Bölüm 18
İSA’NIN ELE VERİLMESİ, TUTUKLANMASI VE YARGILANMASI
Yuhanna Müjdesinde verilen Mesih’in yaşamı ile ilgili son olaylardan dolayı öncelik, Tanrısal bir Kişilik olarak Mesih’in yüceliğinin yani Müjdenin yüce sonucunun sunumuna verilir. Böylece O’nun Tanrılığı ile ilgili verilen doğrudan bir tanıklık içindeki ayrıntılara tekrar tekrar sahip oluruz. O, mükemmel itaatini et ve kana bürünmüş iken her zaman kusursuz bir şekilde göstermiştir. Yüreklerimizin tapınma yolu ile O’na çekilmesi bizim için bir ayrıcalıktır çünkü O, Babanın tek ve biricik Oğludur ve lütuf ve gerçek ile dolu olarak beden almış Olan’dır.
Bu gerçekler ilk on bir ayette tanımlanan ciddi ihanet olayı ile nasıl da bereketli bir şekilde ortaya konmuştur! 1.ayette şu sözleri okuruz: “İsa öğrencileri ile birlikte dışarı çıktı.” Burada İyi Çoban’ın önde gittiğini ve koyunlarının O’nu izlediğini görmekteyiz.
İsa’nın ele Verilmesi ve Tutuklanması
2-9.ayetlerde kurdun geldiğini görürüz. Ama eğer Yahuda İskariyot İsa’nın öğrencileri ile birlikte sık sık gittiği “yeri biliyor ise o zaman İsa’yı asla tanımamış demektir. Yahuda İskaryot İsa’nın Kişiliğinin yüceliği hakkında hiç bir şey bilmiyor idi. O’nun tüm düşmanları üzerindeki kudretli gücünün; O’nun, çaresiz koyunlarına olan sınırsız sevgisinin ya da Babaya olan mükemmel itaatinin farkında bile değil idi. Yahuda İskaryot’un kötülüğü bir yandan İsa’nın mükemmelliğini sergilemek için bir fırsat haline dönüşür, öte yandan da adanmış bir öğrencideki benliğin dahi zayıf ve kötü olduğunu ortaya koyar. Ne üzücüdür ki bizler için sık sık karşılaştığımız düşmanlık, hakaret ve hainlikler içimizdeki benliğin acı bir şekilde sergilenmesine neden olurlar. Petrus daha sonraki yıllarda bize şu öğüdü verir: Mesih’in adımlarını izleyebilmemiz için kendimize Mesih’i örnek almamız yararlı olacaktır (1.Petrus 2:21-23).
Her şeyden önce O’nun Tanrılığının yüceliğinin ve O’nun İnsanlığının mükemmelliğinin parladığını görürüz çünkü şu sözleri okuruz: “İsa başına geleceklerin hepsini biliyor idi. Öne çıkıp onlara, ‘Kimi arıyorsunuz?’ diye sordu.” (ayet 4) Ne olacağı konusunda çok az bilgisi olan ve yalnız insan olan biri kesinlikle ön çıkmaz, arkasını dönerdi. Yalnızca Tanrısal bir Kişi’den mutlak bir şekilde “her şeyi biliyor idi” diye söz edilebilir ve yine yalnızca her şeyi bilen mükemmel bir İnsan’ın “öne çıktığı” söylenebilir. O, Babasına itaat ettiği için insana boyun eğmiştir. O, “karşı koymadı ve geri çekilmedi” (Yeşaya 50:5).
