Çölde Sayım 22-24
Bu üç bölüm kitabımızın farklı bir kısmını oluştururlar – zenginliği ve çeşitliliği bol bir eğitim ile gerçekten harika bir kısımdır. Bu kısımda bize önce açgözlü peygamber ve ikinci olarak da O’nun son derece güzel ve yüce peygamberlikleri sunulmuştur. Balam’ın durumunda gerçekten de garip bir kötülük mevcuttur. Balam’ın para sevdiği aşikardır – ne yazık ki, bu konu günümüzde de aynıdır. Balak’ın altını ve gümüşü sefil bir insan için günümüzde de çok ayartıcı bir yem – direnmek için gereğinden fazla ayartıcı olan bir yem -olduğunu kanıtlar. Şeytan insanı ve onun satın alınabileceği bedelin ne olduğunu iyi biliyor idi.
Eğer Balam’ın yüreği Tanrıya bağlı olmuş olsa idi, o zaman Balak’ın işini çok kısa bir süre içinde bitirebilir idi. Gerçekten de ona bir yanıt göndermesi ancak bir anlık bir zaman bedelinden ibaret olur idi. Ancak Balam’ın yüreği tamamıyla yanlış idi ve onu 22.bölümde çatışan duygular aracılığı ile melankolik bir şekilde davrandığını görüyoruz. Yüreği gitme eğiliminde idi, çünkü yüreğinde gümüş ve altın vardı. Ama aynı zamanda Tanrıya karşı bir tür saygı da duyuyor idi – açgözlü uygulamalarını örtmek için üzerine dindar görünümlü bir giysi giymiş idi. İstediği şey para idi ama bunu dindar bir görünüm içinde saklamakta idi. Zavallı adam! Sefil adam! Onun adı insanoğlunun geçmişteki tarihine çok karanlık ve korkunç bir durumun ifadesi olarak yazılmıştır. “Vay onların haline! Çünkü Kayin2in yolundan gittiler. Kazanç için kendilerini Balam’ınkine benzeyen bir yanılgıya kaptırdılar. Korah2ınkine benzer bir isyanda mahvoldular.” Yahuda 11. Petrus da aynı şekilde Balam’ı düşmüş insanın en karanlık örneklerinin önde gelen bir örneği olarak sunar – bu örnekte karakterlerin en kötüsü oluşturulmuştur. Petrus’un bu konuda yazdıklarını okuyalım: “Gözleri zina ile doludur, günaha doymazlar. sKararsız kişileri ayartırlar. Yüreği açgözlülüğe alıştırılmış lanetli insanlardır. Haksızlık ile lede ettiği kazancı seven Besor oğlu Balam’ın yolunu tutarak doğru yolu bırakıp saptılar. Balam işlediği suçtan ötürü azarlandı. Konuşamayan eşek, insan dili ile konuşarak bu peygamberin çılgınlığına engel oldu.” 2.Petrus 2:14-16.
Bu bölümler Balam’ın gerçek karakteri ve ruhu hakkında ciddi sonuçlar ortaya koyarlar. Balam’ın yüreğine para tutkusu yerleşmiş idi – “haksızlık ile elde ettiği kazancı sever.” Ve Balam’ın öyküsü Kutsal Ruhun kalemi aracılığı ile zina sayılan açgözlülük konusunda tüm iman ikrarında bulunanlar için ciddi bir uyarıdır. Bu üzücü öykü üzerinde daha fazla durmayacağız. Okuyucu bu noktada birkaç saniye durabilir ve Çölde Sayım 22.bölümde sunulmuş olan örnek üzerinde dikkat ile düşünebilir. Burada ön planda bulunan iki kişiyi, zalim kralı ve kendi iradesine göre hareket eden açgözlü peygamber örneklerini inceleyebilir. Ve hiç kuşkumuz yok ki, okuyucu bu inceleme sonrasında açgözlülüğün kötülüğü hakkında daha derin bir duyguya sahip olacak, yüreğin bu dünyanın zenginliklerine bağlandığı zaman oluşacak olan büyük ahlaki tehlikenin farkına varacak ve gözlerimizin önünde Tanrı korkusunun derin bereketini elde edecektir.
Şimdi Moav kralı Balak’ın topluluğunda Balam tarafından söylenen harika peygamberlikleri incelemek için ilerleyelim.
