Bölüm 13
RABBİN SON KONUŞMASINA GİRİŞ
13. bölümün başlangıç ayeti Rabbimizin son konuşmasına girişi teşkil eder. Bize bu son konuşmadaki veda sözlerini öğrenme fırsatı verilir. Rab, Kendisine ait olanların ihtiyaçlarından söz eder ve O’nu bu konuda en çok harekete geçiren motifine değinir.
“Fısıh bayramından önce idi ve Rab bu dünyadan ayrılıp Babaya gideceği saatin geldiğini biliyor idi.” Rabbimizin dünyada izlediği yolda başka “saatlerden” de söz edildiğini okuduk. Celile’deki Kana köyünde rab annesine şöyle demiş idi: “Benim saatim henüz gelmedi” – dünyaya Yüceliği içinde görünmesinin saati! 5.bölümde bu saatin geldiğini ve şimdi olduğunu okuruz: “Ölülerin Tanrı Oğlunun sesini işitecekleri zaman!” Ve O’nun sesini işitenler yaşayacaktır – günahkarlara sunduğu lütfun saati. İnsanın düşmanlığına ait şu sözleri iki kez okuduk: “Ama hiç kimse O’nu yakalayamadı çünkü O’nun saati henüz gelmemiş idi – çekeceği acıların saati! Bu saat- veda sözcüklerini söylediği saat – bir başka özelliğe sahiptir. Bu saat O’nun günahkarlara olan lütfunun saati değildir, ama aynı zamanda günahkarlar uğruna çekeceği acıların saati de değildir. Yine aynı şekilde Yüceliğinin dünyaya gösterileceği saat de değildir. Bu saat O’nun Babasının yanındaki Yüceliğine, Babasının evindeki sevgi ve kutsallığa döneceği saattir.
Ancak öğrencileri Babadan ve reddedilmiş Mesih’ten nefret eden kötü bir dünyada kalacaklardır. Eğer geçmekte oldukları dünyanın kötülüğünden muhafaza edilmeleri gerekiyor ise o zaman öğrencilerin bu son lütufkar hizmetin rahatlığına, öğretişine ve uyarılarına ihtiyaç duyacakları çok kesin idi.
Ayrıca Rabbi bu son lütuf eyleminde harekete geçiren motifin, O’na bu veda sözlerini söyleten ve 17.bölümün sonunda yer alan dua ile sonuçlandığını öğreniriz. Babasının yanına gitmek üzere öğrencilerinden ayrılacak olan Rabbin konuşmasının motifi Kendisine ait olanlara duyduğu sevgisi idi. O, bu dünyadan ayrılıyor idi ama Rabbin “Benimkiler” demekten zevk duyduğu öğrencileri ve diğer imanlılar bu dünyada bırakılıyorlar idi. Gökte Mesih’e ait olan imanlılar grubu dünyada kalıyorlar idi. Bu kişiler, O’nun Kendi işinin bir meyvesi olarak “O’nunkiler” idiler. İmanlılar aynı zamanda Babanın bir armağanı olarak O’na verilmiş “O’nunkiler idiler.” Dünyanın gözünde imanlılar sayıca çok az bir grup olabilirler idi, ama onlar Rabbin gözünde paha biçilmez bir değer taşımakta idiler. “Dünyada Kendisine ait olanları hep sevmiş idi. Ve onları sonuna kadar da sevdi.” (ayet 1) Rab onlardan ayrılacak olabilir idi ama onlara olan sevgisi asla bitmeyecek idi.
İnsan sevgisi genellikle kesintiye uğrar. Bir birimizi terk ederiz; birbirimizi unutur ve bir birbirimize olan sevgimizi yitiririz. Peygamber Yeşaya bize bir kadının bile çocuğunu unutabileceğini ama Rabbin bize, “Sizi unutmayacağım” dediğini söyler (Yeşaya 49:15). Rab dünyadan ayrıldığı takdirde Kendisine ait olanları unutmayacak ve onları sevmekten asla vazgeçmeyecek idi. Ama ne üzücüdür ki, bizim yüreklerimiz O’na karşı soğuyabilir, ellerimiz iyilik yapmaktan yorulabilir ve ayaklarımız yoldan sapabilir ancak yine de kesin olarak emin olduğumuz şey şudur: O, bizi asla hayal kırıklığına uğratmayacaktır. O’nun sevgisi bizi “sona” kadar taşıyacak ve bizim ile ilgilenerek bizi kayıracak ve sonunda sevgi bizi sevginin sonsuz evine kabul edecektir ve orada soğuyan yürekler, aşağıya düşmüş eller ve yoldan sapmış ayaklar olmayacaktır.
Böylece Rabbin öğrencileri ile vedalaştığı son sahnelere yaklaşır iken son eyleme bakar, son sözleri dinler ve son duayı işitir iken bize bu son hizmeti ortaya çıkartan fırsat hatırlatılır; bu son hizmeti talep eden ihtiyaç ve bu ihtiyacı karşılayan sevgi üzerinde düşünürüz.
Son konuşmaların ayrıntılarına girmeden önce sunulan gerçeklerin genel karakterleri ve açıklanmış oldukları düzen hakkında birkaç düşünce önerisinde bulunmak yararlı olabilir. 13. Bölümde öğrencilerin bir birleri ile doğru ilişkiler içinde olduklarına dikkat çekilir. Öğrenciler bir birlerinin ayaklarını yıkamalı ve bir birlerini çok sevmelidirler. 14.bölümde öğrencilerin Kutsal Kişiler ile – Oğul, Baba ve Kutsal Ruh – doğru ilişkiler içine yerleştirildiklerini görürüz. 15.bölümde imanlı çevre ile doğru ilişkiler içine konmuşturlar öyle ki Babaya ürün verebilsinler ve Mesih’in bulunmadığı bir dünyada Mesih’e tanıklık edebilsinler. 16.bölümde onlardan nefret eden, onları yanlış anlayan ve onlara zulmeden düşman bir dünyanın, yollarına nasıl engel koyacağı konusunda bilgi alırlar.
Bu yüzden 13.bölümde öğrencilerin ayaklarının yıkandığı, 14.bölümde yüreklerinin teselli edildiği ve 16.bölümde zihinlerinin bilgilendirildiğini görürüz öyle ki karşılaşabilecekleri bir zulüm nedeni ile cesaretleri kırılmasın.
Aynı zamanda bu bilgide mevcut olan geliştirici özellik de dikkat çeker. Bir bölümdeki gerçek bir sonraki bölümde yer alan yeni açıklamaya hazırlık yapar. 13.bölümün hizmeti öğrencileri 14.bölümdeki kutsal Kişiler ile paydaşlık için hazırlamaktır. 15.bölümdeortaya konmuş olduğu gibi Tanrısal Kişiler ile Kendi alanları içinde-iç yerde-paydaşlık öğrencileri ürün vermek ve dünyaya –dışardaki alan- tanıklık etmek için hazırlar. Ayrıca 15.bölümdeki ürün verme ve tanıklık etme Rabbin, öğrencilerini 16.bölümde hazırlamış olduğu zulüm görme konusuna yönlendirir. Bu önemli gerçeklerin öğrencilere açıklanması onları bu dünyada Mesih’in temsilcileri olarak korumak için yine de yeterli değildir. Bu yüzden 17.bölümdeki duaya ihtiyaç duyulur. Böylece öğrencilerin konuşmaları Babaya edilen bu dua aracılığı ile son bulur.
