Jesus Carrying the Cross at Station 3 of the Via Dolorosa in Jerusalem
Jesus Carrying the Cross at Station 3 of the Via Dolorosa in Jerusalem

Bölüm 20

DİRİLİŞ

Diriliş, her Müjde’de on Müjde’nin özel objesi ile uyumlu olarak sunulur. Bu neden ile Rab İsa’yı İnsanoğlu olarak tüm mükemmelliği içinde sunan Luka Müjdesinde O’nun balık ve bir parça bal peteği (KJV) yediği şeklinde ayrıntılara yer verilmiştir. Öyle ki dirildiği zaman hala gerçek bir İnsan olduğu kanıtlansın. Yalnızca Yuhanna, Müjdesinin amacı olan “Tanrının Biricik Oğlu” objesi ile uyumlu olarak Rabbin dirildiği zamanki sözlerini kaydeder ve O’nun Babanın yanına çıkmak üzere olduğunu söyler.

Dirilişte Bulunan Üç Sahne

Bölümün devamında önümüze üç sahne gelir. Birincisi, 1-18 ayetleri arasında diriliş sabahının erken saatlerinde yer alan olayları okuruz. Mecdelli Meryem’in bu olaylarda ön sırada yer aldığını görürüz. Öğrencilerin hepsi o anda korktukları için gizlenmektedirler ve Rab, Hristiyanlığın yeni alanına Kendisine ait olanları yönlendirmek için Mecdelli Meryem’i kullanır. Sahnelerden ikincisi, 19-23 ayetleri arasında yer alır ve Rabbin aynı günün akşamında öğrencilerine göründüğünü okuruz ve onlara Topluluğun ortasında Varlığının ve yönetiminin ilk tadını verdiğini öğreniriz. Üçüncü sahne ise 24-31 ayetleri arasında kaydedilmiştir. Rab Kendisine ait olanlara sekiz gün sonra görünür ve bunun anlamı, gelecekte bir gün berekete alınacak ve İsrail’in restorasyonunun başlangıcını şekillendirecek olan tanrısayar Yahudi bakiyesi için bir örnek teşkil eder.

Mecdelli Meryem ve Yeni İlişkiler

Sinoptik (Yunanca’da eş görünümlü anlamına gelir) müjdelerin – Matta, Markos ve Luka -ima ettiği gibi Mecdelli Meryem’in yanında başka kişiler olsa bile tüm diğer kadınlar arasında Yuhanna tarafından öncelik verilen tek kadın Mecdelli Meryem’dir (ayetler 1-2). Meryem, geçmişte cinlerin güçleri altında tutsak idi ama Rab onu bu korkunç durumdan kurtarmış idi. Ve Meryem kendisini özgür kılan Rabbe tam yüreği ile bağlanmış idi; bazı diğer kadınlar ile Rabbe eşlik ediyor ve adanmışlık ile hizmet vererek O’nu bekliyor idi.

Öyle görünüyor ki Meryem’in sevgisi diğerlerinin sevgisinden daha üstündü ve bu neden ile bu güzel sahnedeki öncelik ona tanındı. Aynı zamanda burada şunu da öğreniriz: Mesih’in her şeyden daha çok takdir ettiği şey Kendisine duyulan sevgidir. Mesih’in gözünde sevginin değeri hizmetin değerinden daha büyüktür. Efes’teki topluluk hizmette gayret ve zahmet konusunda önde gelen bir topluluk idi. Ama Rabbin onlara şu sözü söylemesi gerekmiş idi. “İlk sevginizden ayrıldınız.” İçinde sevgi bulunmayan pek çok hizmet olabilir ama O’nun hizmetinde kullanılmaksızın Rabbe adanmış bir sevgi mümkün olamaz. Bu neden ile görüyoruz ki Rab bu adanmış kadını Kendisi ve öğrencileri arasında bir aracı olarak kullanmıştır.

