Yasa’nın Tekrarı 21
“Tanrınız Rabbin mülk edinmeniz için size vereceği ülkede kırda yere düşmüş ve kimin öldürdüğü belli olmayan birini görür iseniz, ileri gelenleriniz ve yargıçlarınız gidip ölünün çevredeki kentlere olan uzunluğunu ölçsünler. Ölüye en yakın kentin ileri gelenleri işe koşulmamış ve boyunduruk takmamış bir düve alacaklar. Düveyi toprağı sürülmemiş, ekilmemiş ve içinde sürekli akan bir dere olan bir vadiye getirecekler. Orada, derede, düvenin boynunu kıracaklar. Levili kahinler de oraya gidecek çünkü Tanrınız Rab onları Kendisine hizmet etsinler ve O’nun adı ile kutsasınlar diye seçti. Kavga ve saldırı davalarına da onlar bakacak. Ölüye en yakın kentlerin ileri gelenleri derede boynu kırılan düvenin üzerinde ellerini yıkayacaklar. Sonra şöyle bir açıklama yapacaklar: “Bu kanı ellerimiz dökmedi ve kimin yaptığını gözlerimiz de görmedi. Ya rab, kurtardığın halkın İsraillileri bağışla. Halkını dökülen suçsuz kanından sorumlu tutma. Böylece kan dökme günahından bağışlanacaklar. Rabbin gözünde doğru olanı yapmak ile suçsuz dökme günahından arınacaksınız.” Yasanın Tekrarı 21: 1-9.
Kutsal yazıların çok önemli ve çok ilginç bir bölümü şimdi önümüzde durmakta ve dikkatimizi talep etmektedir. Bir günah işlenmiştir ve bir kırda bir adam öldürülmüştür; ama konu ile ilgili kimsenin bilgisi yoktur; hiç kimse bunun bir katliam ya da saldırı olup olmadığını ya da bu işi kimin yaptığını söyleyememektedir. Konunun yanıtı insan bilgisinin tamamen ötesinde bulunmaktadır. Ama burada yine de inkar edilemez bir gerçek mevcuttur. Günah işlenmiştir ve bu Rabbin toprağında bir leke olarak durur ve insanın bu durumla başa çıkabileceği hiç bir gücü yoktur.
O zaman ne yapılması gerekir? Tanrının yüceliği ve O’nun ülkesinin saflığının muhafaza edilmesi gerekir. Tanrı olan biten hakkında her şeyi bilir ve yalnızca O bu durum ile başa çıkabilir ve O’nun bu başa çıkma tarzı da gerçekten çok değerli bir öğretiş ile doludur.
Her şeyden önce sahnede ileri gelenler ve yargıçlar belirirler. Gerçek ve doğruluk ile ilgili iddiaların dikkat ile incelenmeleri gerekir. Adalet ve yargının mükemmel bir şekilde muhafaza edilmesi lazımdır. Bu durum, Tanrının tüm sözü boyunca karşımıza çıkan çok önemli bir durumdur. Günahın yargılanması gerekir, günahlar bağışlanmalı ya da günahkar aklanmalıdır, öyle ki merhametin göksel sesi işitilebilsin, adalet mükemmel bir şekilde yerine gelsin, Tanrının tahtı haklı çıksın ve O’nun adı yüceltilsin. Lütuf doğruluk aracılığı ile egemenlik sürer. Tanrıya şükürler olsun ki durum böyledir. Günahkarlar olarak gerçek konumlarını almış olan herkes için ne kadar görkemli bir gerçek! Tanrı, günah sorunu ile ilgili olarak yüceltilmiştir ve bu nedenle mükemmel bir adalet ile günahkarı bağışlayabilir ve aklayabilir.
