Mısır’dan Çıkış 25

Bu bölümde tükenmez bir madenin en zengin damarlarına gizli zenginliklerini ışığa çıkartacak kazma darbeleri vurulduğunu söyleyebiliriz. Böyle bir madende çalışabileceğimiz tek kazmanın, yani, farklı hizmetin yalnızca Kutsal Ruh’a ait olduğu aşikardır. Doğanın burada yapacağı hiç bir şey yoktur. Mantık kördür, hayal gücü tamamıyla boştur – en dev zeka, kutsal sembolleri yorumlayabilmek yerine, güneş ışığındaki bir yarasa gibi görünür; kör bir şekilde göremediği şeylere çarpıp durur. Mantık ve hayal gücü çarpışmasını dışarıda bırakacak olur isek, ruhsal bir göz, zihin ve yürek ile tapınağa konan çok önemli eşyalara bakabiliriz. Kutsal Ruh Tanrı bizi Rabbin evinin avlularının arasında dolaştırabilecek ve canlarımıza burada gözümüze çarpan her şeyin gerçek anlamını açıklayacak Olan’dır. Zihnin kutsanmamış güçlerinin aracılığı ile hareket etmek saçmalık olur. Göktekinin örneği ve gölgesi olan tapınak, en üst düzeydeki bir doğal zihin tarafından bile yorumlanamaz. Tapınakta bulunan eşyaların göksel ışık ile açıklanmaları gerekir. Yeryüzü, onların güzelliklerini hakkı ile ortaya koyacak ışığa sahip değildir. Tapınaktaki eşyaları, ancak onları yerleştiren Kişi açıklayabilir. O harika sembolleri açıklayacak olan onları tapınağa Yerleştiren’dir.

Kutsal Ruh’un tapınağın eşyalarını düzenleme şekli, insan gözüne düzensiz görünür. Ama gerçekte, beklenildiği gibi, Kutsal Ruh’un düzeni en mükemmel düzendir; dikkat çekecek muhteşem bir titizlik ile yapılmıştır. Mısırdan Çıkış 25.bölümden Mısırdan Çıkış 30.bölüme kadar Mısırdan Çıkış kitabında farklı bir kısmın yer aldığını görürüz. Bu kısım iki bölüme ayrılır; ilki Mısırdan Çıkış 22:19 ayeti ile başlar ve ikincisi Mısırdan Çıkış 30.bölüm ile sona erer. Önceki perdenin içindeki antlaşma sandığı ile başlar ve içinde sunağın bulunduğu bronz sunak ve avlu ile sona erer. Yani, ilk planda bize verilen Tanrının yargı tahtıdır; Tanrı orada yeryüzünün Rabbi olarak oturur. Ve tamamlanan kefaretin değeri ve erdemi sayesinde günahkar ile karşılaşacağı o yerde bizim ile bağlantı kurar. Sonra, ikincisinde, insanın Tanrıya olan yaklaşımını görürüz – kahinler olarak Kutsal Huzur’a yaklaşmak için izne sahip olan bu kişilerin ayrıcalıkları, saygınlıkları ve sorumlulukları ve oradaki tapınma ve birlikten keyif almaları. Böylece bu düzenlemenin mükemmel ve güzel olduğunu anlıyoruz. Bunun tanrısal bir düzenleme olduğunu bildiğimize göre, bundan farklı olmasını zaten bekleyebilir miydik? Antlaşma sandığı ve bronz sunak bilindiği gibi iki çok farklı şeydir; Antlaşma sandığı, “adalet ve yargı” üzerine bina edilmiş olan Tanrının tahtı idi. (Mezmur 89:14) Bronz sunak ise, Yehova’nın yüzünün önünden giden “merhamet ve gerçeğin” yerine günahkarın yaklaştığı sunaktır. İnsan tek başına, Tanrı ile buluşmak için antlaşma sandığının bulunduğu yere yaklaşmaya cesaret edemedi, çünkü en kutsal yere giden yol henüz hazır değil idi.” (İbraniler 9:8) Ama Tanrı, bir günahkar olan insan ile buluşmak için pirinçten yapılmış sunağa yaklaşabildi. “Adalet ve yargı”, günahkarı içeri kabul edemez idi, ama “merhamet ve gerçek” Tanrıyı dışarı çıkarabilir idi; Tanrı tahtını gizemli bir şekilde destekleyen Keruvların yüceliği arasından her şeyden üstün olan parlaklığı ve yüceliği ile değil, ama bize sembolik olarak sunulan tapınağın eşyaları ve düzeninin lütufkar hizmeti içinde görünebilirdi.

