Mısır’dan Çikiş 1

Şimdi Tanrı’nın merhametine güvenerek, önde gelen konusu kurtuluş olan Mısır’dan Çıkış kitabını incelemek için kitabın ilk bölümüne yaklaşıyoruz. İlk beş ayet akla, bir önceki kitabın son bölümlerini getirebilir. Tanrı’nın seçici sevgisinin iyiliğini tadanlar ile karşı karşıya geliriz ve kendimizi bir anda, esin alarak bu kitabı kaleme almış olan yazar tarafından yönlendirilmiş olarak buluruz.

Statue at the Hatshepsut Temple in the Valley of the Kings in Egypt
Statue at the Hatshepsut Temple in the Valley of the Kings in Egypt

 

Yaratılış kitabı hakkındaki düşüncelerimizde, Yusuf’un kardeşlerinin ona olan davranışlarının sonucunda, İsrail halkının Mısır’a gelmiş olduğunu görürüz. Bu gerçeğe, iki değişik açıdan bakılabilir. Bize ilk planda, İsrail’in Tanrıya karşı olan davranışlarından ortaya çıkartılan derin anlamı olan bir ders gösterilir ve sonra ikinci olarak Tanrının İsrail’e olan davranışları aracılığı ile öğretilen teşvik edici bir ders ile karşı karşıya geliriz.

Önce, İsrail’in Tanrıya karşı olan davranışlarına bakacak olur isek, Rab İsa Mesih’in bir örneği olan Yusuf ve kardeşlerinin ona yaptıkları kötülük ve bunun sonucundaki olaylar dikkatimizi çekecektir. Kardeşleri, Yusuf’un canının nasıl büyük bir acı ile kıvrandığını dikkate almadılar ve hiç acımadan onu sünnetsizlerin eline teslim ettiler. Ve bunun sonucunda kendileri ne ile karşılaştılar? Sonunda kendileri de Mısır’a gitmek zorunda kaldılar. Orada çektikleri derin yürek acıları Yaratılış kitabının son bölümlerinde dokunaklı bir anlatım ile yer alır. Hepsi bu kadarla da kalmaz. Yusuf’un haksız yere zindana atıldığı o ülkede Yusuf’un kardeşlerini de uzun ve yorucu bir dönem beklemektedir.

Ancak bu noktada hatırlanması gereken, tüm bu olayların içinde yalnızca insanların değil, Tanrının da mevcut olduğudur. Ve Tanrının amacı, yapılan kötülüklerden iyilik çıkartmaktır. Yusuf’un kardeşleri onu İsmaililer ve İsmaililer da Yusuf’u Potifar’a satmış olabilirler ve Potifar da Yusuf’u zindana atmış olabilir; ama Yehova gerçekleşen tüm bu olayların üstünde idi ve Kendi güçlü amaçlarını erine getirmekte idi. “İnsanın gazabı, O’nun övülmesi için kullanılacaktır.” Mirasçıların miras için ve mirasın mirasçıları için hazır olacağı zaman henüz gelmemiş idi. Mısır’ın tuğla ocakları İbrahim’in tohumu için sağlam bir okul inşa edecekler idi; bu arada, vaat edilen toprakların “tepeleri ve vadileri” ortasında, “Amoritlilerin kötülüğü” tamamlanmak üzereydi.

Tüm bunların hepsi çok ilginç ve eğitici konulardır. Tanrının yönetimindeki “çarklar içinde dönen çarklara” benzetilebilirler. Tanrı, araştırılamaz tasarılarının yerine gelmesi konusunda sonsuz bir aracı çeşitliliğini kullanır. Potifar’ın karısı, Firavun’un uşağı, Firavun’un rüyaları, Firavun’un kendisi, zindan, taht, engeller, kraliyet mührü ve kıtlık – yaşanılan tüm bu durumların hepsi Tanrının kontrolü altındadır ve planlamış olduğu tasarılarının gelişmesi için araç olarak kullanılacaklardır. Ruhsal zihin bu konular üzerinde durmaktan çok hoşlanır. Bilgelik kaynağı olan ve Her Şeye gücü Yeten Tanrı’nın sevdiği halkını kurtarmak için yaptığı planlarını açıkladığını duymak keyif verici bir durumdur. Evet, Tanrının ve insanın düşmanı olan yılanın pek çok derin ve iyi tanımlanan ayak izlerini gördüğümüz doğrudur; açıklayamadığımız ya da hatta kavrayamadığımız pek çok şey vardır; masumların acı çekmesi ve kötülerin başarısı kuşku duyan bir zihin için görünürde makul bir mantığın temeli izlenimi bırakabilir, ama gerçek imanlı “tüm yeryüzünün Yargıcının adil olduğunun” güvencesine sahiptir ve çok iyi bilir ki,