Ama biz şimdi kendimizi tamamen önümüzdeki bölümün yorumuna verelim ve böyle yaparak İsrail’in geleceği ile ilgili harika bir görüş açısına sahip olacağız. Kefaretin büyük temel gerçeğinin sunulduğu doğrudur ama bu durum İsrail ile ilgili özel bir konudur. Mesih’in ölümü burada iki önemli şekilde görünür, yani İnsan’ın suçunun ifadesi olarak ve Tanrının lütfunun sergilenişi olarak! İlkini, kırda öldürülmüş bulunan insan ile görürüz, ikincisini ise derede boynu kırılan düvede görürüz. Kentin ileri gelenleri ve yargıçlar öldürülen kişiye en yakın uzaklıkta olan kenti bulurlar ve bu kent için lekesiz bir kurbanın kanı şarttır- suçlu Yeruşalim kentinde boğazlanan Kuzu’nun kanı.
Okuyucu bu noktada ilgisi çekilerek şunun farkına varacaktır: bir kurbanın öldürülmesi aracılığı ile adaletin talepleri yerine geldiği anda sahneye yeni bir unsur getirilir. “Levili kahinler de oraya gidecekler.” Burada kast edilen adaletin kutsal temeli üzerinde hareket eden lütuftur. Kahinler lütfun kanallarıdırlar, yargıçlar ise adaletin bekçileridir. Her sayfadaki, her paragraftaki ve her cümledeki kutsal yazılar ne kadar mükemmel ve ne kadar güzeldirler. Lütuf görevlilerinin kendilerini sunabilmeleri için önce kan dökülmesi gerekiyor idi. Derede boynu kırılan düve her şeyin görünümünü tamamen değiştiriyor idi. “Levili kahinler de oraya gidecek çünkü Tanrınız Rab onları Kendisine hizmet etsinler ve O’nun adı ile kutsasınlar diye seçti” – İsrail için ne kadar bereketli bir gerçek! Her gerçek imanlı için bereketli bir gerçek! - “Kavga ve saldırı davalarına da onlar bakacak.” Her şey adalet aracılığı ile egemenlik süren lütfun görkemli ve sonsuz ilkesi ile çözüm bulacak.
Ve Tanrı bu şekilde İsrail’e davranacak. Bu, Yasanın Tekrarı adlı derin ve harika kitapta dikkatimizi çeken tüm bu çarpıcı konuların ilk uygulamasına müdahale etme girişiminde bulunmamamız gerekir. Hiç kuşkusuz bizler için dersler hatta çok değerli dersler mevcuttur ama biz şu konuda mükemmel bir güvenceye sahip olarak dinlenebiliriz; bu dersleri anlamak ve takdir etmenin gerçek yolu onların doğru ve uygun konumlarını görebilmekten geçer. Örneğin, “kavga ve saldırı davalarına da onlar bakacak” ifadesinde şimdi pişman olmuş her canı nasıl da değerli ve nasıl da teselli edici bir lütuf hizmetinden söz edilmektedir! Kutsal Yazıların uygun uyarlamasını görerek ve buna sahip olarak bu hizmetin engin bereketini kaybeder miyiz? Kesinlikle kaybetmeyiz; Tanrının sözünün herhangi bir özel kısmından yararlanmanın gerçek sırrı onu gerçekten yürek bilgisi ile kavramaktır.
“Ve ölüye en yakın kentin ileri gelenleri derede boynu kırılan düvenin üzerinde ellerini yıkayacaklar.” 1 “Ellerimi yıkayacak ve masum olacağım; böylece senin sunağına yaklaşacağım.” Ellerin yıkanacağı doğru yer kefaret kanının bizim suçlarımız için sonsuza dek dökülmüş olduğu yerdir. “sonra şöyle bir açıklama yapacaklar, ‘Bu kanı ellerimiz dökmedi ve kimin yaptığını da gözlerimiz görmedi. Ya Rab, kurtardığın halkın İsrailliler’i bağışla. Halkını dökülen suçsuz kanından sorumlu tutma.’ Böylece kan dökme günahından bağışlanacaklar. Rabbin gözünde doğru olanı yapmak ile suçsuz kanı dökme günahından arınacaksınız.”
