Bölüm 15
İnsan, Lütuf Ve İman Yoluyla Nasıl Kurtulmuştur?
Herkesin zihninde oluşan önemli bir soru vardır, o da şudur: Kurtuluşun da dahil olduğu tüm bu şeylere sahip olmak birey için nasıl mümkündür? Kurtulmak için bir şey yapmamız gerekiyorsa, ne yapmalıyız? İyi bir şekilde yorumlandığında Kutsal Kitap bu konuda bize basit ama kesin bir cevap vermektedir.
Kurtuluş Tanrı tarafından lütufla sunulmuştur, insan tarafından da ancak imanla alınabilir. "İman yoluyla, lütufla kurtuldunuz. Bu sizin başarınız değil, Tanrı'nın armağanıdır. Kimsenin övünmemesi için iyi işlerin ödülü değildir" (Efesliler 2:8, 9).
Lütufla
Lütuf, Kutsal Kitap'taki en önemli kelimelerden biridir. İnsanın Tanrı için ne yaptığını değil, Tanrı'nın insan için ne yaptığını anlatan bir kelimedir. Bunun kendisine iman edenler için sevgisi ve sınırsızlığıyla birlikte işleyen aşkın sağlayışı olduğu söylenebilir. Bu, Tanrı'nın insana duyduğu, Hıristiyanlar'ın varlığını ve sahip oldukları her şeyi İsa Mesih aracılığıyla sağlayan iyilik ve sevgidir. "Öz oğlunu bile esirgemeyip O'nu hepimiz için ölüme teslim eden Tanrı, O'nunla birlikte bize her şeyi bağışlamayacak mı?" (Romalılar 8:32).
Tanrı sevgi ve lütuftur, bu sevgi eylemde görünür.
Lütuf hak edilmeyendir. Aslında lütfu lütuf yapan insanın bunu hak etmemesi ve buna rağmen almasıdır. İnsan günah işlememiş olsaydı, o zaman İsa Mesih Tanrı'nın lütfuyla her insan için ölüm acısını çekmemiş olacaktı (İbraniler 2:9).
Lütuf günah tarafından engellenemediği gibi sınırlanamamıştır. "Kutsal Yasa suç çoğalsın diye araya girdi; ama günahın çoğaldığı yerde Tanrı'nın lütfu daha da çoğaldı" (Romalılar 5:20). "Tanrı ise bizi sevdiğini şununla kanıtlıyor: Biz daha günahkârken, Mesih bizim için öldü" (Romalılar 5:8). Birisi şöyle demiştir: "Lütfun gönderildiği yerde ne bulduğu önemli değildir ama getirdikleri önemlidir."
Kurtuluşa ait her şey lütuftur. Bu, Tanrı'nın sadece insanın düşüş ve günah nedeniyle kaybetmiş olduklarını yenilemesi, insanın günah ve suçunu kaldırması değildir. Bu aynı zamanda kurtulmuş olan insanı Tanrı'nın kendi oğlunun benzerliğine dönüştürmesi ve sonsuzluk boyunca görkemli bir duruma getirmesini de içermektedir.
Kurtuluş geniş anlamıyla, geçmiş, şimdiki ve gelecek zamanda Tanrı'nın imanlı için yaptığı sürekli lütuf eylemleridir.
"Söz [Tanrı Oğlu] insan olup aramızda yaşadı. O'nun yüceliğini –Baba'dan gelen, lütuf ve gerçekle dolu biricik Oğul'un yüceliğini– gördük. Nitekim hepimiz O'nun doluluğundan lütuf üzerine lütuf aldık" (Yuhanna 1:14, 16).
"Mesih, Tanrı'nın lütfuyla herkes için ölümü tatmıştır" (İbraniler 2:9). "Tanrı'nın bilgelik ve anlayışla üzerimize yağdırdığı lütfunun zenginliği sayesinde, Mesih'in kanı aracılığıyla Mesih'te kurtuluşa, suçlarımızın bağışlanmasına kavuştuk" (Efesliler 1:7). "İnsanlar İsa Mesih'te olan kurtuluşla, Tanrı'nın lütfuyla, karşılıksız olarak aklanırlar" (Romalılar 5:21). Pavlus, "Ama şimdi neysem, Tanrı'nın lütfuyla öyleyim. O'nun bana olan lütfu boşa gitmedi" (1. Korintliler 15:10) ve "Ama O bana, 'Lütfum sana yeter. Gücüm güçsüzlükte tamamlanır' dedi" der (2. Korintliler 12:9). "Günah size egemen olmayacaktır. Çünkü Kutsal Yasa'nın yönetimi altında değil, Tanrı'nın lütfu altındasınız" (Romalılar 6:14).
