July 2014

Yaratılış 39 — 50

Yaratılış kitabının 39.bölümünde Şeytan Potifar’ın karısını kullanır ve Yaratılış kitabının 40.bölümünde Firavunun baş sakisini kullanır. Şeytan Potifar’ın karısını Yusuf’u hapse atmak için kullanır ve nankörlük edip Yusuf’u ihmal eden saray baş sakisini ise Yusuf’u daha uzun hapiste tutmak için kullanır; ama tüm bunların hepsi boştur. Çünkü tüm olayların arkasında Tanrı bulunur. Koşulların büyük çarklarının tüm kaynaklarına rehberlik eden Tanrının parmağıdır. Ve uygun vakit geldiği zaman Tanrı amacının adamı Yusuf’u ortaya çıkartır ve onun ayaklarını daha geniş bir yere yerleştirir. Şimdi, bu tür durumlar her zaman için Tanrının ayrıcalığı ve yetkisi olmuştur. Tanrı her şeyin üstündedir ve her şeyi Kendisinin büyük ve anlaşılamaz tasarılarını yerine getirmek için kullanabilir. Babamızın elinin ve düşüncesinin her şeyin üzerinde bulunduğunu bilmek ve bunu izlemek çok hoş ve rahatlatıcıdır. Her çeşit aracının -melekler- insanlar ve kötü ruhlar - egemen olan O’nun hizmetinde olduğunu hepsinin O’nun her şeye gücü yeten Elinin altında olduğunu ve yine hepsinin O’nun amaçlarını yerine getirmek için yapıldıklarını bilmek bize teselli ve umut verir.

Şimdi önümüzde bulunan kutsal yazılarda tüm bunlar çok dikkat çekici bir şekilde anlaşılırlar. Tanrı putperest bir zindancı başının çevresini, putperest bir kralın ev halkını ve evet, onun yatağının yanını ziyaret eder ve onun yatağında yatar iken gördüğü düşleri Kendi amaçlarını yerine geliştirmek için kullanır. Burada yalnızca bireylerin ve onların koşullarının Tanrının hedeflerini ilerletmek için ele alındığını ve kullanıldığını görmek ile kalmayız ama aynı zamanda Mısır ve çevredeki tüm diğer ülkeler de sahneye getirilir; kısaca, tüm yeryüzü, Tanrının eli tarafından “kardeşlerinden ayrılmış olanın” görkeminin ve yüceliğinin gösterileceği bir tiyatro olması için Tanrı tarafından hazırlanmıştır. Tanrının yolları işte böyledir. Ve bir canı en mutlu eden ve en yücelten uygulamalardan biri de budur; bir kutsalın canı böylelikle göksel Babasının hayran kalınacak eylemlerini izler. Yusuf’un bu gerçekten çok ilginç öyküsünde ortaya konan Tanrının ilahi takdiri ne kadar da güçlüdür! Şimdi bir an için hapishanedeki zindancı başının davranışına bakalım; orada “demir zincirlere vurulmuş” bir adam görüyor ve bu adam en iğrenç suçlardan biri nedeni ile mahkum edilmiş – toplum tarafından süprüntü olarak görülen ve toplum dışına atılmış biri ve yine de onu gördükten çok kısa bir süre sonra onu zindanda çok yüksek bir konuma yükseltip tüm tutsakların yönetimini ona veriyor. Ve şimdi bu durumda bu olaylarda Tanrının rolü olduğunu kim inkar edebilir?

“Sonra Firavun Yusuf’a, ‘Madem Tanrı tüm bunları sana açıkladı, o zaman senden daha akıllısı ve bilgilisi yoktur’ dedi. ‘Sarayımın yönetimini sana vereceğim. Bütün halkım buyruklarına uyacak. Tahttan başka senden üstünlüğüm olmayacak. Seni bütün Mısır’a yönetici atıyorum. Sonra mührünü parmağından çıkarıp Yusuf’un parmağına taktı. Ona ince ketenden giysi giydirdi. Boynuna altın zincir taktı. Onu kendi yardımcısının arabasına bindirdi. Yusuf’un önünde, ‘Yol açın!’ diye bağırdılar. Böylece firavun ona bütün Mısır’ın yönetimini verdi. Firavun, Yusuf’a, ‘ Firavun benim!’ dedi, ‘Ama Mısır’da senden izinsiz kimse elini ayağını oynatmayacak.” Yaratılış 41:39-44.

Burada Yusuf’a verilen yüceliğin hiç de sıradan bir yücelik olmadığını görüyoruz. Bu yüceliği Yusuf’un atıldığı kuyu ve zindan ile karşılaştırın. Ve tüm bunlara neden olan olaylar zincirine dikkat edin ve o zaman hemen Tanrının elini ve Rab İsa Mesih’in çektiği acıların ve sonrasındaki yüceliğinin çarpıcı bir örneğini göreceksiniz. Yusuf kardeşlerinin kıskançlığı ve öteki uluslardan olan kişilerin sahte yargısı yüzünden atıldığı kuyudan ve zindandan tüm Mısır ülkesi üzerinde egemenlik sürmesi için çıkartıldı. Ve yalnızca bu kadar da değil, aynı zamanda İsrail’e ve tüm yeryüzüne bereket kanalı ve yaşam besleyicisi olmak üzere yüceltildi. Tüm bunlar Mesih’e bir örnek teşkil ederler. Ve gerçekten de bu örnek bu konuda mümkün olabilecek en iyi örnektir. Bir insanın insan eli tarafından insan niyetleri ve amaçları ile ölüm yerine getirildiğini görüyoruz ve sonra da Tanrının eli tarafından saygınlık ve yücelik yerine yerleştirildiğini okuyoruz. “Ey İsrailliler, şu sözleri dinleyin! Bildiğiniz gibi Nasıralı İsa Tanrının, kendisi aracılığı ile aranızda yaptığı mucizeler, harikalar ve belirtiler ile kimliği kanıtlanmış bir kişidir. Tanrının belirlenmiş amacı ve ön görüsü uyarınca elinize teslim edilen bu adamı yasa tanımaz kişilerin eli ile çarmıha çivileyip öldürdünüz. Tanrı ise ölüm acılarına son vererek O’nu diriltti. Çünkü O’nun ölüme tutsak kalması olanaksız idi.” Elçilerin İşleri 2:22-24.

Ama Yusuf’un öyküsünde belirtilmiş olan ile birlikte iki nokta daha mevcuttur ve bunlar verilen örneği daha dikkat çekici bir şekilde mükemmel hale getirir. Bu iki nokta ile söylemek istediğim, Yusuf’un Yaratılış kitabının 41.bölümünde bir yabancı ile yaptığı evlilik ve Yaratılış kitabının 45.bölümünde kardeşleri ile yapmış olduğu görüşmedir. Bundan sonra olayların gidişatını izleyeceğiz. Yusuf, kardeşlerine kendisini babasının gönderdiğini söylemiştir ve kardeşleri onu reddetmişler ve onu öleceği bir yere yani derin bir kuyunun içine bırakmışlardır. Tanrı ise Yusuf’u bu yerden alıp çıkartmış ve onu saygınlığın en yüksek konumuna çıkartmıştır: böylece yüceltildikten sonra bir geline sahip olur ve kardeşleri benlikleri açısından tamamen kırıldıkları ve onun önünde diz çöktükleri zaman Yusuf kendisini onlara tanıtır, onların yüreklerini sakinleştirir ve onları berekete boğar ve sonra o da hem kardeşlerine hem de tüm dünyaya bereket kanalı haline gelir.

Yusuf’un evliliği ve kardeşleri ile barışması konusunda kısaca belirtmek istediğim birkaç şey daha var. Yabancı eş Kiliseyi ima etmektedir. Mesih Kendisini Yahudilere sundu ve reddedildi, yücelerdeki yerine oturdu; Yahudi ve diğer uluslardan olan kişilerin birleştirilmiş olduğu kiliseyi O’nun ile göksel yücelikte bir araya gelmek üzere oluşturması için Kutsal Ruhu yeryüzüne gönderdi. Kilise öğretişi ile ilgili olarak belirtmiş olduğumuz sözlerimiz Yaratılış kitabının 24.bölümünde mevcuttur. Ama burada dikkat edilmesi gereken bir iki nokta daha vardır. Ve biz önce ilk olarak Yusuf’un Mısırlı gelininin Yusuf ile onun yüceliğinde yakın bir şekilde bir araya getirildiğini görüyoruz. (Yusuf’un karısı, Mesih’in yüceliğinde Mesih ile birleşmiş olan kiliseye örnek olarak verilmiştir; Musa’nın karısı ise Mesih’in reddedilişinde Mesih ile birleşmiş olarak kiliseyi temsil etmektedir.) Yusuf’un karısı Yusuf’un bir parçası olarak Yusuf’a ait olan her şeyi paylaştı. Ayrıca yalnızca kendisinin bildiği bir şekilde Yusuf’a yakın ve mahrem bir konuma sahip oldu. Böylelikle Kuzu’nun gelini olan kilise için de aynı şey geçerlidir. Kilise Mesih’in hem reddedilişini hem de yüceliğini paylaşmak üzere Mesih’in bedeni olmuştur. Kilisenin konumuna özellik veren Mesih’in konumudur. Ve kilisenin konumu her zaman kilisenin yürüyüşünün karakteri olmalıdır. Eğer Mesih ile birleşti isek o zaman O’nun görkeminde yüceldik ve artık eski yaratık değiliz. “Bu nedenle artık biz kimseyi insan ölçülerine göre tanımayız. Mesih’i bu ölçülere göre tanıdık ise de artık öyle tanımıyoruz; bir kimse Mesih’te ise yeni yaratıktır, eski şeyler geçmiş ve her şey yeni olmuştur.” 2.Korintliler 5:16. Kilisenin toplandığı nokta yücelikteki Mesih’tir. Ben yerden yukarı kaldırıldığım zaman tüm insanları kendime çekeceğim.” Yuhanna 12:32.

Bu ilkenin net kavranışı ilk bakışta göründüğünden çok daha fazla pratik değere sahiptir. Yüreklerimizin eğilimi gibi şeytanında hedefi her zaman Tanrının her şeydeki hedefinden bizi uzak tutmak için bizi kandırmaktır ve bunu özellikle Hristiyanlar olarak sahip olduğumuz birliğin merkezinde yapmaya çalışır. Bu düşünce çok rağbet gören bir düşüncedir; “Kuzu’nun kanı kutsalların birliğidir.” Onların birlik merkezini oluşturan Mesih’in kanıdır.

Şimdi bizi Tanrının huzurunda bireysel olarak tapınanlar olarak konum sağlayan şeyin Mesih’in sınırsız değerdeki kanı olduğu hamdolsun ki, doğrudur! Bu nedenle, işte bu paha biçilmez değerdeki kan bizim Tanrı ile olan paydaşlığımızın tanrısal temelini oluşturur. Ama bir kilise olarak birliğimizin merkezinden söz ettiğimiz zaman Kutsal Ruhun bizi diriltilmiş ve yüceltilmiş bir Mesih’in Kişiliğine topladığını görmemiz gerekir. Ve bu yüce gerçek biz Hristiyanlar olarak sahip olduğumuz birliğe bir karakter – yüce ve kutsal bir karakter – verir. Eğer bundan daha aşağıda olan bir konumu kabul eder isek o zaman kaçınılmaz olarak bir mezhep ya da hizipleşme oluşturmamız gerekecektir. Eğer önemli görünen ya da bir gerçeğe benzeyen bir düzen çevresinde toplanır isek ve bunun ne kadar tartışma götürmez  bir düzen olduğunu zanneder isek o zaman merkezimize Mesih’ten daha değersiz bir şeyi koymuş oluruz.

Bu nedenle göklerde diri ve yüceltilmiş bir Baş’ta bir araya getirilmiş olmanın gerçeğinden kaynaklanan pratik sonuçlar üzerinde düşünmek çok önemlidir. Eğer Mesih yeryüzünde olsa idi o zaman O’nun ile burada birleşmemiz gerekir idi; ama O göklerde saklı olduğu için Kilise karakterini O’nun göklerdeki konumundan alır. Mesih işte bu yüzden şu sözleri söyleyebildi: “Çünkü ben bu dünyadan olmadığım gibi onlar da bu dünyadan değiller.” Yuhanna 17:16b. Ve yine aynı konuda başka bir ayete bakalım: “Onları gerçek ile kutsal kıl. Senin Sözün gerçektir.”Yuhanna 17:17. Yine aynı şekilde 1.Petrus’ta şu ayetleri okuruz: “İnsanlarca reddedilmiş ama Tanrıya göre seçkin ve değerli olan diri taşa, Rabbe gelin. O sizi diri taşlar olarak ruhsal bir tapınağın yapımında kullansın. Böylelikle İsa Mesih aracılığı ile Tanrının beğenisini kazanan ruhsal kurbanlar sunmak üzere kutsal bir kahinler topluluğu olursunuz.” 1.Petrus 2:4,5. Eğer Mesih ile birleşti isek o zaman O’nun ile O nasıl ise ve O nerede ise bizim de O’nun gibi ve O’nun bulunduğu yerde olarak birleşmemiz gerekir. Ve Tanrının ruhu bu gerçeği anlama konusunda canlarımızı ne kadar çok yönlendirir ise o zaman bizim olan yürüyüşün karakterini o kadar daha net olarak görebileceğiz. Yusuf’un gelini Yusuf ile kuyuda ya da zindanda birleşmedi; Yusuf’un Mısır’daki saygınlığının ve yüceliğinin konumu içinde birleşti. Ve Yusuf’un karısının olayında her iki konum arasındaki büyük farklılığı algılama konusunda zorluk çekmeyiz.

Ama daha sonra şu sözleri okuruz: “Kıtlık yılları başlamadan önce, On kentinin kahini Potifera’nın kızı Asenat Yusuf’a iki erkek çocuk doğurdu.” Yaratılış 41:50. Sıkıntılı bir dönem gelecek idi, ama bu dönem gelmeden önce Yusuf’un karısı ile olan beraberliğinin sonucu olan ürünler ortaya çıktı. Tanrının Yusuf’a vermiş olduğu çocuklar bu deneme zamanından önce var olmaya çağrıldılar. Aynı durum kilise için de geçerli olacaktır. Tüm üyeler çağrılacak ve tüm beden tamamlanacak ve göklerdeki Baş ile tüm yeryüzüne gelecek olan “büyük sıkıntıdan” önce üyeler O’nun bedeninde bir araya geleceklerdir.

Şimdi bir süre için Yusuf’un kardeşleri ile olan görüşmesine dönelim. Bu görüşmede, İsrail’in sön dönemdeki günlerine benzeyen bazı noktalar bulacağız. Yusuf’un kardeşlerinden gizlendiği dönem boyunca kardeşleri derin ve zorlu bir denemeden geçmeye çağrılacaklardır – vicdanlarındaki yoğun duygular onlara acı verecektir. Bu duygulardan bazıları ayetteki şu sözler ile ortaya dökülürler: “Ve birbirlerine, ‘Besbelli kardeşimize yaptığımızın cezasını çekiyoruz’ dediler. ‘Bize yalvardığı zaman nasıl sıkıntı çektiğini gördük. Ama onu dinlemedik. Bu sıkıntı onun için başımıza geldi. Ruben, ‘Çocuğa zarar vermeyin diye sizi uyarmadım mı?’ dedi. Ama beni dinlemediniz. İşte şimdi kanının hesabı soruluyor.” Yaratılış 42:21,22.

Yine Yaratılış kitabının 44.bölümünde şu sözleri okuruz: “Yahuda, ‘Ne diyelim, efendim?’ diye karşılık verdi. ‘Nasıl anlatalım? Kendimizi nasıl temize çıkaralım? Tanrı, suçumuzu ortaya çıkardı.” Yaratılış 44:16. Hiç kimse Tanrının öğrettiği gibi öğretemez. Yalnızca Tanrı vicdanda günah ile ilgili gerçek duyguyu ortaya çıkarabilir. Ve canı Kendi Huzurunun koşullarının engin derinliklerinden aşağı indirebilir. Tüm bunların hepsi Tanrının yapacağı işlerdir. İnsanlar, Her Şeye Gücü Yeten Tanrının oku vicdanlarını delene kadar her şeyden habersiz olarak suçluluk kariyerlerinde ilerlemeye devam ederler ve ancak o zaman kurtaran sevginin zengin kaynaklarında huzur bulabilecek yürek araştırmalarına ve canın yoğun tecrübelerine yönlendirilirler. Yusuf’un kardeşleri Yusuf’a yaptıklarının neden olduğu şeylerin kendilerine geri dönmesi gerektiğine dair bir algıya sahip değiller idi. “Yusuf’u aldılar ve susuz ve boş bir kuyuya attılar. Ve sonra yemek yemek için oturdular.” Yaratılış 37:24,25. “Tas tas şarap içenler. Yağların en güzelini sürünenler. Yusuf’un yıkımına kederlenmeyenler!” Amos 6:6.

Ama yine de her şeye rağmen Tanrı yürekte acı ve vicdanda tecrübe üretti ve bunu olabilecek en harika şekilde yaptı. Aradan yıllar geçmiş idi ve bu kardeşler boş yere her şeyin yolunda olduğunu düşünmüş olabilirler idi; ama sonra, “yedi yıl bolluk ve yedi yıl kıtlık!” Bu sözler ne anlama geliyor idi? Onları kim gönderdi? Ve hangi amaç için tasarlanmışlar idi? Hayran kalınacak bir ilahi takdir! Araştırılamaz bir bilgelik! Kıtlık Kenan ülkesine ulaşır ve açlık suçlu kardeşleri yaraladıkları Yusuf’un ayaklarına kadar götürür. Tüm bu olaylarda Tanrının elinin nasıl ortaya çıktığı çok dikkat çekicidir! Şimdi orada Yusuf’un önünde vicdanlarına Tanrının oku girmiş olarak öylece duruyor ve “kötü ve kirli” elleri ile kuyuya attıkları kişiye bakıyorlar idi. Günahlarının onları yakalamış olduğu kesin idi; ve bu olay Yusuf’un önünde gerçekleşmiş idi. Ne kadar bereketli bir yer!

“Sonra Yusuf adamlarının önünde, kendini tutmayıp, ‘Herkesi çıkarın buradan’ diye bağırdı. Kendini kardeşlerine tanıttığı zaman yanında kimse olmasın istiyor idi.” Yaratılış 45:1. Bu kutsal sahneye hiç bir yabancının tanıklık etmesine izin verilmemiş idi. Hangi yabancı böyle bir durumu anlayabilir ya da takdir edebilir idi? Biz burada tanrısal lütfun huzurunda tanrısal bir şekilde işlenmiş olan kanaate tanıklık etmeye çağrıldık. Ve söyleyebileceğimiz şudur: bu ikisi bir araya geldiği zaman her sorun için kolay bir çözüm mevcut olur.

“Ve Yusuf kardeşlerine, ‘Lütfen bana yaklaşın’ dedi. Onlar yaklaştığı zaman Yusuf şöyle devam etti: ‘Mısır’a sattığınız kardeşiniz Yusuf benim. Beni buraya sattığınız için üzülmeyin. Kendinizi suçlamayın. Tanrı insanlığı korumak için beni önden gönderdi. Çünkü i yıldır ülkede kıtlık var ve bu kıtlık beş yıl daha sürecek. Kimse çift süremeyecek ve ekin biçemeyecek. Tanrı yeryüzünde soyunuzu korumak ve harika biçimde canınızı kurtarmak için beni önünüzden gönderdi. Beni buraya gönderen siz değilsiniz, Tanrı’dır!” ;Yaratılış 45: 4-8a. İkna edilmiş vicdanı mükemmel bir huzura kavuşturan lütuf gerçekten de işte bu lütuftur! Kardeşler tam olarak vicdanlarını yargılamışlar idi ve Yusuf’un bu nedenle şimdi yalnızca onların kırılmış yüreklerine bereketli merhemden dökmesi gerekiyor idi. Tanrının son dönemde İsrail ile yapacağı işlere tüm bu olaylar hoş bir örnek teşkil etmekte idiler; “Deldikleri kişiye bakacaklar ve yas tutacaklar.” Ve sonra tanrısal lütfun gerçekliğini ve açılacak olan o temizleyici pınarın yeterliliğini kanıtlayacaklar: “O gün Davut soyunu ve Yeruşalim’de yaşayanları günahtan ve ruhsal kirlilikten arındırmak için bir pınar açılacak.” Zekeriya 13:1.