Ayakların Yıkanması (ayetler 2-17)
Rab artık öğrencilerinin yeryüzündeki göçmen yaşamında onlara eşlik edemeyecek idi ama yine de gökteki yeni yerinde onlara hizmet etmeye devam edecek idi. Böylece 2-17.ayetlerde tanımlanan sahnede izlediğimiz şu olacaktır; bir lütuf eylemine sahibiz ve Rab, yeryüzünde, Kendisine ait olanlar için sevgi hizmetini tamamlar iken onlara yücelikteki yeni yerini aldığı zaman vereceği hizmeti önceden bildirir. Eğer O artık bizim ile birlikte aşağılanma yolunda kişisel olarak yer alamayacak ise o zaman O’nun yücelik yerinde O’nun ile birlikte yer almamızı mümkün kılacaktır. Ayak yıkama ile ilgili lütufkar eylemin anlamı budur. İsa Mesih’in düşüncesi mükemmel yaşamı boyunca her zaman diğer kişiler uğruna sevgi hizmetinde kendini unutmaktır. Ve çarmıhın karanlık gölgesinin bilincinde olmasına rağmen bu son eyleminde Rab Kendisine ait olanlara hizmet etmek için hala kendisini unutmaktadır.
2-3 ayetler bir yandan bu alçakgönüllü hizmetin derin gerekliliğini gösterir iken öte yandan Rabbin böyle bir hizmet için mükemmel yeteneğini de ortaya koymaktadır.
Ayak yıkamanın gerekliliği şu noktada ortaya çıkar: öğrenciler şeytan ve benliğin bir arada Mesih’e ölümcül bir düşmanlık duydukları bir dünyada bırakılacaklardır. Başlangıçta bu sahnede yer alan Yahuda İskariyot’un ihanetine işaret - ve aynı zamanda bir süre sonra Petrus’un da inkarları – net olarak şunu gösterir: Benlik (eski, günahlı doğa)- kutsaldaki ya da günahkardaki – yalnızca şeytanın kullanacağı bir malzemeden fazlası değildir. Benliğin yargılanmayan tutkusu Yahuda’nın yüreğini şeytanın önerilerine açmıştır. Birinin arkadaşına ihanet etmesi ve bunu sahte bir sevgi öpücüğü ile yapması bir doğal insan için dahi hakarettir ama tutkuyu bastırmak için üstün gelen arzu yüreği doğaya yabancı olan ve yalnızca şeytandan gelebilecek olan bir öneriye zayıf düşmeye hazırlar.
Benliğin ve şeytanın bu korkunç gösterisi sırasında kötü bir dünyada bırakılma konusu – içerden benliğin dışardan şeytanın saldırıları – öğrencilerin yüreklerini bunaltmak için yeterlidir. Benlik ve şeytan tarafından yönetilmekten bir anda kurtarılır ve Mesih ve Baba tarafından destekleniriz; öyle ki “Babanın her şeyi Mesih’in ellerine teslim etmiş olduğunu” öğrenelim. Bizden nefret eden şeytanın elindeki güç büyüktür ama “tüm güç” bizi seven Mesih’in ellerindedir. Ama yalnızca “tüm güç” Mesih’e verilmemiştir; aynı zamanda Mesih güç yerine gitmektedir: O, Tanrıdan gelmiştir ve Tanrıya gidecektir.
Mesih sahte bir öğrencinin (Yahuda) ihanetinin ve gerçek bir öğrencinin (Petrus) Kendisini inkar etmesinin yaklaşmakta olduğunu mükemmel duyuları sayesinde elbette seziyordu ama yine de buna rağmen tüm gücün Kendi elinde olduğunu bildiği ve güç yerine gideceğinden emin olduğu için sakin bir ruh hali ile hareket edebiliyor idi. Ve bizlerin de O’nun tüm güce sahip olduğunu ve bu gücü uygulayacak konumda bulunduğunu bilerek bu kötülük dünyasından bizi geçireceğine inanmamızı istemektedir.
Ayrıca, Rab yalnızca tüm güce sahip olarak güç yerinde bulunmak ile kalmaz ama aynı zamanda bir sonraki sahnede göreceğimiz gibi O, bizim bu gücünü bizim yararımıza kullanmaktan zevk duyacağını bilmemizi de ister. Ellerinde en büyük güce sahip olan Kişi, yüreğinde en büyük sevgiye sahip olan Kişi’dir. Böylece sevgi dolu bir yürek tarafından harekete geçen Kişi ellerindeki tüm gücü yorgun öğrencilerinin ayaklarına aktaracaktır. Herkesin Rabbi olan Kişi, herkesin hizmetkarı haline gelmiştir.
Bu lütufkar hizmeti yerine getirmek için “sofradan kalktı” (ayetler 4-5). İsa, Fısıh yemeğinden kalktı; bu sofra O’nun Krallık yüceliklerini bizim ile paylaşması anlamına gelmektedir. (Luka 22:15-16) Çünkü bu sofra bizi O’nun ile birlikte göksel yüceliklerdeki paydaşlığa götürür. O, lütfunun mükemmelliği ile kendisini bu son hizmet eylemi için hazırlar; yemekten kalktıktan sonra üstlüğünü bir kenara koyar ve bir havlu alıp beline dolar. Sonra bir leğene su doldurur ve öğrencilerin ayaklarını yıkamaya ve beline doladığı havlu ile kurulamaya başlar.
“Sonra Simun Petrus’a gelir” (ayetler 6-7). Diğer öğrenciler Rabbin yaptığını şaşkın ve sessiz bir halde izler iken güçlü karakteri tarafından zorlanan Petrus aklından geçen tüm düşüncelerini sesli bir halde söyler. Üç kez aynı şeyi söyleyen Petrus her defasında Rabbin düşüncesinden ne kadar habersiz olduğunu ortaya koyar. Petrus’un ilk sözleri Rabbe bu alçakgönüllü hizmetini yapmaması için tavsiyede bulunur, ikinci sözleri ile bu hizmeti mutlak bir şekilde reddeder ve son sözleri ile hizmeti isteksizce kabul eder, ama bunu öyle bir şekilde yapar ki hizmetin taşıdığı derin önemi anlamamış olduğu açıkça anlaşılır. Yine de, bir kişinin söylemiş olduğu gibi, “Eğer öğrencilerin hataları bizi şaşırtıyor ise onları düzelten yanıtlar tarafından bilgilendirileceğimiz çok daha kesindir. Rabbin verdiği yanıt ile hizmetin bu son eyleminin derin ruhsal anlamını öğreniriz.