"Dünyaya ve özellikle size, insan bilgeliğiyle değil, Tanrı'nın lütfuyla, Tanrı'dan gelen kutsallık ve içtenlikle davrandığımıza vicdanımız tanıktır" (2. Korintliler 1:12). "Ama lütuf her birimize Mesih'in armağanı ölçüsünde bağışlandı. Öyle ki, kutsallar hizmet görevini yapmak ve Mesih'in bedenini geliştirmek üzere donatılsın. Sonunda hepimiz imanda ve Tanrı Oğlu'nu tanımada birliğe, yetkinliğe, Mesih doluluğundaki olgunluk düzeyine erişeceğiz" (Efesliler 4:7, 12, 13). "Böylece sarsılmaz bir egemenliğe kavuştuğumuz için minnettar olalım. Öyle ki, Tanrı'yı hoşnut edecek biçimde saygı ve korkuyla tapınalım" (İbraniler 12:28). "Kardeşler, sizlere Tanrı'nın Makedonya'daki kiliselerine sağladığı lütuftan söz etmek istiyoruz: Büyük sıkıntılarla denendiklerinde, coşkun sevinçleri ve aşırı yoksullukları tam bir cömertliğe dönüştü. Ellerinden geldiği kadarını, hatta daha fazlasını kendi istekleriyle verdiklerine tanıklık ederim. Kutsallara yapılan yardıma katkıda bulunma ayrıcalığının kendilerine verilmesi için bize yalvarıp yakardılar" (2. Korintliler 8:1-4).
"Her zaman, her yönden, her şeye yeterli ölçüde sahip olarak her iyi işe cömertçe katkıda bulunabilmeniz için, Tanrı her nimeti size bol bol sağlayacak güçtedir" (2. Korintliler 9:8). "Çeşitli garip öğretilerin etkisine kapılıp sürüklenmeyin. Yüreğin yiyeceklerle değil, Tanrı lütfuyla güçlenmesi iyidir. Yiyeceklere güvenenler hiçbir yarar görmediler" (İbraniler 13:9). "Rabbimiz İsa Mesih'in kendisi ve bizi sevip lütfuyla bize sonsuz cesaret ve sağlam bir umut veren Babamız Tanrı sizi yüreklendirsin, her iyi eylem ve sözde pekiştirsin" (2. Selanikliler 2:16).
"Tüm bunlara ek olarak İsa Mesih'in ortaya çıkmasıyla imanlılara verilecek olan özel bir lütuf vaat de vardır" (1. Petrus 1:13). Kesinlikle tüm bu lütuf üstüne lütuf, kendisi lütuf ve gerçek olandan gelmektedir. Kurtuluş da yalnız lütufla mümkündür.
Sizden Değil
İnsanın kurtuluşu 'kendisinden kaynaklanmadığı' için bu kurtuluşa hiçbir katkıda bulunamaz. İnsan düşmüş olduğu ve sınırlı olduğu için kendisi için yapabileceği şeyler de er ya da geç başarısızlıkla sonuçlanacaktır. Bu nedenle insan kurtuluşuna bir katkıda bulunabilse, kurtuluşu o zaman mükemmelliğini kaybedecek ve tamamlanmamış olacaktır.
Ama kurtuluş tamamen Tanrı'dandır ve O'nun yaptığı her şey mükemmel ve başarılıdır. "Bu nedenle vaat, Tanrı'nın lütfuna dayanmak ve İbrahim'in soyu için güvence altına alınmak üzere imana bağlı kılınmıştır" (Romalılar 4:16).