Elçilerin İşleri kitabının 3.bölümünde Tanrının Ruhunun Yahudilerin vicdanlarında bu tanrısal kanaati üretmek için Petrus aracılığı ile işlediğini görürüz. “İbrahim’in, İshak’ın ve Yakup’un Tanrısı, atalarımızın Tanrısı Oğul’u İsa’yı yüceltti. Siz O’nu ele verdiniz. Pilatus O’nu serbest bırakmaya karar verdiği halde siz O’nu Pilatus’un önünde reddettiniz. Kutsal ve Adil Olan’ı reddedip bir katilin salıverilmesini istediniz. Siz Yaşam Önder’ini öldürdünüz ama Tanrı O’nu ölümden diriltti ve biz bunun tanıklarıyız.” Elçilerin İşleri 3:13-15. Bu ifadeler, Yusuf’un kardeşleri tarafından yapılan itirafları – “bizler gerçekten suçluyuz”- işitenlerin yüreklerinden ve ağızlarından temin etmek için tasarlanmışlardır. Ve sonra bu sözleri lütuf hakkındaki sözler izler: “Şimdi ey kardeşler, yöneticileriniz gibi sizin de bilgisizlikten ötürü böyle davrandığınızı biliyorum. Ama bütün peygamberlerinin ağzından Mesihi’nin acı çekeceğini önceden bildiren Tanrı sözünü bu şekilde yerine getirmiştir. Öyle ise, günahlarınızın silinmesi için tövbe edin ve Tanrıya dönün, öyle ki, Rab size yenilenme fırsatları versin ve sizin için önceden belirlenen Mesih’i, yani İsa’yı göndersin.” Elçilerin İşleri 3:17-20. Burada gördüğümüz şudur: Yahudiler aynı Yusuf’un kardeşlerinin Yusuf’a davrandıkları şekilde Mesih’e kötü davranıp O’nu öldürmelerine rağmen her iki konuda da Tanrının lütfunun egemenliği görülür. Yani, her şey Tanrının onlar için olan bereketinin buyrulması ve önceden gösterilmesi için ortaya konmuştur. Bu lütuf, insan düşüncesinin çok ötesine geçen mükemmel lütuftur ve bu lütfun tadını çıkartmak için gerekli olan tek şey, Tanrının gerçeği tarafından tam olarak ikna edilmiş olan bir vicdandır. “Biz gerçekten suçluyuz” diyebilen kişiler eşsiz lütfun sözlerini doğru olarak anlayabildiler. “Siz değilsiniz, Tanrı’dır!” Bunun her zaman böyle olması gerekir. Kendi mahkumiyetini tam olarak beyan etmiş olan bir can Tanrının bağışlamasını anlamak ve takdir etmek için hazırlanmış olan candır.

Bu kitabın diğer bölümleri Yakup’un ve ailesinin Mısır’a alınması ve onların Mısır’a yerleşmeleri ile devam eder; geri kalan kıtlık yılları boyunca Yusuf’un yaptıkları; Yakup’un on iki atayı bereketlemesi ve Yakup’un ölmesi ve gömülmesi. Her ne kadar ruhsal zihin bu konular üzerinde durmak ile beslenebilecek 1 pek çok şey elde etse de biz bu konuların ayrıntıları üzerinde durmayacağız. Yakup’un derin hatta dipsiz korkuları oğlu Yusuf’u diri ve yüceltilmiş olarak gördüğü zaman ortadan yok oldular ve Tanrının şaşırtıcı lütfu her şeye egemen gücü ve aynı zamanda yargı ile karıştığı aşikar olan kudreti içinde Yakup’un oğullarını, kardeşleri Yusuf’u göndermiş oldukları aynı yere gitmek zorunda bıraktı. Ve yine Yusuf’un tüm bu olanlar boyunca göstermiş olduğu dikkat çekici lütuf! Yusuf firavun tarafından çok yükseltilmiş olmasına rağmen kendini saklar ve insanların krala olan kalıcı bağlılıklarını sürdürmelerini ister. Firavun, “Yusuf’a gidin” der ve Yusuf da buna karşılık şunu söyler: “Sahip olduğunuz her şey ve hepiniz firavuna aitsiniz.” Bu sözler çok hoş bir şekilde ilgi çeken sözlerdir. Ve canı şu gelecek olan döneme yönlendirirler; İnsanoğlu tanrısal atama ile tüm yönetimler üzerinde egemenliğini eline aldığı ve kurtarılmış olan tüm yaratılış üzerinde hakim olduğu zaman sonsuz tanrısal buyruklar uyarınca Kilise – Kuzu’nun gelini – O’na en yakın ve en mahrem yerde olacaktır. Tamamen yenilenmiş olan İsrail evi O’nun lütufkar eli aracılığı ile beslenecek ve destek görecektir. Ve tüm yeryüzü O’nun kraliyet asası altında bulunmanın derin ve yüce bereketini bilecektir. Sonunda, her şeyi Kendine boyun eğecek duruma getirdikten sonra yönetimlerin egemenliğini Tanrının ellerine geri verecektir, öyle ki, “Tanrı her şeyde her şey” olsun. Tüm bunlardan Yusuf’un öyküsünün zenginliği ve bolluk ile bereketi hakkında bazı düşünceler oluşturabiliriz. Kısaca özetleyecek olur isek, Yusuf’un öyküsü çok farklı bir örnek ile Oğul’un İsrail evi ile ilgili olan görevini  önümüze koyar – Oğul’un alçaltılması ve reddedilmesi – İsrail’in derin tecrübeleri ve nihai tövbesi ile yenilenmesi – Kilisenin Mesih ile birleşmesi- Mesih’in yüceltilmesi ve evrensel egemenliği. Ve Yusuf’un öyküsü bize son olarak şunu işaret eder: “Tanrı’nın her şeyde her şey olacağı” zamanı! Tüm bu şeylerin esin ile yazılmış olan Kutsal Kitap boyunca tam olarak bina edildiklerini ve detaylı bir şekilde öğretildiklerine dikkat çekmek oldukça gereksizdir; bu nedenle tüm bu şeyler ile ilgili gerçeği Yusuf’un öyküsü üzerine bina etmeyiz; ama yine de bu değerli gerçeklerin böyle erkenden verilen imalarını görmek ve anlamak çok değerlidir. Kutsal yazıları kapsayan tanrısal birliği bize bu erken imalar kanıtlar. Yaratılış kitabına ya da Efesliler – Eski Antlaşma’nın ya da Yeni Antlaşma’nın peygamberlerine - kitabına baktığımız zaman, her ikisinde de aynı gerçekleri öğreniriz. “TÜM KUTSAL YAZILAR TANRI ESİNİDİRLER.”


1. Yakup’un kariyerinin sonu onun olaylı öyküsünde yer alan önceki tüm sahneler ile çok hoş bir zıtlık teşkil eden bir şekilde biter. Ve insana fırtınalı bir günden sonra gelen sakin bir akşamı hatırlatır. Gün boyunca bulutlar, sisler ve karartılar tarafından saklanmış olan güneş ışınlar ile gökyüzünü aydınlatarak görkemi ve parlaklığı ile ortaya çıkar ve parlak bir yarının sevinç veren ümidini ileri sürer. Böylece şimdi bu durum bizim yaşlanmış olan atamız Yakup için de geçerlidir. Kardeşinin ayağını kaydırıp yerine geçen, pazarlık yapan, kovalayan, kendince düzenler kuran, yer değiştiren, hile yapan ve imansızlık ile gelen bencil korkular – doğanın ve yeryüzünün tüm bu karanlık bulutları artık ortadan kaybolmuş gibidirler ve yalnızca Yakup Tanrı ile paydaşlığın sağlayabileceği o kutsal ustalık içinde imanın sakin yüceliği ile bereket ihsan etmek ve saygınlık vermek için ortaya çıkar.

İnsan doğasının gözleri sönük olsa da imanın görüşü keskindir. Efrayim ve Manaşşe’ye atanmış olan ilgili konumlar hakkında Tanrının öğütlerine göre hareket eden Yakup artık kandırılamaz. Yakup, Yaratılış kitabının 27.bölümündeki gibi nerede ise ölümcül olan bir hata yüzünden “dehşet içinde kalıp titremek” zorunda değildir. Tam aksine! Az bilgisi olan oğluna verdiği karşılık şöyledir: “Biliyorum oğlum, biliyorum.” İshak’ın teklifsizliğinde olduğu gibi duygu gücü Yakup’un ruhsal görüşünü söndürmemiştir. Yakup’a tecrübe okulunda tanrısal amaca yakın kalmanın önemi öğretilmiştir ve bu yüzden insan doğasının etkisi Yakup’u artık harekete geçiremez.

Yaratılış kitabının 48:11 ayetinde şu harika örneği görürüz: Tanrı her zaman bizim düşüncelerimizin üstüne yükselir ve Kendisinin bizim tüm korkularımızdan daha güçlü ve iyi olduğunu kanıtlar. “Sonra Yakup Yusuf’a, ’Senin yüzünü göreceğimi hiç sanmıyor idim’ dedi, ‘ama işte Tanrı bana senin soyunu bile gösterdi.’” Yaratılış 48:11. İnsan doğasının bakış açısına göre Yusuf ölü idi; oysa Tanrının bakış açısına göre Yusuf diri idi ve tahtın hemen yanındaki en yüce yetki yerinde oturuyor idi. “Yazılmış olduğu gibi, ‘Tanrının Kendisini sevenler için hazırladıklarını hiç bir göz görmedi, hiç bir kulak duymadı ve hiç bir insan yüreği kavramadı!” 1.Korintliler 2:9. Keşke canlarımız Tanrı’yı ve O’nun yollarını kavramak için daha yükseklere çıkabilseler idi!

Yaratılış kitabının sonunda “Yakup” ve “İsrail” adlarının sunulduğu şeklin farkına varmak ilginçtir. “Biri Yakup’a, ‘oğlun Yusuf geliyor’ diye haber verdi. İsrail bunun üzerine kendini toparlayıp yatağında oturdu.” Yaratılış 48:2. Ve bu ifadeye sonra hemen şu sözler eklenir: “Yakup, Yusuf’a, ‘Her Şeye Gücü Yeten Tanrı Kenan ülkesinde, Luz’da bana görünerek beni kutsadı.”  Yaratılış 48:3. Şimdi artık biliyoruz ki, kutsal yazılarda özel anlamı olmayan hiç bir şey mevcut değildir. Ve işte bu yüzden bu isim değişikliği bazı bilgiler içerir. Ve genellikle bu bilgiler hakkında düşünülen şudur: “Yakup” Tanrının inmiş olduğu derinliği ortaya koyar ve “İsrail” ise Yakup’un yukarı çıktığı yüksekliği ortaya koyar.

Bölüm 1

Sevildi ve Nefret Edildi

Yaratılış 37:1-11

SEVİLDİ

Eski Antlaşma’da yer alan öyküler, Rabbimiz İsa Mesih’i seven herkes için kalıcı bir çekiciliğe sahiptirler. Çünkü bu öykülerde Mesih’in görkemleri ve mükemmellikleri ile ilgili çok güzel açıklamalar yer alır. Gelecek olan iyi şeylerin bu gölgeleri hiç kuşkusuz doğal insan aklından gizlidirler, ama Kutsal Ruh aracılığı ile “tüm Kutsal Yazılarda O’nun hakkındaki her şeyi” araştıranlar gelecek olan şeyleri net olarak ayırt edebilirler.

Eski Antlaşmada yer alan öykülerin hiç biri Mesih ile ilgili net bir örnek resmetme açısından Yusuf’un dokunaklı öyküsü kadar güçlü değildir.Yusuf’un yaşamı dışındaki diğer yaşamlar, pek çok kişiye tam bir ders öğreterek, daha ayrıntılı kişisel deneyim ve insani hatalardan söz edebilirler; ama Yusuf’un öyküsünde açıklananlar ile ilgili hissettiğimiz şudur: Tanrının Ruhu, Mesih’in görkeminin görünümünü göz önünde tutmaya devam eder ve bir insanın zayıflık ve başarısızlıkları ile ilgili her şey çok az belirtilir ya da hiç belirtilmez. Ve yine de örnek, ne kadar yerinde bir örnek olursa olsun, çok geçmeden tek bir kutsalın yaşamının bile Mesih’in doluluğunu yeterince ortaya koyamayacağının farkına varırız. Tanrının diğer kutsallarının, Yusuf ile aynı şekilde, örneğin İshak’ın kendi döneminde ve daha sonraki bir dönemde ise Davut ve Süleyman’ın Mesih’in görkemi ile ilgili anlatacak öyküleri vardır. Ayrıca, öykülerin yalnızca tekrarları mevcut değildir, her birinin açıkladığı bazı özel görkemler vardır. İshak, Mesih’in çektiği acılardan ve sevgisinden söz eder ve bu şekilde Mesih, Gelinini elde eder; Davut O’nun acılarını ve zaferlerini anlatır ve Mesih, krallığını kazanır; Yusuf, O’nun acılarına ve üstün olduğuna değinir ve bu şekilde Mesih Krallığını yönetir. Süleyman, bir adım daha ileri gider ve O’nun Krallığının egemen olduğu dönemdeki görkemlerini açıklar.

HİZMETİ

Öykü, Yusuf on yedi yaşında bir genç iken başlar; erkek kardeşleri ile birlikte sürüyü otlatmaktadır ve Bilha ve Zilpa’dan olan üvey kardeşleri ile birlikte “hizmet etmektedir.” Egemenlik sürecek olan kişinin önce bir hizmetkar olması gerekir. Egemenlik konumuna ulaşmanın tek yolu, Rabbin şu sözü uyarınca, yalnızca hizmet etme yolu ile mümkündür: “Aranızda büyük olmak isteyen ötekilerin hizmetkarı olsun. Aranızda birinci olmak isteyen ötekilerin kulu olsun” (Matta 20:26,27). Bu konuda Rabbin Kendisi, kendi öğretişi için mükemmel bir örnek teşkil eder, çünkü şöyle diyebilir: “Ben aranızda hizmet eden biri gibi oldum” (Luka 22:27). “İnsan biçimine bürünmüş olarak ölüme, çarmıh üzerinde ölüme bile boyun eğip kendini alçalttı. Bunun için de Tanrı O’nu pek çok yükseltti ve O’na her adın üstünde olan adı bağışladı.” Böylece bu tarihte bir kez daha Yusuf’tan daha yüce Olan’ın gölgesinin ortaya çıktığını görürüz.

ÇOBANLIK DÖNEMİ

Ama Yusuf’un öyküsünün başlangıcında Mesih’ten söz edecek olan başka konular da mevcuttur. Aynı daha sonraki bir tarihte Musa ve Davut’un yaptıkları gibi, Yusuf da insanların önderi olmadan önce koyunlara önderlik etmiştir. Tanrının çöldeki halkına önderlik eden kişi haline gelmeden önce Musa, çölün arka tarafında bir koyun sürüsünü gütmeye razı olmak zorunda kaldı. Ve Davut hakkında şöyle yazılmamış mıdır? “Kulu Davut’u seçti, onu koyun ağılından aldı. Halkı Yakup’u, kendi halkı İsrail’i gütmek için onu yavru kuzuların ardından getirdi” (Mezmur 78:70,71). Böylece bu eski kutsallar, yalnızca hizmet gerçeği açısından değil, ama aynı zamanda hizmet davranışı açısından da koyunların büyük Çobanına önceden bir örnek teşkil ettiler.

AYRILMASI

Yusuf’un, kardeşleri ile birlikte hizmet etmesine rağmen, bu, onun kardeşlerinin yaptıkları kötülüklere paydaş olduğunu ima etmez. Yusuf, itaatkar bir hizmetkar olarak kardeşlerinin çok yakınındadır; ama saygın bir kişi olarak onlardan tamamen uzaktır. Hizmeti, onu diğerleri ile bir araya getirdi, karakteri onu diğerlerinden farklı bir kişi olduğunu ortaya koydu, onun varlığı kardeşlerinin kötülüğünü açığa çıkarttı, öyle ki, babasına kardeşleri hakkında “kötü haber” iletebilsin. Aynı şey mükemmel Kurtarıcı Mesih için de geçerli idi; O’nun lütfu O’nu çaresizlik içindeki bizlere çok yaklaştırdı; O’nun kutsallığı, bizim tüm günahımızdan tamamen ayrı kalmasını mümkün kıldı. Bizim umutsuz bir şekilde içinde bulunduğumuz günahlar ve O’nun sınırsız lütfu, O’nu ihtiyaç içindeki kalabalıkların ortasında dolaşan bir Hizmetkar yaptı ve yine de günahımız ve O’nun kutsallığı O’nu ülkede yalnız bir Yabancı haline getirdi. Mükemmel Hizmetkar olarak her yere girebildi ve kutsal bir İnsan olarak her yerden ayrı durabildi. Sevgi hizmeti O’nu ihtiyaç içindeki pek çok eve götürdü, Kutsallığı ise O’nu evsiz barksız bıraktı.

ÜSTÜNLÜĞÜ

Ama yine de eğer Yusuf’un karakteri onu kardeşlerinden ayırdı ise, babasının sevgisi, ona, kardeşlerinin üstünde farklı bir konum sağladı, çünkü şunu okuruz: “İsrail, Yusuf’u öbür oğullarının hepsinden daha çok severdi.” Ayrıca, İsrail, oğlu Yusuf’a olan bu farklı sevgisinin yerini, Yusuf’a uzun, renkli bir giysi yaptırarak ve bu giysiyi ona giydirerek herkese gösterdi. Bu giysi, babanın oğluna olan bağlılığına herkesin önünde tanıklık ediyordu. Bu noktada, düşüncelerimiz bir kez daha Yusuf’tan Mesih’e yönelir ve Babasının sevgisinin Oğluna verdiği eşsiz yeri, ve Babanın Oğluna duyduğu hoşnutluktan zevk aldığını göstermekten mutlu olduğunu anlarız. Bu bölüm bize şunu anlatır:”Tanrı dünyayı öyle çok sevdi ki..”ifadesi aynı zamanda bize “Baba Oğlunu o kadar çok sevdi ki” gerçeğini açıklar. Ne kadar sınırsız olsa da, Tanrının burada dünyaya duyduğu sevgi ile ilgili bir ölçü verilmektedir, ama Babanın Oğula olan sevgisi için bir ölçü yoktur ya da bir ölçü verilemez. Bu sevgi duyurusu, görkemli bir saygınlık içerir. “Baba Oğulu sever” ve iman bu gerçeği kabul etmekten zevk alır. Ama eğer Baba bu sevgi için hiç bir ölçü tedarik edemiyor ise, Oğluna olan sevgisine tanıklık edebilir. Yusuf’un, babasının sevgisinin herkesin önündeki kanıtını teşkil eden uzun, renkli giysisi, Yeni Antlaşmanın açık göklerinde parlak bir surete sahiptir. Gökler hiç bir zaman Mesih’in dışında bir nedenden dolayı açılmazlar ve açıldıkları zaman da daima Babanın, Oğlunun tüm çeşitli lütuflarından aldığı zevki taze tanıklıklar ile sürdürürler. Mesih yeryüzünde Yehova’nın Hizmetkarı olarak yerini alır almaz, o anda “gökler açılır” ve göklerdeki Tanrı ordusu, yeryüzünde Babanın, “Bu, benim sevgili Oğlumdur. O’ndan hoşnudum” (Matta 3:16-17) diyebildiği yeryüzündeki bir İnsan’a bakabilir. Kısa bir süre sonra gökler tekrar açılır, öyle ki, yeryüzündeki bir insan göklere bakabilsin ve göklerdeki İnsanoğlu’na tanıklık edebilsin (Elçilerin İşleri 7:55-56). Şunu da belirtelim ki, “gökler, İnsanoğlu’nun zaferli “rablerin Rabbi ve kralların Kralı” olarak yücelik içinde ortaya çıkmasına izin vermek için tekrar açılacaktır ve o gün çok uzak değildir. (Vahiy 19: 11-16) Mesih, kralların Kralı olarak ortaya çıktığı zaman gökler açılacak ve Tanrı meleklerinin İnsanoğlu üzerinde yükselip indikleri görülecektir. (Yuhanna 1:51) Bu  muhteşem ve renkli durumlarda Rabbimiz İsa’yı çok renkli giysi ile kuşatılmış olarak görürüz. Başka bir deyişle, açılmış olan göklerde Tanrının Mesih’ten neden zevk aldığını ya da hoşnut olduğunu anlarız; göksel yücelik içindeki İnsanoğlu olarak alçaltılmış olan sevgili Oğlu, rablerin Rabbi ve kralların Kralı olarak yeryüzünde egemenlik sürmek için üstün bir güç ve görkem içindeki İnsanoğlu olarak ortaya çıkmaktadır.

