Bölüm 8
MESİH’İN SÖZLERİNİN REDDEDİLMESİ
Altıncı ve yedinci bölümler Rabbin beden almasını ve ölümünü, göğe yükselişini ve yüceliğini bildiren önemli gerçekleri sundular. Bu önemli gerçekler ile bağlantılı olarak şunu öğreniyoruz: O’nun halkın önünde Mesih olarak görünmesinin zamanı henüz gelmemiş idi. Daha sonra Mesih yüceliğine geri döndüğü sırada imanlılara Mesih’in bulunmadığı kısır bir dünyada bir bereket kaynağı olabilmeleri için imanlıların içinde konut kurmak üzere Kutsal Ruh verildi.
Daha sonraki bölümlerde Mesih, dünyanın Işığı olarak sunulur (Yuhanna 8:12; 9:5). Işık, O’nun sözlerinde ve işlerinde ifade edildi. Ne üzücüdür ki, Işık da aynı Mesih’in sözleri ve işleri gibi tamamen reddedildi. Üst Kattaki Oda ile ilgili daha sonra verilen bilgide Rab öğrencilerine şu sözleri söyler: “Eğer gelmemiş ve onlara söylememiş olsa idim, günahları olmaz idi, ama şimdi günahları için özürleri yoktur” ve sonra bu sözlerine şunları ekler: “Başka hiç kimsenin yapmamış olduğu işleri onların arasında yapmamış olsa idim günahları olmaz idi.” (Yuhanna 15:22,24) Kişiliğinin yüceliğini anlatan bu iki tanıklık reddedildiği takdirde dünya hiç bir özüre sahip değildir. O’nun sözlerini ve O’nun işlerini reddetmek yalnızca O’nun öğrettiği gerçekleri reddetmek değil ama aynı zamanda O’nun kendisini de reddetmektir çünkü O’nun sözleri ve işleri O’nun Tanrısal Kişi olarak yüceliğini ve Baba tarafından gönderildiği yeri beyan ederler. Sekizinci bölümde O’nun sözleri reddedilir; dokuzuncu bölümde ise O’nun işleri reddedilir.
8.bölümün temel konusu, dünyanın Işığı olarak İsa’nın tanrısal karakteridir. O, sözlerini söyler ve Yahudilerin şeytani karakteri ışıktan kaçmaları, O’nun sözlerini reddetmeleri ve O’nu taşlamaya kalkmaları ile gösterilir.
Yedinci bölümün harika tanıklığından sonra Mesih’e yaklaşımı ne şekilde olur ise olsun herkes kendi evine gitti (ayetler 1-2). Tek başına kalan İsa ise Zeytin dağına gitti. Ertesi sabah erkenden Zeytin dağından tapınağa geri döndü. Halk O’nun etrafında toplandı ve O da onların ortasında Öğretmen olarak oturdu. Mesih için tahtında Yargıç olarak oturma zamanı henüz gelmemiş idi.
Zinada Yakalanan Kadın: Dünyanın Işığı Mesih
3-6.ayetlerde zina yapar iken yakalanan bir kadının öyküsünü görürüz. Yuhanna müjdesinin bölümlerinde Tanrı peş peşe bazı taze gerçekleri sunmak için bir olay kullanır. Bu bölümdeki büyük gerçek yani Mesih’in dünyanın Işığı olduğu bu kadının ve onu suçlayanların öyküsü aracılığı ile sunulur ve ışığın tüm insanlar üzerindeki etkisine örnek olarak verilir. Yazıcılar ve Ferisiler günah işleyen kadını Rabbin önüne getirirler ve kadını “orta yere çıkartırlar.” Musa’nın yasada böyle bir kadının taşlanması gerektiğini söylediğini bildirdiler ve O’na “Sen ne dersin?” diye sordular. Bize daha sonra Ferisilerin davranış ve sözlerinin İsa’yı denemek amacı ile olduğu söylenir: “O’nu denemek istediler çünkü O’nu suçlayabilmek için bir neden arıyorlar idi.
Böylesine aşikar bir günah ile karşılaştıkları için şoke olduklarını ve Musa’ya göre doğru olanı yapmayı arzu ettiklerini ağızları ile söylemiş oldular. Ama aynı zamanda Rabbin sözlerine de büyük önem verdiklerini göstermiş gibi davranıyorlar idi: “Sen ne dersin?”
Aslında onları harekete geçiren neden ne günaha duydukları nefret ne de günahkara duydukları sevgi idi. Musa’ya saygıları çok azdı ve aynı şekilde Rabbin sözlerine de fazla saygıları yok idi. Onların gerçek motifleri Rabbi suçlayabilmek için neden aramaları idi. Yüreklerindeki bu kötü amaç ile günah işlemiş olan bu kadını herkesin önünde utandırmak amacı ile ortaya çıkarttılar ve Rabbi bu kadını yargılamaya davet ettiler.
Rabbin önüne kaçışı olmayan bir bilmece koyarak Rabbi bu zor durumda bırakmayı umut eden bu adamların kötülüğünden daha büyük bir kötülük olamaz. Ferisilerin düşüncesi şu idi: İsa, ya günahkarı mahkum eden yasanın yetkisini inkar etmek zorunda kalacak ya da günahkara lütuf göstermek için gelmiş olan Kurtarıcının kendisini reddetmesi gerekecek idi! Eğer İsa kadını mahkum etmeyi reddeder ise o zaman Musa’nın yetkisini inkar etmiş olacak ve kendisini yasayı inkar eden biri durumunda bırakmış olacak idi. Yine, eğer İsa kadını mahkum eder ise o zaman da Kurtarıcı olarak lütfunu inkar etmiş ve yasayı kendisine karşı bir duruma sokmuş olacak idi. Ferisiler her iki durumda da Rabbi suçlamak için bir zemin bulmayı ümit etmekte idiler.