Baal’ın yüksek tepelerinde meydana gelen olaya tanıklık etmek oldukça ilginç olacaktır; büyük sorunun dile getirilmesi, konuşmacıların dinlenmesi ve cereyan eden olayların arkasında yatan anlık tehlikeleri görmek ilginçtir. İsrail, Yehova ve şeytan arasında sürüp giden şeyin ne olduğu konusunda çok az bilgiye sahip idi ya da bunu anlayamıyor idi. Tanrı açgözlü peygamberin ağzından halkın yetkinliğini ortaya koyduğu anda onlar çadırlarında şikayet etmekte idiler. Balak İsrail’i lanetlemek için gitmek isteyecek idi ama Tanrıya övgüler olsun ki, Tanrı hiç kimseye halkını lanetleme acısını çektirmeyecektir. Tanrı, pek çok konuda halkı ile gizli bir şekilde ilgilenmek zorunda kalabilir ama hiç kimsenin ağzını halkına karşı konuşması için hareket ettirmez; ne olduklarını onların kendilerine gösterebilir ama bir yabancının onları ifşa etmesine asla izin vermez.
Bu durum, en derin ilginin düşüncesini ortaya koyar. Burada önemli olan konu şeytanın Tanrının halkı hakkında ne düşündüğü ya da halkın kendi hakkında ne düşünebileceği ya da halkın birbirleri hakkında ne düşüneceği değildir. Burada gerçekten en önemli olan soru şudur: Tanrı onlar hakkında ne düşünmektedir? Tanrı halkı ile ilgili olan her şeyi tam olarak bilir. Onların ne olduklarından; yapmış oldukları her şeyden ve içlerinde olan tüm şeylerden haberdardır. Tanrının her şeyi gören gözü için her şey net bir şekilde açıklanmış olarak durmaktadır. Yüreğin, doğanın ve yaşamın en derin gizlerinin hepsi Tanrı tarafından çok iyi bilinir. Ne melekler, ne insan ne de şeytan bizi Tanrı kadar bilemezler. Bizi mükemmel bir şekilde ancak Tanrı bilebilir. Ve bizim işimiz O’nunladır ve biz elçinin de kullandığı zaferli dil ile şöyle diyebiliriz: “Tanrı bizden yana ise, kim bize karşı olabilir?” Romalılar 8.bölüm. Tanrı bizi görür, bizi düşünür, hakkımızda konuşur; bizi ne şekilde yarattığı ve bizim için nasıl işlediğine göre davranır. Bizler O’nun elinin mükemmel işiyiz. Bize bakan diğer insanlar pek çok kusurlar görebilir, ama biz Mesih’teki konumumuz sayesinde Tanrının gözü tarafından yalnızca Mesih’e benzer olarak görülürüz; biz Mesih’te mükemmeliz. Tanrı Kendi halkına baktığı zaman onlarda Kendi eserini görür ve Kendisine ait olan halkında hiç bir kusurun görünmemesi gerekliliği O’nun kutsal adının yüceliği ve kurtarışının övgüsü için gereklidir. O, halkını egemen lütfu sayesinde Kendisine ait kılmıştır. O’nun adı, O’nun karakteri, O’nun yüceliği ve O’nun işinin mükemmelliği; tüm bunların hepsi Kendisine bağladığı halkının konumu içinde mevcuttur.
Bu nedenle herhangi bir düşman ya da suçlayıcı sahneye çıktığı zaman Yehova suçlamayı karşılamak ve onu yanıtlamak için Kendisi ön plana geçer. Ve O’nun verdiği yanıtın temeli her zaman halkının kendi içinde ne olduğu temeline değil, O’nun, halkını tamamladığı işin mükemmelliği sayesinde getirdiği konumun temeline dayanır. O’nun yüceliği halkı ile bağlantılıdır ve O, halkını haklı çıkartır iken Kendi yüceliğini korumuş olur. Kendisini, halkının ve halkını suçlayan her ağızın arasına yerleştirmiştir. O’nun yüceliği Mesih’teki halkının mükemmelliğinin sunulmasını talep eder. Eğer şeytan lanetlemek ve suçlamak için gelir ise Yehova onu şöyle yanıtlar: Kendisi için seçmiş olduğu halkına verdiği sonsuza kadar kalıcı doğruluğunun zenginliğini ortaya koyar. O, halkını sonsuza kadar Kendi huzurunda duracak konuma getirmiştir.