Kurtuluşun sonsuzluğu ve sınırsızlığı düşünüldüğünde, düşmüş ve günahkâr insan Tanrı'nın yaptığı bu işe katkıda bulunmak için ya da O'nun karşılıksız olarak verdiklerine karşılık vermek üzere ne tür bir katkıda bulunabilir? Öyle ki bu, Tanrı tarafından dikkate değer bulunabilsin?
Aslında kurtuluş ne yaşamını veya yüreğini Tanrı'ya teslim etme ne de tüm hayatınla O'na boyun eğme sorunu değildir. Bu kutsallaşmanın bir parçasıdır ve bunun sonsuz yaşam almayla bir ilgisi yoktur. Gerekli olsaydı, o zaman kurtuluş işlerle kazanılmış olurdu. Buna rağmen yine de kurtuluş için de bir teslim olma söz konusudur. Kişinin kurtulabilmesi için kendi doğruluğuna güvenmekten tamamen vazgeçmesi gerekir.
Günahın özü insanın kendi benliğine bağlı olma ve Tanrı'dan bağımsız olma isteği olduğu için, insanın Tanrı'ya bağımlı olmadan kendi başına gerçekleştirmeye çalıştığı tüm çabası günahlarına bir yenisini eklemekte ve onu Tanrı'dan uzaklaştırmaktadır.
İnsan için alması en zor olan ders Tanrı'ya kurtarış işinde hiçbir yardımda bulunamayacağımız gerçeğini öğrenmek gibi görünmektedir.
İşlerle Değil
Kurtuluş işlerle de mümkün değildir. Tanrı Sözü'nde bu defalarca vurgulanmıştır. "Bunu doğrulukla yaptığımız işlerden dolayı değil, kendi merhametiyle, yeniden doğuş yıkamasıyla ve Kurtarıcımız İsa Mesih aracılığıyla üzerimize bol bol döktüğü Kutsal Ruh'un yenilemesiyle yaptı" (Titus 3:5). "Tanrı bizi yaptıklarımıza göre değil, kendi amacına ve lütfuna göre kurtarıp kutsal bir yaşama çağırdı" (2. Timoteos 1:9).
Bu ayetler kurtuluş için insanın yapabileceği, On Emir'i yerine getirme, altın kuralı uygulama, kiliseye veya benzeri bir organizasyona katılma ve sosyal bir hizmete katılma gibi tüm çabaları yetersiz ve gereksiz olduğunu belirterek dışlamaktadır. Dua, oruç, günahtan dolayı pişmanlık duyma, kendini inkâr, vaftiz ve diğer çabalarla insanın kurtuluşu kazanmaya ya da işler aracılığıyla elde etmeye çalışması yararsızdır. Bu çeşit şeylerin Tanrı'nın önünde bir değeri olmadığından değil ama kurtuluşu elde etmek veya insanın Tanrı'yla sonsuz sevinç içinde bulunma çabasına yardım edemeyeceği için yararsızdır.
Bunun günahtan kurtulmakla da ilgisi yoktur. Bu kurtulmuş veya aklanmış insanın yapması gereken bir şeydir.
Kurtuluş yapabileceğimiz işlerle kazanılmaz; öyle olsaydı artık lütuf olmazdı. "Eğer bu, lütufla olmuşsa, iyi işlerle olmamış demektir. Yoksa lütuf artık lütuf olmaktan çıkar!" (Romalılar 11:6). "Çalışana verilen ücret lütuf değil, hak sayılır" (Romalılar 4:4).
Hiç Kimse Övünmesin!
Kurtuluş hiç kimse övünmesin diye, işlerle kazanılmaz. Öyle ki, kimse Tanrı'nın önünde böbürlenmesin (1. Korintliler 1:29). Cennetin kapısına gelince melekle karşılaşıp, sorgulanıp, kendi yaptığı iyiliklerden dolayı takdir görmesi imkânsızdır. Çünkü cennet insanın kendi başarılarıyla övgü kazanamayacağı bir yerdir.
Tanrı'nın Armağanı
Kurtuluş Tanrı'nın armağanıdır. Lütuf olabilmesi için armağan olması gerekir. Burada yine insanın çabası söz konusu değildir. Eğer başarı ve iyilik şartına göre verilseydi, o zaman bir armağan değil bir ödül olurdu. Öyleyse kurtuluş iyi davranışlar sonucunda Tanrı'nın verdiği basit bir armağan değildir. Bu tekrar, insanların cennete yaptığı iyiliklere göre girmediğini gösterir.
