaya dikkat eder iken dünyasal gevşekliğin kötülüğü tarafından aldatılma tehlikesine karşı dikkatli olalım. Biraz önce alıntı yapmış olduğumuz kutsal yazıların bölümleri – ve bunların yalnızca birkaç tanesinden alıntı yapılmıştır – bu hem sinsi hem de ölümcül hatalara karşı tanrısal güvence desteği sağlarlar. Tanrının sözü ve Tanrının Ruhunun gücü aracılığı ile Tanrının egemen lütfu tarafından Tanrının çocukları olarak bu kutsal ilişkiye getirildiğimiz bereketli bir gerçektir! İşte bu tek gerçek yasacılığın kötü otlarını kökünden kesip atacak güçtedir.

Ama elbette ki bu ilişki uygun şefkate, görev ve sorumluluklara sahiptir; Her tarafta hüküm süren dünyasal gevşekliğin dehşet saçan kötülüğü için doğru çözümü bu gerçekler hakkındaki farkındalıklarımıza bağlıdır. Eğer yasanın işlerinden kurtarıldı isek – Tanrıya şükürler olsun ki, eğer gerçek imanlılar isek yasanın işlerinden kurtarıldık – bu, hiç bir işe yaramamamız gerektiği, kendimizi hoşnut etmemiz gerektiği anlamına elbette gelmez, ama Adını taşıdığımız, ait olduğumuz, sevmeye, itaat etmeye ve hizmet etmeye bağlı olduğumuz Mesih’in yüceliği için bu yaşamsal işler içimizde üretilmelidir.

 Sevgili okuyucu, yüreklerimizi bu değerlerin pratik çizgisi seviyesine getirmek ve onları uygulamak için gayretli olalım. Bizlere böyle yapmamız buyruldu ve bizler de Rabbimiz İsa Mesih’in bol lütfunun bizi muktedir kılmasını isteyelim; yolumuzun üzerinde yatan on binlerce zorluk ve engele rağmen bu çağrıya uymanın ardından gidelim. Ah! Daha duyarlı bir öğrencilik, Tanrı ile daha yakın bir yürüyüş ve lütfun canlarımızda daha derin işlemesi! Kendimizi bu değerleri gayret ile izlemeye verelim!

 Şimdi yasayı verenin ciddi ricası ile ilgili satırlarımıza devam edelim. O, halkı şu sözlere kulak vermesi için uyarıyor: “Dikkat edin, bu gün aranızda bu ulusların ilahlarına tapmak için Tanrımız Rabden sapan erkek ya da kadın boy ya da oymak olmasın; aranızda acılık ve zehir veren kök olmasın.” Yasanın Tekrarı 29: 18.

Bu önemli sözlere esin ile yazan elçinin İbraniler’e yazdığı mektupta çok empatik bir tarz ile işaret edilmiştir: “Dikkat edin, kimse Tanrının lütfundan yoksun kalmasın. İçinizde sizi rahatsız edecek ve birçoklarını zehirleyecek acı bir kök filizlenmesin.” İbraniler 12:15.

Bu sözlerde ne kadar büyük bir sorumluluk yer almakta! Bu sözler ne kadar derin bir öğüt ve uyarı ile dolular! Ve tüm imanlıların sahip olduğu ciddi sorumluluğu ortaya koymaktalar. Bir birimize kutsal, gayretli ve tanrısal bir özen göstererek davranmaya çağrıldık, ama ne yazık ki bu nokta çok az anlaşılmakta ya da fark edilmektedir! Hepimiz çoban ya da öğretmen olmaya çağrılmadık. Biraz önce alıntısı yapılan bölüm özellikle bu konuya işaret etmez. Tüm imanlılara işaret eder ve bizler buna uymaya çağrıldık. Çevremizde her zaman çobanın az özen göstermesine dair pek çok şikayet işitiyor ve bu duruma üzülüyoruz. Hiç kuşkusuz Tanrının kilisesinde diğer başka armağanlar konularında olduğu gibi gerçek çobanlar konusunda büyük bir eksiklik mevcuttur. Bu bekleyebileceğimiz olağan bir durumdur. Başka türlü nasıl olabilirdi ki? Hali hazırdaki sefil koşullarımızda ruhsal armağanlarımız ile ilgili başka ne bekleyebilirdik ki? Keder verici bölünmeler, dünyasallığımız ve sadakatsizliklerimiz Kutsal Ruhu üzer ve söndürür. O zaman bu üzücü yoksunluğa şaşırmamıza gerek var mı?

