Bölüm 3
Yaratılışla Karşılaştırıldığında Büyük Bir Kurtuluş
Kurtuluşun büyüklüğü, ölümlü bedendeki insan tarafından asla tam olarak anlaşılamaz. Yine de yaratılışla karşılaştırma yaparak ne denli büyük olduğu hakkında bir fikir sahibi olabiliriz. Gerek kurtuluş gerekse yaratılış, sadece Tanrı'nın elinin işidir.
"Başlangıçta Tanrı göğü ve yeri yarattı" (Yaratılış 1:1). Böylece Tanrı madde ve enerjiyi yaratmış oldu.
Gökler ellerinin eseridir; ay ve yıldızları yerlerine Tanrı koymuştur (Mezmurlar 8:3 ayetine bakınız). Bunlar sadece insanın çıplak gözle görebileceklerini değil, bunun da ötesinde yer alan, en güçlü teleskopla görülebilenlerin de ötesindeki her şeyi kapsamaktadır. Bütün bunların büyüklüğü insanın aklının alabileceğinin ötesindedir.
Sonra yeryüzünü, kayalar, mineraller ve fosillerin bizlere açıkladığı geçmişi düşünün. Değerli taşlar, elmas, yakut, safir ve zümrüt; her birinin güzelliği ayrıdır ve insanlar için tüm bunlar son derece çekicidir. Sonra mermer, granit, kumtaşı, kireçtaşı ve kayağantaş vardır; insanlar bunları ev, tapınak, eğlence ve işyerleri yapmak için kullanırlar. İnsanlar yerin içinden maden cevherlerini, altın ve bakır gibi saf metalleri dahi çıkarırlar. Eritip arıtarak, bu metallerden büyük endüstriyel bina projelerinin iskeletini yaparlar. Toprak ekilip sulandığında, güneş ışığıyla birlikte insanlar ve hayvanlar için yiyecek sağlar.
Fosiller, sessiz bir şekilde olsa da eski çağlardaki büyük canavarların öykülerini anlatırlar. Bazı ormanlarda, katman katman dizilen dev ağaç gövdeleri neredeyse elmas kadar sert kayalara dönüşmüştür. Kömür yatakları, günümüzde insanlara çağlar öncesinde büyük tropikal ormanların olduğunu gösterir.
Bütün kaya ve minerallerin kendilerine özgü nitelikleri vardır ve bu nitelikler her zaman aynıdır. Kimya ve fiziğin belli yasalarına bağlıdır. Birçoğu uzun zamandır insanlar tarafından biliniyor olsa da, sürekli olarak yenileri keşfedilmektedir. Bu durumda ister istemez insanın aklına şu soru gelmektedir: Bu metaller ve mineraller kendilerine özgü nitelikleri nasıl kazandılar? Her metale genleşme katsayısını, özgül ağırlığını, füzyon noktasını, ısı ya da elektrik iletkenliğini, gerilme dayanıklılığını, sertliğini ya da yumuşaklığını, kolayca kırılabilir olmasını, sağlamlığını ya da bükülebilir olma özelliklerini veren nedir? Bunların hepsi belli ve öngörülebilirdir. Evrim teorisyenleri bitki ve hayvanların yaşam özelliklerini ve alışkanlıklarını binlerce nesil içinde bir nesilden diğerine geçen rastlantısal varyasyonlarla açıklamaktadır. Fizik ve kimya yasaları da en az bitki ve hayvan yaşamları kadar karmaşık, inorganik maddelerin nitelikleri en az organik olanlar kadar incedir. Fakat inorganik maddelerde farklılık yaratacak nesiller yoktur.
Altın ve bakır parçaları, demir, kurşun ve gümüş cevherleri, mermerlerle granitler, en azından dağlar kadar eskidirler. Bu belirgin ve değişmeyen nitelikler ve yasalar nereden gelmiştir peki? Bunun tek bir yanıtı vardır: Tanrı yaratılış sırasında her bir maddeyi değişmez niteliklerle yaratmış ve belli kimyasal ve fiziksel yasalara bağımlı kılmıştır.
İnsan jeolojik sırları araştırmak için derin çalışmalar yapabilir, fakat bu konu o kadar geniştir ki, hâlâ öğrenecek çok şey vardır.
Aynı şekilde bitkilerin yaşamını düşünün. Tanrı'nın yaratıcı gücünü nasıl da göstermektedirler! Pasifik kıyılarındaki kızılağaçlar yüzyıllardır orada durur. Kuzeydeki köknar ve çam ağaçları, güneydeki palmiyeler ve insana kendine göre hizmet eden bütün diğer ağaçlar her zaman aynıdır, çünkü içlerinde değişmeyen bir yaşam yasası vardır. Buğday da aynı şekildedir; kökleri yaşam veren bitkiler, hem de yaprakları yiyecek olan bitkiler vardır. Bunların hepsinin özellikleri Yaratıcı tarafından verilmiştir. Güller ve zambaklar gibi insanın yaşamına zenginlik katan çiçekler vardır. Her bir bitkinin kendi yaşam alanı vardır; liken kaya üzerinde, beyaz pipo çiçeği çürümüş çam ağacının gövdesinde, ökseotu ağaçların yukarıdaki dallarında, baldıran gölgede, artemisya çölde, tahıllar zengin topraklarda ve güneşte, nilüfer çiçeği sığ sularda ve denizalgı okyanusun dibinde yaşar.