İman Yoluyla
Kurtuluş lütufla kazanılıyorsa ve Tanrı'nın insanların iyiliğine ya da gayretli olarak yapabilecekleri şeylere bağlı olmayan bir armağanıysa, o zaman kurtuluşta insanın alabileceği rol tamamıyla Tanrı'ya güvenmek, bağımlı olmak ve Tanrı'nın karşılıksız verdiğini almaktır. Bu da tam olarak 'iman yoluyla' gerçekleşiyor demektir.
İman Tanrı'nın tüm ihtiyaçlarımızı karşılamaya yeterli olduğuna ve tamamen imkânsız olan şeyleri yapabileceğine güvenmektir. İbrahim iman edenlerin babası olarak adlandırılır (Romalılar 4:11). Tüm doğal koşullara aykırı olsa da Tanrı onun bir oğlu olacağını söylemiştir.
"İmansızlık edip Tanrı'nın vaadinden kuşkulanmadı; tersine, imanı güçlendi ve Tanrı'yı yüceltti. Tanrı'nın vaadini yerine getirecek güçte olduğuna tümüyle güvendi" (Romalılar 4:20, 21).
İbrahim tüm bu olumsuz koşulları Tanrı'yla arasına koyma hatasına düşmez, bunun yerine kendisine tamamen imkânsız gelen bir konuyu Tanrı'nın aşmasına izin verir. İşte iman budur. Buradan imanın insanın mantığına karşı olduğunu ve durumların göz önünde bulundurulmasına bağlı olmadığını anlayabilir ve insanın kendi çabalarına güvenmek yerine her bakımdan sınırsız olan Tanrı'nın işlerine güvenip, Kutsal Kitap'ta bulunan türden bir esin alabiliriz.
İmanın bir iş olmadığı kesindir. Aslında işlere son vermektir. Vaat ettiklerini gerçekleştirmesi için Tanrı'ya güvenen kişiler kendi yaşamlarında çalışması için her şeyi O'na bırakırlar (İbraniler 4:9, 10). Bu, kişinin bu işi yerine getirmesi için kendi yeteneğine güvenmemesi demektir ve bu da her zaman imanın bir parçasıdır.
İmanda insani çabaya, insanın sevaplarına yer yoktur. "Bu nedenle vaat, Tanrı'nın lütfuna dayanmak ve İbrahim'in bütün soyu için güvence altına alınmak üzere imana bağlı kılınmıştır" (Romalılar 4:16). Eğer imanda küçük de olsa bir çaba, bir insan işi olsaydı, o zaman iman, aracılığıyla lütfun çalışabileceği bir araç olamazdı.
Daha önce de gördüğümüz gibi, iman doğası gereği insani çabaları saf dışı bırakmaktadır; böyle olmasaydı bu, lütfun karşıtı olmuş olurdu. İman sadece insani çabayı saf dışı etmez, aynı zamanda insanın çaresiz ve umutsuz olduğu fikrini de beraberinde getirir. İmanlı bir kişi kendi yapamadığı bir işi yapması için bir başkasına güvenebilir.
Bir ailede bir çocuk hastalanırsa o zaman aile doktoru çağrılır. Anne baba böyle yaparak çocuğun hastalığı karşısında kişisel olarak yapabilecekleri pek fazla şey olmadığını itiraf etmiş olurlar ve doktora olan güvenlerini belirtmiş olurlar. Doktoru çağırmakla çocuklarını iyileştirmiş olmazlar. Ama doktora güvenerek onu davet etmeleri sonucunda doktorun gelip çalışması ve çocuğun iyileşmesi mümkündür.
