Bölüm 20
Görmezden Gelirsek Nasıl Kaçabiliriz?
Yukarıdaki bölümlerde kurtarışın yüceliğinden bahsedilmektedir. Kurtarış, sonsuzluk boyunca, yalnızca Tanrı'nın varlığının önünde olmak değil, aynı zamanda kendi oğlunun benzeyişine sahip olmak ve Oğul ile Baba Tanrı arasındaki mükemmel birlikteliğe sahip olmayı da içermektedir. Aynı zamanda bu kurtarışın herkes için gerçekleştirildiğini de görmüştük. Bu tamamen Tanrı tarafından İsa Mesih aracılığıyla insan için gerçekleştirilmiş ve kabul eden herkese karşılıksız bir hediye olarak sunulmuştur. İnsanın bu konuda yükleneceği tek sorumluluk bu kurtuluşa ihtiyacı olduğu ve son olarak da insan için hem yaratıcısı hem de kurtarıcısı olan Tanrı ve O'nun yeryüzündeki görünümü olan Mesih'ten tamamen kopması anlamına gelen korkunç yargısı anlatılmaktadır. Ancak, düşünülmesi gereken bir nokta daha vardır. Bu, kurtarışın sağladıklarını tamamen kaybetme ve Tanrı'nın korkunç yargısını yaşama olasılığını doğurmaktadır.
"Çünkü melekler aracılığıyla bildirilen söz geçerli olduysa, her suç ve her söz dinlemez hak ettiği karşılığı aldıysa, BU DENLİ BÜYÜK KURTULUŞU GÖRMEZLİKTEN GELİRSEK NASIL KURTULABİLİRİZ? Başlangıçta Rab tarafından bildirilen bu kurtuluş, Rab'bi dinlemiş olanlarca bize doğrulandı" (İbraniler 2:2, 3).
İlk bahsedilen düşünce kurtarış olmaksızın Tanrı'nın yargısından kaçmanın hiçbir yolu olmadığıdır. İnsan ya Tanrı'nın kurtarışını kabul eder ya da O'nun yargısıyla yüzleşmek zorunda kalır. Kurtarışı inkâr ettikten sonra, yargıdan kaçmak için hiçbir mantıklı neden öne sürülemez.
İkinci düşünce, Tanrı'nın müthiş kurtarışını görmezden gelme olasılığıdır. İncil'de kullanılan kelime 'görmezden gelmek' kelimesidir. Bu 'reddetmek' değildir. İnsanların çoğu kurtarışı reddettiği için değil, görmezden geldikleri için kurtuluşu kaybetmektedirler. Muhtemelen çok az kişi gerçekten bu durumla yüzleşmekte ve daha sonra gönül rızasıyla bunu reddetmektedir. Pek çok insansa bunu ertelemektedir.
Pavlus Feliks'in önünde durup doğruluk, özdenetim ve gelecek yargı gününden söz edince Feliks korkuya kapılmıştır. Bunun üzerine Pavlus'a, "Şimdilik gidebilirsin. Fırsat bulunca seni yine çağırtırım" demiştir (Elçilerin İşleri 24:25). Oysa kurtuluşu kabul etmek konusunda Feliks için bundan daha uygun bir zaman olamazdı.
Eski zamanda yaşayan büyük bir mucidin, ömrünün son beş yılını inanç konusunu araştırmaya ayırmak istediği söylenir. Bilindiği kadarıyla, mucit, bu beş yıllık dilimine ne zaman başlaması gerektiğine karar veremeden ve kurtarışın önemini kavrayamadan ölmüştür.
İnsanlar Golgota'yı ve bizim yaşayabilmemiz için orada ölen Mesih'i düşünmeden sonsuzluğa erişmeye çabalamaktadırlar. İnsanlar, O'nun müthiş kurtarışını görmezden geldikleri için, sonsuz ölümü tadacaklardır, bu da hem beden hem de ruhun Tanrı'dan ve Tanrı'nın sevgisinin tüm bereketlerinden ayrı kalması demektir. Böyle bir bereketi tehlikeye atarak, neden kadın, erkek, çocuk tüm insanlar Tanrı'nın karşılıksız kurtarışını değerlendirip, kabul etmeyi görmezden gelmektedir? Hatta bazıları neden bunu isteyerek reddetmektedir?