Tüm bunlar bize kutsanmış Olan’ın yolunu hatırlatabilir; O, bu örneklerin tam karşıtı bir örnektir – tüm bu gölgelerin özüdür. O, göklerdeki Tanrının sonsuz tahtından Golgota tepesindeki çarmıhın derinliklerine aşağı indi. En üstün yüceliklerden en aşağıdaki utançlara indi, kurtardığı, bağışladığı ve kabul ettiği halkını Kendisi ile birlikte yükseltmek ve onları, onlar için terk etmiş olduğu tahtının önüne hatasız olarak çıkartabilmek için bunu yaptı. Rab İsa kendi Kişiliği ve tamamladığı iş ile Tanrının tahtının ve ölümün tozunun arasındaki her noktayı ve ölümün tozu ile Tanrının tahtı arasındaki her noktayı doldurur. Tanrı, Mesih’te mükemmel lütfu içinde aşağı günahkarın yanına indi; günahkar ise Mesih’te, Tanrının doğruluğu içinde yukarıya Tanrıya çıkartıldı. Antlaşma sandığından pirinç sunağa kadar olan tüm yol sevginin ayak izleri ile işaretlendi ve pirinç sunaktan Tanrının antlaşma sandığına kadar olan tüm yol kefaret kanı ile örtüldü ve uğruna kefaret ödenmiş tapınan kişi bu harika yol boyunca yürür ve karşısına çıkan her şeyin üzerinde İsa’nın mühürlenmiş adını görür. Bu yüce ad yüreklerimiz tarafından daha çok sevilsin diye dua ediyorum! Şimdi ilerleyelim ve bölümleri dikkatle inceleyelim.

Burada dikkat çekilmesi gereken en ilginç nokta Rabbin Musa’ya lütufkar amacı içinde halkının ortasında bir tapınak ya da kutsal bir konut inşa etmesini söylemiş olmasıdır – içinde bulunan eşyaların doğrudan İsa’ya, O’nun Kişiliğine, O’nun işine ve Kutsal Ruh’un ışıkta, kudrette ve çeşitli lütuflar içinde görüldüğü gibi, bu işin değerli meyvesine işaret ettiği bir tapınak. Ayrıca tüm bu eşyalar adanmış yüreklerin gönüllü sunuları olarak Tanrı lütfunun hoş kokulu meyvesi idi. Yüceliğini “göklerin sonsuzluğunun” içeremediği Yehova, sınırlı ve perdeleri olan bir konutta bulunma konusunda lütufkarlığı nedeni ile hoşnut idi. Bu çadırı, O’nun varlığını büyük bir arzu ile isteyen kişiler O’nun için kuracaklar idi; Bu tapınak iki şekilde gözden geçirilebilir: ilki, “göktekilerin bir örneği” olarak ve ikinci olarak Mesih’in bedeninin çok önemli ve anlamlı bir örneği olarak. Tapınağın oluşturulduğu çeşitli malzemeler bölümde devam ettikçe tarafımızdan görülecekler; biz şimdi bu nedenle, bu bölümdeki üç konuyu öncelikle gözden geçireceğiz. Yani, antlaşma sandığını, üzerinde ekmek sunulan, masayı ve kandilliği.