Meryem, Rabbin dirilmiş olabileceğine dair herhangi bir düşünceye sahip olmadan –çünkü öyle görünüyor ki öğrencilerinden hiç biri de O’nun dirilebileceğini düşünmüyor idi – duyduğu sevgi nedeni ile Rabbin bedeninin mezara konduğunu gördüğü yere doğru kaçınılmaz bir şekilde çekildi. Meryem Mesih’in bulunmadığı bir dünyada huzur bulamamış idi. Mecdelli Meryem “haftanın ilk günü erkenden daha ortalık karanlık iken mezara gitti” ama taşın mezarın girişinden kaldırılmış olduğunu gördü ve mezar boş idi. Duyduğu sıkıntı içinde hemen Simun Petrus ve Rabbin sevdiği öğrencinin yanına koştu. Ve onlara, “Rabbi mezardan almışlar ve nereye koyduklarını da bilmiyoruz” dedi. Boş mezarın Meryem’e Rabbin dirilmiş olduğunu kanıtlamadığı belli idi. Meryem’in düşündüğü tek şey dünya insanlarının O’nun bedenini alıp götürmelerine izin verilmiş olması gibi değersiz bir düşünce idi.

İki öğrenci hemen mezara koştular. Ama Tanrının Ruhu bu ayette özel bir şekilde şu sözleri kaydetmiştir: İsa’nın sevdiği öğrenci ve Petrus birlikte koşuyorlar idi ve Petrus ondan önde koşuyor gibi idi, ancak kendisini beş kez İsa’nın sevdiği öğrenci olarak tanımlayan öğrenci (Yuhanna) İsa’ya olan sevgisi ile övünen öğrenciden (Petrus)daha hızlı koşarak mezara ondan önce vardı (ayetler 3-4). Aslında küçük gibi görünen bu ayrıntı bizlerin bilmesi için özel olarak kaydedilmiştir. Ve bize şunu hatırlatması gerekir: Mesih’in sevgisinde dinlenen imanlılar (Rabbi seviyorum yerine önce Rab beni çok seviyor diyenler), imanlılık süreçleri içinde Mesih’e olan sevgilerinden öncelikle söz eden imanlıların önünde gideceklerdir. Bu konuda Meryem’in Mesih’e olan adanmış sevgisinin kaynağı “çok bağışlandığını bilmesidir”- çok bağışlanan çok sever. Meryem’in Mesih’e olan sevgisine imrenmemiz doğaldır. Ama bizler yine de her zaman Mesih’in bize olan sevgisinde dinlenelim. Ve Mesih’e olan sevgimiz ile asla övünmeyelim, övünebileceğimiz tek şey O’nun çarmıhıdır ve orada çarmıhta kanıtlamış olduğu bize olan Sevgisidir!

Bu iki öğrenci mezara girdiler ve orada serili duran bezleri ve İsa’nın başına sarılmış olan peşkiri gördüler. “Peşkir keten bezler ile birlikte değil idi, ayrı bir yerde dürülmüş duruyor idi” ifadesindeki ayrıntılar yalnızca Yuhanna Müjdesinde verilmiştir (ayetler 5-10). Bedenin mezardan alınıp götürülmediği aşikar idi, çünkü eğer böyle olsa idi o zaman mezar bezleri neden mezarda bırakılmış idi? Beden ile birlikte gitmeleri gerekmez miydi? Burada bu görkemli Kişi’nin kudretli gücüne edilen tanıklık çok etkileyicidir. Bu Kişi ölüm uykusundan uyandıktan sonra mezarda üzerinde olan bezleri sakin ve düzenli bir şekilde sermiş ve dürmüştür. Lazar mezardan çıktığı zaman üzerinde hala mezar bezleri sarılı idi oysa Rab o bezleri “mezarında serili bırakıp” dirilmiş idi.

İki öğrenci kendi gözleri ile bu kanıtları gördükten sonra Mesih’in dirildiğine ikna oldular. Ama yine de bu durum gördükleri için edilen iman örneğine dahil olur. Yuhanna’nın “olanları gördüğünü ve iman ettiğini” okuruz. Burada iman, insan mantığı sonucu varılan bir sonuç olarak görülür. Oysa iman, bizlerdeki tanrısal bir işleyişin sonucunda Tanrının sözüne güvenmektir. “İsa’nın ölümden dirilmesi gerektiğini belirten kutsal yazıyı henüz anlamamışlar idi. Birinin de söylemiş olduğu gibi, “İman, değerli ve güce sahip olması için göz ile görülene değil kutsal yazılara dayanmalıdır.” İki öğrenci yalnızca mantıkları açısından ikna olmuş şekilde kendi evlerine dönebilirler. Doğru bile olsa tanrısal gerçek hakkında mantık yürütmek bizi eski düşüncelerden ayıracak güce sahip değildir.