Tüm bu konular Zekeriya peygamberin kitabının üçüncü bölümünde çarpıcı bir şekilde resmedilirler. Şeytan bu bölümde de Tanrı halkını Temsil Eden’e karşı direnmek için kendisini takdim eder. Ama Tanrı ona nasıl bir yanıt verir? Çok basit, şeytanın lanetlemek ve suçlamak istediği Tanrı temizler, giydirir ve taçlandırır, öyle ki şeytana söyleyecek hiç bir söz kalmaz. Ve böylece şeytan sonsuza kadar susturulur. Kirli giysiler çıkartılmıştır ve kişi bir kahin konumuna getirilmiştir – bir zamanlar yalnızca cehennem alevleri için uygun olan kişi artık şimdi ayağa kalkmak ve Rabbin avlularında bulunmak için uygun konumdadır. Çünkü Mesih’tedir!
Ezgiler Ezgisi kitabına baktığımız zaman orada da aynı konuyu görürüz. Damat, orada Gelinine şunları söyler: “Tepeden tırnağa güzelsin aşkım, hiç kusurun yok.” Ezgiler Ezgisi 4:7. Gelin ise kendisinden söz eder iken yalnızca şu sözleri söyleyebilir: “Esmerim ben.” Ezgiler ezgisi 1:5,6. Aynı şekilde Yuhanna 13.bölümde de Rab İsa öğrencilerine bakar ve onları temiz ilan eder, ama yine de bundan birkaç saat sonra öğrencilerinden biri O’nu tanımadığını söyleyerek bu konuda yemin edecek ve O’nu lanetleyecektir. Bizim tek başımıza ne olduğumuz ve Mesih’te ne olduğumuz arasındaki farklılık işte böylesine derin bir farklılıktır.
Mesih’teki konumumuzun mükemmelliği hakkındaki bu görkemli gerçeğin bizi pratik konumumuzda özensiz hale mi getirmesi gerekir? Asla, düşüncesi bile ne kadar korkunç! Hayır, Mesih’teki mükemmel ve mutlak konumumuz hakkındaki bilgiyi Kutsal Ruh uygulamadaki ölçütümüzü yükseltmek için kullanır. Esin ile yazmış olan elçinin kaleminden çıkmış olan şu güçlü sözlere kulak verelim, “Mesih ile birlikte dirildiğinize göre, gökteki değerlerin ardından gidin. Mesih orada, Tanrının sağında oturuyor. Yeryüzündeki değil, gökteki değerleri düşünün. Çünkü siz öldünüz ve yaşamınız Mesih ile birlikte Tanrıda saklıdır. Yaşamınız olan Mesih göründüğü zaman, siz de O’nunla birlikte yücelmiş olarak görüneceksiniz. Bu nedenle, bedenin dünyasal eğilimlerini öldürün.” Koloseliler 3:1-5.
Duruşu asla konum aracılığı ile ölçmememiz gerekir, aksine her zaman duruş aracılığı ile konumu yargılamamız gerekir. Konum nedeni ile duruşu alçaltmak pratik Hristiyanlıktaki tüm ilerlemelere ölümcül darbe vurmak anlamına gelir.
Gerçeğin önde giden özelliklerinin en güçlü şekilde resmedildiği bölüm Balam’ın dört bildirisidir. İnsanların davranışı hakkında konuşacak olur isek, İsrail hakkında hiç bir zaman böyle görkemli bir davranış ile karşılaşmamış olduğumuzu söylememiz gerekir. “Her Şeye Gücü Yeten’in görümünde” okuduğumuz gibi Rab, Balak’ın İsrail halkını lanetlemesini istediği “Balam’ın gözlerini açtı”. Adına övgüler olsun ki Yehova olayın gerçek durumunu anlaması için bir insanın gözlerini çok çabuk açabilir. Rab halkının duruşuna işaret ederek halkına saygı göstermesi için Balak’ı yargıladı. Tanrı, halkı hakkındaki düşüncelerini ortaya koyar iken onlar için ayrıcalık talep etti. “Tüm Moav prensleri” ile birlikte Balak ve Balam İsrail’in lanetlendiğini ve ona meydan okunduğunu işitmek için bir araya gelebilirler; “yedi tane sunak inşa edebilir” ve “her sunakta bir boğa ve bir koç” sunabilirler; Balak’ın gümüşü ve altını sahte peygamberin açgözlü bakışları altında parlayabilir, ama ne yeryüzünün ne de cehennemin tüm güçlerinin, ne insanlar ve ne de karanlık ve korkunç geçit törenleri ile şeytanların bir araya gelmesi Tanrının İsrailine karşı tek bir lanet ya da suçlamada bulunmalarını gerçekleştiremez. Şeytan, Tanrının “çok iyi” olarak ilan ettiği yaratılışta kusur bulmak için uğraşabilir ama Tanrının kurtarmış olduğu halkı asla suçlayamaz. Ah, hayır! Tanrı halkı, O’nun verdiği doğruluk sayesinde tüm güzelliği ile parlar ve ihtiyaç duyulan tek şey, onların bu doğruluklarının görülmesi için dağın tepesine çıkmak ve Tanrı halkına oradan açılmış gözler ile bakmak gerekir, öyle ki, Tanrı halkını Her Şeye Gücü Yeten’in bakışı ile görebilelim.
