Bölüm 9
Kurtarılış Şarkısı
Mısır’dan Çıkış 15:1-21
Bu bölüm en önemli yeri işgal eder – İsrailoğullarının şimdi getirildikleri yeni konum ve duyguların ifade edilmesi – Kutsal Ruh tarafından onların içinde oluşturulduğuna hiç kuşku yoktur - yeni konumlarına uygun duygular. Gerçekten de bir kurtarılışın şarkısıdır ve karakteri içinde aynı zamanda peygamberlik özelliği de taşır – bin yıla kadar olan dönemde Tanrı’nın İsrail ile ilgili amaçlarını içerir – “Rab sonsuza dek egemen olacaktır.” (ayet 18) Bu nedenle iki yönlü bir karaktere sahiptir; öncelikle İsrail için uygulanır ve sonra Kızıl Deniz ile ilgili bölümün tipik karakterinde olduğu gibi, aynı zamanda imanlının konumu ile de ilgilidir. Bu nokta akılda tutulduğu takdirde yorumu çok daha kolayca kavranacaktır.
“Musa ile İsrailliler, Rabbe şu ezgiyi söylediler:
‘Ezgiler sunacağım Rabbe, çünkü yüceldikçe yüceldi; atları da atlıları da denize döktü. Rab, gücüm ve ezgimdir, O kurtardı beni. O’dur Tanrı’m. Övgüler sunacağım O’na. O’dur babamın Tanrısı, yücelteceğim O’nu. Savaş eridir Rab, adı Rab’dir.
Denize attı firavunun ordusunu, savaş arabalarını. Kamış Denizi’nde (Kızıl Deniz) boğuldu seçme subayları. Derin sulara gömüldüler, taş gibi dibe indiler. Senin sağ elin ya Rab, senin sağ elin korkunç güce sahiptir. Altında düşmanlar kırılır. Devrilir sana baş kaldıranlar büyük görkemin karşısında, gönderirsin gazabını, anız gibi tüketirsin onları. Burnunun soluğu karşısında, sular yığıldı bir araya. Kabaran sular duvarlara dönüştü, denizin göbeğindeki derin sular dondu.
Düşman böbürlendi: ‘Peşlerine düşüp yakalayacağım onları’ dedi, ‘Bölüşeceğim çapulu, dileğimce yağmalayacağım, kılıcımı çekip yok edeceğim onları.’ Üfledin soluğunu, denize gömüldüler, kurşun gibi engin sulara battılar. Var mı senin gibisi ilahlar arasında Rab? Senin gibi kutsallıkta görkemli, heybeti ile övgüye değer, harikalar yaratan var mı? Sağ elini uzattın, yer yuttu onları. Öncülük edeceksin sevginle kurtardığın halka, kutsal konutunun yolunu göstereceksin gücünle onlara.
Uluslar duyup titreyecekler, Filist halkını dehşet saracak. Edom beyleri korkuya kapılacak, Moav önderlerini titreme alacak. Kenan’da yaşayanların tümü korkudan eriyecek. Korku ve dehşet düşecek üzerlerine. Senin halkın geçinceye dek, ya Rab, sahip olduğun bu halk geçinceye dek, bileğinin gücü karşısında taş kesilecekler. Ya Rab, halkını içeri alacaksın, Kendi dağına, yaşamak için seçtiğin yere, ellerin ile kurduğun kutsal yere dikeceksin, ya Rab! Rab sonsuza dek egemen olacaktır.’
