İkinci Tanrisal Mutluluk
Bölüm 2
Matta 5:4. Ne mutlu yaslı olanlara! Çünkü onlar teselli edilecekler. Farklı tanrısal mutluluklar arasından önümüze şimdi en ilginç şekilde lütfun güzel çeşitliliklerini ve özelliklerini koyuyoruz. Bu mutluluk aynı zamanda en öğretici olanıdır ve kendi karakterimizi bu göksel örneğe göre biçimlendirmek için bizi ileriye götürür. İkinci tanrısal mutluluk, aynı kişide her iki özellik de bulunmasına rağmen, ilkinden tamamen farklıdır. Tanrısal yaşamın kendisini ikinci sınıfta ifade ettiği şekil, ilkine kıyasla daha geniş ve daha aktif bir karakter arz eder. Ruhta yoksul olmak, daha çok can ve yalnızca Tanrı arasındaki bir durumdur ve yas tutulacak bir durum olmasa da, buna ancak mükemmellikte sahip olunabilinir. Ama bizim metnimizdeki anlama göre “yaslı” biri olmak çevremizdeki insanların durumundan – özellikle ahlaki ve ruhsal - derin bir şekilde ve şefkat duyarak etkilenmektir. Örnek verecek olur isek: gerçek Hıristiyanların dünyasallığı; yalnızca ağzı ile ikrar edenlerin hileli gösterisi; yakın komşularımız olan kişilerin tanrısız yolları; Tanrı için yaptıkları tanıklığa eşlik eden büyük yetersizlik yüreği kutsal bir üzüntüye boğar. Bu kutsal üzüntü aynı zamanda öylesine iyi ve eksiksizdir ki, daha fazla dua etmeye ve Tanrı’ya bağlanmaya yönlendirir. Bu nedenle, içimizde alçak, şikayet eden, mutsuz, hoşnut olmayan ve yas tutan bir ruh olarak yanlış anlaşılmamalıdır; buradaki tanrısal mutluluğun karşılığını olumsuz anlamda düşünmek hata olur. Böyle düşünmek, diğer kişilerin üzüntülerini biraz üstlenmeye benzerdi ya da Tanrıya ve O’nun bu dünyadaki gerçeğine gösterilen onursuzluğa yas tutmak olurdu. Kişiler düşünce durumları ile gereğinden fazla meşgul oldukları zaman, hemen kendileri ile ilgilenmeye başlarlar.
Eğer ruhta yoksul ve gerçekten yaslı isek, her şeyin esenlik ve sevinç olduğu tanrısal huzurda parlamamız ve mutlu olmamız mümkündür ve böylece bu dünyadaki yolculuğumuz sırasında “acılar adamı” Olan’ın derin sempatileri ile paydaşlığa sahip oluruz. Ve bizler O’nun Ruhunu daha çok tanıdıkça O’na uygun olanı daha derin bir şekilde anlayacağız ve O’nun yetkisine karşı koyan pek çok kişiyi gördüğümüz zaman, duyduğumuz üzüntü daha keskin olacak ve O’nun iyiliğini kendi gurur ve yücelikleri için sergileyenlere merhamet edeceğiz. Ama Rab, harika lütfu nedeni ile, yine de aşağılanmaya ve reddedilmeye boyun eğer: ve az miktarda bir üzüntü O’nun bu dünyadaki yolunu renklendirdi ve söylediği sözleri tanımladı, öyle ki dünya olduğu gibi devam eder iken, biraz üzüntü her zaman tanrısayarlar ile olsun. Rab, Krallığı güç ve görkem ile gelene dek, sabırla bekler ve sonra gökyüzünde olduğu gibi yeryüzünde de O’nun isteği olacaktır. – Şimdi Krallığa gizem içinde sahibiz. (Matta 13) Sonra Krallık tam olarak görünecek. Şimdi Tanrı her şeye egemen olmasına rağmen, cinler, imanlılar Mesih’in adıyla karşı çıkmadıkları zamanlarda egemenlik sürüyor; sonra Mesih ve O’nun kutsalları egemenlik sürecekler. Eğer herhangi bir anda, gece ya da gündüz, dünyanın üzerindeki peçeyi kaldıracak olsa idik, ne görmemiz gerekirdi? Yoksulluk mağarasından lüksün sarayına – insanın üzüntüsünü gösteren büyük bir sahne. Böylesine kötü bir evrensel sefaletin varlığında bu durum yine de Hıristiyan’ın sıkıntılı ve üzgün yüreğini Rabbin huzurunda coşkulu ve sevinçli yapar, çünkü Hıristiyan, coşku ve sevincin Kaynağını bilir.