“Baba, onları bağışla, çünkü ne yaptıklarını bilmiyorlar.” “Tanrı sizi kötü yollarınızdan döndürüp kutsamak için Kul’unu ortaya çıkarıp önce size gönderdi.” Elçilerin İşleri 3:26. Böylelikle tüm İsrail Tanrının sonsuz planları ve İbrahim’e verdiği vaat ve içtiği ant uyarınca kurtarılacak Mesih’in değerli kanı sayesinde temizlenecek ve sonsuza kadar bina edilecek, tüm onur ve övgü sonsuzluklar boyunca O’nundur!
10-17 ayetleri, çok özel bir şekilde İsrail’in Yehova ile olan ilişkisini anlatırlar. Biz şimdi bu konu üzerinde durmayacağız. Okuyucu, peygamberlerin kitaplarının tüm sayfalarında bu konu hakkında çok sayıda referans bulacaktır. Kutsal Ruh bu sayfalarda ulusun vicdanına çok dokunaklı sözler söyleyecektir – Tanrı onları Kendisi ile ilişkiye getirdi ve bu harika gerçeği temel alan sözler söyledi ama onlar çok belirgin ve çok üzücü bir şekilde başarısız oldular. İsrail sadakatsiz bir eş olduğunu kanıtladı ve bunun sonucu olarak bir kenara bırakıldı. Ancak uzun süre reddedilen ama asla unutulmayan bu halk yalnızca yenilenmek ile kalmayacak ama aynı zamanda geçmişte asla görülmemiş bir bereket, ayrıcalık ve yücelik konumuna getirileceklerdir.
Bu gerçeğin asla bir an için bile gözden kaybedilmemesi ya da unutulmaması gerekir; Yeşaya’dan Malaki’ye kadar tüm peygamberlik içeren kutsal yazılar aracılığı ile parlak altından bir çizgi olarak sürer gider ve en güzel konumu ise Yeni Antlaşma’da ortaya çıkar. Bu parlayan yüzlerce paragraftan bir tanesini ele alalım: “Zaferi ışık gibi parlayıncaya ve kurtuluşu meşale gibi yanıncaya dek siyon uğruna susmayacak ve Yeruşalim uğruna sessiz kalmayacağım. Uluslar senin zaferini ve tüm krallar görkemini görecek. Rabbin Kendi ağzı ile belirlediği yeni bir ad ile anılacaksın. Rabbin elinde güzellik tacı, Tanrının elinde krallık sarığı olacaksın. Artık sana “terk edilmiş”, ülkene “virane” denmeyecek. Bunun yerine sana “sevdiğim”, ülkene “evli” denecek. Çünkü Rab seni seviyor, ülken de evli sayılacak. Bir delikanlı bir kız ile nasıl evlenir ise oğulların da senin ile öyle evlenecek. Güvey gelin ile nasıl sevinir ise Tanrın da senin ile öyle sevinecek. Ey Yeruşalim, surlarına bekçiler diktim, gece gündüz hiç susmayacaklar. Ey, rabbe sözünü anımsatanlar, Yeruşalim’i pekiştirene ve onu yeryüzünün övüncü kılana dek durup dinlenmeden Rabbe yakarın ve O’na rahat vermeyin. Rab sağ elini ve güçlü kolunu kaldırıp ant içti” – insanlar bu konuda dikkatli olsunlar! – “Tahılını bir daha düşmanlarına yedirmeyeceğim, emek verdiğin yeni şarabı yabancılar içmeyecek, tahılı devşiren yiyecek ve Rabbe övgüler sunacak, üzümü toplayan şarabını kutsal avlularımda içecek. Geçin, geçin kent kapılarından! Halkın yolunu açın! Toprak yığıp yol yapın. Taşları ayıklayın ve uluslar için sancak dikin! Rab çağrısını dünyanın dört bucağına duyurdu: ‘Siyon kızına, işte kurtuluşun geliyor’ deyin. Ücreti kendisi ile birlikte ve ödülü önündedir. Siyon halkına, ‘Rabbin fidye ile kurtardığı kutsal halk’ diyecekler. Ve sen Yeruşalim, ‘Aranan, terk edilmemiş kent’ diye anılacaksın.” Yeşaya 62.bölüm.
