Mısır’dan Çıkış 26

Şimdi önümüzde açtığımız kitabımızın kısmı tapınağın perdelerinin ve örtülerinin eğitici tanımını içerir. Ruhsal göz burada Mesih’in sergilenen karakterinin çeşitli özelliklerinin ve durumlarının gölgelerinin farkına varır. “Ayrıca, Tanrının konutunu on perdeden yap. Perdeler lacivert, mor, kırmızı iplik ile özenle dokunmuş ince ketenden olsun, üzeri Keruvlar ile ustaca süslensin.” Burada İnsanoğlu İsa Mesih’in farklı özellikleri yer alır. “İnce keten perdeler” O’nun yürüyüşünün ve karakterinin lekesiz saflığının ön örnekleridirler; “lacivert, mor ve kırmızı” renkleri bize O’nu “gökten gelen Rab” olarak sunarlar; O, tanrısal öğütler uyarınca egemenlik sürecektir, ama O’nun sadakatinin sonucu çekeceği acılar olacaktır. Böylece lekesiz bir insana, göksel bir insana, soylu bir insana ve acı çeken bir insana sahip oluruz. Bu malzemeler tapınağın perdeleri değiller idi, ama aynı zamanda perdeyi yapmak için kullanıldılar (ayet 31), “Çadırın giriş bölümündeki perde” (ayet 36), “avlunun kapısına asılan perde” (Mısırdan Çıkış 27:16), “Harun’un hizmet giysileri ve kutsal giysileri.” (Mısırdan Çıkış 39:1) Tek bir sözcük ile belirtecek olur isek, Mesih her yerde idi, her şeyde idi ve her şey yalnızca Mesih idi. 1

Mesih’in lekesiz insanlığının ifadesi olan “ince keten perdeler”, ruhsal zihnin düşünce kaynağına değerli bir anlam eklerler. Bu öyle bir konudur ki, üzerinde hiç bir zaman yeterince derin düşünemeyiz. Mesih’in insanlığı ile ilgili olan gerçeğin ruhsal bir titizlik ile kabul edilmesi gerekir, bu gerçeğe ruhsal bir enerji olarak tutunmak, onu kutsal bir gayret ile korumak ve göksel bir güç ile konuşmak lazımdır. Eğer bu konuda hatalı isek, hiç bir konuda doğru olamayız. Bu gerçek çok büyük, çok yaşamsal ve çok temel bir gerçektir. Ve eğer onu Tanrının Kutsal sözünde açıklamış olduğu gibi, kabul etmez, ona tutunmaz, onu konuşmaz ve onu konuşmaz isek, tüm doğaüstü yapının mantıksız olması gerekir. Bu her şeyden önemli öğretişe üstün gelebilecek gibi görünen düşünce ve ifade gevşekliğinden daha kötü bir şey olamaz. Eğer Tanrının sözüne daha fazla saygı duyulsa idi, o zaman Tanrı Sözü daha detaylı olarak bilinir idi. Ve bu şekilde, görevi İsa Mesih’e tanıklık etmek olan Tanrının Kutsal Ruhunu gereksi yere kederlendiren o tüm hatalı ve zararlı ifadelerden uzak kalır ve mutlu olurduk.

Melek Meryem’e Kurtarıcının doğumu ile ilgili sevinç veren haberi ilan ettiği zaman, Meryem meleğe şöyle dedi: “Bu nasıl olur? Ben erkeğe varmadım ki! “ Meryem’in doğal ve zayıf zihninin, “Tanrının bedende görünmesi” ile ilgili muhteşem sırrı kavraması imkansız idi. Ama meleğin Meryem’e verdiği yanıta dikkat edelim – yanıt kuşku duyan bir zihne değil, bilgisiz de olsa inançlı bir yüreğe verildi. “Kutsal Ruh senin üzerine gelecek. Yüceler Yücesi’nin gücü sana gölge salacak. Bunun için doğacak olana, kutsal Tanrı Oğlu denecek.” (Luka 1:34-35) Meryem hiç kuşkusuz, bu doğumun sıradan insan soyunun ilkeleri ile uyumlu olduğunu düşünmüş idi. Ama melek onun hatasını düzeltti ve bu düzeltme ile açıklamasında yer alan en önemli gerçeklerden birini de dile getirmiş oldu. Melek, Meryem’e tanrısal gücün GERÇEK BİR İNSAN şekillendirmek üzere olduğunu – “ikinci insan – gökten gelen Rab” olduğunu ve doğasının herhangi bir kusuru kabul edemeyeceğini ya da bir kusur ile temasta bulunamayacağını bildirir. Bu Kutsal Olan, “günahlı insan bedeni benzerliğinde” idi, ama “bedeninde günah yoktu.” Et ve kandan oluşan gerçek bir bedene paydaş oldu, ama bu bedende kötülüğün en ufak bir zerresi ya da gölgesi yok idi.

