Dördüncü Tanrisal Mutluluk
Bölüm 4
Matta 5:6. Ne mutlu doğruluğa acıkıp susayanlara! Çünkü onlar doyurulacaklar. Çocukların çeşitli ruhsal duygularına ve koşullarına Babanın sevgisinin mükemmel yanıtı, en ilginç ve en eğitici yanıttır. Krallığın zenginlikleri ruhta yoksul olanlara vaat edilir. “Göklerin Krallığı böylelerinindir.” Tanrının tesellisi, uygun zamanda yas tutanların kesin payıdır. “Onlar teselli edilecekler.” Ve peygamber de bu konuya şöyle değinir: “Çocuğunu avutan bir anne gibi avutacağım sizi, Yeruşalim’de avuntu bulacaksınız.” (Yeşaya 66:13) İsrail halkının gelecekteki mülk edinmesi, sürgünde oldukları ülkede Tanrının isteğine yumuşak huyluluk ile boyun eğen ve tüm ihtiyaçlarını O’nun ellerine teslim eden kişiler için sunulan vaattir – “Onlar yeryüzünü miras alacaklardır.” Ve doğruluğa acıkıp susayan dördüncü gruba tam bir can doyumu vaat edilir – “Onlar doyurulacaklar.”
Lütuf budur ve Rabbin lütuf yolları başlangıçtan beri aynıdır. O’nun yanıtı canın duyduğu ihtiyacı karşılar. Tanrı, arzuyu, onu tatmin etmek için yaratır. Yürek, iyi olanı arzu ettiği zaman, bu arzuda O’nun lütfunun bulunduğundan emin olabiliriz. Doğal yürekte ruhsal açıdan iyi olan hiç bir şey bulunmadığından, her iyi arzunun Tanrıdan gelmesi gerekir. Kaybolan oğul yüreğinde işleyen lütfun etkisi ile şöyle der: “Kalkıp babamın yanına döneceğim; ve kaybolan oğul o zaman, kendisi farkında olmamasına rağmen, sanki babasının kollarında imiş gibi güvende idi. Bu nedenle, iyi bir arzunun lütfun meyvesi olduğunu görüyoruz ve belirli bir anlamda arzu edilen her şeye sahip olmaktır. Bu durum, mirasın teminatı gibidir.
Bu gerçeklerde, söyledikleri gibi gayretle Rabbin peşinde olan kişiler için büyük teşvik bulunduğu kesindir. Ama korkan ve O’nu bulup bulmadıkları konusunda kuşku duyan kişiler için durum tam aksidir. Mesih onları aramış ve bulmuştur ve yüreklerin O’ndan başka hiç kimse ile asla tatmin olmayacağını hissetmelerini sağlar. Dünya ve onun zevkleri, zenginlikleri, toplumu, insan yüreğini doldurmak için yetersizdirler. Aynı zamanda Ezgilerin Ezgisinde yer alan güzel bir şarkıda bize Mesih’i bulan ya da Mesih tarafından bulunan zavallı bir kölenin yüreğinin O’nun sevgisi ile nasıl dolup taştığı anlatılır. Köle kız, “Senin sevgin şaraptan daha tatlıdır” – yeryüzünün sosyal sevinçlerinin hepsinden daha iyidir benim için -der. Bunun nedeninin O’nun lütfunun işleyişi olması gerekir. Tanrının Mesih’i için bildiğimiz hiç bir gerçek arzu kaynağını bizim yoksun yüreklerimizden alamaz; bunun kaynağının dünya ya da şeytan olmadığından da eminiz, o zaman bu arzunun kaynağını nereden alması gerekir? Yalnızca Tanrının lütfundan. Ve O, uyandırmış olduğu özlem içindeki arzu ve beklentileri yerine getirmek için bekler. Ama Mezmur yazarı ile birlikte şu sözleri söylememizi ister: “Ey canım, yalnız Tanrı’da huzur bul, çünkü umudum O’ndadır. Tek kayam, kurtuluşum, kalem O’dur, sarsılmam. Kurtuluşum ve onurum Tanrı’ya bağlıdır. Güçlü kayam, sığınağım O’dur.” (Mezmur 62:5-7) Bu güzel Mezmurda yüreklerimizi araştıran ve deneyen sözcük “yalnız” sözcüğüdür. Rab bize bu sözcüğü O’nun huzurunda tartmayı ihsan etsin.