Ama kutsal Rabbimiz mahvolmuşluğumuzun ve ruhsal doyumsuzluğumuzun ortasında bize karşı derin ve nazik şefkat duyguları ile doludur. Ve eğer biz yalnızca O’nun kudretli eli altında kendimizi alçaltır isek O, lütfederek bizi yükseltecek ve pek çok şekilde aramızdaki çobanlık armağanının yoksunluğunu gidermek amacı ile bize destek olacak ve bize çobanlık edecektir. Bizler O’nun değerli lütfu aracılığı ile bir birimiz ile daha gayretli ve sevecen bir şekilde ilgilenebilir ve bir birimizin ruhsal zenginliği ve gelişmesi için binlerce yol arayabiliriz.

Okuyucumuz bir an için bile yukardaki sözlerimizi imanlılar hakkında yapılan bir eleştiri ya da yargı olarak algılamasın. Böyle bir düşünce bizden uzak olsun! Bizler Tanrının kilisesinde sıkıntıya neden olmayacak değerler üzerinde durmak isteriz. Bu değerler o sözünü ettiğimiz ve özlediğimiz sevecen, yumuşak huylu, kutsal ve gayretli bir çobanın özellikleri ile ilgili değerlerdir.

Biraz önce işaret ettiğimiz bu kötülükleri bir birimiz ile ilgilenerek ve aramızda sevgi dolu ve duaya yönelik bir ilişki kurarak engelleyebilir ve aramızda acılık köklerinin ortaya çıkmasına izin vermeyebiliriz; kutsal bir uyanıklık ve gayretli bir özen ile bunu yapabileceğimize hiç kuşku yoktur. Evet, aslında hepimizin çobanlar olmaya çağrılmadığımız doğrudur ve yine aynı şekilde Tanrının kilisesinde daha önce de belirtmiş olduğumuz gibi çoban hizmetinin eksikliği üzücü bir şekilde mevcuttur. Tüm bunlar inkar edilemez gerçeklerdir ve işte bu yüzden Tanrının sevgili halkının yüreklerinin harekete geçmesi gerekir. Ve Tanrı halkı, Rabbin aramızdaki çoban ihtiyacının desteklenmesi hakkındaki sorunu çözümleyeceği zamana kadar bizler aramızda O’nun lütfunun gücü ve sevgisi ile iyilik, sevgi ve özenli davranışlar aracılığı ile bir birimize destek olabiliriz. Biraz önce İbraniler 12.bölümden alıntısı yapılan ayette çobanlar ilgili hiç bir şey söylenmediği aşikardır. Burada, tüm imanlılara, canlarını harekete geçirmek için verilen öğüt yalnızca karşılıklı olarak bir birlerine özen göstermeleri ve herhangi bir acılık kökünün ortaya çıkıp filizlenmemesi için uyanık olmalarıdır.

Ah, bu konu ne kadar da ihtiyaç duyulan bir konudur. Bu acılık kökleri ne kadar da dehşet vericidir! Bazen köklerini ne kadar da çabuk geliştirebilirler! Yaptıkları kötülük ya da verdikleri zarar asla tamir edilemezdir! Bu acı kökler yüzünden zarar gören kişilerin sayısı ne kadar da fazladır!  Bu yüzden pek çok dostluklar bozulur ve pek çok yürek yara alır. Evet, değerli okuyucu, bir çobanın hatta bir kardeşin azıcık bir ilgisi ve sevecen ve tanrısal bir öğüdü dahi bu acılık kökünü gelişmeden ortadan kaldırabilir ve böylece çok miktarda kötülük ve üzüntüye engel olunabilir. Her birimiz bu gerçekleri yüreğimize yerleştirelim ve bu acılık kökünün filizlenmemesi ve zararlı etkisini yaymaması için gayret ile ona engel olabilecek lütfun gücünün ardından gidelim.

Ama şimdi biraz daha sevgili ve saygın yasa verenin ciddi ve araştırıcı sözlerine kulak vermemiz gerekir. Acılık kökünün filizlenmesine neden olan kişinin sonu ile ilgili daha ciddi bir örnekten söz eder.

