Bölüm 2
“Rabbin Kurtardıkları”
“Ne mutlu sana ey İsrail! Var mı senin gibisi?
Sen Rabbin kurtardığı bir halksın.” (Yasanın Tekrarı 33:29)
“Rab Kendisine yakın olan halkı İsraillilere ün kazandırdı.” (Mezmur 148:14)
Belki eğer önce Rabbin halkına – Bayramlarını kutlamalarını emrettiği halkı- bakar isek bu, bize Rabbin bayramlarını anlayabilmemiz için daha iyi yardımcı olacaktır.
Bu bayramların öyküsünü okuduğumuz Levililer kitabı, Eski Antlaşmanın üçüncü kitabıdır. Eski Antlaşmanın ilk kitabı olan Yaratılış’ta Tanrının insanı nasıl yarattığını, onu nasıl güzel bir bahçeye koyduğunu ve akşam serinliğinde yaratmış olduğu insan ile bahçede birlikte yürümek için nasıl aşağıya indiğini okuruz. Burada, Tanrının insan ile beraber zaman paylaşmayı arzu ettiği ile ilgili harika gerçeği görürüz. Sanırım hepimiz insanın nasıl günah işlediğini ve bu yüzden Tanrı ile olan paydaşlığını nasıl bozmuş olduğunu bilmekteyiz. İnsanın tufandan önceki kısa tarihinin içinde, “Tanrı üç yüz yıl boyunca birlikte yürüdüğü insan ile” konuşmak için durur. Ve Tanrı bize, paydaşlık kurabileceği bu insan sayesinde duyduğu sevinci görmemiz için izin verir.
Ondan sonra genel başkaldırı ve tufan hakkında okuruz. Tufandan sonra insanın durumu daha iyiye gitmez, Babil kulesi ile ilgili öyküyü okuruz ve insanın Tanrıya tekrar nasıl sırt çevirdiğini öğreniriz. Sonra Tanrı bir adamı, İbrahim’i seçti ve İbrahim “Tanrının dostu” oldu. Burada Tanrının paydaşlık kurabildiği bir insan nedeni ile duyduğu sevinci tekrar görürüz. Süleyman’ın Özdeyişleri 8-31 ayetlerinde aynı sevinci okuruz. Bu bölümde Bilgelik olarak kimlik alan Rab İsa Mesih şöyle der: “İnsanoğullarından zevk aldım.”
Tanrı İbrahim’i özel bir ulusun babası olmak üzere seçti. Bu ulus Tanrının Kendi halkı olacak idi – “Tanrıya yakın olan bir halk.” Okurlarımdan çoğunun İbrahim ve onun soyunun öyküsünü bildiklerini umut ediyorum. Onların Mısırda nasıl köle olduklarını ve Eski Antlaşmanın ikinci kitabı olan Mısırdan Çıkış başladığı zaman, Mısırda büyük ve güçlü bir ulus olan İbrahim’in soyunu görürüz. Ama büyük kral firavunun zalim baskısı altında oldukları için çaresiz köleler olmuşlardı. Ama onlar yalnızca köle olmak ile kalmamış, aynı zamanda onları hem seçmiş hem de Kendine ait bir halk yapmış olan Tanrıyı unutmuşlar idi! Mısır’da putperestler vardı (bakınız Yeşu 24:14). Tanrı onları kurtarmak için Musa’yı göndermek üzere iken Mısırdan Çıkış 3:13,14 ayetlerinde, Tanrının, Musa’nın halka söylemesini istediği şu sözleri okuruz: “Beni size atalarınızın Tanrısı gönderdi.” Musa Tanrıya sorar: ”Bana Adı nedir diye sorarlar ise ne diyeyim?” Tanrının halkı Tanrısını öylesine unutmuştu ki Onun yüce adını bile hatırlamıyor idi.