Bu dindar adamlar Rabbin önünde Mesih’e karşı olan şeytanın düşmanlığının aracıları olarak durdular. Günah korkusu ve Tanrının kutsal yasasına sevgi olmaksızın Ferisiler kadının günahını ve Tanrının yasasını Mesih’i suçlamak için bir girişim olarak kullanma girişiminde bulunmuş oluyorlardı. Rab bu kötü kişilerin sorusuna doğrudan bir yanıt vermedi. Ama yere eğildi, onların sorusuna önem vermiyormuş gibi davranarak parmağı ile toprağa yazı yazmaya başladı. Bu arada Ferisilere sordukları soruyu ve sorma motiflerini düşünmeleri için zaman vermiş oluyor idi. Ferisiler ise durmadan aynı soruyu sormaya devam ettiler; Rabbin onları uyarmak için yanıtını geciktirdiğini fark edememişler idi; Rab ise Yargıç olmayı reddetti, Öğretmen konumunu muhafaza etti ve dünyanın Işığı olarak hareket etti ve böylece insan açığa çıktı ve Tanrı açıklanmış oldu.
İlk olarak, 7-9.ayetlerde Rab bu adamların O’nu denemek iççin başvurmuş oldukları yasanın yetkisini muhafaza eder. Bırakın yasa yerine getirilsin; yalnızca bırakın yasayı infaz edenler yasa tarafından mahkum edilmediklerini bilsinler! “Aranızda günahsız olan kişi bu kadına ilk taşı atsın.” Sonra Rab tekrar yere eğildi ve toprağa yazmaya devam etti. Bu hareketi ile belki sözlerini yazı ile yazdığını da ima etmek için idi öyle ki O’nu işiten kişiler söylenen söz kadar yazılı sözün tanıklığına da sahip olabilsinler.
İkinci olarak, Tanrı sözünün etkisini Mesih’e karşı çıkanlar üzerinde görürüz. Bu kişilerin günahkar oldukları tamamen ifşa edilmiş ve günahkar olarak mahkum edilmişlerdi. Kadının bu günahı nedeni ile yasayı gerçekten infaz etmiş olabilirlerdi ama Mesih’in huzurunda Işığın olduğu yerde, yasanın, yasayı kullanan kişiyi kesen bir kılıç olduğunu fark etmiş oldular. Ve kadını mahkum etmek istedikleri aynı yasa bu kez kendilerini mahkum etti. Yasa, herkesin günahkar olduğunu kanıtlar ve yasa aracılığı ile her ağız kapanır. Böylece Rabbin sözleri her vicdana ulaşmış olur ve herkesi bir günahkar olduğuna ikna eder ve aynı zamanda her ağızı da kapatır. Bu olayda söz vicdana ulaşmış olsa da ne yazık ki iradeler değişmemiş olarak kalır ve bunun sonucunda da hepsi “başta yaşlılar olmak üzere birer birer dışarı çıkıp oradan ayrıldılar. Oradan ilk ayrılan kişi en çok günahı olduğunu düşünen kişi idi ve diğerleri de onu izlediler. Günahlarını ortaya çıkartan Işığa tahammül edememişler idi; günahlarına karşılık verilen lütfa sahip olmayacaklar idi. Dünyanın karanlığında yürümek için O’nun huzurunun ışığından ayrıldılar.
Üçüncü olarak, (10-11.ayetler)de kadının orta yerde tek başına kaldığını okuyoruz; kendisini mahkum etmeyi reddeden Kurtarıcının huzurunda sessiz kalan ve ikna olmuş bir günahkar. Mesih’te olan lütfa iman edip etmediğini öykü bize söylemiyor. Bildiğimiz tek şey, dünyayı yargılamak için değil ama dünya Kendisi aracılığı ile kurtulsun diye gelmiş Olan’ın huzurunda bulunmuş olduğunu biliyoruz.
12.ayette Mesih’e eylem ile karşı gelen kişiler tapınağı terk ettikten sonra Rabbin halka öğretmeye devam ettiğini okuyoruz. Bu kadının olayı Rabbin Işık olarak huzuruna gelen herkese kim olduğunu göstermesi için bir fırsata dönüşmüştür. Rab şimdi resmi bir şekilde dünyanın Işığı olduğunu beyan eder. Mesih’in dünyanın karanlığındaki varlığı, insanı tam olarak ifşa etmiştir ve Tanrı ile ilgili de tam bir açıklama vermektedir.
Işık Olan Mesih ile ilgili Yüce Öğretiş
Biraz önce Rabbin huzurundan ayrılmış olanlar gibi diğer insan kitleleri de Işığı dayanılmaz bulur ve kendilerini karanlığın altına saklamayı tercih ederler çünkü işleri kötüdür. Ama Rab her şeye rağmen yine de şu sözleri söyler: “Ardımdan gelen karanlıkta kalmayacak ve yaşam ışığına sahip olacaktır.” Rabbin mükemmel yaşamı Babayı beyan eden ışığın kendisi idi. (Yuhanna 1:14,18) Ama Rabbin sözleri ayrıca şu anlamı da ifade etmekte idi: eylemleri ile Rabbin ardından giden kişi yaşamın sonucunda canındaki ışık ile yaşama sahiptir. Mesih’i reddetmek karanlıkta kalmak demektir; Mesih’i izlemek ise yaşam ışığına sahip olmaktır.