Bu büyük gerçeğin doğruluğu ne kadar vurgulansa da yeterince ifade edilmesi mümkün değildir. Oğul’un beden alması, bir bakirenin rahminde Yüceler Yücesi’nin aracılığı ile şekil verilen saf ve lekesiz bedenin gizemliliği, Tanrının kurtarmış olduğu kilisenin Başı, Temsilcisi ve Modeli olan gökte yüceltilmiş olan bir Tanrı-insanın, “tanrısallığının yüce gizemidir!” O’nun İnsanlığının mükemmel saflığı, Tanrının taleplerini eksiksiz olarak yerine getirdi; bu nedenle insanın yapması gerekip de yapamadıklarını yaptı. O bir insan idi, çünkü insanın ihtiyaçlarını başka bir kişi karşılayamaz idi. Ama O, öyle bir insandı ki, Tanrının tahtının tüm taleplerini O’ndan başka karşılayabilecek hiç kimse yok idi. O, Tanrının kendisinden mükemmel bir şekilde hoşnut olduğu ve insanın O’na yüzde yüz güvenerek tamamen yaslanabileceği lekesiz ve gerçek bir insan idi.

Zihni ve yüreği aydınlanmış olan okuyucuma, O’nun ölümü ve dirilişi olmadığı takdirde, bizim için yeterli olmayacağını hatırlatmama gerek yok. Yalnızca beden alan bir Mesih’e değil, aynı zamanda çarmıha gerilen ve dirilen bir Mesih’e ihtiyacımız vardır. Evet, çarmıha gerilmesi için beden alması gerektiği doğrudur, ama ancak O’nun ölümü ve dirilişi ile kurtulmamız mümkündür. Mesih, yalnızca beden almak ile kendisini insan ile birleştirmedi. Bu mümkün olamaz idi; İsa’nın kendisi bunun aksini öğretir: “Size doğrusunu söyleyeyim, buğday tanesi toprağa düşüp ölmedikçe yalnız kalır. Ama ölür ise çok ürün verir.” (Yuhanna 12:24) günahlı ve kutsal, saf ve kusurlu, çürümeyen ve çürüyecek olan beden arasında hiç bir birlik mümkün değildir. Tamamlanmış ölüm Mesih ve O’nun seçtiği üyeleri arasında mevcut olan tek zemindir. Bu güzel bağlantıyı şu sözlerde görebiliriz:” Ben asmayım, sizler dallarsınız.” “O’nun ölümünün benzerliğine O’nunla birlikte ekildik.” “Günah bedeninin gücü kırılsın diye eski yaratığımız O’nunla birlikte çarmıha gerildi.” “ayrıca Mesih’in gerçekleştirdiği sünnet sayesinde O’nda el ile yapılmayan sünnet ile sünnet edildik; vaftizde O’nunla birlikte gömüldük ve O’nu ölümden dirilten Tanrının gücüne iman ederek O’nunla birlikte dirildiniz.” Okuyucuma, bu önemli konudaki gerçek ile ilgili daha detaylı bilgi alması için Romalılar 6. Bölümü ve Koloseliler 2. Bölümü okumasını öneririm. Mesih’in ve halkının bir olabilmesi ancak ölmüş ve dirilmiş olan Mesih sayesinde mümkün olabilir. Gerçek buğday tanesinin toprağa düşmesi ve ölmesi gerekiyor idi, öyle ki, yalnız kalmasın ve çok ürün versin.