O zaman bu durumda bu yansımalardan – yansımalar diyoruz, çünkü Tanrısal Mutluluklarda bağışlama ve kurtuluş hakkında çok az şey söylenir - çıkarttığımız sonuç şudur: Yürekte Mesih için duyulan her arzu, sonsuza kadar doyurulacaktır. Şimdi bu noktaya kadar bu ifade doğrudur. Rab, bu son ve kapanan günlerde yüreklerimizde Kendisi için pek çok derin, gayretli ve özlem dolu arzular uyandırsın ve ortaya çıkartsın. Şimdi tekrar Tanrısal Mutluluklar konumuza geri dönelim.
Mecaz sözcüğün gücünü hepimiz çok iyi anladığımız için onun ruhsal uyarlamasını da kolayca kavrayabiliriz. Doğruluğa acıkmanın ve susamanın şu anlama geldiği aşikardır: yenilenmiş düşüncenin Tanrı’nın bu dünyadaki isteğine göre hareket etmek için gayretli bir arzu duymak; ve bu arzu dünyanın, Tanrının gözünde doğru olanı yapmaya – doğruluğa - karşı çıktığını gördüğü zaman artış gösterir. Bu nedenle, açlık ve susuzluk konusundaki duygu yoğunlaşır. Böylelikle Tanrının isteği ile uyumlu olanı elde etmeyi aramanın can üzerinde yaptığı etki büyük bereket sağlar. “Doğruluğa acıkıp susayanlara ne mutlu!”. Ama bereketlilik doğruluğun kesin ödülü olmasına rağmen, doğruluk yolu büyük bir denemeden ve pek çok güçlüklerden biri olacaktır. Dünyanın kuralı, Tanrının önünde doğru olan değil, insanın kendisi için kolay, yararlı ve uygun olandır. Bir konu hakkında Tanrının düşüncesinin ne olabileceği konusunda hiç bir zaman düşünülmez. Ve bu konuda araştırma yapılmasını öneren biri, bu yaşamın uygulamalı gerçekliklerine uygun davranmayan biri olarak görülecektir.
Ama bu ilke konusunda gevşek davranılması dünyaya uygun gelmez; böyle bir durumu yalnızca ağzı ile ikrar eden kilisede görürüz. Tanrısal yetki konusunda tam bir gösteri yapılan böyle bir kilisede ne kadar çok şey sunulur ve uygulanır ve Tanrının gözünde kutsal olmayan üyelikler yapılır. Öyle ki, kişi, Tanrının yetkisini ve yüceliğini muhafaza etmenin peşinden koşsun. Ya da başka bir deyişle, hem kilisede hem dünyada doğruluk yollarında yapılan yürüyüşün atılan her adımında bir deneme ile karşılaşmalıdır. Tanrının doğruluğu yerine insanın isteği egemen olduğu zaman, lütfun yas tutması gerekir. Aynı zamanda, tanrısal yaşamın yumuşak huyluluğu göğe bakılarak ve her şey Tanrıya teslim edilerek tecrübe edilmiş olacaktır.
Ancak diğer kişiler ne yaparlarsa yapsınlar, her zaman Tanrı adamının kuralı geçerli olacaktır, öyle değil mi? Kural, Tanrının açıklanmış olan isteği ile uyum içinde midir? “Çünkü Rab doğrudur; doğruları sever; dürüst insanlar O’nun yüzünü görecek.” (Mezmur 11:7) Doğruluğun yasa altında olan ve her şeyin yazılı yasa ile uyumlu olarak yapıldığını gören Yahudi ile özel bir yere sahip olduğunu kabul ediyoruz. Ama, Yeni Antlaşma’da, Eski Antlaşma’da olandan hem daha derin hem de daha yüksek ilkelere sahip olduğumuz kesindir ve bunlar dağdaki vaazdan daha çok Mesih’in ölümünde ve dirilişinde ortaya konmuşlardır ve daha büyük bir doğruluk aranır, çünkü bunun nedeni yalnızca kendimizi O’nda ölmüş ve O’nda dirilmiş olarak saydığımız zaman bu büyük doğruluğu yasa değil ama lütuf altında bulabileceğimizdir. Elçi, bu yüzden Romalılar 6. Bölümde şöyle der: “Ölümden dirilenler gibi kendinizi Tanrıya adayın, bedeninizin üyelerini doğruluk araçları olarak Tanrıya sunun. Günah size egemen olmayacaktır. Çünkü Kutsal Yasanın yönetimi altında değil, Tanrının lütfunun altındasınız.”