ÜSTÜNLÜĞÜ

Ayrıca, Baba tarafından sevilmiş Olan ve O’nun zevkinin özel Nesnesi olarak işaret edilen, evrensel egemen olarak belirlenmiş Olan’dır. Bu büyük gerçek, Yusuf’un gördüğü düşler aracılığı ile önümüze getirilir; her ikisi de Yusuf’un üstünlüğünü gözlerimizin önüne serer. Yusuf’un görkemini önceden bildirmek için yalnızca bir düş de yeterli olabilirdi, ama o zaman Mesih’in görkemleri tam ve yeterli bir şekilde önceden bildirilmiş olabilir miydi? Çünkü O’nun üstünlüğü iki yönlü bir karaktere sahip olacaktır. O yeryüzünde üstün olacaktır ve pek çok bölüm bu yersel görkemden söz eder. Tarlada bağlanan demetler ile ilgili düş, Yusuf’un babası, annesi ve kardeşlerinin Yusuf’un önünde eğileceklerini anlatıyordu; bu düş, Mesih’in tüm yeryüzünde kullanacağı harika üstünlükten söz ediyordu. Ama yine de bu ilk düş Mesih’in üstünlüğünü ortaya koymak konusunda yetersizdir, çünkü O, yalnızca yeryüzüne egemen olmak için değil, tüm gök ve yer üzerinde evrensel üstünlüğe sahip olmak için belirlenmiştir. Baba, iyi amacı uyarınca, bize sır olan isteğini açıklar; zaman dolunca gerçekleştireceği bu tasarısına göre,, yerdeki ve gökteki her şeyi Mesih’te birleştirecektir” (Efesliler 1:9,10). Ve bu ikinci düş, göksel varlıkları – Yusuf’un önünde saygı ile eğilen güneş, ay ve on bir yıldız - temsil etmek aracılığı ile bu göksel üstünlükten söz eder. Böylelikle iki düş, Mesih’in yerdeki ve gökteki, yaratılmış olan evrenin en uzak köşelerine kadar, var olan her şey üzerindeki egemenliğini ortaya koyar

ÇEKTİĞİ ACILAR

Böylece Tanrının ruhunun Mesih’i yüceltmekten ne kadar çok zevk aldığını görüyoruz; acılar çekilerek geçilen yol üstünlüğe ulaştırır; Yusuf’un öyküsünde işlenen öyküde öncelikli düşünce budur. Çekilen acılar, ortaya karakterin lütuflarını ve mükemmelliklerini çıkartırlar, aynı zamanda O’nun halkından olanların hainliğinden ve dünyanın kötülük ve kayıtsızlığından söz ederler.

NEFRET EDİLDİ

Eğer Yusuf babası tarafından özel bir şekilde sevildi ise ve Tanrının tasarıları uyarınca üstünlük konumu için belirlendi ise, o zaman kardeşlerinin nefreti ile de yüzleşmesi gerekecekti. Eğer Yusuf’un öyküsü, Mesih’in insanların ellerinde katlanmak zorunda kalacağı daha büyük nefreti ortaya koyan bir örnek ise, koşullarının her şekilde böyle olması gerekir. Tanrının evrensel egemenliğin başına geçirmek için belirlediği Kişi, ancak her doğal yürek tarafından nefret edilen kişi olabilir. Doğal yürek, Mesih’e neden böylesine büyük bir nefret duyar? O’nda kendisinden nefret etmek için herhangi bir neden mevcut mu idi? Kesinlikle mevcut değildi, çünkü Mesih asla zalim, vahşi, tutku sahibi, açgözlü, gururlu ya da kibirli, kaba ve bencil değildi. Bu sayılan özellikler diğer kişilerin nefret etmesine neden olan özelliklerdir. O’nda var olan özelliklerin hepsi sevgiyi ortaya koyan özellikler idi. Diğerleri her yanı dolaşarak kötülük yapar iken, O “her yanı dolaşarak iyilik yapıyordu” (Elçilerin İşleri 10:38). İnsanın ağzı lanet ve acılık ile dolu olabilir, ama insan en azından “O’nun ağzından çıkan lütufkar sözlere hayran kalıyordu” (Luka 4:22), ve O’nu yakalamak için giden görevliler, geri döndükleri zaman şöyle dediler: “Hiç kimse hiç bir zaman bu adamın konuştuğu gibi konuşmamıştır” (Yuhanna 7:46).

KÖTÜ OLDUKLARI İÇİN NEFRET ETTİLER

Ama yine de O’nun tüm bu sevgi eylemlerine ve lütufkar sözlerine rağmen, iyiliğine kötülük ve sevgisine nefret ile karşılık verdiler (Mezmur 109:5). “Hiç bir neden yok iken benden nefret ettiler” derken söylediklerinde haklı idi. Ne yazık! Nefret etmek için çok neden olabilir, ama O’nda nefret etmek için hiç bir neden yoktu. İnsandaki hiç bir neden Mesih’in sevgisini ortaya çıkartmaz ve Mesih’te insanın nefretini uyandıracak hiç bir neden yoktur. Ama neden insanın kötü yüreği yaşamının tamamını insana sevgi göstermek için geçiren Kişi’den nefret eder? Yusuf’un öyküsü bu sorunun karşılığını versin. Yusuf’un kardeşleri ondan neden nefret ettiler? Yusuf, onların arasında hizmet eden bir kişi olarak bulunmuyor mu idi? Evet, Yusuf hizmet eden bir kişi idi, ama onlar kötü idiler ve nefretlerini ortaya çıkarttılar. Benzer bir neden ile hatta daha derin bir ölçüde dünya da Mesih’ten nefret etti, Mesih bu nedenle şu sözleri söyledi: “Dünya benden nefret ediyor, çünkü yaptıklarının kötü olduğuna tanıklık ediyorum” (Yuhanna 7:7).

KISKANDIKLARI İÇİN NEFRET ETTİLER

Yusuf’un kardeşlerinin nefret etmeleri için başka nedenleri vardı. “Yusuf’un kardeşleri, babalarının onu kendilerinden çok sevdiğini görünce, ondan nefret ettiler. Yusuf’a tatlı söz söylemez oldular.” Ve aynı şekilde Mesih Babası ile birlikte sahip olduğu eşsiz konumundan söz ettiği için O’ndan nefret ettiler. Mesih şöyle der: “Babam hala çalışmaktadır, ben de çalışıyorum” (Yuhanna 5:17). Yahudiler bu sözleri duyar duymaz nefrete kapıldılar ve “O’nu öldürmek için daha çok gayret sarf ettiler ve Rab şöyle dedi: “Baba Oğulu sever ve yaptıklarının hepsini O’na gösterir.” İnsanlar, Tanrının Sevgilisinden nefrete ederler.

GÖRDÜĞÜ DÜŞLER NEDENİ İLE NEFRET EDİLDİ

Ayrıca, Yusuf’un gelecekteki üstün konumundan söz eden düşler, kardeşlerinin kıskançlıkları ve nefretleri için yeni bir neden teşkil ettiler. Yusuf, kardeşlerinin kötülüklerine karşı tanıklık etti, şimdi ise gelecekte sahip olduğu görkem ile ilgili onlara yeni bir tanıklıkta bulundu. Onlar ne üstünlüğe ne de görkeme sahip olacaklardı. Rab dünyanın kötülüğüne karşı ve gelecekteki görkemleri ile ilgili tanıklık ettiği zaman, dünyanın nefretini Kendi üzerine çekmiş oldu. Rab, Yeruşalim’in önderlerinin yaptıkları toplantı sırasında gelecekteki Görkemlerinden söz etti: “Ne var ki, bundan böyle İnsanoğlu, kudretli Tanrının sağında oturacaktır.” Rabbin bu sözleri üzerine, kahinler ve din görevlileri bir araya gelerek Tanrı Oğlunun yüzüne tükürmek için ani bir öfke ve nefret ile doldular.

SÖZLERİ NEDENİ İLE NEFRET EDİLDİ

Son olarak, Yusuf’un kardeşleri ondan söylediği sözlerden dolayı nefret ettiler. Ayette şunu okuruz:”Yusuf gördüğü düşü anlatınca, kardeşleri ondan daha çok nefret ettiler.” Aynı durum Rab için de geçerli oldu. İnsanlar O’nun hiç bir insanın söylemediği sözleri söylediğini duydukları zaman, bazıları O’na inandı, bazıları ise, “O’nda cin var, O bir delidir; O’nu neden dinleyelim?” dediler. O’na duyulan nefretin gizlenmesi mümkün değildi. Mesih hala insanların gayret etmelerine rağmen yine de gizleyemedikleri bir nefrete nesne teşkil etmektedir. Adı sürekli taciz edilir, Kişiliği sürekli inkar edilir ve İşi reddedilir, din maskesi altında gizlenerek O’na saldırılır. O’nun adını ikrar eden kardeşleri bile O’ndan saygıyla söz etmezler. Ama şu noktayı hiç bir zaman unutmayalım: “O’na karşı konuşan tanrısaymaz günahkarların tüm kötü sözlerinin ardında yatan gerçek, tanrısaymaz bu kişilerin işledikleri kötülüklerden dolayıdır.” Yusuf’un kardeşlerinin kötü yaşamlarının ve ağızlarından çıkan kötü sözlerin ardında yatan gerçek, yüreklerinde duydukları nefret idi. Aynı şey bu gün için de geçerlidir, “Tanrı yoluna aykırı, tanrısızca yapılan tüm işler ve tanrısız günahkarların kendisine karşı ağır sözler söylemelerine neden olurlar” (Yahuda 15).

Ama hangi insan dili,
Senin hizmetinin yolunu,
Kötülükten uzak adımlarını
Bize hizmet etmek için duyduğun
Sabırlı sevgiyi anlatabilir?
Günahın ve tüm çürümüşlüğün ortasında,
Nefretin kaynadığı yerde,
Senin gerçek mükemmelliğinin yolu,
Her yanı saran bir ışıktı.
Alay, hakaret ve küfür edildiği zaman,
Senin sabırlı lütfun sarsılmadı;
Yüreğin, insan kötülüğüne
Kötülük ile karşılık vermedi;
Senin mükemmel iyiliğin
Tanrısal bereket ile yükseldi;
Üzüntü ile baskı yapılan yoksul yürekler,
Sende sonsuz huzur buldu.
Bu zavallı kötü dünyada
Sevgi sana yas tutturdu,
Sefil insan, Seni alçaltan lütfu küçümsedi.
Ama yine de sevginin tatlı kokusu senin her işinde ortaya çıktı;
Ve ihtiyaç içinde olan her cana
Tanrının sevgi dolu iyiliğini gösterdi.
— J. N. Darby.

Bölüm 2

Reddedildi ve Satıldı

Yaratılış 37: 12-36

Yakup, oğlu Yusuf için özel bir sevgiye sahip olabilir, ama her şeye rağmen, sevgisinde diğer oğullarına da gerçek bir yer veriyordu ve Yusuf, diğer kardeşlerine Babasının sevgisinin tanığı olacaktı. Buna uygun olarak Yakup Yusuf’u Hevron vadisine gönderdi; kardeşlerinin yanına gidip sürüye bakmasını ve her şeyin yolunda olup olmadığına dair kendisine haber getirmesini istedi. Yusuf, uzun bir yol kat ederek Şekem’e vardı. Yusuf, kardeşlerinin nefretlerini tecrübe etmiş olmasına rağmen kendi açısından itaat etmeye hazırdı. Yusuf, Yakup’un isteğine hemen karşılık verir, babası, “seni kardeşlerinin yanına göndereyim dediği zaman, hemen, “Hazırım” diye karşılık verir. Böylece, İsrail’in Yusuf’u, “Hevron vadisinden gönderdiğini” ve Yusuf’un, “Şekem’e vardığını” okuruz.

İTAAT EDEN OĞUL

Yapılan bu yolculukta çok daha uzun bir yolculuğun ilk örneğini görürüz; Tanrı Oğlu nasıl bir kötülüğün içine geldiğini çok iyi bilerek Babasının ışık ve sevgi evini terk ederek bu ölümün ve karanlığın dünyasına geldi ve yine de geri dönmedi. Çarmıhta iken bile kararında sabit kaldığını şu ayette okuyoruz: “İsa başına geleceklerin hepsini bilerek öne çıktı” (Yuhanna 18:4). Eğer O’nu gönderen Babanın sevgisi ise, o zaman Oğul Babanın isteğini yapmak için hazırdır. “İşte, ey Tanrım, Senin isteğini yapmak için geldim.” İsa, Babanın sevgisini ilan etmek için Baba tarafından gönderilen Biri olarak geldi.

REDDEDİLEN OĞUL

Yusuf’un dokunaklı öyküsü, dünyanın, Babanın göndermiş olduğu Kişi’yi kabul etme konusundaki davranışına bir örnek teşkil eder. Yüreklerinde babalarına yer vermeyen ve yolları kötülük olan bu kişiler, babasının sevgisi ile gönderilmiş olan bu kişiyi ayırt edecek gözlere sahip değildirler. Yusuf onlar için yalnızca düş gören bir hayalperest idi; düşleri nedeni ile kendilerini hayal kırıklığına uğrattığı için Yusuf’u öldürmek istediler. Mesih için aynı şeyi Kendi halkı da söyledi: “İşte Mirasçı, gelin O’nu öldürelim.” İnsanoğlu, nefretini ifade etmek konusunda ne kadar da çaba gösterir. “Kardeşleri Yusuf’u uzaktan gördüler. Yusuf yanlarına varmadan onu öldürmek için düzen kurdular.” Ama Tanrının düşünceleri ve yolları bizim düşüncelerimiz ve yollarımız değildir. Eğer konu, Babanın sevgisinin Oğlunun insanlara yaklaşması ise, o zaman daha uzakta iken bile reddedileceği kesindir. Ama eğer konu bir günahkarın Babaya çekilmesi ise, o zaman şunu okuruz: “Kaybolan oğul daha uzakta iken, babası onu gördü, ona acıdı, koşup boynuna sarıldı ve onu öptü.”

AZARLANAN OĞUL

İnsanın kötü yüreği ahlaksızlık ve vahşet ile kendisini gösterir. Yusuf’un kardeşleri yalnızca vahşi eylemler aracılığı ile Yusuf’tan kurtulmak amacında değillerdi, aynı zamanda vahşetlerini kötü sözler ve yalanlar aracılığı ile gizlemek için hazırlık yapmışlardı. “Haydi onu öldürelim…… yabanıl bir hayvan yedi deriz” dediler. Vahşiliğinden ve ahlaksızlığından utanç duymayan düşmüş insanın en göze çarpan özellikleri vahşet, zulüm ve ahlaksızlıktır. Böyle bir kişi yalnızca ani bir ayartma sonucu yenilgiye uğramaz; ama Yusuf’un kardeşleri ile ilgili konuda olduğu gibi, vahşi eylemini ve ahlaksız yalanlarını bilinçli olarak kasten planlar. İnsan kötülüğü “yeryüzü vahşet ile dolmadan” önce daha az değildi ve “yeryüzündeki tüm insanlar yollarını şaşırmışlardı.” Yasalara ve antlaşmalara rağmen ve ıslah evleri ve hapishaneler mevcut olsa bile, yine de yeryüzünün her köşesinde şaha kalkmış olan vahşet ve ahlaksızlık karşısında, ahlak eğitimi ve onur ölçütleri çözüm sağlayamamaktadır.

REDDEDİLEN OĞUL

İnsanın kötülüğünün kesin kanıtı, iyiliğin var oluşudur. Kardeşlerindeki vahşeti ve ahlaksızlığı ortaya çıkartan Yusuf’un varlığıdır. Tanrı Oğlunun Kişiliğindeki mükemmel iyiliğin varlığı bile insan kötülüğünün en hiddetli patlamalarının nedeni haline geldi. İnsanın kötülüğü O’nun doğumu sırasında bebek İsa’yı öldürmeye ve bu canice niyetini yalan sözler ile örtmeye hazırdı (Matta 2:8,16). Ama çarmıhta dünyanın şimdiye kadar görmüş olduğu en büyük insan kötülüğünü ortaya çıkartmak için iyilik sergilendi. Çarmıhta, iyilik var olan en üst düzeyine yükselir ve kötülük de sözle anlatılması imkansız derinliklere batıp gider. Çarmıh, “Tanrıya ve iyiliğe karşı” sergilenen en büyük gerçektir; gerçek dost inkar eder, en yakınlar ihanet eder, dürüst olan güçsüz kişiler kahinlere kaçarlar ve cahilce başarısızlıklarını erdem sanırlar, masumiyete karşı hiddet püskürürler; yargıç, yargıladığı masum kişinin kanından ellerini yıkar; kaba dünya ve evrensel düşmanlık yalnızca iyiliğe karşı koyar. Mükemmel ışık karanlığı, mükemmel sevgi ise kıskanç nefreti ortaya çıkartır.”

AÇIKLANAN OĞUL

İnsan, vahşet ve ahlaksızlığın başarılı olacağına dair boş hayallere sahiptir. Aralarında Yusuf’u öldürmek için plan kuran ve bu eylemlerini yalan söyleyerek gizlemeyi tasarlayan Yusuf’un kardeşleri bile nihai bir güven duygusu ile şu sözleri söyleyebildiler, “Bakalım o zaman düşleri ne olacak, görelim!” gerçekten de göreceklerdi. Mesih’i reddedenlere ne yazık! Onlar da göreceklerdir; çünkü şöyle yazılmamış mıdır? “İşte bulutlar ile geliyor! Her göz O’nu görecek, O’nun bedenini deşmiş olanlar bile. O’nun için dövünecek yeryüzünün bütün halkları!”

SÖVGÜYE MARUZ KALAN OĞUL

Mükemmel iyilik, insanların evrensel suçunu ortaya çıkartır, ama tüm insanlar suçlu olmalarına rağmen, suçluluğun farklı ölçüleri mevcuttur ve tüm yeryüzünün Yargıcı bu konular ile zamanı geldiğinde ilgilenecektir, isteğini yerine getirmeyen çok dayak yiyecek, oysa bilmeden dayağı hak eden davranışlarda bulunan, az dayak yiyecektir. Yusuf’un öyküsünde suç ile ilgili bu farklı ölçüler hakkında bazı imalara yer verilir. Kardeşlerin hepsi suçlu idiler, ama suçlarının dereceleri birbirlerinden farklı idi. Ruben’in öyküsünden onun dengesiz ve ahlaki yönden bozuk olduğunu biliriz (Yaratılış 35:22; Yaratılış 49:3,4), ama buna rağmen onun zalim olduğu söylenemez. Ruben de diğer kardeşleri ile birlikte babasına yalan söyledi, ama onun yüreğinde insana duyduğu sevgi tamamen yok olmamıştı. Ruben Yusuf’un yaşamını esirgeyecek ve babasının yas duygularına engel olacaktı. Aynı şekilde Yahuda da açgözlü olmasına rağmen, ellerini kardeşinin üzerine koyma ile ilgili konuda biraz da olsa vicdan azabına sahip idi. Ve bu tür farklılıkları insanların Tanrının Mesih’ine olan davranışlarında da görürüz. Hepsi de tam olarak suçludur, ama suç derecelerinde farklılıklar mevcuttur. Kötü ve eğlence düşkünü bir adam olan Herod, Rab ile alay etti ve O’nun değerini takdir edemedi, ama O’nun ölüm cezasına çarptırılması için adil bir neden bulamadı. Pilatus Herod’dan daha ileri gitti ve Mesih’i Yahudilerin canice nefretlerine teslim etti; ama Pilatus’un Mesih’e kişisel bir nefret duygusu yoktu ve masum olduğunu bildiği Kişi’yi ölümden kurtarmak için yeterli olmasa da en azından çaba gösterdi. Petrus ise Yahudiler hakkında kendilerine şunları söyledi: “Siz O’nu ele verdiniz. Pilatus O’nu serbest bırakmaya karar verdiği halde, siz O’nu Pilatus’un önünde reddettiniz ….. ve Yaşam Önderini öldürdünüz” (Elçilerin İşleri 3:13-15).

REDDEDİLEN OĞUL

Ve hala Mesih hakkında iyi konuşmayan ama O’na karşı da çıkmayan ve tüm dini inançlara yabancı olan eğlence tutkunu kişiler mevcuttur. Ama Mesih ile ilgili daha fazla suçlu olan bazı başka kişiler de vardır. O’nun ahlaki üstünlüklerine hayran olduklarını ağızları ile ikrar ederler. Pilatus gibi O’nda hiçbir kusur bulmazlar, ama yine de dünya ile olan ilişkilerinden vazgeçmezler, inançlarını bastırıp boğarlar, Mesih’e karşı kararlar alırlar ve O’nun görkemli Kişiliğine saldırmak ve O’nun değerli kanını ayaklar altına almak gibi konularda sürekli aktif olan o üç kez suçlu olan sınıf ile aynı kategoride yer alırlar. İlgisiz ve kayıtsız olanlar, korkak, cesaretsiz ve hiddetle nefret eden kişiler vardır- bu kişiler Mesih’in aleni ve açıkça beyanda bulunan düşmanlarıdırlar.