İkinci olarak, O’nun Tanrısal bir Kişi olarak kudretli gücünü görürüz çünkü O öne çıkıp aradığınız” BEN’İM” dediği zaman düşmanları “gerileyip yere düştüler (ayet 6). O’nu yakalamaya gelmiş olan kalabalık yüce “BEN’İM”in huzurunda idi (Mısırdan Çıkış 3:14). Dünya, ellerindeki fenerler, meşaleler ve silahlar ile O’na karşı birleşmiş olmalarına rağmen tüm güç ve kudrete Sahip Olan’a karşı hiç bir şey yapamazlar idi. Yücelik Rabbi “öne çıktığı” zaman, O’nun düşmanları “gerileyip düştüler.” Böylece Mezmur yazarının Mesih hakkında peygamberliğe özgü bir konuşma yaparak şu sözleri söyleyebildiğini okuruz: “Utansın canımı almaya çalışanlar ve geri dönsün zararımı isteyenler.” (Mezmur 40:14, 70:2-3)
Üçüncü olarak İyi Çoban’ın koyunları için olan sınırsız sevgisini görürüz. İyi Çoban kurt geldiği zaman koyunlarını bırakıp ücretli bir adamın yapacağı gibi kaçıp gitmek yerine “koyunları için Yaşamını” verir (Yuhanna 10:11-12). Ama eğer O Kendisini feda eder ise o zaman koyunlarına dokunmalarına izin vermemiş olacak idi. Bu neden ile şöyle dedi: “ eğer beni arıyorsanız o zaman bunları bırakın gitsinler.” (ayet 8) Bu sözleri ile daha önce söylemiş olduğu sözleri yerine getirmiş oldu: “Bana verdiklerine gelince, onlardan hiç birini yitirmedim.” (JND) O’nun zavallı koyunları hata yapabilirler idi nitekim Petrus O’nu inkar etti ve diğerlerinin hepsi de kaçıp gittiler. Ama Rabbin açısından her şey mükemmel idi ve bu sayede O’na ait olanların hiç biri kaybolmayacaktır. Böylece görüyoruz ki hatamız ne kadar büyük olsa da ve açgözlü kurtlar sürüyü esirgemeden Rabbin halkı arasına girmiş olmalarına rağmen (Elçilerin İşleri 20:29) sonunda yine de O’nun tüm koyunlarının yuvaya getirilecekleri bereketli bir gerçektir. O büyük günde O’nun koyunlarının hiç biri kaybolmayacak ve biri dahi eksik olmayacaktır.
Rab Boyun Eğer; Petrus direnir
Dördüncü olarak, 10-11.ayetlerde Mesih’in Babasının isteğine olan mükemmel itaatini görürüz; Rabbin öğrencilerinden en çok adanmış olan bir tanesi bunun tam karşıtı olan benliğin zayıflığını ortaya koymuştur. Rab bahçede uyanık durur iken Petrus uyuyor idi. Rab, düşmanlarına, Babasının isteğine boyun eğerek itaat ettiği zaman Petrus benliğin gayreti ya da çabası ile direnmiş idi. Petrus çok gayretli idi ama bir kutsal eğer benlik ile hareket eder ise davranışı içten bile olsa bu yalnızca zarar getirecektir. Birinin bir zamanlar söylemiş olduğu gibi: “En onurlu hizmetkarlar bile düşerler ve doğal gayret ve kendi bilgelikleri ile hareket ettikleri zaman düşmeye en eğilimli oldukları zamandır ve O’nun yollarında uyanık kalmak ve O’nun sözüne kulak vermek ve böylece O’ndan öğrenmek istiyorlar ise kendi çabalarına asla güvenmemelidirler. (WK)
Simun Petrus kılıcını çekti ve baş kahinin kölesine vurup sağ kulağını kopardı; Petrus bunu yapar iken eminiz Babanın isteğine doğrudan karşı geldiğini aklına bile getirmemiş idi. Rab is Petrus’u azarlayarak şöyle dedi: “Babanın bana verdiği kaseden içmeyeyim mi?” Hırslı ve gayretli bir doğa bu kaseyi O’nun ağzından almayı düşünmüş idi ve bu düşüncesi ile şu gerçeğin farkında değil idi: Mesih’in yüceliği ve insanın bereketi için Baba yüreğinin planlamış olduğu tüm derin amaçların yerine gelmesine engel olmak istenmiş idi!