Tanrı'ya inanmak bir kişinin kendisini Tanrı'ya adamasıdır. Yuhanna 2:24, İsa'nın Yahudiler'in de insan olduklarını bildiği için kendisini onlara adamadığını söyler. Burada 'güvenmiyordu ya da inanmıyordu' diye çevrilen kelime aslında 'adanmak' kelimesidir. Yuhanna 3:16'da da aynı kelime geçmektedir. "Öyle ki, O'na iman edenlerin hiç biri mahvolmasın, hepsi sonsuz yaşama kavuşsun." Bu şöyle söylense daha doğru olurdu: O'na kendisini adayanların hiçbiri mahvolmasın ama hepsi sonsuz yaşama kavuşsun.
Vurgulanması gereken önemli gerçek şudur ki, kurtaran iman bir dogma ya da dini bir sistem değil, bir kişidir. Tüm vaatlerini yerine getiren bir kişidir. İsa, "Size doğrusunu söyleyeyim, sözümü işitip beni gönderene (BabaTanrı'ya) iman edenin sonsuz yaşamı vardır. Böyle biri yargılanmaz; ölümden yaşama geçmiştir" (Yuhanna 5:24) der. Oğul'a da iman etmek gerekir.
"Çünkü Tanrı dünyayı o kadar çok sevdi ki, biricik oğlunu verdi. Öyle ki, O'na iman edenlerin hiçbiri mahvolmasın, hepsi sonsuz yaşama kavuşsun" (Yuhanna 3:16). Aynı zamanda Tanrı Oğlu'nun adına da iman etmek gerekir.
"Kendisini kabul edip adına iman edenlerin hepsine Tanrı'nın çocukları olma hakkını verdi" (Yuhanna 1:12). "Adı" Tanrı'nın kendisini ve insanı günahın cezasından kurtarmak için yaptığı işi temsil etmektedir. Tanrı'dan gönderilmiş olduğunu, günahkârlara sonsuz yaşam vermek üzere geldiğini kabul ederek Mesih'e inanmak, O'nun adına inanmak gerekir.
İman İsa hakkındaki şeylere, tarihte yaşamış bir kişi olduğuna, iyi bir öğretmen ya da iyi bir adam olduğuna, hatta dünyanın kurtarıcısı olmaya geldiğine inanmak değildir. O'na kişisel bir bağlılık olmalıdır–kişi kendisini O'na adamalıdır. Çünkü İsa dünyaya insanların kendilerini kurtarmalarına yardım etmek için gelmemiştir. Kaybolanı kurtarmak için, insan yardımıyla gerçekleşemeyecek olanı yapmak için gelmiştir.
Tekrarlarsak, iman Tanrı ve yaptığı iş hakkındaki gerçekleri göz önünde bulunduran zihinsel bir kabullenme değildir. "Çünkü insan yürekten iman ederek aklanır, imanını ağzıyla açıklayarak kurtulur" (Romalılar 10:10). Tanrı'ya karşı duyulan gerçek bağlılık, yürekten kaynaklanmalıdır.
İsa kendisine göre imanın açık bir tanımını vermiştir. Nikodim'e, "Gökten inmiş olan İnsanoğlu'ndan başka hiç kimse göğe çıkmamıştır. Musa çölde yılanı nasıl yukarı kaldırdıysa, İnsanoğlu'nun da öylece yukarı kaldırılması gerekir" (Yuhanna 3:14, 15) demiştir.
Çöldeki İsrail halkı (Çölde Sayım 21:5-9) imanlarını bir direğin üzerinde yukarı kaldırılmış olan tunç yılana bakarak göstermişlerdir. Bu tek hareket onların günahlarını itiraf ettiklerini, çaresiz olduklarını ve Tanrı'nın sağlayışının kendilerinin tek umudu olduğunu açıkça belirten bir iman eylemiydi.
Halk bu yılanın önemini ya da neden tunçtan yapıldığını anlamamıştı. İmanlarını analiz edip yeterince doğru ve güçlü olup olmadığına, kendi durumlarının ne kadar kötü olduğuna bakıp içinde bulundukları durumu sorgulamadılar. Bu yılana bakmak için büyük bir çaba harcamaları gerekmiyordu. Akıllarında sadece iki şey vardı; kendi umutsuzlukları ve imanlarının nesnesi olan Tanrı'nın sağlayışının yeterliliği. İşte kaybolanın aracılığıyla bulunduğu iman tam böyle bir şeydir. İman etmenin kendisinde kurtuluşa katkıda bulunma gücü yoktur. Kurtarma gücü yalnız Tanrı'dan gelir.