KABUL EDİLMEYEN OĞUL

İşte Yusuf’un öyküsünde yer alanlar bunlardı. Kardeşleri onun uzun ve renkli giysisini çıkarttılar ve onu susuz boş bir kuyuya attılar. Babası Yusuf’u bu uzun renkli giysi ile onurlandırmıştı, kardeşleri bu giysiyi onun üzerinden çıkartarak onu alçalttılar. Mesih’in tüm diğer kişilerden farklı olduğuna ilişkin verilen pek çok örnekte, O’nun tanrısal gücünden, bilgelik ve lütfundan söz edildiği zaman, insan hemen uzun renkli giysisini O’nun üzerinden çıkartır ve şu soru ile O’nu sadece sıradan bir insan seviyesine indirmeye çalışır, “Bu adam, marangozun oğlu değil mi?” ya da “Bu adam marangoz değil mi?” Yusuf’un durumunda olduğu gibi, giysinin çıkartılması, kuyuya atılmasının yalnızca bir başlangıcı idi, aynı şey Mesih için de geçerlidir, O’nun görkemine ilişkin her tanıklığın reddedilmesi, sonunda insanın O’nu, kötü elleri ile ölüme teslim etmesine neden oldu.

KURTARILAN OĞUL

Buradaki örnek ve karşıt örnek arasında her şeye rağmen yine de önemli bir farklılık mevcuttur. İshak kendi döneminde, Mesih’in ölümünü önümüze çok bereketli bir örnek şeklinde getirir. İshak sunağa bağlanır, İbrahim elini uzatır ve oğlunu öldürmek için bıçağı alır, ama tam o anda melek onun elinin hareket etmesine engel olur. Yusuf, kardeşleri onu kuyuya attıkları zaman, çarmıh öyküsünü tekrar ele alabilir, ama onun açısından “kuyu boştur ve içinde su yoktur.” Oysa, Mesih’in çarmıhı ne kadar farklıdır. O’nun isteği ile İbrahim “İbrahim elini uzatır ve oğlunu öldürmek için bıçağı eline alır”, böyle bir istekte bulunan aynı Tanrı şimdi şöyle diyebilir: “Ey kılıç, dostum olan Kişi’ye karşı uyan!” ve on iki lejyon meleğin O’nun buyruklarını beklemesine rağmen, yargı kılıcının kullanılması hiç kimseye yasaklanmamıştır. O’nun içine girmesi gereken boş bir kuyu yoktur. O, şunları söyleyebilir, “Beni çukurun dibine, karanlıklara, derinliklere attın. Öfken üzerime çöktü, dalga dalga kızgınlığın ile beni ezdin” (Mezmur 88:6,7).

ÖDÜLLENDİRİLEN OĞUL

Hem İshak’ın hem de Yusuf’un çektiği acılar çarmıha işaret ederler, ama buna rağmen her biri bu büyük gizemin farklı bir görünümünü resmederler. İshak, kurban olarak sunulmak üzere dağa çıkar. Yusuf ise kuyunun dibine aşağı iner. Ve dağ, yukarı sunulan Kişi’nin görkeminden söz eder. Kuyu ise, uğruna feda edildiği kişilerin gizeminden ve alçaltılmasından bahseder. O oğuldur ve bunun da ötesinde tek oğuldur ve vaat edilmiş miras olan İshak’tır ve babasının sevgilisidir. Ama Yusuf kuyunun dibine indiği zaman, her ne kadar ahlak üstünlüğünün saklanamadığı bir gerçek ise de, bu, onun önde gelen kişisel görkemi değildir, aksine Yusuf’un çevresinde bulunan kişilerin kötülüğü ve ahlaksızlığıdır. Eğer sonunda kardeşleri bereketlenecek ve Yusuf’un görkemini paylaşacaklar ise, o zaman Yusuf, onların kuyunun dibindeki uzak ve aşağılanan yerlerini almak zorundadır.”Kan dökülmeksizin bağışlama olmaz,” ve “bir buğday tanesi toprağa düşüp ölmedikçe yalnız kalır ve ürün veremez.”

AÇIKLANAN OĞUL

Kardeşleri, Yusuf’u kuyunun dibine attıktan sonra, “yemek yemek için oturdular.” Aynı durum çarmıh için de geçerli idi. Yusuf’un varlığı yalnızca kardeşlerinin kötülüğünü açıklamaya hizmet eder, aynı çarmıhın insan yüreğindeki bozukluğun derinliğini açıklayan bir fırsat haline dönüşmesi gibi. İsrail’in önderleri gerçek Fısıh Kuzusunu ölüme teslim ederler ve sakin bir şekilde fısıh yemeğini yemek için sofraya otururlar – kötü ve zina seven bir kuşak, aynı Süleyman’ın Özdeyişleri’nde sözü edilen zina yapan kadın gibi: “Yer, içer, ağzını siler ve hiç bir kötülük yapmadığını söyler.”

Mısır’a giden Midyanlı tüccarlar Yahuda’ya, kardeşlerini satıp para kazanmalarını teklif ettiler. Yusuf’u satıp neden biraz para kazansalar kar etmiş olmazlar mıydı? Eğer, Yusuf’u öldürerek ona karşı duydukları nefreti tatmin etmeyecekler ise Yusuf’u satarak açgözlülüklerini tatmin edebilirlerdi! Böylece kardeşleri Yusuf’u diğer ulusların ellerine teslim ettiler ve para kazanma konusu ile ilgilendiler. Ve Mesih gelmeden bin yıl önce Yahuda’nın yaptığını, O’nun soyundan olanlar da O’nun reddedilmesinden bu yana yaklaşık iki bin yıldan  beri yapmaktadırlar. Yahudiler, Mesihlerini çarmıhta öteki ulusların eline teslim ettiler ve o günden bu güne kendilerini paraya tapmaya terk ettiler. Yusuf’un kardeşlerinin yaptığı eyleme hükmeden sözcük, “kar” idi. Yahuda, soruyu açgözlü yüreğe sorar – “Yaptığımız doğru mu, yoksa yanlış mı?” değil, “Bize ne kar sağlar?” Ve “kar” sözcüğü, Yahudileri yüz yıllar boyunca yönetti; Mesihlerinin otuz parça gümüşe satıldığı o güne kadar.

UZAKLAŞTIRILAN OĞUL

Yusuf, böylece öteki ulusların ülkesine gönderilir ve Mısır’a “getirilir.” Mısır, İbrahim için bir tuzak idi ve onun Mısır’daki zoraki konukluğu ona yalnızca üzüntü ve utanç getirdi. Ama Mısır, Yusuf’a bereket ve görkem getirdi. Bu farklılığın nedeni nedir? İbrahim geçici bir süre için kendi isteği ile Mısır’a gitti (Yaratılış 12:10), ama Yusuf Mısır’a “götürüldü.” İbrahim Mısır’a imansızlık ederek kendi iradesi uyarınca gitti, ama Yusuf Tanrının izni ve önbilgisi uyarınca Mısır’a götürüldü.

Babalarını acımasızca kandırdılar ve zavallı yaşlı adam üzüntülerin en derini ile sarsılır iken, bu iki yüzlüler hiç utanmadan babalarının çevresinde toplanıp onu avutmaya çalıştılar. Oğullarının Yakup’a yaptıkları bu kötülüğün hiçbir özrü yoktur, ama yine de bu olayda Yakup’un daha önce ekmiş olduklarını biçtiğini görürüz. Otuz yıl önce Yakup babasını “oğlakların tüylü derileri ile” kandırmıştı ve şimdi aradan uzun yıllar geçtikten sonra kendisi oğulları tarafından “bir tekenin kanı” ile kandırılır. Ekme ve biçme arasından uzun yıllar geçmiş olabilir ama sonunda biçme zamanı gelir. Tanrının değirmenleri yavaş öğütebilir ama çok küçük parçalar halinde öğütür.

DİRİLEN OĞUL

Yakup’u teselli etmek isteyen kişilerin karakteri nedeni ile onun “teselli edilmeyi reddetmesi”, bizi şaşırtan bir durum değildir. Ama Yakup, oğlunun gerçekten öldüğünü düşündüğü için imanı azalmaya başlamış gibiydi. Davut’un, oğlunun ölümü sırasındaki davranışı ne kadar farklı idi. Yakup şöyle der: “Oğlumun yanına, ölüler diyarına yas tutarak gideceğim.” Ama Davut hakkında şunları okuruz:”kalktı …. Rabbin evine gitti ve tapındı.” Her iki adamın da çocukları ölmüştü ve biri şöyle diyordu: “Oğlumun yanına, ölüler diyarına yas tutarak gideceğim”, ama diğerinin sözleri farklı idi: “Rabbin evine gideceğim ve tapınacağım.” Her iki adam da gerçek kutsallar idi, ama biri yalnızca ölüme ve mezara bakıyordu, diğeri ise, ölümün ötesindeki dirilişe, “artık ölüm, üzüntü, gözyaşı ya da acının olmadığı” bir yere bakmakta idi.

Ey, günahın asla giremeyeceği parlak ve bereketli yerler,
Şimdi yeryüzünde dolaşırken özlem içindeki ruhumuz bu yerleri görmeyi özler!

Ve evimizin, Babamızın göklerdeki evi olduğunu söyleyebilir miyiz?
Özgürlük yeri olan Tanrının huzur diyarı bizim de huzur diyarımız mıdır?

Evet! O kusursuz pak ışıkta, lekesiz canlarımız yaşayacaktır,
Tanrının, huzur diyarını vereceği yerde, yüreklerimizdeki derin özlemler yerine gelecektir.

O’nun varlığının bulunduğu yerde canım dinlenecek ve tarif edilemez sevinç duyacaktır.
Sonsuz çağların bulunduğu yerde zaman asla eskimeyecektir.
J. N. Darby

Bölüm 3

Acı Çekti ve Destek Gördü

Yaratılış 39 - 40

Daha önce gözden geçirmiş olduğumuz Yusuf’un öyküsü, Yahudiler tarafından reddedilen Mesih’in örneğidir. Öykünün bundan sonraki bölümü, Mesih’in öteki uluslar tarafından reddedilerek Mısırlıların ellerine teslim edilen Yusuf’un yaşadıklarını anlatır. Yusuf, kendi kardeşleri tarafından kuyuya atılır, öteki ulusların elleri ile haksız yere hapse atılır. Bu gerçeği ortaya koymak için her iki örneğe de eşit şekilde ihtiyaç duyarız. Çünkü Tanrı Oğlunun dünyaya gelişi yalnızca Yahudiler için sınırlı değildir. Babası tarafından kendi halkına gönderildiği doğrudur, ama aracılığı ile dünyanın kurtarılabilmesi için dünyaya geldiği de eşit şekilde doğrudur. Ancak ne yazık! Mesih hem Yahudiler hem de öteki uluslar tarafından reddedildi, “O dünyada idi, ama dünya O’nu tanımadı. Kendi yurduna geldi, ama kendi halkı O’nu kabul etmedi.” (Yuhanna 1:10,11)

İKİ YÖNLÜ ACI ÇEKMEK

Her şeye rağmen yine de hem Yahudilerin hem de öteki ulusların Mesih’i reddetme konusunda bir araya geldikleri zaman O’na davranış şekillerinde bir farklılık mevcut idi. Kardeşlerinin Yusuf’u reddetmelerinin nedeni, ona duydukları kıskançlık ve nefret idi. Buna rağmen, öteki uluslar her ne kadar Yusuf’a kötü davrandılar ve onu haksız yere hapse attılarsa da, bu bencilce kayıtsızlıklarından kaynaklanmakta idi, Yusuf’a duydukları gerçek bir düşmanlık söz konusu değildi. Yahudilerin ve öteki ulusların arasındaki bu farklılıklar en çarpıcı biçimde çarmıhta ortaya çıkarlar. Çarmıhtaki adaletsizlik ve duygusuz kayıtlık öteki ulusların temsilcileri olan Herod ve Pontius Pilatus’ta görülen tutumlardır, ama kıskançlık ve ölüm derecesindeki nefret Yahudilerin sergilemiş olduğu davranışlardır – öteki uluslar tarafından bile fark edilen böylesine büyük bir kıskançlık ve nefret onların mantıklarını, adalet duygularını ve tüm utanç duygularını kör etmişti.

ACI ÇEKME SÜRESİNİN UZAMASI

Mısır’daki Yusuf’un öyküsüne geri döndüğümüz zaman, öğrenmemiz gereken başka dersler mevcuttur. Yusuf, kendi halkından uzakta ve yabancı bir ülkede bir Mısırlının evinde bir köle konumuna düşer. Kötü yürekli bir kadın tarafından haksız yere suçlanır, ve büyük bir günah işlediğine dair iftiraya uğrar, sonra da hapse atılır. Orada kendisine kötü davranılır ve unutulmuş bir adam olarak acı çekmeye terk edilir. Sürekli olarak aşağılanarak acı çeker, yaşam çizgisi aşağı doğru inmektedir. Bulutlar çevresini kuşatır ve içinde bulunduğu durum giderek daha karanlık hale gelir, sonunda umutsuz bir hüzün ile Yusuf’un güneşi batmış gibi görünür.

ZULÜM GÖRME

Ama tüm bu doğal gözlere görünen olaylara rağmen, iman, Tanrının Yusuf’u bir üstünlük ve görkem konumuna yüceltmek için tasarlamış olduğu amacı görüp anlayabilir. Eğer Tanrı, amacını gerçekleştirme konusunda kararlı ise, şeytan Tanrının amacına engel olmak için elinden gelen her çabayı gösterecektir. Şeytan Yusuf’un kardeşlerinin onu evden uzaklaştırma konusundaki kötü planlarını kullanır; Yusuf’u hapse atmak için Potifar’ın kötü karısını kullanır. Ve Firavunun takdir etmeyi bilmeyen kahyasını Yusuf’u hapiste tutmak için kullanır. Aşağı doğru inen yoldaki her adım görünürde şeytan için bir zaferdir ve Tanrının amacının gerçekleşmesini daha da uzatıyor gibi görünür. Doğal göz ile bakıldığı zaman, şeytanın planları başarıya ulaşmış ve Tanrının amaçları yenilgiye uğramış ve gerçekleşmeyecekmiş gibi görünebilir.

ACI ÇEKMENİN GEREKLİLİĞİ

Her şeye rağmen, iman, Tanrının, şeytanın kötülüklerinin arkasındaki Elini ayırt edebilir. Eğer şeytan Tanrının amaçlarına engel olmak için insanları kullanıyor ise, o zaman Tanrı, şeytanı bu amaçları yerine getirmesi için kullanıyor demektir. Her tür aracı, Tanrının buyruğu altındadır. Melekler ve baş melekler, kutsallar ve günahkarlar, şeytan ve cinleri, hepsi de Tanrının planlarının gerçekleşmesi için hizmet etmektedirler. Tüm elementler – şimşek, dolu, kar, bulutlar ve fırtınalar- “O’nun buyruğuna uymaktadırlar.” (Mezmur 148:8) Yusuf’un öyküsünde gördüğümüz gibi yaşamdaki koşullar için de aynı şey geçerlidir. İçinden geçtiği denemeler, kardeşlerinin ellerinden çektiği acılar, Mısırlının evindeki esaret, Potifar’ın eşinin haksız suçlamaları, Firavunun hapishanesi ve firavunun kahyasının Yusuf’u ihmal etmesi ya da unutması, onu görkeme götüren yoldaki pek çok adımdan yalnızca bir kaç tanesidir. Bir çoban olarak emekleri, kardeşleri için verdiği hizmet, Potifar’ın evindeki hizmetleri ve Firavunun hapishanesi ve oradaki sıkıntıları onu yücelik günündeki gücünü uygulaması için hazırlamaktadır. Denemelerdeki hizmet verilen yüceliğin doğru kullanımı için hazırlıktır.

SİMGESEL ACI

Tüm bu olup bitenlerde Yusuf, yüceliğinin büyüklüğü kadar acıları da büyük Olan’ın örneğini teşkil eder. O da bedende yaşadığı günlerde aramızda hizmet eden Kişi olarak bulunduğu için şu sözleri söyleyebildi: “Bir adam beni gençliğimde köle olarak satın aldı” (Zekeriya 13:5, Masoratik metin). O da, kötü kişilerin sahte suçlamaları yüzünden acı çekti, bu yüzden şöyle konuşabilir:”Kötü niyetli tanıklar türüyor, bilmediğim konuları soruyorlar” (Mezmur 35:11) O da hapse ve ölüme gönderildi; ve O’nun elinden yalnızca iyilik görmüş olan bu kişiler tarafından aşağılandı, öyle ki, karşılık göremediği sevgisi nedeni ile kırılan yüreği şöyle feryat etti, “gönülden çıkmış bir ölü gibi unutuldum” (Mezmur 31:12).

HAZIRLIK NİTELİĞİNDEKİ ACI ÇEKME

Ama Yusuf’un örneğinde olduğu gibi, Mesih’in görkemli ön örneğinde de acı yolundan aşağı inen her adım aslında yücelik yolunda atılan büyük bir adım idi. Bedende yaşadığı günlerdeki hizmeti O’nun kralların Kralı ve rablerin Rabbi olarak hükmedeceği Egemenliğini hazırlar. O’na karşı çıkan sahte tanıklar, Baba Tanrının yüceliği için her diz O’nun önünde çökeceği ve her dil O’nun Rab olduğunu ikrar edeceği zaman, O’nun önünde yüz üstü yere kapanacaklardır. Hiç kimsenin hatırlamadığı “yoksul bilge Adam’ın”, “sonsuza dek anılacağı gün” çok uzaklarda değildir (Vaiz 9:15; Mezmurlar 112:6).

BOYUN EĞİLEREK ÇEKİLEN ACI

Ama Mesih ile ilgili güzel bir ön örneği Yusuf’un öyküsünün yalnızca bu kısmında görmeyiz, bir kutsalın bireysel yolunda pratik eğitim alması da burada yeterince değinilen bir konudur. Öncelikle, öyküyü okurken onun boyun eğen kişiliğe sahip biri olduğunu okuyarak bundan etkileniriz. İçinde bulunduğu koşullar çetindi ve denenme konumunda idi. Akrabalarından uzakta, farklı bir ülkede bulunan bir yabancı idi, babasının evinde gördüğü sevgiden yoksundu ve bir Mısırlının evinde köle konumunda idi. Ama halinden şikayet etmedi. Kardeşlerine karşı acı duygular beslemedi, yaşadığı çetin koşullar ile ilgili ağzından bir yakınma sözü çıkmadı ve Tanrının yollarına karşı tek bir isyankar söz etmedi. Ruhu hoş bir boyun eğiş ile muhafaza edildi. Tanrı, ona yüce yazgısını açıklamıştı ve Tanrının sözlerine sakin bir şekilde güvenerek dinlenen iman, görkemli sona net bir görüş ile bakmaya devam eder (2. Korintliler 4:17,18). İman, Tanrıyı ve Tanrının sözlerini kendisi ve koşulları arasında muhafaza etti. Tanrının amacının yolunda Tanrının yollarına boyun eğdi. Ve böylelikle, bir başka dönemde Rabbin bir başka mahkumu olan Pavlus, aynı boyun eğen ruh ile, bulunduğu hapishaneden şunları yazar, “içinde bulunduğum koşullar müjdenin yayılmasını sağladı.”