Firavunun atları, savaş arabaları, atlıları denize dalınca, Rab suları onların üzerine çevirdi. Ama İsrailliler denizi kuru toprakta yürüyerek geçtiler.” (1-19. ayetler)
Bu coşkun sevinç gösterisi ile ilgili söylenecek ilk şey, Kutsal Yazılar’da, kurtuluş ile bağlantılı olanın dışında başka bir şarkıdan söz edilmediğidir. Hatta meleklerin şarkı söylediğinden bile asla bahsedilmez. Kutsanmış Rabbimizin doğumunda, “meleğin yanında göksel ordulardan oluşan büyük bir topluluk vardı.Tanrı’yı överek, ‘En yücelerde Tanrı’ya yücelik olsun, yeryüzünde O’nun hoşnut kaldığı insanlara esenlik olsun’ dediler.” (Luka 2:13,14) Vahiy kitabında Yuhanna şöyle yazar: “Sonra, tahtın, yaratıkların ve ihtiyarların çevresinde çok sayıda melek gördüm, seslerini işittim. Sayıları binlerce binler, on binlerce on binlerdi. Yüksek ses ile şöyle diyorlardı: ‘Boğazlanmış Kuzu, gücü, zenginliği, bilgeliği, kudreti, saygıyı, yüceliği, övgüyü almaya layıktır.’” (Vahiy 5:11,12) Şarkı söyleyebilenler yalnızca kurtarılmış olanlardır ve biz bu gerçekten, Hıristiyan şarkısının gerçek karakterini öğreniriz. Hıristiyan şarkısı, kurtuluş bilgisine sahip olan can tarafından üretilir; kurtuluş sevincini, övgü ve mutluluk vurgularını ifade etmelidir. Yakup şöyle der: “İçinizden biri sevinçli mi? İlahi söylesin.” (Yakup 5:13) Bunun anlamı şudur: Eğer biri gerçek sevinç ile – kurtulduğunu bildiği için duyduğu sevinç, Kurtarıcısı olan Rab’de sevinç – dolup taşıyor ise, bunu Tanrı’yı öven mezmurlar ile ifade etmelidir. “Sonra Musa ile İsrailliler şu ezgiyi söylediler.” Kurtulmanın ne olduğunu ilk kez anladıkları zaman, yüreklerinde duydukları sevinci şarkıya döktüler. Ve gerçekten de bir Hıristiyan için bunun dışında başka hiç bir şarkının olmaması gerekir. Bir başka şarkı söylemesi, gerçek karakterini olduğu kadar sevincinin tek kaynağını da unutmuş olması anlamına gelir.
Şarkının kendisi, iki görünüm açısından gözden geçirilebilir – şarkının genel konusu ve içerdiği gerçek. Genel konusu hakkında söylenecek olan, yalnızca Rab İsa’nın Kendisidir ve O’nun ne yaptığıdır. Ama bu, çok geniş bir konuyu içerir. Kurtuluş konusunda kavranması ve bilinmesi gereken Rabbin kendisidir. “Rab, gücüm ve ezgimdir. O, kurtardı beni.” (ayet 2) Çünkü O’nun bilinebilmesi yalnız kurtuluş ile olur. Bu nedenle Mesih’in çarmıhına kadar O, tam olarak açıklanmadı, açıklanamadı. O, İsrailoğullarına, kendilerine sağlanan ilişki içinde açıklandı, ama bu, kurtuluş tamamlanana kadar gerçekleşmedi; O’nun karakterinin tüm niteliklerini Kendisi bildirdi. Ancak birbirini izleyen her özeliğinin ölçüsü ne olursa olsun, kurtuluşun aracılığı olmaksızın bilinemezdi. İsrailoğulları, O’nu Yehova olarak tanıdılar; ve biz O’nu lütuf sayesinde Tanrımız ve Babamız olarak biliyoruz, çünkü O, Rabbimiz İsa Mesih’in Babası ve Tanrısıdır. Ama düzen ne olursa olsun, açıklandığı hali ile O’nun kendisi her zaman şarkının konusudur, çünkü O’nun halkı, her çağda yalnızca O’nda sevinir. Ama yine de, daha önce belirttiğimiz gibi başka bir şey daha vardır ve o da şudur: O’nun ne yaptığı ve bu konu Musa’nın ve İsrailoğullarının söylediği şarkıda tam olarak ifade edilir. Bunun için gerekli olan iki görünüm mevcuttur – halkının kurtuluşu, ve düşmanlarının yok edilmesi. Bu konular, çeşitli şekillerde mutlaka belirtilir ve onlar adına çalışan Rabbin görkemine uygun olan ifadeler ile Rab yüceltilir.