Antlaşma sandığı, Musa’ya verilen tanrısal buyruklar içinde ilk sırada yer alır. Tapınaktaki konumu da en çok dikkat çeken konumdur. Perdenin arkasındaki en kutsal yerde durur ve Yehova’nın tahtının temelini oluşturur. Adı bile, ne kadar büyük önem taşıdığını ortaya koyar. Adından da anlaşıldığı gibi bir antlaşma sandığı, içine konan şeylerin korunması için tasarlanmıştır. Nuh’u ve Nuh’un ailesini ve yaratılışın diğer örneklerini yeryüzünü kaplayan yargıdan koruyarak taşıyan bir altı düz bir mavnadan oluşturulmuş bir sandık idi. Bu kitabın başlangıcında “seçilmiş bir çocuğu” ölüm sularından koruyan bir iman kabını teşkil eden bir sepet ya da sandık idi. Bildiğimiz gibi, bu sandığın içine ikinci kez yazılan on buyruğun taş tabletleri konmuş idi. İlk taş tabletler hakkında konuşacak olur isek, insanın antlaşmasının tamamen iptal edildiğini gösteren bir şekilde dağın altında parçalar halinde kırılmışlar idi – öyle ki, insanın işinin asla, herhangi bir olasılık olmaksızın Yehova’nın egemen tahtının temelini oluşturmasınlar. Yersel ya da göksel görünümü ile “adalet ve yargı bu tahtın temelidirler.” Antlaşma Sandığının içine kırılmış olan taş tabletler konulamazdı. İnsan kendi seçimi ile verdiği sözü yerine getirme konusunda başarısız olabilir. Ama Tanrının yasası tanrısal saygınlık ve mükemmelliği içinde korunmak zorundadır. Eğer Tanrı tahtını halkının ortasında kuracak idi ise, bunu ancak Kendisine yakışan bir şekilde yapmalı idi. Tanrının yargı ve egemenlik standardının mükemmel olması gerekir.

“Akasya ağacından bir sandık yapsınlar. Boyu iki buçuk, eni ve yüksekliği birer buçuk arşın olsun. İçini de dışını da saf altın ile kapla. Çevresine altın pervaz yap. Dört altın halka döküp dört ayağına tak. İkisi bir yanda, ikisi öbür yanda olacak. Sandığın taşınması için akasya ağacından sırıklar yapıp altın ile kapla ve bu sırıkları sandığın yanlarındaki halkalara geçir.” Antlaşma Sandığı, halk nereye gider ise yanlarında onlara eşlik edecek idi. Yolculuk eder iken ya da bir düşman ile çatışma halinde iken, sandık yanlarından asla ayrılmayacak idi. Halkın çölde gittiği her yerde sandık onların yanında oldu. Şeria nehrinin ortasından geçerken sandık onların önünden gitti. Kenan diyarındaki tüm savaşlarda sandık yanlarından asla ayrılmadı. Sandık, gittikleri her yerde onların kesin ve emin gücü oldu. Tanrının varlığının ve gücünün çok iyi bilinen ifadesi olan sandığın önünde hiç bir düşman gücü ona karşı koyamadı. Antlaşma sandığının, halkın çöldeki yolculuğu sırasında İsrail’in refakatçisi olması gerekiyor idi. Ve “sırıklar” ve “halkalar”, sandığın yolculuk etme özelliğinin ifadesini oluşturuyorlardı.

Ama yine de sandığın her zaman yolculuk etmesi gerekmiyor idi. Hem “Davut’un sıkıntılarının” hem de İsrail’in savaşlarının bir son bulması gerekiyor idi. Şu duanın söylenmesi ve yanıtlanması gerekiyor idi, “Çık, ya Rab yaşayacağın yere, gücünü simgeleyen sandık ile birlikte.” (Mezmur 132:8) “Kahinler Rabbin antlaşma sandığını tapınağın iç odasına, en kutsal yere taşıyıp, Keruvların kanatlarının altına yerleştirdiler. Keruvların kanatları sandığın konduğu yerin üstüne kadar uzanıyor ve sandığı da, sırıklarını da örtüyordu. Sırıklar öylesine uzundu ki, uçları iç odanın önündeki Kutsal Yer’den görünüyor idi. Ancak dışarıdan görünmüyor idi. Bunlar hala oradadır. (1.Krallar 8:6-8) Çölün kumunun, tapınağın altın döşemesi ile yer değiştirmesi gerekti. (1.Krallar 6:30) Antlaşma sandığının yolculuklarının artık sona ermesi gerekiyor idi; Ortada düşman ya da herhangi bir kötü durum yok idi ve bu yüzden sırıkların çıkartılması gerekti.