“Bu andın sözlerini duyup da kimse kendi kendini kutlamasın ve ‘kendi isteklerim uyarınca yaşasam da güvenlikte olurum’ diye düşünmesin. Bu herkese (hem yaşa hem de kuruya) yıkım getirir.” Yasanın Tekrarı 29: 19. Ölümcül bir aldanış! Esenlik ya da güvenlik olmadığı zaman, ‘esenlik, güvenlik!’ diye bağırmak ani gazap ve yargı getirir. “Rab böyle birini bağışlama istemez. Rabbin öfkesi ve kıskançlığı o kişiye karşı alevlenecek – kendisi için boş yere vaat ettiği “güvenlik” yerine – ve bu kitapta yazılı tüm lanetler başına yağacak ve Rab onun adını göğün altından silecektir.” Yasanın Tekrarı 29:20. Tanrı halkının ortasındaki acılık köklerine karşı uyanık olmayan ve onlara aldırmayan herkes için dehşet verici bir uyarı!

“Bu yasa kitabındaki yazılı antlaşmada yer alan tüm lanetler uyarınca Rab onu felakete uğraması için İsrail’in tüm oymakları arasından ayıracaktır. Sizden sonraki kuşak, çocuklarınız ve uzak ülkeden gelen yabancılar, ülkenizin uğradığı belaları ve Rabbin ülkeye gönderdiği hastalıkları görecekler. Bütün ülke yanacak, tuz ve kükürt ile örtülecek ve tohum ekilmeyecek, filiz sürmeyecek ve ot bitmeyecek. Ülke, Rabbin kızgın öfkesi ile yer ile bir ettiği Sodom, Gomora, Adma ve Sevoyim gibi yıkıma uğrayacak. Tüm uluslar, ‘Rab bu ülkeye neden bunu yaptı? Bu büyük öfke neden alevlendi?’ diye soracaklar. Yanıt şöyle olacak: ‘Atalarının Tanrısı Rab kendilerini Mısır’dan çıkardığı zaman onlar ile yaptığı antlaşmayı bıraktılar. Tanımadıkları ve Rabbin kendilerine pay olarak vermediği başka ilahlara yöneldiler ve onlara tapıp önlerinde eğildiler. İşte bu yüzden Rabbin öfkesi bu ülkeye karşı alevlendi. Ve bu kitapta yazılı tüm lanetleri oraya yağdırdı. Rab büyük kızgınlık ile ve şiddetli öfke ile onları ülkelerinden söküp attı ve bu gün olduğu gibi başka ülkeye sürdü.” Yasanın Tekrarı 29: 19-28.

Sevgili okuyucu, tüm bunlar ne kadar da garip bir şekilde ciddiyet içermektedirler. Elçinin şu sözlerindeki örnek ne kadar da güçlüdür! “Diri Tanrının eline düşmek korkunç bir şeydir!” Ve yine, “Tanrımız yakıp tüketen bir ateştir!” Ağzı ile iman ikrarında bulunan kilisenin bu tür uyarı notlarına kulak vermesi nasıl da önemlidir! Hiç kuşkusuz kilise, Tanrının İsrail halkı ile olan bu ilişkisini öğrenmeye çağrılmıştır; Romalılar 11.bölümün içeriği bu konuda yetkin bir netliğe ve kesinliğe sahiptir. Zeytin ağacının imansız dalları hakkındaki tanrısal yargıdan söz eden elçi böylelikle Hristiyanlığa da uyarlama yapmaktadır. “Ama zeytin ağacının bazı dalları kesildi ise ve sen yabanıl bir zeytin filizi iken onların yerine aşılanıp ağacın semiz köküne ortak oldun ise o dallara karşı övünme! Eğer övünüyor isen unutma ki sen kökü taşımıyorsun, kök seni taşıyor. O zaman, ‘ben aşılanayım diye dallar kesildi’ diyeceksin. Doğru, onlar imansızlık yüzünden kesildiler. Sen ise iman ile yerinde duruyorsun. Böbürlenme, kork! Çünkü Tanrı asıl dalları esirgemedi ise seni de esirgemeyecektir. Onun için Tanrının iyiliğini de sertliğini de gör. O, düşenlere karşı serttir ama O’nun iyiliğine bağlı kalır isen sana iyi davranır. Yoksa sen de kesilip atılırsın.” İbraniler 11: 17-22