Balam’ın harika bildirilerinin birincisinde, Tanrının, halkını tüm diğer ülkelerden farklı bir şekilde ayırmış olduğunu ortaya koyarken görürüz. “Tanrının lanetlemediğini, ben nasıl lanetlerim? Rabbin yıkımını istemediği kişinin yıkımını ben nasıl isteyebilirim? Kayaların doruğundan görüyorum onları, tepelerden bakıyorum onlara. Tek başına yaşayan ve uluslardan kendisini soyutlayan bir halk görüyorum. Kim Yakup soyunun tozunu ve İsrail’in dörtte birini sayabilir? Doğru kişilerin ölümü ile öleyim, sonum onlarınki gibi olsun!” Çölde Sayım 23:8-10. 17
Burada İsrail’in diğer uluslardan ayrılmış olduğunu ve farklı bir konuma yerleştirildiğini görüyoruz. Kendileri ile ilgilenen tanrısal düşünce ile uyumlu olarak hiç bir zaman, hiç bir yerde ya da hiç bir konuda diğer ulusların arasına karışmamaları gerekiyor idi. “Tanrı halkı kendisini diğer uluslardan soyutlayacaktır.” Bu farklı ve empatik bir konumdur. Bu ifade İbrahim’in birebir tohumu için ve şimdiki tüm imanlılar için geçerlidir. Bu önemli ilkeden yoğun pratik sonuçlar ortaya çıkar. Tanrının halkının Tanrı için ayrılmış olması gerekir; bu ayrı olmanın temelinde yatan neden İsrail’in diğer uluslardan daha iyi olması değildir, gerçek nedenin temelinde Tanrının ne olduğu ve halkı için her zaman iyi davrandığı yatar. Biz bu konuda şu anda daha fazla ilerlemeyeceğiz, ama okuyucu bu konuyu tanrısal sözün ışığında ayrıntılı bir şekilde inceler ise kendisi için yararlı olur. “ Tek başına yaşayan ve uluslardan kendini soyutlayan bir halk görüyorum .” Çölde Sayım 23:9.
Ama eğer Yehova egemen lütfu aracılığı ile kendisini bir halka bağlamaktan hoşnut ise ve eğer onları diğer uluslardan soyutlanmış bir halk olarak çağırıyor ise ve dünyadan ayrılmalarını istiyor ve hala ölümün karanlığında ve gölgesinde oturanların” ortasında parlamalarını istiyor ise, o zaman onlara Kendisine uygun olan böyle bir koşulda sahip olabilir. Halkında, onların olmasını istediği şekli oluşturması gerekir. Öyle ki O’nun halkı O’nun yüce ve görkemli halkına övgüler getirsin. Bu yüzden Balam’ın ikinci bildirisinde peygamberden halkın hepsini değil, bir kesimini görebileceği başka bir yer gitmesi istenir. “Ve Balam şu bildiriyi iletti: ‘Ey Balak, uyan ve dinle; ey Sippor oğlu, bana kulak ver. Tanrı insan değil ki, yalan söylesin; insan soyundan değil ki, düşüncesini değiştirsin. O söyler de yapmaz mı? Söz verir de yerine getirmez mi? Kutsamak için bana buyruk verildi; O kutsadı, ben değiştiremem. Yakup soyunda suç bulunmadı, ne de İsrail’de kötülük! Tanrıları Rab aralarındadır, aralarındaki kral olarak adına sevinç çığlıkları atıyorlar. Tanrı onları Mısır’dan çıkardı. O’nun yaban öküzü gibi gücü var. Yakup soyuna yapılan büyü tutmaz; İsrail’e karşı falcılık etkili olmaz. Şimdi Yakup ve İsrail için ‘Tanrı neler yaptı!’ denecek. İşte halk bir dişi aslan gibi uyanıyor, avını yiyip bitirmedikçe, öldürülenlerin kanını içmedikçe rahat etmeyen aslan gibi kalkıyor.” Çölde Sayım 23:18-24.