Evet, kuşkusuz bitki yaşamı Tanrı'nın yaratışının büyük bir bölümüdür. İnsan bitki yaşamını inceleyip anlasa da, bu o kadar geniştir ki, insanların dünya üzerinde 6 000 yıldır yaşayıp incelemiş olmalarına karşın, dünyada hâlâ gelecek nesiller tarafından öğrenilecek çok şey vardır.
Aynı şey hayvan dünyası için de geçerlidir; en küçük omurgasız böceklerden fil ve balina gibi en büyük memelilere kadar bütün hayvanların üzerinde düşünebiliriz. Hepsi Tanrı tarafından yaratılmıştır; gerek göklerdeki kuşlar, gerek denizdeki balıklar, gerek yerdeki hayvanlar, gerekse toprak üzerinde sürünen sürüngenler, her biri türüne göre (Yaratılış 1:21) yaratılmıştır. Tanrı bunlara da yaşam vermiştir. Bu yaşam bitkilere verdiği yaşamdan daha üstün bir düzene sahiptir. Hepsi havada, suda ya da yer üzerinde hareket edebilir. Bu hayvanların her biri kendine özgü niteliklere, belli içgüdülere ve yaşam alışkanlıklarına sahiptir ve çevrelerine kusursuz bir şekilde uyum sağlarlar. İnsanlar zooloji hakkında kütüphaneleri dolduracak kitaplar yazmış olsalar da, her yıl yeni şeyler öğrenilip yeni keşifler yapılmaktadır. Bu da Tanrı'nın yaratışının küçük bir parçasıdır.
İnsan, Tanrı'nın yaratışını taçlandıran varlıktır. Tanrı insanı kendi benzeyişinde yaratıp yaşam soluğunu vermiştir (Yaratılış 2:7). Tanrı insana çoğalma ve yer üzerinde egemen olma gücü vermiştir. Aynı şekilde denizdeki balıklar, gökteki kuşlar ve yer üzerinde hareket eden her şey üzerinde egemenlik vermiştir (Yaratılış 1:26-30).
İnsana yaratılışın sırlarını araştırması ve her gün yenilerini bulması için akıl ve mantık yürütme gücü verilmiştir. İnsan yerin içinden kömürü çıkarıp ateşte yakmayı ve üzerindeki kazanda su kaynatıp ağır trenleri bu güçle çekmeyi öğrenmiştir.
Yerin altındaki petrolü çıkarıp arıtır ve birkaç saniyede kilometrelerce yol alabilen uçakları uçurmak için kullanır. Biri verici diğeri alıcı olan iki aleti kullanarak sesini dünyanın dört bir yanına gönderebilir, böylece Washington, Londra, Paris ve Berlin'deki insanlar aynı odadaymış gibi birbirleriyle sohbet edebilirler. Röntgen cihazını kullanarak insanların kemiklerini inceleyebilirler. Filmin üzerini kaplayarak fotoğraf makinesinin içine koyar, saniyenin 1/100 000'i kadar bir süre için kapağı açar, kapatır ve lens önündeki her şeyin tam bir kopyasını çıkartabilirler. Teleskopla yıldızlar ve Ay'a bakabilirler. Işığın hangi hızla yol aldığını hesaplayabilirler. Güneş ve Ay'ın yörüngelerinde hangi hızla döndüklerini de hesaplayabilirler. Aynı şekilde, dünyanın hareketlerini inceler ve bu bilgiden yola çıkarak yıllar ve hatta yüzyıllar sonra saniyesine kadar, ne zaman Güneş ya da Ay tutulması olacağını hesaplayabilir, tam mı yarım mı olacağını ve dünyanın neresinden görülebileceğini önceden söyleyebilirler. Bunlar insanın yapabileceği şeylerin sadece birkaç örneğidir. Bu liste sonsuza kadar uzatılabilir.
Peki ama insan neden bunları yapabilir? Çünkü Tanrı insana akıl vermiştir ve evrenin değişmez ve belirli kuralları vardır. Bu da, bunların arkasında bir akıl ve bu nedenle Tanrı olduğunun göstergesidir. Yeri ve göğü yaratan ve yaratışı için yasaları belirleyen Tanrı, insanı bu yasaları anlayıp bunlar üzerinde egemen olacak bir akıl vererek yaratmıştır (Yaratılış 1:28).
Yerimizin az olması nedeniyle yaratılışın harikalarının ancak bir kısmını yazabiliyoruz burada. Bu konuyu bütünüyle kapsamak olanaklı olmadığı halde, yine de tüm bunlar kurtuluşun büyüklüğüyle kıyaslanamaz.