Eğer Babanın isteği, Rabbi düşmanların elinden özgür kılmak olsa idi o zaman kılıç kullanmaya gerek dahi olmayacak idi. Ve Rab düşmanları yere düştükleri zaman sakince onların arasından yürüyüp gidebilir idi. Rab görevinin başlangıcında da kötü kişiler O’nu tepeden aşağı atmak istedikleri zaman sakin bir şekilde aralarından geçmiş ve Kendi yoluna gitmiş idi. Ama Rab şimdi artık yolunun sonuna gelmiş idi ve çarmıhtaki büyük işi tamamlama saati çok yaklaşmış idi. Rab bu neden ile Babasının isteğine boyun eğdi ve O’nu yakalayıp bağlamalarına izin verdi ve bu yüzden şeytanın araçları olan kötü kişiler O’nu Tanrının belirlenmiş amacı ve ön bilgisi uyarınca alıp götürebildiler (ayetler 12-14). Bu neden ile aynı zamanda kötü bir adam olan baş kahin Kayafa da Tanrının Ruhunun aracılığı ile şu büyük gerçeği önceden bildirmesi için kullanıldı: “Halkın uğruna bir tek Adam’ın ölmesi daha uygun olacaktır.”
Petrus’un bedensel enerjisini daha önce görmüş idik. Şimdi ise benliğin zayıflığını görmemiz gerekmektedir (ayetler 15-18). Petrus İsa’yı gerçekten de izliyor idi ama bunu kendine güvenerek yapıyor idi ve varacağı sonuç insan gücünün ne kadar zayıf olduğunu öğrenmek olacak idi. Bir başka öğrenci vali konağından içeri girer ama İsa’nın bir öğrencisi olarak değil, baş kahinin bir tanıdığı olarak girer. Ve sorduğu soru ile Petrus’un inkarının bir aracısı haline gelir ve Petrus bu inkarının sonucu olarak hizmetçi bir kızın basit bir sorusu nedeni ile yıkılır ve yine inkarda bulunur. Petrus baş kahin tarafından önceden söylenen İsa’nın öleceğine dair sözler yüzünden O’nun öğrencisi olduğunu kabul etmesinin tehlikeli olacağını hisseder ve bu yüzden bilerek yalan söyler ve Rabbi inkar etmiş olur. Böylece görüyoruz ki doğal yapısı itibarı ile cesur ve atak bir adam tehlikeli bir durumda kaldığı zaman çökebilir.
Rabbi izlemek için bizi doğal olanın çok ötesinde bir gücün desteklemesine ihtiyacımız vardır. Rab biraz önce Babasına Öğrencilerini kötü olandan koruması için dua etmiş idi. Bizlerin de sık sık yaptığımız gibi Petrus kendisini koruyabileceğini düşünür. Bu neden ile kendi zayıflığını öğrenebilmesi için düşmesine izin verilir. Petrus bu yüzden bir öğrenci olduğunu inkar eder ve bunu yaptıktan sonra Rabbin düşmanları ile bir arada bulunabilir ve dünyanın ateşinde üşüyen bedenini ısıtabilir.
Dini Güçlerin Önünde İsa’nın Mükemmelliği
Şimdi burada sahne dünya ile birlik içinde olan öğrencilerin hatasından dünyanın düşmanlığı karşısındaki İsa’nın mükemmelliğine değişir (ayetler 19-24). Baş kahin İsa’ya öğrencileri ve öğretişi ile ilgili sorular sorar. Bu tür sorular sormak ile Rabbin, yetkililere karşı çıkan gizli bir hain olduğunu ima etmektedir. Kutsal Rab ise bu imaları reddeder ve baş kahine şu gerçekleri hatırlatır: O, dünyanın önünde açıkça konuşmuş ve herkesin bulunduğu yerlerde yine açıkça öğretiş vermiştir. Rab gizlide hiç bir şey söylememiştir. Baş kahinin bu konuda O’nu dinleyen kişileri sorgulaması yeterli idi ve bu kişiler O’nun öğretişine tanıklık edecekler idi. Rabbin bu karşılığına yanıt gelmedi, ama genelde olduğu gibi bir iddiaya yanıt gelmediği zaman düşman kişi hakaret ve taciz etmeye devam eder. Bu yüzden görevleri düzeni korumak olan görevliler Rabbe vururlar. Tüm bu hakaretler Rab tarafından adil ve korkusuz bir saygınlık davranışı ile karşılık görürler.