Burada kendimizi gerçekten yüce bir yerde buluruz. Ve bu yer yüce olduğu kadar sağlamdır da. Bu yer gerçekten de “kayaların doruğundadır.” Burada saf ve temiz bir hava ile geniş bir tepeler dizisi mevcuttur. Ve Tanrının halkı burada yalnızca Gücü Her Şeye Yeten’in onları gördüğü gibi görünürler; üzerlerinde leke, kırışık ya da benzeri bir şey yoktur – tüm kusurları gözlerden gizlenmiştir. Onlara bakıldığında yalnızca Mesih’in güzelliği görülür.
Bu harika bildiride İsrail’in bereketlenmesi ve güvenliği kendilerine değil, Yehova’nın sadakatine ve gerçeğe bağımlı kılınmıştır. “Tanrı insan değil ki, yalan söylesin. İnsan soyundan değil ki, düşüncesini değiştirsin.” Bu vaat, İsrail’i güvenli temel üzerine yerleştirir. Tanrının Kendisine karşı dürüst olması gerekir. Tanrının vermiş olduğu vaadi ve içmiş olduğu andı yerine getirmesine engel olabilecek herhangi bir güç var mıdır? Elbette kesinlikle yoktur. “Tanrı kutsadı, ben değiştiremem.” Tanrı kutsayacaktır ve şeytan bu kutsamayı tersine yani lanete çeviremez.
Böylece her şey düzenlenmiştir. Ve her şey kesindir. Bir önceki bildiride konu, “Tanrının lanetlemediği” idi. Buradaki konu, “Tanrının kutsadığıdır”. İki bildiri arasında çok aşikar bir ilerleme görülür. Balak para seven peygamberi bir yerden başka bir yere dolaştırır iken Yehova bunu halkındaki güzelliğin yeni özelliklerini ve bulundukları konumun güvenliğine yeniden işaret ederek ortaya çıkarmak için fırsat olarak kullanır. Böylece Tanrı halkı yalnızca Tanrı halkından soyutlanmış bir halk olarak değil, ama aynı zamanda aklanmış bir halk olarak da gösterilir. Rableri aralarında ve onlar ile birliktedir ve ayrıca bir kralın sesi de duyulur. “Yakup soyunda suç bulunmadı, ne de İsrail’de kötülük.” Düşman, “halkta her zaman suç ve kötülük vardır” diyebilir. Evet, ama Yehova’nın Kendisi Kendi adı uğruna tüm bunları silmekten hoşnut olmuş ise kim buna karşı çıkabilir? Eğer Tanrı suçları arkasına attı ise bu suçları O’nun önüne kim getirebilir? “Bizi aklayan Tanrıdır, kim suçlu çıkarabilir?” Tanrının gözünde, halkı tüm suçlarından arınmıştır; Tanrı bu sayede onların ortasında konut kurabilmiştir ve onların arasında Sesinin duyulmasını sağlayabilir.
İşte bu nedenle “Tanrının akladığını” diyebiliyoruz! “İsrail’in doğruluğu ya da kendini aklaması” diyemiyoruz! Eğer konu İsrail’in çabası olsa idi, Balak ve Balam lanetleme yolunda yapacakları çok iş bulacaklardı. Rabbe övgüler olsun, çünkü halkının bulunduğu konum O’nun tamamladığı iş sayesindedir ve temelleri Tanrının tahtı kadar sağlamdır. “Eğer Tanrı bizden yana ise, kim bize karşı olabilir?” Eğer Tanrı bizim ve her düşmanımızın arasında duruyor ise, o zaman korkacak bir şeyimiz var mıdır? Eğer O bizim adımıza her suçlayıcıyı yanıtlamak için aracılık ediyor ise o zaman mükemmel esenliğin payımız olduğu kesindir.
Ama yine de tüm bu gerçeklere rağmen kral Moav hala kendinden emin bir şekilde sonunda kendisinin kazanacağını ümit ediyor idi. Ve hiç kuşkusuz Balam da onun gibi hareket etti, çünkü ikisi İsrail’in Tanrısına karşı birlik oldular. Tüm bu olanlar bize güçlü bir şekilde canavarı ve sahte peygamberi hatırlatırlar. Vahiy kitabının sayfalarında sunulduğu gibi bu canavar ve sahte peygamber İsrail’in geleceği ile bağlantısı olan bir bölümde ortaya çıkacak ve korkunç ciddi olaylara neden olacaklardır.
