ROMALILAR HAKKINDA DERSLER
PARÇA III. UYGULAMAYA AİT.
İmanlıda Uygulamalı doğruluk Üreten Tanrısal Doğruluk
Bölümler 12-16
DERS X
İmanlının diğer İmanlı Kardeşleri ve dünyaya ait İnsanlar ile İlişkisindeki yürüyüşü
Bölüm 12
Şimdi Tanrının Ruhunun bizim şaşkınlık ile dolu gözlerimizin önünde açığa çıkardığı bu değerli tüm gerçeğin nasıl uygulanacağını inceleyeceğiz. Mektubun bu son kısmında, müjdenin gerçeğine iman aracılığı ile tutunmuş olan imanlının üzerinde nasıl bir etki bırakması gerektiğini öğreneceğiz. Bu üçüncü kısmı, kabaca, şu şekilde bölümlere ayırabiliriz: Alt-bölüm 1, Bölümler 12:1-15:7, tanrının iyi, kabul edilebilir ve mükemmel isteği açıklanacaktır; alt-bölüm 2, 15:8-33, bu alt-bölüm konunun sonucunu ve kendi hizmetini iki kısma ayırır; alt-bölüm 3, bölüm 16:1-24, selamlar ve Uyarı. 25-27.ayetler tüm mektup için bir ek oluştururlar.
12.bölümün ilk iki ayeti, 1-8.bölümlerde verilmiş açıklamayı temel alan ve mektubun tüm uygulamalı kısmına bir girişi teşkil ederler. Çünkü 9-11.bölümleri bir büyük parantez olarak gözden geçirmemiz çok yerinde olacaktır. Çünkü Tanrının yolları ile ilgili olarak iman etmiş Yahudi’nin düşüncesinin netleşmesi gerekir.
Başlangıçtaki sözlerin, 8.bölümün son kısmı ile bağlantılı olmaları gerekir: “Öyle ise kardeşlerim, size yalvarırım.” “Öyle ise” ifadesinin 8.bölümde yer alan Hristiyan duruşunun ve sonsuz bereketin eşsiz bir özetine işaret ettiği aşikardır. Mesih’te olduğunuz için her tür mahkumiyetten özgürsünüz; Kutsal Ruh içinizde konut kurmuştur; evlat edinilen oğullarsınız; Mesih ile sonsuza kadar birleştiniz; Tanrının seçilmişisiniz; Oğlu’nun benzeyişine dönüştürülmek için önceden belirlendiniz; hiç bir şekilde hiç kimse tarafından suçlanamazsınız, çünkü Mesih ölmüştür ve tekrar dirilmiştir ve Tanrının sağında oturmaktadır; Tanrı, imanlıya karşı söylenen hiç bir suçlamayı işitmeyecektir. Çünkü İsa Mesih’te olanların Tanrının sevgisinden ayrılmaları imkansızdır; Tanrı, çocuklarını her koşulda sonsuza kadar sever, sevgisi tükenmez, sonsuzdur. “Tanrının merhameti adına size yalvarırım: bedenlerinizi, diri, kutsal ve Tanrıyı hoşnut eden birer kurban olarak sunun.” Mesih, bizim için Kendisini feda etti – uğrumuza kurban olarak öldü. Mısır’da, kuzunun kanı aracılığı ile kurtulan ilk doğanlar gibi siz de şimdi O’na adandınız. Daha sonra Levililer nasıl ilk doğanın yerine kendi hayatlarını feda ederek yaşamak üzere Tanrıya sunuldular ise her imanlı da aynı şekilde Tanrının kendisi üzerindeki taleplerini fark etmeye ve bedenini, diri bir kurban olarak Tanrı için ayırmaya ve tanrıya sunmaya ya da teslim etmeye çağrılmıştır. Çünkü onun kurtuluşu için bir bedel ödenmiştir. Çölde Sayım 8:11-21 ve Daniel 3:28 ayetlerine bakınız. Bu ayetlerin içeriği ile ilgili bilgimizin gerçekten ne kadarı tecrübeye dayanır? Bedenlerimizin üyelerini bir zamanlar günah ve şeytanın hizmetine teslim etmiş olan bizler şimdi kendimizi, ölümden dirilmiş kişiler olarak tamamen tanrıya teslim etmeye çağrılıyoruz. Bunun anlamı, her şekilde fedakarlık, benliğin inkarı ve üzerimizde olan tanrısal taleplerin sürekli olarak farkında olmamızdır.
