DERS IX
Tanrının gelecekte peygamberlik bildiren kutsal yazıların
yerine getirilmesi konusunda İsrail’e davranışları
Bölüm 11
Bu on birinci bölüm Tanrının İsrail’i hariç tutma planı açısından bizi en çok aydınlatan bölümdür. Tanrının daha önce İsrail’e şimdi olduğu gibi geçmişte de diğer uluslara karşı adil olarak davrandığını, yersel olan halk ile yaptığı antlaşmaya rağmen kanıtladığını görmüş idik. Daha sonra 10.bölümde İsrail her ne kadar bu şekilde bir kenara ayrılmış olsa da bu durumun bireysel İsraillinin Tanrıya dönüş yapması için bir engel teşkil etmediğini ve egemen olan O’nun, hizmetkarları aracılığı ile diğer uluslardan olanlara duyurduğu aynı kurtuluş aracılığı ile kurtulabileceğini gördük. Hali hazırdaki bölümümüzün ilk kısmında, 1-6 ayetleri arasında 10. bölümde yer alan aynı konu devam eder ve bir sonuca ulaşır. Sorulan soru şudur: “Tanrı Kendi halkından yüz mü çevirdi?” Asla, kesinlikle hayır! Pavlus’un kendi deneyimleri, böyle olmadığını kanıtlamaktadır; çünkü Pavlus, İbrahim’in doğal tohumundan ve Benyamin oymağından gelen bir İsrailli idi. Ama Tanrının Ruhu onu ele almış ve ona Rab İsa Mesih’i tanıması için gerekli olan bilgiyi vermiş idi. Ve onun hakkında gerçek olan şey herhangi biri için de geçerli olabilir idi. Meydana gelen şey basit olarak açıklanacak olur ise şu idi: Ahav’ın gününde konuşan peygamber İlyas’ın sözleri yerine gelmiş idi. Ulus, kendisine gönderilen her tanıklığı reddetmiş idi. Ve halk olarak peygamberleri öldürmüş ve Yehova’nın sunağını murdar etmişler idi. Ama İlyas’ın gününde olduğu gibi Tanrı, önceden bildiği kendi halkından yüz çevirmedi. Ve Baal’in önünde diz çökmemiş yedi bin kişiyi kendine ayırdı, “aynı şekilde şimdiki dönemde de Tanrının lütfu ile seçilmiş küçük bir topluluk vardır.” Tanrı, ulusu reddeder ama lütuf bireye ulaşır.
Ama yine de buradaki önemli nokta, İsrail’in şunu anlaması gerektiğidir: eğer kurtulacaklar ise aynen diğer ulusların kurtulacakları şekilde kurtulurlar ve kurtuluşun tek yolu, lütuf aracılığı iledir. Görülmüş olduğu gibi lütuf, hak edilmemiş iyiliktir. Evet, hatta bu ifadeyi daha da güçlü hale getirebiliriz; lütuf, çabaya karşıdır, karşılıksız iyiliktir. Bu düşünce her şeyden önce gelmelidir; eğer herhangi bir türden çaba söz konusu olur ise, lütuf, lütuf olmaktan çıkar. Öte yandan eğer kurtuluş iyi işler ile olacak ise o zaman bu durumda lütuf için yer kalmamış olur, çünkü iki ilke yani, lütuf ile kurtuluş ve iyi işler ile kurtuluş birbirlerine tamamen zıttırlar. Yasa ve lütfun birbirine karıştırılması söz konusu olamaz; çünkü onlar, birbirlerini yıkıp yok eden özellikler taşıyan iki ilkedir.