Bu önemli ve görkemli kısmı uygun objesinden ayırmaya ve onu yerdeki ya da gökteki imanlı kilisesine uyarlama girişiminde bulunmak Tanrının sözüne saldırmak anlamına gelir ve kutsal yazıların saygınlığını tamamen yok edecek olan bir yorum sistemi sunmak olur. Biraz önce yoğun bir ruhsal keyif duyarak aktarmış olduğumuz bölüm yalnızca birebir anlamı ile Siyon’a, birebir Yeruşalim’e ve birebir İsrail ülkesine uygulanır. Okuyucu, bu gerçeği tam olarak kavradığından ve bu gerçeğe sadık bir şekilde yapıştığından emin olmalıdır.
Kiliseye gelince, onun yeryüzündeki konumu nişanlı bir kız, bir bakire gibidir. Evliliği cennette gerçekleşecektir. Vahiy 19:7,8. Kiliseye yukardaki gibi bölümlerin uygulanması onun konumunu tamamen yanlış göstermek ve kilisenin tamamen göksel olan çağrısı, payı ve umudu hakkında yazmış olan ayetlerin saflığını inkar etmek olur.
Bölümümüzün 18-21 ayetleri “inatçı ve isyankar bir oğulun” öyküsünü kaydederler. Burada İsrail’i yine farklı bir konum açısından görürüz. Bu konuda kendileri için bağışlama olmayacak olan imansız kuşağı ima eder. “Eğer bir adamın dik başlı, baş kaldıran, anne ve babasının sözünü dinlemeyen ve onların tedibine aldırmayan bir oğlu var ise annesi ile babası onu tutup kent kapısında görev yapan kent ileri gelenlerine götürecekler ve onlara şöyle diyecekler, ’oğlumuz dik başlı ve baş kaldıran bir çocuktur. Sözümüzü dinlemiyor. Savurgan ve içkicidir. Bunun üzerine kentin tüm erkekleri onu taşlayarak öldürecekler. Aranızdaki kötülüğü ortadan kaldıracaksınız. Tüm İsrailliler bunu duyup korkacaklar.” Yasanın Tekrarı 21: 18-21.
Okuyucu yasanın ve yönetimin başkaldıran oğul konusundaki ciddi eylemini Luka 15.bölümdeki kaybolan oğul ile ilgili çok iyi bilinen o güzel benzetme ile karşılaştırmak için ilgi duyabilir. Her ne kadar bunu yapmaktan çok büyük bir keyif alacak olsa idik de yerimiz ne yazık ki bu benzetme üzerinde durmamızı kabul etmeyecek kadar sınırlı. Yasanın Tekrarı 21 ve Luka 15.bölümlerde konuşan ve hareket edenin aynı Tanrı olduğunu düşünmek harika bir şey! Ama ah! Eylem ne kadar da farklı! Tarz ne kadar da değişik! Yasa altındaki baba oğlunu kent kapısına götürmek ve orada taşlanarak öldürülmesini kabul etmek durumunda kalıyor ama lütuf altındaki baba geri dönen oğlunu karşılamak için ona doğru koşuyor, onun boynuna sarılıyor ve onu öpücüklere boğuyor, ona en iyi kaftanı giydiriyor, parmağına en değerli yüzüğü takıyor ve evi sevinç çığlıkları ile dolduran bir eğlence düzenliyor, çünkü bu babanın yüreği oğlu eve döndüğü için sevinç ile coşup taşıyor.
