Birinci Mutluluk
Bölüm 1
Matta 5:3. Ruhta yoksul olanlara ne mutlu: çünkü göklerin egemenliği onlarındır. Ey canım, kutsal yerin dengelerine göre sözlerini tartmak ve o yerin kutsal ışığında düşünmek için, eğer ihtiyaç duyduğun bir şey var ise, bu ihtiyaç duyduğun şeyin şu anda olduğu kesindir. Burada çok önem taşıyan konu şudur: Rabbin burada söylediği sözlerin gerçek anlamını kavramak ve O’nun öğretişinin gerçek ruhundan içeriye tamamen girmek. Canın durumu ve bereket birbirlerinden ayrılmazlar; biri diğerine bağımlıdır. İşte öğrenmen gereken budur. Aynı zamanda şunu da hatırlaman yararlıdır: İsa’yı tanımamız, O’nun sözünü anlamamız ya da O’nun yüceliklerini görmemiz, çalışırken sahip olacağımız büyük öğretiş ya da büyük fırsatlar – bunlar ne kadar değerli olurlarsa olsunlar – aracılığı ile gerçekleşmez; Kutsal Ruhun öğretişi ve ışığı ile gerçekleşirler. Rab şöyle der: “O beni yüceltecek, çünkü benim olandan alıp size bildirecek.” Yuhanna 16:14.
Dikkat edecek olur iseniz, ilk mutluluk tüm diğerlerinin temelini teşkil eder. Kendi içinde yalnızca farklı bir özelliktir, ama tüm diğer mutlulukları ve İsa’ya ait olanların hepsini tanımlaması gerekir. Tanrı ile ilişkisi olan bir cana, ruhta yoksulluk kadar gerekli olabilecek başka bir özelliğin olmadığı kesindir. Koşullarda, sözlerde ya da yollarda yoksulluk değil, ruhta – yürekte, duygularda, içsel varlıkta ve diri Tanrının önündeki her şeyde- yoksulluk. Bizi inciten birine şu sözleri ne kadar da çok söylemişizdir, “Onu karşılıksız bağışlıyorum ve ona şimdiye kadar davrandığım gibi davranacağım, ama bana yaptıklarını hiçbir zaman unutamam.” Bu sözleri söyleyen biri “ruhta yoksul” değildir; dışarıdan böyle görünüyor olabilir, ama “ruhta” böyle değildir. Bu ifade, “Onu hayatımdan çıkartacağım, artık incinmemeye kararlıyım” diyen dünyanın ruhunun kökünden kaynaklanmaktadır. Bu durum, Rabbin burada tanımlamış olduğu mutlu kişinin durumundan ne kadar da farklıdır! “ruhta yoksul” olmak; yalnızca dışarıdan görünen davranışlarda değil, ama ruhta! Dışsal şekiller, içsel durumun gerçek ifadesi olmalıdırlar. Tanrının hoşuna giden kurban budur. “Senin kabul ettiğin kurban alçakgönüllü bir ruhtur, alçakgönüllü ve pişman bir yüreği hor görmezsin, ey Tanrı.” (Mezmur 51:17) İnsanoğlunun ruhu tüm kutsal mükemmelliği ve yumuşak huylu itaatkarlığı ile her zaman bu özelliklere sahiptir. Ama insanın gururlu ruhunu alçaltan ve onu toprağın üstüne yatıran, Tanrının önünde alçaltan ve kıran lütuf, gerçek bir Hıristiyan karakterinin ve canın en zengin bereketinin temelini atmıştır. Evet doğru, ama heyhat! Kişi, bir gün bulunduğu doğru yeri unutabilir ve doğal insanın eski ruhuna bir süre görünmesi için izin verilebilir, ama Rab kişiyi nasıl geri getireceğini ve onu tekrar nasıl kıracağını bilir. Böyle bir kişi için bir anlık bir ayartma sırasında bile bulunduğu konumdan ayrılmak kadar üzücü başka hiç bir şey olamaz. Bu ayrılık, Mesih’e benzer lütfu gözden kaybetmektir; Tanrı bu tür her ayrılığı onurlandırmaktan özellikle keyif alır.
“Oh, hiç olmak – hiç,
Ve sadece O’nun ayaklarının dibinde yatmak,
O’nun Kendi kullanımı için yapmış olduğu
Kırık, boş bir kap olmak.
Boş, öyle ki, ben O’na hizmet etmeye giderken,
Beni O doldurabilsin,
Kırık, öyle ki, O’nun yaşamı
Hiç bir engel ile karşılaşmadan benden akabilsin.