Mısır’da Rabbin bayramları yok idi. Orada “kutsal toplantılar” yok idi. Sevinçli günler de yok idi. Firavun, İsrail’in, bayramı Mısırda kutlamaya devam etmesi için Musa’yı ikna etmeye çalıştı (Mısırdan Çıkış 5:1; 8:25), ama bu imkansız idi, çünkü Mısır’da köleler ve putperestler var idi. Bu bize insana ait bir örneği göstermektedir; doğal konumundaki her insan Tanrıdan uzak düşmüştür. Ve bu dünyanın prensi olan şeytanın bir kölesidir. Doğal konumundaki insan yüreğinde her konudaki her şeye yer ayırır ama “Tanrıya yönelmez ve Tanrı yoktur diye düşünür.” (Mezmur 10:4)
Tanrı, halkı bu dehşet verici durumda olduğu için onları terk mi etti? Hayır, terk etmedi. Kudretli gücü ile onları Mısır’dan çıkardı ve kurtardı. Halkını, firavunun zalim elinden çekip aldı. Ve aynı zamanda halkını Mısır halkından ve onların putlarından da ayırdı. Halk, Tanrının İbrahim, İshak ve Yakup’a vaat etmiş olduğu sözler uyarınca Rabbin seçilmiş halkı olmalı idi. Öyle ki Tanrı daha sonra onlara “Mısırlılara ne yaptığımı ve sizi nasıl kartal kanatları üzerinde taşıyarak yanıma KENDİME getirdiğimi gördünüz” sözlerini söyleyebilsin! (Mısırdan Çıkış 19:4)
Bu halkın Mısırdaki kötü yolları ölümü talep etmekte idi ve Tanrı onları, göreceğimiz gibi, ölüm aracılığı ile Mısırdan dışarı çıkardı. Ancak bu ölüm, ölümü hak eden İsrail’in değil, onun yerine bir başkasının ölümü idi; İsrail halkı Mısırdan ve tutsaklıktan kan aracılığı ile, kefaret ile kurtarıldı.
Rabbin halkı için kefaret edildi ve onlar diğer uluslardan ayrı tutuldular, öyle ki, Rabbin “özel hazinesi” olabilsinler. “Rab Kendisine yakın olan halka ün kazandırdı.” (Mezmur 148:14), Rab onların arasında durdu, onlara kalkan oldu, onları korudu ve onların üzerinde egemen oldu. Rab, insanların arasında tekrar konut kurabilmek için bir yol planlıyor idi.
Ama lütfen, Tanrının bu harika lütfu üzerinde durun ve düşünün; Tanrı tamamen çaresiz ve isyankar köleleri aldı ve onları zalim efendilerinin elinden kefaret ile kurtardı, öyle ki onları Kendi yanına getirebilsin ve ağızlarını sevinç şarkıları ile doldurabilsin! Musa’nın Yasanın Tekrarı 33:29 ayetinde, İsrail halkına veda ettiği zaman şu sözleri söylemiş olmasına gerçekten hiç şaşırmıyoruz:” Ne mutlu sana ey İsrail! Var mı senin gibisi? Sen RABBİN kurtardığı bir halksın. Rab seni koruyan kalkan ve şanlı kılıcındır. Düşmanların senin önünde küçülecek ve sen onları çiğneyeceksin.”
Ama, İsrail’i böyle bir konuma getiren lütfun harikalığına rağmen, İsrail’in almış olduğu bereketlerin insan kavrayışının çok ötesinde olmalarına rağmen yine de tüm bunların hepsi çok daha büyük bir lütfun yalnızca gölgesi idiler; bu çok daha büyük lütuf bu gün kaybolmuş günahkarları çok daha yüce ve çok daha iyi bir konuma getirmiştir. Lütfen şu sözlere kulak verin: ‘“Bizi Mesih’te her ruhsal kutsama ile göksel yerlerde kutsamış olan Rabbimiz İsa Mesih’in Babası Tanrıya övgüler olsun.” (Efesliler 1-3)
Bundan daha az bir bereket bizi tatmin edemezdi. Cehennemden ve yargıdan kurtulmuş olmak bize yeterliymiş gibi gelecek idi. Çünkü kaybolmuş olduğumuzun farkına vardığımız zaman tüm arzu edeceğimiz şey bu olacak idi. Ancak bu harika bereketlerden daha azı Tanrıyı tatmin etmeyecek ya da Onun yüreğindeki arzuları yerine getirmeyecek idi. Tanrı Kendisine tapınacak olanları arıyor idi (Yuhanna 4:23). Bu ifade, Tanrının tapınma aradığı anlamına gelmez; Tanrı “tapınacak kişileri” arıyor idi. Onun amacı, halkının Kendisine yakın olması idi; Tanrı, halkının biricik Oğluna benzemesini sağlamış idi; “bizi Mesih’te seçerek kendi önünde kutsal ve kusursuz olmamızı sağladı.” (Efesliler 1:4)