İman hakkında bir örnek daha vermek yararlı olabilir. Bir gezgin hayatında ilk kez Atlantik'i geçmekteyken, ilk gece uyanmış ve birdenbire karadan çok uzakta olduğunu, ölümle arasındaki tek şeyin üzerinde bulunduğu ve güçlü bir dalgayla batabilecek bir nesne olduğunu fark etmiş ve kendisini çok çaresiz hissetmişti. Bir önceki gün öğlen bu gemiyle seyahat etmeye karar vermiş ve seyahatine başlamıştı. Çünkü geminin güvenilir olduğunu düşünüyordu. Ama gecenin karanlığında kendi kendini geminin hâlâ güvenilir olduğu konusunda ikna ederek zor da olsa tekrar uykuya dalabilmişti.
Bir günahkâr da aynı şekilde İsa Mesih'e güvenmeli, Tanrı'ya götürmesi için kendisini O'na adamalı ve O'nun güvenilirliğine dayanarak güven içinde, kaygıdan uzak bir şekilde O'nda dinlenebilmelidir.
İman Tanrı'ya bağlılık olduğu için, Tanrı'nın kurtulmak için insandan beklediği şey, günah işlemeden önce Âdem'in sahip olduğu konuma geri dönmek ve Tanrı'ya tam bir bağlılığa sahip olmaktır. Âdem'in Tanrı'ya olan mükemmel bağlılığı yaratık olarak kendisini yaratan ve yaşatana olan bir bağlılıktır.
Kurtuluş buna ek olarak, Tanrı'nın İsa Mesih aracılığıyla günahı ve günahın getirdiği tüm sonuçları alarak, kendisi aracılığıyla bize her şeyi verdiğine tam güvenmek ve Tanrı'ya tüm bunlarda tam bağımlı olmak demektir.
İtiraf ve Tövbe
Kurtaran imanın özellikle belirtilmesi gereken iki önemli unsuru vardır. Bunlar itiraf ve tövbedir. Bunların kurtuluş için gerekli olmadığını düşünenler de vardır. Diğerleri de bunların önemini genişleterek kurtuluş için bunların da ek şart olduğunu vurgularlar. Bu görüşlerin ikisi de yanlıştır.
Kişinin günahlarını itiraf edip tövbe etmeden, kişisel kurtarıcısı olarak İsa Mesih'e iman etmesi mümkün değildir.
Bir günahkâr için tövbe etmek, düşüncesini değiştirmek demektir ve böyle bir düşünce değişikliği olmadan kurtuluş için Tanrı'ya bağımlı olmak söz konusu olamayacaktır. Kişi günah işlemekte bir sorun görmeyip aksine bundan zevk aldıkça, Tanrı'dan ve oğlu İsa Mesih'ten bağımsız olarak kalmaktan memnun oldukça, kurtulmak için bir arzuya sahip olamayacaktır.
Kurtuluş konusunda, Tanrı'ya bağımlı olabilmek için kişinin günahı gerçekte olduğu gibi berbat bir şey olarak görebilmesi gerekmektedir. Böyle olmadığında bu Tanrı'ya itaatsizlik olarak görülecek, Tanrı'nın kutsallığına ters düşecek, O'na karşı bir düşmanlık beslemek olacak ve kişiyi O'ndan ayıracaktır. Kişinin bundan dolayı kesin bir şekilde tövbe etmesi gerekir. Eğer birisi böyle bir tecrübe yaşamıyorsa, Kurtarıcı'ya olan imanının gerçekliğini sorgulayabilir.
Tövbeden sonra vicdan azabı hissederek yaşanması gerektiği düşüncesinde ısrar etmek veya insanın Tanrı'ya ya da insana karşı davranışının değişmesini beklemek, Vaftizci Yahya tarafından Yahudi halkına yapılan tövbe çağrısı gibi olacak (Luka 3:7-14) ya da tövbeden sonra insana bir ceza verilmesi gibi, imana insani iş ya da insani çaba eklenmesini gerektiren bir durum olacaktır.