Öğrenciler yalnızca Söz’ün vermiş olduğu tanrısal zekadan yoksun değil idiler ama aynı zamanda  Mesih’i, canın en üstün objesi haline getiren “Mesih’i tam yürek ile sevmekten” de yoksun idiler. Ama durum Meryem için bundan tamamen farklı idi. Belki Meryem de onlar gibi tanrısal zekadan yoksun idi ama Meryem’in Mesih’e olan sevgisi yalnızca Mesih’e odaklanmış yüreğine tam işlemiş olan bir sevgi idi. Meryem Mesih’in olmadığı bir dünyada ne huzur ne de kendisine bir yuva bulamıyor idi. Bu yüzden şu sözleri okuyoruz: “Meryem ise mezarın dışında durmuş ağlıyor idi” (ayetler 11-16). Sevgisi, onu yalnız ve yüreği kırık bir kadın yapmış idi. Eğer Mesih yok ise o zaman Meryem için de hiç bir şey yok idi. Ancak bu noktada hatırlatmamız gereken önemli bir şey var; Meryem Mesih’i kentin dışındaki yerde bulmuş idi ve Mesih aracılığı ile bu yerde yeni ve göksel ilişkilere yönlendirildi. Meryem’in Mesih’e olan sevgisi onun bu dünya ile olan bağlarını koparmış idi. Mesih ile olan beraberliği onu bir başka dünyaya götürmüş idi.

Meryem tek başına ağlar iken mezarın içine baktı. Ve orada kendisine şu soruyu soran iki tane melek gördü. “Kadın, niçin ağlıyorsun?” Zihni ve yüreği yalnızca Mesih’in düşüncesi ile dolu olan Meryem melekleri gördüğü zaman hiç bir şaşkınlık ifadesi göstermedi. Aynı öğrencilere söylemiş olduğu şeyi meleklere de söyledi: “Rabbimi almışlar ve O’nu nereye koyduklarını bilmiyorum.” Başkaları İsa hakkında ne düşünür ise düşünsün Meryem sevgisinin verdiği tüm güvence ile “O, benimdir” diyebiliyor idi.

Rab, böyle bir kişiye Kendisini açıklamaktan zevk alır. Meryem bunları söyledikten sonra arkasına döndü. Ve orada bahçıvan olduğunu sandığı Biri’ni gördü. Ve bu kişi ona şunları sordu: “Kadın, niçin ağlıyorsun? Kimi arıyorsun?” Meryem aradığı Kişi’nin adından söz etmeden şu yanıtı verdi: “Efendim, eğer O’nu sen gördün ise nereye koyduğunu söyle de gidip O’nu alayım.” Yüreği Mesih ile dolu olan Meryem aradığı Kişi’nin kim olduğunu herkesin bildiğini sanıyor idi. Rab o zaman hemen ona “Meryem” diye hitap ederek tek bir sözcük ile Kendisini açıkladı. Bu müjdede çok sık görüldüğü gibi Çoban koyunlarını adları ile çağırır ve bu koyunlar da O’nun sesini işitirler çünkü O’nu tanırlar ve O’na büyük bir zevk ile Efendileri olarak sahip olurlar.

Rab yalnızca Kendisine bağlı bir yüreğe Kendisini açıklamaktan hoşlanır. Ama aynı zamanda da bu tür yürekleri Kendi Yüreğindeki sırlara da yönlendirir (ayetler 17-18). Rab ayrıca Meryem’i, ona bu tanrısal sırları öğrencilerine taşıma gibi yüce bir onur vererek Hizmetinde de kullanabilir. Diğer öğrencilerin o anda oldukları gibi Meryem de bilgisiz olabilir ama sevgisi gerçektir ve bizler gerçeği sevgi aracılığı ile elde ederiz. Bu neden ile elçi daha sonraki yıllarda “sevgide köklenmiş ve temellenmiş olarak bilgiyi çok aşan bu sevgiyi kavramaya gücümüz yetsin” diye dua edebilir (Efesliler 3:17-18). Bu neden ile öyle görünüyor ki Meryem dirilişin sonuçlarını anlayacak olan ilk kişi idi.