Ama bu konu Kutsal Yazılarda açıklanan gerçeğin ilk görkemli derecesidir; beden almanın şekillenmesi ile eşit derecede sade bir açıklamadır. Ve “ince keten perdeler”, “İnsan Mesih İsa’nın” ahlak saflığını önceden bildiren örneklerdir. O’nun nasıl oluşturulacağı konusunu önceden incelemiş idik ve burada O’nun yeryüzündeki yaşamına baktığımız zaman, O’nun yaşamının her anındaki aynı lekesiz saflığı görebiliriz. Mesih kırk gün çölde kaldı, şeytan tarafından denendi ama O’nun saf doğası, ayartıcının akılsız önerilerine hiç bir karşılık vermedi. O, cüzamlı kişilere dokundu ve Kendisine hiç bir şey olmadı. Ölü bedene dokundu ama ölümün kokusu O’nu etkilemedi. En kirli çevrelerin ortasında saflığından kaybetmeden bulundu. O, ışığın kaynağı olarak en karanlık yerlerden geçerken ışığı hep parladı. O, doğası, davranışı ve karakteri olarak mükemmel bir şekilde eşsiz idi. Yalnızca O, şu sözleri söyleyebilir idi: “Kutsal Olanını çürümeye bırakmayacaksın.” Bu sözler, O’nun İnsanlığı ile ilgili idi; mükemmelen saf ve mükemmelen kutsal olarak günahı üstlendi. “O, günahlarımızı kendi bedeninde, ağaç üzerinde taşıdı.” Mesih günahlarımızı” ağaçta”, yani çarmıhta ve yalnızca orada üstlendi. “Tanrı, günahı bilmeyen Mesih’i bizim için günah (sunusu) yaptı, öyle ki, Mesih sayesinde Tanrının doğruluğu olalım.” (2.Korintliler 5:21)

“Mavi”, gökler ile ilgili bir renktir ve Mesih’in göksel karakterine işaret eder – ama Mesih yine de –günah dışında- insanlığın asıl ve gerçek tüm koşullarının içine aşağı inmiş idi, ancak O, yine de, “gökten gelen Rab” idi. Mesih her ne kadar tam olarak insan olsa da, her zaman, Kendisine yarışır saygınlığının bilinci hiç bir zaman hiç bir şekilde kesintiye uğramadan yeryüzünde göksel bir yabancı olarak yürüdü. O, nereden geldiğini, nereye gittiğini ve nereye gideceğini asla bir kez bile unutmadı. O’nun tüm sevinçlerinin kaynağı yücelerde idi. Yeryüzü O’nu ne daha zengin ne de daha yoksul yapamazdı. O’nun gözünde bu dünya, “suyun bulunmadığı kurak ve çorak bir ülke” idi. Ve bu yüzden, O’nun ruhu yalnızca yukarıda tazelenme bulabilir idi. O’nun Ruhu tamamen göksel idi. “Gökten inmiş ( ve gökte olan) olan İnsanoğlu’ndan başka hiç kimse göğe çıkmamıştır.” (Yuhanna 3:13)

Mor” renk, kraliyet ya da soyluluğu belirtir ve bize “Yahudilerin kralı olarak doğmuş olan Mesih’i”; Kendisini Yahudilerin kralı olarak Yahudilerin ulusuna sunduğuna ve onlar tarafından reddedildiğine ve ölümlü bir göz bu kraldan tek bir soyluluk belirtisi asla göremese de Pontius Pilatus’un önünde kral olduğunu kabul ettiğine işaret eder. “Bir kral olduğumu sen söylüyorsun.” Ve, “Bundan sonra İnsanoğlu’nun Tanrının tahtının sağında oturduğunu ve bulutlar üstünde geldiğini göreceksiniz.” Ve son olarak çarmıhının üstüne asılan İbrani, Grek ve Latin – din dili, bilim dili ve yönetim dili - dillerinde yazılan kelimeler ile tüm dünyaya O’nun “Nasıralı İsa, Yahudilerin Kralı” olduğu ilan edildi. Yeryüzü, O’nun ünvanlarına sahip çıkmadı – ve bu yeryüzünün aleyhine oldu, ama aynı şey gökyüzü için geçerli olmadı; gökyüzünde O’nun ünvanları tam olarak fark edilmiş idi. Mesih, sonsuz ışık yerlerine yücelik ve onur ile taçlandırılmış olan bir galip olarak kabul edildi ve göklerdeki krallık tahtına, melekler ordusunun ortasında övgüler sunularak, düşmanlarının ayaklarının altına konulmasını beklemek üzere oturtuldu. “Nedir uluslar arasındaki bu kargaşa? Neden boş düzenler kurar bu halklar? Dünyanın kralları saf bağlıyor, hükümdarlar birleşiyor Rabbe ve meshettiği krala karşı.’Koparalım onların kayışlarını’ diyorlar, ‘Atalım üzerimizden bağlarını.’ Göklerde oturan Rab gülüyor, onlarla eğleniyor. Sonra öfke ile uyarıyor onları, gazabı ile dehşete düşürüyor. Ve ‘Kralımı kutsal dağım Siyon’a oturttum’ diyor. Rabbin bildirisini ilan edeceğim: Bana ‘sen benim oğlumsun’ dedi, ‘bu gün ben sana baba oldum. Dile benden, miras olarak sana ulusları, mülk olarak yeryüzünün dört bucağını vereyim. Demir çomak ile kıracaksın onları, çömlek gibi parçalayacaksın. Ey krallar, akıllı olun! Ey dünya önderleri, ders alın! Rabbe korku ile hizmet edin, titreyerek sevinin. Oğul’u öpün ki, öfkelenmesin, yoksa izlediğiniz yolda mahvolursunuz. Çünkü öfkesi bir anda alevleniverir. NE MUTLU O’NA SIĞINANLARA.” (Mezmur 2)