“Kör imansızlığın hataya yol açacağı kesindir,
Ve O’nun yollarını incelemesi boştur;
Tanrı, kendi kendisinin yorumcusudur
Ve O her şeyi açıklayacaktır.”

Bunun gibi olaylardaki yansımalardan ortaya çıkan Tanrıya öğütleri ve teşviği için övgüler olsun! İçinde yaşadığımız bu kötü dünyadan geçerken, düşmanın ayartmaları ve hilelerinin ortasında insanların tutkuları acı ürünler üretir iken ve öğrenciler, insan tabiatının asla dayanamayacağı zor yollardan geçerken, Tanrının bu öğüt ve teşviklerine her saat ihtiyacımız vardır. Dünyanın görmediği ya da dikkate almadığı olayların arkasında iman güvencesi sayesinde biliriz ki, Tanrı vardır. Ve bu bilince sahip olarak iman ile sakin bir şekilde, “her şey iyi” ve “her şey iyi olacak” diyebiliriz.

Bu konudaki düşüncenin vardığı en yüksek nokta, kitabımızın ilk başlangıç satırlarında görülmektedir. “Tanrının öğüdü kalıcıdır ve O, isteğini yerine getirecektir.” Düşman buna karşı çıkabilir; ama Tanrı her zaman şeytandan güçlü olduğunu kanıtlayacaktır. Ve bizim tanrısal amaca uyum sağlama konusunda ihtiyaç duyduğumuz tek şey, bir çocuk gibi güvenen sade bir ruhtur. İmansızlık ise, Tanrının başarı sağlayacak olan gücüne bakmak yerine düşmanın Tanrının amaçlarına karşı çıkan çabalarına bakacaktır. İman ise gözlerini, Tanrının başarı sağlayacak olan gücüne diker. Zafer elde etmenin yolu budur; zafer sağlayan Tanrıdır ve O’nun asla başarısızlığa uğramayan sadakatidir. Tanrının sadakatinin temelinde insan ilişkilerinin her zaman kaydıran kumlarına ve dünyasal etkilerine yer yoktur. Tanrının sadakati, Tanrının sonsuz sözünün sarsılmaz kayasını temel alır; imanın dinlendiği kutsal ve sağlam yer, Tanrının sözüdür. Ne olur ise olsun, Tanrı Sözü gücünü kaybetmez. “Yusuf öldü ve aynı şekilde onun kardeşleri de tüm kuşak da öldüler.” O halde ne demeli? Ölüm, diri Tanrının vaatlerini mi etkileyecektir? Elbette ve kesinlikle hayır! Tanrı, yalnızca belirlediği uygun an için bekledi ve sonra amaçlarını gerçekleştirmek için en düşmanca etkileri bile kendi amacının iyiliği için araç olarak kullandı.

“Sonra Yusuf hakkında bilgisi olmayan yeni bir kral tahta çıktı. Halkına, ‘Bakın, İsrailliler sayıca bizden daha çok’ dedi. ‘Gelin, onlara karşı aklımızı kullanalım, yoksa daha da çoğalırlar; bir savaş çıkar ise düşmanlarımıza katılıp bize karşı savaşırlar, ülkeyi terk ederler.” (ayetler 8-10) Tüm bu tür mantıklar, bir olayda Tanrıyı hesaba katmayı asla öğrenmemiş olan bir yüreğin yürüttüğü mantıklardır. Yenilenmemiş yürek Tanrıyı hiç bir zaman hesaba katamaz ve bu yüzden o yüreğe Tanrıdan söz ettiğiniz zaman, yürüttüğü tüm mantıklar paramparça olacaktır. Tanrıdan ayrı ya da O’ndan bağımsız düşünen kişiler çok bilge gibi görünebilirler, ama Tanrı hesaba katıldığı an, bilgeliklerinin tam bir akılsızlık olduğu kanıtlanacaktır.