Çadırdaki ve tapınaktaki sandık arasındaki tek fark bu değil idi. Tapınağın çöldeki konumundan söz eden elçi, onu şöyle tanımlar: “Altın buhur sunağı ile her yanı altınla kaplanmış antlaşma sandığı burada idi. Sandığın içinde altından yapılmış man testisi, Harun’un filizlenmiş değneği ve antlaşma levhaları vardı.” (İbraniler 9:4) Sandığın çöl yolculuğu sırasında içinde bulunan eşyalar bunlardı. Yehova’nın kurtardığı halkı için çölde sağladığı ve böylece sadakatini gösterdiği altından yapılmış man testisi ve Harun’un “isyan eden halkın şikayetlerini susturmak için” kullandığı filizlenmiş değneği. (Mısırdan Çıkış 16: 32-34 ve Çölde Sayım 17:10 ayetlerini karşılaştırın.) Ama sandığın sırıklarının çıkartılması gereken an yaklaştığı zaman, İsrail’in çölde dolaştığı dönem ve savaşları son bulduğu zaman, üstün güzellikteki tapınak tamamlanmış idi; İsrail’in yüceliğinin güneşi parladığı zaman, Süleyman’ın egemenliğinin ve zenginliğinin örneğine benzer olarak, sonra, çöl ihtiyaçlarının ve çöl başarısızlığının kayıtları fark edilmedi ve İsrail’in ve tüm yeryüzünün Tanrısının tahtının sonsuz temelini teşkil eden şeylerden geriye bir şey kalmadı. “Sandığın içinde Musa’nın Horev dağında koyduğu iki taş levhadan başka bir şey yok idi.” (1.Krallar 8:9)

Ancak tüm bu parlaklık çok geçmeden insan başarısızlığının ve tanrısal hoşnutsuzluğun koyu karanlık bulutları tarafından söndürülecek idi. Sünnetsizlerin kaba ayakları, artık bu güzel evin harabeleri arasında dolaşacak ve sönüp giden ışık ve ayrılıp giden yücelik gibi yabancılar tarafından sahiplenilecek idi. Burada bu konudaki ayrıntılara yer vermemeyi uygun buluyorum. Okuyucuma işaret etmek istediğim yalnızca tek bir son nokta var: Tanrının Sözü bize antlaşma sandığından söz ediyor – insan akılsızlığının ve günahının bu sandığın dinlenme yerini artık rahatsız etmeyeceği ve ne perdesi olan bir çadırın ne de el ile yapılmış bir tapınağın bu sandığı barındırmadığı zaman, yani, ilerdeki bir zaman için bize yapılan bir uyarı. “Ve yedinci melek borazanını çaldı. Gökte yüksek sesler duyuldu: dünyanın egemenliği Rabbimizin ve Mesihi’nin oldu, o sonsuzlara dek egemenlik sürecek. Tanrının önünde tahtlarında oturan yirmi dört ihtiyar yüz üstü yere kapandı. Tanrıya tapınarak şöyle dediler: ‘Her Şeye Gücü Yeten, Var olan, var olmuş olan Rab Tanrı! Sana şükrediyoruz. Çünkü büyük gücünü kuşanıp egemenlik sürmeye başladın. Uluslar gazaba gelmişlerdi. Şimdi ise senin gazabın üzerlerine geldi. Ölüleri yargılamak, kulların olan peygamberleri, kutsalları, küçük olsun büyük olsun, senin adından korkanları ödüllendirmek ve yeryüzünü mahvedenleri mahvetmek zamanı da geldi.’ Ardından tanrının gökteki tapınağı açıldı. Tapınakta O’nun antlaşma sandığı göründü. O anda şimşekler çaktı, uğultular, gök gürlemeleri işitildi. Yer sarsıldı, şiddetli bir dolu fırtınası koptu.” (Vahiy 11:15-19)

Daha sonra sıra Bağışlanma Kapağına gelir. “saf altından bir bağışlanma kapağı yap. Boyu iki buçuk, eni bir buçuk arşın olacak. Kapağın iki kenarına dövme altından birer Keruv yap. Keruvlardan birini bir kenara, öbürünü öteki kenara, kapak ile tek parça halinde yap. Keruvlar yukarı doğru açık kanatları ile kapağı örtecek. Yüzleri birbirine dönük olacak ve kapağa bakacak. Kapağı sandığın üzerine sana vereceğim taş levhaları ise sandığın içine koy. Seninle orada Levha Sandığının üstündeki Keruvlar arasında Bağışlanma Kapağının üzerinde görüşeceğim ve İsrailliler için sana buyruklar vereceğim.”