Rab bu kadın ile ilgili olayda işte bu yüce öğretişin örneğini sunmuş idi. O, Kişiliğindeki yüceliğin içinde dünyanın Işığıdır. Ferisiler O’nun bu sözlerine hemen meydan okurlar. Oğul olan Kişiliğinin yüceliğini göremezler çünkü karanlıktadırlar ve O’nu yalnızca insan ölçülerine göre bir İnsan olarak görürler. Ve O’nun Kendisi için yaptığı yanıklığın geçerli olmadığını söylerler (ayetler 13-14).Birinin söylemiş olduğu gibi, “Gün ışığında dururlar ve güneşin doğmuş olduğuna dair geçerli bir kanıt talep ederler. Tanrısal bir Kişi olarak Kendi yüceliğinin bilinci ile konuşan Rab onlara şu yanıtı verir: “Kendim için tanıklık etsem bile tanıklığım geçerlidir. Çünkü nereden geldiğimi ve nereye gideceğimi biliyorum. Oysa siz nereden geldiğimi ve nereye gideceğimi bilmiyorsunuz.” O bu sözleri kendi Kişiliğinin yüceliğini bilerek söyler. Onlar ise Tanrıyı ve O’nu göndereni bilmezler ve bilmeden konuşurlar.
Benliğin bilgisizliği ve öz güveni ile zina ederken yakalanan kadının durumunda olduğu gibi yargılama girişiminde bulunurlar ama Kişiliğinin yüceliği içindeki Rab ise Babayı lütuf aracılığı ile açıklar ve yargılamayı reddeder (ayetler 15-16). Ancak yine de yargısı doğrudur çünkü O yalnız değildir. O ve O’nu gönderen Baba birlikte yargılarlar.
Ferisiler yasaya göre iki kişinin tanıklığının gerekli olduğunu söylerler (ayetler 17-18). Bu yüzden O’nun tanıklığı geçerlidir çünkü O’na, O’nu gönderen Baba tanıklık etmektedir. Ve Rab İsa sözleri ve işleri ile Babaya tanıklık etmektedir.
19-20.ayetlerde Ferisiler canlarında var olan karanlığı sordukları şu soru ile göstermiş olurlar: “Baban nerede?” Eğer Rab İsa’yı tanımış olsalar idi Babayı da tanıyacaklar idi. Ama ne üzücüdür ki onlar ne Oğulu ne de Babayı tanımıyorlar idi. Işık, insandaki nihai karanlığı gözler önüne sermiş idi ve bu durum öylesine büyük bir düşmanlığa neden oldu ki O’nu yakalamak istediler ama yapamadılar çünkü O’nun saati henüz gelmemiş idi.
21-22.ayetlerde Rab düşmanlarının uğrayacağı felaketi bildiren ikinci bir konuşma yapar. Rabbe karşı olanlar ışığı reddetmiş ve karanlığı tercih etmişler idi. Ve şimdi ışık onlardan çekilecek idi. Rab onların yanından ayrılıyor ve onlar günahlarının içinde ölmeye terk ediliyorlar idi, bu durumda onların O’nun gideceği yere gitmeleri imkansız oluyor idi. Rab İsa’nın göğe yükseleceğine inanmayan Yahudi yetkililer yalnızca şu sonuca varabiliyorlar idi; Rab kendini öldürecek idi, çünkü Rab onlara gideceğe yere onların gelemeyeceğini söylüyor idi; onların düşüncesine göre yaşamına son veren birinin yanına Yahudiler gidemezlerdi.
23-24.ayetlerde ise Rab dünyanın Işığı olan Kendisi ile ışığı reddetmiş olanların arasında var olan ciddi ayrımdan söz etmektedir. Yahudi yetkililer Mesih’i reddettikleri için ahlaki açıdan aşağıda olduklarını yani şeytanın gücü altında olduklarını kanıtlamış oluyorlar idi. İsa ise ahlak açısından yukardan idi ama onlar dünyadan oldukları için ve karanlığı tercih ettiklerinden dolayı Tanrıdan uzaktılar. İsa ışık olarak dünyanın içindeydi ama ahlak açısından dünyadan değildi. Şeytanın ve dünyanın gücü altında olmak günahların içinde yaşamak anlamına geliyordu. Onların yaptığı gibi Mesih’e iman etmeyi reddetmenin anlamı günahlarının içinde ölmek idi.
Rab dünyanın Işığı olduğunu, Baba tarafından gönderildiğini ve bu dünyadan değil yukardan olduğunu beyan etti. O halde bu harika Kişi kimdir? Yahudi yetkililer O’na kim olduğunu sordular. (ayetler 25-26) Rab onlara verdiği yanıtı ile söylediği sözleri kendisine tanıklık olarak ortaya koyar çünkü O’nun sözleri kendisi hakkında en mükemmel ifadeyi içermektedirler. Rab İsa onlara, “Size başlangıçtan beri ne söyledim ise O’yum” diye karşılık verdi. (JND) İnsanlar kendileri hakkındaki gerçeği gizlemek için sözleri kullanırlar. Onlara Mesih’in kendisinden başka kim doğru bilgi verebilirdi? O, yalnızca söylediğini yapmak ile kalmaz ama aynı zamanda kendisi hakkında ne söyledi ise O’dur.
O’nun sözleri yalnızca kendisi hakkındaki gerçeği ifade etmek ile yetinmez ve aynı anda insanın gerçek karakterini de ifşa eder. Bu neden ile Rab şu sözleri konuşmasına ekleyebilir: “Sizin ile ilgili söyleyecek ve sizleri yargılayacak çok şeyim var.” Ayrıca O’nun sözleri Babanın düşüncesinin ifadesi idiler çünkü O dünyaya Babasından işitmiş olduğu sözleri söylemiş idi. O’nun sözleri Kendisini ifade eder, dünyayı ifşa eder ve Babayı açıklarlar.