Meryem tanrısayar Yahudi bakiyesinin duygularını temsil ediyor idi; dirilmiş olan Rabbine şu düşünce ile sımsıkı yapışmış idi: Rab artık aşağılanarak değil ama diriliş yüceliği ile geldiğinde her şeyin haklı mirasçısı olarak yeryüzündeki yerini alacak idi. Ama Meryem’in ve tanrısayar Yahudi bakiyesinin Tanrını, krallık yüceliklerinden önce, Mesih için daha büyük yüceliklere ve halkı için ise daha derin bereketlere sahip olduğunu öğrenmeleri gerekir. Rab bu neden ile şu sözleri söyleyebildi: “Bana dokunma [Bana yapışma], çünkü daha Babamın yanına çıkmadım. Ama kardeşlerime git ve onlara söyle, benim Babamın ve sizin Babanızın, benim Tanrımın ve sizin Tanrınızın yanına çıkıyorum” (ayet 17).

Rab bu sözleri ile öncelikle şunu ima etmiş olmaktadır: O’na artık yeryüzü ve yersel bir krallık ile bağlantılı olarak dokunulamaz ya da O artık bedene göre tanınamaz; O’nun ile artık bundan sonra yeni ve göksel ilişkiler ile bağlantı kurulabilir. Burada önemli olan ikinci nokta Rabbin öğrencilerinden “Kardeşlerim” olarak söz etmesidir. O, daha önce öğrencilerinden Kardeşleri olarak hiç bir zaman söz etmemiş idi. Ama ölümü aracılığı ile onları kutsal kıldıktan sonra artık onlara “kardeşlerim” diye hitap etmekten utanmaz (İbraniler 2:11). Ezgilerin Ezgisindeki gelin nasıl “Ben Sevgilime aitim ve Sevgilim de benimdir” sözleri ile O’na hitap edebiliyor ise Meryem de aynı şekilde yüreğindeki sevgi ile “Benim Rabbim” dediği zaman İsa sevgisinin yüceliği ile Kendisine ait olanlara “Benim Kardeşlerim” diye hitap edebilir.

Üçüncü olarak O’na ait olanların yeni ve göksel ilişkilere getirildiklerini öğreniriz. Çünkü Rab yalnızca göğe çıkacağından ve bu neden ile gökyüzü için yeryüzünü bırakacağından söz etmez ama aynı zamanda bir Kişi’ye- Babaya- gideceğinden söz eder. O bize tamamladığı iş ve kanı aracılığı ile Babayla ilişki hatta Kendisininki ile aynı ilişkiyi sağlayacaktır. Bu neden ile şu sözleri söyleyebilir: “Benim Babam ve sizin Babanız, Benim Tanrım ve sizin Tanrınız!” O, bizi Babanın önünde temsil etmek için göğe gidecek idi ve bizler de burada dünyada O’nu dünyanın önünde temsil etmek için kalacaktık.

Meryem’in bu yeni ve göksel ilişkileri öğrencilere bildirmek üzere kullanılması Meryem için yüce bir ayrıcalık idi. Ve önümüze aynı zamanda bir kez daha öğrenmekte yavaş ve unutmakta çabuk olduğumuz şu gerçeği getiriyor idi: Rab zayıf ve aşağılanan kişileri kaldırmaktan zevk alır ve onlar aracılığı ile hizmetlerin en büyüğünü yerine getirir. Tanrının büyük bir işi ne kadar da sık olarak insanların gözünde küçük ve zayıf olan bir şey ile başlar. Hristiyanlık yemlikte yatan bir Bebek ile takdim edilir; Krallık bir hardal tohumu tanesi ile başlar. Ve yeni göksel ilişkiler ise ağlayan bir kadın aracılığı ile duyurulur.