“Kırmızı” renk, samimi olmak gerekir ise, ölüm aracılığı ile üretilir ve bu renk acı çeken Mesih için uyarlanan uygun bir renk özelliği taşır. “Mesih bizim için bedende acı çekti.” Eğer ölüm olmasa idi, her şey boş olacak idi. Bizler “mavi”, ve “mor” renklere hayranlık duyabiliriz, ama eğer “kırmızı” renk olmasa idi, tapınak en önemli özelliğinden yoksun kalmış olacak idi. Mesih, ölümün gücünü, ölümü aracılığı ile yok etti. Kutsal Ruh’un Mesih ile ilgili çarpıcı örneği – gerçek tapınağı – atlaması imkansız idi; O’nun karakteri, kilise olan Bedeni ile bağlantısının, Davut’un tahtı ile ilgili talebinin ve tüm yaratılışın Başı olduğuna ilişkin gerçeğin zeminini oluşturmakta idi. Özetleyecek olur isek, Kutsal Ruh Rab İsa’yı bizim görüşümüze yalnız açıklamak ile kalmaz, kusursuz bir insan ve soylu bir insan olduğunu bildirmek ile yetinmez, ama aynı zamanda O’nun acı çeken bir insan olduğunu da kırmızı renk aracılığı ile sembolize eder; O’nun ünvanını hak ettiğini belirtir.

Ama tapınağın perdelerinde, Mesih’in karakterinin çeşitli ve mükemmel özelliklerinden çok daha fazlasına sahibiz. Aynı zamanda O’nun karakterinin eşsizliğine ve sürekliliğine de sahibiz. Her özellik, kendi uygun mükemmelliği içinde ortaya konur ve biri diğeri ile asla birbirine karışmaz ya da diğerinin güzelliğini gölgelemez. Her şey, Tanrının gözünün önünde mükemmel bir uyum içindedir. Ve Musa’ya dağda verilen modele uygun olarak yapılmıştır. Ve yeryüzünde bu model aslına uygun olarak gerçekleştirilmiştir. “Bütün perdeler aynı ölçüde olacak, perdeler beşer beşer birbirine eklenerek iki takım perde yapılacak.” Aynı şey, yeryüzünde mükemmel bir insan olarak yürüyen Mesih’in tüm yollarındaki orantı ve süreklilik nedeni ile, O’na hangi görünüm ve ilişki açısından bakacak olur isek olalım, geçerli idi. Tek bir karakter halinde hareket edildiği zaman, hiç bir özellik diğerinin tanrısal saygınlığı ile en ufak bir derecede bile uyumsuz değil idi. Mesih, her zaman, her yerde ve her koşul altında mükemmel insan idi. O’nun yollarının hepsinde yalnızca O’na ait olan o saf ve sevgi dolu orantıdan başka bir şey bulunmadı. “Bütün perdeler aynı ölçüde olacak.”