Petrus’un İnkarları
Burada sahne tekrar değişir (ayetler 25-27). Efendisinin çarpıcı farklılıktaki davranışına karşı denemeye konan zavallı hizmetkarın nasıl davrandığını görürüz. Rab kötü kişiler tarafından bağlanmıştır ve düşmanlarının önünde durmaktadır; Petrus ise özgürdür ve Rabbin düşmanlarının arasında durarak ateşten yararlanmakta ve ısınmaktadır. Petrus’a aynı soru tekrar sorulur: “Sen de O’nun öğrencilerinden biri misin?” Petrus yine insan korkusu nedeni ile Rabbin öğrencisi olduğunu inkar eder. Petrus’u bahçede Mesih ile birlikte görmüş olan bir başka kişi ona Rab ile olan beraberliği konusunda üçüncü soruyu sorduğu zaman Petrus üçüncü kez Rabbi tanımadığını söyler ve O’nu inkar eder.
Petrus gibi biz de içimizde benliğe sahibiz ve şeytan aynı şekilde bize de karşıdır ve Rabbe olan sevgimiz ne kadar gerçek olur ise olsun, kutsal yazıları ne kadar iyi bilir isek bilelim, niyetimiz ne kadar iyi olur ise olsun, ne kadar içten olur isek olalım, yaşadığımız tecrübeler ne kadar derin olur ise olsunlar, sahip olduğumuz armağan ne kadar büyük olur ise olsun ve her ne kadar tanrısal yaşama sahip olsak bile bunların hiç biri bizi korkunun stresi altında bulunduğumuz zaman Rabbi inkar etmekten korumaz ya da O’nu inkar etmemize engel olmazlar. Aynı şekilde bu şeylerin hiç biri bizi ayartma zamanında korumaz ya da öfkemizi göstermemize ve hakarete uğradığımız zaman intikam almamamıza engel olmaz; bu neden ile bizi koruyacak olan tek şey, Rabbe yakın bir şekilde ve İsa Mesih’teki lütufta güçlü olarak muhafaza edilmemizdir. Petrus, bizim de öğrenmemiz gerektiği gibi, Rabbin şu sözlerindeki gerçeği acı bir tecrübe sonucu da olsa öğrenmek zorunda kaldı. “Bensiz hiç bir şey yapamazsınız.” (Yuhanna 15:5)
Öteki Uluslara Ait Güçlerin Önünde İsa’nın Mükemmelliği
Yahudi ulusunun dini önderleri Mesih’i reddettikten sonra şimdi de öteki ulusların siyasi önderleri denenmeye tabi tutulurlar (ayet 28). Kutsal Rab yönetim kararının bir sonucu olarak Pilatus’un önüne çıkartılır. Yönetim, kutsal yazılara göre, kişinin hem iyiliği için hem de kötülük yapanın üzerine Tanrının gazabını salmak üzere Tanrıya hizmet etmektedir (Romalılar 13:4). Ancak Rab İsa’nın durumunda bu hizmet Kendisinde hiç bir suçun bulunmadığının itiraf edildiği bir Kişi’yi mahkum etmek için kullanılır.
Pilatus dünyaya ait sert yürekli bir insan olabilir ama en azından Mesih’e karşı yapılan suçlamaların soruşturulmasını isteyerek yine de bir adil davranış sergilemiştir (ayetler 29-30). Yahudiler ise ona verdikleri yanıtları ile onun bu sorgulama isteğini kendileri için bir hakaret addederler çünkü kendilerini öylesine adil ve dürüst olduklarını zannetmektedirler ki Pilatus’a şu sözleri söylerler: “Eğer bu adam kötülük eden biri olmasa idi O’nu sana getirmezdik.”
