Beşinci Tanrisal Mutluluk

Bölüm 5

Matta 5:7. Ne mutlu merhametli olanlara, çünkü onlar merhamet bulacaklar! Şimdi giriş yaptığımız konu, Tanrısal Mutlulukların ikinci bölümü olarak adlandırılabilecek bir konudur. Tanrısal Mutlulukların dörde ve üçe bölündükleri aşikardır. Bu, Kutsal Yazılarda sık sık görülen bir bölünmedir. Tanrısal Mutluluklardan ilk dört tanesi, doğruluk aracılığı ile ya da Tanrı’ya göre tanımlanır. Son üç tanesine lütuf aracılığı ile ya da diğer kişilere karşı lütfun eylemleri ile değinilir. Bu iki sınıfta büyük ahlak güzelliği, düzen ve terbiye yer alır. Bölünme hiç kuşkusuz tanrısaldır ve bu bölünme, ey canım, senin düşüncelerini en mutlu şekilde meşgul edecektir. Günahkar ilk kez uyandırıldı ve Tanrının huzuruna getirildiği zaman, orada gerçek durumunu görür ve insanın boş olduğunu anlar; bu noktada alçalması ve kırılması gerekir. Şimdi Tanrının tarafına geçecek ve Tanrının, kendisine olan davasına karşı olacaktır. Tövbe gerçektir. Kişi hiç bir şey olmaya razıdır. Böylece ilk mutluluğun ruhta yoksulluk olduğunu ve canı diğer bereketlere takdim ettiğini anlarız. Şimdi tanrısal mutluluklardan son üç tanesinin ilkine bakacağız.

“Ne mutlu merhametli olanlara!” Dilimizin hiç bir alanında kulağa merhamet sözcüğü kadar hoş gelen başka bir sözcük mevcut değildir. Ve yine başka hiç bir sözcük bize, Tanrının karakterine ilişkin bu kadar çok şey anlatamaz. Bu, bizi en derin sevince ve en zengin bereketimize – Tanrının karakterine - yönlendirir. Tanrı, “merhametler Babasıdır.” Merhamet, yalnızca Tanrının manevi bir gücü değildir; ama Tanrının Kendisi, merhametin kaynağıdır – “merhametler Babası.” Tanrı, bu sefalet dünyasında akan geçici ya da ruhsal tüm acıma, şefkat, nezaket, iyilik ve ihsanın kaynağıdır. Ve O’nun adına övgüler olsun ki, bu merhamet, sonsuzluktan sonsuzluğa kadar sürer – başlangıcı yoktur, zamandan önce vardır; ve zaman geçtiğinde de sonu olmayacaktır. “Rab, Kendisinden korkanları sonsuza kadar sever, onlara sonsuza kadar merhamet eder.” (Mezmur 103:17) Ama bu arada bu günah dünyasının “dar boğazında” akıl almaz geçmiş ve geleceğin arasında merhamet, güçlü bir ırmak olarak akar ve sonsuzluk okyanusu ile birleşir. O’nun merhametinde asla kesinti bulunmaz: bu, O’nun bu günah ve sefalet dünyası içindeki Varlığının aktif ilkesidir. “Çünkü O’nun merhameti asla tükenmez.” Bir üzüntü sahnesi olan bu dünyada böyle bir gerçeğin görünen bereketinden kim söz edebilir? Ama O’nun tükenmeyen merhametleri hiç durmadan aktığı için dünya gibi bir yeri temizleyebilecek olan ancak O’nun merhametleri olabilir; merhameti işitecek kulak kapandığı ve merhamet kolu geri çekildiği zaman, geriye yalnızca umutsuzluğun can çekişmeleri kalacaktır. Ama Tanrı şimdi merhamet göstermekten zevk alır ve zevk alacaktır.

“Çünkü Musa’ya şöyle diyor: ‘Merhamet ettiğime merhamet edeceğim, acıdığıma acıyacağım.” (Romalılar 9:15) Tanrı yalnızca “Ben yapacağım, Ben yapacağım” diyebilir ve böyle bir şey söylemeye yalnızca O’nun hakkı vardır. Hiç bir yaratık, “Ben yapacağım” diyemez – yalnızca Tanrı bu sözü söyleyebilir! Ama Tanrının söylediği, “Ben yapacağım” sözleri merhamet ve şefkat ile söylenmişlerdir ve hepsi de İsa Mesih’te sonsuza kadar bize aittirler. Şeytan bu sözleri inkar edebilir; zavallı insan yüreği bu sözlerden kuşku duyabilir; ama Rabbin sözü sağlam ve kesin olarak durur, ihlal edilemez. Mezmur yazarı şöyle der: “Rabbin sevgisini (merhametini) sonsuza dek ezgiler ile öveceğim … sevgin sonsuza dek ayakta kalır diyeceğim.” Mezmur 89.

“O gözlere nasıl bakacağım?
Boyunduruğu altına giriyorum ve O’nun ödülüne sahip oluyorum;
İlk ve Son Olan’dan merhamet.

Ama ey canım, söyle bana, bu zengin, sevecen ve sonsuza kadar kalıcı merhameti bu konuda Tanrı’ya feryat edenlerin hepsi karşılıksız alabilecek mi? Kesinlikle evet! Şimdiye kadar O’nun merhametini duymuş olanlar dışarıda bırakıldılar mı? O’nun merhametinin dışında kalanlar, sadece kendilerini dışarıda bırakan kişilerdir. Şimdi merhamet kapısı ardına kadar açık durmaktadır ve merhamet kulağı feryadı işitmek için sabırla beklemektedir ve Cennetin vereceği yanıt bir elektrik kıvılcımından daha hızlı olacaktır. Çok iyi bilinen bir örnek verelim ve İsa’nın dün, bu gün ve yarın aynı olduğunu hatırlatalım.

