Yasa’nın Tekrarı 22-25
Kitabımızın şimdi başladığımız bu bölümü bize çok önemli iki pratik ders öğretir. Öncelikle burada ortaya konan buyruk ve düzenlerin kanıtları ve örnekleri çok çarpıcı bir şekilde insan yüreğinin dehşet veren aldatıcılığını sergilerler. Hatasız bir titizlik ile bize gösterdikleri şudur: eğer insan kendi başına bırakılır ise yapabileceği hatalar sınırsızdır. Yasanın tekrarı adlı kitabın bu bölümünün bazı paragraflarını okuduğumuz zaman her zaman hatırlamamız gereken şey, bu yazıları Kutsal Ruhun esinlemiş olduğudur. Biz kendi yersel bilgeliğimiz ile bu tür kısımların neden kaleme alındığını sorma eğilimi hissederiz. Bu tür kısımların Kutsal Ruh tarafından esin olarak verildiklerinin doğru olması mümkün müdür? Ve bu tür yazıların bizim için nasıl bir değerleri olabilir? Eğer bu yazılar bizim öğrenmemiz için kaleme alındılar ise o zaman bu yazılardan öğrenmemiz gereken şey nedir?
Tüm bu sorulara vereceğimiz karşılık basit ve doğrudan olacaktır. Bu sayfalarda yazılı olanlar oluşturulduğumuz manevi malzememiz ve içine girmeye muktedir olduğumuz manevi derinlikler hakkında kendilerine özgü şekilde hiç beklemediğimiz yollardan bize esin aracılığı ile öğretirler. Ve bu öğrettikleri önemlidir. Her manevi izi, özelliği ve çizgiyi içinde yansıttığını mükemmel bir şekilde görebileceğimiz sadık bir aynaya sahip olmak iyi değil midir? Hiç kuşkusuz iyidir. İnsan doğasının saygınlığı ile ilgili çok şey işitiriz. Ve pek çok kişi şu gerçeği kabul etmekte büyük zorluk çekerler: inceleme yaptığımız bölümde ve Kutsal Kitabın diğer bölümlerinde yasaklanan günahlardan bazılarını işlemekte gerçekten muktedir olduklarını! Bu durum, tüm soruların ötesinde bir durumdur. Ancak şundan emin olarak huzur bulabiliriz: Tanrı bize belirli şu ya da bu günahı işlemememizi buyurduğu zaman biz pekala bu günahı işleyebilecek kapasiteye sahibizdir. Bunu sorgulamak gereksizdir. Eğer karşı konulması gereken bir akıntı olmasa tanrısal bilgelik bundan söz etmez idi. Bir meleğe çalmamasını söylemek için hiç bir gereksinim yoktur. Ama insanoğlu doğasında hırsızlık barındırır ve bu yüzden bu buyruk onun için gereklidir. Bir başka yasaklanmış olan konu için de aynı referans geçerlidir. Yasak eğilim olduğunu kanıtlar – bu gerçeği sorgusuz sualsiz kanıtlar. Ya bunu kabul etmemiz gerekir ya da Tanrının bu konuda boş yere konuşmuş olduğunu ima etmiş ve bir tür küfürbazlıkta bulunmuş oluruz.
Ama yine de şöyle denebilir ve bunu söyleyen pek çok kişi vardır. Düşmüş insanlığın dehşete düşüren bazı örnekleri kutsal yazılarda yasaklanmış olan tiksindirici günahların bazılarını işlemeye muktedir olduğu gerçektir. Aksini düşünmek büyük bir hata olur. Peygamber Yeremya’nın kitabının on yedinci bölümünde Kutsal Ruhun ne dediğine kulak verelim: “Yürek her şeyden daha aldatıcıdır; iyileşmez. Onu kim anlayabilir?” Yeremya burada kimin yüreğinden söz etmektedir? Bu yürek kanlı bir katilin ya da eğitilmemiş bir barbarın mı yüreğidir? Hayır, insanın yüreğidir; bu kitabın yazarının ve bu satırları okuyanın yüreğidir.
Aynı zamanda bu konuda Rabbimiz İsa Mesih’in sözlerine de kulak verelim: “Çünkü kötü düşünceler, cinayet, zina, fuhuş, hırsızlık, yalan yere tanıklık ve iftira hep yürekten kaynaklanır.” Matta 15:19. Hangi yürekten? Ahlaklı bir toplum içinde görülmesi asla uygun olmayan sefil birinin kötü yüreği mi? Hayır, bu satırları yazan ve onları okuyan kişinin insan yüreği!