Düşüncelerinin ve zihinlerinin karanlığı tarafından kör edilmiş oldukları için bu adamlar O’nun Babadan konuştuğunu anlamadılar. (ayetler 27-29) Daha sonra İnsanoğlunu çarmıha gerdikleri zaman ve Rabbin sözleri tarafından önceden bildirilen O’nun reddedilişinin tüm ciddi sonuçları gerçekleştiğinde onlar O’nun Oğul olduğunu “bilecekler” idi. Ama O’na iman etmeyi reddedecek ve O’nun Babanın O’na öğrettiği gibi konuştuğuna inanmayacaklar ve O’nun işlerinin sözleri ile mükemmel bir uyum içinde bulunduğunu anlayamayacaklar idi. O’nun ağzından çıkan sözler Babaya aitti ve O her zaman Babasını hoşnut eden işleri yaptı.
30-32.ayetler Yahudilerin büyük bir kısmının ışığı reddetmelerine rağmen yine de aralarından bazıları Rabbin sözleri ile ikna oldular. Bu nedenle şu sözleri okuruz: “O’na iman etti. "Bu sözler üzerine bir çokları O’na iman ettiler.” Rab kendisine iman etmiş olan kişilere hemen şu bilgiyi verir: “Eğer benim sözüme bağlı kalırsanız gerçekten öğrencilerim olursunuz.” Böylece onlara gerçek öğrencilerin nasıl test edildiğini açıklamış oldu. Yalnızca O’nun sözüne gerçek bir bağlılık içinde devam etmek, imanlıyı bir öğrencinin yürüyeceği yolda yürüyebilmesi için muhafaza eder. Bizler bu yolda gerçeği öğreniriz ve gerçek bizi günahın tutsaklığından özgür kılar.
İmansızların İfşa Edilmesi
Eğer biraz önceki ayetler Mesih’in sözlerine iman edenler üzerinde bu sözlerin nasıl etki yaptığını gösteriyor ise bunu izleyen ayetler kendilerinde O’nun sözünün yer almadığı kişilerin durumunu ifşa ederler. O’nun sözlerini kabul etmeyen Yahudiler tutsak olduklarını ima eden sözlere gücenirler. (ayet 33) Onlar İbrahim’in tohumu olarak bir ayrıcalık konumuna sahip olduklarını iddia eder ve hiç bir zaman kimseye kölelik etmediklerini ifade ederler ama bu sözleri söyledikleri anda Romalıların esareti altında olduklarını unutmuşlardır.
34-36.ayetlerde Rab onların insan ile bağlantısı olan konumlarına değinmeden Tanrının önündeki konumlarını ifşa eder. Onlar günahları nedeni ile kendilerinin günahın kötü ilkesinin tutsakları olduklarını kendilerine kanıtlamışlardır. Köleler, Tanrının ev halkının sürekli üyeleri değildirler. Ve bu durum biraz önce iddia etmiş oldukları ayrıcalık konumunun bir örneğidir. Köle evden gönderilebilir ama Oğul evde sürekli kalır. Onları gerçekten özgür kılabilecek tek kişi, reddetmiş oldukları Oğul’dur.
Yahudiler dışsal konumda İbrahim’in çocuklarıdırlar (ayet 37). Aslında onlar Oğul’a karşı ölümcül bir düşmanlık duyuyorlardı çünkü O’nun sözü onların yüreklerinde konut kurmamış idi.
38-41.ayetlerde Rab Kendisi ve O’nun sözlerini, reddeden kişiler arasında ciddi bir karşıtlık olduğunu söyler. Rab Baba ile olan sonsuz varoluşu içinde görmüş olduklarını konuştuğu için Babayı açıklayan Oğul idi. Yahudiler İbrahim’den başka babaları olmadığını iddia etmelerine rağmen aslında tüm insanlar gibi yaptıkları işler aracılığı ile kimden olduklarını kanıtlıyorlardı. Hem bir yandan Rabbi öldürmek istiyorlardı hem de öte yandan gerçeğe karşı çıkıyorlardı. Bu yaptıkları şeyler şeytanın iki büyük özelliğini gösterirler: cinayet ve var olmayan gerçek! Bu durum şunu kanıtlar: Yahudiler bedene göre İbrahim’in çocuklarıdırlar ama ahlak açısından iblisin çocuklarıdırlar. Rab İsa’ya verdikleri tek yanıt (ayet 41) bir öncekinden daha büyük bir iddiada bulunmalarıdır. Yahudiler yalnız İbrahim’in çocukları olduklarını söylemek ile kalmazlar ama aynı zamanda bir tek Babaları olduğunu ve O’nun da Tanrı olduğunu iddia ederler.
Rab onların bu iddiasını 42-44.ayetlerinde şu açıklama ile karşılık verir: Yahudiler, Tanrının çocukları olduklarına dair hiç bir işaret göstermemektedirler ama buna karşılık iblisin çocukları olduklarına dair iki büyük işaret göstermektedirler. Eğer Yahudiler iddia ettikleri gibi Tanrının çocukları olmuş olsalar idi İsa’yı severler ve O’nun söylediği gerçeğe iman ederler idi. Ancak onlar Rabbin düşüncesine tamamen yabancı idiler. Ve düşünceler ile aktarılan konuşmadaki gerçeği anlayamazlar idi. Evet, onlar Rabbin düşüncesini bilmiyorlar idi ama aynı zamanda da iblisin çocukları olduklarına dair hemen göze çarpan iki özellik sergilemekte idiler: cinayet ve yalan.
