Istanbul Area

Bölüm 11

TANRI’NIN OĞLU’NA TANIKLIK

Bundan önceki üç bölüm Mesih’in Yahudi ulusu tarafından tamamen reddedilmiş olduğunu yazar. Bu reddetme Mesih’in İsrail’in arasındaki bu işinin bir gösterisi olma fırsatına dönüşür. Mesih, Babasının amacını yerine getirmek için koyunlarını Yahudi sürüsünden dışarı çıkardı ve onları yeryüzünde oluşmak üzere olan yeni Hristiyan birliğine (Kilise) yönlendirdi.

11 ve 12.bölümlerde bu yeni birliği oluşturan kişilerin Mesih’in Tanrı Oğlu, Davut Oğlu ve İnsan Oğlu olarak sahip olduğu yücelikleri göstermek için lütufkar bir yol izlediklerini görürüz. Mesih’in yücelikleri ile ilgili yapılan bu son üç yönlü tanıklık Mesih’i reddeden dünyayı özür bulamaz halde bırakır.

11.bölümde Tanrının Ruhu Lazarus’un ve onun iki kız kardeşinin dokunaklı öyküsünü kaydetmiştir; amaç, Tanrı Oğlu olarak İsa’nın yüceliğine tanıklık etmektir. Tanrının mükemmel yollarına göre Tanrı halkının üzüntüleri Oğulun kişiliğine yücelik eklemek ve halk olarak kendilerine bereket getirmek için bir fırsat olarak kullanılırlar.

Lazar Hastalanır

Öykü, Beytanya köyündeki bir aileden söz ederek başlar; Marta ve Meryem adlarında iki kız kardeşi olan Lazar adındaki bir adam hastalanmıştır (ayetler 1-5). Beytanya köyünden, Meryem ve kız kardeşi Marta’nın köyü olarak söz edilir. Bir kent Tanrının gözünde orada yaşayan kutsalların göre değerlidir. Daha sonra Meryem’in sevgisi ve ruhsal zekası konusunda emin kılınırız. Çünkü bize Meryem hakkında bir hatırlatma yapılır: “Meryem, Rabbe güzel kokulu yağ sürüp saçları ile O’nun ayaklarını silen kadın idi.” Mesih’in çok sevdiği ve değer verdiği bu aileye hastalık gelmiş idi; Meryem’in erkek kardeşi olan Lazar hasta idi. Beytanya’daki bu aile İsa’nın sevgisini o kadar iyi öğrenmiş idi ki bu sevgiden aldıkları güvence ile denenme günlerinde O’nun sevgisinden yardım almak için O’na şu güzel mesajı gönderdiler: “Rab, sevdiğin kişi hasta.” Kız kardeşler, gönderdikleri haberde Rab’den yanlarına gelmesini istemediler ya da O’na kardeşlerini iyileştirmesini söylemediler. Rabbin sevdiklerine duydukları tam güven içinde O’na büyük üzüntü içinde olduklarının haberini ilettiler. O’na, ne Rabbe olan kendi sevgilerinden ne de Lazar’ın Rabbe olan sevgisinden bahsetmediler; gönderdikleri haberin içeriği yalnızca Rabbin Lazar’a olan sevgisini ifade eden bir mesaj idi. Rabbe ve O’nun sevgisine duydukları güven öylesine büyüktü ki yalnızca sıkıntılarını ve O’nun sevgisine güvendiklerini bildirmelerinin yeterli olacağının bilincinde idiler; kendilerini güvenlik içinde O’nun ellerine teslim edebilirlerdi.

Rab kendisine duyulan böyle bir güvenden zevk alır. Çünkü böyle bir güven O’na bu hastalığın Tanrının yüceliğine ve aynı zamanda Tanrı Oğlunun yüceltilmesine de hizmet edeceğini ve söylemesi için fırsat verir. Şeytan bizim denemelerimizi Tanrı hakkında şikayet eden ve O’nun onurunu zedeleyen düşünceler yükseltmemiz için kullanmak isteyecektir. Rab ise bu tür düşünceleri O’na güvenmemiz için fırsat bilecek ve sevgisini öylesine harika bir şekilde gösterecektir ki biz bereket alırken O da yüceltilmiş olacaktır.