7. ayet ile başlayalım; elçi şimdi Tanrının, gelecekte bir gün İsrail ile bağlantılı olan planının gizli amacını göstermek için açıklamalarına başlar. Ulus, peşinden gittiği şeyi elde etmek konusunda başarısızlığa uğramıştır; ama seçim (yani, lütuf aracılığı ile kurtulmaya razı olan kişiler) bunu elde eder ve geri kalanların gözleri yasa ile kör olmuştur. Elçi, tekrar eski antlaşmadan bir alıntı yapar, amacı, bu gerçeğin peygamberlik Sözü ile tam bir uyum içinde olduğunu göstermektir. Yeşaya’nın yazmış olduğu gibi, “Tanrı onlara uyuşukluk ruhu verdi. Bu güne dek görmeyen gözler ve duymayan kulaklar verdi” ve Tanrı bu sözlerin bu güne kadar geçerliliklerini koruduklarını belirtir. Davut da aynı konuda şu sözleri yazmıştır: “Sofraları onlara kapan, tökez ve ceza olsun. Gözleri kararsın, göremesinler. Bellerini hep iki büklüm et.” Bu korkunç ön bildiriler, ulusun temsilcileri kendi iradeleri ile Mesih’i reddettikleri ve Pilatus’un yargı avlusunda yargının soylarının üzerine gelmesini bağırarak ilan ettikleri zaman yerine geldiler: “O’nun kanının sorumluluğu bizim ve çocuklarımızın üzerinde olsun!” İsrail ulusu Mesih’i reddettiği için Tanrı da onları reddetti. Pek çok Hristiyan, Tanrının İsrail’i bir ulus olarak sonsuza kadar gözden çıkardığını düşünür. Elçi, burada bu düşüncenin gerçek ile hiç bir ilgisi olmadığını gösterir. Ve şu soruyu sorar: “İsrail bir daha kalkmamak üzere mi sendeleyip düştü?” Böyle bir düşüş, tekrar yenilenmek için hiç bir umuda ya da imkana yer vermez. Bu sorunun yanıtı yine aynıdır: kesinlikle hayır! Tanrı onların suçu yüzünden öteki uluslara kurtuluş verdi; öyle ki, İsrailliler öteki uluslara imrensinler. Eğer İsraillilerin suçu dünyaya zenginlik ve bozgunu uluslara zenginlik getirdi ise, bütünlüğü çok daha büyük bir zenginlik getirecektir. Tanrının diğer uluslara verdiği zenginliğe imrenen İsrail, atalarının Tanrısına ve reddetmiş oldukları Mesih’e dönmek için sonunda uyarılacaktır. İsrail’in yenilenmesi, müjdenin kurtaran bilgisinin henüz ulaşmadığı dünyanın o kısmına söz ile anlatılamaz bir bereket aracı olacaktır. Elçi, kutsal bir coşku ile şu açıklamayı yapar: “Uluslara elçi olarak gönderildiğim için görevimi yüce sayarım. Böylelikle belki soydaşlarımı imrendirip bazılarının kurtulmasına aracı olurum.” Bölümün ilerdeki kısımlarında “İsrail’in bütünlüğü” ifadesi ile tekrar karşılaşacağımız için bu ifadenin kullanılışına dikkat etmemiz yararlı olur. İsrail’in bütünlüğü, İsrail’in tövbe etmesi ve Mesih’i kabul etmesi anlamına gelir – Tanrının İsrail ile ilgili amacının yerine getirilmesidir.