Onlara gerçeği söyleyen Rabbe iman etmeyi reddettiler (ayetler 45-47), ama hiç biri O’nun günahlı olduğunu kanıtlayamadı. Eğer O’nu herhangi bir günah ile suçlayamadılar ise o zaman neden O’na iman etmediler? Bu soruya verilecek tek bir yanıt olabilir. İsa’ya iman etmeyi reddeden kişi Tanrıdan değildir çünkü Tanrıdan olan O’nun sözlerini dinler.
Rab onları İbrahim’in gerçek çocukları olmamaları ile suçlamış idi (ayet 39) ve onlar O’nun bu suçlamasına suçlama ile karşılık verip Rabbin gerçek bir Yahudi olmayıp bir Samiriyeli olduğunu (ayet 38) söylediler. İblisin çocukları olduklarına (ayet 44) dair yapılan suçlamaya da Rabbin Kendisinde bir cin bulunduğunu söyleyerek karşılık verdiler.
49-50.ayetlerde Rab bu suçlamayı reddeder ve onlara kendisini yüceltmek istemediğini, Babasını onurlandırdığını ve onların ise Kendisini aşağıladıklarını söyledi. Ve ayrıca dikkatli olmalarını bildirdi çünkü Baba Oğul’un yüceltilmesini istiyordu ve O’nu aşağılayan herkesi yargılayacak idi.
Rab sonra ayetten anlaşıldığı gibi kendisine iman edenlere dönerek onları şu sözler ile teşvik etti: “Bir kimse sözüme uyar ise asla ölüm görmeyecektir.” (ayet 51) Kendisine iman eden kişiler yalnızca günahın esaretinden kurtarılmak ile kalmayacaklar ama aynı zamanda günahın ücreti olan ölümden de kurtarılacaklar idi.
Yahudilerin imansızlığı Rabbin sözlerini anlamadıklarının kanıtıdır çünkü çok ileri gittiler ve Rabbi cin çarpmış olduğunu söylediler (ayetler 52-53). Eğer bir kişinin Mesih’in sözlerine uyar ise asla ölüm görmeyeceğine dair söylediği sözler üzerinde tartıştılar; o zaman İbrahim ve peygamberler nasıl olmuş da ölmüşlerdi? Rab İsa İbrahim’den daha büyük olduğunu mu iddia ediyor idi? Rab İsa kendisini kim sanıyor idi?
54-56.ayetlerde Rab kendisini yüceltmek istediğine dair iddiaları reddeder. Oğul’u onurlandıran Baba’dır. Yahudiler Tanrının Babaları olduğunu iddia ederler ama sonra “O’nun sözlerini” işitmeyi ve kabul etmeyi reddettikleri için kendi söyledikleri yalan olur.
Daha sonra İsa’nın yüceliğini beyan etmek konusundaki imansızlıkları güçlendiği için Rab İbrahim’den daha yüce olduğunu bildirir; İbrahim O’nun gününü göreceği için sevinç ile coşmuştur; görmüş ve sevinmiştir.
Yahudiler alaycı bir tavır ile İsa’nın daha elli yaşında (ayet 57) bile olmadığını ama buna rağmen İbrahim’i görmüş olduğunu iddia ettiğini söyler ve şaşırırlar. 58.ayette Rabbin verdiği yanıt bir Tanrısal Kişi olarak sahip olduğu yüceliği tam olarak açıklar. “İbrahim doğmadan önce BEN VAR’IM”
Rabbin bu sözleri ile Tanrılığını beyan ettiğini tam olarak ve net bir şekilde anladıkları zaman O’nun bu sözünü reddeder ve O’nu taşlamak için yerden taş alırlar (ayet 59). Rab ise her zamanki sakin ve saygın hali ile gizlenir ve tapınaktan çıkar. Bu davranışı dahi O’nun iddiasının gerçek olduğunun kanıtı değil midir? Çünkü Tanrısal bir Kişi’den başka kim bu şekilde davranabilir?
Bölüm 9
MESİH’İN İŞLERİNİN REDDEDİLMESİ
Sekizinci bölüm Rabbin sözlerinin tanıklığını sundu. O, Babasından işitmiş olduğu bu sözleri dünyaya söyledi. (Yuhanna 8:25-28) Dokuzuncu bölüm O’nun işlerinin tanıklığını sunar. Daha önce nasıl Baba’nın sözlerini konuştu ise aynı şekilde bu defa da “Beni gönderenin işlerini yapmam gerek” dedi. (ayet 4) Rab dünyaya yalnızca ışığı getirmek ile kalmaz ama aynı zamanda Tanrının yüreğini de açıklar ama gerçeği görsünler diye kör gözleri açmak amacı ile lütuf aracılığı ile de işler. Böylece kör adam yalnızca doğal görme yeteneğini almak ile kalmaz ama aynı zamanda Baba tarafından gönderilen Oğlu’n yüceliğini görebilmesi için kendisinin ruhsal gözleri de açılır.
Ayrıca bu bölüm Rabbin izlediği şu yolu da sunmaktadır: Rab, koyunlarını Hristiyanlığın kurtarışı ve özgürlüğüne getirmek için onları Yahudi ağılından kurtarır. Sonunda, bölümde Yahudi sisteminin ruhsal körlüğe batmış olarak bir kenara bırakıldığını görürüz.
O zaman bu durumda dokuzuncu bölümün ana konusu Rabbin Kişiliğinin yüceliğinin görülmesi için Rabbin yaptığı işlerdir. Ruhsal gözleri açmak, insanları Yahudiliğin karanlığından kurtararak onları bir sonraki bölümde tek Çoban ve tek sürü tarafından imanlı konumlarına hazırlamak üzere ortaya konan bir iştir.