Bu bayramların Mısır’da yaşayan İsrail’e hiç bir yararları olmuyor idi. Mısır’daki İsraillilerin zihinleri farklı şeyler ile dolu idi. Ağır tutsaklık nedeni ile yaşamları acı içinde idi. Günleri harç ve kerpiç yapımı gibi ağır işler ile geçiyor idi; yaşamları zehir olmuş idi. Sırtları angaryacıların vurduğu kırbaçlardan yara içinde kalmış idi. Yüreklerinde “Rabbin bayramları için” ayıracak yer yoktu. Ama şimdi Rab onları kurtarmış ve Mısır’dan dışarı çıkartmış, Kızıldeniz’den geçirerek çöle yöneltmiş idi; İsrailliler çölde Tanrı ile baş başa kalabilirler idi. O zaman Rabbin, bayramlarına katılmaları için kendilerine yaptığı lütufkar daveti işitmeye hazır oldular. Onlar çölde iken Tanrı onlara Yüreğinde olanları söyleyebildi ve sonsuzluktan beri düşüncelerinde var olan yüce planları Kendisi ile paylaşmaları için onları davet etti. Rab bir kez daha yüreğinin arzusuna kavuşmuş idi, yani halkını yanına almış ve onlara eşlik etmekte idi. Tanrının Kendi sözlerine kulak verelim: “ Bana bir konut yapsınlar ki aralarında yaşayayım.” “İsrailliler arasında yaşayacak ve onların Tanrısı olacağım. Anlayacaklar ki, aralarında yaşamak için onları Mısır’dan çıkaran Tanrıları Rab benim.” Mısır’dan Çıkış 29:45-46
Bu bayramlarda Rab ev sahibi idi ve Onun halkı, Onun konukları idiler. Tanrı, bu bayramları Kendi sevincinin kutlamaları olarak düzenlemiş idi ve bu bayramların hepsi geçmiş olayların anısına kutlanmaktaydılar. Aslında bayramlar gelecek olan bu büyük olayların yalnızca gölgeleri idiler. Ama Rab onların gerçek resimlerini görebiliyor idi. Ve her ne kadar Tanrı halkı o zamanlar bizim şimdi yapabildiğimiz gibi bayramların bütünlük ve derinliğini anlamasa da Rab ile birlikte Onun sevincini paylaşmak ve Onun konukları olmak kendileri için bir sevinç ve ayrıcalık oluyor idi.
Biz bu bayramlar hakkında okur ve üzerinde düşünür iken tüm sonsuzluktan beri tanrının yüreğini meşgul eden değerlerin tüm sonsuzluğa kadar kalacak olan değerler olduğunu anlayacağız. Cennetin şarkıları asla eskimeyecektir. Çok kısa sürede geçip giden yeryüzü sevincinden ve yeryüzü şarkılarından ne kadar farklı! Rab bize Tanrının yüreğini sevinç ile dolduran değerleri görebilecek gözler ve onları paylaşacak bir yürek versin!
Tohum eken kişi ile ilgili benzetmeyi hatırlıyor musunuz? Hani bazı tohumlar dikenlerin arasına düşmüşlerdi ve dikenler büyüyüp tohumları boğdular. Ve Rab bize dikenlerin dünyasal kaygıların ve zenginliğin aldatıcılığını temsil ettiklerini söyledi ve dünyasal kaygılar ve zenginlik büyüdüler ve Tanrı sözünü boğdular; sözü yararsız hale getirdiler. Eğer Rabden işitmek için diğer başka şeyler ile örneğin işimiz ile ya da derslerimiz ile hatta ya da Rabbin işi ile gereğinden fazla meşgul isek ne kadar üzücü! Rabbin uzun zamandır zevk aldığı ve bize söyleme zahmetine girdiği bu değerleri işitmek için zaman ayırmak doğru olandır.
Her bireysel kutsal, Baba ve Oğul ile paydaşlık etmeye (1.Yuhanna 1-3) ve tüm kilise (“çağrılmış olanlar” anlamında) Tanrının Oğlu “Rabbimiz İsa Mesih” ile paydaşlığa çağrılmıştır (1.Korintliler 1:9). Yuhanna 14.bölümde Rab İsa Mesih’e ait olan şu lütufkar sözleri hatırlıyor musunuz? “Beni seven sözlerimi yerine getirir ve Babam onu sever ve ona gelerek onda konut kurar.” Bu sözleri aynı zamanda Yuhanna 14:3 ve Vahiy 21:3; Vahiy 22:3 ayetleri ile karşılaştırınız.