“Balam, Rabbin İsrail halkını kutsamaktan hoşnut olduğunu anlayınca, önceden yaptığı gibi gidip fala başvurmadı, yüzünü çöle çevirdi. Baktı ve İsrail’in oymak oymak yerleştiğini gördü. Tanrının ruhu onun üzerine inince, şu bildiriyi iletti. ‘Beor oğlu Balam, gözü açılmış olan. Tanrının sözlerini duyan, Her Şeye gücü Yeten’in görümlerini gören, yere kapanan, Tanrının gözlerini açtığı kişi bildiriyor: Ey Yakup soyu, çadırların, ey İsrail, konutların ne güzel! Yayılıyorlar vadiler gibi, ırmak kıyısında bahçeler gibi, Rabbin diktiği öd ağaçları gibi, su kıyısındaki sedir ağaçları gibi. Kovalarından sular akacak, tohumları bol su ile sulanacak, kralları Agak’tan büyük olacak, krallığı yüceltilecek. Tanrı onları Mısır’dan çıkardı, O’nun yaban öküzü gibi gücü var. Düşmanı olan ulusları yiyip bitirecek, kemiklerini parçalayacak ve okları ile onları deşecekler. Aslan gibi, dişi aslan gibi yere çömelir ve yatarlar. Kim onları uyandırmaya cesaret edebilir? Seni kutsayan kutsansın ve seni lanetleyen lanetlensin!’” Çölde Sayım 24:1-9.
Buradaki mottonun “yükseğe ve hala daha yükseğe” olduğu kesindir. Kayaların tepelerine tırmanmaya başlar iken, bağırabilir ve aynı zamanda sahte peygamberin söylenmeye zorlandığı o parlak sözlere kulak verebiliriz. Durum giderek İsrail için daha iyi ve Balak için giderek daha kötü hale geliyor idi. Balak’ın orada durması ve yalnızca İsrail’in “kutsandığını” değil, ama aynı zamanda kendisinin onları lanetlemek istediği için “lanetlendiğini” işitmesi gerekiyor idi.
Ama burada üçüncü bildiride parlayan zengin lütfa özellikle dikkat etmemizi öneriyorum. “Ey Yakup soyu, çadırların, ey İsrail, konutların ne güzel!” Eğer biri bu çadır ve konutları incelemek için aşağı inmiş olsa idi, insanın “görümüne” göre bu çadır ve konutlar “Kedar’ın çadırları kadar siyah” görünebilecekler idi. Ama, “Her Şeye Gücü Yeten’in görümünde” onları bakılsa idi, güzel, büyük ve hoş görünecekler idi. Ve böylece onları görmeyen kişinin “gözlerinin açılması” gerekecek idi. Eğer “kayaların doruğundan” Tanrının halkına bakar isem onları Tanrının gördüğü gibi göreceğim ve bunun anlamı şudur: insanlar Mesih’in mükemmelliğini giyinmişlerdir – O’nda tamdırlar ve Sevgili’de kabul edilmişlerdir. Bu durum beni şu konularda hareket edebilmem için güçlendirecektir: onlarla anlaşmam, onlarla çalışmam, onlarla paydaşlıkta bulunmam ve onların düşünce ve bakış açılarının, kusurlarının ve hatalarının, zayıflıklarının ve başarısızlıklarının üzerine yükselmem için bana destek olacaktır. 18 Eğer onları bu alçakgönüllü tanrısal temel üzerinden görmez isem, o zaman gözlerimi bazı küçük hatalara ya da diğerlerine dikeceğim kesindir ve bunun sonucu olarak da o zaman paydaşlığım tamamen lekelenecek ve duygularım yabancılaşacaktır.
Bir sonraki bölümde İsrail’in nasıl bir kötülük içine düştüğü konusunu göreceğiz. Bu durum Yehova’nın yargısını değiştirdi mi? Kesinlikle hayır. “O insan soyunda değil ki, düşüncesini değiştirsin.” O, halkı yaptıkları kötülük nedeni ile yargıladı ve azarladı, çünkü O kutsaldır ve halkında, Kendi doğasında bulunana karşıt olan herhangi bir şeyi asla kutsamaz. Ama onlarla ilgili yargısını da hiç bir şekilde geri çevirmez. Tanrı, halkı hakkındaki her şeyi biliyordu. Onların ne olduklarını ve ne yapacaklarını biliyor idi. Ama yine de şunları söyledi: “Yakup soyunda suç bulunmadı, ne de İsrail’de kötülük. Ey Yakup soyu, çadırların, ey İsrail konutların ne güzel!” Bu tutum, tanrının onların kötülüklerini hafife aldığı anlamına mı geliyor idi? Böyle bir şeyi düşünmek bile sapkınlıktır! Tanrı onları suçları nedeni ile cezalandırabilir idi, ama bir düşmanın suçlamak ya da lanetlemek için ortaya çıktığı anda Tanrı halkının önüne geçer ve şöyle der: “suç görmüyorum” – Çadırların ne güzel”.
