Yaratılış 37
Bu 37.bölüm üzerinde özellikle duracağız. Kutsal Yazılarda Mesih’in en mükemmel ve en güzel örneği olarak sunulan Yusuf’un öyküsü bu bölüm ile başlar. Mesih’i Babasının sevgisinin bir örneği olarak görürüz. Alçaltılan, acı çeken, ölen, dirilen ve yüceltilen Mesih’in tüm bu yaşadığı durumlar Yusuf’un öyküsündeki örnek ile çarpıcı bir şekilde Mesih’i ortaya koymaktadır.
Yaratılış 37.bölümde önce Yusuf’un düşü ile ilgili bilgi alırız; Yusuf’un düşü ifadesi bize onun kardeşlerinin neden Yusuf’a düşman olduklarını açıklar. Babası oğulları arasında en çok Yusuf’u sever idi; ayrıca Yusuf çok yüce yazgıların öznesi idi ve erkek kardeşlerinin yürekleri Yusuf’un yüreği gibi bu tür şeyler ile paydaşlıkta bulunmadıklarından Yusuf’tan nefret ediyorlar idi. Onların babalarının sevgisi ile paydaşlıkları yok idi. Yusuf’un yüceltilmesi ile ilgili düşünceye boyun eğmeyecekler idi. Tüm bu olayların hepsinde Mesih’in günündeki Yahudilerin durumları temsil edilmektedir. “O, Kendi halkına geldi ve Kendi halkı O’nu kabul etmedi. “Halkının gözünde bakılacak biçimden ve güzellikten yoksun idi; halkının gönlünü çeken bir görünüşü de yok idi.” Yahudiler O’nun Tanrı’nın Oğlu olduğunu da İsrail’in Kralı olduğunu da reddettiler. Yahudilerin gözleri “O’nun yüceliğini, lütuf ve gerçek doluluğu ile gelen Babanın biricik Oğlunun yüceliğini” görebilmeleri için gözleri açık değil idi. Evet, O’nu kabul etmediler ve hatta O’ndan nefret ettiler.
Şimdi tekrar Yusuf’un öyküsüne dönelim. Kardeşleri Yusuf’un düşüne karşı çıkıp bu düşü reddetmelerine rağmen Yusuf hiç bir şekilde tanıklığından vazgeçmedi. “Yusuf bir düş gördü ve bu düşü kardeşlerine anlattığı zaman kardeşleri ondan daha çok nefret ettiler.” Yaratılış 37:5. Ve daha sonra “Yusuf bir düş daha görüp kardeşlerine anlattı.” Yaratılış 37: 9a. Bu düş, tanrısal açıklama üzerine kurulu basit bir tanıklık idi. Ama aynı zamanda Yusuf’un bir kuyuya atılmasına neden olan bir tanıklık idi. Eğer Yusuf düşü ile ilgili tanıklık etmese idi ya da düşün üstünlüğünden ya da gücünden söz etmekte ısrar etmese idi belki kendisini korumuş olacak idi; ama hayır; Yusuf kardeşlerine gerçeği söyledi ve bu yüzden kardeşleri ondan nefret ettiler.
Aynı durum Yusuf ile ima edilen Yüce Kişi için de geçerlidir. O da gerçeğe tanıklık etti – tam bir tanıklık etti ve her şeyi eksiksiz bildirdi- O yalnızca gerçeği konuşabilir idi, çünkü zaten O’nun Kendisi Gerçek idi ve O’nun gerçeğe olan tanıklığına insan tarafından verilen karşılık çarmıh, sirkeli su ve bir Romalı askerin kargısı ile oldu. Mesih’in tanıklığı da lütfun en derin, en dolu ve en zengin şekli ile oldu. Mesih yalnızca “gerçek” olarak gelmedi ama aynı zamanda Babanın yüreğinin tüm sevgisinin mükemmel ifadesi olarak geldi: “Lütuf ve gerçek İsa Mesih aracılığı ile geldi.” O, insana Tanrının ne olduğunu tam olarak gösterdi. Bu yüzden insanın ileri sürebileceği tek bir bahane bile kalmadı. İsa Mesih geldi ve insana Tanrıyı gösterdi ve insan Tanrıdan kusursuz bir nefret ile nefret etti. Tanrısal sevginin en dolu sergilenişine insan nefretinin en dolu sergilenişi ile karşılık verildi. Bu durum çarmıhta görülür. Ve bu olayın ima edilişi ise kardeşlerinin Yusuf’u kuyuya atmaları olayında dokunaklı bir şekilde ifade edilmektedir.