Şunu hiç bir zaman unutmayalım: bu sözler her birimiz için tam gerçeği ifade ederler. Hepimizin zihinlerine kazınması gereken gerçek şudur: eğer Tanrı bizi destekleyen lütfunu bir an için çekecek olsa idi o zaman her tür suçu işlemeye muktedir olur idik. Gerçekten de bunu belirtmemiz önemlidir ve bunu derin bir şükran duygusu ile yaparız: Tanrı bizi, Kendi lütufkar eli ile her an her şekilde fiziksel, zihinsel, ahlaksal, ruhsal olarak tüm koşullarımız içinde korumamış olsa idi hepimiz tam bir enkaz haline dönüşür idik. Bu gerçeği yüreklerimizin düşüncelerinde her zaman muhafaza edelim ki alçakgönüllülük ile ve uyanık olarak yürüyebilelim ve bizi destekleyebilecek ve koruyacak tek kol olan Tanrının koluna sımsıkı tutunalım!
Şimdi kitabımızın önümüzde açık bulunan bu bölümünde bize öğretilen bir başka değerli ders daha olduğunu söylemiş idik. Burada kendine özgü bir şekilde bize şu anlatılır: Tanrı halkı ile bağlantıda olan her konuda harika bir şekilde sağlayışta bulunmuştur. O’nun lütufkar gözünden ya da dikkatinden kaçan hiç bir şey yoktur. Gücü her şeye yeten Yaratıcı ve evrenin Yöneticisi halkının günlük yaşamları ile ilgili her küçük ayrıntıya dahi özen gösterir; hiç bir anne küçük çocuğunun alışkanlıkları ve davranışları ile ilgili olarak Tanrı kadar özenli hareket edemez. Tanrı gece ya da gündüz, halkı evde ya da yolda uyur iken ya da uyanık iken onlar ile yakından ilgilendi. O’nun şu örnekler ile belirtilen davranışları bizleri şaşırtır, yüreklerimizi sevgi ve övgü ile doldurur; halkının giydikleri, yedikleri, bir birlerine olan davranışları ve izledikleri yolları, evlerini nasıl inşa ettikleri, topraklarını nasıl kazıp ektikleri ve kişisel yaşamlarının en derin mahremiyetinde nasıl hareket ettikleri – Tanrı tüm bunların hepsi ile çok yakından ve her an ilgili idi. Burada çok çarpıcı bir şekilde şunu görürüz: konu halkı olduğu zaman Tanrımız en ufak ayrıntılar ile bile çok yakından ilgilenir. Halkının anlık koşullarında sevecen, yumuşak ve nazik huylu babacan bir yakınlık duyar. En yüce olan tanrıyı, yeryüzünün dört bir bucağını Yaratanı ve sınırsız evrenin Destekleyenini bir kuşun yuvası ile ilgilenir iken görmek bizi çok şaşırtır ve yine de her şeye rağmen O’nun her gün bir serçeyi beslemesi ile her gün milyonlarca insanı beslemesi ve sağlayışta bulunması O’nun açısından aynı şey olduğunda bizlerin şaşırmamız neden gereksin?
Ancak İsrail topluluğunun her üyesinin her zaman göz önünde tutması gereken büyük bir gerçek var idi; yani, aralarındaki tanrısal varlık. Bu gerçek onların tüm özel alışkanlıklarını yönetmeli ve tüm yollarının karakterini belirlemeli idi. “Tanrınız Rab sizi kurtarmak ve düşmanlarınızı elinize teslim etmek için ordugahın ortasında dolaşır. Ordugahınız kutsal olsun ki Rab aranızda yakışıksız bir şey görüp sizden ayrılmasın.” Yasanın Tekrarı 23:14.
Yehova’nın aralarında yürüyor olması halk için ne kadar büyük ve değerli bir ayrıcalık! Davranışları saflaştırmak ve kişisel ve evdeki alışkanlıkları değiştirmek için ne kadar güçlü bir motif! Eğer Tanrı onlara düşmanları üzerinde zafer vermek için aralarında ise o zaman aynı zamanda yaşam kutsallığı talep etmek için de orada idi. Halk, asla bir an için bile aralarında bir aşağı bir yukarı dolaşan bu Kişi’yi unutmamalı idi. Böyle bir düşünce herhangi birine garip gelebilir mi? Belki, kutsallığı, saflığı ve manevi düzeni sevmeyen kişiler için böyle bir düşünce onlara garip gelebilir. Her gerçek İsrailli kutsal ve saf olmayana tahammül edemeyen Tanrının aralarında konut kurmuş olması düşüncesinden zevk alır idi.