Ah, bir hiç olmak – bir hiç,
O’nun elinde bir ok,
O’nun kapılarında bir elçi olmak ve
O’nun buyruğunu yalnızca
Hazır bir araç olarak beklemek,
İstediği zaman Kendisi için kullanabilsin diye;
Ve eğer beni gerekli görmez ise,
O zaman istekli olarak orada sakince beklemek.”
Ey canım, senden diliyorum, tekrar dön ve bu gizemli ahlak derinliklerinde biraz daha uzun zaman geçir. Oh! Bu derinlikleri senin kendi çizgin ile kavramak, onları senin derin tecrübenin içinde tanımak! Böyle midir? Her şey bizden gittiği zaman, bir hiç olduğumuz zaman, hatta düşüncede ve duyguda tamamen bir hiç olduğumuz zaman, işte o zaman içimize gelen her şey Tanrıdandır – İsa Mesih’teki Tanrı’dan; ve o zaman tatmin olur muyuz? Evet, Tanrıya şükürler olsun ki durum budur, bereket budur. Kaftan, yüzük, en çok istenen piskoposluk tacı yeterli olmazdı; açlıktan ölmek üzere olan kaybolan oğlu, sahip olduğu her şeyi tükettikten sonra, besili danadan başka bir şey tatmin edemezdi. Mısır başağının dış yapraklarına kadar düştükten sonra - hatta bunlar bile kendisinden alınmıştı – besili danayı bulabileceği tek yer olan babasının evini düşündü. Bu, her zaman böyle olmuştur. Naomi elleri boş olarak İsrail ülkesine döndüğü zaman, arpa biçimi zamanı başlamıştı. İbrahim, Tanrının önünde yüzüstü yere kapandığı zaman, sonsuz sevgi okyanusundan lütfun pek çok dalgası aktı. Tanrının, “Ben yapacağım, ben yapacağım…” sözleri karşılıksız olarak akar. Şimdi her şey lütuftur. “Adın İbrahim olacak; çünkü seni bir çok ulusun babası yapacağım. Seni çok verimli kılacağım. Soyundan uluslar doğacak… seninle benim aramda antlaşma yapacağım…. Bir yabancı olarak yaşadığın toprakları, bütün Kenan ülkesini sonsuza dek mülkünüz olmak üzere sana ve soyuna vereceğim. Onların Tanrısı olacağım.” (Yaratılış 17:1-8) Aynı şey cüzamlı için de geçerli oldu. Benliğin kötü enerjisinin işlemesi durduğu zaman, cüzamlı temiz ilan edildi. Kahin şimdi kirli yere gidebilir ve cüzamlıyı ölüm ve dirilişin sağladığı tam bereket ile karargaha getirebilirdi, zaman dolunca, sekizinci günde bereketin yerine getirilmesi ile cüzamlı çadırına gelir. Bize ait olan herhangi bir şeyi elimizde tutmak istediğimiz sürece, favori bir düşünce ya da konu hakkında kırılmamış bir ruhu bağrımıza bastıkça, Tanrının isteğine karşı direnmiş olur ve kapıyı O’nun lütfuna kapatmış oluruz; ama gerçek hiçliğimize alçaltıldığımız zaman ve elimizde Mesih’ten ve O’nun yüceliğinden başka hiç bir şey kalmaz ise, bolluk kapıları ardına kadar açılır ve lütuf içeriye akar.
Bazı kişiler birebir anlamı ile yoksulluk sözcüğünün sıradan manası içinde Rabbin düşüncesine göre krallığın bereketleri ile bağlantılı olduğuna inanmışlar ve bu nedenle ellerindeki malı mülkü bırakmışlar ve göklerin krallığı uğruna yoksul kişiler haline gelmişlerdir. Rabbin kahyaları olarak gelirlerini dağıtmak yerine O böyle yapmalarını isteyebilir diye gelirlerini diğer kişilere emanet etmiş ve kendilerini bağımlılık konumuna getirmişlerdir. Birinci yolun ikinci yoldan daha kolay olduğu kesindir. Ama hangi yol doğrudur? Mesih ve bu dünyada Mesih’e hizmet etmek için mal mülkü elde bulundurmak mı, yoksa O’nun düşüncesine göre bir kahya olarak malı mülkü elden çıkarmak mı? Efendi’yi beklemeyi ve O’nun huzurunda büyük can özgürlüğünü talep eden bir Hıristiyan hizmeti hangisidir? Titiz bir vicdan sürekli esaret altında kalacaktır.