Değerli okuyucu, sence tanrısal lütuf ile ilgili bu görüşler bir antinomianizm ruhuna mı hizmet etmektedirler? Böyle bir düşünce bizden uzak olsun! Bu korkunç kötülük bölgesinden uzakta olduğumuzdan ve “kayaların doruğundaki” saf ve kutsal atmosferi soluk aldığımızdan emin olarak huzur duyabiliriz. Kayaların doruğundaki bu yüksek noktadan Tanrı halkı kendi içlerinde oldukları gibi değil, ama Mesih’te oldukları gibi görülürler – insanın düşüncelerine göre değil, Tanrının düşüncelerine göre değerlendirilirler. Ve ayrıca, ahlak tutumunun standardını yükselten tek gerçek ve etkili durumun bu çok değerli ve huzur veren gerçeğe – Tanrı bizi Mesih’te mükemmel görür - iman etmek olduğunu söyleyebiliriz.
Ama şimdi üçüncü bildiriye bir kez daha kısaca göz atmamız gerekecek. Yehova’nın gözünde güzel görünen yalnızca İsrail’in çadırları değildir, ama aynı zamanda halkın kendisi de öyledir. Ve bizim önümüzde Tanrıda bulunan o eski lütuf kaynakları ve diri hizmet tarafından temsil edilirler. “Yayılıyorlar vadiler gibi, ırmak kıyısında bahçeler gibi, Rabbin diktiği öd ağaçları gibi, su kıyısındaki sedir ağaçları gibi.” Ne kadar özel! Ne kadar mükemmel bir güzellik! Ve bir düşünün, bu harika gerçekler Balak ve Balam arasındaki Tanrısız birlik bir fırsata dönüştürülerek bizlere söylenmiştir!
Ama bunlardan fazlası da vardır. Lütfun ve kurtuluşun bu sonsuza kadar akan kaynaklarından içen yalnızca İsrail değildir. Her zaman olduğu gibi, lütuf ve kurtuluş diğer kişilere de bir bereket kanalı olarak akar. “Kovalarından sular akacak.” Tanrının kesin amacı şudur: İsrail’in on iki oymağı yeryüzünün dört bir köşesine zengin bir bereket kanalı olacaktır. Bu bilgiyi Hezekiel 47 ve Zekeriya 14 bölümlerinde yer alan ayetlerden öğreniriz, ancak bu ayetler üzerinde durmayı düşünmüyoruz. Burada onlara işaret etmemizin tek nedeni bu görkemli bildirilerde bulunan harika doluluğu ve güzelliği ortaya dökmektir. Okuyucu bunlar ve benzeri ayetler üzerinde derin düşünebilir ve bundan büyük ruhsal yarar elde eder. Ama bunu yapar iken kendisini sahte bir şekilde ruhsallaştırma olarak adlandırılan ölümcül sisteme karşı özen ile koruması gerekmektedir. Bu sistemin aslı temelde İsrail evinin tüm özel bereketlerinin iman ikrarında bulunan kiliseye uyarlanmasını içerir. Ama diğer sahte sistemde mevcut olan yalnızca ihlal edilmiş bir yasanın lanetlerinden geriye kalandır. Tanrının böyle sahte bir sistemi kutsamayacağından elbette emin olabiliriz. İsrail, ataları uğruna sevgilidir ve “Tanrı çağrısını ve armağanlarını geri almaz.” Romalılar 11.