İmanlı okuyucu bu kutsal ilkenin manevi gücü ve uygulaması konusunda hiç bir kayba uğramaz. Tanrı Kutsal Ruhun içimizde bireysel ve toplu olarak konut kurmuş olması bizim için bir ayrıcalıktır. Bu nedenle 1.Korintliler 6:19 ayetinde şunları okuruz. “Bedeninizin Tanrıdan aldığınız ve içinizdeki Kutsal ruhun tapınağı olduğunu bilmiyor musunuz? Kendinize ait değilsiniz.” Bu açıklama bireyseldir. Her imanlı Kutsal ruhun bir tapınağıdır ve bu çok görkemli ve değerli gerçek Efesliler 4:30 ayetinde verilen şu öğüdün temelidir: “Tanrının Kutsal Ruhunu kederlendirmeyin. Kurtuluş günü için o Ruh ile mühürlendiniz.”
Bu gerçeği yüreğimizin düşüncelerinde her zaman hatırlamak ve muhafaza etmek ne kadar da önemlidir! Yürek saflığının ve yaşam kutsallığının gayretli gelişimi için nasıl da güçlü bir manevi motif! Herhangi bir yanlış düşünce ya da duygu akıntısı, herhangi bir değersiz konuşma tarzı, herhangi bir uygunsuz davranış biçimi ile ayartılan kişi Kutsal ruhun bedenlerimizin tapınağı olarak konut kurduğu kutsal gerçeğin farkına vardığı zaman güçlü bir düzeltmene sahip olduğunu anlayacaktır. Eğer yalnızca bu gerçeği her zaman göz önünde tutabilir isek o zaman bu gerçek bizi pek çok gereksiz yere zihnimizde dolaşan düşünceden, akılsızca ve kontrolsüz söylenen sözlerden ve eylemlerden koruyacaktır.
Ama Kutsal Ruh yalnızca her bireyde konut kurmak ile kalmaz, aynı zamanda toplu olarak kilisede de konut kurmuştur. “Tanrının tapınağı olduğunuzu ve Tanrının ruhunun sizde yaşadığını bilmiyor musunuz?” 1.Korintliler 3:16. Elçinin 1.Selanikliler 5:19 ayetindeki öğüdünün temeli bu gerçek üzerine bina edilmiştir: “Kutsal Ruhu söndürmeyin!” Kutsal yazılar ne kadar da tanrısal bir mükemmelliğe sahiptirler! Ne kadar da bereketli bir şekilde bir birleri ile bağlantılıdırlar. Kutsal Ruh bireysel olarak içimizde konut kurmuştur ve bu yüzden O’nu kederlendirmememiz gerekir. Kutsal Ruh toplulukta da konut kurmuştur, bu yüzden O’nu söndürmemeliyiz ve O’na hak ettiği yeri vermeli ve O’nun bereketli işlerini tam olarak yerine getirmesine izin vermeliyiz. Bu önemli pratik gerçeklerin yüreklerimizde derin bir yere yerleşmeleri ve hem özel yaşamımızda hem de topluluk içindeki yollarımızda daha güçlü etki göstermesi için dua ediyorum.
Tanrının eski dönemdeki halkı ile olan tüm ilişkilerinde belirleyici olan bilgelik, iyilik, yumuşak huyluluk, kutsallık ve doğruluk hakkında önümüzde bulunan ve çarpıcı örneklere yer veren kitabımızın bölümünden bazı kısımları alıntı yaparak ilerleyeceğiz. Kardeşinin yolunu yitirmiş sığırını ya da koyununu görünce onları görmezden gelme. Sığırı ya da koyunu kesinlikle kardeşine geri götüreceksin. Kardeşin sana uzak ise ya da hayvanın kime ait olduğunu bilmiyor isen evine götür. Kardeşin sığırını ya da koyununu aramaya çıkıncaya dek hayvan evinde kalsın. Sonra ona geri verirsin. Kardeşinin eşeğini, giysisini ya da yitirdiği başka bir şeyini gördüğün zaman aynı biçimde davranacaksın. Görmezlikten gelmeyeceksin. Kardeşinin eşeğini ya da koyununu yolda düşmüş gördüğün zaman görmezlikten gelme. Hayvanı ayağa kaldırması için kesinlikle kardeşine yardım edeceksin.” Yasanın Tekrarı 22:1-4.