Rab, halkı ile paydaşlığı şimdi arzu ediyor ve bu paydaşlığı aynı zamanda eski zamanlarda da arzu etmiş idi. Tanrı bunu o kadar çok istemişti ki, halkı Onun ile buluşmak için bir araya geldiği zaman ortaya çıkabilecek zorlukları dahi düşündü ve bu zorluklara karşı sağlayış hazırladı. Hepimiz biliyoruz ki, eğer evdeki sorunlarımız konusunda kaygı duyuyor isek Rabbin önünde sevinçli olmak bizim için imkansız olur! Tüm erkekler Rab ile görüşmek için yukarı çıktıkları zaman, evleri düşmandan kim koruyacak? Rabbin halkının üzerine saldırmak için her zaman hazır olan Filistiler için ne diyebiliriz? Erkeklerin, Rabbin arzu etmiş olduğu gibi, Rabbi karşılamak için yukarı çıkmaları ve eşlerini ve çocuklarını korumasız bırakmaları güvenilir ya da doğru bir davranış mıdır? Rab tüm bu zorluk ve tehlikeleri elbette biliyor idi ve bu neden ile onlara şu özel vaatte bulundu: “Öteki ulusları önünüzden kovacak ve sınırlarınızı genişleteceğim. Yılda üç kez Tanrınız Rabbin önüne çıktığınız zaman, kimse ülkenize göz dikemeyecek.” (Mısırdan Çıkış 34:24) Tüm bu konuları önceden düşünebilen ve o günlerde halkına özel ilgi gösteren Tanrı onları bu gün de unutmayacaktır. Tanrı şimdi bize bir araya gelip toplanmaktan vazgeçmemizi söyler (İbraniler 10:25) ve Onun sözünü işiten ve sözüne itaat eden kişiler ile ilgilenmez mi? Bu söz biz Çin’de yaşayanlar için söylenmiş özel bir söz değil midir? Çevremizde gördüğümüz komşularımızın Rabbin gününü özel ir gün saymadıklarını fark ediyor ve kendi iş ve eğlenceleri ile ilişkili konulara sanki yaşadıkları gün kendilerine ait imiş gibi yaşamaya devam ettiklerini izliyoruz. Onların davranışlarını örnek alarak izlemek konusunda ayartılmamak için ne yapabiliriz? Ama Rabbin bizim ile paydaşlık etmek için yüreğinde ne kadar derin bir arzu olduğunu bildiğimiz zaman, Onun ile paydaşlık etmemiz için bize hiç bir şey engel olmayacaktır. Ve sonsuzlukta, bu paydaşlık sayesinde neler aldığımızı göreceğimiz kesindir. Rabbin vaadi hala geçerlidir ve Rab vaadinin arkasında hala durur. Beni onurlandıranları ben onurlandıracağım”, (1.Samuel 2:30) ve “Siz önce Tanrının egemenliğinin ve Ondaki doğruluğun ardından gidin;” (bunun anlamı, “Tanrının egemenliği Kutsal Ruh’ta doğruluk, esenlik ve sevinçtir” ayeti ile açıklanır ve “O zaman tüm ihtiyaçlarınız bollukla karşılanacaktır.” (Matta 6:33)
Ama “Rabbin Bayramlarını” ayrıntıları ile incelemeye başlamadan önce onlarlar ile bağlantılı olan ve fark etmemiz gereken bir başka konu daha vardır. Eğer Kutsal Kitaplarımızda Yuhanna’nın müjdesini açacak olur isek 2:13 ayetinde “Rabbin bayramlarının” ilki olan Fısıh bayramını okuruz. Ama burada bu bayram Rabbin bayramı olarak adlandırılmamıştır; bu bayramdan, Yahudilerin Fısıh bayramı olarak söz edilir. “Rabbin bayramları”, “Yahudilerin bayramları” haline gelmiştir. Bayramın dışsal biçimi mevcut idi ama Tanrının Oğlu Rab İsa Mesih reddedilmiş idi ve Tanrı boş biçimler için nasıl sevinç duyabilir idi?