Yehova burada Bağışlanma Kapağının üzerindeki yerini almak için ateşler tüten dağdan aşağı inerek lütufkar niyetini ortaya koyar. Musa ile orada Levha sandığının üstündeki Keruvlar arasında Bağışlanma Kapağının üzerinde görüşecek ve İsrailliler için Musa’ya buyruklar verecektir. Yehova’nın tahtı bir lütuf tahtıdır ve adalet ve yargı tarafından desteklenen tanrısal doğruluğun temeli üstünde kurulmuştur. İsrail Tanrısının yüceliği burada açıkça parlar. Burada lütuf kaynağı tarafından yumuşatılmış ve tatlandırılmış buyruklarını verecektir; bir bulutun arasından geçen öğle güneşinin ışınları gibi onların parlaklığı gözlerimizi kamaştırmadan canlandırıcı etkilerinin tadını çıkartabiliriz. Bağışlanma Kapağı’nın üzerinden alındıkları zaman, “O’nun buyrukları ağır değildir”, çünkü kulaklara işitme ve itaat etme gücü veren lütuf ile bağlantılı olarak gelirler.

Antlaşma sandığına ve Bağışlanma Kapağına birlikte baktığımız zaman, onlarda Mesih’in Kişiliğine ve işine ilişkin çarpıcı bir örnek görebiliriz. Rab İsa, yaşamında yasayı yüceltti ve onu onurlandırdı ve iman eden herkes için ölümü aracılığı ile bir Bağışlanma Kapağı oldu. “Öyle ki, günah nasıl ölüm yolu ile egemenlik sürdü ise, Tanrının lütfu da Rabbimiz İsa Mesih aracılığı ile sonsuz yaşam vermek üzere doğruluk ile egemenlik sürsün. ((Romalılar 5:21) Tanrı ve insan arasındaki tek uygun buluşma yeri, lütuf ve doğruluğun karşılaştıkları ve mükemmel bir şekilde uyum sağladıkları noktadır. Tanrıya uyum sağlayan tek doğruluk mutlak doğruluktur ve günahkara tek uyum sağlayabilecek olan ise mükemmel lütuftur. Ancak bu iki tutum tek bir noktada nerede bir araya gelebilirler? Yalnızca çarmıhta. “Sevgi ile sadakat buluşacak, doğruluk ile esenlik öpüşecek.” (Mezmur 85:10) İman eden günahkarın canı burada esenlik bulur. Ve imanlı Tanrının sadakatinin ve doğruluk armağanının tam olarak aynı noktada, yani, Mesih’in tamamladığı işinin temelinde olduğunu görür. İnsan, Tanrı gerçeğinin güçlü eylemi altındaki yerini bir günahkar olarak aldığı zaman, Tanrı da lütuf aracılığı ile bir Kurtarıcı olarak yerini almış olur ve o zaman her sorun çözülür, çünkü çarmıh tanrısal adaletin tüm taleplerini yerine getirmiş olduğu için merhamet akıntıları hiç bir engel ile karşılaşmadan akabilirler. Adil bir Tanrı ve mahvolmuş bir günahkar kan dökülmüş olan bir platform üzerinde buluştukları zaman, her şey sonsuza kadar çözümlenmiş olur – öyle bir şekilde çözümlenmiş olur ki, Tanrı mükemmel bir şekilde yüceltilmiş olur ve günahkarı sonsuza kadar kurtarır. Her insanın yalan söylediği kanıtlanmış olmasına rağmen, Tanrının yalan söyleyemeyeceği kesindir. Ve insan Tanrının önünde kendi ahlak noktasının en alt derecesine getirildiği zaman ve Tanrının gerçeği olan bu yeri kabul etmeye istekli olduğu zaman, işte o zaman, Tanrının Kendisini, adil bir Aklayıcı olarak açıklamış olduğunu öğrenir. Bu öğrendiği şeyin vicdanına huzur vermesi gerekir. Ve konu yalnızca bununla da kalmaz ve Tanrı ile ilişki kurmak için bir kapasite de sağlar ve imanlı, tanrısal lütfun bize sunmuş olduğu o ilişkinin kutsal düşüncelerine kulak verir.