Bir kişinin imana kendisinden bir şeyler katmaya çalışması imanı ister istemez yararsız kılar, çünkü kişi bunu yaptıkça Tanrı'ya tamamen güvenmesi mümkün değildir.
Aynı şekilde tövbe konusunda da, kişi günahkâr olduğu için tövbe etmeksizin İsa Mesih'i günahlarının cezasından kurtaran kurtarıcısı olarak kabul etmesi mümkün değildir ve bu durumu düzeltmek için bir şeyler yapmanın hiçbir yolu yoktur.
Kişi doğru olduğu için bir kurtarıcıya ihtiyacı olmadığını düşünüyor ve kendi doğruluğuna güveniyorsa, bu kurtuluşu için en büyük engel olacaktır. Pavlus'un zamanındaki Ferisiler kendi doğruluklarına güvendikleri için kurtulamamışlardır (Romalılar 10:1-3).
"Tanrı ise bizi sevdiğini şununla kanıtlıyor: Biz daha günahkârken, Mesih bizim için öldü" (Romalılar 5:8). Günahlı bir kişi ancak kurtuluşu alıp kabul ederek kurtulabilir.
Birisinin günahkâr olduğunu itiraf etmesiyle, günahlarını itiraf etmesi aynı şey değildir. İnsanın günahkâr olduğunu itiraf etmesi çok daha temel, derin ve kendini alçaltan bir davranıştır. Birçok günahı itiraf edip de hâlâ insan çabasına bağlı kalmak mümkündür. Kişinin Tanrı'ya günahkâr olduğunu itiraf etmesi tüm insani çabayı saf dışı bırakır. Daha da fazlası, kişinin tüm günahlarını itiraf etmesi zaten mümkün değildir. Birçoğu unutulmuştur ya da diğerleri bu günahların günah olduğunu bile hiç fark etmemiş olabilir. Kurtulmak için kişinin günahlarının bir kısmını itiraf etmesi de bir yarar sağlamaz, çünkü kurtulmak için günahlarının hepsinin bağışlanması gerekmektedir.
Bireysel olarak işlenmiş olan günahların itirafı için bir yer vardır, fakat bu, günah işlemiş olan ve bağışlanmak isteyen imanlı için geçerlidir (1. Yuhanna 1:9).
Tövbe ve itirafın vurgulanması, bunlara imana ek olarak bir çaba olma doğasını vermektedir. Durum böyle olunca da tövbe ve itiraf iş halini alacağından ve işlerin de daha önce belirttiğimiz gibi kurtuluşta bir rolü olmadığından, bunlar yararsız hale dönüşeceklerdir.
Daha önce söylediğimiz halde tekrarlamaktan çekinmiyorum: Hıristiyanlık ve diğer tüm dinler arasındaki en önemli fark Tanrı'nın sonsuz sevgisinden kaynaklanan, buna ihtiyacı olduğunu anlayanlar tarafından kabul edilip alınabilecek olan karşılıksız olarak sunduğu kurtuluştur. Hıristiyanlık dışındaki tüm inançlarda Tanrı'nın beğenisini kazanmak için insanların bazı işler yapmaları gerekmektedir.
Dünyada Hıristiyanlık diye adlandırılan ama kurtuluş için insan tarafından da bir çaba bekleyen inanç, aslında Hıristiyanlık değildir. İnsan çabası istendiği müddetçe de bu, Tanrı'nın sağladığı kurtuluşun iman yoluyla, lütufla olduğunu inkâr etmek olacaktır.
Tanrı'nın Söz'ü kurtuluşun lütufla gerçekleştiğini (Tanrı'nın çaba gerektirmeyen iyiliği), iman aracılığıyla alınabildiğini (tamamen Tanrı'ya bağımlılık), kişinin kendisiyle ilgili olmadığını, insan çabasıyla elde edilmediğinden ve Tanrı'nın bir armağanı olduğundan kurtuluşa sahip olmakla kimsenin böbürlenemeyeceğini söyler. Bu nedenle insan alçakgönüllülükle bunu kabul etmekten başka bir şey yapamaz. İnsan tarafından kurtuluşu kazanmak için yapılabilecek her türlü çaba küçücük bile olsa Tanrı'ya hakaret gibidir.