Ama zihinlerimizin Tanrıdan ayrı ve bağımsız olarak mantık yürüten etkilere kapılmalarına neden izin verelim? Prensip olarak böyle ölçülerde mantık yürütmenin uygulamadaki adı ateizmdir. Firavunun konuşmasında kişilerin çoğalması, savaş çıkması, kişilerin düşman ile birlik olmaları ve ülkeyi terk etmeleri gibi düşüncelere yer verilmiştir. Onun söylediği tüm bu koşullar insani bir akıldan kaynaklanır. Firavun tüm bu koşullarda Tanrının planlarının var olduğunu düşünemez. Eğer düşünebilmiş olsa idi, o zaman tüm mantığı alt üst olurdu ve söylediklerinin akılsızlık olduğunun farkına varırdı.

Bu durumda anlıyoruz ki, insanın kuşkucu zihninin ürettiği mantıklar ancak bundan ibaret olabilir. Bu tür bir zihin Tanrıya tamamen kapanmıştır ve bu yüzden gerçek ve sürekliliği, Tanrıdan bağımsızdır. Kuşkucu ve sadık olmayan bir zihne inecek olan ölümcül darbe, Tanrının duruma müdahale etmesi ile gerçekleşecektir. Tanrı sahnede görününceye kadar kuşkucu zihin şaşırtıcı bir bilgelik ve akıl gösterisi ile sahnede kalabilir, ama gözler Kutsanmış Olan’ın en küçük bir ışığını yakaladığı anda kuşkucu zihnin maskesi düşer ve tüm çıplaklık ve çirkinliği ile gözler önüne serilir.

Mısır kralı ile ilgili konuda kral Tanrıyı tanımadığı ya da O’nun değişmez öğütlerinden haberdar olmadığı için, kralın “büyük bir hata” yaptığını söylemek kesinlikle doğrudur. Yıllarca önce, ölümlü yaşamın soluğunu almaya başlamadan önce, Tanrının sözünü ve içtiği andı bilmiyordu. Onun ezmeyi planladığı insanları Tanrının kesin ve görkemli bir kurtarışla özgür kılacağından haberi yoktu. Tüm bunları bilmiyordu ve bu yüzden, tüm düşünceleri ve planları bilgisizlik temeli üzerine kurulu idi; oysa tüm gerçeklerin gerçeği olan temel TANRININ VAR OLDUĞUDUR. Kral, Tanrının, halkı için “gökteki yıldızlar ve deniz kenarındaki kum taneleri gibi sayılamayacak kadar çok olacağını” söylediğini bilmiyordu. Bu nedenle kendince bilge olan mantığı aslında sadece çılgınlık ve akılsızlıktan ibaretti.

Bir insanın düşebileceği en büyük hata, Tanrıyı hesaba katmamaktır. Tanrının düşüncesi er ya da geç insanın üzerine inecektir ve o zaman insanın tüm planları ve hesapları korkunç bir şekilde ezilip gidecektir. Tanrıdan bağımsız olarak yapılacak olan her şey, yalnızca kısa bir süre için devam edebilir; sonsuzluğa kadar devam etme olasılığı gibi bir durum asla söz konusu dahi olamaz. Her ne kadar sağlam da görünse yalnızca insani olan her şey, ne kadar parlak ya da ne kadar çekici olur ise olsun, ölümün soğuk soluğunu tadacak ve karanlık sessiz mezarda kaybolacaktır. İnsanın en büyük üstünlükleri ya da en parlak başarıları ve görkemli planları eninde sonunda yıkılmaya mahkumdurlar. Ama Tanrıya bağımlı olan ve Tanrıyı temel alan her şey, bunun aksine, sonsuza kadar devam edecektir. “Onun adı sonsuza kadar sürecek ve tüm kuşaklar tarafından hatırlanacaktır.”