Yücelikler Rabbinin onun sapkın ayaklarını yıkamak için önünde eğilmesi Petrus için anlaması kesinlikle imkansız bir lütuf ve sevgi davranışı idi. Bu yüzden ilk söylediği sözleri şaşkınlık ile karışık bir itiraz içeriyor idi: “Rab, ayaklarımı sen mi yıkayacaksın?” Rab Petrus’a şu yanıtı verir: “Ne yaptığımı şimdi anlayamazsın ama sonra anlayacaksın.” Böylece öğreniyoruz ki öğrencilerin o anda Rabbin eyleminin ruhsal öneminin farkına varmaları imkansız idi. Ama daha sonra Kutsal Ruh geldiği zaman her şey açıklığa kavuşacak idi. Daha sonra bu hizmetin, genellikle hakkında söylendiği gibi, Rab tarafından çok üst derecedeki bir alçakgönüllülük eylemi aracılığı ile alçakgönüllülük ile ilgili bir ders öğretmediğini net bir şekilde öğreniriz. Petrus’un bu alçakgönüllü eylemin farkına varması için bir gün daha beklemeye ihtiyacı olmayacak idi. Petrus’un son sözleri o anda Rabbin alçakgönüllülüğünün en üst düzeyde olduğunu düşündüğünü gösterir.
Rabbin sözleri Petrus’u daha sonra bu konuda tam aydınlanıncaya dek sessiz kalması için uyarması gerekir iken Petrus hiç bir şey anlamaz ve bu kez cesaret ile şu sözleri söyler: “Benim ayaklarımı asla yıkamayacaksın” (ayet 8). Rab sabırlı lütfu ile onun söylediklerinin üzerinde durmaz ve Petrus’un ani ve kesin tepkisini şu sözler ile düzeltir: “Ayaklarını yıkamaz isem yanımda yerin olmaz.” Yanıt kısadır ve bizler şimdi, Kutsal Ruh bize verildikten sonra ayak yıkamanın ruhsal önemini anlamaktayız. Ayak yıkama, Rabbin hali hazırdaki hizmetini sembolize eder; Rabbin bu eylemi ile ruhlarımızdan O’nun yanında olmamıza engel olabilecek her şeyi uzaklaştırdığını öğreniriz.
Burada Rabbin “Benim içimde” demediğine dikkat edelim. Ayak yıkama hizmeti gerçekten de çok değerlidir ama buna rağmen yine de “Mesih’in içinde” olmayı kesinlikle garanti etmez. Bunun garanti edilmesi için çarmıhtaki daha büyük işin garantisi gerekir. Ve çarmıhta bir kez tamamlanan bu büyük iş bir daha asla tekrar edilemez. Çarmıhta tamamlanan bu daha büyük iş aracılığı ile Mesih’in içinde olmak her imanlı için sonsuza kadar garanti edilmiştir. Ayak yıkamak, gökte devam eden bir hizmetin – bu hizmet yeryüzündeki imanlıların gökteki Mesih ile paydaşlığa sahip olmasını mümkün kılar- yeryüzünde sembolik olarak ortaya konulmasıdır. Çünkü Rabbin “Benim yanımda” ifadesindeki sözleri Babanın evindeki o kutsal sevgi sahnesinde Kendisi ile paydaşlığı ima etmez midir ?
Şu bereketli gerçek kesindir: Rab bize yaklaşır ve bir defasında Emmaus’taki evden içeri girdiği zaman yaptığı gibi evlerimizde bizim ile paydaşlık eder. Ama O’nun ile paydaşlık bizim O’nun ile O’nun evinde paydaşlığa sahip olacağımız gibi daha bereketli bir düşünceyi ifade eder; buna bir örnek verelim: Emmaus’lu öğrenciler aynı gece Rabbi, Yeruşalim’de toplanmış kutsallarının ortasında buldular. Aynı şekilde Rabbin Laodikyalılara söylediği şu sözler de bu çifte gerçeği ortaya koymuyor mu? “İşte kapıda durmuş kapıyı çalıyorum. Biri sesimi işitir ve kapıyı açar ise onun yanına gireceğim ve Ben onun ile o da Benim ile yemek yiyeceğiz.” (Vahiy 3:20)
Ayrıca ayak yıkama Rabbimizin Avukatlık hizmeti ya da Baş kahinlik lütfunun kesin bir sembolü olarak görünmeyebilir ama aslında her ikisinin de doğasını paylaşır. Rabbin kahinlik görevi bizim zayıflıklarımız içindir; Rabbin avukatlığı da işlediğimiz günahlara karşı bizi savunur. Ayak yıkamak canın donukluğunu ya da ağırlığını uzaklaştırır ve günlük yaşamda ortaya çıkabilecek sevgi soğumalarını yok eder ve Mesih’in bulunduğu yerden paydaşlığına etkili bir şekilde engel olabilecek durumları ortadan kaldırır.
Bedenin yorgunluğu ve zayıflığı bizim buradaki Mesih’e tanıklık etmemize engel olabilir ama Mesih’in kahinlik lütfu bize zayıflıklarımızda destek vermek için aktiftir. Ne yazık ki, bazen düşer ve günah işleriz ve Mesih için tanıklık etmeye artık uygun durumda olmayız. O zaman Avukat canımızı tazeler; yine de eğer sevgi soğuduğu takdirde vicdanı rahatsız eden hiç bir şey olmamasına rağmen Mesih ile paydaşlık konusunda ciddi bir engel olacaktır ve o zaman ayak yıkama hizmeti engeli ortadan kaldırmak üzere devreye girer. Ayrıca ayak yıkama ve avukatlık etme arasında bir başka fark daha vardır. Avukatlık bulunduğumuz yerde canlarımızı yeniler iken ayak yıkama Mesih’in bulunduğu yerde O’nun ile paydaşlık için ruhlarımızı restore eder.
İsrail’in yolculuk günlerinde kahinlerin tapınağa girmeden önce ayaklarını yıkamaları gerekiyor idi. Kahinler halk, ordugah ve çöl açısından uygun durumda olabilirler idi ama Rabbin huzurunda uygun olmanın tek garantisi ayak yıkamak aracılığı ile mümkün olabilir idi. İşte bu yüzden buluşma çadırı ile sunağın arasına [içi su dolu] tunç bir kazan konmuş idi. (Mısırdan Çıkış 30:17-21; Mısırdan Çıkış 40:30-32)
O halde ayak yıkamak ile sembolize edilen hizmetin doğası tam olarak nedir? Petrus’un ilk sözlerine verilen yanıt ayak yıkamanın ruhsal bir önemi olduğunu göstermiştir. İkinci olarak söylediklerine verilen yanıt ise bize hizmetin amacının sonunu anlatır ve Petrus’un son sözlerine verilen karşılık ise hizmetin doğasını ya da davranışını daha net olarak belirtecektir (ayetler 9-11).