YARAR SAĞLAYAN ACI ÇEKME

Bunun bir sonucu olarak, “Rab Yusuf ile birlikte idi ve onu başarılı kıldı” (ayet 2). Boyun eğen bir kişi her zaman başarılı olacak olan kişidir. Doğa bize tutsaklık ve başarının imkansız bir birleşim olacağını söyler, ama eğer biz Tanrının yollarına boyun eğer isek, Rabbin varlığı kötü günleri başarı ve refah günlerine çevirebilir. Tüm dünya, Yusuf’un, yüceltildiği günde başarılı bir kişi olduğunu kabul etmiştir. Yusuf’un alçaltıldığı günlerde başarılı bir adam olduğunu yalnızca iman görür ve Tanrı beyan eder. Yusuf, uygun zamanda Mısır’ın egemeni olarak başarılı bir şekilde hüküm sürecektir, ama önce bir Mısırlının kölesi olarak başarısız bir şekilde yaşaması gereklidir. Sarayın refahından önce hapishanenin refahının gelmesi gerekir. Denenmeler ve üzüntüler, kayıplar ve çarmıhlar, çetin ve zorlu yollar ile karanlık vadiler, tümü, bir canın refahı için en büyük fırsatlar haline geleceklerdir; ama önce Tanrının bizim yüceliğimiz için tasarlamış olduğu bir amacı olduğunu hatırlamamız gerekir. Ve bu süre içinde Tanrının bizim ile ilgili tüm yolları gözden geçirilmelidir. Bizlerin, O’nun amacının ışığında O’nun yollarına boyun eğebileceğiz ve boyun eğdiğimiz zaman Rabbin bizimle olduğunu göreceğiz ve eğer Rab bizimle ise, her şeyin üstünde olan bu refah- can refahı – ile başarıya ulaşacağız. Yaşlı elçi şöyle der: “Sevgili kardeşim, canın gönenç içinde olduğu gibi, her bakımdan sağlıklı ve gönenç içinde olman için dua ediyorum.” (3 Yuhanna 2)

ACI ÇEKERKEN SABRETMEK

Yusuf refaha erdi ama aynı zamanda tutsaklık evinde Rab için bir tanıklık haline de geldi. Ayette şunu okuruz: “Efendisi, Rabbin Yusuf ile birlikte olduğunu gördü.” (ayet 3) Yusuf’un tanıklığı, söz ile değil, yaşamı ile yaptığı bir tanıklık idi. Potifar, işittiklerinden çok, “gördüklerinden” etkilendi. “Efendisi, Rabbin Yusuf ile birlikte olduğunu ve yaptığı her işte onu başarılı kıldığını gördü.” Eğer Yusuf payına düşen sıkıntılar ile ilgili olarak sürekli şikayet etmiş olsa idi, ya da yüksek yazgısı ile ilgili ayrıntılara girişse idi, Potifar’ın evinde Rab için tanıklık yapamayacaktı. Mısırlı, Yusuf’un geçmişine hiçbir ilgi göstermedi ve eğer Yusuf’un geçmişi kendisine anlatılmış olsa idi, yine de onun geleceğine yönelik hiç bir anlayışa sahip olamazdı, ama onun günlük yaşamında görevlerini tüm yüreği ile yerine getirmesi Potifar’ın gözünden kaçmadı ve bunu takdir etti. Aynı durum bu gün için de geçerlidir. Tövbe etmemiş efendisinin önündeki bir Hıristiyan hizmetkarın sürekli şikayet etmesi ve kendisinin tüm dünyayı ve hatta melekleri bile yargılayacağı günün yakın olduğunu söylemesi, yerinde yapılan bir davranış değildir. Tövbe etmemiş bir efendi için bu davranış, yalnızca akılsızlıkların en büyüğü değil, aynı zamanda küstahlıkların da en büyüğüdür. Dünyaya Tanrının görkemli amaçlarından söz etmek, domuzların önüne inciler atmaya benzer. Bu tür konular, doğal insan anlayışının tamamen ötesinde olan konulardır. Ama Hıristiyan bir hizmetkarın günlük görevlerini sadık bir şekilde, sükunet ile, aksatmadan ve şikayet etmeden yerine getirmesi gerçekten de Rab için yapılacak en doğru tanıklıktır ve tövbe etmemiş bir efendi böyle bir şeyi takdir edebilir.

ÖDÜLLENDİRİLEN ACI ÇEKME

Yusuf’un öyküsü işte böyle idi; öykü yusuf’un Rabbin tanığı olması ve insanların ona güvenmesi ile sonuçlandı. Bu nedenle şunları okuruz: “Potifar Yusuf’tan hoşnut kalarak onu özel hizmetine aldı. Evinin ve sahip olduğu her şeyin sorumluluğunu ona verdi” (ayet 4). Rab yalnızca Yusuf ile birlikte değildi, aynı zamanda Yusuf’tan yana idi; efendisinin yüreğini Yusuf’a iyilik etmesi için istek koyuyordu.

Böylece Yusuf, öteki ulusların evinde bir bereket kaynağı haline geldi: “Yusuf’u, evinin ve sahip olduğu her şeyin sorumlusu atadığı andan itibaren Rab Yusuf sayesinde Potifar’in evini kutsadı. Evini, tarlasını, kendisine ait olan her şeyi bereketli kıldı” (ayet 5). Hristiyan’ın çağrısı yalnızca bereket konusunda değildir; yoluna devam ettiği sürece başkalarına bereket olmaya da çağrılmıştır.

UYSAL BİR ŞEKİLDE ACI ÇEKMEK

Yusuf’a Mesih’in bir örneği olarak bakar iken, hatırlamamız gereken önemli nokta şudur: Yusuf’u üstün bir konuma getirmek Tanrının amacı idi ve bu nedenle onun üstünlüğüne boyun eğen herkes bereketlenir. Bu nedenle Potifar, Yusuf’u, evinde üstünlük konumuna getirir getirme Rab tarafından bereketlenir. Bundan kısa bir süre sonra, zindancıbaşı zindanın yönetimini Yusuf’a verdi ve bu davranışını bereket izledi. Aynı Mesih’in evrensel egemenlik gününde herkesin O’na boyun eğip bereketleneceği gibi. Dünya, O’nun gücünün göz ile görüneceği günde Mesih’in üstünlüğüne boyun eğmek zorunda kalacaktır, ama iman bu günün gelmesini ve daha önce reddedilen Mesih’in üstünlüğünün egemen olacağı bu günü sevinç içinde bekler. Ve kendimizi, yaşamlarımızı, her şeyimizi Mesih’in egemenliğine tamamen teslim ettiğimiz ölçüde bizler de, O’nun evrensel egemenliğine boyun eğen dünya da bereketleneceğiz. Mesih’in üstünlüğü insanın boyun eğmesini talep eder ve O’nun reddedildiği günde bu bereketin maddesel değil de ruhsal olmasına rağmen, insanın boyun eğmesi insanın bereketlenmesini sağlar.

Böylece, Yusuf’un, öteki uluslardan olan birinin evinde boyun eğen ve başarılı bir adam olarak yaşadığını gördük; Yusu Rabbe tanıklık etti, saygı gördü ve kendisine güven duyuldu ve bir bereket merkezi haline geldi. Bu tür özellikler eksiği olmayan bütün bir yaşam inşa ederler ve bu yüzden şu ayette yazılanları okuduğumuz zaman şaşırmayız, “Yusuf güzel yapılı, yakışıklı idi” (ayet 6). Tanrının ve insanın önünde sürdürülen bu güzel yaşam, Eski Antlaşma’daki bu kutsal aracılığı ile örnek olarak gösterilir.

ZAFERLE ACI ÇEKMEK

Tanrının ve insanın önünde güzel olan bir yaşamın şeytan tarafından rahatsız edilmemesi imkansızdır; şeytanın böyle bir yaşamı rahatsız etmesi beklenen bir durumdur. Yusuf’un Rabbe olan adanmışlığı şeytandaki nefreti tahrik eder. Dünyanın hiddetli bakışları ve çetin koşullardaki denenmeler aracılığı ile Yusuf’u yenilgiye uğratma konusunda tam bir başarısızlığa uğrayan şeytan, taktiklerini değiştirir ve Yusuf’u günahın eğlenceleri aracılığı ile yenilgiye uğratmaya çalışır. Şeytan, Yusuf’u ayartmak için Potifar’ın karısının kişiliğinde hazır bir aracıya zaten sahiptir; Potifar’ın karısının kötü planları şeytana ayartma için uygun koşulları hazırlamıştır. Ancak ayartma sonuç olarak yalnızca Yusuf’taki ahlak üstünlüğünü ortaya çıkartmaya hizmet eder. Yusuf, efendisine olan sadakati ve Tanrıya olan büyük adanmışlığını muhafaza etmek aracılığı ile şeytanın tuzağından kurtulur.”Efendim sahip olduğu her şeyin yönetimini bana verdi …. Sen onun karısısın. Nasıl böyle bir kötülük yapar ve Tanrıya karşı günah işlerim?” (8-9. Ayetler) Yusuf’un, efendisinin önündeki düzgün yaşamının sırrını burada görürüz. Yusuf insan önünde sadakat ile hizmet etti, çünkü sürekli olarak Tanrının huzurunda yürüdü; ve Tanrı korkusu ile yürüdüğü için ayartma saati geldiği zaman, ayartmadan korundu. Her birimiz için, eğer şiddetli ayartma bize biz Tanrı ile birlikte yürür iken gelirse, geldiği anda hemen şu soruyu sorarız: “ Böyle bir kötülük yapabilir ve Tanrıya karşı günah işleyebilir miyim? Bu soruyu sormak, tuzaktan kurtulmak demektir.Gerçekten korkmamız gereken tek şey, Tanrı dışında herhangi bir şeyden ya da herhangi birinden korkmak olmalıdır.

SÜRESİ UZAYAN ACI ÇEKME

Ama her şeye rağmen yine de, şeytan Tanrı çocuklarına yaptığı tecrit politikası taraftarı saldırılar ile yetinmez. Yaptığı savaş sürekli bir savaş olacaktır. Yusuf ile bu şekilde savaştı. Ayartma “her gün” geldi (ayet 10) ve saldırılar Yusuf ayartmadan “kaçıncaya” kadar daha ısrarlı bir hal aldı ve sonunda şeytanın işi bozuldu. Ama bir ayartıcı olarak yenilgiye uğradığı anda, şeytan zulmeden biri haline dönüştü (13-18. Ayetler). Daha önceleri Yusuf’a kötü göz ile bakan kadın, şimdi yalan söylemeyi seçerek Yusuf’un aleyhinde haksız yere tanıklıkta bulundu ve eski bir imanlının söylemiş olduğu gibi, “dürüstlük bağlarını kopartmış olan kişiler, hiç bir zaman gerçeğin bağları tarafından tutulamazlar. En dürüst insanların, kendileri suçluların en kötüsü olan kişiler tarafından en kötü suçlar ile sahte bir şekilde suçlanmaları yeni bir durum değildir.”Sonuç olarak Yusuf, kötü bir kadından kaçar ve temiz vicdanını korur. Ama temiz bir vicdanı korumak çok pahalıya mal olabilir. Yusuf bu yüzden Potifar’ın evindeki rahatını Firavunun zindanındaki çetin koşullar için feda etmek zorunda kaldı.

Yusuf’un burada yeni bir denemeden geçmesi gerekmektedir. Potifar’ın evinde Tanrı için doğru bir tanıklık vermiş ,ayartma karşısında zafer kazanmış ve yapılan haksızlığın eziyetine dayanmıştır. Firavunun zindanında yalnızca Tanrıya tanıklık etmeyi değil, ama aynı zamanda Tanrıyı beklemeyi de öğrenmek zorunda kalmıştır. Hepimizin bildiği gibi bir kutsalın öğrenmesi gereken en zor derslerden biri Tanrıyı beklemektir. Telaşlı dünyada Tanrı için tanıklık etmek bir başka şey, tek başına bir zindanda Tanrıyı beklemek bambaşka bir şeydir. Aslında bu benliğin yapması imkansız olan bir şeydir. Doğal insan olan Pavlus, Tanrıyı bekleyemediği için krallığını kaybetti (1.Samuel 10:8; 1 samuel 13:8-14). Ama benliğin Tanrıyı beklemesi her ne kadar doğal açıdan imkansız olsa bile, bu durum iman insanı için şiddetli acı veren bir denenmedir. İbrahim de kendi döneminde Tanrıyı beklemek zorunda idi ve beklemenin neden olduğu stres altında benliğin ve imansızlığın önerisine teslim oldu ve insan çabası aracılığı ile vaat edilen oğlu kendi gayretleri ile elde etmeye çalıştı, ama anladığı tek şey Tanrının yolunu kestiği oldu. Ve Tanrının uygun zamanına ulaşmak için on üç uzun yıl beklemesi gerekti. Ve aynı şekilde daha sonraki bir tarihte Beytavara gününde Vaftizci Yahya da verilebilecek en cesur tanıklığı verdi; büyük kalabalık bir grubun ortasında şu açıklamada bulundu: “Kendisi için, ‘Benden sonra biri geliyor, O benden üstündür, çünkü O  benden önce vardı’ dediğim kişi işte budur” (Yuhanna 1:30). Ama kalabalıklar gittikten sonra ve Yahya kendisini zindanın duvarları arasında bulduğu zaman, tanıklık zamanı sona erdiğinde ve bekleme dönemi başladığında, bu yeni denemenin neden olduğu stres altında şu  soruyu sordu: “Gelecek olan Sen misin, yoksa başkasını mı bekleyelim?” (Matta 11:3).

FERAHLAMAMIŞ ACI

Böylece Yusuf’un kendi döneminde zindandaki bekleme süresini iman ile ilgili bir deneme zamanı olarak görür. Yusuf da İbrahim gibi, bir insanın desteği aracılığı ile kurtarılmanın peşindedir. Kralın baş sakisi ile dost olan Yusuf, onun firavun ile konuşup kendisini zindandan çıkaracağını umut eder; ve şöyle der: “Her şey yolunda giderse lütfen beni anımsa. Bir iyilik yap, firavuna benden söz et. Çıkar beni bu zindandan.” Yusuf’un öğrenmesi gereken tek şey, insan yardımının yararsız ve boş olduğu değildir, aynı zamanda öğrenmesi gereken şey, onun tek kaynağının Tanrı olduğudur. “Tanrı sığınağımız ve gücümüzdür, sıkıntıda hep yardıma hazırdır.” Ama bu “yardımı” alabilmek için “sakin” olmayı öğrenmemiz ve Tanrının Tanrı olduğunu bilmemiz gerekir (Mezmur: 46: 1,10). Tanrı, amaçlarının gerçekleşmesini sağlamak için Kendi zamanının ve Kendi yollarının sahibidir.

ACI ÇEKERKEN FERAHLAMAK

Geçen zaman içinde insan Yusuf’a iyilik yapmayı unutsa bile, Tanrı Yusuf’a merhamet göstermeyi unutmayacaktır. Daha önce de okumuş olduğumuz gibi, “Tanrı Yusuf ile beraber idi ve ona merhamet gösterdi.” Yusuf başarısızlığa uğrayabilir, aynı şey bizim için de söz konusudur, ama Rabbin “sevgisi hiç tükenmez, merhameti asla son bulmaz; her sabah tazelenir onlar, sadakatin büyüktür. ‘Benim payıma düşen Rab’dir’ diyor canım, bu yüzden O’na umut bağlıyorum” (Yeremya’nın Ağıtları 3:22-24). Şeytan bizi her gün ayartabilir ve Tanrı bizi günlerce bekleterek deneyebilir, ama her şeye rağmen merhameti her gün yenilenecektir. Bu nedenle, Rabbin bizi kurtarması için genellikle beklememize rağmen, yine de, ‘Rab Kendisini bekleyenlere iyidir ve biz de kendi açımızdan şu dersi öğreniriz: “Rab kendisini bekleyenler, O’nu arayan canlar için iyidir. Rabbin kurtarışını sessizce beklemek iyidir” (Yeremya’nın Ağıtları 3: 25,26). İnsan tarafından unutulan Yusuf Rab tarafından hatırlanır, Yusuf, Tanrının uygun zamanı gelene kadar, “Rabbe umut bağlayanların yeryüzünü miras alacaklarını” öğrenir (Mezmur 37:9).

Yolunu Tanrıya teslim et,
Seni güçsüz kılan yükünü de O’na ver;
Yaratılmış olan hiç bir şey O’nun için yük değildir;
İçini O’na dök. O, rüzgara ve bulutlara yol açandır,
Kaybettiğin şeyler ve düşman kalabalıklar aracılığı ile, O senin için bir yol açabilir.
Sıkıntılar artsa da umut etmeye devam et;
Umut et ve cesaretin kırılmasın;
Yüreğin sıkılmasın ve korkmasın
Tanrın çok yakında içinde bulunduğun hapishaneyi yok edecektir,
O’nun en bereketli zamanında yüreğine ışık akacaktır.
— Paul Gerhardt

Bölüm 4

Yüceltme ve Görkem

Yaratılış 41

Yusuf’un öyküsünün bu kısmında şu döneme ulaşırız: Tanrı, Yusuf’un görkemi ve yüceltilmesi ile ilgili planı ile birlikte Mısır yönetimi ile ilgili planını da açıklar. Ve bu güzel öykü gelişir iken, bizler bu öykünün içinde Tanrının Mesih’in yüceltilmesi ve Tanrının dünyanın yönetilmesi ile ilgili planlarının bir örneğini görürüz.

TANRININ ARAÇLARI

Ancak yine de her şeye rağmen Tanrının planlarının Tanrının zamanında Tanrının araçları tarafından ve Tanrının yolu ile gerçekleşmeleri gerekir. Yusuf büyük olasılıkla şöyle düşünmüştü: baş saki firavunun sarayındaki eski görevini geri aldığı zaman, hapishaneden çıkartılmasını dört göz ile bekliyordu. Ama Tanrının zamanının yerine gelmesi için dolu dolu iki yılın geçmesi gerekiyordu. Uygun zaman geldiğinde Tanrının elindeki son araç Yusuf’un yüceltilmesine neden olacak olan işi tamamlamak için hazırdır. Tanrı daha önce firavunun görevlisi muhafız birliği komutanı Potifar’ı, kralın zindancı başını ve şimdi de kralın baş sakisini kullanmıştı, şimdi ise kralın kendisini kullanacak idi. Ayrıca, tüm bu olup bitenlerin hepsinin Tanrının yoluna göre olması gerekiyordu. Bu yol, tanrının firavunun yüreğini kaygılandıracağı “bir rüya, gece gördüğü bir görüm” ve firavunun baş sakisinin uyuklayan hafızasını uyandırmak olacaktı (8,9. Ayetler).

İNSAN AKLI

Tanrı önce yapmak üzere olduğu şey ne ise onu açıklar; ama insan yine de açıklamadan yarar elde edemeyebilir. Tanrı firavuna bir görümde kral Belşassar’ın saray duvarının sıvası üzerine anlamını sonradan Daniel aracılığı ile açıkladığı bir yazı yazarak konuşacaktır. Ama geçmişte olduğu gibi günümüzde de bu dünyanın bilge kişileri Tanrının sözünü yorumlama konusundaki çabalarında had safhada başarısızdırlar. Bütün bilgeler geldi ise de yazıyı kimse okuyamadı, ne anlama geldiğini de açıklayamadı (ayet 8). Bu yüzden firavun korktu. İnsan zekasının doğal gururu onu Tanrının sözünün yalnızca Tanrı tarafından yorumlanabileceği gibi basit bir gerçek konusunda kör eder.

SADIK YORUM

“Bilgelerin bilgeliğini” yıktıktan ve “kibirlilerin anlayışlarını yok ettikten” sonra, Tanrı “kendisinde Tanrının Ruhu bulunan güvenilecek bir kişiyi” ortaya çıkardı. Ancak Tanrının seçtiği kişinin değeri dünyanın gözünde her zaman düşüktür. Hiçbir ölümlünün ne önce yaptığı ne de sonra yapacağı bir gücü sergileyecek olan kişi o anda bir hapishane köşesinde oturmaktadır ve “dünyanın gözünde küçümsenen ve değersiz bir kişi” sayılmaktadır. Her şeye rağmen bu kişi “güçlüleri utandırmak” ve “onların değerlerini sıfıra indirmek” için Tanrı tarafından seçilmiş olan bir kişidir. Ve böylece Yusuf hapishaneden çıkartılarak yeryüzündeki en güçlü kralın huzuruna getirilir. Doğal bir insan olarak konuşan firavun hemen şöyle der: “Duyduğun her düşü yorumlayabildiğini işittim.” Yusuf hiç tereddüt etmeden firavuna şu karşılığı verir: “Ben yorumlayamam.” Yusuf’un doğal halinde Mısır’ın bilge adamlarında olandan daha fazlası yoktu, bu kişiler Mısırlıların tüm bilgeliğine sahip olan kişiler olabilirler, ve kralın sarayında mevcut olan en yüksek konumlarda görev yapıyor olabilirlerdi; öte yandan, Yusuf ise, “genç bir adamdı, bir İbrani idi ve köle ve bir hapishanede mahkum idi”, ama Tanrı onunla birlikte olduğu için bilgeliği dünya bilgeliğinin çok ötesinde idi, kralın huzurunda hiç korkmadan durabiliyor ve eşsiz bir güven duygusu ile, “Firavuna en uygun yorumu Tanrı yapacaktır” diyebiliyordu. “Tanrı firavuna bir yanıt verebilir” demedi, bu şekilde konuşsa da yanlış olmazdı, ama Tanrının yapabileceğinin ötesine geçen iman, Tanrının bunu yapacağını kesin olarak bildiriyordu.