Beş perdenin iki takım perdesinin her biri Tanrıya karşı ve insana karşı eylemler olarak Mesih’in iki önemli görünümünü sembolize ediyor olabilirler. Yasada aynı iki görünüme sahibiz, yani, Tanrıya uygun olana ve insana uygun olana; öyle ki, eğer Mesih hakkında, ayetlere baktığımız zaman şunu görebilelim, “yasan yüreğime yazılıdır” ve eğer O’nun dış karakterine bakar ve yürür isek, bu iki unsurun mükemmel bir uyum içinde uyarlanmış olduklarını görebilir ve yalnızca uyarlandıklarını değil, ama aynı zamanda birbirlerinden ayrılması imkansız bir şekilde En Yüce Kişilik’te konut kurtmuş olan göksel lütuf ve tanrısal enerji aracılığı ile birbirlerine bağlanmış olduklarını anlarız.

“Birinci takımın kenarına lacivert ilmekler aç. Öbür takımın kenarına da aynı şeyi yap. Birinci takımın ilk perdesi ile ikinci takımın son perdesine ellişer ilmek aç. İlmekler birbirine karşı olmalı. Elli altın kopça yap, perdeleri kopçalayarak çadırı birleştir. Böylece konut tek parça haline gelecek.” Bize burada “lacivert ilmekler” ve “altın kopçalar” ile gösterilen, Mesih’teki göksel lütuf ve tanrısal enerjidir. Bunlar, Mesih’in, Tanrının ve insanın bir araya getirilmesi ve mükemmel bir şekilde uyarlanması ile ilgili isteklerini yerine getirmesini sağladılar. Öyle ki, Mesih hem birine hem de diğerine hitap eder iken, asla bir an için bile Kendi karakterinin eşsizliğine leke sürülmesine izin vermesin. Hilekar ve iki yüzlü kişiler O’nu, “Sezar’a vergi ödemek, yasal mıdır, değil midir? “ sorusu ile ayartmak istedikleri zaman, O, bilgece şu yanıtı verdi: “Sezar’ın hakkını Sezar’a, Tanrının hakkını Tanrıya verin.”

Hakkını alması gereken yalnızca Sezar değil idi, her insan Mesih’te tüm haklarına mükemmel bir şekilde sahip oldu. O, mükemmel Kişiliğinde Tanrının doğası ve insanın doğası ile birleştiği zaman, Tanrının ve insanın isteklerini en mükemmel şekilde karşıladı. Müjde öyküsü aracılığı ile, “lacivert ilmekler” ve “altın kopçalar” aracılığı ile bu ilkeyi izlemek çok ilginç olur idi. Ama okuyucumun bu incelemeyi Kutsal ruhun rehberliği altında yapmasını isterim; Kutsal Ruh Kutsal Olan Mesih’in her özelliğini O’nun değişmez amacı ve bölünemez Yüceliğini göstermekten zevk alır.

“Konutun üstünü kaplayacak çadır için keçi kılından on bir perde yap;” (7-14) Perdelerin güzellikleri örtülü kalmalı idi; içerde bulunan kişiler tarafından görülmemeli idi. Kutsal yere girme ayrıcalığına sahip olan herkes, “mavi, mor, kırmızı ve ince keten perdeleri”, perdenin içinde konut kurmuş olan Tanrıyı yani bedendeki Mesih’i görmemeli idi; tanrısal doğanın ışınları öylesine parlaktı ki, günahkar onların parlaklığı ile karşı karşıya gelmeye dayanamazdı.