Son bölümde dindar Yahudi Mesih’in sözlerini tamamen reddetti. Yahudi yetkililer İsa’da cin olduğunu iddia ettiler ve O’nu taşlamak için yerden taş aldılar. Rab onlar ile birlikte bulunduğu tapınaktan ayrıldı, aralarından geçti ve tapınaktan çıktı. Bu bölümde O’nun ulus tarafından yargıya uğrar iken lütuf aracılığı ile kendi koyunlarını çağırdığını görüyoruz.
Kör Adam
İsa halkın yanından ayrılır iken zavallı bir adamı bereketler (ayet 1)ve onun körlüğünü imana, dilenciliğini tapınmaya dönüştürdü. Her zaman olduğu gibi bu müjdede de lütfun egemenliği ön plandadır. Luka müjdesinde Mesih Simun’un evindeki kadına gelir. Bu müjdede Rab kuyu başındaki kadına yaklaşır. Luka müjdesinde felçli bir adam Mesih’e getirilir. Rab Yuhanna müjdesinde havuz başındaki kötürüm adama gelir. Burada ise Rabbin kör adama geldiğini görürüz. Ve Luka müjdesinden öğrendiğimize göre çaresiz her günahkar Mesih tarafından memnuniyet ile karşılanır. Yuhanna müjdesinde daha da yüce bir gerçeği öğreniriz: Tanrı bizi sevdiğini söylemek için Oğlunun Kişiliğinde günahkarlara yaklaşmıştır.
Öğrenciler Yahudilere özgü ön yargıları nedeni ile Rabbe, körlüğün nedenini günah işlenmiş olmasına bağladılar ve kör adamın kendisinin mi yoksa anne ya da babasının mı günah işleyip işlemediklerini sordular. (ayetler 2-3) Rab, onlara verdiği yanıtta Tanrının, Tanrının işlerini göstermek amacı ile sıkıntıyı kullanabileceğini ifade eder. Doğuştan gelen bir hastalığın ille de özel bir günahın sonucu olması gerekmez. Ama buna Tanrının lütfunun sergilenebilmesi için izin verilmiş olabilir.
Eğer bu adamın durumu Tanrının işlerinin gösterilmesi için bir fırsat ise Rab İsa’nın burada bulunma nedeni Tanrının işlerini yerine getirmektir (ayetler 4-5). Rab dünyaya aktif lütuf getirmek için geldi. Ve şöyle dedi: “Beni gönderenin işlerini vakit daha gündüz iken yapmalıyız. Gece geliyor, o zaman kimse çalışamaz. Dünyada olduğum sürece dünyanın Işığı benim.” Rab İsa dünyada idi ve çalışması gerekiyor idi, çünkü üzüntünün olduğu yerde sevgi rahat edemez. Aynı şekilde ışık da günahın olduğu yerde rahat edemez. Mesih dünyadan ayrıldığı zaman, tekrar geri dönene kadar dünyanın işi bitik idi. Bu durum, O’nun ölümü ve göğe alınışının sonucunda dünyaya Tanrının lütfunu beyan eden bir tanıklık verileceği gerçeğini bir kenara atmaz. Ama bu tanıklık yine de her şeye rağmen insanları göksel bereketi almaları için dünyadan dışarı çağırır. Ve dünyayı içinde bulunduğu üzüntülerinden hiç bir şekilde özgür kılmaz. Mesih’in reddedilişinin gecesi sırasında “kimsenin çalışamayacağı” bin yılık döneme ait bir konu olacaktır.
Rab dünyadaki kendi konumunun ve işinin zamanı ile ilgili gerçeği açıkladıktan sonra kör adamın gözlerini açmak için harekete geçer (ayetler 6-7). Ve bunu Kişiliğinin yüceliğini ortaya koyan bir şekilde yapar. Tükürük, O’ndan gelen gücü ifade eder. Çamur ise O’nun beden alıp İnsanoğlu olmasını ima eder. Adamın gözlerini çamur ve tükürük ile mesh etmek aslında gözlere zarar verecek bir davranış olarak görülebilir. Bu yüzden Rabbin üstlenmiş olduğu insanlık düşmüş insan tarafından Tanrı Oğlu olarak O’nun Tanrılığını inkar etmek için kullanıldı. Onlar Rabbin alçakgönüllü İnsanlığı karşısında sendelediler. Bu sendelemeye neden olan zorluk şöyle yenildi: insanın imanı bu alçakgönüllü İnsan’ın Baba tarafından gönderildiğinin farkına vardı. Bu gerçek O’nun Kişiliği ile bağlandığı an her şey netliğe kavuşur. Bu neden ile insana şu sözler söylenir: “Git, Şiloah havuzunda yıkan.” Şiloah”, gönderilmiş anlamına gelir.
Adam Rabbin söylediği sözlere iman etti, gitti ve yıkandı “ve gözleri açılmış olarak döndü.”
Kör adam görünürde doğal görme yeteneğine kavuştu ama bu gerçek bir şekilde Rabbin, Baba tarafından Oğul olarak ruhsal gözler vermek için gönderildiğini açıklar. Çaresiz günahkarlar olarak bu alçakgönüllü ve kutsal İnsan’ın Baba tarafından suçlu bir günahkarı kurtarmak ve bereketlemek için gönderildiğini iman aracılığı ile gördüğümüz zaman her şey açıklığa kavuşur. Gözler açılır ve ihtiyacımızı karşılamak için bize gelmiş olan lütfu görürüz. (Galatyalılar 4:4)
Işık ve Karanlık arasındaki çatışma
Bunu izleyen ayetler Mesih’i bir yandan Tanrı tarafından Gönderilmiş Olan olarak açıklamanın bereketini sunarlar ve öte yandan O’nun işlerini reddetmenin getirdiği ciddi sonucu ortaya koyarlar. Gözleri açılmış olan adam cesur bir şekilde Mesih’e tanıklık eder ve çift yönlü bir sonuç ortaya çıkar; adam bildiği gerçeğe tanıklık ettikçe Mesih’in bilgisinde daha çok büyür. Ve bu şekilde ışıkta büyüdükçe de inanç dünyası tarafından daha çok istenmeyen kişi haline gelir. İnsan artan bir şekilde ışıktan içeri girdiği zaman Mesih’i reddeden kişiler daha derin bir karanlığa batarlar.