Ne kadar çarpıcı bir zıtlık! Yasanın Tekrarı kitabında Tanrının elinin adil yönetim gereği isyankar kişinin üzerinde yargı infaz ettiğini görüyoruz. Luka 15.bölümde Tanrının yüreğinin kaybolmuş oğlunun eve geri dönmesi ile duyduğu derin sevinci ve babanın pişman olmuş evladına verdiği tatlı güvenceyi görüyoruz. Yasa altındaki dik başlı oğul taşlanarak öldürülüyor ama pişman olup geri dönen lütuf altındaki oğul sevgi öpücükleri alıyor.
Ama şimdi bu bölüme okuyucunun dikkatini bölümümüzün son ayetine çekerek kapatmamız gerekiyor. Esin ile yazan elçi Galatyalılar 3. Bölümde dikkat çekici bir şekilde bu konuya işaret eder. “Mesih bizim için lanetlenerek bizi yasanın lanetinden kurtardı. Çünkü, ‘ağaç üzerine asılan herkes lanetlidir’ diye yazılmıştır.” Galatyalılar 3: 14.
Bu referans çok büyük bir önem ve değere sahiptir; ama yalnızca Rabbimiz ve Kurtarıcımız İsa Mesih’in değerli lütfunu sunduğu için değil! İbrahim’in bereketi biz diğer ulusların zavallı günahkarları üzerine gelebilmesi için kendisini bizim yerimize lanet yaptı; ama aynı zamanda Kutsal Ruh mührünü genelde Musa’nın yazıları ve özelde de Yasanın Tekrarı üzerine vurdu ve bunu çok çarpıcı bir örnek ile yaptı. Kutsal yazıların tamamı bir birleri ile öylesine mükemmel bir bağ içindedirler ki eğer bir kısmına dokunacak olur iseniz tamamının saygınlığını lekeleniş olursunuz. Aynı Kutsal Ruh Musa’nın yazılarına, peygamberlerin kitaplarına, dört müjdeye, elçilerin işlerine ve tanrısal Kitabı sona erdiren en engin ve en değerli kısımlara aynı soluğu vermiştir. Bu ciddi gerçeği iletişim kurduğumuz herkese bildirmek bizim hem kutsal görevimiz hem de yüce ayrıcalığımızdır ve okuyucunun bu konuya ciddi dikkatini gayret ile rica ederiz; dünyasal gevşeklik, soğuk kayıtsızlık ve ciddi düşmanlığın kol gezdiği günümüzde okuyucu bu gerçeğe sımsıkı yapışmalı ve sabit ve değişmeyen bir tanıklık vermelidir.
1. “Toprağı sürülmemiş ve ekilmemiş vadi” örneğindeki güç ne kadar da kudretlidir! Kutsal Rabbimiz ve Kurtarıcımıza bu dünyanın ve özellikle İsrail ülkesinin nasıl göründüğünü ima eder. Dünya O’nun için gerçekten de hiç bir zaman sürülmemiş ve ekilmemiş, kurak ve susuz bir ülke bir aşağılanma yeri idi! Ama O’nun adına övgüler olsun ki O, bu toprağı sürülmemiş ve ekilmemiş vadide ölümü aracılığı ile bu yeryüzü ve İsrail ülkesi için kefaret eden sevginin tam olarak övüleceği bin yıl boyunca biçilecek olan zengin bir hasat bereketi oldu. Ve şimdiden bile O, göklerdeki görkemli tahtında ve biz O’nun ile birlikte ruhta olarak bu toprağı sürülmemiş ve ekilmemiş vadiye Tanrının yüceliğinin bozulmaz temelini, kilisenin bereketini, İsrail’in tam yenilenmesini, sayısız ulusların sevincini ve inlemekte olan bu yaratılışı görkemli kurtarışının yeri olarak dönüp bakabiliriz.