Meryem’de Mesih için çok değerli olanı görmekteyiz –Kendisi için derinlere nüfuz etmiş olan bir sevgi ile dolu yürek. Rab böyle bir kişiye Kendisini açıklayabilir, onu tanrısal değerlerin bilgisine yönlendirebilir ve Kendi hizmetinde kullanabilir. Kilisenin, Vahiy 2 ve 3. Bölümlerde yer alan yedi mektupta ortaya konduğu gibi sorumluluk açısından yıkıma uğraması ile ilgili konu Efes’te saf sevgi olmadan yapılan hizmet ile başladı ve Laodikya’da yürekten olmayan bilgi ile sona erdi. Yüreğin bilgi kazanması kesinlikle söz konusu olmasına rağmen yalnızca bilgi yüreğin teslim olmasını sağlamaz. Çünkü Rab Kendisine sevgi ile çekilmiş olan kişi ile iletişim kurmayı sever.

Tanrısal değerler ile ilgili pek çok bilgiye sahip olabiliriz. Ama eğer bu bilgi bizim yüreklerimizi Mesih’e çekmiyor ise ve bizde Mesih’in şekil almasını sağlamıyor ise o zaman bu bilgi yalnızca benliğin işine yarayacaktır. “Bilgi kibirlendirir ama sevgi geliştirir.” (1.Korintliler 8:1) Eğer kilisenin başlangıç döneminde Rabbin her şeyden çok onayladığı Keisine bireysel sevgi duyulmasını öncelikle Kendisine duyulan kişisel sevgi ise aynı şekilde sonunda da ilk sevginin kaybı nedeni ile elimizdeki her şey kayba uğradığı zaman Rabbin Kendisine, bireysel sevgi duyulmasını istediğini anlarız.

O’nun, yıkımın ortasında, Kendisine ait olanlardan son ricası bize, bize olan sevgisini hatırlamamız ve O’nun sevgisine sevgimiz ile karşılık vermeyi istememizdir. Bu yüzden O’nun söylediği şu sözlere kulak verelim:” Ben sevdiklerimi azarlayıp terbiye ederim. Onun için gayrete gel ve tövbe et. İşte kapıda durmuş, kapıyı çalıyorum. Biri sesimi işitir ve kapıyı açar ise onun yanına gireceğim ve o Benim ile ve Ben de onun ile birlikte yemek yiyeceğiz.” (Vahiy 3:19-20) Rab bizden kendimizi insanların gözünde yüceltecek ya da dünyanın önünde gösteri yapmamızı sağlayacak büyük bir fedakarlık ya da hizmette bulunmamızı talep etmiyor ama O’nun sevgisine karşılık verecek bir yürek ve böylelikle O’nun ile paydaşlığa yönlendirilmemizi arzu ediyor. Rab böyle bir imanlıya gerçekten de bir hizmet kapısı açabilir ama bu kapı sevgiden kaynaklanan bir hizmet için olacaktır.

Rab Öğrencileri İçin bir Toplanma Merkezi Haline Gelir

Bölümün ikinci kısmına doğru ilerlediğimiz zaman (ayetler 19-23) aynı günün akşamında meydana gelen olaylar ile ilgili kayıtlar okuruz: Rab Kendisine ait olanların ortasına gelir. Bereketin yeni düzeninin beklentisi içinde Rabbin Topluluğu ve onun ayrıcalıkları ile ilgili bir örneğimiz vardır. Öğrencilerin birlikte toplanması “haftanın ilk gününde” – bu günden daha sonra “Rabbin günü” (Vahiy 1:10) olarak söz edilir – gerçekleşir ve bu gün Yahudilerin Sabat günü ile karşıtlık içindedir. Bu günde ilk kilise dönemindeki öğrenciler “ekmek bölmek” için bir araya gelirler (Elçilerin İşleri 20:7).

Ayrıca, bu öğrenciler bir araya geldikleri zaman Yahudilerden korktukları için kapıları kapalı tutuyorlar idi. Bu öğrencilerin o günün dindar çürümüşlüğünden tamamen ayrı oldukları aşikardır. Onlar ayrı ve farklı bir topluluk idiler. İsa, bu bir araya toplanmış öğrencilerin yanına geldi ve onların ortalarında durdu. Ve Rab onların toplanma merkezi oldu. Göğe alındıktan sonra artık halkının ortasında görünmemesine rağmen yine de O’nun şu sözleri hala geçerlidir: “Nerede iki ya da üç kişi bir araya gelir ise Ben orada onların ortasındayım.” (Matta 18:20) Çevrelerindeki dünya tarafından büyük olasılık ile tanınmayan ya da tanınsalar bile küçümsenen ve dikkate alınmayan zavallı insanlar tarafından oluşan bu küçük grup hiç kuşkusuz o günlerde Yeruşalim’deki en saygın topluluk idi çünkü Rab onların ortasında idi.