Kız kardeşleri O’na güvenmeleri doğru idi çünkü bir kez daha okuyacak olur isek şu sözleri göreceğiz: “İsa, Marta’yı, kız kardeşini ve Lazar’ı severdi.” Ayrıca, bu ifadede bizler için çok büyük bir teselli bulunur. Rabbin Meryem’in seçimini onayladığı ve Marta’nın telaşını düzelttiği zaman gelmişti. Kutsal Ruh bu öyküde de dikkatimizi yine Meryem’e ve onun fedakar sevgisine çeker. O halde bu durumda Rabbin Meryem’i Marta’dan daha çok sevdiğini mi düşünmemiz gerekir? Rabbin sevgisi ile bağlantılı olan bu bölümde böyle bir düşünce azarlanır; aynı şekilde Rabbin önce Marta’dan söz etmesi ve onu ön plana koyması, kız kardeşleri farklı şekilde sevdiği anlamına gelmez. Burada görmemize izin verilen düşünce şudur: Rabbin onaylamalarında bir farklılık görülse bile iki kız kardeşe duyduğu sevgi farklı değil, eşittir. Rabbin onayı bizlerin yolları ile ilgilidir; Rabbin sevgisi ise kendisinden kaynaklanır, bizler ile ilgisi yoktur. Çok iyi biliriz ki, O, sevgimize karşı kayıtsız değildir. Bizim O’na olan sevgimizde ve yollarımızdaki herhangi bir hata O’nun bize olan sevgisini zayıflatmaz.

Tanrısal Sevginin Mükemmel Yolu (ayetler 6-16)

Sevgi, kabul edilmekten zevk alır ve imanın güvenli çekiciliğini hayal kırıklığına uğratmaz. Tanrısal sevgi aynı zamanda tanrısal bilgelik ile uyumlu olarak hareket eder. Bu sevgi bazen insani sevginin ve insan sağduyusunun yoluna karşıt ve garip görünen bir şekilde hareket eder (ayetler 6- 7) Bu yüzden şu sözleri okuduğumuz zaman şaşırabiliriz: “İsa Lazar’ın hasta olduğu haberini aldıktan sonra bulunduğu yerde iki gün daha kaldı.” Böyle bir durumda insan sevgisi hemen harekete geçer idi; insan sağduyusu ise asla gitmezdi. İsa’nın bulunduğu yerde kalıp oyalanması ve zaman geçirmesi ya da gitmesi O’nun doğal düşünceler göre hareket ettiğini göstermez; O, Babanın isteğine bağımlı olarak O’na göre hareket etmektedir. O’nun yumuşak yüreği halkının üzüntülerine kayıtsız kalamaz. Böylece Rabbin hem kendisine ait olanları bereketleyen mükemmel bilgeliği hem de Babanın yüceliğini muhafaza eden hikmeti ile hareket ettiğini görüyoruz.

Bu gün için de durum farklı değildir çünkü eğer Rab yürüdüğü yolda ve çarmıhta Babayı yüceltiyor ise aynı şekilde şimdi de bulunduğu yücelik yerinden hala kendi duasına karşılık olarak Babayı yüceltir: “Oğlunu yücelt ki Oğul da seni yüceltsin.” (Yuhanna 17:1, JND) O, halkını hala bereketler. O’nun sevgisine olan güvenlerine hala karşılık verir. Ama bunu öyle bir şekilde yapar ki, bizler bereketlenir iken Baba da yüceltilmiş olur. İşte bu noktada yaşamlarımızdaki pek çok garip şeyin çözümü bulunmaktadır. Bizler yalnızca hali hazırdaki rahatlığımızı düşündüğümüz için bazen neden garip koşulların bir arada geldiğine ya da neden bir hastalık ile karşılaştığımıza şaşırır ve bunu sorgularız ya da bir denemenin neden çok uzun sürmesine izin verildiğini anlamayız. Eğer Babanın yüceliğini daha farklı bir şekilde göz önünde tutar isek görünürde çok garip olan bu ilahi takdirleri daha iyi anlayabiliriz.