Pilatus ise Rabbi yargılama sorumluluğunu Yahudilerin üzerine yıkmak istemektedir (ayetler 30-32). Yahudiler ise hiç kimseyi ölüm cezasına çarptırma yetkilerinin olmadığını söylerler. Ve Pilatus’un vereceği karar ne olur ise olsun onlar İsa’nın ölmesi gerektiği sonucuna çoktan varmışlardır ve bunu Pilatus’a bildirirler. Ancak Romalılar bir kişiyi ölüm cezasına çarptırma yetkisini Yahudilerin elinden almışlardır. Yahudiler bu neden ile konuyu Pilatus’un eline bırakmak zorundadırlar ve Pilatus da bunun farkındadır. Böylece hem Yahudiler hem de öteki uluslar Rabbin ölümü hakkında söylemiş olduğu Kendi sözlerini yerine getiren araçlar haline gelirler (Elçilerin İşleri 4:27-28).
Pilatus Yahudilere danıştıktan sonra tekrar yargı salonuna girer ve Rabbe iki soru sorar: “Sen Yahudilerin Kralı mısın?” ve “Ne yaptın?” (ayetler 33-37). Rab şöyle yanıt verir: “Bunu kendiliğinden mi söylüyorsun yoksa başkaları mı sana söyledi?” Rab bu sözleri ile Pilatus’un tüm adalete karşı çıkarak Kendisini haksız yere yargılayacağını bilmesini sağlar. Eğer İsa Kendisini Sezar’a karşı çıkan bir Kral konumuna koymuş olsa idi yandaşları O’nun için savaşırlar idi. Ama yine de her şeye rağmen O bir krallığa sahip idi ve Kendisi de bir Kral idi ama krallığı bu dünyadan değil idi. O’nun krallığı Tanrıdan ve gökyüzünden idi. Rab İsa bir gün krallar Kralı olarak ortaya çıktığı zaman göğün melek orduları O’nu izleyecekler ve O’nun ağzından ulusları vurmak için keskin bir kılıç çıkacak. O, gerçekten de bir Kral olarak doğdu ama gerçeğe tanıklık etmek için geldi. Burada O’nun Kişiliğinin yüceliğini görüyoruz ve bu yücelik beden alıp lütuf ve gerçek doluluğu ile aramızda yaşadı.
Rab Pilatus’un vicdanına dokunmuş olur. Eğer Pilatus gerçeğin gücü altına girmiş bir olsa idi o zaman Rabbin sesini mutlaka işitir idi. Çünkü böyle kişiler O’nun sesini kesinlikle işitirler. Ne üzücüdür ki, Pilatus İsa’nın sesinin vicdanına asla ulaşmadığını ya da yüreğine dokunmadığını gösterir. Çünkü Pilates üstün körü bir şekilde İsa’ya “Gerçek nedir?” diye sorar (ayet 38). Eğer gerçek, Pilatus’un günahı konusunda onu ikna etmiş olsa idi aynı zamanda ona Tanrının lütfunu da açıklayacak idi ve Pilatus Yuhanna 4.bölümdeki kadın ile birlikte “Yapmış olduğum her şeyi bana söyledi; bu adam Mesih olabilir mi?”
Ama yine de her şeye rağmen Pilatus’un vicdanına ulaşılamamış dahi olsa da kendisinin doğal zekası ona İsa’da hiç bir suç bulunmadığını açıklar. Ve Yahudilerin Mesih’i yargı kürsüsünün önüne getirmeleri adaletin yerine gelmesi isteği değil ama yalnızca O’na kötülük etme isteği idi (ayetler 38-40). Pilatus bu yüzden bir Yahudi geleneğinin tuzağına düşerek masum bir Kişi’yi ölüme mahkum etmekten kaçmaya çalışır. Yahudiler yüreklerinde İsa’ya karşı duydukları yoğun nefret nedeni ile bir soyguncuyu ve bir katili İsa’ya tercih etmektedirler. İşte bu yüzden Yahudiler “Bu Adam’ı değil, Barabba’yı isteriz” diye bağrıştılar.