İkinci ayet, bu konu hakkındaki anlamı daha da netleştirir: “Bu çağın gidişine uymayın; bunun yerine Tanrının, iyi, mükemmel ve beğenilir isteğinin ne olduğunu ayırt edebilmek için düşüncelerinizin yenilenmesi ile değişin.”
Mesih’in çarmıhı imanlının ve dünyanın arasına girmiştir. Şimdiki kötü çağların yollarına uymak, dünyanın reddetmiş olduğu ama bizim Rabbimiz ve Kurtarıcımız olarak kabul ettiğimiz Kişi’ye sadık kalmamak demektir. Genç bir kadın, adanmış imanlı bir hanıma bir zamanlar şu sözleri söylemiş idi: “Senin tecrübelerine sahip olmak için dünyaları verir idim. İmanlı hanımın bu genç kadına verdiği karşılık şöyle oldu: “İşte bu sözlerin tam olarak benim başıma geldi; bu tecrübeler için ben de dünyayı verdim.” Sadık bir yürek homurdanmaz ama sevinç ile şöyle der: “
“Dünyayı alın ama bana İsa’yı verin.
Çünkü yeryüzündeki tüm sevinçler yalnız O’nun adında mevcutturlar.
O’nun sevgisi sonuna kadar sürer,
Ve sonsuzluk boyunca asla değişmez, hep aynı kalır.”
“Yeni bir sevginin kudretli gücü” tarafından harekete geçirilen can için Pavlus ile birlikte şu sözleri söylemek çok kolay hale gelir. “Bana gelince Rabbimiz İsa Mesih’in çarmıhından başka bir şey ile asla övünmem. O’nun çarmıhı aracılığı ile dünya benim için ölüdür. Ben de dünya için ölüyüm.”
Dünyaya uymamak dendiği zaman akla ille de uygunsuz davranış, garip bir şekilde giyinmek ya da tavırların kaba olması gibi durumların gelmesi gerekmez. Ama dünya sisteminin tümü şu üç ifadede özetlenebilir: benliğin tutkusu, gözün tutkusu ve yaşam gururu ya da hayatın gösterişi. Bu neden ile dünyaya uymamak ifadesi ile ima edilen, bedeni ve onun tutkularını Kutsal Ruha boyun eğerek Mesih’in zihnindeki düşüncelere teslim olmaktır. Ve öz güvenin ve kibirlenmenin yer almadığı bir şekilde alçakgönüllü bir ruh ile yürümek doğru olandır.
2.Korintliler 3.bölümde şu sözleri okuruz: “Ve biz hepimiz peçesiz bir yüz ile Rabbin yüceliğini görerek (yansıtarak), yücelik üstüne yücelik ile O’na benzer olmak üzere değiştiriliyoruz. Bu da Ruh olan Rab sayesinde oluyor.” (birebir çeviri)
Ve böylece bize düşüncelerimizi yenilemek aracılığı ile değiştirilmemiz buyrulmaktadır; yani, zihnimiz Mesih ile meşgul olduğu zaman ve göklerdeki değerlere odaklandığımız zaman, yüreklerimizi Kendisi için kazanmış Olan’a benzeriz ve sevgi dolu bir itaat ile yürürüz. Tanrının isteğinin, iyiliğinin ve kabul edilebilirliğinin ve mükemmelliğinin bereketini kanıtlamış oluruz. Bölümün geri kalan kısmında ilişkilerimiz ile özellikle diğer kardeşlerimiz ile olan ilişkilerimiz konusunda Tanrının iyi isteğinin ne olduğunu okuruz. 13.bölümde Tanrının imanlı için insan yönetimi ve genel olarak toplum için isteği belirtilmiştir; 14.bölümde ve 15.bölümün ilk yedi ayetinde Tanrının, bir imanlının, imanda zayıf olan kişiler ile olan ilişkisinde nasıl davranması gerektiğine dair sözlerini okuruz.