Bireysel mazeretler ne olursa olsun, kurtuluşu reddeden iki tür insan grubu vardır. Birinci grup, karanlığı seven (Yuhanna 3:19) insanlardan oluşur. Tanrı karanlığı sadece yeraltı dünyasının yaptığı işler ya da ölüler diyarına ait olanların yapmış oldukları olarak sınırlandırmamıştır. İsa karanlığı aydınlatan ışık olarak dünyaya gelmiştir (Yuhanna 1:5). O'ndan ayrı kalınca insan, karanlıktadır. Bu daha önce de belirtildiği gibi, zihinsel karanlık anlamına gelmemektedir. Çünkü dünyada fazlasıyla zihinsel ışık vardır. Bu, ruhsal karanlık anlamına gelmektedir. Tanrı'nın dünyada karanlık işler olarak gördüğü, pek çok kültürel davranış, iyi davranış, macera, ilerleme ve başarı vardır. Bu gibi şeyler kötü değildir ama onları kötü yapan insanların bunları bir yana bırakıp her şeyden daha önemli olan tek Kurtarıcı'yı düşünmemeleridir. İnsanlar, sonsuzluklar boyu sahip olabilecekleri refahı görmezden gelerek bu dünyanın hazinelerine bağlanmakta ve sevmektedirler. Bu dünyadaki terfi, onur, popülerlik, başarı, eğlence ve spor bu zevklerden yalnızca birkaç tanesidir. Ancak bu dünya sona erdiğinde bu zevkler de ortadan kalkacaktır. Hatta, insanlık ortadan kalkmadan önce bu zevkler çoktan ortadan kalkmış olacaktır. Geride hiçbir şey kalmayacaktır. Ancak kötü olan, tüm bunlar gerçekleştiğinde Tanrı'nın kurtarışını kabul etmek için zaman çok geç olacaktır. İnsanların Tanrı'nın müthiş kurtarışını görmezden gelmesinin bir diğer nedeni de kendi çabalarıyla kurtulacaklarına inanmalarıdır. Birçok kişi iyi olanı yaparak kurtulmaya çalışır. Bu tür insanlar, genellikle büyük fedakârlıklar yapmak ister, Tanrı'nın iyiliğini hak etmek ve kurtulmak için kendilerini dünyanın zevklerinden tamamen alıkoyarak, kendi başlarına bu tür çabalar gösterirken, Tanrı'nın kurtarışını görmezden gelirler. İnsanlar yaptıkları en iyi işlerin bile kurtulmak için hiçbir yarar sağlamayacağını anlamadıkları sürece Tanrı'nın kurtarışını görmezden geliyor ya da reddediyor olacaklardır.
Daha önce de belirtildiği üzere, Ferisiler kurtulamamışlardır. Tanrı'nın kurtarışını reddetmişlerdir, çünkü kendi doğruluklarına güvenmişlerdir. Muhtemelen hiçbir dini grup Ferisiler kadar Tanrı'yı hoşnut etmeye çalışmamıştır. Ancak Ferisiler kendi iyi eylemlerine güvenip karşılıksız kurtarışa ihtiyaç duymamışlardır.
Bir kimsenin kendi iyi eylemleriyle kurtulmak istemesinin nedeni, kişinin kaybolmuş ve umutsuz bir durumda olduğunu kabul etmeyi istememesidir. İnsanoğlu için günahkâr olduğunu ve bu nedenle Tanrı'nın önünde çabalarının boşa çıkacağını kabul etmekten daha zor bir şey yoktur. İnsanlar, Pavlus'un itirafı gibi itirafta bulunmaktan korkarlar: "İçimde, yani benliğimde iyi bir şey bulunmadığını biliyorum" (Romalılar 7:18). İnsanlar sonsuz yargıcın önünde gönül rızasıyla başarısız olduklarını ve günahlarının karşılığını kendi güçleri ve çabalarıyla ödeyemeyeceklerini itiraf etmek istemezler. Yaptıkları tüm iyi işler üzerine 'değersiz' etiketinin yapıştırılmasını istemezler. Tanrıyı % 1 bile olsa memnun edecek bir şey yapmak isterler. Sebep ne olursa olsun, gerek dünyasal herhangi bir şeye duyulan sevgiden kaynaklan kaygı, gerekse kurtulmak için gösterilen çabalar, sonuç aynıdır. Kurtarış görmezden gelindiğinde Tanrı'nın yargısı şüphesiz gerçekleşecektir.