Yapmamıza izin verilen ve yaptığımız şeylerin çoğundaki gerçek karakterin bir testi olarak, bu kısa ve basit sorunun değerini gereğinden fazla takdir etmek imkansız olurdu, değil mi? Bu, yaptığımız ya da yapmamıza izin verilen her şeyin Kutsal Yazıların seri bir bölümü olmasını beklediğimiz anlamına gelmez; ama bizler ciddi bir şekilde, tüm bunların, Tanrının Mesih’te açıklamış olduğu isteği ile uyumlu olup olmadığını araştırmalıyız. O’nun bunları onayladığından emin miyiz? Eğer bundan emin değil isek, o zaman bunların değeri nedir? Yararsız olmaktan daha da kötüdür; yanlıştır. Yaptıklarımız dini bir gözleme dayanabilir; ya da bu yaşamın olaylarında kabul gören bir ilke olabilir; ama eğer Tanrı tarafından kutsanmadı ise, o zaman yaptıklarımızdan vazgeçmemiz daha iyidir. Doğruluğa acıkmak ve susamak Tanrının gözünde doğru olanı muhafaza etmek için duyulan içten arzudur; bu arzu bizi dünyanın ya da dünyasal zihniyetli Hıristiyanların muhalefetine ve baskısına maruz bırakabilir.
Ama şöyle diyebilirsiniz, canım yasacılık ruhuna eğilim gösteren bir kurala ya da belirlenmiş olan bir ölçüye uyumlu olarak yürümek için ilgi duymayacak mıdır? Hıristiyan bakış açısına göre, hayır; aksine Tanrı Sözü, bizlerin Hıristiyanlar olarak sahip olduğumuz tanrısal yaşam için “özgürlüğün mükemmel yasasıdır.” Ama bu durum, bizi bu önemli konunun kökenine doğru götürür, bu konu üzerinde bir süre için derin düşünerek ve dua ederek durmanız gerekir. Bu noktada gerçek ve kutsal özgürlüğün sırrını keşfedeceksiniz.
Bildiğiniz gibi, bizim olan ve içinde yürümemiz gereken Mesih’in yaşamı, O’nun sözünden her zaman hoşlanır ve O’na asla karşı olmaz. Yeni doğa, Mesih’in sözlerinden ve buyruklarından zevk alır; O’nun sözleri ve buyrukları, O’nun yetkisinin tanrısal yaşamda yapmayı arzu ettikleridir Burada bir örnek vererek bir varsayımda bulunalım; genç bir Hıristiyan en saf niyetler ile dua toplantısına gitmek için yoğun bir istek duyar; bu doğrudur – ve Mesih’in zihni ile uyumlu olarak, “doğruluktur.” Ama yol açık ve net değildir, bir başka yolun altındadır. Genç Hıristiyan, sessizce durarak Tanrının harekete geçmesini bekler. Yavaş yavaş, ona gitmesi söylenir – onun yüreğinin arzu ettiği de budur; itaat etmekten zevk alır; işte bu, özgürlük yasasıdır. Yeni yaşamın yönü ve Mesih’in sözü birdir. Şimdi de bir başka örneğe bakalım; genç bir Hıristiyan dünyasal bir zihin durumuna düşkünlük göstermektedir; kendisinden dua toplantısına gitmesi istenir, ama o gitmekten hoşlanmaz; benlikteki zihninin isteği, Mesih’in isteğine karşıdır. Mesih’in buyrukları ona sevinç değil, keder verir; bu buyruklar onun için özgürlük yasasının değil, esaret yasasının buyruklarıdır ve bu örnekteki genç Hıristiyan çok mutsuzdur. Bu nedenle, doğrulukta yürüyen bu itaat, candaki Mesih’in yaşamı için mükemmel özgürlük, kutsal sevinç ve tanrısal güçtür. Gücün, Kutsal Ruh olduğu doğrudur, ama biz Kutsal Ruh’un gücünü, sözün yetkisinden ayıramayız. Yeni yaşam ile ilgili arzular, sözün yetkisi ve Ruh’un gücü birlikte hareket ederler.