Sözünü ettiğimiz iki ders burada çok açık olarak sunulmuştur. Şu tek cümlede insan yüreğini ne kadar da derin bir şekilde alçaltan örneğini görmekteyiz, “Görmezlikten gelmeyeceksin!” Kardeşimizin bizden talep edeceklerini görmezden gelmek, tiksindiren bir bencillik temelidir. Kutsal görev kardeşimizin ihtiyaçlarına yardım etmemizi gerektirir. Ancak yazar da dahil olmak üzere insan doğası böyledir, yani görmezlikten gelecek kadar bencildir.
Ama ah! Tanrımızın karakteri bu bölümde ne kadar da bereketli bir şekilde parlamaktadır! Bir kardeşin öküzü, ya da koyunu ya da eşeği görmezlikten gelinmez. Eve götürülmesi, hayvan ile ilgilenilmesi ve sahibine sağlıklı bir şekilde teslim edilmesi doğru olandır. Kendimize nasıl davranılmasını istiyor isek kardeşimize de öyle davranmamız gerekir. Tüm bunlar ne kadar sevgi dolu davranışlardır! Tanrısal varlığın soluğunu, tanrısal iyiliğin hoş kokulu atmosferini, yumuşak huyluluğunu ve düşünceli sevgisini bu davranışlar aracılığı ile hissederiz. Davranış ve karakterlerini bu statü ve yargılar aracılığı ile yöneten ve oluşturan kişiler ne yüce ve kutsal bir ayrıcalığa sahiptirler. Bir sonraki ayete baktığımız zaman aynı tanrısal düşünceliliğin çok güzel bir örneğini görmekteyiz: “
“Yeni bir ev yapar iken dama korkuluk yapacaksın. Öyle ki, biri damdan düşüp ölür ise ailen sorumlu sayılmasın.” Yasanın Tekrarı 22: 8. Rab, Kendi halkının diğer kişileri düşünmesinden ve gözetmesinden zevk alır ve bu yüzden halkı ev yapar iken yalnızca kendilerini ve kendi konforlarını değil ama aynı zamanda diğer insanları da ve onların güvenliğini de düşünmelerini ister.
Hristiyanlar bu ayetlerden bir ders öğrenemezler mi? Bizler, yalnızca kendimizi, kendi ilgi alanlarımızı, kendi rahatımızı ve kendi güvenliğimizi düşünmeye ne kadar da eğilimliyizdir! Evlerimizi bina eder ya da onları döşer iken diğer kişilerin rahatını ve güvenliğini ne kadar az düşünürüz! Bizler kendi rahatımız ve kendi güvenliğimiz için bina eder ve döşeriz; ama ne yazık ki yaptığımız işlerin tümünde obje ve motiflerimizin kaynağı gereğinden fazla bir şekilde kendimizi ön plana çıkartır. Yürek, Hristiyanlığa ait olan bu motif ve objelerin yönetici gücü altında muhafaza edilmediği takdirde bundan farklı davranılması mümkün değildir. Düşmüş insanlığı karakterize eden temel bencilliğin ötesine geçebilmek için yeni yaratılışın saf ve göksel atmosferinde yaşamamız gerekir. Yeryüzü üzerinde tövbe etmemiş her erkek her kadın ve her çocuk şu ya da bu şekilde benlik tarafından yönetilir. Benlik, her eylemin merkezi, objesi ve motif kaynağıdır.
Evet, bazı kişilerin diğer kişilerden daha düşünceli daha sevecen daha cömert daha az bencil ve daha az kayıtsız oldukları doğrudur; ancak kesinlikle imkansız olan şey şudur: “doğal kişi” ruhsal motifler aracılığı ile yönetilebilir ya da yersel bir kişi göksel objeler tarafından yönlendirilebilir. Ama ne yazık ki utanarak ve üzülerek şunu itiraf etmemiz gerekir: göksel ve ruhsal olduğumuzu ağızlarımız ile ikrar eden bizler kendimiz için yaşamaya, kendi çıkarlarımızın peşinden gitmeye, kendi ilgilerimizi elde etmeye ve kendi rahatlık ve güvenliğimiz için uğraşmaya çok eğilim gösteririz. Şu ya da bu şekilde benliği ilgilendiren herhangi bir şey söz konusu olduğu zaman hepimiz canlanır ve uyanık oluruz.