Düşüncenin temeli Luka 6.bölümden kaynaklanır. “İsa, gözlerini öğrencilerine çevirdi ve onlara, ‘Ne mutlu size, ey yoksullar! Çünkü Tanrının Egemenliği sizindir’ dedi.” Burada, “ruhta” sözcüğü atlanmıştır. Ama bu metinde böyle bir düşünce için gerekli olan temel mevcut değildir. Bu, imanın değil, batıl itikadın meyvesidir ve manastır hayatı kokar. Dış varlık ile karşıtlık içinde olan iç varlığın bir meselesidir. Bu dünyanın malları konusunda yoksul olan kişi kırılmamış bir gurur ruhu taşıyabilir, oysa zenginler gerçekten alçakgönüllü kişiler olabilirler. Aynı zamanda Rabbin bir kişiyi Kendine getirmek için onun yoksulluklarını, refahlarından daha sık kullandığına inanırız. Ama bu durum Rabbin işidir ve bu konudan tamamen farklı bir durumdur. Kahyanın konumu, Efendisinin düşüncesi ile uyumludur ve kendi düşüncesine teslim olmaz. Matta ve Luka müjdeleri arasındaki tanrısal mutlulukları sunma ile ilgili farkın, müjdelerin karakteristik ve tanrısal olarak düzenlenmiş farklılıklarına göre hesaplanması gerekir.
“Matta’da, dağdaki vaazin, her bir bereketin şu ya da bu sınıfa dahil edildiğine dair soyut olarak sunulduğu bir tez hakkında konuşulduğu” ileri sürülür. “Ruhta yoksul olanlara ne mutlu.” Luka müjdesindeki hitap, daha kişiseldir “Yoksul olanlara ne mutlu.” Mantık, ortadadır. Müjdelerden birinde, Musa’dan daha büyük olan peygamber göklerin egemenliğinin ilkelerini ortaya koyar ve bu ilkeler tüm Yahudi, düşünce ve duyguları ile karşıtlık içindedir. Diğer müjdede ise, Rab, bir araya toplanmış olan öğrencileri teselli eder, onlara, Kendisi için ayrılmış kişiler olarak hitap eder ve deyiş yerinde ise, Rab yasa koyucu değildir. Şimdi üzüntü zamanı idi; çünkü vaatleri Kişiliğinde getiren Kişi olarak, insan ona sahip olmayacaktı.
Bir an için metnimize geri dönelim, bu tanrısal mutluluğa ekleyeceğimiz tek bir şey var, o da Rabbin burada söylediği şu sözler: Göklerin egemenliği “ruhta yoksul” olanlara aittir. Krallığın mirasçıları onlardır. Kral’ın zenginlikleri ve O’nun krallığının görkemleri “ruhta yoksul” olanları zenginleştirmek için aşağı inmiştir. “ah, ruhta yoksul olmayı kim istemez?” diyebiliriz. Rabbin huzurunda gönüllü olarak kendisini boşaltmayı kim istemez? Ama ah! Davet geldiği zaman zihnin meşgul olma tehlikesine ne demeli? Evler, topraklar, öküzler, aile, dünya; ve de en kötüsü tüm bunların içinde en ölümcül olanı – benlik – insanın kendisi ile meşgul olması için binlerce yol vardır! Ama benliğin sonuna ulaşmış olan bu ruhta yoksul olan kişiler, Tanrının önünde toz halinde, ya da hiç olan kişiler yine de iman aracılığı ile İsa’ya ve O’nun çarmıhına yapışırlar; mantıkları susmuştur; dindar kalıplarından çıkmışlardır ve yalnızca “Mesih’ten başka sahip olduğum hiç bir şey yok” diyebilirler; elde etmeyi arzuladığım her şey çekip gitmiştir- hiç bir şey, Mesih’ten başka hiç bir şey yoktur. O’nun krallığının tüm zenginlikleri ve bundan çok daha iyisi, O’nun Kendisi benimdir – şimdi benimdir, sonsuza kadar benimdir. O’nun adına övgüler olsun!
“Yeter – artık sana alçakgönüllü bir yürek veriyorum ve bundan hoşnudum;
Oh, beni hiç yap ve buna razı olayım.
Kazancım kayıptır, güvenim yalnız çarmıhtadır;
Sımsıkı tut beni! Ben zayıfım, düşerim. Sen her şeyde Her Şeyim ol.
Ben hala hiç kalacağım,
Öyle ki yalnızca Mesih cennetler cennetimi doldurabilsin,
Rab, beni ısının hararetinden kızaran küçük değerli bir taş gibi
Tacına yerleştirsin; minik parlaklığım,
O’nun taç giydirdiği gündeki görkemler arasında ışık saçsın.
İdrak edilmese de, O tanrısal çehrede bir övgü yüceliği olarak
Parlamaktan hoşlanmam gerekir.”