Söz konusu edilen, onların ne yaptıkları değil, Rabbin ne yaptığıdır. Kutladıkları kendilerinin değil, O’nun zaferi idi. Kurtarıcı gücün böyle şaşırtıcı bir şekilde sergilenişi karşısında kendilerini unutmuşlardı! “Ezgiler sunacağım Rabbe, çünkü yüceldikçe yüceldi. Atları da, atlıları da denize döktü.” (ayet 1) Böylece Rabbi yüceltirler, çünkü tanrısal bir esin olarak algıladıkları şey, Tanrı’nın Kendi yücelik ve görkemine yakışan bir işi başarmış olmasıdır. “Senin sağ elin, ya Rab, korkunç güce sahiptir;” ve tekrar “Var mı senin gibisi ilahlar arasında ya Rab? Senin gibi kutsallıkta görkemli, heybeti ile övgüye değer, harikalar yaratan var mı?” (6, 11. ayetler) İmanlıların, bu ilk kurtarılış şarkısından öğrenebilecekleri çok şey olduğu kesindir. Kutsal Ruh’un gücü ile tapınmak için bir araya geldikleri zaman, övgülerinin karakterinin ne olması gerekir? Bu ilk kurtarılış şarkısında olduğu gibi gelecekteki tüm kuşakların övgülerinin ilkelerini içerir. Bu noktada, her imanlının ibadetkar düşüncelerini hak eder.
Ama yine de, şarkının içerdiği gerçekler üzerinde düşündüğümüz zaman, onda var olan bütünlüğü ve çeşitliliği öğreniriz. İlk gerçek, şimdi kurtarılmış olmalarıdır. Burada da işaret edildiği gibi, şarkılarının konusu da kurtarılmış olmalarıdır. “Rab gücüm ve ezgimdir. O benim kurtuluşum oldu.” Ve tekrar, kurtardığın halkına Sen rehberlik ettin. Şimdiye kadar kurtarılmamışlardı, kurtuluşu bilmiyorlardı. Mısır’daki ölüm meleğinden mükemmel bir şekilde korunmuşlardı, ama Mısır’dan çıkartılana ve Firavun’un, yani Şeytan’ın gücünden kurtarılana kadar kurtarıldıkları söylenemezdi. Şimdi, canların yaşadıkları tecrübelerde aynı farklılık gözlemlenir. Mesih’in kanı aracılığı ile günahlarının bağışlandığını bilen pek çok kişi vardır; ama daha sonra kendilerini tanımadıkları – benliğin doğasının hala içlerinde olduğunu – ya da rahatsız ve huzursuz eden şeytanın gücünün – için yalnızca bağışlanmanın sevincini kaybetmek ile kalmazlar, her alanda kendilerini kuşatan zorluklar nedeni ile bazen bir umutsuzluk ve panik içine düşerler. Herhangi bir şey yapma ya da düşmana direnme gibi konulardaki mutlak yetersizliklerinin farkındalığına getirildikleri zaman, Romalılar 7. bölümdeki gibi feryat ederler: “Ne zavallı insanım! Ölüme götüren bu bedenden beni kim kurtaracak?” (ayet 24) İşte o zaman, kendilerine şu öğretilir: Rab İsa değerli kanı aracılığı ile onların yalnızca günahtan arınmalarını sağlamak ile kalmadı, ama aynı zamanda Ölümü ve Dirilişi aracılığı ile onları eski konumlarından çıkarttı ve ölüm ve yargının dışında bulunan, Kendisindeki yeni bir konuma yerleştirdi. Ve onların gözleri şimdi O’nda kendilerine karşı olan her şeyden tamamen kurtarıldıklarını görmek için açıldı ve bu nedenle şeytan tüm haklarını kaybetti ve bunun sonucunda onların üzerinde artık hiç bir yetkisi ya da talebi kalmadı. Onlar böylelikle özgür kılındılar; Mesih’in ölümünde kötü doğaları yargılanmış oldu ve şeytanın gücü yok edildi ve bu yüzden kurtarıldıkları i,çin yürekleri sevinç, hamt ve övgü ile doldu. Pek çok kişi kendilerine sağlanan bu tam bereketin farkında değilse de, bu tam bereket her imanlının payıdır. Ve bu tam kurtuluş bilininceye kadar, kurtuluşun güvencesi ile ilgili kesin ve sağlam huzur asla elde edilemez. Bu gerçeğin, tecrübe edilerek öğrenileceğine dair hiç kuşku yoktur, ama bunu öğrenmek, tamamen ve yalnızca Mesih’in ne olduğuna ve ne yaptığına bağlıdır; ve bunun ile uyumlu olarak bu tam bereket günahkarlara, Tanrı’nın lütfunun müjdesi içinde sunulur. Can önce günahların bağışlandığını öğrenebilir; ama tam bir kurtuluş sağlandığı gerçektir ve bu vaaz edilir, müjdenin mesajını alan herkes bu tam kurtuluşu da alacaktır. En önemli olan şey, bu gerçeğin bilinmesi gerektiğidir; çünkü bu gerçek konusunda bilgisiz kalındığı takdirde, binlerce kişi, Rab’de kurtuluşlarının Tanrısı olarak sevinmek yerine kuşkulara ve korkulara yem olurlar.