Petrus ayak yıkamanın bereketi ile ilgili az da olsa aydınlandıktan sonra şimdi çok kararlı bir şekilde Rabbin, onun ayaklarını asla yıkamayacağını söylemiş idi. Rabbe olan içten sevgisi ve kendine özgü ani tepkileri ile Petrus şöyle demiştir: “Ya Rab o halde yalnız ayaklarımı değil, ellerimi ve başımı da yıka.” Sözlerindeki cahillik ya da bilgisizlik Petrus’u ne kadar ele verse de bu sözlerinde onun “Mesih’in yanında” olmaya değer verdiği ve O’nu sevdiği kesinlikle ifade edilmektedir.
Rab onu şöyle yanıtlar: “Yıkanmış olan tamamen temizdir. Ayaklarının yıkanmasından başka şeye ihtiyacı yoktur.” Kutsal yazılarda su, genellikle Tanrı Sözünün temizleyen etkisinin bir sembolü olarak kullanılır. Tövbe edildiği zaman Söz Kutsal Ruhun gücü aracılığı ile uygulanır ve tam bir değişim üretir ayrıca imanlının düşünce, söz ve eylemlerini tamamen değiştiren – Rabbin “yıkanmış olan tamamen temizdir” sözleri aracılığı ile ifade edilen bir değişim - yeni bir doğa verir. Bu büyük değişimin tekrarı olamaz; ancak tamamen yıkanmış olan bu kişilerin genellikle ruhta donukluk yaşadıkları zamanlar olacaktır.
Uzun yürüyüş yapan bir kişinin ayakları nasıl yolun tozundan kirlenir ise aynı şekilde imanlı da günlük yaşamında, evdeki görevlerinde ve iş yaşamının baskıları yüzünden ve aynı zamanda kötülük ile sürekli çatışma içinde olduğu için genellikle ruhta zayıf düşebilir ve bu yüzden Mesih’in değerlerinde Mesih ile paydaşlık etmesine engeller çıkabilir; vicdanını rahatsız edecek bir şey yapmamıştır ve tövbe etmesine ve Avukat’ın yardımına ihtiyacı yoktur. Ama ruhu bezgin düşmüştür ve tazelenmeye ihtiyacı vardır ve eğer ayaklarımızı Mesih’in ellerine bırakacak olur isek Mesih bize bu tazelenmeyi sağlamaktan zevk duyar. O’na döndüğümüz zaman O bizi Söz aracılığı ile Kendisinin bize armağan etmiş olduğu tüm mükemmelliklerini önümüze serecek ve bize Kendisini sunmuş olacaktır.
Böylece Rabbin Petrus’a verdiği lütufkar yanıtlar aracılığı ile bu hizmetin ruhsal karakterini öğreniriz; amaçlanan sonuç ve onun başarısının tavrı ortaya çıkmış olur.
Ne üzücüdür ki, oradaki biri için bu sözlerin hiç bir anlamı yok idi. Çünkü Rab söylediklerine şu sözleri eklemek durumunda kalmış idi: “Sizler temizsiniz ama hepiniz değil. İsa kendisine kimin ihanet edeceğini biliyor idi. Bu neden ile ‘hepiniz temiz değilsiniz’ demiş idi.” İsa’yı ele veren kişi asla “tamamen yıkanmamış” idi. Yahuda İskariyot yeniden (yukardan yani Kutsal Ruh’tan)doğmamış idi ve böyle olduğu için ihtiyacını asla hissetmiyor ve aynı zamanda Rabbin lütufkar hizmetinin nasıl tazelendiğinden haberdar da değil idi.
Rab bu hizmetini tamamladıktan ve sofradaki yerine geri döndükten sonra ayak yıkama hizmeti ile ilgili bize daha çok bilgi verir (ayetler 12-17). Kendi hizmeti gerekli idi ama yine de öğrencilere O’nun yaptığının aynısını bir birlerine yapmaları için örnek göstermiş idi. Bu neden ile bizler de bu sorumluluk altına girer ve birbirimizin ayaklarını yıkama ayrıcalığına sahip olmuş oluruz. Uygulanan bu ayak yıkama hizmeti (her ne kadar bazen gerekli de olsa) bir birimizin hatalarını düzeltmek isteği ile yapılmaz. Birbirimize hizmet etmek Mesih’e hizmet etmektir çünkü yalnızca bir Mesih hizmeti yorgun cana tazelik getirecektir. Üst kattaki odada yaşanan bu olaydan yıllarca sonra elçi Pavlus bize tanrısayar bir dulun özelliklerinden birinin kutsalların ayaklarını yıkamış olması olduğu söylenir. (1.Timoteos 5:10) Bu sözler kesinlikle şu anlama gelmez: bu dul yalnızca kötülüğü azarlayan biri değil idi ya da yapılan hataları düzeltme peşinde değil idi, ama aksine Mesih’ten gelen bir Mesih hizmeti ile kutsalların yorgun ruhlarını tazelemiş idi.
Onisiforos ile ilgili sözler yazan Pavlus’un ayakları Onisiforos tarafından yıkanmamış mıydı? “O çok kez içimi ferahlattı ve zincire vurulmuş olmamdan utanmadı.” (2.Timoteos 1:16) Yine aynı şekilde Filimun kardeşlerine olan bu sorumluluğunu yerine getirmemiş miydi? “Kutsalların yürekleri senin sayende ferahladı, kardeşim.” (Filimun 7) Rabbin kendisi de bu bereketli hizmeti bir gece Pavlus’a , “Korkma, çünkü seninleyim” diyerek doğrudan yerine getirmemiş miydi? (Elçilerin İşleri 9:10) Ayrıca ayak yıkamak yalnızca yorgun canı tazelemek ile kalmaz ama aynı zamanda hizmeti yerine getiren kişinin yüreğini de sevindirir çünkü Rab şu sözleri söyleyebilir: “Bildiğiniz bu şeyleri yapar iseniz ne mutlu size!”
İhanet Edenin Dışarı Çıkması (ayetler 18-30)
Ruhsal iletişim almak her zaman ruhsal bir koşul gerektirir. Bu yüzden ayak yıkamak Rabbin tanrısal gerçek ve ruhsal teselli içeren son sözlerini dinlemek üzere olan bu kişiler için gerekli bir hazırlık idi. Ama yine de aralarında asla tamamen yıkanmamış olan bir kişi var idi ve onun ayaklarının yıkanması bir etki yaratmayacak idi ve aynı zamanda İsa’nın öğretişi de onun için bir anlam ifade etmeyecek idi. Yüreğinde ihanet etme kötülüğü olan Yahuda İskariyot’un varlığı bu küçük topluluğun üzerinde duran karanlık bir gölge teşkil ediyor idi. Öğrenciler Rabbin son öğretişlerini almadan önce Yahuda İskariyot üst kattaki odadan ayrılıp gecenin karanlığına girdi.