Tüm bunlar çok üzücü ve derinden alçaltıcıdır. Eğer her konuda bizim yüce Örneğimiz ve modelimiz olan Mesih’e daha çok ve daha gayretli bir şekilde bakacak olur isek o zaman durumların gerçekten de böyle olmaları gerekmeyecektir. Yüreğin sürekli ve gayret ile Mesih ile ilgilenmesi tüm uygulamalı Hristiyanlığın gerçek sırrıdır. Bizi ruhumuzda, davranış ve yollarımızda Mesih’e benzer yapacak olan şey kurallar ve düzenlemeler değildir. O’nun Ruhundan içmeli, O’nun ayak izlerinde yürümeli, O’nun manevi yücelikleri üzerinde daha derin bir şekilde durmalıyız, işte ondan sonra O’na benzeme bereketinin gerekliliğini anlayabiliriz. “Ve biz hepimiz peçesiz yüz ile Rabbin yüceliğini görerek ya da yansıtarak yücelik üstüne yücelik ile O’na benzer olmak üzere değiştiriliyoruz. Bu da Ruh olan Rab sayesinde oluyor.” 2.Korintliler 3:18.
Şimdi okuyucudan bir an için şu çok önemli pratik buyruklara dönüp onları okumalarını istemek zorundayız – bunlar tüm imanlı işçiler için tam öneride bulunan güce sahiptirler. “Bağına iki çeşit tohum ekmeyeceksin. Yoksa ektiğin tohumun da bağın da ürününü kullanamazsın.” Yasanın tekrarı 22:9.
Burada ne kadar da ağır bir ilkeye yer verilmiştir! Bunu gerçekten anlıyor muyuz? Bunun gerçek ruhsal uygulamasını kavrıyor muyuz? Günümüzdeki sözde ruhsallıkta bu ilkenin kullanılmıyor olmasından korkmamız gerekir. Ağzı ile iman ikrarında bulunan kilisede verilen öğretiş ve vaazlarda bu dünyanın düşünce sistemine yani felsefe ve boş sözlere ya da sözde bilime ne çok yer verildiğini görüyoruz. Günümüzde Tanrı sözünün saf tohumuna, müjdenin çürümez ve ölümsüz değerli tohumuna ne kadar az yer verilmektedir. Hizmetlerinin malzemesi için kendilerini Kutsal Kitabın sayfaları aracılığı ile tanımlamaya razı olan kişi sayısı ne kadar azdır! Tanrının lütfu sayesinde bunu yapabilmek için yeterince sadık kalan kişilere düşünce adamı, eski okulun insanları, dar görüşlü ve eski kafalı kişiler olarak bakılır.
Bu durumda tam ve inanan bir yürek ile söyleyebileceğimiz şey şudur: Tanrı bu düşünce insanlarını, elçilerin öğretişine dayanan eski okulun değerli kişilerini Tanrı bereketlesin! Onları bu kutlu dar düşünceleri ve bu karanlık ve sadakatsiz zamanların arkasındaki varlıkları nedeni ile yürekten kutluyoruz. Bu şekildeki ifadeler kullanarak yazmak ile kendimizi neye maruz bıraktığımızın farkındayız ama bizi harekete geçiren bu değildir. Biz her gerçek Mesih hizmetkarının bir düşünce adamı olması gerektiğine ikna olduk ve bu düşünce Mesih’tir. Bir imanlının mevcut olan en eski okula, yani Mesih’in okuluna ait olması gerekir. Bir imanlı tanrının sözü kadar dar görüşlü olmalı ve kesin bir kararlılık ile bu imansız çağda Tanrı sözünden başka bir yöne gitmeyi reddetmelidir. Günümüzdeki imanlı öğretmen ve vaizlerin gösterdikleri çaba ne yazık ki akılcılık ve imansızlığın hız ile ilerlemesine neden olmaktadır. Bu tür kişiler kutsal yazılardan sapmışlar ve hizmetlerini felsefe, bilim ve edebiyat kaynakları aracılığı ile süslemenin peşinden gitmişlerdir. Yürek ve vicdandan çok zeka ile ilgilenirler. Kutsal yazıların saf ve değerli öğretişleri, sözün saf sütü, Tanrı lütfunun ve Mesih’in yüceliğinin müjdesi büyük toplulukları çekmek ve onları bir arada tutmak için yetersiz bulunmaktadırlar. İsrail nasıl eskiden man’ı küçümsedi ve onu yetersiz yiyecek olarak ilan etti ise ağzı ile iman ikrarında bulunan kilise de bu gün Yeni Antlaşma sayfalarında açıklanan o görkemli Hristiyanlığın saf öğretişlerinden bezmiştir ve zekayı yüceltecek ve hayal gücünü besleyecek şeylerin peşinden gitmektedir. Kutsal elçinin yücelttiği çarmıh öğretişleri ağzı ile iman ikrarında bulunan kilise için çekiciliğini kaybetmiştir ve yalnızca hizmetlerinde kendilerini bu öğretişlere yeterince sadık bir şekilde önem ve yer veren kişiler tüm bu rağbet gören düşüncelerden vazgeçebilirler.