Böyle kuşkular ve korkular içinde olan canlar dua, tapınma ya da hizmet konusunda çok az bir özgürlüğe sahiptirler; ama kurtuluş gerçeğini bir kez kavradıkları zaman, önümüzdeki anlatımda yer alan İsrailoğulları gibi övgü şarkıları söylerken duydukları bu yeni sevinci yaşamamazlık edemeyeceklerdir.
Ancak, bundan fazlası da mevcuttur. Konumları değiştirilmiştir. “Gücün ile onlara kutsal konutunun yolunu gösterdin.” Şimdi bulundukları yeni konum içinde Tanrı’ya getirildiler. Çölde iken bu yola girmek üzere idiler – bu, onların yolcu karakterlerine işaret eder – şimdi ise Tanrı’nın kutsal konutuna getirildiler. Bu, bizim Rab İsa’daki imanlılar olarak sahip olduğumuz konum ile uyumludur. Adil Olan, doğru olmayanların günahları için ve onları Tanrı’ya getirmek amacı ile bir kez olmak üzere acı çekti. O’nun tarafından kurtarılan kişiler olarak yerimiz budur. Yani, O’nun yaptıkları sayesinde Tanrı’ya getirildik; O’nun tüm ahlak doğası Mesih’in ölümü ile bütünüyle tatmin oldu ve şimdi bizim içimizde mükemmel bir hoşnutluk duygusu ile konut kurabilir. İlahi, bu nedenle Kutsal Yazılar’daki şu düşünceyi ifade eder –
“Çok yakınım, Tanrı’ya öylesine yakınım ki,
Bundan daha yakın olamam,
Çünkü O’nun Oğlu’nda
Tanrı’ya, Oğlu kadar yakınım.”
Bu yer bize gerçekten de yalnızca lütuf sayesinde verildi, ama bununla beraber adalet de yerine getirildi; bu nedenle konu yalnızca bizi buraya getiren Tanrı’nın karakterinin nitelikleri ile ilgili değildir, aynı zamanda Tanrı’nın kendisi de lütfu aracılığı ile yüceltildi. Bu, yoğun bir düşünme gerektirir ve eğer bu düşünceye güç verilir ise, canlarımız hem kuvvet hem de enerji bulur. Bizim için günah yapıldığı zaman Mesih’in çarmıhtaki ölümü aracılığı ile ölçülen tüm uzaklık – aşılmıştır ve hata şimdi Tanrı’nın yanına götürüldük. Ve O’na ne kadar yakın olduğumuz ile ilgili konumumuz, Mesih’in Tanrı’nın yanında yücelmiş olarak durduğu yer ile ifade edilir. Cennetteki konumumuz bile şimdiki konumumuzdan daha yakın olmayacaktır, çünkü biz Mesih’teyiz. Bu gerçek sayesinde duyduğumuz sevinç, hatta gerçeği kavrayışımız bile bu pratik konumumuza bağlı olacaktır. Tanrı, durumumuz ile uyumlu bir konum arar – örneğin sorumluluğumuz ayrıcalığımız ile ölçülür. Ancak biz yerimizi bilinceye kadar, yanıt veren bir durum var olamaz. Eğer herhangi bir ölçü içinde konum ile uyumlu olarak yürüyecek isek, önce Tanrı’ya götürüldüğümüzü öğrenmemiz gerekir. Yer ve yürüyüş her zaman, bilinen bir ilişkiden ortaya çıkmalıdır. Bu yüzden, Tanrı’nın önündeki konumumuzun gerçeği bize öğretilmedikçe, canlarımızda ya da yürüyüş ve konuşmamızda ona asla yanıt vermeyeceğiz.