Ve onun bu şekilde ayrılmasından sonra Rab kendisine ait olanlara duyduğu nazik ilgiyi gösterdi (ayetler18-20). Yahuda İskariyot’un Rab tarafından uzun süredir bilinen ihaneti O’nun öğrencilerine çok nazik bir şekilde açıklandı. Rab ayak yıkama konusunda yaptığı konuşmada kimseye fark ettirmeden Yahuda İskariyot hakkında imada bulunmuş idi. Ama şimdi daha açık bir şekilde konuşarak şöyle dedi: “Hepiniz için söylemiyorum, ben seçtiklerimi biliyorum.” Rabbin seçtiği kendisine eşlik edenlerden oluşan bir iç halka mevcut idi ve Rab bu seçilmiş halka içinde yeri olmayan kişi hakkında kutsal yazılarda şu sözleri söylemiş idi: “Ekmeğimi yiyen bana ihanet etti.” Ya da Grekçe’de “Bana karşı ökçesini kaldırdı.”
Bu sözler öğrenciler ve onların iman denemeleri açısından bir şok etkisi uyandırmış olabilir. Mantık ile hareket eden imansızlık şu tür bir tartışma yapmış olabilir: “Bizler hainin varlığından haberdar değil idik ama eğer İsa bunu önceden biliyor idi ise o zaman O, gerçekten de Yücelik Rabbi olabilir mi?” Rab, bu tür olası mantık muhakemelerinden haberdar olduğu için gelecek olan ihaneti önceden açıklayarak onların imanlarını destekler. Ve şöyle der: “Size şimdiden, yani bunlar olmadan önce söylüyorum ki, bunlar olduğu zaman benim O olduğuma inanasınız.” Öğrenciler Yahuda İskariyot’un ihaneti aracılığı ile İsa’nın gerçekten her şeyi bilen ve geleceği şimdi olarak gören yüce Tanrı olduğuna dair taze kanıta sahip olmalı idiler.
Hainin varlığı ve ihaneti bir yandan Rabbin yüceliğine tek bir leke dahi süremez idi ve öte yandan On İkiler arasındaki birinin nihai düşüşü geri kalan On Birler’in görevini tehdit edemez idi. Bu görev gücü eksilmeden devam edecek idi. Ve Rab bu neden ile şu sözleri söyleyebildi: “Size doğrusunu söyleyeyim, benim gönderdiğim herhangi bir kimseyi kabul eden beni kabul etmiş olur. Beni kabul eden de beni göndereni kabul etmiş olur. Yahuda İskariyot’un korkunç günahının varlığına rağmen Rabbin yüceliğine leke sürülmedi ve On Birlerin görevi de bundan asla olumsuz bir şekilde etkilenmedi.
Ama yine de öğrencilerin bu olayın korkunç gerçekliğini anlamaları için daha fazlasına ihtiyaç vardır ve Yahuda İskariyot diğer öğrencilerin aralarından atılmalıdır (ayetler 21-22). Rab günahın doğasını onlara çok sade bir şekilde anlatır ve sonunda bu ihaneti yapacak olan kişinin kim olduğunu açıklar. Bundan sonraki diğer konuşmalar Rabbin ruhunu derinden etkiler. “İsa bunları söyledikten sonra ruhunda derinden bir sıkıntı duydu ve açıkça konuşarak ‘Size doğrusunu söyleyeyim, sizden biri bana ihanet edecek’ dedi.” Öğrenciler böylelikle aralarından birinin Rabbi ele vererek hata yapacağını öğrendiler ve düşman bir dünyanın onlara kötülük etmek için fırsat kolladığının farkına vardılar; aralarından çıkacak olan bu kişi ne Tanrıdan ne de insanlardan korkmuyor idi – bu kişi Rabbin öğrencilerinden biri olarak bilinmiş, Rab ile her gün paydaşlıkta bulunmuş, O’nun tüm güçlü işlerini görmüş ve O’nun lütuf ve sevgi sözlerini hiç etkilenmeden dinlemiş idi.
Bu durum Rabbin ruhunu çok kederlendirdi ve öğrencilerin bir birlerine Rabbin kimden söz ettiğine dair kuşku ile bakarak O’nun kimi kastettiğine dair kaygı dolu sorular sormalarına neden oldu.
Öğrencilerin bir birlerini kuşku ile süzmeleri bu ciddi sorunu çözmeyecek idi. Hain, Rab tarafından bilindiğini bilerek ortada idi. Ama kendisini diğer öğrencilere ifşa edecek hiç bir davranışta bulunmadı (ayet 23). Bu merak ve korkunç kuşkudan kurtulmak için Rabbe sormak zorunda idiler. Rabbe bu soruyu soracak olan kişinin Rabbe yakın biri olması gerekiyor idi. Rabbe en yakın olan kişi kendisini “İsa’nın sevdiği öğrenci” olarak tanımlayan kişi idi. Rabbin kendisine olan sevgisinin bilincinde olarak ve bu sevgiye güvenerek İsa’nın göğsüne yaslanmış olan bu öğrenci Yuhanna idi; Kısa bir süre önce ayakları İsa’nın ellerinde bulunan bu öğrenci şimdi O’nun göğsüne yaslanmış idi. Bu yakın paydaşlık konumunun ayaklarını yıkatmasının uygun bir sonucu olduğunu söyleyemez miyiz? Yuhanna’nın Sevgi’nin göğsünde dinlenen başı, o aynı Sevgi’nin ellerine ayaklarını yıkatmış olmanın güvencesine sahip idi.
Simun Petrus,çok sık ve çok çeşitli şekillerde “Ben Rabbi seven öğrenciyim” diyerek hareket etmiş idi, ama yine de görüyoruz ki O’na soru sormaya cesareti yok idi (ayetler 24-25). Simun Petrus Yuhanna’ya, İsa’ya kimden söz ettiğini sorması için işaret etti. Ve Yuhanna hiç çekinmeden, İsa’nın göğsüne yaslanmış biçimde sordu:” Rab, kimdir o?”
İsa onu hemen yanıtladı: “Lokmayı sahana batırıp kime verir isem odur.” (ayet 26) Bazı kişiler Rabbin sözlerinin gücünün KJV çevirisinde zayıflatıldığı düşüncesine sahiptirler. “Sahana batırmak” ifadesi, yalnızca bir eylemden ibaret değildir aksine geleneksel bir anlamı vardır; bir ziyafet sırasında ev sahibinin bu hareketi yaptığı kişi ziyafetin onur kişisidir. Rab, sözlerini bitirdikten sonra lokmayı sahana batırdı ve lokmayı Yahuda İskariyot’a verdi ve bu davranışı ile hem ihaneti önceden bildirmiş oldu hem de haini ifşa etmiş oldu.