Bu bölüme Balam’ın son bildirisine kısaca değinerek son vereceğiz. İsrail’in geleceği ve tüm düşmanlarının bozguna uğratılacağı ile ilgili böylesine parlak bir tanıklığı işitmiş olan Balak, yalnızca derin bir hayal kırıklığına uğramak ile kalmadı, ama aynı zamanda çok da kızdı ve bu öfkesi Balam’a karşı alevlendi; ellerini birbirine vurarak Balam’a şöyle dedi: “düşmanlarıma lanet okuyasın diye seni çağırdım. Oysa sen onları üç kez kutsadın. Haydi hemen evine dön! Seni ödüllendireceğimi söylemiş idim, ama Rab seni ödül almaktan yoksun bıraktı. Balam Balak’a şöyle karşılık verdi: “Bana gönderdiğin ulaklara ‘Balak sarayını altın ve gümüş ile doldurup bana verse bile, Rabbin buyruğundan öte iyi kötü hiç bir şey yapamam. Ancak Rab ne derse onu söylerim’ dememiş miydim? İşte şimdi halkıma dönüyorum. Gel, bu halkın gelecekte halkına neler yapacağını sana bildireyim.” Çölde Sayım 24: 10-14. [ bu ayetler 24.bölümün sonuna doğru yer alan ayetlerdir.] Ve sonra Balam şu dördüncü bildiriyi iletti: “Beor oğlu Balam, gözü açılmış olan, Tanrının sözlerini duyan, yüceler Yücesinin bilgisine kavuşan, Her Şeye Gücü Yeten’in görümlerini gören. Yere kapanan, Tanrının gözlerini açtığı kişi bildiriyor: Onu görüyorum ama şimdilik değil, ona bakıyorum ama yakından değil. Yakup soyundan bir yıldız çıkacak, İsrail’den bir önder yükselecek. Moavlıların alınlarını ve Şetoğullarının başlarını ezecek.” Çölde Sayım 24: 15-17.
Bu ayetler bildiriler ile ilgili konuyu büyük ölçüde tamamlıyor. Burada en üste konan taş muhteşem bir yapının üzerine konmuştur. Bu harikulade gerçek, lütuf ve görkem yapısıdır. İlk bildiride, halkın diğer uluslardan soyutlandıklarını görürüz; ikinci bildiride halkın mükemmel bir şekilde aklanmış olduğu duyurulur; üçüncü bildiride halkın ahlak güzelliği ve verimliliği ilan edilir ve şimdi bu dördüncü bildiride tepelerin doruğunda bulunuruz; sınırsız bir geleceğe uzanan tüm uzunluk ve genişliğinin kapsadığı geniş vadiler görürüz. Yahuda oymağının Aslanı’nı görürüz; O’nun kükreyişini işitiriz; tüm düşmanlarına üstün geldiğini ve onları toz hale getirene kadar ezdiğini anlarız. Yakup’un yıldızı artık sınır tanımadan yükselir. Gerçek Davut Babasının tahtına yükselir, İsrail yeryüzünde öncelik kazanır ve onun tüm düşmanları utanç ve sonsuza dek kalıcı aşağılanma ile örtülürler.
Bu noktada bu bildirilerden daha muhteşem herhangi bir şey algılamak imkansızdır. Ve bu bildiriler İsrail’in çöldeki dolaşmalarının sonunda daha da dikkat çekici hale gelirler; İsrail halkına çölde iken ne olduklarına dair yeterli kanıt verilmiştir, kapasite ve eğilimlerinin en olduğu kendilerine gösterilmiştir. Ama Tanrı her şeyden üstündür ve O’nun sevgisini hiç bir şey değiştiremez. O, sevdiği zaman sevdiğini sonsuza kadar sever. Ve bu yüzden “canavar ve sahte peygamber” örneği arasındaki birleşmenin boş olduğu kanıtlanır. Tanrı İsrail’i bereketlemiştir ve İsrail hiç bir şekilde lanetlenemez. “Ve bundan sonra Balam kalkıp evine döndü, Balak da kendi yoluna gitti.” Çölde Sayım 24: 25.
17 Zavallı, sefil Balam! Sefil insan! Doğru olanların ölmesini istiyor idi. Aynı şeyleri söyleyecek pek çok kişi vardır ama bu kişiler “doğru kişilerin ölümü ile ölme” yolunun öncelikle doğruların yaşamına sahip olmak ve doğruların bu yaşamını sergilemekten geçtiğini unuturlar. Evet, ne yazık ki pek çok kişi bu durumdadır! Kaç kişi sürmediği yaşamın ölümü gibi sonları olsun ister? Balak’ın gümüş ve altınına sahip olmak isteyen pek çok kişi vardır. Ve Tanrının İsrail’i arasında da böyle kişiler bulunabilir. Ne kadar boş bir düşünce! Ölümcül bir yanılgı! Hem paraya hem tanrıya aynı anda hizmet edilemez.
18 Metindeki ifade hiç bir şekilde Tanrının evindeki disiplinin konusuna değinmez. Burada ahlak kötülüğüne ve öğretiş hatasına yargı getirmek zorunda kalırız. 1.Korintliler 5:12,13.