Üzerinde düşünülmesi gereken üçüncü nokta, onların şimdiki konumlarının gerçekleştiği konusunda ciddi bir yemindir. “Ya Rab, halkını içeri alacaksın. Kendi dağına, yaşamak için seçtiğin yere, ellerin ile kurduğun kutsal yere dikeceksin, ya Rab!” (17,18. ayetler) Tanrı’nın Kızıl Deniz’de göstermiş olduğu gücü, bir garanti idi; önce, İsrail ile ilgili tüm amaçlarını yerine getirecekti; ve ikinci olarak sonsuz egemenliğindeki gücü sonunda sergilenecekti. Kurtuluş bilgisi aracılığı ile doğan iman, bu gerçeğe yapışır – Tanrı’nın amaçlarının tüm alanlarını içine alır ve onlara daha şimdiden tamamlanmış ya da yerine getirilmiş olarak bakar. Romalılara mektupta bu gerçek şöyle ifade edilir: “Çünkü Tanrı önceden bildiği kişileri çağırdı, çağırdıklarını akladı ve yüceltti.” (Romalılar 8:30) Tanrı’nın amaçları eğer gerçekten bozulabilseydi, o zaman Tanrı, Tanrı olmazdı. Yol üstünde düşmanlar olabilir – ve bu düşmanlar Tanrı’nın beyan ettiği iradesinin yerine getirilmesine karşı koyabilirler. Ama iman şöyle der: “Eğer Tanrı bizden yana ise, kim bize karşı olabilir?” İsrail, iman sayesinde şu şarkıyı söyleyebildi: “Uluslar duyup titreyecekler, Filist halkını dehşet saracak. Edom beyleri korkuya kapılacak, Moav önderlerini titreme alacak. Kenan’da yaşayanların tümü korkudan eriyecek. Korku ve dehşet düşecek üzerlerine. Senin halkın geçinceye dek ya Rab, sahip olduğun bu halk geçinceye kadar, bileğinin gücü karşısında taş kesilecekler.” (14-16. ayetler) Elçi de aynı şekilde feryat eder: “Mesih’in sevgisinden bizi kim ayırabilir? Sıkıntı mı, elem mi, zulüm mü, açlık mı, çıplaklık mı, tehlike mi, kılıç mı? Yazılmış olduğu gibi, ‘Senin uğruna bütün gün öldürülüyoruz, kasaplık koyun sayılıyoruz.’ Ama bizi sevenin aracılığı ile bu durumların hepsinde galiplerden de üstünüz. Eminim ki, ne ölüm, ne yaşam, ne de melekler, ne yönetimler, ne şimdiki ne de gelecek zaman, ne güçler, ne yükseklik, ne derinlik ne de yaratılmış başka bir şey bizi Rabbimiz Mesih İsa’da olan Tanrı sevgisinden ayırmaya yetecektir.” (Romalılar 8:35-39. ayetler) Kanın yeterliliği, Tanrı’nın tüm amaçlarının yerine getirilmesini garanti eder. O, halkının lehine her şeyini verir – Görkemini, Gerçeğini, Merhametini, Sevgisini, sınırsız Kudretini. Bu yüzden bu gerçeğin kabul edilmesi küstahlık değil, yalnızca imandır; kurtuluşumuzun yerine getirilmesini beklemek. Bu davranış, düşmanlarımızın gücünü ve karakterini görmezlikten gelmek değildir; tüm bunlar aracılığı ile Tanrı’nın ne olduğu ölçülür, can hemen bizi seven O’nun aracılığı ile galiplerden de üstün olma hakkını kullanır. Tanrı’nın kendi gücü aracılığı ile bizim dışımızda ve kendi yüceliği için işlediğine ilişkin tam ve kutsanmış gerçeği alır. Edom’un dükalıkları, Moav’ın güçlü adamları ve Kenan diyarında yaşayanlar, mirasa götüren yolda engeller çıkartmak isteyebilirler, ama kan serpilmiş ordusunun lehine Tanrı, gücünü göstermek için yükseldiği zaman, hepsi rüzgarın önündeki saman çöpü gibi dağılıp gideceklerdir. Böylece, daha başlangıçta son kesindir. Ve bu yüzden bizim zafer şarkımız daha çöl yoluna ilk adımımızı atarken söylenmeye başlayabilir. Ve bu şarkının konusu, bizi Kurtaran’ın yüceliği olacaktır. Rab sonsuza kadar egemenlik sürecektir. Bu nedenle, Filipelilere mektupta Tanrı’nın amacına ve buyruğuna uygun olan şu sözleri okuruz: “Tanrı, O’na her adın üstünde olan adı bağışladı. Öyle ki, İsa’nın adı anıldığı zaman, gökteki ve yerdeki ve yer altındakilerin hepsi diz çöksün ve her dil, Baba Tanrı’nın yüceltilmesi için İsa Mesih’in Rab olduğunu açıkça söylesin.” (Filipeliler 2:9-11. ayetler) Söz ile anlatılamayan berekete sahip olduğumuzu kavramak imanlının yüreğine büyük bir sevinç getirmelidir. Ama yine de kurtuluşun sonucu, Kurtarıcı’nın yüceltilmesi olacaktır. Bu ayette sözü edilen egemenlik, hiç kuşkusuz öncelikle yeryüzü için uygulanacaktır. Bu egemenlik, Yehova’nın sonsuza kadar sürecek olan krallığıdır – tüm düşmanları ayaklarının altına serilinceye kadar sürecek olan, Mesih’in bin yıllık egemenliği. Ama ilkesel açıdan bu durum daha da ileri gider – çünkü O sonsuza kadar egemenlik sürecektir; ve bu egemenlik de çarmıhın ürünü olacaktır. O, çarmıhta kendisini alçalttı ve çarmıh ölümüne bile boyun eğerek itaat etti ve bunun bir sonucu olarak O şimdi ve sonsuzluklar boyunca yüceltildi.