Rabbi yöneten motifleri takdir etmekte başarısız olan öğrenciler O’nun bulunduğu yerde oyalanmasından çok kısa bir süre önce Yahudilerin O’nu taşlamak istedikleri yere geri dönme kararına şaşırırlar. (ayetler 8-10) Öğrenciler koşullara bakıyorlar idi ve en doğal sağduyunun ışığına göre konuşuyorlar idi. Rab Babasının isteğinin ışığında yürüyor idi. Bu neden ile O’nun yürüdüğü yolda sendeleyen adımlar yok idi. Bizler bazen yalnızca koşullara baktığımız için sendeler ve yoldan çıkarız: yolumuz belirsiz ve karanlıktır. Işıkta yürüyebilmemiz için tüm zorlukları Rabbin önüne koyduktan sonra yalnızca O’na bakmamız ve O’nun isteğine uygun olarak yürümeyi istememiz gerekir.

Babanın isteğinin ışığında yürüyen Rab Yahudilerden ve onların yapacakları kötülüklerden korkmuyor idi (ayet 11-15). O, kendisini düşünmüyor idi, O’nun tek düşündüğü Babasının isteğine uygun olarak diğer insanlara sevgi ile hizmet etmek idi. Bu yüzden öğrencilerine şu sözleri söyleyebildi: “Dostumuz Lazar uyudu. Onu uyandırmaya gidiyorum.”

Lazar Öldü

İsa Lazar’ın ölümünden söz ediyor idi ama onlar olağan uykudan söz ettiğini sanmışlar idi. Bunun üzerine İsa onlara “Lazar öldü” diyerek açıkça konuştu. Ve sonra O’nun, öğrencilerinin bereket alması için bulunduğu yerde iki gün daha zaman geçirmiş olduğunu öğreniriz. Çünkü rab şöyle der: “İman edesiniz diye orada bulunmadığıma sizin için seviniyorum.”  İki kız kardeşin acı ile ezilmesine neden olan bu olay yalnızca Babanın yüceliği ve yas tutan iki kız kardeşin bereketi için bir fırsat olmak ile kalmayacak ve aynı zamanda başka bir çok kişinin bereket almasını da sağlayacak idi.

Tomas çoğu zaman aynı bizim yaptığımız gibi koşulların üstüne yükselemez (ayet 16). Ve şöyle der: “Biz de gidelim ve O’nun ile birlikte ölelim.” Rabbin önünde olan yaşam idi ama Tomas’ın görebildiği yalnızca ölüm idi. Babanın ışığında yürüyen Rab ölümün ötesindeki yaşamı görür. Koşulların gücü altında yürüyen Tomas ise ölümü yalnızca yaşamın sonu olarak görebilir. Yine de her şeye rağmen Tomas’ın sözleri yolundaki karanlığa rağmen sevgisi ile Mesih’e yapışmış olduğunu gösterir. Çünkü şu sözleri söyler: “Biz de gidelim ve O’nun ile birlikte ölelim.” Tomas’ın sevgisi, O’nsuz yaşamaktansa O’nun ile ölmeyi seçiyor idi. Tomas’tan daha zeki olmak mümkündür ama belki de bunun için yürekte daha az sevgi olması gerekecektir.

Tanrısal sevginin yolunu gördükten sonra şimdi öğrenmemiz gereken şudur:

Tanrısal Sevginin Mükemmel yolu (ayetler 17-37)

İsa sonunda Beytanya köyüne vardığı zaman ölümün işini yerine getirmiş olduğunu gördü (ayetler 17-20). Lazar dört günden beri mezarda yatmakta idi. Marta ve Meryem’in evi yas ve keder ile dolu idi ve olayı öğrenen pek çok Yahudi kayıpları yüzünden iki kız kardeşi teselli etmeye gelmişler idi. Rabbin daha önce evini ziyareti sırasında telaşlı ve kaygılı olan Marta şimdi bu derin acı yüzünden huzursuz ve rahatsız idi; daha önce O’nun sözünü dinlemek için ayaklarının dibinde oturan Meryem ise şimdi O’nun gelişini beklemek için sakince evde oturuyor idi.