Bu bayramlardan daha önceki zamanlarda söz eden (Yeşaya 1:14) Rab şöyle demiş idi: “Sizin Yeni ay törenlerinizden ve bayramlarınızdan nefret ediyorum. Bunlar bana yük oldu ve onları taşımaktan yoruldum.” Bu neden böyle oldu? Bunun nedeni, kendileri günah ile yüklü olan ve kötülük yapmaya devam eden halkın bu bayramları, yalnızca şekilsel ve boş bir biçimde kutlamaları değil miydi? Bu gün bu konudan sizin ve benim çok değerli bir ders alabileceğimizi düşünmüyor musunuz? Siz, Rabbin daha düzgün bir biçim ve dışsal bir tapınma aradığını mı düşünüyorsunuz? Eğer yürek Tanrıdan ayrı ise ve eller günahtan dolayı kirli ise ve ayaklar gerçeğin yolunda yürümüyor ise? Rab gayet net olarak şunları söyler:” Söz dinlemek kurbanlardan ve sözü önemsemek de koçların yağlarından daha iyidir.” (1.Samuel 15:22) Biz, kendimize baktığımız zaman tapınma biçimimizin ne kadarını görebiliyoruz? Ama eğer bu konuda inceleme yapar isek tapınmamızın Tanrının sözü ile uyum içinde olmadığını ve Onun ifade ettiği buyruğa itaat etmediğini görürüz. İnsanların şöyle dediklerini işitiriz: “Sen kendine göre tapınıyorsun, ben de kendime göre; hepimiz kendi özgür düşüncemize sahip olma hakkına sahibiz.” Aslında böyle bir hakka asla sahip değiliz. Ve eğer siz ya da ben kendimize göre tapınıyor isek, o zaman böyle bir tapınmanın Tanrı tarafından kabul edilmediğinden kesinlikle emin olabiliriz.
Şunu hatırlayalım: Vahiy 3:14-22 ayetlerinde Laodikya kilisesi büyük bir dışsal gösteri içinde tapınmaya başlamış idi. Zenginleşmişler ve mülkleri çoğalmış idi ve (kendi gözlerinde) hiç bir şeye ihtiyaçları kalmamış idi. Ancak bu konuda Rabbin yargısı ne idi? Rab onların bu durumlarından öylesine tiksiniyordu ki nerede ise onları ağzından kusacaktı! Yani, artık onlara tahammül edemiyor idi. Sevgili kardeşler, sizler ve ben bu aynı kötü yolu izlememe konusunda uyanık olalım. Ve Vahiy 2:4,5 ayetlerine bakarak Efes kilisesinde olduğu gibi, düşüşün başlangıcının dışsal bir biçim ile değil, yürekten gelen bir davranış olduğunu unutmayalım: “Başlangıçtaki sevginden uzaklaştın!” Rab yüreklerimizi korusun; - sevgimizi parlak ve taze tutsun;- sevgimizin objesi yalnızca Kendisi olsun;- ve biz; Onun ile beraber olduğumuz için sevinelim; çünkü O da aynı şekilde biz Onun ile beraber paydaşlıkta olduğumuz zaman sevinç duyar. Eğer yüreklerimiz şu sözleri söyleyebiliyor ise ne mutlu bizlere! “Sevgilim benimdir; ben de Onun!” (Ezgilerin Ezgisi 2:16) Ama şu sözleri söyleyebildiğimiz zaman daha derin bir ders almışız demektir: “Ben sevgilime aitim. O da bana tutkun!” (Ezgilerin Ezgisi 7:10) Ne yüce bir lütuf!
Ne yakışıklısın sevgilim, ah ne çekici!
Tepeden tırnağa güzelsin.
Bakmayın esmer olduğuma; güneş kararttı beni.
Ama sevgilim güzel olduğumu söylüyor.
Onun arzu ettiği benim.
Ah, Kurtarıcımın iyiliği ne kadar da büyük!
Ve Onun güzelliğini herkes görebilir.
Ama O, güzelliğini benim üstüme örter.
Onun arzu ettiği benim.
On binlerce kişi arasında en yakışıklı, en çekicisi O’dur.
O, herkesin övgüsünü hak eder.
Ama O, kusurlu olan beni sevdi.
Onun arzu ettiği benim.
Bana, sevgilimin kim olduğunu sorarlar.
O, insan olan Tanrı Oğludur.
O, benim uğruma yüceliğini terk etti.
Onun arzu ettiği benim.
Zengin olan O, göklerden geldi.
Ağaç üzerinde benim günahlarım için benim yerime geçerek öldü.
Öyle ki, beni değerli yapabilsin:
Onun arzu ettiği benim.