Tutku, Yahuda İskariyot’un yüreğini şeytanın teklifine çoktan açmış idi. Ve şimdi de şeytan Yahuda’yı ele geçirmiş idi (ayet 27). Eğer Yahuda İskariyot’un vicdanında en ufak bir sızlama vardıysa, işlemek üzere olduğu günahtan geri çekilmek için tekbir düşünce dahi vardıysa ya da en ufak bir utanç duygusuna sahip idi ise şimdi şeytanın girişi ile tüm bunlar yok olmuş idi. Şeytanın en küçük bir tereddüdü bile yok idi. Bu yüzden artık geriye dönüş yok idi ve Rab de bu yüzden ona şu sözleri söyleyebildi: “Yapacağını tez yap!” On Birler İsa’nın bu sözleri neden söylediğini hala anlamamışlar idi; Rabbin sözlerinin anlamını kavrayamadıkları için şaşırmışlar idi (ayetler 28-30). Para kutusu Yahuda’da olduğu için bazıları İsa’nın ona bayram için onlara gerekli şeyleri almasını söylediğini ya da yoksullara bir şey vermesini istediğini sandılar. Ama Yahuda İskariyot İsa’nın ne demek istediğini anlamış idi. Şeytan tarafından ele geçirilmiş olan bu adam artık Rabbin varlığına tahammül edemez hale gelmiş idi. Bu neden ile kendisine verilen lokmayı aldıktan sonra hemen yerinden kalktı ve tek bir söz dahi söylemeden dışarı karanlığa çıktı; çok kısa bir süre sonra daha karanlık bir geceye girecek idi – geri dönüşü olmayan o büyük karanlığın dehşetine!
Bu çok ciddi olayda Yahuda İskariyot ile ilgili hiç bir yorum yapılmaz, ona bir suçlamada bulunulmaz ve ona karşı olan hiç bir söz söylenmez. Gidişi ile ilgili talepkar bir tek söz söylenmez. Sahte bir kişinin varlığı açıklanır; işlemek üzere olduğu günahı önceden bildirilir, bu günahı kime karşı işleyeceği ima edilir ve sonra sözcüklerden daha dehşetli etkiye sahip bir sessizlik içinde kendisini gereğinden fazla araştırmış olan ışığı artık tahammül edemediği kutsal Varlığı terk eder ve güneşin doğacağa bir sabaha sahip olmayan bir geceye girer. Bunu hatırlayalım ama Tanrının lütfu ve Mesih’in değerli kanı uğruna her birimizin gecenin içinde Yahuda İskariyot’u takip etmemiz gerekir.
Mesih’te Yüceltilen Tanrı (ayetler 31-38)
Yahuda İskariyot’un odadan çıkması ile küçük topluluk üzerine inmiş olan o karanlık gölge kalktı. Rabbin kederli ruhu rahatladı ve öğrencilerin soruları son buldu. “Dışarı çıktığı zaman” sözcükleri bu değişime işaret ederler. Yahuda İskariyot üst kattaki odada bulunan ışığı terk etmiş ve dışardaki dünyanın karanlığına girmiş idi. İçerdeki ışık onun yokluğunda daha çok parladı ve dışardaki karanlık onun varlığı ile daha da koyu bir renk aldı. Hainin arkasından kapanan kapı Mesih ve dünya arasındaki bağı ayırdı. Atmosfer temizlendi ve öğrencileri ile baş başa kalan Rab Yüreğinde yer alan sırları açıklamak için özgür kaldı.
Rab Babası ile birlikte olmak için ayrılıyor idi (ayetler 31-32). Kendisine ait olanlar Rabbi reddetmiş olan bir dünyada Mesih’e tanıklık etmek üzere geride bırakılıyor idiler. Yapılan bu son konuşmaların sonucunda öğrenciler gökler ile temas haline konacaklar idi (Yuhanna 14); onlara yeryüzünde nasıl ürün verecekleri öğretilecek idi (Yuhanna 15) ve dünyadan gelecek olan zulme karşı koymak için güçlendirilecekler idi (Yuhanna 16). Bu tür yüce ayrıcalıklar ve onurlar hem Mesih açısından hem de kendisine ait olanlar arasındaki hazırlık nedeni ile bir ön çalışma talep ederler. Böylece bu açılış konuşması yeryüzünde Mesih’te yüceltilen Tanrıyı sunar, Mesih gökte bir İnsan olarak yüceltilir ve yeryüzünde kalan kutsallar Mesih’i yücelteceklerdir. Bu önemli gerçekler bundan sonra gelecek olan tüm açıklamalar için yol açarlar.
İnsan için, gök ve yer için tüm bereketler, sonsuz çağlar boyunca bu konuşmanın başlangıcı içinde yüce temel gerçeklere dayanarak önümüze gelirler. Rab kendisini İnsanoğlu olarak tanıtır ve bu ünvanı ile bağlantılı olarak yaşamsal öneme sahip üç gerçeği ilan ederler:
Birincisi, “İnsanoğlu şimdi yüceltildi,”
İkincisi, “Tanrı O’nda yüceltildi,” ve
Üçüncüsü, “Tanrı da O’nun Kendisinde yüceltecek.”
Bu yüce gerçekler üzerinde düşünmemiz yararlıdır; onların derin anlamları ile ilgili bir şeyler öğrenmek istemek iyidir çünkü imanın bu gerçekleri kavraması candaki tüm ruhsal büyüme ve bereket için gerekli sağlam temeli teşkil ederler.
İnsanoğlu Şimdi Yüceltildi
İlk önemli gerçek şudur: “İnsanoğlu şimdi yüceltildi.” Bu gerçek önümüze İnsanoğlunun – Kurtarıcı – sınırsız mükemmelliğini getirir. Burada işaret edilen, İnsanoğlunun çarmıhta çektiği acılardır. Ve ifade edilmek istenen ise İnsanoğlunun bu acılar ile yüceltildiğidir. Yüceltilmek, ortaya konmuş olan bir kişiyi yücelten tüm özelliklere sahip olmaktır. Çarmıhta İnsanoğlunun sınırsız mükemmellikleri en yüksek derecede sergilenirler.
11.bölümde Lazar’ın hastalığının “Tanrının yüceliği için olduğunu ve bu hastalık aracılığı ile Tanrı Oğlunun yüceltileceğini” okuduk. Tanrı Oğlunun yüceliği bu olayda ölmüş bir insanı ölümden diriltmesi ile sergilenmiş oldu. Burada ise İnsanoğlunun yüceliği ölüme gidiyor olması ile gösterilir. O’nun ölüm üzerindeki gücü Tanrı oğlunun yüceliğini, ölüme boyun eğmesini ve İnsanoğlunun yüceliğini ortaya koyar.