Rabbi karşılamak için evden çıkmış olan Marta Rabbe, “Sen burada olsa idin kardeşim ölmezdi” dedi. (ayetler 21-22) Marta’nın imanı, İsa’nın hasta Lazar’ı tekrar sağlığına kavuşturacağını biliyor idi ama Rabbin, erkek kardeşine tekrar yaşam vereceğine iman etmeye cesareti yok idi. Ama Marta yine de Rabbin Tanrı ile olan paydaşlığını bildiği için şu sözleri söyleyebildi: “Şimdi bile, Tanrıdan ne dilersen Tanrının onu sana vereceğini biliyorum.”

Diriliş ve Yaşam BEN’im

Rab Marta’ya onun imanını teşvik etmek için Kendisindeki kaynakları iman eden kesin bir söz söyler: “Kardeşin dirilecektir.” Marta’ın imanı nihai bir diriliş olacağını ve kardeşinin o günde tekrar dirileceğini kabul etmektedir. Marta da aynı bizler gibi Tanrının hali hazırdaki andan çok daha ilerdeki bir tarihte harekete geçeceğine iman etmeyi daha kolay bulmaktadır.

Rab lütufkar davranarak ona başka bir söz daha verir; öyle ki Marta’nın imanı O’na şimdi için bir Kaynak olduğu konusunda güvenebilsin (ayetler 25-27). Rab, “Diriliş ve Yaşam Ben’im” der. Dirilişin gücüne sahip Olan ve Kendisi “yaşam” Olan Marta’nın önünde durmaktadır. O, yalnızca ölüyü diriltmek ile kalmayacak ama aynı zamanda imanlının yaşamı – sonsuz yaşamı – da olacaktır. Herkes dirilecektir ama yalnızca imanlı kişi diriliş yaşamına yükseltilecektir. İmansızlar ya da kötülük yapanlar ise yargılanmak üzere dirileceklerdir (Yuhanna 5:29).

Diriliş yaşamı ölüm, günah ve yargının gücünün ötesinde bir yaşamdır. Rab burada yalnızca imanlılar hakkında konuşmaktadır. Dirilişin gücü, Oğulun gücünde mevcut idi. O bu gücünü ortaya koyduğu zaman İsa’daki imanlı ölmüş olmasına rağmen yaşayacaktır. Ve o dönemde yaşamakta olan imanlı ölmeyecektir. Rab, Lazar’ı ölüler arasından diriltir iken bu gücü hali hazırda var olan bir kanıt olarak göstermek üzere idi. Rab bu konuda Marta’ya şu soru ile meydan okur: “Buna iman ediyor musun?”

Rabbin sorusuna karşılık olarak Marta kutsal yazılar açısından uygun olan (Mezmur 2) genel bir iman beyanında bulunur. Ama Rabbin yapmış olduğu şu yeni açıklamayı anlayamaz: Diriliş ve yaşam Oğul olan Rabbin Kişiliğinde mevcutturlar.

Konuşmanın bu noktasında Marta Rabbin kendi ruhsal anlayışının çok ötesinde şeyler söylediğini fark etmiş gibi görünür. Rabbin söylediği bu sözler daha önce O’nun ayaklarının dibinde oturmuş ve sözlerini dinlemiş olan Meryem’e (ayet 28) daha uygun olan sözler idi. Marta bu yüzden kendi yoluna gitti ve Meryem’e gizlice Efendi’nin geldiğini ve O’nu çağırdığını bildirdi.