NET ANLAYIŞ

Tanrının çocukları ve dünyanın bilge adamları arasındaki ölçülmesi imkansız olan farkı yaratan, Tanrının Ruhuna sahip olmaktır. Bazı kişiler gerçekten de dahi zekasına sahip olabilirler; bu tür dünyanın sağlayabileceği her tür öğretiş ile donanırlar, aynı zamanda din dünyasında da yüksek konumlarda bulunabilirler. Ama yeniden doğmadıkları sürece, Kutsal Ruh’a sahip olmayan, yalnızca doğal kişilerdir ve bu krallığa giremedikleri gibi tanrının krallığına ait olan değerleri dahi göremezler.

TANRISAL ZİHİN

Yusuf, firavunun düşü ile ilgili öyküyü işittikten sonra krala, tanrıdan gelen üç yönlü bir mesajı vermek için harekete geçer. Önce, iki kez şu sözleri tekrar eder: “Tanrı, firavuna ne yapacağını gösterdi.” (25 ve 28. Ayetler) Mısır’ın bilge kişileri hiç kuşkusuz Mısır’ın geleceği ile ilgili kendi teorilerine sahiplerdi. Ve politikalarını kendi düşüncelerine göre şekillendirdiler ve bunlara uygun planlar yaptılar – bu gün bu dünyanın politika, din, entelektüel, kapitalist ya da işçi sınıfı önderleri dahi dünyanın gelecekteki yönetimi hakkında değişik teorilere sahiplerdir. Ama en çok yükseltilmiş emperyalistten en çok alçaltılmış Bolşevistinin düşüncelerinde ortak olan bir yön mevcuttur – insanların tüm teorileri Tanrıyı, Tanrının dünyasının dışında tutar. İnsanlar, Tanrıyı “göğün ve yerin Tanrısı” olarak sahiplenmeyeceklerdir. İnsan hakkında hiç bir şey bilmediği ve çok az ilgi gösterdiği göğün Tanrısına karşı çıkmaz, ama konu yeryüzüne geldiği zaman, merkez, insanın sevgi duyduğu tüm değerler olacaktır; yeryüzü insanın ideallerine uygun olarak yönetilecektir, böylece Tanrının tüm isteği dışarıda bırakılır ve insanın isteği en üstün ideal olarak tahta çıkar. Tüm bunlara rağmen Tanrı, dünyanın gelecekte nasıl yönetileceğini planlamıştır. Ve bu planları konusunda bizi bilgisiz bırakmamıştır. Firavunun zamanında “Tanrı, firavuna ne yapacağını gösterdi”, bizim zamanımızda ise bize “ne yapacağını” doğrudan açıklama aracılığı ile daha da açık bir şekilde hala göstermektedir.” Tanrı, Mısır’ı kardeşleri tarafından reddedilen, köle olarak satılan ve dünya tarafından unutulan bir kişi aracılığı ile yönetecekti. Ve Tanrı bize şu planını açıklamıştır: iyi amacı uyarınca gökteki ve yerdeki her şeyi Mesih’te birleştirecektir. Mesih, dünyaya geldiği zaman yol kenarındaki bir ahırda bile “yer bulamadı”, dünyada yaşar iken “ülkede bir yabancı” idi ve başını koyacak yeri bulunmayan bir “yolcu” idi; bu dünyadan ayrıldığı zaman iki haydudun arasındaki bir çarmıha çivilenmişti ve Tanrı bu Kişi hakkında şu beyanda bulunmuştu, “Yönetim O’nun omuzlarında olacak; O’nun adı Harika Öğütçü (harikalar yaratan), güçlü Tanrı, Ebedi Baba, Esenlik Önderi olacak” (Yeşaya 9.6).

İNSAN DENGESİZLİĞİ

Ayrıca firavun, Yusuf’un ağzından ikinci bir gerçeği öğrenir. Tanrı, Mısır’ın yönetimi ile ilgili yalnızca bir plan yapmamıştır, ama aynı zamanda “bu kararını uygulayacaktır” (ayet 32). İnsanın mahareti, teorilerin ve planların şaşırtıcı bir ardıllığını geliştirebilir, ama tümünün üzerinde nihai dengesizliğin ölümcül bir damgası mevcuttur. Bir kuşak insanın teorilerini açıklar ve yoğun bir enerji ile insanın planlarını izler, ancak sonuçta bir sonraki kuşağın bunlardan tamamen vazgeçtiği ortaya çıkar. Ama yalnızca Tanrı şu beyanda bulunabilir ve kesin olarak konuşabilir: “Sonu ta başlangıçtan, henüz olmamış olayları çok önceden bildiren, ‘Tasarım gerçekleşecek, istediğim her şeyi yapacağım’ diyen benim “ (Yeşaya 46:10).

DOĞRUDAN MÜDAHALE

Sonra firavuna üçüncü bir gerçek bildirilir. Firavun yalnızca “Tanrı’nın kesin karar verdiğini değil, ama en kısa zamanda bu kararını uygulayacağını da” öğrenir. Tanrının açıklamış olduğu bir plan vardır, Tanrı bir plan yapmıştır ve planladığını ve karar verdiğini gerçekleştirecektir. İnsanlar kendi çabaları aracılığı ile eğitim, uygarlık, silahsızlanma, ittifaklar ve konfederasyonlar aracılığıyla kendi düşüncelerine uygun bir bin yılı oluşturmayı hayal ederler. Ama tüm bu çabaların hepsi boşa çıkacaktır. Tanrı yalnızca Kendisinin doğrudan müdahalesi aracılığı ile bin yıllık dönemin başlayacağını mükemmel bir netlik ile açıklamıştır. Yusuf’un gününde olduğu gibi, bizim günümüzde de “Tanrı, planını gerçekleştirecektir.” Tanrı, peygamberin ağzından şöyle konuşmamış mıdır? “Evet, bunları söyledim. Kesinlikle yerine getirecek, tasarladığımı mutlaka yapacağım” (Yeşaya 46:11) ayrıca, “Tanrı kararını en kısa zamanda” uygulayacaktır. Zaman uzun gibi görünebilir, çünkü Tanrı hiç kimsenin mahvolmasını istemediği için, lütfu aracılığı ile katlanarak uzun süre beklemiştir, ama firavunun zamanında olduğu gibi bizim zamanımızda da esini egemen olacak Olan’a vermiştir, öyle ki yakın zamanda olması gereken olayları kullarına gösterebilsin” (Vahiy 1:1).

KESİN VE AÇIK BUYRUK

Firavun, Tanrının tasarlamış olduğu plan ile uygun olarak aynı zamanda Tanrının yolu hakkında şöyle bir buyruk da alır: “Tanrı planlarını kesinlikle gerçekleştirecektir.” Yedi bolluk yılını yedi kıtlık yılı izleyecektir ve firavuna “akıllı ve bilgili bir adam bulup onu Mısır’ın başına getirmesi gerektiği” de söylenir (21-33. Ayetler). Bu plana işaret eden iki şey mevcuttur. Birincisi, Tanrı, ülkenin başında yalnızca tek bir adam olmasını buyurur, ikincisi ise, Tanrı, koşullara öyle bir şekilde buyruk verecektir ki, ülkedeki her şey bu adamın kontrolü altına getirilecektir. Yusuf Mısır’ın başına geçmeli idi ve her şey yedi bolluk yılını izleyecek olan yedi kıtlık yılı boyunca Yusuf’un kararlarına göre yönetilecekti. Koşullar ve insan Tanrının tasarlamış olduğu planı gerçekleştirmek için bir araya getiriliyordu.

PEYGAMBERLİĞE ÖZGÜ ANLAYIŞ

Bu da Tanrının gelecekteki dünya yönetimine ilişkin planına dahil idi. Tanrı, parlamentolar, kabineler ya da danışmanlar ve görevliler aracılığı ile yönetmeyecek idi; tüm yönetim “akıllı ve bilgili bir adamın” elinde olacaktı. Ve her şey ya lütuf günü ya da yargı günü aracılığı ile O’nun yönetimi altına getirilecek idi. İki bin yılı aşkın bir zamandan beri Tanrı insanın en büyük ihtiyacını lütfunun zenginliği uyarınca karşılamaktadır ve böylelikle pek çok kişi, O’nun yüceliği ve kendi bereketleri adına O’nu Rab olarak ikrar etmek ile Mesih’in egemenliği altına getirilmişlerdir. Ama dünyanın diğer daha büyük bölümü Tanrının lütfunu ihmal etmiş ve Mesih’in söylediklerini reddetmişlerdir; bu kişiler lütuf yıllarının ardından gelecek olan yargı gününün önünde eğilmek zorunda bırakılacaklardır. “senin ilkelerin yeryüzünde oldukça orada oturanlar doğruluğu öğrenir” (Yeşaya 26:9).

EN ÖNEMLİ KONU

Yusuf’un her önerisi firavuna iyi göründü, ve Yusuf’a Tanrı tarafından verilen öğütleri yerine getirdi. Böylece “kardeşlerinden ayrı bırakılan kişi”, “tüm Mısır ülkesi üzerinde” bir egemenlik konumuna getirilmiş oldu. Kardeşleri tarafından reddedilmesi, katlanmak zorunda kaldığı aşağılanma, yerine getirdiği kölelik görevleri ve dayanmış olduğu acılar; tüm bunlar onu bir yücelik konumuna yönlendirdi ve onu her şeyin üstünde efendi kılan çeşitli görkemlere sahip kıldı. Ayrıca eğer Yusuf’un acıları Mesih’in daha büyük acılarının ve reddedilmesinin bir örneği ise, o zaman Yusuf’un üstünlüğü yüceltilmiş bir İnsan olarak Mesih’in daha büyük görkemlerinin de örneğini teşkil eder. Kutsal Ruh, eski dönemlerin büyük kutsallarının birbirini izleyen öykülerinde Mesih’in üstünlüğünün görünmesini büyük bir zevk ile bekler; hararetli Mezmurlar ve heyecanlı peygamberlikler aracılığı ile Mesih’in yüceliği önceden bildirilir ve sonunda tüm acıları tamamlandığı zaman, O Tanrının tahtının sağında yüceltilir. Kutsal Ruh daha da büyük bir keyif ile Mesih’e ait olan tüm değerleri alır ve bizim önümüzde her şeyin önünde yüceltilmiş Kişi olarak O’nun daha büyük görkemlerine örnek oluşturur.

DEĞERLİ ÜSTÜNLÜK

Efeslilerde Tanrının kendi iyi isteği ve amacı uyarınca Mesih’in yüceltilmesini amaçlamış olduğunu öğreniyoruz. Çünkü orada şunu okuruz: “Tanrı sır olan isteğini, Mesih’te edindiği iyi amaç uyarınca bize açıkladı. Zaman dolunca gerçekleştireceği bu tasarıya göre, yerdeki ve gökteki her şeyi Mesih’te birleştirecek. Ve bu amacı ile uygun olarak Tanrı O’nu daha şimdiden “bütün yönetimlerin, hükümranlıkların ve güç ile egemenliklerin, yalnız bu çağda değil, gelecek çağda da anılacak olan tüm adların çok üstüne çıkardı. Her şeyi ayakları altına sererek O’na bağımlı kıldı.”

Koloseliler kitabında O’nun kimliğinin yüceliğinin yücelik yerini talep ettiğini öğreniriz. Eğer O “görünmeyen Tanrının görünümü ve tüm yaradılışın ilk doğanı ise,” her şey O’nun aracılığı ile yaratıldı ise, ve her şey varlığını O’nda sürdürüyor ise, o zaman O’nun “her şeyde” üstünlüğe sahip olması zorunludur.

Filipeliler kitabında O’nun alçalan lütfu, Yüceliğini garanti eder. Yücelik ve onur ile taçlandırılmış olarak her şeyin üzerindeki üstünlük konumu verilmiş Olan, önce, çektiği acılar aracılığı ile yetkin kılındı.

Petrus kitabında, O’nun Tanrının gözündeki değerliliğine Yüceliği aracılığı ile tanıklık edildiği, anlatılır. Oysa, insanlar tarafından değersiz görülerek bir kenara atılan taş, Tanrının ”seçilmiş ve değerli” taşıdır ve köşe taşı yapılmıştır.

Ayrıca, Yuhanna bize,  eğer diğerlerinin O’nun yüceliğinin bereketlerini ve görkemini paylaşacaklar ise, o zaman acının ve ölümün yüceliğe giden yol olması gerekir. İnsanoğlu’nun yüceltilmesinin gerektiği an gelmiş olduğu zaman, buğday tanesinin toprağa düşüp ölmesinin ya da sonsuza kadar yalnız kalmasının gerektiği an gelmiş demektir.

SÜREKLİ YATIRIM

Ama eğer Yusuf bir üstünlük konumuna yerleştirildi ise, konumuna uygun bir koşul içinde bulunması gerekir. Yusuf, hapishane koşulları sona erdiği zaman, hapishanedeki giysilerini de üzerinden çıkartır. Kraliyet ya da mühür yüzüğü, beyaz keten giysiler, ve onun yüksek konumunu sembolize eden altın zincir ve bundan daha derin ve ruhsal bir yol Mesih’in yüceltilmesi ile ilgili gerçeklerdir. Lütuf sayesinde giymiş olduğu alçakgönüllülük ve yoksulluk giysileri ya da onu küçümseyip alay eden kişilerin hepsi, sonsuza kadar ortadan kaldırılırlar. Dikenli taç yücelik tacı ile, kamış kraliyet asası ile ve dikişsiz giysi kar beyazlığında, pırıl pırıl parlayan bir giysi ile değiştirilir. O, yeryüzünde iken, yoksul bir İnsan gibi göründü, göklerde ise Tanrının yüceliği O’nun yüzünde de parlıyordu. O, yalnızca yücelik içinde değildir, aynı zamanda yüceltilmiştir.

MAKUL SONUÇ

Görkem ile yüceltilmiş ve donatılmış olarak, herkes, Yusuf’un önünde “diz çökmeye” çağrılır ve hiç bir kişi ondan bağımsız bir şekilde hareket edemeyecektir. Firavun bu konuda şöyle der: “Mısır’da senden izinsiz kimse elini ayağını oynatamayacak.” Yusuf, üstün konumda olduğu için herkesin ona boyun eğmesi emredilir. Ve bu gün de aynı şekilde, eğer Tanrı Rab İsa’yı yüceltti ise ve O’na her adın üstünde olan bir ad verdi ise, o zaman “her dizin Rab İsa’nın önünde diz çökmesi” gerekir. Hıristiyan bol lütuf yılları sırasında O’nun önünde diz çökmekten zevk alır; dünya ise, kıtlık yılları geldiği zaman diz çökmek zorunda kalacaktır.

BÖLÜŞÜLEN MİRAS

Yusuf’un yüceltildiği günde, onun, Sırları gerçekten açıklayan biri ya da Safenat-Paneah olduğu kanıtlanır. Mısır’ın bilge kişileri tüm eğitimlerine rağmen, sırları yorumlayamadılar ya da geleceği açıklayamadılar. Tanrı da aynı şekilde sırlarını peygamberler, kahinler ya da krallar aracılığı ile bildirmedi ve söylemedi. Bu kişilerin hepsinin Mesih hakkında görkemli şeyler söylemeleri gerekti, ama sırların Açıklayıcısı Olan Mesih’in gelişini bekleyen sırlar mevcut idi. Sonra, gerçekten de Mesih yüceltildiği zaman, sırların en büyüğü gözler önüne serildi; Mesih’in ve şimdi açıklanmış olan kilisenin sırrını, Yusuf’ta ve onun öteki uluslardan olan Asenat adlı karısında sönük bir gölge olarak görebiliriz. Çok uzaklardaki Kenan diyarında kalmış olan kardeşleri tarafından reddedilen Yusuf, onların haberi olmadan konumların en üstününe yüceltildi ve orada yücelik konumunu paylaşmak için öteki uluslardan bir geline sahip olur. Böylece, İsrail tarafından yeryüzünde reddedilmiş olan Mesih, onları günahının suçu altında bırakır ve göklerdeki konumuna yerleşir ve tanrının sağında oturduğu yerde iken, kilise öteki uluslar arasından dışarı çağrılır ve O’nun krallık yüceliklerini paylaşması için O’na sunulur.

BÜYÜK BULUŞMA

Yusuf, bolluk yılları sırasında yücelik konumunu Mısır’da büyük bir hasat biçmek için kullanır. Yusuf, bolluk yılları boyunca Mısır’daki tarlaların ürünleri ile ilgilenir ve Mısır’daki insanlar ile kıtlık yılları zamanında ilgilenecektir (36-49. Ayetler). Zamanımızdaki lütuf çağında, dünya “yedi bolluk yılından” geçmektedir. Bu lütuf döneminde Tanrının lütfu, “avuç dolusu” bereketleri boca etmektedir. Dünya insanları, lütfu kapılarına kadar getiren bereketleri tamamen ihmal edebilir ve gelecek hakkında oldukça düşüncesizce davranarak kendi yollarını izlemektedirler. Görünüşe göre Mısır halkı, bolluk yıllarında, kıtlık yılları için birikim yapmak gibi bir avantaj elde etmedi. Ayetlerde, Mısır halkının ürün depoladıklarını okumuyoruz. Yusuf bütün Mısır’ı dolaştı ve ürün depoladı. Ve aynı şekilde bu gün de canların hasatını biçen, yüceltilmiş olan Mesih’tir. Mesih tüm dünyayı toplar ve halkını dünyadan dışarı çıkartarak toplar. Ama lütuf günlerinin dönemi sona erdiği zaman, Mesih dünya insanları ile ilgilenecektir.

MÜKEMMEL DOYUM

Aynı zamanda karısının Yusuf’a doğurduğu iki oğul da, Mesih’e tanıklık edeceklerdir. Manaşşe, bildiğiniz gibi, “unutturan” anlamına gelir, ve Efrayim ise, “İki kat verimli” anlamına gelmektedir. Kardeşleri tarafından reddedilen Yusuf’un yolu, bir acı ve zahmet yolu olmuştur, ama Yusuf sıkıntı çektiği ülkede büyük ödülünü elde etmiş ve verimli hale gelmiştir. Durum, Mesih için de farklı değildir. O’nun eski halkı O’nu küçümsemiş ve reddetmiş olabilir, O’nu suçlu kişiler ile bir saymış olabilir, ama O’nun reddedildiği gün, Can’ı bir günah sunusu yapıldığı zaman, işte o zaman “ürününün semeresini” görecektir, evet, Can’ının semeresinin ürününü görecek ve doyum bulacaktır. İsrail şu sözleri söyleyebildi: “O’nun kanı bizim ve çocuklarımızın üzerinde olsun,” ve İsrail suç kasesinin tortusunu içecektir, ama Mesih’i reddettiler diye Mesih kaybolmamıştır. O’nun “zahmeti”, İsrail tarafından reddedildiği zaman, dünyadan toplanmış olan canların büyük hasadı O’nun bu zahmetine görkemli bir karşılık verecektir. O’nun İsrail tarafından “unutulduğu” zaman, öteki uluslar arasındaki ürünü topladığı zamandır.

Rab, zahmetlerin sona erdiği için seviniyoruz,
Sıkıntı çekme zamanın bittiği için mutluyuz.
Sen Babanın tahtına yükseltildin ve
Orada artık asla ölmemek üzere yaşıyorsun.

Rab, Sana tapınıyor ve Sana hayranlık duyuyoruz,
Çünkü Senin zengin ve eşsiz lütfun tapınmamızın nedenidir.
Çok yakın bir zamanda Senin önünde sevinç ile duracak
Ve Seni yüz yüze göreceğiz.

Bölüm 5

Kıtlık Yılları

Yaratılış 41:53-57; 42

Yusuf’un yolu bir yüceltilme ve güç konumuna gelmiştir ve biz onun bu bu gücü bolluk yılları sırasında nasıl kullandığını görmüş bulunuyoruz. Ama “Mısır’da yedi bolluk yılı sona erdi. Yusuf’un söylemiş olduğu gibi yedi kıtlık yılı baş gösterdi” (53,54. Ayetler). Yusuf yokluk yılları sırasında nasıl hareket edecektir? Kardeşleri Yusuf’u bir çukura atmışlardı; öteki uluslar ise onu bir zindana attılar. Yusuf şimdi dünya üzerindeki üstünlüğünü fırsat bilerek sahip olduğu gücü kardeşlerinden öç almak için kullanacak mı? Doğal insan bu şekilde hareket edebilir, ama lütuf farklı bir şekilde davranacaktır. Yusuf sahip olduğu üstünlük konumunu ve gücü, evrensel bereket amacı için kullanacaktır. Ama lütuf gösterir iken aynı zamanda adaleti de muhafaza edecektir. Böylece öteki uluslardan bir ihtiyaç feryadı yükselecek ve bereketi elde etmeden önce Yusuf’un önünde boyun eğmek zorunda kalacaklardır, bu nedenle kardeşlerin durumunda tövbenin bereketten önce gelmesi gerekir.