Dikkat etmemizi gerektiren bir başka nokta daha mevcuttur. Şu ana kadar gözden geçirilen her şey, Tanrı’nın amaçları ile bağlantılıdır. Ama ikinci ayette bir istisna bulunur. Bir süre sonra, “Rab gücüm ve ezgimdir ve O bana kurtuluş oldu” diyebilirler; sonra şu ifade
eklenir: “O, benim Tanrım’dır, ve ben O’nun için bir konut hazırlayacağım;1 babamın Tanrısı’dır ve ben O’nu yücelteceğim.” Buradaki konut sözcüğü, on yedinci ayetteki, Tanrı’nın elleri ile kurduğu kutsal yer ifadesinden farklıdır. Tanrı’nın, krallığı ve Yeruşalim’deki tapınağı bina etmesi ile ilgili amaçlarının yerine gelmesi hakkındadır. Ancak bu olayın hali hazırda meydana gelmesi gerekirdi: “O’na bir konut hazırlayacağım.” Aslında burada sözü edilen, çadırdır. Bu konu, daha uygun bir anlatım ile önümüzdeki bölümlerde karşımıza çıkacaktır. Ama yine de burada dikkat edilmesi gereken, Rabbe, halkı ile birlikte bir konut yapılmasından ilk kez söz ediliyor olmasıdır. O’nun bundan önce kutsalları vardı; bir halkı yoktu. Ve kurtuluş tamamlanıncaya dek O asla yeryüzünde konut kurmadı. Kutsallarını ziyaret etti, bir çok şekilde onlara göründü, ama onların arasında kaldığı bir konuta hiç bir zaman sahip olmadı. Ama kuzunun kanı aracılığı ile günah için kefaret edilir edilmez, ve halkı ölüm ve diriliş aracılığı ile kurtarılır kurtarılmaz, Tanrı o zaman onların yüreklerine Kendisi için bir konut bina etme esinini verdi. 2 Halkı, çıkış yolculuğuna başlar başlamaz, Tanrı onlara gündüzleri bulut sütunu ile ve geceleri ateş sütunu ile rehberlik etti; ama Mısır’da kalacağı bir yere sahip olamazdı; Mısır, düşmanın bölgesiydi. Ama halk, yeni bir toprağa getirildiği zaman Tanrı, Kendisini halkı ile özdeşleştirebilir, onların aralarında yaşayabilir ve onların Tanrıları olabilir ve onlar da O’nun halkı olabilirler. Tanrı, kefaret yerine getirilmeden ve Mesih ölümden dirilip yücelere alınıncaya kadar Ruh aracılığı ile yeryüzündeki hali hazırdaki konutunu bina etmedi. (Elçilerin İşleri 2; Efesliler 2) Bireysel imanlı için de durum böyledir. Mesih’in kanı ile temizlendiği zaman, bedeni Kutsal Ruh için bir tapınak yapılır. Bu yüzden gerçek şudur: Tanrı’nın yeryüzündeki konutu, tamamlanmış bir kurtuluş üzerine bina edilir. Ve bu, ne kadar büyük bir ayrıcalıktır! Çöl, Tanrı’nın, halkı ile ilgili amacının bir parçası olmamasına rağmen, İsrailliler kırk yıl çölde dolaştılar. O zaman bu yorgun yolcular için önlerindeki mirasa bakmak, aralarında Tanrı’nın konutuna sahip olmak ne büyük bir bereket idi. Atanmış kahinler, kurbanlar ve buhur aracılığı ile O’na yaklaşabilecekleri bir yer vardı; ve bu yer ordugahlarının merkezinde bulunuyordu. Tanrı’nın varlığının sembolü olan bulutun üzerinde bulunduğu bu çadırı görmek tanrısayarların yüreklerini nasıl da esin ile dolduracaktı. Musa, halk hata yaptıktan sonra