Bu nedenle, zayıf ve güçsüz bir ölümlünün sonsuz Tanrıya karşı durması ne kadar da üzücü bir hatadır. Mısır krallığı da bu üzücü hatayı yaptı ve Yehova’nın, halkı ile ilgili sonsuz amacına karşı çıktı. Mısırlılar İsraillilerin başına onları ağır işlere koşacak angaryacılar atadılar, ama Tanrı halkı yine de çektiği sıkıntı artsa da, çoğaldıkça çoğaldı. Mezmur 2:4 bu konuda verilecek uygun bir örnektir. “Göklerde oturan Rab gülüyor, onlarla eğleniyor.” İnsanların ve şeytanın Tanrıya tüm karşı çıkmaları üzerlerine sonsuz bir zihin karışıklığı getirecektir. Bu gerçek, koşullar Tanrıya ve imana böylesine karşı bir durumda iken, insanın yüreğine tatlı bir rahatlık sağlar. “İnsanın gazabı bile Tanrıya övgüye dönüşecektir”; dünyadaki koşullar ve kötü etkiler çevremizi kuşatmış iken, Tanrıya şükürler olsun ki, “Gözlerimizi görünen şeylere değil, görünmeyenlere çeviriyoruz. Çünkü görünenler geçicidir, görünmeyenler ise sonsuza dek kalıcıdır” (2.Korintliler 4:18). Bu ayette yer alan gerçekten aldığımız güç ile şöyle diyebiliriz: “Rabbin önünde sakin dur, sabırla bekle; kızıp üzülme işi yolunda olanlara, kötü amaçlarına kavuşanlara.” (Mezmur 37:7) Bölümümüzde yer alan incelediğimiz konudaki zulüm gören ve zulmedenlerin durumunda bu ayet gerçeğe ne kadar da güzel ışık tutmaktadır! Eğer İsrail” gözle görülen şeylere bakmış olsa idi” o zaman ne görecekti? Firavunun gazabı, zalim angaryacılar, ağır yükler, sıkıntılı hizmet, katı esaret, harç ve kerpiç yapımı. Ama bir de, “gözle görülmeyen şeyler” vardı, bunlar neydiler? Tanrının sonsuz amacı, yerine gelecek olan vaadi, bir kurtuluş gününün yaklaşmakta olması, Yehova’nın kurtarışının “parlayan lambası”. Ne kadar büyük bir zıtlık! Yalnızca iman böyle bir durum ile başa çıkabilir. Ancak Tanrının güvenilirliği ve vaadi zulüm gören zavallı bir İsraillinin Mısır’ın dumanları tüten kızgın bir fırınına bakmak yerine Kenan ülkesinin verimli topraklarına ve bağlarla dolu dağlarına bakmasını sağlayabilir. Mısır’da zulüm gören bu baskı altındaki zavallı kölelerin kurtuluşun mirasçılar ve Tanrının ilgi ve iyiliğine mazhar olan cennet yolcuları olduklarını kim fark edebilirdi ki?

O zaman nasıl ise şimdi de aynen öyle. “Göz ile görülene değil, imana dayanarak yaşarız.” (2.Korintliler 5:7) “Ne olacağımız henüz bize gösterilmedi” (1.Yuhanna 3:2). “Şimdi bedendeyiz ve Rabden uzaktayız.” Evet, belki şimdi Mısır’dayız, ama ruhlarımız göksel Kenan diyarında. İman, yüreğe tanrısal güç sağlar ve gözle görülmeyene güvenerek yaşar ve bu şekilde yaşadığımız her engelin üstesinden gelmemizi sağlar, “ölüm ve karanlığın egemenlik sürdüğü bu yerde imanla zorlukları yenebiliriz. Oh! Bir çocuk gibi iman ederek gerçeğin saf ve sonsuz kaynağının yanında otururuz ve yeni yaratık devam etmek için güce sahip olur.

Kitabımızın bu kısmının son ayetleri, bize, Tanrıdan korkan Şifra ve Pua adındaki İbrani ebeler ile ilgili eğitici bir ders sunar. Bu kadınlar kralın zalim planını yerine getirmediler ve Tanrı onları ev bark sahibi yaptı. “Beni onurlandıranı ben de onurlandırırım. Ama beni saymayan küçük düşürülecek.” (1.Samuel 2:30) Bu gerçeği her zaman hatırlayalım ve her koşulda Tanrıdan yana hareket edelim!