UYANDIRILAN İHTİYAÇ

Bolluk yılları boyunca dünya, Yusuf’un sözüne pek kulak asmadı. Kardeşleri ile ilgili hiç bir haber işitmedik, onlar Yusuf’a karşı tamamen kayıtsız kaldılar. Ama buna rağmen, kıtlık baş gösterdiği zaman, ihtiyaç uyandırılmış oldu; “Mısırlılar aç kaldılar” (ayet 55); ve Yakup ve oğulları açlıktan ölme tehlikesi ile yüz yüze kaldılar (Yaratılış 42:1,2). Yiyeceğe duyulan ihtiyaç feryatlara neden oldu ve öteki uluslar ve Yusuf’un kardeşleri bir zamanlar aşağılayıp reddettikleri kişinin, ihtiyaçlarını karşılayabilecek tek kişi olduğunu öğrendiler ve bu gerçeğin farkına vardılar. Öteki uluslar “Yusuf’a gitmek” zorunda kaldılar ve kardeşleri de Yusuf’un önünde yere kapanmak zorunda kaldılar (Yaratılış 41: 55; Yaratılış 42: 6). Bir zamanlar reddedilmiş ama şimdi yüceltilmiş olan kişi, öteki uluslar ve Yakup ile oğullarının tek kaynağı haline geldiler.

TEK KAYNAK

Her şeye rağmen yine de tüm bu olanlar, gelecek olan şeylerden net bir şekilde söz ederler. Bütün dünyanın üzerine gelecek olan denenme saati yeryüzünde yaşayanları denemek için gelecektir (Vahiy 3:10), ve Yahudiler için de “o günlerde öyle korkunç bir sıkıntı olacak ki, dünyanın başlangıcından bu yana böylesi olmamıştır, bundan sonra da olmayacaktır” (Matta 24:21). Peygamber Yeremya ise bu konuya şu sözler ile değinir: “Ah, ne korkunç gün! Onun gibisi olmayacak” (Yeremya 30:7). Ve o denenme saatinin geleceği günde tek kaynak, aşağılandığı günlerde Yahudiler ve öteki uluslar tarafından reddedilen ve çarmıha gerilen yüceltilmiş Mesih olacaktır.

BEREKET DEPOLARI

Hem Yahudiler hem de öteki uluslar Tanrının ve Tanrının Mesih’inin dışarıda bırakıldığı bir dünyada refah ve barış getirmek için bulundukları girişimlerde pek çok sefil durumlar yaşayacaklardır. Ancak öteki uluslar Mesih’e, kralların Kralı ve rablerin Rabbi olarak boyun eğene ve Yahudiler sonunda “Rabbin adı ile gelen kutsanmıştır” ikrarında bulununcaya kadar, bereket dönemine ulaşılmayacaktır. Sonra yüceltilmiş Mesih, eskiden Yusuf’un yapmış olduğu gibi, tüm bereket “depolarını” açacaktır.

DAHA BÜYÜK ZULÜM

Ama yine de Yusuf’un öyküsünde, öteki uluslara ve kardeşlerine olan davranışlarının ölçüsü arasında büyük bir fark mevcuttur. Öteki ulusların, bereket depoları açılmadan önce ihtiyaçlarını gerçekten öğrenmeleri ve Yusuf’a boyun eğmelerinin gerektiğini fark etmeleri lazımdır. Ama yine de kardeşlerin işledikleri suç, öteki ulusların işledikleri suçtan çok daha büyük idi ve bereketleri elde etmeleri için onları tövbeye getirecek olan tecrübelerin de bu gerçeğe uygun olarak daha derin yaşanan tecrübeler olmaları gerekir. Ve bu nedenle Kutsal Yazılar şu konuyu çok sade ve net bir şekilde dile getirirler: kendi Mesihlerini çarmıha gererek işledikleri daha büyük suç ile Yahudiler, Mesih’in yönetimi altındaki bin yıllık bereket dönemini elde etmeden önce öteki uluslara kıyasla daha büyük bir zulüm döneminden geçeceklerdir.

DAHA DERİN DENEYİMLER

Yahudilerin yaşayacak oldukları bu daha derin deneyimler, ilerdeki bölümlerde daha ayrıntılı olarak dile getirilecek olan Yusuf’un kardeşleri ile olan ilişkisi ile ilgili konularda yer alırlar. Kıtlığın neden olduğu stresi yaşayan Yakup, oğullarına şunları söylemek zorunda kalır: “Neden birbirinize bakıp duruyorsunuz?” Umutsuz bir durum yaşamaktadırlar ve farkına varmaları gereken, birbirlerinden yardım alamayacaklarıdır, çözüm kendilerinde değildir. Eğer yardım gelecek ise, bu yardımın onların dışında bir yerden gelmesi gerekir. Bu yüzden on kardeş Mısır’a gelir ve Yusuf’un huzuruna çıkarlar.

DEĞİŞEN KOŞULLAR

Yusuf, bir zamanlar yaşça kendisinden büyük olan kardeşlerinin ellerinde, zayıf ve çaresiz bir genç delikanlı idi. Genç bir delikanlı on yetişkin erkeğin gücüne karşı ne yapabilirdi? Ve geçmişte yaşanan bu günlerde Yusuf’un kardeşleri yüreklerini doldurmuş olan nefret ve kıskançlığı uygulamaya dökmek için güçlerini kullanma konusunda hiç de ağır davranmadılar. Bu olayların üzerinden yirmi yıl geçti; koşullar değişti; Yusuf yüceltildi; kardeşleri, çaresiz ve aç on erkek olarak Yusuf’un önünde yere kapandılar. On yabancı, Mısır’ın tüm gücüne sahip egemeninin huzurunda ne yapabilirlerdi? Yusuf için aşağılanma dönemi artık geçmişte kalmıştı, zaman güç zamanı idi. Yusuf gücünü nasıl kullanacak idi? Onların ellerinden kölelik acısı gördüğü için onları da ağır bir kölelik ile mahkum mu edecekti? İnsan doğası, kişiyi böyle bir davranış için tahrik eder; öç alma duygusu bundan keyif alabilir, kötü davranışa karşı adaletin devreye girmesi istenebilir. Öte yandan, doğa çok farklı bir tutum önerebilir: Yusuf, doğal bir insan olan Esav’ın yaptığı gibi, eski dönemlerde erkek kardeşinin kendisine karşı işlediği hatasını görmezden geldiği ya da onu bağışladığı gibi, cömertçe davranamaz ve kardeşlerinin günahını tamamen görmezden gelemez miydi? Doğa genellikle, havai ya da şen bir şekilde “geçmişte olan geçmişte kalmıştır” şeklinde konuşabilir ve bir cömertlik edası aracılığı ile kendini yüceltmek isteyebilir. Ama Yusuf’un izleyeceği yol, bundan farklı olacaktır. Doğal insanın gözünde çok büyük takdire sahip gibi görünen durum, Tanrıdan korkan kişinin gözünde hiç bir çekiciliğe sahip değildir.

YÖNETEN SEVGİ

Yusuf’un yaşamındaki sır bu idi. Gençliğinden yaşlılığına kadar yaşadığı tüm olaylarda, onu doğanın buyrukları değil, Tanrıya duyduğu kutsal korku yönetti. Bu nedenle, kardeşlerinin önünde şu sözleri söyleyebildi: “Ben Tanrıdan korkarım.” (ayet 17) Yusuf’un tüm eylemlerindeki gizli kaynak, bu ifadedir. Yusuf’un düşünceleri, sözleri, yolları, Tanrı korkusu tarafından yönetildi. Doğa ise, Tanrıyı dışarıda bırakır ve yalnızca kendini haklı çıkartmak, takdir etmek ya da yüceltmek için uğraşır. İman ise, Tanrıyı ve O’nu neyin hoşnut edeceğini düşünür. Yusuf, “Tanrıyı hoşnut edecek biçimde saygı ve korku ile tapınmayı” ister (İbraniler 12:28). Ayartıldığı o günde Tanrı korkusu aracılığı ile muhafaza edildi, çünkü şu sözleri söyleyebildi, “Nasıl böyle büyük bir kötülük yapabilirim ve Tanrıya karşı nasıl günah işleyebilirim?” Yusuf, yüceltildiği günde Tanrı korkusu nedeni ile kardeşlerinden intikam almak konusunda korundu. Ne alçaltıldığı günde çektiği acılar ne de yüceltildiği günde sahip olduğu görkemler, canının Tanrı korkusundan ayrılmasına izin veremediler. Yusuf, kıtlıkta da bollukta da yaşamayı bildi. Koşulları üzücü ya da sevindirici olsa da o her zaman kendisinin ve koşullarının arasında Tanrıya yer verdi. Böylece Tanrı korkusunda yürüyerek kardeşlerine Tanrının davranacağı gibi davrandı ve Tanrının yolu bir sevgi yolu idi, ama genellikle insanların söyledikleri gibi, “sevgi kördür” diyen zayıf ve başarısız bir insan sevgisinin yolu değildi yalnızca. Tanrısal sevgi, net görüşü ile sevginin objelerinin başarısızlıklarına karşı kör değildir, aksine kendisine karşıt olan her şeyin farkındadır, her hatayı uzaklaştırmayı ister, öyle ki sonunda sevgi objesinde tatmin olmuş olarak dinlenebilsin.

AYIRT EDEN SEVGİ

Ayrıca, sevgi, ayırt etme konusunda çok hızlıdır. Çevredeki ulusların çoğunluğu, ihtiyaçları nedeni ile Yusuf’un ayaklarına götürüldüler, ama bu on adam doğrudan onun önünde belirdikleri zaman, sevgi, onların, Yusuf’un kardeşleri olduğunu ayırt etti; ayette şunu okuruz: “Yusuf, kardeşlerini görünce tanıdı.” Onları yirmi yıldır görmemişti, ama sevginin hızlı algılama gücü aracılığı ile ihtiyaç içinde olan bu adamların uzun yıllardır ayrı olduğu kardeşleri olduğunu görebildi. Ve sevgi onları tanıdı. “Yusuf kardeşlerini tanıdıysa da kardeşleri onu tanımadılar” (ayet 8). Sevgi, onların geçmişteki öykülerini biliyordu ve şimdi onların ihtiyaç içinde ayaklarına kadar gelmiş olduklarının farkında idi.

HATIRLAYAN SEVGİ

Ve sevgi tanıdı, çünkü sevgi hatırladı. “Yusuf onlar ile ilgili düşlerini anımsadı” (ayet 9). Geçmişin düşleri, kardeşlerinin kendisine duydukları öfke ve ettikleri alaylar, onu nasıl bir köle olarak sattıkları ve kısaca kardeşlerinin yaptıkları tüm kötülükleri hatırladı, ama onları seven biri olarak hatırladı, çünkü Yusuf onlar ile konuşur iken, “öbür tarafa döndü”. Yusuf’un tüm hapsedilmiş duygularının, kardeşlerinin önünde sınır tanımadan dışarı akacağı zaman da gelecektir, ama o an gelene kadar Yusuf’un yapması gereken başka işler vardır. Sevgi, onların yüreklerini kazanmak için çalışmaya başlayacak ve kendisine karşı çok büyük bir günah işledikleri kişinin huzurunda onları huzura kavuşturacaktır. Sevgi, bu sonuca ulaşmak için bu arada adil bir şekilde bir yol bulacak ve geçmişteki her lekenin silinmesini sağlayacaktır, öyle ki, Yusuf ve kardeşleri arasındaki her sorun çözüme ulaşsın ve aralarına sevginin akmasına engel olacak hiç bir şey kalmasın. Ama yine de, gücendirilmiş olan kişinin huzurunda yüreklerin tam bir huzura kavuşması için tek bir yol vardır. Her hatanın ışığa getirilmesi ve tam olarak itiraf edilmesi gerekir. Uyumakta olan vicdanın uyandırılması gerekir, günahların hatırlanması ve itiraf edilmesi gerekir. Yüreğe ulaşmak ve onu huzura kavuşturmak ancak vicdan aracılığı ile mümkün olabilir. Sevgi ile hareket eden Yusuf kardeşlerinin vicdanlarına ulaşacaktır. “Yusuf onlara yabancı gibi davranarak sert konuştu” (ayet 7).

CEZBEDEN SEVGİ

Mesih de aynı şekilde davranarak, öteki uluslardan olan bir kadın ihtiyacının karşılanması için O’nun huzuruna geldiği zaman, bir yabancı gibi durmuş ve bu kadın ile hiç konuşmamıştı, çünkü ayette şunları okuruz: “İsa kadına hiç bir karşılık vermedi” (Matta 15:23). Ve konuştuğu zaman da kadının “çetin sözler” duyması gerekti. Ama biz bu davranışın mükemmel sevginin berekete götüren yolu olduğunu biliyoruz. Mesih aynı şekilde, ilerde Yahudilere olan davranışlarında da peygamberin şu sözleri ile uyumlu olarak bir yabancı gibi hareket etti. “İşte bu yüzden onun yoluna dikenli bir çit çekeceğim, yolunu bulamasın diye önüne duvar öreceğim”; ve Rab şöyle der: “Bu yüzden zamanında tahılımı geri alacağım.” Rab, Yahudileri, Tanrıdan başka hiç bir kaynağa sahip olamayacakları çöle götürmek için üzerlerine kıtlık gönderecektir.Çöldeki bu yerde Rab onlara şu sözleri söyleyebilir: “Onun yüreğine, dostça konuşacağım” (Hoşea 2:6,9,10).

SEVGİ DENEMESİ

Kardeşler, Mısır’a gelme nedenlerinin yiyecek satın almak olduğu konusunda ısrar ettiler. “Yiyecek satın almaya geldik” (ayet 10). Gerçekten de geldikleri kişi, doğru kişi idi. Ama yanlış bir plan ve yanlış bir istek ile gelmişlerdi. Amaçları satın almaktır ve kendileri hakkındaki düşünceleri şudur:“Biz kulların dürüst insanlarız” (ayet 11). O ana kadar ne Yusuf’un yüreğindeki sevgiden ne de kendi yüreklerindeki kötülükten haberdar değillerdi. Yusuf’un, kendi ailesinden olan kişilere satmayacak kadar zengin olduğunu ve kendilerinde istemeyi hak edecek bir şey bulunmadığını öğrenmeleri gerekiyordu. Paraları tahıl satın alamayacaktı ve kendi çabaları ile tahıl talep edecek bir şeye sahip değillerdi. Öğrenmeleri gereken şey şu idi: Yusuf her bereketi boca etmeye hazır idi; istediklerini onlara sağlayabilecek tek kişi Yusuf idi. Sevgi, değersizlik, talep edecek hiç bir şeye sahip değil iken, verendir. Yusuf’un yüreğindeki sevgi, yalnızca takas ister ve onların yüreklerindeki kötülük tüm çaba taleplerini reddeder. Eğer Yusuf’un kardeşleri dürüst kişiler olduklarını düşünüyorlar ise, o zaman Yusuf onları bir deneme ile sınayacaktır.

ÖĞRETEN SEVGİ

Ayrıca, Yusuf’un kardeşlerinin tüm bereketlerinin “kayboldu” diye söz ettikleri kişiye bağlı olduğunu öğrenmeleri gerekmektedir (ayet 13). Kardeşleri muhtemelen şöyle düşünüyorlardı: “Onu yirmi yıldır görmedik; yaşamlarımızdan tamamen çıktı, bu yüzden o, bizim gözümüzde “kayboldu”. Aynı şekilde bir gün gelecektir ve Yahudi o günde, tüm bereketlerinin hiç değer vermemiş olduğu Birine bağlı olduğunu öğrenmek zorunda kalacaktır. “İsa, siz yapıcılar tarafından hiçe sayılan, ama köşenin baş taşı durumuna gelen taş’tır. Başka hiç kimsede kurtuluş yoktur. Bu göğün altında insanlara bağışlanmış, bizi kurtarabilecek başka hiç bir ad yoktur” (Elçilerin İşleri 4:11,12).

İKNA EDEN SEVGİ

Kardeşler kendi ağızları ile kendilerini mahkum ettiler. Dürüst insanlar olduklarını ileri sürdüler, ve aynı ağızları ile Yusuf için “kayboldu” dediler; eğer Yusuf yirmi yıl önce yaşamlarından çıktı ise, bunun nedeninin tamamen kendi kötülükleri yüzünden olduğunu çok iyi bilmekte idiler. Tövbe etmemiş ya da pişman olmamış yürekler ile reddetmiş oldukları kişinin huzurunda duruyorlardı ve buna rağmen yine de dürüst kullar olduklarının iddia edebiliyorlardı. Yusuf şimdi, onları günahları konusunda ikna etmek için ilk adımı atar ve onları hapishaneye gönderir. Onları Mısır’a getiren açlık nedeni ile yaşamlarını kaybetme korkusu idi, ama Mısır’da özgürlüklerini kaybetmek gibi bir sonuç ile karşılaştılar. Günahlarının sonucunu bir ölçüde öğrenebilmeleri için üç gün süre ile hapishanede bırakıldılar. Yusuf zindana haksız yere atılmıştı, ama kardeşlerinin zindana atılmaları adil idi. Sonuç, vicdanlarının çalışmaya başlaması oldu, çünkü şöyle dediler: “Besbelli kardeşimize yaptığımızın cezasını çekiyoruz” – (ayet 21). Vicdan, şimdiki sıkıntılarını geçmişteki günahları ile bir araya getirdi. Böylece zindana atılmalarındaki amaç yerine gelmiş oldu. Yalnızca “suçluyuz” demek ile kalmadılar, ama aynı zamanda “Besbelli kardeşimize yaptığımızın cezasını çekiyoruz” dediler. Bize yalvardığı zaman nasıl sıkıntı çektiğini gördük, ama dinlemedik. Bu sıkıntı onun için başımıza geldi.” O anda içinde bulundukları sıkıntıyı yirmi yıl önce işlemiş oldukları günahtan ötürü olduğunu anlayarak doğru bir bağlantı kurdular.

AĞLAYAN SEVGİ

Ancak, her ne kadar olumlu olsa da, uyanmış olan bu vicdanları yalnızca kendi aralarında işliyordu. Eğer Yusuf’un huzurunda her zaman mutlu olmak istiyorlar ise, vicdanlarını yalnızca kendi aralarında değil Yusuf’un önünde de konuşturmaları gerekiyordu. Bu yüzden Yusuf’un eli onların üzerinde olacaktı. Yusuf, aralarından Şimon’u alarak ötekilerin gözleri önünde bağladı, ama Şimon’u bağlayan bu ipler, sevginin ipleri idiler. Çünkü Yusuf bunu yaparken onlara arkasını dönmüş, ağlıyordu. Ayrıca, kardeşlerinin torbalarına buğday doldurulmasını buyurdu. Yusuf kardeşlerinin ihtiyaçlarına karşı düşüncesizce davranmaz ve böylelikle onlara büyük ölçüde bir rahatlama ihsan etmiş olur; ama yine de Şimon’u tutsak olarak alıkoyar. Ve Yusuf kardeşlerinin ihtiyaçlarını karşılar iken aynı zamanda bu tutumu ile onları yenilenmeleri için bir başka aşamaya yönlendirmektedir. Çünkü onlara buğday verdiği gibi her birinin parasını da geri verir ve paraları buğday torbalarının içine koyar. Eğer kardeşlerinin görecek gözleri olsa idi, Yusuf’un bu davranışından onun veren bir kişi olduğunu anlarlardı. Ancak içinde bulundukları durum nedeni ile kendilerine ihsan edilen bu armağanlar onların yalnızca daha fazla korkmalarına neden oldu. Paraları gördükleri zaman yürekleri yerlerinden oynadı. “Tanrının bize bu yaptığı nedir?” dediler (ayet 28). Günahlarını hatırladılar ve şimdi artık Tanrının işledikleri günaha karşılık vermekte olduğunu anlıyorlardı. Canlarında Tanrı korkusu yükselmeye başlamıştı. Ama Yusuf’un duyduğu şekilde kutsal bir korku duymuyorlardı. “Yusuf’un kardeşleri suçlu oldukları için korktular; Yusuf ise suç işlemekten korkuyordu.” Ve yine tekrar edelim; Yakup’a döndüklerinde ve her biri buğday torbasının içinde parasını bulduğunda, “korktular.” Yusuf’un yapmış olduğu iyilik, kardeşlerinin yüreklerini sevindirmesi gerekiyordu, ama sefil bir durumda idiler ve korkuyorlardı, çünkü suçlu vicdanları, hak etmedikleri bir iyilik karşısında onlara korkmalarını söylüyordu.