Yoksul ve kör dilenci (Luka 18) o kısa vaazı işittiği zaman, önünden geçip giden Nasıralı İsa’ya şöyle feryat etti: “Ey, Davut oğlu İsa, bana merhamet et!” İsa’nın yanıtı ne oldu? “Hayır, sana merhamet etmeyeceğim!” diyebilir miydi? İmkansız! Böyle olumsuz bir yanıt Tanrının karakterini ve Kutsal Kitap’ın tüm gerçeğini inkar etmek olurdu. Tanrısal merhamet, daha dilenci ilk sözlerini söylerken hemen o anda kendisine verildi. İmansız kalabalık kör adamı azarlayabilir ve ona engel olmaya çalışabilirdi; ama İsa, asla böyle davranmazdı. İsa, merhamet feryadı kulağına ulaşır ulaşmaz yürümesini durdurdu ve O’nun ardından giden büyük kalabalık da durdu ve eğer gerekli olmuş olsa idi, gökler de hareketsiz kalırdı. Bu merhamet hizmetine var olan her şey uymak zorundadır. “İsa durup, adamın Kendisine getirilmesini buyurdu. Adam yaklaşınca, İsa, ‘Senin için ne yapmamı istiyorsun?’ diye sordu. O da, ‘Ya Rab, gözlerim görsün’ dedi. İsa, ‘Gözlerin görsün. İmanın seni kurtardı’ dedi.” Bu davranışın merhamet olduğu kesindir; tam ve kesin merhamet; ve böyle bir merhamet herkes için karşılıksızdır, “Çünkü O’nun adını çağıran herkes kurtulacaktır. Ve tüm bunların siz iman edesiniz diye yazıldığını hatırlayın. Bunun gibi bir feryat bu gün de aynı bereketi sağlayacaktır.

Ve aynı zamanda burada bir imanlı olarak nasıl merhamet gösterileceğini de öğrenin. Sadakalarınızı yoksullara verirken, bunu sanki köpeklere kemik atarmış gibi yapmayın. İsa, ne kadar büyük bir lütuf göstererek yoksul adama doğru eğildi ve sanki onun Hizmetkarı imiş gibi sordu: “Senin için ne yapmamı istiyorsun?” Üstünlüğünü sergileyecek olan bir tutum ile davranmadı ve zavallı adamın kendisini çok uzak bir yerde imiş gibi hissetmesine neden olmadı. Yoksul kör dilenciye sevgi ve lütuf gösterdi ve çaresiz olan bu kişinin yüreğini tamamen Kendisine çekti. Hıristiyan yalnızca merhametli olmak ile kalmamalıdır – en merhametli ve her zaman merhametli olmalıdır – ama göstereceği merhameti Rabbinin ve Efendisinin göstereceği şekilde göstermeyi öğrenmelidir. Dünyanın tutumu efendilik taslamaktır ve hayırsever olarak takdir görmektir; ve bu onuru elde etmek isteyen pek çok kişi vardır. Ama bu kişiler, Rabbin elini koyup bereketlediğini ilan ettiği şekilde davranmazlar. “Ne mutlu merhametli olanlara! Çünkü onlar merhamet bulacaklar.”

O zaman, sizden dileğim şu: bu öyküde anlatılanlardan tanrısal merhametin hem karşılıksız hem de ne şekilde verildiğini öğrenin. Tanrı, Kendisine merhamet için yalvaran kişiye – fiziksel, zihinsel, ahlaksal ve ruhta yoksul ve kör olsa bile, insanlığın en zayıf ya da en aşağı görülen kişisi olsa dahi – anında yanıt verecektir, çünkü Tanrı’nın merhameti boldur. Tanrı hiç bir zaman bağımlı yüreğin feryadına, “sana verilecek merhametim yok!’ dememiştir ve bunu asla söylemeyecektir. Bu yüzden Tanrının, merhamet ihtiyacını hisseden ve bu ihtiyacını karşılaması için Kendisine bakan herkese merhamet edeceği mutlaka kesindir. Günahkarın, İsa’ya bağlı olarak yalnızca O’nun ayaklarının dibine eğilmesi halinde, yüreğinde ya da koşullarında merhamet kaynağının akmasına engel olabilecek hiç bir şey mevcut değildir. Ancak, Tanrının kutlu Oğlu İsa Mesih’teki merhameti olmaksızın tek bir canın bile kurtulma olasılığı mevcut değildir.

Hey, tüm yükleri ağır olanlar, gelin!
Burada bağışlama, rahat, huzur ve yuva var,
Bir Babanın yüzüne yüz çevirmiş olan sizler,
Geri dönün, O’nun teklif ettiği lütfu kabul edin.
Ey, siz ayartılanlar, sığınak yakınınızdadır,
‘Nasıralı İsa yanınızdan geçti.’
Ama eğer buna rağmen O’nun çağrısını reddeder
Ve O’nun tüm harika sevgisini taciz ederseniz,
O da kısa bir süre sonra sizin yanınızdan geçip gidecektir.
Bağışlanmak için ettiğiniz acıklı dua reddedilecektir.
‘Artık çok geç! Artık çok geç! Çünkü Nasıralı İsa kaçıp gitti’
Feryadı duyulacaktır.

Böylece merhamet konusunda genel bir şekilde konuştuktan sonra, şimdi merhametin gerçek karakterini daha özel bir şekilde inceleyeceğiz.