Pavlus, diğer uluslara gönderilmiş olan elçi idi ve böyle olduğu için görevini yüceltmektedir. Ancak, diğer uluslardan olan kişilerin bir an için dahi olsa, kendisinin İsrail’e olan içten ilgi ve sevgisini unutmuş olduğunu zannetmelerini istemez: aksine, İsrail’in, Tanrının lütfunun diğer uluslara gittiğini gördüğü zaman imrenip harekete geçeceğini umut eder. Ama öte yandan, diğer uluslardan olan birinin, Yahudiler üzerinde üstünlük taslamasını da istemez. Çünkü İsrail, bir süre için bir kenara ayrılmıştır ve diğer uluslardan olanlar, Yahudilerin sahip olacakları bereketlerin tadını çıkartmaktadırlar, bu bereketleri kabul etmeye hazır olmayan Yahudiler, Mesih’i reddetmek ile sürçmüş oldular. Elçi, bu konudaki görüşünü bir benzetme ile açıklamaya devam eder; bu benzetme, tanrısal planı çok canlı bir şekilde ortaya koymaktadır. Elçi şöyle der: “Çünkü İsrail’in reddedilmesi dünyanın Tanrı ile barışmasını sağladı ise, kabul edilmeleri ölümden yaşama geçiş değil de nedir?” Yani, şöyle düşünelim: Yahudiler, diğer uluslar arasında hayal kırıklığına uğramış, zayıf düşmüş ve atalarının Tanrısının boykotuna uğramış kişiler olarak dolaşır iken lütuf mesajı diğer uluslara duyurulmaktadır ve onlar arasından seçilmiş olanlar mesajı kabul etmektedirler. İsrail, ulus olarak Rabbe geri döndüğü ve Tanrının kutsal halkı arasına katıldığı zaman bir bütün olarak dünya için ne anlam taşıyacak? Tüm uluslara O’nun tanıkları olacak.
“Hamurun ilk parçası kutsal ise tümü kutsaldır ve kök kutsal ise dallar da kutsaldır.” Eğer İsrail’de yeniden doğmuş olan küçük bir azınlık gerçekten Tanrı için ayrılmış bir halk ise ulus, sonunda ait olduğu konuma geri dönecektir. Ve eğer zeytin ağacının kökü kutsal ise (yani, İbrahim Tanrıya iman etti ve bu ona doğruluk sayıldı), iman aracılığı ile O’nun ile birleşmiş olan herkes kutsaldır. Zeytin ağacında natürel dallar mevcut idi – imansızlık yüzünden kesilen dallar, yani lütuf aracılığı ile değil doğuştan İsrailli olanlar! Ve Tanrının İbrahim’e verdiği vaatlerin yerine gelmesi için “dünyanın tüm ulusları İbrahim’in tohumunda bereketlenecekler” idi. Yabanıl zeytin ağacının dalları – diğer uluslardan olanlar – öz ağaca aşılanacak ve böylelikle Yahudi ve diğer uluslardan olanlar birlikte iman edecek, zeytin ağacının köküne ve verimine ortak olacaklar. Tanrı, diğer uluslardan olanlara şu uyarılarda bulunur: “Ama zeytin ağacının bazı dalları kesildi ise ve sen yabanıl bir zeytin filizi iken onların yerine aşılanıp ağacın semiz köküne ortak oldun ise o dallara karşı övünme. Eğer övünüyor ise unutma ki, sen kökü taşımıyorsun, kök seni taşıyor.” Böyle bir durumda Tanrı diğer uluslardan olanlara Yahudilere davrandığı gibi davranmak zorunda kalacaktır. Bu neden ile Tanrının sözünde bu ciddi uyarıya yer verilmiştir. Bazı kişiler şöyle diyebilir: “Tamam, ama ben aşılanabileyim diye natürel dallar kesilip atılmış idi.” Yanıt net ve kısadır: “Doğru, onlar imansızlık yüzünden kesildiler. Sen ise iman ile yerinde duruyorsun.” Bu yüzden şu öğüt verilir: “Böbürlenme, kork! Çünkü Tanrı asıl dalları esirgemedi ise, seni de esirgemeyecektir.”