Daha sonraki ayetlerde imanlıya, Mesih’in bedeninin bir üyesi olarak bakıldığını fark ederiz. Bu durum, hem harika bir gerçektir hem de çok ciddi bir sorumluluğu kapsar. Burada şu nokta üzerinde durmamızda yarar olabilir: mektuplarda Mesih’in bedenine iki ayrı görünüm açısından bakılır. Efesliler ve Koloseliler mektuplarında Beden, ilahi takdir görünümü açısından yer alır ve Kutsal Ruhun indiği Pentikost gününden Rabbin kilisesi için dönüşüne kadar geçen zaman içindeki tüm imanlıları kapsar. Konuya bu şekilde bakıldığı zaman görürüz ki, Baş, yalnızca Mesih’tir ve tüm imanlılar, yani halen yaşamakta olan ya da ölmüş olan tüm imanlıların hepsi O’nun ile birleşmişlerdir. Ama 1.Korintliler 12. bölümde ve burada Romalılar 12.bölümde, Beden’e yeryüzünde sergilenen bir şey olarak bakılır ve bu yüzden elçi, burada yeryüzündeki bedende olduğu gibi, gözlerden ve kulaklardan ve fiziksel bedenin diğer üyelerinden söz etmiştir. Ancak bu ifadeden çok saçma bir sonuç çıkartılmış ve Elçilerin İşleri kitabının ve Pavlus’un daha önce yazmış olduğu mektuplardaki Kilisenin, hapiste iken yazdığı Kilise ile aynı olmadığı iddia edilmiştir. Böyle bir iddia tam bir küstahlıktır; Hristiyanın sorumluluk duygusunu yıkan bir temele dayanır; oysa, Beden konusundaki gerçek görüş, her ü söbir imanlı üyenin sorumluluğunu vurgulamaktadır. Hem Korintliler hem de Romalılar mektuplarında Mesih’in Bedeni yeryüzünde olarak görülür ve Kilise, göklerdeki Baş için konuşur ve hareket eder; bu neden ile gözler, kulaklar ve diğer beden üyeleri örnek olarak kullanılmışlardır. “Eğer bir üye acı çeker ise, diğer üyeler de onun ile birlikte acı çekerler” ifadesi göklerdeki kutsallar için söylenemez. Onların sıkıntıları sonsuza kadar kalkmıştır. Ama yeryüzünde sıkıntı çeken bir kutsal olduğu sürece Mesih’in Bedeninin her bir diğer üyesi de onun ile birlikte aynı sıkıntıyı paylaşır.
Ben küçük bir çocuk iken Kanada’da doğduğum kent olan Toronto’daki caddelerden geçen askeri birlikleri hayranlık ile izlediğimi hatırlıyorum. Bana bu askeri birliklerin Waterloo savaşına katılmış olan kişilerden oluştuğu söylendiği zaman, dehşet veren bir heyecan duymuştum. Ama daha sonra bu kişilerden hiç birinin o büyük savaşta yer almadıklarını öğrenmiş ve büyük bir hayal kırıklığı yaşamış idim. Benim baktığım ve gördüğüm askerler o zamanki birliğin askerleri idiler ve Waterloo savaşı bundan uzun yıllar önce olmuş olan bir savaş idi, ancak aynı garnizonun adını taşıyan bir askeri birlikti; uzun yıllar önce bu birlikte yer almış olan ve vefat etmiş kişilerin yerini şimdi başkaları almış idi. Bu örnek Mesih’in yeryüzündeki Bedeni için de bir örnek olarak uyarlanabilir. İmanlılar ölür ve Mesih ile birlikte olmaya giderler ve göklerdeki göz ile görünmeyen koroya dahil olurlar. Aşağıda, yeryüzünde, onların yerine başkaları geçer ve böylece Kilise, yüz yıldan yüz yıla devam eder.