Rab İsa yeryüzünde iken, ne kadar da az kişi O’nu gerçekten tanıdı! Gözler, O’nun karakterinin gökselliğini ve derin gizemini içine alıp takdir edecek kadar meshedilmemiş idi. “Mavi, mor, kırmızı ve ince keten perdeleri” ne kadar da az kişi gördü! Yalnızca iman insanı O’nun huzuruna götürdüğü zaman, Tanrı bu parlak yüceliğinin bulut aracılığı ile parlamasına izin verdi. Doğal göz ile bakıldığı zaman, “keçi kılından yapılmış perde”, O’nun ayrılığının ve uzak oluşunun bir sonucu olan ön bir örnek teşkil etmekte idi. Ama yalnızca kişisel olarak günahkarlardan değil, aynı zamanda onların düşüncelerinden de uzak idi. Tanrının bu tür insanlar ile ortak hiç bir noktası yok idi; O’nun doğasını anlayamazlar ve O’ndan zevk alamazlar idi. “Beni gönderen Baba bir kimseyi bana çekmedikçe, o kimse bana gelemez…. Ne mutlu sana Yunus oğlu Simun! Bu sırrı sana açan insan değil, göklerdeki Babamdır!” (Yuhanna 6:44 ile Matta 16:17 ayetlerini karşılaştırın) “O, kurak yerdeki kök gibi büyüdü. Bakılacak biçimden, güzellikten yoksun idi. Gönlümüzü çeken bir görünüşü de yok idi. Rağbet gören düşünce, kendisini “keçi kılından bir perdeye” sarmış Olan’ın bu boş dünya sahnesinden hızla geçer iken izleyicilerinin olamayacağı idi; İsa, rağbet gören Biri değil idi; kalabalıklar O’nu bir an için izleyebiliyorlar idi, çünkü O’nun hizmeti “balık ve ekmek” mucizesinde olduğu gibi, ihtiyaçlarını karşılayan bir hizmet idi; ancak aynı kalabalıklar, “Davud Oğlu’na Hozanna!” diye bağırmalarına rağmen, “O’nu çarmıha ger!” diye bağırmaya da aynı şekilde hazır idiler. Ah! İmanlılar bunu hatırlamalıdırlar! Mesihin hizmetkarları bunu hatırlamalıdırlar! Müjdeyi duyuran tüm vaizler bunu hatırlamalıdırlar! “Keçi kılından perdeleri”, her birimiz aklında tutsun!

Ama eğer keçilerin derileri Mesih’in yeryüzünden ayrılışını ifade ediyor ise, koçların kurutulmuş derileri O’nun tanrıya olan adanmışlığını ve bağlılığını sergiler; bu adanmışlık ve bağlılık ölüm derecesinde bile sadık kalmıştır. Tanrının bağında durabilen tek mükemmel Hizmetkar yalnızca O idi. Beşikten mezara kadar hiç vazgeçmeden izlemiş olduğu amacı, Babasını yüceltmek ve O’nun işini tamamlamak idi. Çocukluğundan beri, “Babamın işini yapmam gerektiğini bilmiyor musunuz” diye konuşmuş idi ve bu işin başarılması O’nun yaşamının tasarımı idi. “O’nun yiyeceği O’nu gönderenin işini yapmak ve O’nun işini tamamlamak idi. “Kurutulmuş koç derileri” ile “keçi kılından perdeler” arasında O’nun alışkanlıklarını belirleyen farklı kısımlar söz konusu idi. O’nun Tanrıya olan mükemmel adanmışlığı, O’nu insanların alışkanlıklarından ayrı tutuyor idi.

Porsuk derileri, bize, Rab İsa’nın O’nun tüm canına işlemiş olan amacına düşman olan her şeyin yaklaşımına karşı kutsal tedbirini gösterir. O, Tanrının önündeki konumunu aldı ve ne insanların ne kötü ruhların ne yeryüzünün ne de cehennemin buna üstün gelmesine izin vermedi. Porsuk derisinden yapılan perde üst kısımda idi, (ayet 14) ve bize İnsan İsa Mesih’te en önde gelen karakter özelliğinin yeryüzünde Tanrı için bir tanık olarak vazgeçilmez bir kararlılık ile durmak olduğunu öğretiyor idi. O, Tanrının gerçeğini teslim etmekten ya da bu dünyaya gelme nedeninden vazgeçmek yerine yaşamından vazgeçmeyi yeğleyen gerçek Naboth idi;

Keçi, koç ve porsuğun belirli doğal karakterler olarak sergilendiklerini düşünmek gerekir. Ve aynı zamanda belirli ahlak kalitelerini de sembolize ederler. Ve bu örnekleri uygular iken Mesih’in karakterini de hesaba katmamız gerekir. İnsan gözü yalnızca doğal örnekleri birbirinden ayırabilir. Küçümsenen ve aşağılanan Nasıralı İsa’nın dış görünümünün altında gizli olan ahlak lütfunu, güzelliğini ve saygınlığını göremez. Göksel hazinelerin bilgeliği O’nun dudaklarından döküldüğü zaman, sorulan soru şu idi: “Bu, marangoz değil mi?” Ya da “Bu adam hiçbir zaman eğitim almadı, okumayı nereden biliyor?” Sonsuz Oğulluğunu ve Tanrılığını belirttiği zaman, söylenen söz şu idi: “Sen daha elli yaşında bile değilsin.” Ya da “O’na atmak üzere yerden taş aldılar.” Kısaca özetleyecek olur isek, Yuhanna 9. Bölümdeki Ferisiler genelde tüm insanlara örnek teşkil etmekte idiler. “Bu adama gelince, onun nereden olduğunu bilmiyoruz.”