Ne yazık! Ağzı ile iman ikrarında bulunan kilise Tanrının iyiliğinde devam etmemiştir. Kilisenin kutsal yazıların ışığı altındaki tarihini okuduktan sonra bunu görememek mümkün değildir. Kilise üzücü bir şekilde yoldan sapmıştır ve artık onu her şeye gücü yeten Tanrının adil gazabından kurtaracak hiç bir şey mevcut değildir. Söylemesi çok üzücü ama bu yanlış ikrarda bulunan dehşet verici kitleye karışmış olan Mesih’in bedeninin sevgili üyeleri bu kitlenin içinden toplanıp alınacak ve göklerde Babanın evinde hazırlanmış olan konutuna götürülecektir. Eğer daha önce olmaz ise sonra, kutsal yazılarda tanrısal bir netlik ve basitlik ile açıklanmış olan Mesih’in zihnine tamamen karşı olan ile bağlantıda kalmış olan ile ne kadar yanlış olduğunu anlayacaklardır.

Ama Hristiyanlık olarak bilinen önemli konu hakkında bir yalana inanmak ya da onun gücüne teslim olmak sonucunda “gerçeğe inanmayanların ama kötülükten zevk alanların hepsi de” lanete uğrayabilirler.

Dehşet verici ve muazzam sözler! “Tanrıyı sevmek yerine eğlenceyi seven” kişilerin bir tanrısallık formu ile ama Tanrının gücünü inkar ederek her gün her hafta ve her yıl yaşamaya devam etmeye razı olmaktan vazgeçmelerini ve bu sözlerin onların yüreklerine kazınmasını ve sürekli kulaklarında çınlamalarını diliyorum. Sözde Hristiyan İngiltere ile ilgili ne korkunç bir grafik örneği! Umutsuzluğa ve sonsuza kadar sefalete götüren kör ve çılgınca yol alan uçakta yer alarak eğlence peşinde koşan binlerce kişi için ne korkunç bir durum ve yazgı! Tanrı sınırsız iyiliği, Kutsal Ruhunun gücü ve sözünün kudretli eylemi aracılığı ile halkının yüreğini bu gibi önemli konularda daha derin ve daha etkili şekilde uyandırması için dua ediyorum.

Bu kısmı sona erdirmeden önce şimdi kısaca okuyucumuzun dikkatini doğrudan bölümümüzün son ayetine çekmek istiyoruz. Bu kısım ne üzücüdür ki kutsal yazıların yanlış anlaşıldığı ve yanlış uygulandığı kısımlardan biridir. “Gizlilik Tanrımız Rabbe özgüdür. Ama bu yasanın tüm sözlerine uymamız için açığa çıkarılanlar sonsuza dek bize ve çocuklarımıza aittirler.” Yasanın tekrarı 29:29. Bu ayet sürekli olarak canların “Tanrının gizli konularının” bilgisinde ilerlemelerine engel olmak için kullanılır. Ancak bu ayetin taşıdığı basit anlam şudur: “açığa çıkarılan şeyler” bu kitabın önceki bölümünde incelemiş olduklarımız idi; öte yandan “gizlilik” halk bu yasanın her maddesini sürekli yerine getirmekte tamamen başarısızlığa uğradığı zaman halka açıklanmak üzere bir kenarda tuttuğu bu lütuf kaynaklarına işaret eder. Açığa çıkarılan şeyler İsrail’in yapması gereken şeyler idi, ama yapmadılar, yapamadılar! Gizli konular ise İsrail’in üzücü ve utanç verici başarısızlığına rağmen Tanrının yapacağı şeylerdir ve bunlar bir sonraki bölümlerde çok bereketli şekilde takdim edilirler – tanrısal lütfun öğütleri, İsrail hem Moav hem de Horev antlaşmaları altında nihai başarısızlığa mahkum olduğuna dair dersini tam olarak öğrendiği zaman sergilenecek olan egemen merhametin sağlayışları idiler.