Burada, Rabbin yüceltilmiş Bedeni ile onların ortasına gelmiş olduğuna dikkatinizi çekelim. “Kapılar kapalı idi (ayet 19). Ve yine sekiz gün sonra şu sözleri okuruz: “Kapılar kapalı iken İsa gelip ortalarında durdu.” (ayet 26) Burada işaret edilen nokta şudur: kapıların açılarak Rabbi kabul etmeleri ile ilgili hiç bir açıklayıcı söz okumayız, aynı olay Petrus zindandan çıkartılır iken de gerçekleşmiştir (Elçilerin İşleri 12:10; 5:19). Hali hazırdaki yersel bedenlerimiz nedeni ile bu olaya mucizevi bir olay gibi bakmamız doğru olmaz çünkü biz her ne kadar tam olarak bunu anlayamasak bile bu durum yüceltilmiş beden için çok normal bir davranıştır.

Rab, Kendisine ait olanların ortasında gelip durduğu zaman öğrencilerine esenlik olmasını diler ve sonra onlara Ellerini ve Böğrünü gösterir. O’nun elleri ve böğrü aracılığı ile sağlanmış olan büyük esenlik işini onlara Bedenindeki yara izleri ile hatırlatır. Esenlik hiç bir zaman göz yaşları, iniltiler ya da dualar ile veya kendini yargılama ve kendini inkar etme aracılığı ile ya da itiraf etme veya tazminat ödeme yolu ile sağlanamaz! Esenlik yalnızca çarmıhta akıtılan kan ve O’nun Sözünü iman ile kabul ederek elde edilebilir.

Rab İsa Kendisini açıkladıktan ve onlara esenlik diledikten sonra onların yüreklerini sevinç ile doldurur. “Öğrenciler Rabbi görünce sevindiler “(ayet 20). Sevinçli olabilmemiz için Rabbi Güzelliği içinde görmemiz gerekir ve bunun tek yolu da hala gözlerimizi kendimizden ve birbirimizden çekip O’na dikmemizdir.

Ve böylece öğrenciler Rabbin dediği gibi Rabbin hizmetinde ortaya çıkmak için donatılmış olurlar, “Baba beni gönderdiği gibi ben de sizi gönderiyorum.” (ayet 21) Öğrencilerin, günahkarlara gidip Tanrının lütfunu ilan etmeleri gerekir ama ortalarında duran Rab ile birlikte kutsalların topluluğundan insan tarafından değil Kutsal Ruh tarafından gönderilerek hizmete gitmeleri gerekir.

Öğrencilerin görevlerini yerine getirmeleri için Rab onların üzerine üfler ve “Kutsal Ruh’u alın” der (ayet 22). Aslında Kutsal Ruhun kısa bir süre sonra gerçekleşecek olan Pentikost gününden önce gelmediğini biliyoruz. O zaman bu durum Kutsal Ruhun gücünde yaşanan yeni diriliş yaşamı olmuyor mu? Tanrı Adem’in burnuna yaşam nefesini üflediği ve böylece Adem yaşayan bir can olduğu zaman (Yaratılış 2:7) bu durum ilk yaratılıştaki düzen ile karşıt gibi görünür. Şimdi yeni yaratılış düzeni açısından bakılan dirilişte Rab öğrencilere, Kutsal Ruhun gücünde yaşanmak üzere yeni bir yaşam üfler. Romalılar 8:2 ayetinde bu yaşamdan söz edildiğini okuruz: “Mesih İsa’daki yaşam ruhu.”