Böyle az hacimli bir kitapta, Mesihin karakterinin bu değerli özelliklerinin, tüm müjde öyküleri boyunca tam olarak açıklanması kesinlikle imkansız olur idi. Okuyucumda ruhsal düşünce kaynaklarının oluşturulması için yeterli olan söylenmiştir ve tapınağın perdelerinde ve örtülerinde gizli olan zenginlikler ile ilgili bazı küçük fikirler verilmiştir. Mesih’in gizli varlığı, gizli kaynakları ve eşsiz üstünlükleri  - O’nun dış görünümü ve çekici olmayan görünümü – Kendi içinde sahip oldukları, Tanrıya ve insana karşı kim olduğu, iman yargısında ve doğa yargısında ne olduğu – sünnet edilmiş kulağa çok tatlı ve etkili bir şekilde “mavi, mor, kırmızı ve ince keten perdeler” ve “deri örtüler” aracılığı ile söylenmiştir.

“Tapınağın direkleri” antlaşma sandığının yapıldığı aynı tahtadan yapıldılar. Ayrıca, direklerin çengelleri ile çengellerin çemberleri gümüşten olacaklar. (Mısırdan Çıkış 30: 11-16 ile Mısırdan Çıkış 38:25-28 ayetlerini dikkatli bir şekilde karşılaştırın.) Tapınak çadırının tüm çatısı, kefaretten söz eden bir zemini temel alıyor idi. Çengeller kuma gömülü idiler ve çengel çemberleri yukarıda idiler. Önemli olan ne kadar derine nüfuz ettikleri ya da ne kadar yüksekte oldukları değil idi; önemli olan önünüzde duran o görkemli ve sonsuz gerçek idi, “BENİM İÇİN KEFARET EDİLDİ.” Tanrıya övgüler olsun, “gümüş ve altın gibi bozulacak olan şeyler ile kurtulmadık…” Kusursuz ve lekesiz bir kuzunun, Mesih’in değerli kanı aracılığı ile kurtulduk.”

Tapınak, üç farklı kısma ayrılmış idi, şöyle ki, “en kutsal yer”, “kutsal yer” ve ”tapınak avlusu”. Bu kısımlardan her birine aynı malzemeler arasından giriliyor idi; “mavi, mor, kırmızı ve ince keten perdeler” (Mısırdan Çıkış 24:31,36; ayetleri ile Mısırdan Çıkış 27:16 ayetlerini karşılaştırın.) Bu ifadenin yorumu oldukça basittir: “Mesih yeryüzünde, gökyüzünde ya da göklerin göğünde henüz görülmemiş olan yüceliğin çeşitli alanlarına giren tek giriş kapısıdır. Gökteki ve yerdeki her aile adını O’ndan alır ve O’nun başardığı kefaretin temeli sayesinde sonsuz mutluluk ve yüceliğe geçiş yapacaklardır. Bu konu gayet açıktır ve bunu kavramak için herhangi bir hayal gücüne gerek yoktur. Bunun gerçek olduğunu biliyoruz: Ve henüz ortaya çıkartılmamış olan gerçeği bildiğimiz zaman, gölgenin anlamı kolayca anlaşılır. Eğer yüreklerimiz Mesih ile dolu olur ise, tapınak ve tapınak eşyaları ile ilgili yorumlarda fazla uzağa gitmemize gerek kalmaz. Zihinlerimizi öğrenilmiş eleştiriler ile doldurmanın bir yararı yoktur, ancak yüreğimiz İsa için sevgi ile dolu ise, ve O’nun çarmıhta döktüğü kanı sayesinde vicdanımız huzurlu ise bunlar yeterlidir.

Tanrının Ruhu bu konuları daha fazla ilgi ve anlayış ile incelememiz için bizi güçlü kılsın! Ve “O’nun sözündeki harikaları görebilmemiz için gözlerimiz açsın.”


1   “Beyaz ve temiz” ifadesi Kutsal Ruhun “ince keten perdeler ile” ilgili olarak sunmuş olduğu örneğin gücünü ve güzelliğini sergiler. Aslında kusursuz bir insanlık için bundan daha iyi bir örnek verilemez idi.