Aşağıda belirtilenlerden daha önce bahsedilmişti ancak çok önemli olduğu için burada başka sözcükler kullanılarak kitabın sonuç fikri olarak tekrar etmekte yarar vardır:
İnsanlar İsa Mesih'in Baba'ya giden tek yol olduğunu
ve O'nsuz kurtuluşun mümkün olmayacağını kabul etmediklerinden dolayı kayıp durumdadırlar.
İnsanlar cennet için yeterince iyi olmadıkları, Âdem'in günahını taşıdıkları, ne kadar kötü olursa olsun günah işledikleri ya da günahlı olarak doğdukları için kayıp değildirler. Çünkü tüm bu durumlardan ötürü insanın çekmesi gereken ceza Tanrı Oğlu'nun dünyaya gelmesiyle insanın üzerinden kaldırılmıştır. Tanrı'nın oğlu Golgota tepesinde çarmıha gerilerek bu cezayı onlar için ödemiş, orada Tanrı'nın kuzusu olarak dünyanın günahını ortadan kaldırmıştır. Aslında, İsa dünyaya bu amaç uğruna gelmiştir. Günahın bedeli çarmıhta ödendiği için Tanrı şimdi oğlunu sonsuz adaleti yerine getirmiş Kurtarıcı olarak kabul eden herkese sonsuz yaşam vermektedir. O'nu bu şekilde görmeyenlerse cezalandırılacak, Tanrı'nın "varlığından ve "gücünün görkeminden (2. Selanikliler 1:9) sonsuza dek ayrı kalacaklardır.
O'na iman eden yargılanmaz, iman etmeyense zaten yargılanmıştır. Çünkü Tanrı'nın biricik oğlunun adına iman etmemiştir (Yuhanna 3:18). "Oğul'a iman edenin sonsuz yaşamı vardır. Ama Oğul'un sözünü dinlemeyen yaşamı göremeyecektir. Tanrı'nın gazabı böylesinin üzerinde kalır" (Yuhanna 3:36). "Başka kimsede kurtuluş yoktur. Bu göğün altında insanlara bağışlanmış, bizi kurtarabilecek başka hiçbir ad yoktur" (Elçilerin İşleri 4:12).
Yaklaşık 2 000 yıl önce Platon şöyle demiştir: "Bu durumda İsa hakkında ne yapmalıyım?" Bu, herkesin yanıtlaması gereken bir sorudur. İnsanoğlu bundan kaçamaz. Onu ya kabul etmeli, ya görmezden gelmeli ya da reddetmelidir. Bunun orta yolu yoktur.
"Bazıları, sevecen bir Tanrı insanları nasıl cehenneme yollayabilir?" diye sorarlar. Bu soru yerine aslında şöyle sorulmalıdır: "İnsanları cehennemden kurtarmak için biricik oğlunu veren Tanrı, onları oradan kurtarmak için olan sağlayışını reddeden bu insanları oraya yollamaktan başka ne yapabilir?"
Bu denli büyük bir kurtuluşu reddedersen, nasıl kaçıp kurtulacaksın?
Henüz İsa Mesih'i ve Tanrı'nın bizi O'nun aracılığıyla kurtardığını kabul etmeyenler için İncil'deki davet hâlâ geçerlidir: "Ruh ve Gelin, 'Gelin!' diyorlar. İşiten, 'Gel!' desin. Susayan gelsin. Dileyen yaşam suyundan karşılıksız alsın" (Vahiy 22:17).