İnsanın yaratılışa egemen olması ve kendi iyiliği (ve kötülüğü için) için olağanüstü bir şekilde kullanmış olması, sırların büyük bir oranda insanın aklı tarafından anlaşılabileceğini göstermektedir. Ne var ki, insan kendi aklıyla kurtuluşun sırrını kavrayamaz. Bunların Tanrı'nın Ruh'u tarafından açıklanması gerekir. Şöyle yazılmıştır: "Tanrı'nın kendisini sevenler için hazırladıklarını hiçbir göz görmedi, hiçbir kulak duymadı, hiçbir insan yüreği kavramadı" (1. Korintliler 2:9, 10).
Büyük olsa da yaratılışa ait olan her şeyin sonu gelecektir. Her şey insanın ölçüleriyle ölçülebilir. Altın ağırlığına göre, elmassa karatla satın alınabilir. Kömür ve çelik tonla satılır. Çiftlikler dönümle ve kentlerdeki topraklar metrekareyle alınabilir. Kereste, ağaçlardan kesilebilir. Süt ve benzin litreyle alınabilir. Ulaştırma ücretleri, gerek toprak, gerek deniz, gerekse hava üzerinden kat edilen mesafeye göre hesaplanabilir. Denizlerin derinliği, dağların yüksekliği ve ovaların genişliği vardır. Yağmur santimetreyle ve sıcaklık dereceyle ölçülür. Kömürün sıcaklık derecesi ısı ölçülerine göre belirlenir. Elektrik kilovatla, doğalgaz metreküple satın alınır.
Hız, kilometre/saatle ölçülür. Işık saniyede 300 000 km yol kat eder. Yıldızlara olan uzaklık ışık yılıyla hesaplanır ve bazıları bin ışık yılı uzaklıktadır. Bu uzaklık aşağı yukarı şöyledir: 9 439 925 000 000 000 km. Bu uzaklık son derece büyük ve insanın algılayışının ötesinde olsa da, hâlâ sonu olanın sınırları içindedir, çünkü insan tarafından ölçülebilmektedir.
Bitki, hayvan ya da insan olsa da, bütün yaşayan canlıların bir yaşam süreleri vardır. Birkaç saniye de olabilir, birkaç saat, gün, hafta veya yıl da olabilir. Sierra Nevada'daki sekoyaların durumunda olduğu gibi, binlerce yıl da olabilir. Her birinin başlangıcı ve sonu vardır. Gök ve yer bile sadece başlangıçtır: "Başlangıçta Tanrı göğü ve yeri yarattı." Oysa kurtuluş Tanrı'nın sonsuz tasarısının bir parçasıdır (Efesliler 3:11). Dünyanın başlangıcından önce vaat edilmiştir (Titus 1:2) ve "...zamanın başlangıcından önce Mesih İsa'da bağışlanmıştır" (2. Timoteos 1:9). O halde kurtuluş da, şu an var olan yaratılış sona erdiğinde devam edecektir. "...gökler duman gibi dağılacak, giysi gibi eskiyecek yeryüzü... ama benim kurtarışım sonsuz olacak" (Yeşaya 51:6). Yaratılmış olanların sonu vardır. İnsanların buldukları araçlarla ölçülebilir, tam olarak olmasa da insanın ölümlü aklı tarafından anlaşılabilir. Fakat kurtuluş söz konusu olduğunda insanın ölçü birimi yoktur. Kurtuluş söz konusu olduğunda, Tanrı her zaman sonsuzluğa ait kavramlar kullanmaktadır.
Kurtuluş sonsuzdur (İbraniler 5:9); fidyeyle bedelin ödenmesi (İbraniler 9:12), kurtulmuş olanlara verilen yaşam (Yuhanna 3:16) ve gelecek olan görkem (1. Petrus 5:10) de öyledir. Tanrı'nın kurtuluş tasarısındaki amacı, insanı sonsuz Oğul'un benzeyişine dönüştürmektir (Romalılar 8:29). Günahların bağışlanması, "lütfunun zenginliğine göredir" (Efesliler 1:7). İmanlılar, "Rabbimiz İsa Mesih'in yüceliğine kavuşmaya" (2. Selanikliler 2:14) çağrılmaktadırlar. Bu yücelik evreni yaratanın yüceliğidir (Yuhanna 1:3 ve Koloseliler 1:16). Kurtulan kişiler bozulmaya mahkûm, ölümlü bir bedende yaşasalar da, kendilerine bozulmayacak, ölümsüz bir beden vaat edilmektedir (1. Korintliler 15:51-54). Bu beden Kurtarıcı'nın görkemli bedenine benzeyecektir (Filipililer 3:21). Kurtuluş, bu sonsuz kavramlar kullanılmadan betimlenemez. Bunlar Tanrı'yla ilgili kavramlardır.
İnsan henüz günah işlememişken, Tanrı kendisine evren üzerindeki her şey üzerinde egemen olacağı bir konum vermiştir (Efesliler 2:6 ve 1:20-22). Bu denli büyük bir kurtuluş insanın aklını gerçekten zorlamaktadır.