İşte burada ışık ve karanlık arasındaki çatışma görülmektedir. Bir insanın Mesih’e olan tanıklığı ne kadar parlak ise ışığa tahammül edemeyen kişilerden göreceği düşmanlık o kadar büyük olacaktır. Gözleri açılan adam bereket aldığı Kişi’den söz ettiği zaman dünyanın kendisine her yönden – sosyal, dini ve ailevi – düşmanca davrandığını görür.
İlk önce, karşısına sosyal çevre – komşular- çıkar (ayetler 8-12). Komşuları eskiden kör olan adamdaki değişikliği görürler ve bu değişikliğin kaynağını araştırırlar. Adamın verdiği yanıt basit ve güzeldir: “İsa adındaki Adam” gözlerini açmıştı. Adam, bu itirafından sonra artık sosyal çevresinde istenmez. Eskiden kör olan adamı Ferisilerin yanına götürdüler çünkü onun dini çevreye daha yakın bir kişi olacağını düşündüler. Adamın gözlerinin İsa tarafından açılmış olduğunu inkar edemeyen Ferisiler itirazlarda bulundular (ayetler 13-17). Bu mucize, İsa’nın Tanrıdan olduğunu gösteren kesin bir kanıt idi. Bu yüzden kendi ihtiyaçlarının kesinlikle farkında olmayan Ferisiler Mesih’i dindar ön yargıları ile yargıladılar ve O’nun Tanrıdan olamayacağını söylediler çünkü “O Şabat yasalarını ihlal etmiş idi.” Ama aralarından bazıları bu sözlere hafif bir şekilde de olsa itiraz etme cesaretinde bulundular ve yürekten inanarak, “Günahkar bir adam nasıl bu tür belirtiler gerçekleştirebilir?” diye sordular. Mesih’in “İsa adında bir Adam” olduğunu daha önce söyleyen adamın kendisi daha coşkulu bir ışık ve daha büyük bir cesaret ile O’nun Tanrının düşüncesi ve Tanrının gücü ile Tanrıdan gelen bir Peygamber olduğunu ileri sürer.
İkna olmayan ve imansızlıklarını sürdüren Yahudiler bu defa adamın anne ve babasına yönelirler; niyetleri gerçeğin ortaya çıkması için onlara sorular sormaktır (ayetler 18-23). Kısaca, her çevre Mesih’i reddetmeye kararlıdır. Ama buna rağmen hiç biri adamın gözlerinin açıldığı gerçeğini inkar edemez. Ve işte bu yüzden her çevredeki insanlar şu soruyu sorarlar: “Adamın gözleri nasıl açıldı?”(ayetler 10,15,19,26) Herkes adamın görebildiği gerçeğine Mesih’in yaptığı mucizenin dışında bir yanıt bulmak için uğraşır.
Anne ve babanın bu adamın oğulları olduğuna, kör doğduğuna ve şimdi gördüğüne tanıklık etmeleri gerekir. Oğullarının gözlerinin nasıl açıldığına dair herhangi bir düşünce beyan etmeyi reddederler. Sorulan sorulara yanıt verme konusunda tüm sorumluluğu oğullarının üstüne atarlar. Çünkü o ergin yaştadır. İsa adında bir adam hakkında tanıklık eden oğullarının durumunda bile havradaki dini konumlarını korumak isterler ve bu adam kendi oğulları olsa dahi kendilerini onun ile özdeşleştirerek kötü bir ün edinmekten korkarlar.
Adamın anne ve babasından istedikleri yanıtları elde edemeyen Yahudiler adama ikinci kez yaklaşırlar (ayetler 24-29). Mucizeyi inkar edememektedirler ama yine de İsa’yı kabul etmek istemezler. Bu yüzden dini yetkilerini kullanır ve adamdan şu talepte bulunurlar: “Yüceliği Tanrıya ver (Tanrı hakkı için doğruyu söyle) “ ve “Mesih’i tamamen yok say” çünkü “biz bu adamın bir günahkar olduğunu biliyoruz”; karanlıkta olan Yahudiler bu sözleri söylemeye cüret edecek kadar kendi doğruluklarına güvenen günahkarlar idiler.
Adam kutsal Rabbin karakteri ile ilgili tartışmaların içine çekilmeyi reddeder ama kendi bildiğini ve onların inkar ettiğini yeniden doğrular; “şaşılacak şey! Siz O’nun nereden geldiğini bilmiyorsunuz ama gözlerimi O açtı.” “Kördüm ama şimdi görüyorum.” Adamın söylediği gerçeği inkar etmeleri mümkün olamadığı için tekrar onu taciz etmeye girişirler. Adama O’nun öğrencisi olduğunu söyleyerek söverler. Ve kendilerinin Musa’nın öğrencileri olduğunu söyleyerek övünürler. İsa’yı ise hakkında hiç bir bilgileri olmayan bir Kişi olarak küçümserler.