Ama ey canım, yürüdüğün Hıristiyan yolunda gördüğün ve hissettiğin kendi deneyiminden ve kendinden söz ederken dua et! Mesih’in Ruhuna sahip olmasa idin, çevrendeki durumları hissedeceğin böyle bir duygu karakterin mevcut olabilir miydi? Ölçümüzün ötesinde konuşmamak ve yazmamak her zaman iyidir: her şeyin tanrısal huzurda yapılması gerekir. Yine de, yüreklerimize meydan okunması iyidir. Ama bunlar reddedilmiş Rab ile yüreğin derinliklerinden gelmedikleri sürece söz konusu edilmesi mümkün olmayan şeylerdir; ve buna ek olarak uzun ve çeşitli deneyim ve gözlemlerin sonucudurlar. Bunları tatmak, ancak yüreğin, kilisenin ve dünyanın ahlak durumu ile ilgili gerçek bir anlayışa sahip olması ile mümkün olur. Sonra, attığımız her adımda karşımıza çıkan günahın ve sapkınlığın korku veren etkileri için “yas tutmamız” gerekir. Yürüdüğümüz yol harabelerin ortasından geçer. Her tür enkaz çevremize yığılmıştır. Sönmüş umutlar, beklenmeyen felaketler, küçük gizli üzüntülerin çoğunluğu ile birlikte içinde yabancılar ve yolcular olarak yaşadığımız ülkeyi tanımlarlar, öyle ki, sürgündeki eski İsrail gibi “Babil nehrinin kıyılarında oturup ağlayabilelim”; yine de lirlerimizi söğüt ağaçlarına asmamız gerekmiyor; Tamamen ve sonsuza kadar teselli edileceğimiz zaman, yani, Rabbin gelişinin kutlu umudu içinde her gün sevinme ayrıcalığına sahibiz.
Ama bir açıklama yapmalıyız. Sakin bir yaz gününde, zaman akıp giderken, yalnızca dünyasal rahatlık ve refah içinde yaşarken, aniden düşman bir rüzgarın esmeye başladığını ve her şeyin bir an içinde değiştiğini tecrübe eden kaç kişi gördünüz? Ölüm gelir – çok az düşünülen ve çok az beklenen – ölüm gelir, ailenin reisi aniden darbe alır; her şey umutsuzluğa dönüşür; artık dulun ve yetimlerin ağlayışlarından başka bir şey işitilmez olur.
Ama, bu durumlar Hıristiyan’ın duygudaşlık alanına girer mi? Kesinlikle girer ve bizler insan yüreklerine sahip olduğumuz sürece girmelidir de. Tüm bunlar, inleyerek acı çeken yaratılış ile bağlantılı görülür ve bizi dua etmeye yönlendirirler, “Gel, Rab İsa, gel.” Rabbin yüreğinin böyle bir olay karşısında etkileneceği kesindir ve bizim yüreğimiz de etkilenemez mi? Çevremizde her gün meydana gelen böyle korkunç bir son ile ilgili olay Rab tarafından varlıklı dünyasal kişiye şu sözler ile tanımlanır: “Ey akılsız, bu gece canın senden istenecek; biriktirdiğin bu şeyler kime kalacak?” Luka 12:20.