“Ve kardeşleri Yusuf’u uzaktan onlara doğru gelir iken gördüler. Yusuf yanlarına varmadan, onu öldürmek için bir düzen kurdular. Birbirlerine, ‘İşte düş hastası geliyor’ dediler. ‘Hadi onu öldürüp kuyulardan birine atalım. Yabanıl bir hayvan yedi deriz. Bakalım o zaman düşleri ne olacak!” Yaratılış 37: 18-20. Bu sözler bize Matta 21.bölümde yer alan sözleri güçlü bir şekilde hatırlatırlar.” Sonunda bağ sahibi, ‘Oğlumu sayarlar’ diyerek bağcılara oğlunu yolladı. Ama bağcılar adamın oğlunu gördükleri zaman birbirlerine , ‘Mirasçı bu. Gelin, onu öldürelim ve mirasına konalım’ dediler. Böylece onu yakaladılar ve bağdan atıp öldürdüler.” Matta 21:37-39. Tanrı, Oğlunu dünyaya şu düşünce ile gönderdi, “Oğluma saygı gösterirler;” ama ne yazık ki, öyle olmadı! İnsan yüreği, Tanrının ”sevgili, biricik Oğluna” saygı duymadı. Ve O’nu dışarı attılar. Yeryüzü ve gökler Mesih ile ilgili tanıklık ettiler ve hala tanıklık etmeye devam etmekteler. İnsan O’nu çarmıha gerdi ama Tanrı O’nu ölümden diriltti. İnsan O’nu iki haydut arasındaki bir çarmıha çiviledi ama Tanrı O’nu göklerde sağında oturttu. İnsan O’na yeryüzündeki en alçak yeri verdi ama Tanrı O’na göklerdeki en yüce yeri verdi.
Tüm bu olayların hepsi Yusuf’un öyküsünde ima yolu ile gösterilir. Yusuf meyveli bir dal gibidir; kaynak kıyısında verimli bir dal gibi, filizleri duvarların üzerinden aşar. Okçular acımadan saldırdı ona. Düşmanca savurdular oklarını üzerine. Ama onun yayı sağlam ve kolları esnek çıktı. Yakup’un güçlü Tanrısı, İsrail’in Kayası ve Çobanı olan Tanrı sayesinde. Sana yardım eden babanın Tanrısıdır, Her Şeye Gücü Yeten Tanrıdır seni kutsayan. Yukardaki göklerin ve aşağıdaki denizlerin bereketi ile, memelerin ve rahimlerin bereketi ile O’dur seni kutsayan. Babanın kutsamaları ebedi dağların nimetlerinden ve ebedi tepelerin bolluğundan daha yücedir; Yusuf’un başı üzerinde ve kardeşleri arasında önder olanın üstünde olacak. “ Yaratılış 49:22-26.
Bu ayetler bize çok hoş bir şekilde “Mesih’in çektiği acıları ve bu acıları izleyecek olan yüceliği” gösterirler. “Okçular” görevlerini yerine getirmişlerdir ama Tanrı onlardan daha güçlü idi. Gerçek Yusuf dostlarının evinde vuruldu ve orada çok üzücü bir şekilde yaralandı ama “ellerinin kolları dirilişin kudreti ile güçlendirildi ve iman şimdi O’nu Tanrının Kilise, İsrail ve tüm yaratılış ileilgili olan tüm bereket amaçlarının temeli olarak tanır. Kuyuya ve hapishaneye atılmış olan Yusuf’a baktığımız zaman ve daha sonra onu tüm Mısır ülkesi üzerinde egemen olan yetkisi içinde gördüğümüz zaman Tanrının düşünceleri ve insanların düşünceleri arasındaki farkı görürüz. Ve bu nedenle çarmıha ve “göklerdeki görkemli tahta” baktığımız zaman gördüğümüz şey aynıdır.
Mesih’in gelişi ile birlikte insan yüreğinin Tanrıya karşı olan gerçek konumunu anlarız; bundan başka hiç bir şey bu konumu bundan daha çok ortaya çıkartamaz idi. “Eğer gelmemiş ve onlara söylememiş olsa idim günahları olmaz idi, ama şimdi günahları için özürleri yoktur.” Yuhanna 15:22 Bu sözler onların günahkar olmadıkları anlamına gelmez. Hayır, burada kast edilen şudur: “Günahları olmaz idi.” Rab İsa başka bir yerde şu sözleri söyler: “Kör olsa idiniz, günahınız olmaz idi. Ama şimdi ‘görüyoruz’ dediğiniz için günahınız duruyor.” Yuhanna 9:41. Tanrı, Oğlunun kişiliği aracılığı ile insanın yakınına geldi ve insan O’nun için “mirasçı bu” diyebildi. Ama yine de “hadi gelin, O’nu öldürelim’ de diyebildi. İşte bu nedenle özürleri yoktur. Gördüklerini söyleyenlerin özürleri yoktur. Zor olan kesinlikle ikrar edilen körlük değildir. Zor olan ‘görüyorum’ diyebilmektir. Şimdiki çağ gibi ikrar edilen bir çağ için bu gerçekten de ciddi bir ilkedir. Günahın sürekliliği ‘görüyorum’ ikrarı ile bağlantılıdır. Kör olan ve kör olduğunu bilen bir insanın gözleri açılabilir ama aslında görmüyor iken gördüğünü sanan biri için ne yapılabilir?