Gözleri açılmış olan dilenci adam, Mesih’in kişiliği ile ilgili gerçeği ağızları ile Musa’nın öğrencileri olduklarını söyleyen bu kişilerden çok daha iyi biliyor idi (ayetler 30-34). Ve hemen onların imansızlıklarının bilgisizlik ve akılsızlığına ne kadar çok şaşırdığını ifade etti. Dünyanın başlangıcından yana böyle bir mucize asla görülmemiş idi ve Yahudi yetkililer bu yüce işi görmüş olmalarına rağmen yine de bu mucizeyi yapanın bir günahkar olduğunu söyleyebiliyorlar idi. Tanrı günahkarları dinlemez; “Eğer bu adam Tanrıdan olmasa idi hiç bir şey yapamaz idi.” Böylece bu adam sade bir iman aracılığı ile İsa’nın “Tanrıdan” olduğunu itiraf etmeye yönlendirilir.
İsa’yı kabul eden her kişi ile birlikte dini önderler sınıfının nefretinin arttığını görürüz. Sonunda adamın gerçekler ile ilgili beyanlarına verecek bir yanıt bulamadıkları için ona söverler ve ona, onun tamamen günah içinde doğduğunu söylerler ancak Rab ayet 3’de adamın da anne ve babasının da günah işlemediğini söylemiş idi.
Yahudiler mucizenin gerçeklerini inkar edemezler, ama Mesih’e duydukları nefret yüzünden O’nun mucizesini küçümsemek için ellerinden geleni artlarına koymazlar ve her tür çabayı göstererek O’nun işini aşağılarlar. Adamın sözlerine verecek karşılık bulamamışlardır. Ama dindarlıklarının yol açtığı kibir nedeni ile sıradan ve eğitimsiz bir adam tarafından kendilerine öğretiş verilmesini kabul etmeleri imkansızdır. Taciz etmeye devam ettiler ve sonra adamı “dışarı attılar.”
Mesih’e verilen tanıklık nedeni ile çürümüş ve din ağırlıklı Yahudilikten dışarı atılmak Tanrı Oğlunun paydaşlığına terk edilmek gibi harika bir şeydi (ayetler 35-38). Rab, onun gözlerinin açılmasını sağlamak için onu körlüğünde bulmuş idi. Ve şimdi de ona Tanrı Oğlunun görkemli paydaşlığını vermek için onu yalnızlığında bulmakta idi. Rab adamın güvenini kazandı ve sonra onu kendisine çekti ve yalnızca bir Peygamber olarak değil ama aynı zamanda Tanrı oğlu olarak kendisi hakkında açıklama yaptı. Eğer O yalnızca bir peygamber ve bir insan olsa idi o zaman pek tabii ki tapınmanın objesi olmayacak idi. O, Tanrının Oğlu olduğu için Tanrısal bir Kişi’dir; iman ve tapınma için tek uygun olan Kişi’dir. Bu neden ile gözleri açılan adamın “O’na tapındığını” okuruz.
Adamın Mesih’i ikrar etmesi için ışığa nasıl bereketli ve yumuşak bir şekilde yönlendirildiğini anlarız. Adamın Mesih hakkındaki ilk bilgisi önce “İsa adında bir Adam’dır” (ayet 11); daha sonra ise biraz daha aydınlanır ve O’nun bir Peygamber olduğunu söyler (ayet 17); ve bir süre sonra Mesih’i suçlayan Yahudilerin yanında O’nun “Tanrıdan geldiğini” ve Mesih olduğunu söyleyecek cesarete sahip olmuştur (ayet 33); Ve son olarak İsa’nın huzurunda tam olarak ışığa gelir, Mesih’e Rab olarak sahip olur ve O’na Tanrı Oğlu olarak tapınır (ayetler 36-39). Böylece adam körlükten ve dilencilikten alınarak imana ve tapınmaya getirilir; çürümüş bir dinin karanlığından Tanrı Oğlunun ışık dolu ve bereketli paydaşlığına transfer edilir. Adam İsrail’in sahte çobanlarından kurtarılmış ve gerçek Çoban koyununu bulmuştur.
Işığın Reddedilmesi ve Kabul Edilmesi
Son ayetlerde ışığı reddeden kişilerin içine düştükleri durum karanlık canında ışığın parladığı adamın bereketi ile ne kadar karşıtlık içindedir! Mesih’in dünyaya gelişinin etkisi O’nu reddeden kişi yüzünden o kişi için yargıya dönüşür. Ama O her şeye rağmen yine de lütuf ile gelir, öyle ki görmeyenler görebilsin. Ama ağızları ile ışığa sahip olduğunu söyleyen ve buna rağmen yine de O’nu reddeden kişiler için O’nun gelişi onları kör edecektir. Kendi dinleri ve dindarlıkları ile tatmin olan ve günahkarlar olarak duydukları ihtiyacı hissetmeyenler O’nun İnsanlığındaki alçalan lütuf nedeni ile sendelediler ve düştüler. O’nun Tanrılığını ve Baba tarafından gönderilen Tanrı Oğlu olduğunu görmeyi başaramadılar.
O’nun yanında bulunan bazı Ferisiler, “Yoksa biz de mi körüz?” diye sordular. Rab onlara verdiği yanıt ile onlar uyardı ve şöyle dedi: “Kör olsa idiniz günahınız olmaz idi, ama şimdi ‘görüyoruz’ dediğiniz için günahınız duruyor. Dini önderler O’nu Babanın gönderdiğini kendi iradeleri ile reddettiler. Artık ne O’nun sözlerini işitecekler ne de O’nun işleri aracılığı ile öğrenecekler idi. Ağızları ile gördüklerini ikrar eder iken Mesih’i bilerek ve isteyerek reddetmeleri onların üzerlerinde kalan bir günahtır ve ulus büyük sıkıntı sırasında küçük bir grubun ışığa getirilmesine kadar karanlığın içinden çıkamayacaktır. Bu gün çürümüş ve bozulmuş Hristiyanlık ışık ve zenginlik içinde kibirlenir iken Mesih’i kapıdan dışarı atmaktadır.