Bu satırları yazarken, kötü haber getiren bir elçi gelir; uzun yıllar boyunca iyi tanınan varlıklı bir adam aniden ölmüştür. Bu olayın zihne yaptığı etki bir anda baskın hale gelir. Düşünceler hızla bu yıllara gider; Rab hakkında farklı zamanlarda bir söz söylendi ve canın değeri hatırlandı: bunların önemli olduğunun itiraf edilmesi ve bunlar hakkında daha fazla düşünmek için verilen söz. Ancak böyle bir anda kim kendi sadakat ölçüsünden tatmin olduğunu hissedebilir? Yeterince açık, yeterince sık ve yeterince gayretli konuştum mu? Vicdan bu soruları sormak için hazır olacaktır ve suçlayabilir de. Ama artık hiç bir şeyin yararı yoktur; sahne kapanmış, perde inmiştir: ve biz, iki varoluş konumunu birbirinden ayıran karanlık çizgiden geçmeyiz. Ama yine de, aynı, Rabbin Kendisinin Lazarus’un mezarı başında iç çektiği gibi derin bir iç çekebilir ve günahın üzücü etkileri nedeni ile nihai yas tutarız. Ancak, Lazarus’un mezarının başında değerli, ölümsüz canın refahı ile ilgili bir belirsizlik mevcut değildi. Her imanlı, değeri ve kurtuluşu ile ilgili bir şeyler bilir ve eğer her ikisi de kaybolur ise, o zaman kim yas tutmaz ki? Her şeye rağmen, senin düşünce alanın krallığın sınırları içinde bulunur ve sen burada biraz durup ara verebilirsin.
Yüreğin gerçek üzüntü ile dolmasının tek nedeni, yalnızca ağızları ile ikrar edenlerin sayısının çok fazla olmasıdır. Yalnızca Mesih’in adını alan ve O’nun izleyicileri olduğunu iddia eden dünyasal kişiler ile ilgili bir sorumluluğun mevcut olduğu kesindir. Bu kişiler farklı bir ölçü ile yargılanacaklardır. Şu anda pek çok akılsız bakire, bilge bakirler ile birbirine karışmış durumdadır. Ve akılsız bakirelerin kandillerinde eksik yağ olması, yağı satın almaya yetecek kadar zaman kalmayıncaya kadar farkına varılmayacağa benzer. Kapanan kapı ve sönen kandiller bu akılsız bakireleri umutsuz bir karanlık ve hayal kırıklığı içinde bırakacaktır. Ne yazık! Bu durum, şimdi ağzı ile ikrar eden kilise içinde yüksek bir konumda bulunan pek çok kişinin içine düşeceği durum olacaktır. Ancak, bu sınıfa ulaşmak ne kadar zordur; onlarla konuşmak ne kadar zordur; neyin ne olduğunu bilmek ne kadar zordur! Herkesin kandili vardır, ama herkesin yağı yoktur. Kendi kendilerini kandıran kişilerdir ve korkunç bir sürpriz ile karşılaşıp gözlerini cehennemdeki işkence içinde açıncaya kadar kendi kendilerini aldatmaları son bulmayacaktır. Ama, yalnızca dışsal değerlere önem verilirken, Mesih’e ve O’na layık olan değerler tam dikkate alınmasa da ruhsal göz hala görebilir.
