Yaratılış 20
Bu bölümde birbirinden farklı iki nokta göreceğiz. Bunlardan ilki, Tanrı çocuğunun bazen boyun eğdiği dünyanın bakış açısından ahlak düşüklüğüdür. Ve ikincisi Tanrının bakış açısından her zaman ona ait olan ahlak saygınlığıdır. İbrahim tekrar yüreğin çok kolay anlayabileceği bir şekilde koşullara karşı duyduğu korkuyu sergiler. İbrahim, Mamre’den Negev’e göç eder, Kadeş ve Sur kentlerinin arasına yerleşir. Sonra geçici bir süre Gerar’da kalır. Ve burada yaşayan insanlardan korkar. Tanrının her zaman O’nun ile birlikte olduğunu unutur veTanrının orada olmadığını düşünür. Gerar halkından çok daha güçlü Olan’dan ziyade Gerar’da yaşayan yaratıklar ile daha çok meşgul oluyor gibidir. Tanrının karısını koruma gücüne sahip olduğunu unutur ve yıllar önce Mısır’da yaptığı hatanın aynısını tekrarlar. Bu konu çok eğiticidir. İman babası olarak adlandırılan İbrahim gözlerini Tanrıdan ayırır. Tanrıda bulunduğu merkezi bir an için kaybeder ve bu nedenle hata yapar. Mükemmel zayıflığımız ile Tanrıya yapıştığımız sürece yalnızca o zaman güçlü olduğumuz ne kadar doğrudur. Tanrının planlarının içinde olduğumuz sürece bize hiç bir şey zarar veremez. Eğer İbrahim sadece tanrıya güvenip O’na yaslanmış olsa idi, Gerar’daki adamlar onun işine burunlarını sokmayacaklar idi. Ve İbrahim en büyük zorlukların ortasında bile Tanrının sadakatini haklı çıkartma ayrıcalığını göstermiş olacak idi. Bu tutumu ile aynı zamanda iman adamı olarak kendi saygınlığını da korumuş olacak idi.
Genellikle yürek için üzüntü kaynağı olan bir şey vardır: Tanrının çocukları O’nun sadakatini saymadıkları zaman bunun bir sonucu olarak dünyanın önünde kendilerini alçaltmış olurlar ve Tanrının yetkinliğinin her acil durum için yeterli olduğu duygusunu kaybederler. Tüm kaynaklarımızın Tanrıda olduğu gerçeğinin farkına vararak yaşadığımız sürece her biçim ve şekilde dünyanın üstünde oluruz. Tüm ahlak varlığını iman kadar yücelten başka hiç bir şey yoktur. İman kişiyi bu dünyanın düşüncelerinin ulaşamayacağı kadar ötelere taşır; çünkü dünya insanları hatta dünyasal düşünceli Hristiyanlar iman yaşamını başka türlü nasıl anlayabilirler? Mümkün değil! Anlayamazlar! İmanın kaynakları onların anlayabileceklerinin çok ötesindedir. Onlar şimdiki şeylerin yüzeyinde yaşarlar. Umut ve güvence temellerini görebildikleri sürece umutları vardır ve güvenlik içinde hissederler. Ama yalnızca görünmeyen bir Tanrının vaadine dayanma düşüncesini anlayamazlar. Ama iman adamı doğanın içinde hiç bir şey göremediği olayların ortasında sakindir ve bu yüzden iman her zaman doğanın kanaatine göre kendini tehlikeye atan, kayıtsız ve tedbirsiz bir şeydir. Yalnızca Tanrıyı tanıyanlar imanın eylemlerini her zaman onaylarlar çünkü yalnızca onlar bu tür eylemlerin sağlam ve doğru mantıklı temelini anlayabilirler.
Biz bu bölümde Tanrı adamının kendisini dünyanın insanlarının azarlamasına ve paylamasına maruz bıraktığını görürüz. İmansızlığın gücü altında olan dünya insanları eylemlerde mantık ararlar. Bu her zaman böyle olacaktır. İmandan başka hiç bir şey bir insanın karakterine yücelik katamaz. Yollarında doğuştan doğru ve onurlu hareket eden bazı kişiler görebiliriz, bu doğrudur, ama yine de doğanın doğruluğuna ve onuruna güvenilemez. Çünkü temelleri kötüdür ve güvenilmezlerdir, her an yoldan çıkabilirler. Gerçek bir yüce ahlak konumunu sağlayabilecek olan yalnızca imandır, çünkü iman canı Tanrı ile diri güç içinde bağlar ve gerçek ahlakın tek kaynağıdır. Ve bir de şu dikkat çekici gerçeğe değinelim: Tanrının lütufkar bir şekilde kaldırmış olduğu herkesin durumunda şunu görürüz: iman yolundan çıkıldığı zaman kişiler diğer insanlardan daha da aşağıya batarlar. Bu durum İbrahim’in bu bölümdeki tutumu için de geçerli bir durumdur.