Rab daha önceden İsa’yı görmeyi arzu eden diğer uluslara yanıt olarak “İnsanoğlunun yüceltileceği saat henüz gelmedi” demiş idi. Rabi buradaki ifadesi ile krallığın görkemlerini beklediğini ima ediyor idi. Şimdi burada ise çarmıhın daha derin görkemlerinden söz etmektedir. Rab, gelecekte İnsanoğlu olarak egemenlik ve yücelik ve sonsuz bir krallık elde edecektir. O parlak gün geldiği zaman tüm yeryüzü O’nun yüceliği ile dolacaktır (Daniel 7:13-14; Mezmurlar 72:19). Ama böyle olduğu zaman bile gelecek olan krallığın üstün ve harika görkemleri, Rabbin İnsanoğlu olarak çarmıhtaki görkemlerinden asla daha yüce olmayacak ve hatta bu görkemler ile eşit bile olmayacak ve onlar ile kıyas dahi kabul etmeyecektir. O’nun yersel tahtının görkemi, utanç veren çarmıhının görkeminin önüne geçmeyecektir. Krallık O’nun resmi görkemlerini sergileyecektir, çarmıh ise O’nun ahlak yüceliğine tanıklık eder.
O’nun egemenliğinin gününde ”Tüm krallıklar O’na hizmet ve itaat edeceklerdir.” Ve her şey İnsanoğlu olarak O’nun egemenliğinin altına konacaktır. Rab, acı çektiği günlerde itaat etti ve boyun eğen bir İnsan oldu. O’ yürüdüğü yolda attığı her adımında ahlak yüceliklerine gerçekten tanıklık etti çünkü bunlar zaten gizlenemez idi. Ama bu yüceliklerin en çok parladığı yer çarmıh idi. Yoldaki her adımında itaat etmeyi öğrenen Kişi en sonunda ölüm ile denendi ve “ölüme hatta çarmıhtaki ölüme bile boyun eğdiği” kanıtlandı. O’nun yolunu belirleyen Babasının isteğine gösterdiği mükemmel teslimiyet, yaklaşmakta olan çarmıhın gölgesine rağmen O, “Benim değil, Senin isteğin olsun Baba” diyebildiği zaman en güçlü şekilde parladı. O’nun her adımı Babasına duyduğu mükemmel sevgisine tanıklık ediyor idi. Ancak yine de O’nun sevgisinin en üstün tanıklığını önündeki çarmıha rağmen şu sözleri söyleyebildiği zaman görürüz: “Dünyanın Babayı sevdiğimi ve Babanın bana buyurduğu her şeyi yerine getirdiğimi anlamasını istiyorum.” İçinden geçmekte olduğu günahlı dünya tarafından lekelenemeyen (ve lekelenmesi imkansız olan) kutsal doğası en mükemmel hali ile “günah yapılmanın can çekişmesini beklediği zaman” dahi şu sözleri söyleyebilir: “Baba, eğer mümkün ise bu kaseyi benden al.”
Gerçekten de çarmıhta O’nun ahlak yücelikleri -O’nun itaati, O’nun teslimiyeti, O’nun sevgisi, O’nun kutsallığı ve diğer her mükemmelliği kendilerini en parlak şekilleri ile gösterdiler. Ve Rabbin şu sözleri çarmıhta yerine geldi: “İnsanoğlu şimdi yüceltildi.”
Böylelikle ilk önemli ifade bize İnsanoğlunun sınırsız mükemmelliği konusunda garanti verir. Tanrının gazabını yatıştıran (Tanrıyı tatmin eden) Kurtarıcımız- yerimize geçen Kurban, yüce Tanrı Kuzusu olarak – Tanrıyı yüceltmiştir. Ayrıca bize İsa’nın mükemmelliğini anlatan bu ifadenin önemini kavradığımız zaman O’nun bizim tam inanmış güvenimize ne kadar çok layık olduğunu anlarız. Böylesine kusursuz bir mükemmellik karşısında hiç kimse O’nda, O’na güvenilmesini imkansız kılan herhangi bir kusur olduğunu söyleyemez. “İnsanoğlu şimdi yüceltildi” şeklindeki ilk ifade bize, O’nun her şekilde sevimli ve iyi olduğunu ve O’nun güvenimize layık olan her tür güzelliğe sahip bulunduğunu öğretir. Çünkü çarmıhta O’nun mükemmelliklerinin hepsi tam olarak sergilenmiştir.
Tanrı O’nda Yüceltildi
Çarmıhtaki İnsanoğluna baktığımız zaman O’nun sergilenen tüm sınırsız mükemmellikleri tarafından yüceltildiğini görürüz ve bu bizi ikinci ifade için hazırlar, “Tanrı O’nda yüceltildi.” Diğer tüm insanlar Tanrıya saygısızlık etmişler idi ama sonunda Biri bulundu – Kendisi ahlaki açıdan mükemmel idi – ve bu Biri, Tanrıyı yüceltmek için gerekli olan işi yerine getirebilecek kapasitede idi. Ama Tanrıyı yüceltmesi için günah yapılması ve ölüm yerine –çarmıha-gitmesi gerekiyor idi.
“Gökler Tanrının yüceliğini beyan eder” ; Tanrı sınırsız bilgeliği ve gücü ile Yaratan’dır. Ama Kendi ahlaki Varlığının yüceliğini beyan edemez. Bu neden ile İnsanoğlunun acı çekmesi gerekir, öyle ki bu acılar aracılığı ile Tanrının her niteliği en yüce ifadesine ulaşabilsin. Çarmıh aracılığı ile Tanrının görkemi haklı çıkartılır, Tanrının gerçeği elde edilir ve Tanrının doğruluğu ve adaleti günahın yargılanması ile sergilenir. Böyle bir kurban talep eden Tanrı kutsallığı ve bu kurbanı veren Tanrı sevgisi en ışıklı şekli ile parlar. İnsanoğlu gerçekten de çektiği acılar aracılığı ile Tanrıyı yüceltmiştir.
Tanrı da O’nu Kendisinde Yüceltecektir
Bu yüce iş bizi üçüncü önemli ifadenin gerçeğine götürür. “Eğer Tanrı O’nda yüceltildi ise o zaman Tanrı da aynı şekilde O’nu Kendisinde yüceltecektir. Ve O’nu hemen yüceltecektir.” Eğer Tanrı Mesih’te yüceltildi ise Mesih’in yapmış olduğu iş sayesinde aldığı doyum ya da tatmin için sonsuza kadar kalıcı bir kanıt verecektir. Yücelikteki bir İnsan olarak yüceltilen Mesih O’nun çarmıhta tamamladığı işe verilecek tek yanıttır. Ve Tanrının bu iş ile tatmin olmuş olduğunun sonsuz kanıtıdır.