Birinci Yuhanna mektubunun özellikle ikinci bölümü Hıristiyanlığın bu büyük uygulamalı ilkesinin tanrısal bir açıklamasıdır.”Ama O’nun sözüne uyan kişinin Tanrıya olan sevgisi gerçekten yetkinleşmiştir. Tanrıda olduğumuzu bununla anlarız.’Tanrıda yaşıyorum’ diyen Mesih’in yürüdüğü yolda yürümelidir.” Mesih burada, yeryüzünde iken, yaşamını sözleri ile ifade etti. Ey can, bu yaşam senindir; bu yaşamın kendisi harika, değerli ve kutsanmış gerçektir! Ve bu yaşam sonsuza kadar senin olacaktır – ve senin mutlu paydaşlığının temeli ve Mesih ile sonsuzluğun sayısız yüz yılları boyunca senin tanrısal mahremiyetindir. “Yaşamımız olan Mesih göründüğü zaman, biz de O’nunla birlikte yücelmiş olarak görüneceğiz.” Ama bu gerçekleşene kadar O’nun sözleri sana rehberlik etsin ve yön versin, öyle ki, sen de O’nun yürüdüğü gibi yürüyebilesin.
Bu Tanrısal Mutluluk ile ilgili düşüncelerimize son vermeden önce, bir an için 16. Ve 17. Mezmur’lara geri dönmemiz yararlı olacaktır. Gerçeğin önemli çizgilerini burada da görürüz – yaşam ve doğruluk – ama Mesih ve İsrail’deki tanrısal bakiye ile vasıtasız ve yakın bir bağlantı içindedirler. 16. Mezmurun son ayetinde, Tanrı ile yaşam yoluna sahibizdir; ölüm aracılığı ile bu dünyadan O’nun bol sevinç ile dolu huzuruna yükseliriz. “Yaşam yolunu bana bildirirsin. Bol sevinç vardır senin huzurunda, sağ elinden mutluluk eksilmez.” 17. Mezmur’da doğruluk yolunun tamamen Tanrı’ya bağlı olduğunu görürüz. Yürekte ve yaşamda hem Tanrı’ya hem insana duyduğu mutlak sadakat İsa’nın bu dünyadaki adımlarını belirledi. “Haklı davamı dinle, ya Rab!” Bu feryat, İsa’nın feryadı idi – ve aynı şekilde Hıristiyan’ın da feryadı olması gerekir – “Haklı davamı dinle, ey Rab!” O’nun tek büyük hedefi, Babasının düşüncesinde olmak, Babasının isteğini yerine getirmek ve O’nun adımlarında yürüyebilmemiz için bize bir yol hazırlamak idi. Ve burada böyle bir yürek ve sözün değeri kanıtlanır. “Yüreğimi yokladın. Gece denedin. Sınadın beni, kötü bir şey bulmadın; kararlıyım, ağzımdan kötü söz çıkmaz. Başkalarının yaptıklarına gelince, ben senin sözlerine uyarak şiddet yollarından kaçındım.” Bu sözleri yalnızca Mesih tam olarak gerçekleştirebilirdi ve bizler için de gerçek olabilmeleri yalnızca Mesih’in yaşamını yaşamamızla mümkün olabilir. Her şeye rağmen yine de, bizim yüreklerimizin amacı ve yaşamlarımızın arzusu hakkında Tanrı’dan yardım rica etmemiz gerekir.