Ayrıca, Rab bu yeni görev ile bağlantılı olarak öğrencilerine günahları bağışlama konusunda yönetici güç verir. Bu neden ile daha sonra tövbe etmiş kişilerin günahlarından dönmek için vaftiz edildiklerini görürüz (Elçilerin İşleri 22:26), büyücü Simun ve Elimas Kutsal Ruhu verme yetkisini almak için elçilere para teklif etti (Elçilerin İşleri 8:20; 13:11). Burada Rabbin söz ettiği ve “günahları bağışlama konusunda verdiği güç” sonsuz bağışlanma ile ilgilidir ve büyücü Simun ve Elimas’ın yaptıkları ile hiç bir ilgisi asla yoktur. İnsan sonsuz bağışlanma ya da vaftiz güvencesi asla veremez. Yalnızca Tanrı değerli kanın temelinde günahlar için sonsuz bağışlama ihsan edebilir. Burada bu konu Tanrının yeryüzündeki yöneten yolları ile bağlantılıdır. Pavlus vaftize boyun eğerek eski yaşamından tüm günahları ile birlikte tamamen ayrılmış ve böylece Tanrı halkı arasında bağışlanmış biri olarak kabul görmüştür.

Burada örnek olarak Topluluğu görürüz; bu topluluk Mesih’e sevgi ile bağlanmış olan bir imanlılar grubundan oluşmuştur. Bu imanlılar Tanrının çocukları olarak tanınırlar ve Tanrının önünde göğe yükselmiş Mesih tarafından temsil edilirler. Çevrelerindeki dindar çürümüşlükten ayrılmışlardır; Mesih, toplanma merkezleri olarak ortalarındadır; Mesih’in sağlamış olduğu esenliğin sevincini yaşarlar ve O’nun hizmeti için gönderilirler.

Gelecekteki Yahudi Bakiyesinin ortasında duran Rab

Sekiz gün sonra gerçekleşen son sahnede (ayetler 24-29) Tomas önde gelen bir role sahiptir. “İsa geldiği zaman” Tomas orada değil idi. Bu ilk toplantıyı böylesine değerli ve eşsiz yapan “İsa’nın geldiği” gerçeği idi. Ve Tomas o değerli anı kaçırmış idi; İsa’nın Kişiliğinin çevresinde bir araya gelmiş olan ilk toplantıyı kaçırmış idi. Rabbin, Kendisine ait olanların ortasında Rabbin bu ikinci görünüşü hakkında bize kilise döneminin ötesindeki son günlere dair bir örnek verildiği kesindir. Tomas ile ilgili olarak ortaya konmuş olduğu gibi Yahudiler arasında tekrar tanrısayar bir bakiye mevcut olacaktır. Yahudiler gibi Tomas da görmeden ve dokunmadan inanmayı zor bulur. Sonraki günlerde Yahudilerin üzerine lütuf ve yakarış ruhu döküldüğü zaman Yahudiler hakkında yazılmış olan şu sözleri okuruz: “Bana, yani deştiklerine bakacaklar” (Zekeriya 12:10)ve şöyle diyecekler: “Kutsansın Rabbin adı ile gelen … Tanrı Rab’dir .. Sen benim Tanrımsın” (Mezmur 118:26-28; Matta 23:39). İşte bu yüzden Tomas Rabbe bakarak şu sözleri söyleyebilir: “Rabbim ve Tanrım” (ayet 28).

Rab Tomas’ın imanına sahip çıkar ama şu sözleri de ekler: “Görmeden iman edenlere ne mutlu!” Mesih’in yokluğu sırasında Mesih’in Topluluğunu oluşturan kişilerin bereketli payı gerçekten budur. Ve Petrus bu yüzden bu sözleri söyleyebilir: “Mesih’i görmemiş olsanız da O’nu seviyorsunuz. Şu anda O’nu görmediğiniz halde O’na iman ediyor ve söz ile anlatılmaz yüce bir sevinç ile çoşuyorsunuz.” (1.Petrus 1:8)

Bölümün son iki ayeti (ayetler 30-31) bize şunları söyler: “İsa öğrencilerinin önünde bu kitapta yazılı olmayan başka bir çok doğa üstü belirti gerçekleştirdi. Ne var ki, yazılanlar, İsa’nın Tanrının Oğlu Mesih olduğuna iman edesiniz ve iman ederek O’nun adı ile yaşama kavuşasınız diye yazılmıştır.”