Bu yüzden “en kutsal yer” gerçekten harika bir sahnenin açıklanışıdır. Antlaşma Sandığı, Bağışlanma Kapağı, Keruv ve yücelik! Yılda bir kez perdenin öbür tarafına geçen İsrail’in baş kahininin gözleri için ne kadar görkemli bir sahne! Dileğim, Tanrının Ruhunun anlayışımızın gözlerini açmasıdır, öyle ki, bu değerli örneklerin değerli anlamlarını daha derin bir şekilde kavramamız mümkün olsun!

Musa’ya daha sonra üzerinde ekmek sunulan masa ya da ekmeğin sunumu hakkında talimat verilir. Bu masanın üzerinde Tanrı kahinlerinin yiyecekleri durur idi. Yedi gün süre ile Rabbin önünde ince undan yapılmış on iki somun ekmek konurdu, daha sonra başkaları tarafından bunların yerine kahinlerin kutsal yerde beslendikleri yiyecek yerleştirilir idi. (Bakınız 24:5-9) Bu on iki somunun “İnsanoğlu İsa Mesih’in” sembolleri olduklarını söylemek gereksiz. Bu ekmeklerin yapıldığı ince un ise, O’nun mükemmel İnsanlığına işaret ederler; İnsanoğlu Tanrıya tamamen adanmıştır. Eğer Tanrı kahinlerinin kutsal yerde hizmet etmelerini uygun gördü ise, o zaman onlar için kesinlikle bir masa, hatta en iyi şekilde donatılmış olan bir masa hazırlayacağı kesindir. Mesih, masadır ve Mesih, masanın üzerindeki ekmektir. Saf altından masa ve on iki somun ekmek Mesih’in gölge örnekleridirler. Hiç durmadan Tanrının önünde, O’nun kusursuz İnsanlığının üstünlüğü içinde sunulur ve kahin ailesine yiyecek olarak dağıtılırlar. “Yedi gün”, Mesih’in tanrısal sevincinin mükemmelliğini ortaya koyar. Aynı zamanda bu semboller ile birlikte dile getirilmek istenen şu düşünce de mevcuttur; Mesih’in İsrail’in on iki oymağı ile olan bağlantısı ve Kuzu’nun on iki elçisi.

Daha sonraki düzen içinde saf altından yapılmış kandillik gelir. Çünkü Tanrının kahinlerinin hem ışığa hem de yiyeceğe ihtiyaçları vardır ve Mesih’te hem ışığa hem de yiyeceğe sahiptirler. Bu kandillik hakkında söylenen tek şey, saf altından yapılmış olduğudur. “Saf altından bir kandillik yap. Ayağı, gövdesi dövme altın olsun.” “Kandilliğe ışık veren yedi lamba” Kutsal Ruh’un ışığının ve enerjisinin mükemmelliğini ifade ederler. Ve Mesih’in işinin mükemmel etkinliği üzerinde temellenmiştirler ve onunla bağlantılıdırlar. Kutsal Ruhun işi, Mesih’in işinden asla ayrı tutulamaz. Bu gerçek, çifte bir şekilde altın kandilliğin güzel figürü içinde ortaya konur. Yedi lambanın dövme altın gövde ile bağlantısı, bize kilisedeki Kutsal Ruhun görünümünün tek temeli olarak Mesih’in tamamladığı işe işaret eder. Kutsal Ruh, İsa yüceltilene kadar verilmedi. (Yuhanna 7:39 ile Elçilerin İşleri 19:2-6 ayetlerini karşılaştırın.) Vahiy kitabı 3. Bölümde Mesih, Sart kilisesine “yedi ruha sahip olan” olarak tanıtılır. Rab İsa, Tanrının tahtının sağındaki yerine yüceltildikten sonra Kutsal Ruh, kilisenin üzerine “döküldü”, öyle ki kilise, konumunun gücü ve mükemmelliği ile uyumlu olarak kutsal yerde, yani varlığının bulunduğu doğru yerde, eylemi ve tapınması ile parlayabilsin.