Tanrı böylece, lütfu aracılığı ile bizlerin, kanıtlanmış yürekler ve dengeli yaşamlar ile dayanmamız gereken muhalefet ve zulümden kaçınmadan O’nun önünde yürümemizi mümkün kılar. Doğruluğa olan açlığımız ve susuzluğumuz – tamamıyla İsa Mesih’teki Tanrı zihninin ve isteğinin ardından giderek ve İnsanoğlu’nun bu dünyadaki yolundan O’na benzeyerek yürümek ile - kesinlikle giderilecektir. Bu güzel Mezmur, dikkatinizi çektiği gibi, “Haklı davamı dinle, ya Rab!” sözleri ile başlar ve bu sözlerin yerine getirilmesi ile son bulur: “Ama ben doğruluk sayesinde yüzünü göreceğim senin, uyanınca suretini görmeye doyacağım.” Görkemli son! Sevgili okuyucum, bu görkemli son senin olacak mı? Bir an dur ve düşün; Mesih’e iman ettin mi? O’nun yaşamı senin yaşamın oldu mu? O’nun bu dünyadaki yollarından zevk alıyor musun? Harika ve kutlu umut! Bu umut ile kıyaslanabilecek ne vardır? Ölümün uzun uykusundan uyanmak, mezardaki küller arasından yükselmek ve Rab İsa’nın parlayan güzelliği ve göksel yüceliği ile ortaya çıkmak, şu anda senin en önemli düşüncen olmaya layık bir berekettir. Ben bu sayfaları yazarken bir başka yakın komşum, zaman sahnesinden ayrılıp gitti. Kendisinin bu dünyadaki bankada olan kredisi milyonlar ile hesaplanıyordu, ama eğer bu her şey olsa idi ve komşum onları yanında götürebilse idi, Tanrının cennetinde hiç bir yer satın alması mümkün olmazdı, ya da bu milyonlar cehennemde bir damla soğuk su satın alması için yeterli olmazlardı. Lüksün kucağından sonsuz sefaletin derinliklerine düşen kişilerin sayısı ne kadar da çoktur! Cennetin bereketlerini hiç bir şey satın alamaz, ya da canı, günahın lanetinden kurtarabilecek olan tek şey, yalnızca Mesih’in değerli kanıdır! Mesih’in kanı, günahkarı ölümün hüzünlü kapılarından geçirebilecek olan tek pasaporttur ve günahkarın kendisini yücelik evlerine götürecek olan tek ünvanı yine Mesih’in değerli kanıdır. Dualar, pişmanlıklar, bağışta bulunmalar, dini törenlerin adanmış uygulamaları, bu yaşamda rağbet görebilirler, ama Mesih ve O’nun değerli kanı olmadan hiç birinin değeri yoktur ve cennet kapısında sahte bir madeni para olarak reddedilmeleri gerekir. Canı kurtaran iş, tamamlanmış bir iştir.
“Yukarıdaki, ‘üzerine kan serpilmiş olan merhamet tahtına’ bak;
Çünkü adalet, sevginin amaçlarına karşı çıkmadı:
Ama artık adalet esirgenmiyor ve merhamet sınırsız bolluğunu sunuyor.”
Evet, sevgili okuyucum, bundan emin ol; Mesih’in Kendisi ile olan diri bir beraberlikten ortaya çıkmayan hiç bir meyve, yani hiç bir iyi iş Tanrının önünde kabul edilmez. Doğuştan yaban olan dal gerçek zeytine aşılanmadıkça ve onun köklerinin veriminden içmedikçe Baba Tanrının yüceliği için ürün veremez. O zaman, kutlu İsa’ya iman et; O’nun değerli kanının senin günahlarını ortadan kaldırdığına güven; O’nun kutsal sözüne her zaman inan; ve O’nun geri dönmesini sabırla bekle, O geri döndüğü zaman, senin istediğinden ya da düşündüğünden çok daha fazlasını ve çok daha iyisini yapacaktır. “Çünkü Mesih İsa’ya iman ettiğiniz için hepiniz Tanrının oğullarısınız.” Galatyalılar 3:26.