Rabbin kendisini çağırdığını duyan Meryem hızla yerinden kalktı ve İsa’nın bulunduğu yere koştu (ayetler 29-32). Meryem nasıl sakince oturacağını ve Rabbi nasıl bekleyeceğini biliyor idi, aynı zamanda O’nun sözleri üzerine nasıl harekete geçeceğini de biliyor idi. Yahudiler Meryem’in gitmesini yanlış anladılar ve ağlamak için mezara gittiğini sandılar ve onu izlediler. Meryem ise bundan çok daha iyi olanı ve yalnızca imanın yapabileceğini yapıyor idi; o, Ayaklarının dibinde ağlamak üzere İsa’ya gidiyor idi. Dünya bile sevdiklerinin mezarında ağlayabilir ama bu teselli sağlamaz. Dökülen gözyaşları ölülerini geri getirmeyecektir. İsa’nın ayaklarının dibinde ağlamak O’nun sevgisinde teselli bulmaktır çünkü biz Kendi zamanında ölülerimizi diriltecek Olan ve bu süre zarfında bizi teselli edecek Olan’ın ayaklarının dibinde ağlarız.

Kutsal yazıları okumaya devam edelim: “Meryem İsa’nın bulunduğu yere vardı. Ve O’nu görünce ayaklarına kapandı.” Meryem daha önceki günlerde bir öğrenci olarak O’nun ayaklarının dibinde oturmuş idi. Şimdi bu acılı gününde ise yas tutan biri olarak O’nun ayaklarına kapanıyor idi. Ve Meryem bu davranışının bir sonucu olarak kısa bir süre sonra kendisini tapınan biri olarak O’nun ayaklarının dibinde bulacak idi. (Yuhanna 12:3) O’nun ayaklarının dibinde oturup O’nun sözlerini dinleyen biri olarak Meryem O’nun sevgisini ve lütfunu öğrenmiş idi. Ve şimdi de yas tutan biri olarak O'nun bu sevgisinden ve lütfundan yararlanmak istiyor idi. Rab hakkında sahip olduğu bu bilgiler sayesinde Meryem yasının acısını O’nun ayaklarının dibine döküyor idi.

Meryem de Marta gibi diriliş yaşamının gücü hakkında çok az şey biliyor idi ama o her şeyden önce İsa’nın yüreğini biliyor idi. Meryem kendi yüreğindeki üzüntüyü de bildiği için şimdi bu üzüntüsünü Rabbin önüne döküyor idi. Marta Rab ile konuştu ama Meryem Rab ile ağladı.

Marta’nın Rab ile yaptığı konuşma Rabbin, uyuyan ya da yaşayan Kendi halkı hakkındaki düşüncesini açıklayan bir fırsata dönüşür (ayetler 33-35). Meryem’in döktüğü gözyaşları Rabbin yüreğinin de görülmesi için bir fırsat olur çünkü şunları okuruz: “Meryem’in ve onun ile beraber gelen Yahudilerin ağladığını gören İsa’nın içini hüzün kapladı ve yüreği sızladı.” Rab bununla da kalmadı ve gözyaşları onların gözyaşlarına karıştı çünkü şunu okuruz: “İsa ağladı.” İsa Lazar için mi ağladı? Elbette ki hayır, çünkü Lazar’ı ölümden diriltmek üzere idi! O’nun gözyaşlarının nedeni ölümün getirmiş olduğu kayıp değil idi; yaşayanların duyduğu üzüntüyü hissederek ağlamış idi.

Yaratan, kendilerini günah ile mahvetmiş olan düşmüş yaratıklarının ortasında duruyor idi. Günahın ücreti olan ölüm bir evi istila ettiği zaman çok yakın bağlara son verir ve yüreği parçalar. Ölümün kötülüğü onların ruhlarının üzerinde tüm ağırlığı ile durup acı veriyor idi ve Yaratan sevgisi ve mükemmel sempatisi ile onlar ile birlikte ağlamak için onlara yakınlaşıyor idi.

Ama yine de acı çeken bu insanların ne kadar azı O’nun gözyaşlarının nedenini anlayabildi (ayetler 36-37). Yahudiler, “Bakın, onu ne kadar seviyormuş” dediler. Evet, Rab Lazar’ı gerçekten seviyor idi; ama yine de döktüğü gözyaşlarının nedeni ölülere olan değil diriler olan sevgisi yüzünden idi. Eğer O’nun ruhu derinden hüzünlendi ise ve eğer O gözyaşı döktü ise bu, ölümün ağırlığı altında ezilmiş olan insan soyu için duyduğu derin üzüntünün bir ifadesi idi; Tanrı Oğlunun Kişiliğinde mevcut olan gücü kullanmak için iman gerekli idi; ölümün acısından özgür kılacak güç yalnızca O’nda idi.