Ama burada bir diğer ilgi ve değer noktası ortaya konur. Burada İbrahim’in birkaç yıldır kötü bir şey barındırdığını görürüz. Görünüşe göre İbrahim yola canında sakladığı belirli bir şey ile çıktı. Bu sakladığı şey Tanrıya belli bir konuda tam olarak güvenmeyişinin nedeni idi. Karısı Sara ile ilgili olarak Tanrıya tam bir şekilde güvenmiş olsa idi o zaman Tanrıdan herhangi bir şey saklamaya ya da gizlemeye ihtiyaç duymayacak idi. Tanrı her kötülüğe engel olmak için onun çevresine çit çekecek ve onu koruyacak idi. Ve asla uyumayan Tanrının bu koruması altında olanlar mutludurlar ve onlara kim zarar verebilir? Ama yine de her şeye rağmen merhamet sayesinde İbrahim bu meselenin tamamının kökünden kurtarıldı. Sakladığı şeyi itiraf etti ve onu kesin olarak yargıladı ve ondan kurtuldu. Hareket edilmesi gereken doğru tutum budur. Mayanın her bir parçası ışığa getirilene ve orada ayaklar altında ezilene kadar gerçek bereket ve güç mevcut olamaz. Tanrının sabrı tükenmeyen bir sabırdır. Ve Tanrı bekleyebilir. Bize sabır ile tahammül edebilir. Ama maya bilindiği ve yargılanmadan kaldığı sürece Tanrı bir canı asla bereket ve gücün görüneceği noktaya getirmez. Avimelek ve İbrahim hakkında bunları söyledikten sonra şimdi de İbrahim’in ahlak saygınlığını Tanrının bakış açısından inceleyelim.
Tanrı halkının tarihine bir bütün ya da bireyler olarak baktığımız zaman bu halkın Tanrının bakış açısından ve dünyanın bakış açısından nasıl oldukları arasındaki farklılığı gördüğümüz zaman genellikle hayretler içinde kalırız. Tanrı, halkını Mesih’te görür. Ve halkına Mesih aracılığı ile bakar. Ve yine bu nedenle onları “lekesiz, hatasız ya da kusursuz görür.” Tanrı halkı Tanrının önünde Mesih’in olduğu gibidir. Mesih’teki konumları ile ilgili olarak sonsuza kadar yetkin ya da mükemmel kılınmışlardır. “Tanrı halkı benlikte değil, ruhtadır.”
Ama kendi içlerinde zayıf, güçsüz, kusurlu, sendeleyen ve değişken yaratıklardır. Ve bu yüzden gerçek hakkında bilgisi olmayan dünya onların tanrısal ve insani değerleri arasındaki farkı çok büyük olarak görür.
Ama yine de Tanrının yetkisi halkının güzelliğini, saygınlığını ve mükemmelliğini ortaya koymaktır; çünkü tüm bu güzel şeyleri Mesih’te onlara ihsan eden Tanrıdır. Tanrı halkı yalnızca üzerine bu güzelliği koyan Tanrı olduğu için güzeldir. Ve bu nedenle bu güzelliğin ne olduğunu beyan etmek Tanrıya düşer. Ve tanrı gerçekten bunu Kendisine yakışan değerde bir davranış ile beyan eder; düşman yaralamak, lanetlemek ya da suçlamak için geldiği zaman Tanrı her zaman halkını bereketler. Balak İbrahim’in soyunu lanetlemek istediği zaman Yehova şöyle demiş idi: “Ne Yakup’ta ne de İsrail’de suç görmüyorum; Ey Yakup soyu, çadırların ne güzel1 Ey İsrail, konutların ne güzel!” Ve yine şeytan Yeşu’ya direnmek için ortaya çıktığı zaman: ”Seni Rab azarlasın şeytan!” Böylece Tanrı Kendisini halkının ve halkını suçlayacak olan her dilin arasına koyar; suçlamaya halkının kendi içinde ne olduğuna dair bir referans aracılığı ile ya da halkının bu dünyanın insanlarının gözleri önünde ne olduğuna dair bir yanıt ile karşılık vermez. Verdiği yanıt O’nun Kendisinin halkını nasıl bir konuma yerleştirdiği hakkındadır.
Böylece İbrahim’in olayında İbrahim Gerar kralı Avimelek’in görüşüne göre kendisini alçaltmış olabilir ve Avimelek İbrahim’i azarlamış olabilir ama mesele Tanrının olay ile ilgilenmek için gelmesi olduğu zaman Tanrı Avimelek’e şu sözleri söyler: “Şimdi kadını kocasına geri ver. Çünkü o bir peygamberdir, senin için dua eder ve ölmezsin. Ama eğer kadını geri vermez isen sen de sana ait olan herkes de ölecek, bilesin.” Yaratılış 20:7. Evet, “Yüreğinin tüm saygınlığı ve ellerinin tüm masumiyeti” ile Gerar kralı “ölü bir adam” idi ve ayrıca kendisinin ve ev halkının sağlığının yenilenmesi için hata yapan ve değişken davranan bir yabancının dualarına muhtaç kalmak zorunda idi. İşte Tanrı böyle davranır: çocuğunun yürüdüğü yolların temelinde çocuğu ile gizli bir mücadelesi olabilir, ama düşman doğrudan çocuğuna karşı bir tuzak kurar ise Yehova her zaman çocuğunun davasını savunur ve onun yanında yer alır. “Benim mesh ettiklerime dokunmayın ve peygamberlerime zarar vermeyin.” “Sana dokunan benim gözbebeğime dokunmuş olur.” “İmanlıyı aklayan Tanrıdır; onu kim suçlayabilir?” Düşmanın hiç bir oku, kan ile satın alınmış sürüsünün en zayıf bir kuzusuna bile Rabbin kalkanının arkasında saklandığı için nüfuz edemez. Tanrı, halkını kanatları altında saklar, onların ayaklarını çağların kayasının üzerine koyar, başlarını çevrelerindeki düşmanlarının üzerinde yukarı kaldırır ve yüreklerini kurtuluşunun sonsuza kadar kalıcı sevinci ile doldurur.
O’nun yüce adı sonsuza kadar övülsün!