İlk ifadede “İnsanoğlu şimdi yüceltildi” dendiği zaman, İnsanoğlunun mükemmelliğini öğreniriz. İkinci ifade olan “Tanrı O’nda yüceltilir” ile O’nun yaptığı işin mükemmelliğini öğreniriz. Üçüncü ifade olan “Eğer Tanrı O’nda yüceltildi ise o zaman Tanrı da aynı şekilde O’nu Kendisinde yüceltecektir” bize Tanrının O’nun yaptığı işten aldığı doyumun tam olduğunu öğretir. Tanrının mükemmel bir şekilde tatmin edilmesi için mükemmel bir iş yapmış olan mükemmel bir Kurtarıcıya sahibiz. Diğer kutsal yazılar bize bu mükemmel kurtarıcının bu mükemmel işi yaptığını ve bu şekilde Tanrıya verdiği mükemmel tatminin herkes için geçerli olduğunu söyleyeceklerdir. Çünkü şu sözler yazılmıştır, okuyalım: “O, Kendisini herkes için kurban olarak verdi.” Ve Tanrının Mesih ve O’nun işi sayesinde aldığı mükemmel tatmin Tanrının şu sözleri söylemesini sağlar: “Bu İnsan aracılığı ile sizlere günahların bağışlandığı vaaz edilir.”
Birbirinizi Sevin
İnsanoğlunun yüceltilmesi öğrencilerinden ayrılması anlamına gelecektir (ayet 33). Rab sahip olduğu mükemmel sempati özelliği ile sevmeyi Kendisinden öğrenmiş olan öğrencilerinin Kendisi onlardan ayrıldığı zaman ne kadar çok üzüleceklerini bilmektedir ve bu yüzden insancıl bir şefkat ile onlardan ayrılmasının kaçınılmaz olduğuna işaret eder ve onları Kendisi ile yersel paydaşlıklarına ara verileceği konusunda nazikçe hazırlar. (Yuhanna 14:4,28,29; Yuhanna 16:4-7, 16,28)
Rab daha önce hiç bir zaman öğrencilerine “Sevgili Çocuklar” olarak hitap etmemiş idi. Bu ifade, Grekçe’de şefkat anlamı taşımaktadır. Rab böylece çok yumuşak ve şefkatli bir ilgi göstererek onlara gelecekteki olayların nasıl gelişeceği hakkında bilgi verir. Biraz daha onlar ile birlikte kalacaktır. Rab, hiç kimsenin O’nu izleyemeyeceği bir yoldan gökyüzüne geri dönmektedir. Daha sonra imanlılar- bir şehit ölümü aracılığı ile bile – O’nu izleyebilirler ama gidecekleri yol asla Rabbin yolu – günahın cezası olarak - ile aynı olmayacaktır. Rab onlara, “Benim gideceğim yere siz gelemezsiniz” der iken kast ettiği yol bu idi.
Ayrıca gelecek olan ayrılık şu anlamı ifade ediyor idi: Öğrenciler hep birlikte sevdikleri Kişi’nin kişisel varlığının güçlü bağı olmaksızın arkada bırakılacaklar idi. Rab bu neden ile onlara şu yeni buyruğu verir: “Benim sizi sevdiğim gibi siz de birbirinizi sevin.” (ayetler 34-35) Rabbin bu buyruktan yeni bir buyruk olarak söz ettiği düşünülür, bu buyruk, Yahudi öğrencilerin çok iyi bildikleri eski buyruktan – “Komşunu kendin gibi sev” – çok farklıdır.
Yeni buyruk şudur: “Benim sizi sevdiğim gibi birbirinizi sevin.” Mesih’in sevgisi şöyle idi: “Kötülüğe asla kayıtsız kalmadan kötülüğün tüm gücü üzerinde zaferli olmak. Eğer biz bir birimizi Mesih’in yüce sevgisine uyumlu bir şekilde sever isek o zaman bir birimizdeki kötülüğe izin vermeyiz ve bir birimizi sevmeye son vermeden kötülük ile mücadele edecek bir yol buluruz.
Tanrısal örneğe uygun olan sevgi bağından başka hiç bir şey bir insan topluluğunu bir arada tutamaz. Çünkü herkesin farklı bir kişiliği vardır, herkes değişik karakter özelliklerine ve ruh durumlarına sahiptir.
Ayrıca sevgi ile belirlenen bir topluluğun tutku ve bencillik tarafından yönetilmesi çok garip olacaktır; dünyanın Mesih’in öğrencilerini tanıması ancak onların bir birlerine olan sevgileri sayesinde mümkün olacaktır. Dünya, imanlı topluluğunun iman ve umudunu takdir edemez ama en azından tanrısal sevgiyi ve bu sevginin etkilerini görebilir ve buna hayran kalabilir ancak bunu taklit edemez. Böylece Mesih’in örneği ile uyumlu olan bir sevgi ile bir birlerine bağlı olan bir topluluk Mesih’in bulunmadığı bir dünyada O’na tanıklık edecektir, öyle ki nasıl Mesih Baba ile gökte yüceltiliyor ise aynı şekilde yeryüzünde de kutsallarında yüceltilebilsin.
Petrus’un Övüngenliği
Bölümün son olayı Petrus ile ilgilenir iken aynı zamanda tüm topluluk için de bir uyarıya yer verir (ayetler 36-38). Eğer öğrenciler Mesih’i yüceltmek için dünyada bırakılıyorlar ise o zaman şunu unutmamaları gerekir: her birinin içinde Mesih’i inkar etmeye hazır olan bir benlik mevcuttur. Öyle görünüyor ki, Simun Petrus yeni buyruğa kulak asmadı ve yalnızca Rabbin dünyadan ayrılacak olması üzerinde odaklandı. Bu neden ile anlamak için ısrar ile direndi ve soru sordu: “Rab, nereye gidiyorsun?” Rab ona şu yanıtı verdi: “Gideceğim yere şimdi ardımdan gelemezsin ama sonra geleceksin.”
Rab, kötü insanların elinde Şehit olarak ölüm acısı çekmeye gidiyor idi ama O’nun kutsal canı için daha korkunç olan Tanrının eli altında kutsal Kurban olarak ölüme gidiyor oluşu idi. Bu yol, gerçekten de yalnızca O’nun yürüyebileceği bir yol idi. Petrus’un O’nu bu yolda izlemesi imkansız idi. Daha sonra gelecek olan yıllarda Petrus şehitlik yolunda Rabbi izlemek gibi yüce bir onura sahip olacak idi.
Petrus Rabbe olan sevgisine güvenerek kendisinden emin bir şekilde şu iddiada bulunur: “Rab, senin için canımı veririm.” Ama bu sözlerine karşılık rabden ancak şu ciddi uyarıyı alacaktır: “Sana doğrusunu söyleyeyim. Horoz ötmeden beni üç kez inkar edeceksin.”
Eğer sahte bir öğrencideki benlik Rabbe ihanet edebiliyor ise gerçek bir öğrencideki benlik Rabbi inkar edebilir. Ama yine de her şeye rağmen unutmayalım ki, Rabbin sevgisi Petrus’un inkarlarına galip geldi çünkü görmüş olduğumuz gibi, “O, dünyada kendisine ait olanları hep sevmiş idi ve sonuna kadar da sevdi.” Öz güvenimiz tarafından aldatıldığımız zaman Rabbi inkar bile edebiliriz ama yine de Rab tarafından bizi asla terk etmeyen bir sevgi ile seviliriz.