Şimdi Mesih’in Bedeninin bir üyesi olarak diğer üyelerden bağımsız olarak hareket etmemem gerektiğini fark etmeye ihtiyacım var. Aynı zamanda kendimin diğerlerinden daha değerli olduğumu da düşünmemem gerekir. Hepimiz, Tanrının bize verdiği insan ölçüsüne göre düşüncelerimizde sağduyulu olmalıyız. Bir bedende ayrı işlevleri olan çok sayıda üyemiz olduğu gibi çok sayıda olan bizler de Mesih’te tek bir bedeniz ve birbirimizin üyeleriyiz. Ama Tanrının bize bağışladığı lütfa göre ayrı ayrı ruhsal armağanlarımız vardır. Birinin armağanı peygamberlik ise, imanı oranında peygamberlik etsin. Hizmet ise, Rabbe boyun eğerek hizmet etsin. Eğer armağanı öğretmenlik ise o zaman lütufta alçalarak öğretsin; eğer öğüt veren ise, kardeşlerini harekete geçirsin, ama bu yaptıklarının hepsini Mesih’in sevgisi ile yapsın. Eğer Tanrının yersel hazine emanet ettiği biri ise kardeşlerinin ihtiyacını karşılamak ya da müjdenin duyurulmasını yaymak için bağışlarını cömertçe yapsın. Merhamet armağanı olan güler yüz ile merhamet göstersin. İmanlı armağanları ile hizmet verir iken kendisi ya da armağanları ile dikkat çekmek gibi bir kabalık yapmamalı, armağanlarını sade bir tutum içinde kullanmalıdır; eğer Tanrının topluluğunda önderlik etmek için uygun kılınmış ise o zaman sürünün gayretli bir çobanı olsun; eğer ona ihtiyaç sahibi olanlara ya da hak etmeyenlere göstermesi için merhamet armağanı verilmiş ise o zaman bu armağanı eli açık davranarak kullansın.
Her şeyden önce de sevgide içten olun, sevginiz iki yüzlü olmasın; kötülükten tiksinin ve iyi olana bağlanın.
10.ayetteki basit öğütlere ne kadar da çok ihtiyacımız vardır: “Birbirinize kardeşlik sevgisi ile bağlı olun. Birbirinize saygı göstermekte yarışın.”
Elçi, başka bir yerde şu sözleri yazar: “Birbirinize karşı nazik olun.” Gerçek nezaket erdemi ne kadar da enderdir! Genelde gerçek için ya da kilise konumu için gösterilen içten olmayan gayret, insan nezaketini ve iyiliğini kurutan bir gayrettir. Oysa gerçek sevgi, Hristiyan erdemlerinin en önemlisidir. Dr. Griffith Thomas, topluluğuna sık sık şu sözleri söyleyen yaşlı bir İskoçyalı çobandan söz eder idi: “Hatırlayın, eğer sevgi göstermiyorsanız çok ruhsal değilsinizdir.” Ama yine de insanlar çok sık olarak ruhsallık ve sevgi arasında yersiz bir şeyin bulunduğunu bile düşünürler! Eğer bu öğütler göz önünde tutulacak olsa idi o zaman imanlılar birbirlerine ne kadar farklı konuşacak ve ne kadar farklı davranacaklar idi.
On birinci ayetin ilk kısmının daha iyi bir çevirisi vardır: “Gayret konusunda eksiğiniz olmasın (gayretiniz eksilmesin).” Bu öğüt, yalnızca özenli iş yöntemleri için verilmiş bir öğüt değildir ama bir insanın yapması gereken her ne ise bunu gayret ile yapmalıdır, ruhsal bir hararet duyarak Rabbe hizmet edercesine yapmalıdır.