Hepsi ölümün yükü altında idiler. Lazar mezarda idi; ölüm çoktan çürüten işine başlamış idi. Hem Marta hem de Meryem aynı sözleri söylemişler idi: “ Eğer burada olsa idin kardeşim ölmez idi.” Ve Yahudiler de benzer bir ifadede bulunmuşlar idi: “Bu Adam Lazar’ın ölümünü önleyemez miydi?” ama hiç biri diriliş ve yaşam Olan’ın aralarında durduğunun farkına varmadı.

Rab, tanrısal sevginin yolunu ifade ettikten sonra şimdi bu tanrısal gücün yoluna göre hareket eder:

Tanrısal Gücün Yolu (ayetler 38-44): Lazar Diriltilir

Rabbin, mezardaki taşı çekmeleri için verdiği buyruk yalnızca Marta’nın imansızlığını açıklamak için yeni bir fırsat haline gelir. Marta bedenin çürümüş olduğunun farkındadır ve bu neden ile doğal olanın ve mantığın gözlerindeki durumun umutsuzluğunu destekleyen sözler söyler. Ancak ölümün insan üzerindeki tüm bu ağırlığı ve yüreğin doğal imansızlığı yalnızca Tanrının yüceliğinin sergilenmesine katkıda bulunur. İnsan açısından her şey umutsuz olduğu zaman Tanrı Kendi yüceliği için harekete geçer.

Rab Lazar’ı diriltmeden önce herkesin önünde Babayı kabul ettiğini bildirir (ayetler 41-42). İsa dirilişin bu kudretli gücünü Kendisini yüceltmek için uygulamayacaktır. O, çok özenli bir şekilde dünyanın şunu bilmesini ister: O, yaptığı her işte Babasına boyun eğer ve O’na bağımlıdır, çünkü O, Babanın yüceliği için Baba tarafından gönderilmiştir.

Daha sonra yüksek bir ses ile Lazar’a mezardan çıkması için seslenir (ayetler 43-44): ve ölü, elleri ve ayakları sargılar ile bağlı yüzü peşkir ile sarılmış olarak dışarı çıkar ve İsa oradakilere, “Onu çözün ve bırakın gitsin” der. Bir insanı ölümden yalnızca Rab diriltebilir idi; diğer insanlar dirilmiş olan kişileri Yahudilerin bağlamış olduğu sargılarından çözerek özgür bırakmak için kullanılırlar idi.

Beytanya köyündeki ailenin üzerine gelen üzüntüden kendimiz için üç önce gelen gerçek ile teşvik alabileceğimizi anlarız. İlk önce söylenilecek olan şey, Tanrı halkının uğradığı denemeler Tanrının yüceliğinin gösterilmesi için bir fırsat haline gelirler. Lazar’ın ölümü çok özel bir anlam taşıyarak diriliş yaşamındaki gücün dışarı parlaması için Tanrı görkeminin görülmesine bir fırsat sağlamıştır.

Çağlar boyunca insan gücü kendisini çok sık olarak insanları öldürmek amacı ile korkunç araçlar düzenleyerek göstermiştir; ölümden geri getirilen bir insan asla var olmamıştır. Tanrının yüceliği ölüleri diriltmesi ile görülür. Rab daha önce havra yöneticilerinden bir olan Yair‘in kızını öldükten hemen sonra diriltmişti. Yine Nain’li dul kadının ölmüş ve gömülmek üzere olan oğlunu dirilterek gücünü ortaya koymuş idi. Ama tanrısal gücün en yüce sergilenişi Lazar’ı, bedeni dört gündür mezarda kaldığı için çoktan çürüdükten sonra diriltmesi ile gerçekleşir.