Diğer uluslardan olan kişilerin, ayrıcalıklarının değerini bilip bilmediklerini sormak için bir ara vermemiz gerekir mi? Düşünceleri yenilenmiş olan her imanlı ruhsal gözlem yapabilir ve Hristiyanlıktaki durumların İsrail’de olduğu gibi günümüzde de yaşandığını görebilir. Gerçekten sapıldığını her yerde görmüyor muyuz? 2. Ve 3. Timoteos’da tanımlandığı gibi son günlerin karakteristik özellikleri her yerde görülmüyor mu? Eğer böyle ise o zaman bizlerin de şu konuda uyarılması gerekmez mi? Verimsiz dalların ağaçtan kesilip atıldıkları zaman ve natürel dalların Tanrıya dönerek öz ağaca aşılanacakları zaman yakındır.
İlahi takdire ait bu yollarda bize gösterilen şudur: bize dokuzuncu bölümde önceden çok net olarak gösterilmiş olan Tanrının iyiliği ve sertliği anlatılmıştır. Tanıklığa iman etmeyi reddeden kişiler Tanrının sertliğini görürler. Diğer uluslardan olan bilgisiz kişiler ise Tanrının iyiliğini görürler ancak onlar bu iyiliği takdir ettikleri sürece onu görürler; aksi takdirde onlar da kesilip atılırlar. Gerçek kilise Rab ile birlikte göğe alındığı zaman sadık kalmayan Hristiyanlığa yargı gelecek ve Tanrı o zaman lütfu ile İsrail’e geri dönecektir. Eğer İsrail hala imansızlıkta direnmez ise diriliş Tanrısının gücü uyarınca öz zeytin ağacına aşılanacakları çok daha kesindir!
Birkaç yıl önce iyi tanınan bir “eleştirmenin” bir makalesini okuduğumu hatırlıyorum. O makalede elçi Pavlus’un esini ile ilgili çok saçma bir iddia yer alıyor idi; Pavlus için bu satırları yazar iken bahçecilikten anlamadığı belirtilmiş idi; makaleyi yazan kişinin, Pavlus’un bahçecilik konusundaki bilgisizliğini ileri süren sözlerini aktarıyorum: “Pavlus, ağaçların aşılanması ile ilgili konuda o kadar bilgisiz idi ki, iyi bir ağaca yabanıl dalların aşılanmasından söz edebiliyor idi; aslında normalde yabanıl bir ağaca iyi dallar aşılanır; Pavlus’un bu basit gerçekten haberdar olmadığı yazdığı sözlerden bellidir.” Bu saygın eleştirmenin Pavlus’un bir sonraki ayette belirttiği sözlerini hiç bir zaman özenli bir şekilde okumamış olduğu aşikardır. Eğer okusa idi böyle büyük bir hataya düşmez idi. “Eğer sen doğal yapısı yabanıl zeytin ağacından kesilip doğaya aykırı olarak cins zeytin ağacına aşılandın ise asıl dalların öz zeytin ağacına aşılanacakları çok daha kesindir!” Pavlus bu ayette çok net olarak verdiği örneğin doğal olarak yapılana tamamen karşıt bir örnek olduğunu belirtir.
Hayır, Pavlus bahçecilik konusunda hiç de bilgisiz değil idi, aynı şekilde Kutsal Ruh da bu konuda bilgisiz değil idi, çünkü Pavlus’u yazması için yönlendiren ve ne yazacağı konusunda ona esin veren Kutsal Ruh idi. İnsanın alışık olmadığı bir şey genellikle burada olduğu gibi, tanrısal plan ile tam uyum halindedir.
Ve böylece, 25-32.ayetlerde bu yeniden aşılanma gerçekleşmeden önce neyin olması gerektiğini ve bundan sonra onu neyin izleyeceğini okuruz. “Kardeşler, bilgiçliğe kapılmamanız için şu sırdan habersiz kalmanızı istemem: İsraillilerden bir bölümünün yüreği, öteki uluslardan kurtulacakların sayısı tamamlanıncaya dek duyarsız kalacaktır. Ve sonunda tüm İsrail kurtulacaktır.”