Her ayeti ayrıntılı bir şekilde ele alıp incelemenin çok gerekli olduğunu düşünmüyorum çünkü öğütler çok kolay anlaşılacak kadar basittirler. Ama yine de elçinin 16.ayette yer alan sözlerini okumamızda yarar var: “Birbiriniz ile aynı düşüncede olun. Böbürlenmeyin, tersine, hor görülenler ile arkadaşlık edin. Bilgiçlik taslamayın.” Son beş ayet, büyük olasılık ile diğer imanlılardan çok dünyayı göz önünde bulundurarak yazılmış bir ayettir. Ama yine de topluluktaki imanlıların da aynı öğütlere ihtiyacı oldukları kesindir. İmanlı kardeşler ile bile her zaman birlikte esenlik ve barış içinde yaşamak mümkün değildir. Durum böyle olduktan sonra dünya insanları ile her zaman barış içinde yaşamak çok daha zordur! Elçi bu yüzden şu sözü söylemiştir: “Mümkün ise, elinizden geldiğince herkes ile barış içinde yaşayın.” Bazı kişiler, şu öğüdü anlamakta zorluk çekmişlerdir:” Sevgili kardeşler, kimseden öç almayın.” Ben 19.ayette yer alan ifadede elçinin şunu söylemek istediğini düşünüyorum: “Kendiniz öç almaya kalkmayın, ama Tanrının yargısına fırsat tanıyın. Eğer gazabın inmesi gerekiyor ise bırakın bunu Tanrı yapsın, siz yapmayın!” Çünkü Rab şöyle demiştir: “Öç benimdir, Ben karşılık vereceğim.”
Savonarola şu sözleri söyledi: “Bir Hristiyanın yaşamı, iyilik yapmaktan ve acı çekmekten oluşur.” İmanlı, sorunları kendi gücü ile çözümlemekten uzak durmalıdır, sorunlar onun meselesi değildirler; aksine, 20 ve 21.ayetlerin öğüdüne göre davranmalıdır; Tanrı diğer insanlar aracılığı ile imanlının üzerine denemeler gelmesine izin vererek imanlının acı çekmesine müsaade ediyor ise sonunda bu denemelerin hepsi imanlının iyiliği için işleyecektir; imanlı bundan dolayı denenmeleri sırasında Tanrıya güvenmelidir. Eğer Tanrı sonunda iyilik planlamamış olsa bu denenmelere izin vermez. “
Kötülüğe iyilik ile karşılık vermek doğal bir davranış değildir ama Kutsal Ruhta yürüyen bir kişi için mümkündür. Genç bir soylu adam, Assissi’li Francis’e, Benim botlarımı çaldı" diye bağırarak bir hırsızı şikayet eder. Francis ise ona şu yanıtı verir: “Hemen arkasından koş ve ona çoraplarını ver.” Böyle bir ruh, İsa Mesih’in ruhudur çünkü kötülüğü iyilik ile yenen Rabbimiz kendisine gösterilen nefrete her zaman sevgi ile karşılık vermiştir.
Burada verilen bu öğütlerin, Rabbimizin dağdaki vaaz olarak anılan konuşmasında yer alan öğretişler olduğunu herkes görebilir. Ancak farklılık, yine de yoğundur. Çünkü dağdaki vaazda Rabbimiz tarafından söylenen sözler henüz göz ile görünmemiş krallığı beklemekte olan öğrenciliğin asit testi idi. Ancak burada bize verilen öğütler, Tanrının çocukları olarak sahip olduğumuz yeni doğa ile uyumlu olarak yürümemiz için verilmişlerdir. “Göklerdeki Babamızın çocukları olabilmemiz için” verilmemişlerdir! Bu davranışlar, yeni yaradılışa ait olan kişilerde çalışan Kutsal Ruhun işinin sergilenmesidir.