Sonra tekrar, bu yedi lambanın açılıp kapatılması ile ilgili Harun’a bazı özel işlevlerin verildiğini okuruz. “Rab Musa’ya şöyle dedi: ‘ İsrail halkına buyruk ver, kandilin sürekli yanıp ışık vermesi için saf sıkma zeytinyağı getirsinler. Harun kandilleri benim huzurumda, Buluşma Çadırında, Levha sandığının önündeki perdenin dışında, akşamdan sabaha kadar sürekli yanar biçimde tutacak. Kuşaklar boyunca sürekli bir kural olacak bu. Rabbin huzurunda saf altın kandillikteki kandiller sürekli yanacaktır.” (Levililer 24:1-4) Böylece Kutsal Ruhun kilisedeki işinin Mesih’in yeryüzündeki ve gökyüzündeki işi ile nasıl bağlantılı olduğunu görebiliriz. Hiç kuşkusuz, “yedi lamba” orada idiler, ama onların sürekli sönmeden yanmalarını muhafaza etmek için kahinlerin enerji ve gayretine ihtiyaç vardı. Kahin sürekli olarak saf sıkma zeytinyağı tedarik edecek ve sabahtan akşama kadar hizmet halinde olacak idi. Bu saf altından yapılmış kandiller kutsal işleyişin doğrudan sonuçlarını temsil ediyorlar idi. Eğer kilise parlıyor ise,bu yalnız Kutsal Ruhun enerjisi ile mümkün olur ve bu enerjinin temeli Mesih’tir; Mesih Tanrının sonsuz isteğini eksiksiz olarak yerine getiren bir Kurban ve bir Başkahin ve kilisesinin her şeyinin kaynağı ve gücü oldu. Tüm bunların hepsi Tanrıdandır. Bu gizemli perdenin arkasına geçip baksak ve orada örtüsü ile birlikte antlaşma sandığını görsek ve ona eklenmiş olan iki önemli figüre dikkat etsek  ya da gözlerimizi perdenin olmadığı kutsal yerdeki saf altından masaya ve saf altından kandilliğe diksek, oradaki farklı kap ve araçlara baksak – hepsi de bize, ya Oğul ile ya da Kutsal Ruh ile bağlantılı olarak Tanrı’dan konuşurlar ve bize açıklamada bulunurlar.

İmanlı okuyucum, yüksek çağrınız sizi tüm bu değerli gerçekliklerin tam orta yerine yerleştirir. Yeriniz yalnızca, “göklerdeki örneklerin arasında” değil, “göklerdeki gerçeklerin arasındadır.” İsa’nın kanı aracılığı ile en kutsal yere girme hakkına sahipsiniz. Siz Tanrı tarafından bir kahin yapıldınız. Masa üzerinde sunulan ekmekler sizindir. Yeriniz, Kutsal Ruh’un ışığında kahinlerin yiyeceğinden beslenmeniz için saf altından masadadır. Hiç bir şey sizi hiç bir zaman bu tanrısal ayrıcalıklardan yoksun kılamaz. Bu ayrıcalıkların hepsi sonsuza kadar sizindir. Bu ayrıcalıkların tadını çıkarmamanız için onların sevincini sizden çalmak isteyebilecek her şeye karşı dikkatli ve uyanık durun. Tanrıdan olmayan her türlü duygu ve hayal gücünden uzak durun; benliği bastırın, dünyanın dışında kalın ve şeytanı kendinizden uzak tutun. Kutsal Ruh tüm canınızı Mesih ile doldursun. O zaman uygulamalı olarak kutsal ve kalıcı olarak mutlu olacaksınız. Ürün vereceksiniz ve Baba yüceltilecek ve sevinciniz tam olacak.