O zaman görüyoruz ki, bu konu Tanrının zihninde açıklanması için uygun zaman gelene kadar gizlenecek olan sırlardan biridir: İsrail bir süre için kör edilecek, ama Tanrıya şükürler olsun ki, yalnızca bir süre için; Tanrının öteki uluslardan olan seçilmişlerinin sayısı ile ilgili hali hazırdaki işi tamamlanıncaya dek! Burada “bütünlük” sözcüğünün ikinci kez kullanıldığını görürüz. “Öteki uluslardan olanların sayısı tamamlanana dek” ifadesi, İsrail’in reddedilişinden beri devam etmekte olan diğer uluslar arasındaki kurtuluş işinin tamamlanmasıdır. Diğer kutsal yazılardan bildiğimiz bu tamamlanma ya da bütünlük sözcüğü, Rabbimiz kilisesini Kendisi ile birlikte olmaya çağırdığı zaman – 1.Selanikliler 4 ve 1. Korintliler 15 ile uyumlu olarak -yerine gelecektir. “Bütün İsrail’in “ kurtulacağı zaman, o zamandır. “Tüm İsrail” ifadesinin anlamı, İsrail kanından gelen herkes değildir. Çünkü daha önceden öğrenmiş olduğumuz gibi, “İsrail’den olan herkes, tüm İsrail anlamına gelmez; tüm İsrail ile kast edilen, tohumdan gelen vaat çocuklarıdır. Bu neden ile o görkemli günde kalmış olan küçük bakiye, gerçek İsrail olacaktır. “Yazılmış olduğu gibi: Kurtarıcı Siyon’dan gelecek ve Yakup’un soyundan tanrısızlığı uzaklaştıracak. Onların günahlarını kaldıracağım zaman, kendileri ile yapacağım antlaşma budur.” Böylece elçi daha sonra şu sonuca varır: hali hazırdaki zamanda müjdenin düşmanları vardır ama onların düşmanları aracılığı ile lütuf diğer uluslara ulaşır. Her şeye rağmen yine de tanrısal plana göre onlar atalarına verilen söz uğruna hala sevilen kişilerdir çünkü Tanrının çağrısı ve armağanları geri alınmaz. Vaatler atalara ve Davut’a verilmiştir ve verilen bu vaatlerin yerine getirilmeleri gerekir. Mezmur 89’u bu bağlamda özenli bir şekilde çalışın. Ve geçmiş zamanda Tanrıya inanmamış ama Yahudilerin imansızlığı aracılığı ile şimdi merhameti elde etmiş olan diğer uluslar gibi, İsrail de iman ile Tanrıya geri döndüğü zaman merhameti elde edecektir.
Yahudi ya da diğer uluslar, hiç fark etmez, hepsi de aynı ilke temelinde kurtulurlar, “Çünkü Tanrı, merhametini herkese göstermek için herkesi söz dinlemezliğin tutsağı kıldı.”
Son dört ayet, bir hamt ve şükran duası doğasında yazılmışlardır. Elçinin yüreği tapınma, hayranlık ve övgü ile dolar; çünkü tanrısal planın ışığı dolu bir şekilde canının ufkunu kaplar ve coşku ile şu açıklamayı yapar: “Tanrının zenginliği ne büyük, bilgeliği ve bilgisi ne derindir! O’nun yargıları ne denli akıl almaz ve yolları ne denli anlaşılmazdır!”
Açıklama olmaksızın Tanrının düşüncesini hiç kimse bilemez, aynı şekilde hiç kimse hiç bir zaman Yaratan’ın öğütçüsü olamaz. “Kim Tanrıya bir şey verdi ki, karşılığını O’ndan isteyebilsin?” Hiç kimse asla önce O’na vermek ile lütuf kazanamaz; Tanrı, bereket ile misilleme yapmaz; insana her şeyi veren zaten Tanrıdır; her şeyin kaynağı O’dur, her şey O’nun aracılığı ile ve O’nun için var oldu. O’na sonsuza dek yücelik olsun. Amin!