bu yüzden can çekişir bir şekilde şöyle feryat etti; “eğer varlığın bize eşlik etmeyecek ise, bizi buradan çıkartma. Yoksa benden ve halkından hoşnut kaldığın nereden bilinecek? Bize eşlik etmenden, değil mi?” (Mısır’dan Çıkış 33:15,16) Tanrı’nın, aynı zamanda şimdi de yeryüzünde konuta sahip olduğunun unutulmaması gerekir. Hıristiyanlığın içinde bulunduğu zihin karışıklığı nedeni ile bu gerçek ihmal edilme tehlikesi ile karşı karşıyadır. Ama başarısızlığa rağmen Tanrı, bina ettiği evde konut kurar ve Rabbin dönüşüne kadar da bu evde konut kuracaktır. Bu gerçeğin bizleri aynı zamanda güç ve teselli ile esinlemesi gerekir; çünkü şeytanın gücünün bölgesinden çıkartılmak ve Tanrı’nın varlığının ve gücünün altına getirilmek, büyük bir ayrıcalıktır. Yeryüzündeki bereketin tek yeri burasıdır ve Kutsal Ruh’un gücü ile Tanrı’nın lütfu aracılığıyla bu bereket yerine paydaş edilen kişiler mutludurlar.
Bu coşkulu övgü şarkısında ifade edilen, sıradan bir sevinç değildi. Bu sevinci tüm topluluğun duyduğu kesindi. Çünkü “Harun’un kız kardeşi Peygamber Miryam tefini eline aldı, bütün kadınlar tefler ile dans ederek onu izlediler.” (ayet 20) Ve Miryam, şarkı söyleyen koroyu idare ederken, onlara şu ezgiyi söyledi: ‘Ezgiler sunun Rabbe, çünkü yüceldikçe yüceldi, atları ve atlıları denize döktü.’ (ayet 21) Burada Miryam’dan ilk kez adı ile söz edilir ve onun bir peygamber olduğunun farkına varmak çok ilgi çekicidir. Büyük olasılıkla erkek kardeşi bebek Musa’nın içinde yattığı hasır sepeti izleyen Miryam idi ve Musa’nın annesi ile buluşmasına aracı olan da yine o idi. Böylece aynı zamanda Miryam da, yalnızca Musa ile olan bağlantısı ile ilgili olarak değil, ama kendisine verilmiş olan farklı armağan nedeni ile İsrail’de seçkin biri haline gelmiştir. Öğüt verdiği kişi ile bağlantısı olan herkesi bereketlemek, Rabbin yollarından biridir; aynı zamanda böylece bize O’nun gözünde aile bağlarının ne kadar kutsal olduğu da açıklanmış olur. Ama önümüzde canlandırılan sahnede Miryam’ın, İsrailli kadınların sevincinin önderi ve ağzı olması, onun onurlandırıldığını ve ayrıcalıklı olduğunu belirtir. Herkesin yüreği mutluluk ile dolu idi ve bunu müzik, dans ve şarkı ile ifade ettiler. Kurtarılmışlardı ve bu gerçeği bu mutlu sabahta yaşıyorlardı; kurtuluşlarının sevinci ile dolu olarak bu sevinci şükran ve övgü ezgileri ile yüksek ses ile ifade ediyorlardı.
1. Burada, İbranice sözcüğün doğru olarak tercüme edilip edilmediğinden kuşku duyulabilir. (Bu ayetin çevirisi ile ilgili nota bakınız, sayfa 110.) İngilizce metin hakkında yapılan yorumlar, yine de doğru kabul edilirler; çünkü önemli olan tek şey, gerçektir.
2. Kutsal bir yer bina etme düşüncesi, İsrail’den değil, Tanrı’dan geldi. (Bakınız Mısır’dan Çıkış 25:8) Kurtardığı halkının arasında konut kurmak O’nun isteği idi.