İkinci olarak ifade etmek istediğimiz, üzüntünün yalnızca Tanrıya yücelik getiren bir fırsat değil aynı zamanda kutsallara da bereket getiren bir fırsat olduğudur. İki kız kardeş bu olaydan sonra Rabbi daha yakından tanımış olurlar. Bu mucizeyi yaşadıktan sonra belki de aralarında şöyle konuşmuşlardır: “Rabbin bizi sevdiğini biliyorduk ama bu derin acı gelmeden önce bize olan sevgisinin böylesine derin ve kişisel olduğundan haberimiz bile yoktu. En acılı günümüzde bizim ile konuştu, yanımızda oldu ve bizim ile ağladı.”

Üçüncü olarak söyleyeceğimiz, Tanrının yüceliği sergilendikten ve kutsalın bereketi güvence altına alındıktan sonra ihtiyacı karşılamak ve üzüntüyü uzaklaştırmak için gelen güç ve merhameti görmemizdir. Günümüzde yas ile ilgili özel üzüntü, ölen yakınımızın hemen diriltilmesi ile yok edilmese dahi yaslı kişi yücelik gününe kadar lütuf ile desteklenir.

Tanrı Oğlunun Yüceliğinin Sergilenişinin Dünya Üzerindeki Etkisi (ayetler 45-57)

“O zaman Meryem’e gelen ve İsa’nın yaptıklarını gören Yahudilerin birçoğu İsa’ya iman etti.” Burada önemli olan iman eden Yahudiler ile bağlantılı olarak yalnızca Meryem’in adından söz edilmesidir. Ayet, kız kardeşleri teselli etmek için gelen Yahudilerden söz eder iken onların “Marta ve Meryem’e” geldiklerini okuruz (ayet 19). Burada bu olayın Meryem’in yaşamı ile ilgili bir tanıklık olduğu düşünülecek olur ise ve Yahudileri etkileyenin ve onları İsa’nın yaptıkları üzerinde düşünmeye yönlendirerek iman etmelerine aracı olan kişinin Meryem olduğu var sayılır ise neden yalnızca Meryem’in adından söz edildiği anlaşılır.

Yahudilerden birçok kişinin iman etmesine rağmen Yahudilerin nefreti öylesine çok büyüdü ki gidip O’nu öldürmek isteyen Ferisilere “İsa’nın yaptıklarını” haber verdiler (ayet 46).

Baş kahinler ve Ferisiler bu haber üzerine Yüksek Kurulu topladılar ve gerçek olan tüm bu mucizelerin tanıklığını sıfırlamak için ne yapabileceklerini konuştular (ayetler 47-48). Günahlarından haberdar olmayan vicdanları ve Mesih’in sevgisinin dokunmadığı yürekleri ile bu büyük mucizelerin insanlar üzerindeki etkisinden korktular. Söyledikleri şu sözler ile İsa’nın yaptığı mucizelere isteksiz de olsa tanıklık etmek durumunda kaldılar:” Böyle devam etmesine izin verecek olur isek herkes O’na iman edecek.” Yalnızca kendi konumlarını ve ulusun çıkarlarını düşündükleri için insanların Mesih’i izlemesini istemiyorlardı çünkü ulusu yöneten Romalıların gelip Yahudilerin kutsal yerini ve Yahudi ulusunu ortadan kaldırmalarından korkuyorlar idi.

Kayafa’nın Düşünceleri

49-52 ayetlerinde Tanrının, kötü insanların tüm düşüncelerinin üstüne çıkarak planlarını yerine getirdiğini görmemize izin verilir. Ve İsa bu amaçların yerine gelmesi için ölmek üzere idi. Tanrı Kayafa adındaki bu kötü baş kahini Mesih’in ölümünü peygamberliğe özgü bir biçimde bildirmesi için kullanır. Kayafa, İsa’nın yaptıklarına ve insanların O’nun hakkındaki düşüncelerine rağmen tüm ulusun yok olması yerine halk uğruna bir tek adamın ölmesinin daha iyi ve daha uygun olacağını söylemişti. Kayafa’nın durumu günümüz siyasetçilerinde de sık görülen durum ile aynı idi. Mesele neyin doğru olduğu değil idi, Kayafa için mesele, doğru yolu aramadan istenilen sonucu elde etmek için en kolay yolu teşkil eden (ya da  “uygun” olanı – JND) şeyi yapmaktı. Bu adam mümkün olduğu takdirde suçlu bir ulusun konumunu korumak için adil bir İnsanı çarmıha germeye hazır idi.