Durumların bu şekilde değerlendirilmesi sonucunda, göze garip görünen zihin acısı ve yardım edemeyeceğinizi bilmenin neden olduğu keder veren duygu ile yapabileceğiniz tek şey, tüm bunlardan kesin olarak ayrı durmaktır; ama Rabbin önünde inleyerek ağlayan ve rahatlama arayan birinin içinde bulunduğu bu durumda siz de O’nunla birlikte yas tutan biri olmalısınız; bazen bu iç çekişler daha da derin olabilir, çünkü Rabbe gerçekten ait olan ama hem doğal hem de dindar olan dünyadan ayrılmayı reddeden imanlılar göreceksiniz. Bu nedenle, ruhta yalnızlık gerçekten yas tutan birinin kaçınılmaz yolu olur, onun tek dostları aynı onun gibi yalnızdır. Birlikte yas tutarlar. “Evet, Siyon’u andığımız zaman ağladık.” Ve “acılar adamının” yeryüzünde iken, derin iç çekişinin nedeni ne idi? Halkının mucize görmek isteyen tutumu değil miydi? Ve Rab ruhunda derin bir iç çekti ve şöyle dedi:”Bu kuşak neden bir mucize peşinde koşuyor? Size gerçeği söyleyeyim: Bu kuşağa hiç bir belirti gösterilmeyecektir.” Bu durum halen geçerlidir: duygulara çekici gelen bir belirtiye inanılır ve gayret ile bunun ardından koşulur, oysa kutlu Rab bu şekilde ordugahın dışında bırakılmış olur ve o zaman olduğu gibi şimdi de belirti peşinde koşan bir çoğunluk, Kendisine çok az ilgi gösterir. Mesih’in ve O’nun çarmıhının bu durumda dışarıda bırakılmadığı gerçektir; bunun aksi zaten rağbet görmezdi. Ama dünyanın görkemini O’nun adının etrafında topladığınız takdirde, kalabalıklar şöyle haykıracaktır, “Davut Oğlu’na Hozanna;” ama çarmıh utancı ve reddedilişi ile birlikte takdim edildiği zaman, kalabalıklar, “O’nu çarmıha ger, O’nu çarmıha ger!” diye bağıracaklardır.
Yas tutan kişi şimdi gizli odasına çekilmeli ve üzüntüsünü Rabbinin kucağına dökmelidir. Yas tutan kişinin, kilisenin ve dünyanın tüm bu üzücü birleşiminden uzak durması gerekir; çünkü kardeşlik sevgisi ile istenen biri olduğunu iyi bilerek yargılanacak ve diğer Hıristiyanların merhameti ile etkilenecektir. Üzüntülerinin peşinden koşması gerekmeyecektir; ama Rab her şeyi bilir ve bu kişi teselli edilecektir. Rabbinin sevincine gireceği ve O’nun için yaptığı tanıklığın meyvesini sonsuzluk boyunca alacağı zaman gelmektedir. “Ne mutlu yaslı olanlara, çünkü onlar teselli edileceklerdir.” Akıtılmış olan her gözyaşı, Rabbin önüne yükselmiş olan her iç çekiş, reddedilmiş Mesih’e duyulan sempati ile ifade edilen her inilti O’nun tarafından içimizde çalışan lütfunun anıları şeklinde sonsuza kadar kalıcı olacakları kesin olan anılar olarak saklanacaktır.
Rab, sevgili okuyucuma İsa hakkındaki gerçek bilgiyi yalnızca Rab ve Kurtarıcı olarak değil, ama aynı zamanda reddedilişinin kalıcı duygusunu yumuşak ve sevecen yüreğinin derinliklerinde taşımasına rağmen iyilik yapmaya devam eden acılar Adamı olarak tanımayı ihsan etsin. Bu çok yaygın günah ve üzüntü sahnesi hakkında Rabbimiz yürekleri sevinç ve mutluluk ile doldurmak için geri dönünceye kadar tüm yüreğimiz ile kutlu Rabbimizin duygularına ve umutlarına dahil olmamızı diliyorum. Evet, gel ya Rab İsa.
Senin duyguların ve umutların bizimdir.
Sevgili Rab! Aşağıdaki ve yukarıdaki
Tüm yaratılışın Senin tarafından kurtarıldığını ve bereketlendiğini
Görmeyi bekliyoruz.
Özlem dolu gözlerimiz, Senin parlak ve kutlu çehrenin
Önünde durmayı arzu ediyor,
Bir zamanlar can çekişen bir şekilde acılar inde olan o çehren
Şimdi yüceliğin tacıdır.