Bu nedenle bu bölüm doğru olarak anlaşıldığı zaman yüreği teşvik eder ve yürek de Moav vadilerinde İsrail için gizli olmasına rağmen tam ve net olarak açığa çıkarılan şeyleri bizim yararımız, refah ve eğitimimiz için bize açıklar. 1 Kutsal Ruh Pentikost gününde öğrencileri tüm gerçeğe yönlendirmek üzere aşağı indi. Kutsal yazıların doğruluğu tamdır. Onlarda Tanrının tüm amaç ve planları tam olarak açıklanır. Kilisenin gizemi Tanrısal gerçeğin tam halkasını tamamlar. Elçi Yuhanna Tanrının tüm çocuklarına şu sözleri söyleyebildi, “Sizler ise Kutsal Olan tarafından mesh edildiniz; hepiniz bilgilisiniz.” 1.Yuhanna 2:20.

Böylece Yeni Antlaşma’nın tamamı Yasanın Tekrarı 29:29 ayeti ile sürekli olarak işlenen hatayı kanıtlayacak veriler ile doludur. Bu konu üzerinde durduk çünkü Tanrının sevgili halkına tanrısal bilgide ilerlemeleri için bu konu tarafından üzücü bir şekilde engel olunduğunun farkındayız. Düşman Tanrı halkını her zaman karanlık peşinde tutmanın peşindedir; oysa Tanrının halkının Tanrının açıklamasının güneş ışığında yürümesi gerekir – imanda bebek olanların hep süt ile beslenmeleri için elinden geleni yapmaya çalışır; ama Tanrının kilisesi için karşılıksız olarak sağlanmış olan katı yiyeceğin yenmesi gereken zamanlarda süt ile beslenmemek gerekir. Aramızda bu tür düşük seviyede kalmak zorunda bırakılan değerlerin durumunun Tanrının Ruhunu nasıl kederlendirdiği ve Mesih’in onurunu nasıl zedelediği hakkında çok az bir fikre sahibiz. Ne kadar da az sayıda kişi “Tanrı tarafından bize karşılıksız olarak verilen şeylerden” haberdardırlar! İmanlının anlaşılan, inanılan ve farkında olduğu uygun ayrıcalıkları nerededir? Tanrısal konuları kavrama konusunda ne kadar zayıfız! Büyümemiz ve gelişmemiz ne kadar yavaştır! Tanrının gerçeklerini uygulama konusundaki davranışlarımızda ne kadar güçsüzüzdür! Bizim sunduğumuz mektup lekesiz yüce Mesih’in mektubudur!

Sevgili imanlı okuyucu, bu konuları Tanrının huzurunda ciddi bir şekilde düşünelim! Keder veren tüm bu başarısızlığın kökünü içten bir şekilde araştıralım ve onu yargılayarak ortadan kaldıralım; öyle ki, daha sadık ve daha hatasız olarak kime ait olduğumuzu ve kime hizmet ettiğimizi beyan edebilelim.

Diliyoruz ki, Mesih’in tek gücümüz olduğu daha tam ve daha çok olarak sergilenebilsin!


1.  1.Korintliler 2:9 ayeti yanlış anlaşılan ve yanlış uygulanan ayetlerden bir başkasıdır. “Yazılmış olduğu gibi, ’Tanrının kendisini sevenler için hazırladıklarını, hiç bir göz görmedi, hiç bir kulak duymadı ve hiç bir insan yüreği kavramadı. “ Burada, halkın duracağı kesindir. Ve bu yüzden Tanrının bizim için hazırlamış olduğu değerli şeylerin herhangi birini bilebilmemizin mümkün olamayacağı sonucu çıkar. “Oysa Tanrı Ruh aracılığı ile bize bunları açıkladı. Çünkü ruh her şeyi, tanrının derin düşüncelerini bile araştırır. İnsanın düşüncelerini insanın içindeki ruhundan başka kim bilebilir? Bunun gibi Tanrının düşüncelerini de Tanrının Ruhundan başkası bilemez. Tanrının bize – Rabbin tüm halkına- lütfettiklerini (karşılıksız olarak verdiklerini) bilelim diye bu dünyanın ruhunu değil Tanrıdan gelen Ruhu aldık. 1.Korintliler 2:10-12. Bu kısım da aynı Yasanın Tekrarı 19:29 ayetinde olduğu gibi aynı konudan söz eder ancak değerlendirme ya da yorum açıklaması her ikisi arasında var olan karşıtlığı ortaya koyar. Alıntısı yapılan bölümlerin içeriğini incelemek ve değerlendirmek çok önemlidir!