Ama Mesih’in tüm gerçek ve sadık hizmetkarları ve O’nun bağında çalışan tüm gerçek işçiler Yasanın Tekrarı 22:9 ayetinde ortaya konan ruhsal ilkeyi yüreklerinde uygulayan kişilerdir. Onlar kesin bir kararlılık ile doğru ilke aracılığı ile hareket eder ve her zaman Tanrı sözünün peşinden giderler, öyle ki yaptıkları işten utanmasınlar ama her kişinin işinin deneneceği o günde ödüllerini tam olarak alsınlar. Saf tohum olan Tanrı sözüne bağımlı kalmamız doğrudur; ruhsal işçilerin kullanması için tek uygun malzeme Tanrının sözüdür. Biz öğrenmeyi asla küçümsemeyiz, böyle bir şey bizden uzak olsun; doğru olanı öğrenmenin çok değerli olduğunu biliyoruz. Kutsal yazıların gerçeklerini örnekleme ve açıklama konusunda yararlı hale getirilebilecek sağduyulu felsefe kaynakları da olabilir. Kutsal Efendimizin Kendisinin ve O’nun esin ile yazan öğrencilerinin de halka öğretirler iken tarih ve doğanın gerçeklerinden yararlandıklarını görüyoruz. Ayrıca Tanrının sözünü kişisel ve topluluk olarak çalışır ve inceler iken İbranice ve Grekçe gibi orijinal dillerin önemli ve değerli bilgi sağlayışlarını hangi aklı başında kişi sorgular?
Ama şu anda yaptığımız gibi tüm bunları ortaya dökmek önümüzde duran büyük pratik ilkeyi tamamen konu dışında bırakmaktadır – Rabbin tüm halkı ve O’nun tüm hizmetkarları Tanrının müjdesindeki ve kilisesindeki tüm gerçek hizmet için tek malzemenin kutsal yazılar ve tek gücün Kutsal Ruh olduğu ilkesine sımsıkı yapışmışlardır. Eğer bu konu daha tam olarak anlaşılır ve bu konuda ilkeye daha sadık hareket edilir ise o zaman Mesih’in bağının uzunluğu ve genişliğinde olan şeylerin daha farklı durumlarına tanıklık etmemiz gerekir.
Ama yine de her şeye rağmen şimdi artık bu bölüme son vermemiz gerekmektedir. “Eşit Olmayan Boyunduruk” konusunda daha önce değindiğimiz için bu konu üzerinde burada durmayacağız. 1 İsrailli bir öküz ve bir eşek ile birlikte çift süremez idi; aynı şekilde yün ile ketenden dokunmuş karışık kumaştan giysi de giyemez idi. Bu her iki konunun ruhsal uygulaması hem önemlidir hem de basittir. İmanlı bir imansız ile konu ne olur ise olsun – ev ya da dini ilgilendiren konularda veya insani ya da ticari - bağlantıya girmemelidir. Ve aynı zamanda karışık ilkeler tarafından yönetilmesine de izin vermemelidir. İmanlının karakteri Tanrı sözünün saf ve doğru ilkeleri aracılığı ile oluşturulmalı ve davranışı da aynı şekilde Tanrı sözü tarafından yönetilmelidir. Diliyorum ki tüm bunlar ağızları ile iman ikrarında bulunan ve kendilerini Hristiyan olarak adlandıran kişiler için de geçerli olsun!
1. “Eşit Olmayan Boyunduruk” adlı bir broşüre bakınız.