Kötü bir insanın amacı işte böyle idi; İsa’nın ulus için ölmesi gerekiyor idi. Ama İsa’nın ölmesi ile ilgili olan bu amaç her ne kadar nedenler farklı da olsa aynı zamanda Tanrının ön bilgisi ve amacına da uygun idi. Eğer İsa’nın ölmesi gerekiyor ise bu kötü bir ulusu yok olmaktan kurtarmak için değil idi; “Tanrının dağılmış çocuklarını toplayıp birleştirmek için” idi. (ayet 52)

O zaman İsa’nın öleceği doğru idi ama İsa “yalnızca ulus” için değil ama Tanrının ailesindeki her çocuk için ölecek idi. Mesih’in koyunları nasıl Yahudi sürüsünden dışarı çekilen koyunlar ile sınırlı değil ise Tanrının çocuklarının da aynı şekilde yalnızca İsrail ailesinden olmamaları gerekiyor idi. Mesih’in ölümü aracılığı ile hem Yahudilerden hem de diğer uluslardan tövbe eden büyük bir günahkarlar grubu İsa Mesih’e iman etmeleri aracılığı ile Tanrının çocukları olma- ama tek başlarına birimler halinde bırakılmayacaklar ve Tanrının tek ailesini oluşturmak için bir araya toplanacaklardı -hakkına kavuşacaklar idi. Yuhanna her zaman olduğu gibi imanlıları Çobana bağlı olan bir sürü olarak ve bir Babanın tek ailesi olarak görür. Pavlus, imanlıları Baş’ı Mesih olan bir Beden’de bir araya getirilen ve Kilise olarak belirtir ve kiliseyi bağı Rab olan tek bir paydaşlık olarak ifade eder.

Kayafa’nın kötü önerisi ulusun önderleri tarafından kabul edilir ve bu önderler o günden itibaren İsa’yı öldürmek için düzen kurmaya başladılar (ayet 53). Yahudi önderler Tanrının amacını yerine getirmek için kötü araçlar haline gelirler.

Bu yüzden İsa artık Yahudiler arasında açıkça dolaşmaz oldu ve oradan ayrılarak zamanı gelinceye kadar öğrencileri ile birlikte (ayetler 54-57) çöle yakın bir yere, Efrayim denilen kente gitti. Bu müjdeyi okur iken defalarca göreceğimiz gibi Rab her zaman dışardaki yeri tercih etti. Elbette tanıklık edeceği zamanlar hep ortaya çıktı ve halkın arasında idi ama O’nu genellikle Yahudiliğin çürümüşlüğünden uzak duran tek başına bir İnsan olarak görürüz (1:28; 6:15; 7:1; 10:39-42;11:54). Mesih kalabalık dışına çekilmesine rağmen dünya dini bayramları ve İsa hakkında spekülasyon yaparak yaşamaya devam eder; dünya önderleri İsa ile ilgili kötü buyruklar vererek (O’nu yakalamak için yerini bilenlerin haber vermesini buyurmuşlar idi) düşmanlıklarını sergilerler. Bu günün dünyası da değişmemiştir. Mesih hala aşağılanan dış yerde bırakılmaktadır. Çürümüş Hristiyanlık kapısını Mesih’e giderek daha çok kapatır ve kendi dini bayramlarına ve törenlerine öncelik verir, ayrıca Mesih’in Kişiliği hakkında spekülasyon da yapar. Bu arada, siyasi dünya Mesih’e ya tamamen kayıtsızdır ya da O’na olan düşmanlığını açıkça gösterir ve İsa adını silmek için boş buyruklar verir.