YANLIŞ ANLAŞILAN SEVGİ

Yakup, oğulları gibi suçlu değildi, ama zayıf imanı yaşanılan tüm bu koşulların üzerinde Tanrının elinin bulunduğunu göremiyordu. Oğullarının yaşadığı deneyimi işittiği zaman, yalnızca şu sözleri söyleyebildi: “Sıkıntıyı çeken hep benim.” “Tanrı kendisini sevenler için, yaşanılan her durumu iyilik için işler” diyebilen iman dilinden ne kadar da farklı bir ifade! Benlik ve doğal gözler ile bakıldığı zaman, kendisine karşı görünen her şeyi Tanrı onu bereketleme aracı olarak kullanıyordu. “Yusuf yok, Şimon yok. Şimdi de Benyamin’i götürmek istiyorsunuz.” Tüm bunlar aslında Yakup’un lehine idi. Babasının yanından alınan Yusuf reddedildi ve satıldı, hapse atıldı ve yüceltildi. Şimon alıkondu; Benyamin babasının yanından götürüldü; tüm bunların hepsi berekete giden yola ait aşamalar idiler; ve Tanrı bu olanları Yusuf ile babasını bir araya getirmek ve Yakup ve oğullarına daha zengin bereketler vermek amacı ile aracı olarak kullandı. Ama Yakup, yine de oğullarına şöyle diyordu: “Bu acı ile ak saçlı başımı ölüler diyarına götürürsünüz.” Yakup, geleceğinde yalnızca acı ve ölüler diyarı gördüğü tam o anda Tanrı ona sevinç ve bereket getirmek üzere idi. Eğer Yakup düşüncelerinde ısrarlı davranmış olsa idi, Tanrının bereket yollarına engel olmuş olacak idi, çünkü Yakup şöyle demişti: “Oğlumu sizinle göndermeyeceğim.”

Her acının bir nedeni vardır
Ve Tanrı bir gün yersel kaybın göksel kazanç olduğunu açıklayacaktır.
Aynı resim dokumalı goblen bir duvar örtüsü gibi, geriden bakıldığı zaman,
Çözülemeyecek kadar birbirine karışmış iplikler gibi görünür.
Ama goblen duvar örtüsüne ön taraftan bakıldığı zaman,
Ustanın özenli çalışması takdir edilir,
Ustanın ender görülen bir ustalığa ve sabıra sahip olduğunu kanıtlar.
Rab, sen ustasın, ben de çerçeveyim, senin adının
Yüceliği için bende benzeyişini mükemmel kıl.

Bölüm 6

Kardeşlerin Denenmesi

Yaratılış 43 - 44

Yusuf’un kardeşlerinin işlediği günah hatırlatılmış oldu; vicdanları uyandırıldı; Tanrı korkusu canlarında yükseldi. Ama kardeşlerin, her şeye rağmen yine de Yusuf yüreğindeki sevginin tümünü açıklamadan ve kardeşleri vicdanlarında tam huzura kavuşmadan önce, geçmeleri gereken başka tecrübeler mevcuttu.

BÜYÜK BİR ALDATMA

Yusuf’un kardeşleri geçmişte, yalnızca Yusuf’a karşı değil, aynı zamanda babalarına karşı da günah işlemişler idi. “Bir kardeşin acı dolu feryatlarına ve bir babanın yasına” aldırmayacak kadar haince davranmışlardı. Kardeşler olarak kardeşlerinin önünde, oğullar olarak babalarının önünde günah işlemişlerdi. Kardeşleri Yusuf’a çok büyük bir hainlik etmişler ve babalarını ise çok zalim bir şekilde aldatmışlardı. Hem oğullar hem de kardeşler olarak işledikleri suçun kötülüğünü ve yüreklerinin ne kadar sert olduğunu ortaya koymuşlardı. Şimdi denenecekleri zaman gelmişti ve Yusuf onlardaki gerçek değişimin nasıl olduğunu kanıtlayacaktı. Kardeşler, “Bizler dürüst kullarız” demişlerdi. Yusuf bu yüzden onları sonunda gerçek kardeşler ve gerçek oğullar olup olmadıklarını ortaya çıkartacak olan koşullar içine koyacaktı. Yusuf, nihai bilgelik ile hareket ederek geçmişi yeniden canlandıracaktı. On adam bir kez daha küçük bir erkek kardeşleri konusunda harekete geçmek zorunda kalacaklardı. Bir kez daha yaşlanmış bir babanın küçük oğluna duyduğu sevgi ile yüz yüze gelmek zorunda kalacaklardı.

ÖNEMLİ BİR SORU

Zamanlar değişmiş ve koşullar farklı hale gelmişlerdi. Örneğin düzenlenmesi tamamen yeni idi, ama Dotan tarlalarının öyküsünün prensip olarak Mısır ülkesinde yeniden canlandırılması gerekiyordu. Bu on adam kardeşlerini bir kez daha terk edecek ve babalarını aldatmak için bir başka öykü daha uyduracaklar mıydı? Bu kardeşlerin yüreklerinde gerçek tövbe oluşmuş muydu? Kardeşleri Mısır’i ikinci kez ziyaret etmeye geldikleri zaman, Yusuf bu önemli sorunun cevabını alacak mıydı?

LÜTUFKAR BİR AMAÇ

Kardeşleri Mısır’a götüren nedenin içinde bulundukları kıtlığın getirdiği çaresizlik olduğunu bir kez daha söyleyelim. Yola çıkmadan önce Mısır Valisini etkilemek ve Benyamin’in güvenliğini garanti altına almak için planlar yaptılar. Yahuda Benyamin’in güvenliği için kefil oldu ve Mısır Valisi için hediye hazırlandı. Yusuf’un onlara buğday için ödedikleri parayı geri vererek yapmış olduğu ilk iyilik olası bir “yanlışlık” olarak tahmin edilir (ayet 12). Olup biten her şey doğal insan için lütfun yollarını anlamasının ne kadar imkansız olduğunu ortaya koyar. Doğal insan düşüncesi ile konuşan Yakup şöyle der: “Niçin adama bir kardeşiniz olduğunu söyleyerek bana bu kötülüğü yaptınız?” (ayet 6). Verdikleri yanıt lütuf ile ilgili yola girdiklerini gösterir: “adam, bize bizimle ve akrabalarımız ile ilgili yakın davranarak öyle sorular sordu ki, yanıt vermek zorunda kaldık” Lütuf her şeyi affedebilir, ama herkesi ışığa da getirir (ayet 7).

GENEL BİR TEKLİF

Sonra İsrail planını açıklar. Bir iman adamı olmasına rağmen şimdi doğal bir insanın düşüncelerine göre konuşmaktadır. “Eğer böyle olması gerekiyor ise o zaman böyle yapın.” Yakup’un planı insan eylemlerine bağlı bir plandır. Buğdaya ihtiyacı vardır, Şimon’un serbest bırakılmasını ve Benyamin’in güvenliğinin garanti edilmesini arzu ediyordu ve herkesin kendi eylemleri aracılığı ile ortaya çıkacak olan bir yol teklif ediyordu. Ve insan Tanrı’nın bereketini elde etmek için her zaman bu yolu seçer ve hala da seçmektedir. Kayin, Rabbe sunu olarak kendi çabalarının ilk ürününü getirdiği zaman, aynı yolu seçmişti. İsrail, “Tanrının söylediği her şeyi yapacağız” dediği zaman da bu yolu seçmişti. Yeni antlaşma döneminde yaşayan varlıklı genç adam da aynı yolda yürüyerek Rabbin huzurunda iken O’na şöyle dedi: “Rabbi, sonsuz yaşamı miras almak için ne yapmam gerekir?”Ve bin dokuz yüz yıllık lütuf çağından sonra insan hala bu ölümcül yola başvurmaktadır, çünkü Hıristiyanlığın son günlerinde hala yazılmış olduğu gibi, “Kayin’in yolundan gitmiş olan” kişilerin var olduklarını görüyoruz.

CÖMERTÇE VERİLEN BİR ARMAĞAN

Kendi eylemleri ile meşgul olan Yakup böylece planını açıklar. “adamı yatıştırmak için ona bir hediye götürün. Buğday satın almak için yanınıza iki kat para alın. Aynı zamanda kardeşinizi de alıp gidin, o adamın yanına dönün.” Doğal insan benliği Tanrıyı bir veren ya da insanı bir alan olarak düşünemez. İnsan ve Tanrı hakkında gerçek bilgiye sahip değildir. Tanrının egemen ve bol lütfunun zenginliğini algılayamadığı için Tanrının yalnızca verebileceğini anlayamaz ya da insanın hiç umut olmayan bir şekilde mahvolmuş olduğunun farkında değildir ve bu nedenle insanın yalnızca alabileceğini kavrayamaz. Ama Yakup’un ve oğullarının bunu öğrenmeleri gerekmektedir, çünkü bereketi Yusuf’un elinden garantileme konusundaki tüm planları tamamen bozguna uğrayacaktır.

CİDDİ BİR HATA

Ayrıca, bu öyküden şunu öğreniriz: İnsan tarafından yapılan planlar yalnızca boş ve yararsız değil, aynı zamanda bu planlar ile meşgul olmak, canın Tanrının lütfuna karşı körleşmesine neden olur. Yakup, Yusuf’un, oğullarına ödediği parayı geri vermesinin nedeninin iyilik olduğunu anlamaz ve bunun yalnızca bir “yanlışlık” olduğunu düşünür. Ama Tanrının bir yanlışlık yapması mümkün değildir. Yanlışlık, tamamen insan tarafından kaynaklanır. Kendi işlerinin kör ettiği insan, Tanrının ne yaptığını göremez (11-23).

HÜZÜNLÜ BİR BELİRSİZLİK

Yakup, tüm planlarını yaptıktan sonra son olarak, oğullarını, Her Şeye gücü Yeten Tanrının merhametine teslim eder. Yakup önceliği planlarına veriri ve Tanrıyı ikinci sıraya koyar. Eğer yaptığı planlarında herhangi bir şey yolunda gitmez ise, Tanrının merhametinin bu eksikliği dolduracağına dair dindar bir umut beslediğini ortaya koyar. Ve insanlar bu gün de Tanrıya ve Mesih’e aynı şekilde davranırlar. Tanrı, merhameti nedeni ile Oğlunu gönderdi, Mesih kudretli kurtuluş işini tamamladı, ama insan hala kendi işlerine sımsıkı sarılmakta ve Tanrının merhametine ve Mesih’in tamamlamış olduğu işe, yalnızca insan çabalarında ortaya çıkacak olan küçük hataları düzeltecek olan olgular olarak bakmaktadır. Ama Yakup için geçerli olan aynı şekilde insanlar için de geçerlidir. İnsanların yaptıkları kendi planları onları umutsuz bir belirsizlik içinde bırakır. Yakup, her şeye rağmen ortaya çıkacak olan sonuçlardan emin olamadığını itiraf etmek zorunda kalır. “Bana gelince, çocuklarımdan yoksun kalacak isem, kalayım” (ayet 14). Tanrıdan bereket elde etmek için insana özgü yol ile ilgili ne kadar önemli bir örnek. Elinden gelenin en iyisini yap, çabalarının sonucunda ortaya çıkabilecek herhangi bir hata için Tanrının merhametine bel bağla ve sonra gelecek için en iyi olanı umut et ve eğer kurtuldu isen kurtulacaksın ve eğer mahkum edildi isen, mahkum edileceksin.

MUAZZAM BİR KABUL

Yusuf’un kardeşleri, sonunda babalarının planının nihai yararsızlığını fark edecek olmalarına rağmen, yine de bu plana göre hareket ederek yola çıkarlar. Böylece yanlarına armağanlar, iki kat para ve Benyamin’i alarak hemen Mısır’a gidip Yusuf’un huzuruna çıktılar (ayet 15). Yusuf ise onların getirmiş oldukları armağanlara bakmadı ve paraya dokunmadı bile, Benyamin’i bir fidye olarak da kabul etmedi. Onların planlarını hiç bir şekilde umursamadı ve görmezden geldi; Yusuf kendi yüreğine göre hareket etmek üzere işe koyuldu. Yusuf onları görünce, önce, kahyasına, “Bu adamları eve götür, bir hayvan kesip hazırla, çünkü öğlen benimle birlikte yemek yiyecekler” dedi. Bu ifade, Tanrının bir günahkarlar dünyasına gönderdiği daha büyük bir mesajın beklentisi değil midir? “Gelin, çünkü artık her şey hazır”? Yusuf’un amaçları, kardeşlerinin planlarının çok ötesinde idi. Kardeşlerinin planı yalnızca Yusuf’tan bir bereket elde etmek idi. Yusuf’un amacı ise bir bereket boca etmek idi; ama bu bereketin tadını Yusuf ile birlikte ve Yusuf’un evinde çıkartacaklardı. Kardeşlerinin planı ise, kendi aralarında bir ziyafet düzenlemek için buğday satın almak idi. Yusuf’un planı ise onunla birlikte keyfine varılacak bir ziyafet hazırlamak idi. “Bu adamlar benimle birlikte yemek yiyecekler” dedi (ayet 16). Yusuf’un kardeşleri gibi bizler de Tanrının bereket düşüncelerini kabul edip alma konusunda aynı şekilde yavaş davranmaktayız. Günahların bağışını ve cehennemden kurtarılmayı elde etmek ile yetiniriz; ancak bizim düşüncelerimiz Tanrının düşüncelerine kıyasla ne kadar da yetersizdir! Tanrının düşüncesi bizim O’nunla O’nun evinde ziyafet sofrasında oturmamızdır. Kaybolan oğlu yönlendiren ihtiyacı idi, ve biraz lütuf duygusu ona babasına dönmeyi düşündürdü; ihtiyacının karşılanacağını ve büyük bir olasılıkla babasının evinde bir hizmetkar konumunda çalışacağını umut ediyordu, ama babasının yüreğinde oğlu için bir hizmetkar konumu, uygun bir konum değildi. Kaybolan oğlun babasının evine babasının bir oğlu olarak getirilmesi gerekiyordu; babasının evinde bir ziyafet sofrasında oturacak ve babası ile birlikte eğlenecekti. Eğer Tanrı, Müjde gönderiyor ise, bunun nedeni, büyük bir kurtarılmış günahkarlar topluluğunun Kendi huzurunda kutsal ve sevgide kusursuz olarak durmasını garanti etmek içindir.

YANLIŞ BİR KUŞKU

Ancak bizler, Tanrı lütfunun yüceliğini kabul etme konusunda yavaş davranırız. Aynı, Yusuf’un evine getirildikleri zaman Yusuf’un kardeşlerinin “korkuya kapılmaları” gibi. Kardeşlerin düşündükleri tek şey, Yusuf’un evine mahkum edilmek için götürüldükleri idi; bir ziyafet sofrası için götürüldüklerini hayal bile edemediler. Bu nedenle şöyle dediler: “İlk gelişimizde torbalarımıza konan para yüzünden götürülüyoruz galiba!” dediler, Yusuf’un kendilerine saldırıp onlara egemen olmak istediğini sanıyorlar idi. Onun her şeyi iyilik için işleyeceğini henüz öğrenmemişler idi. Kendilerini yargılamak yerine Yusuf’u yargılıyor idiler. Tüm bu iyilik belirtilerinden anladıkları tek şey, Yusuf’un onlara saldıracağı ve eşeklerini alarak onları köleleri yapacağı idi (17 ve 18. Ayetler).

TEMELİ OLMAYAN BİR AÇIKLAMA

Kahyaya iki kat daha fazla para ödeyeceklerini açıkladılar. Ama kahyaya yaklaşıp evin kapısında onunla konuşurlar iken, olup biten her şeyden haberdar olan kahya onlara Şimon’u getirdi (19 ve 23. Ayetler). Kardeşler hala kendi çabalarına sarılmakta iken, “Yusuf’un geleceği öğlen saatine kadar” getirdikleri armağanları hazırladılar. Ama Yusuf geldiği zaman, onların armağanlarına bakmadı bile; getirdikleri para ve armağanlar hiç bir işe yaramamıştı (25 ve 26. Ayetler).

ACI VEREN BİR DENEYİM

Yusuf onların hatırlarını sordu, nazikçe konuştu, Benyamin’i görünce yüreği sızladı, ona yakınlık gösterdi, odasına gidip, orada, gizlice sevgisinden dolayı ağladı, ama sonra sevgisi nedeni ile kendisini toparladı, çünkü sevginin açıklanma zamanı henüz gelmemişti. Rab, zamanı gelmemiş olsa bile, kuyu başındaki kadın ile ilgilenir iken, mükemmel bilgeliğini gösterdi. Kadının vicdanına ulaşıncaya kadar ona Kendisini açıklamadı. Kadın, tüm yaşamı hakkında bilgi sahibi olan bu Kişi’nin onu ne kadar çok sevdiğini O’nun şu sözleri ile fark etti, “Buraya gel.” Kadın bundan sonra, “Mesih bu değil midir?”diyebildi. Yusuf, zavallı bir günahkar için lütfun bu mükemmel yollarını önceden sezinlemiştir. Yusuf da lütuf sözleri söyler, ama kardeşlerinin önünde iken kendisine hakim olur. Onları sofrada önünde yaş sırasına göre oturtur, kardeşler şaşkın şaşkın birbirlerine bakar ve anlamazlar ama yaşlarının bilindiğinin farkına varırlar. “Kardeşleri Yusuf’un önünde büyükten küçüğe doğru yaş sırasına göre oturtuldular.” Gördükleri tüm bu iyi davranışlardan hoşnut kalarak “yediler, içtiler ve birlikte hoş vakit geçirdiler.” Ama Yusuf’un da onlar ile birlikte hoş vakit geçirmesi için kardeşlerinin bazı başka dersler daha öğrenmeleri gerekiyordu. Kardeşleri, Yusuf’un armağanlarının tadını çıkartıyorlardı, ama henüz Yusuf’un kendileri ile birlikte olmasından keyif almıyorlardı (27 ve 34. Ayetler). Ama her şeye rağmen Yusuf’un kendilerine açıklanabilmesi için onların Yusuf’un önünde açığa çıkarılmaları gerekiyordu. Bu yüzden Benyamin’in buğday torbasına Yusuf’un gümüş kasesi ve buğdayının parası kondu. Yusuf’un kahyası yola çıkan kardeşlerin peşinden gitti ve onları Yusuf’un gümüş kasesini çalmak ile suçladı. İtiraz ederek masum olduklarını söylediler. “Bizden uzak olsun, biz kulların böyle şey yapmayız.” Ve sonra dürüst olduklarını söyleyerek şöyle dediler: “torbalarımızın ağzında bulduğumuz paraları sana geri getirdik …. Nasıl efendinin evinden altın ya da gümüş çalarız?” Para konusunda böyle dürüst davranan kişiler değersiz bir hırsızlık ile suçlanabilirler miydi? Ama, bu adamların, bir zamanlar kardeşlerini yirmi değersiz gümüş parçası için köle olarak sattıklarını hatırlamak gerekir. Böyle bir eylemde bulunabilecek kapasiteye sahip olan kişilerin her ne kadar aksini iddia etseler de gümüş bir kaseyi çalmalarının mümkün olduğu kesindir. Bu nedenle, geçmişte işledikleri suça dair canlarında tam bir pişmanlık ve tövbe oluşmadığı sürece yapılan bu suçlama hiç de mantıksız değildir. Kase konusunda suçsuz olduklarını Yusuf elbette çok iyi bilmektedir. Ama kardeşler geçmişte işledikleri suçtan tövbe etmişler midir? Yusuf bunu öğrenecektir. Geçmişte ne gerçek evlatlar ne de gerçek kardeşler değillerdi. Canlarında tövbe oluşmuş mudur? Taştan yürekler etten yüreklere dönüşmüşler midir?

ÇOK YORUCU BİR DENEME

Benyamin şimdi, bir zamanlar Yusuf’un bulunduğu konumda bulunmaktadır – babasının en küçük ve en sevdiği oğlu. Bir zamanlar Yusuf nasıl bir köle konumuna düştü ise, şimdi Benyamin de aynı kölelik konumuna düşmek üzeredir. On erkek kardeş daha önce olduğu gibi şimdi de babalarının yanına esenlik içinde dönme konusunda tamamen özgürdürler. Bu koşullar karşısında nasıl hareket edeceklerdir? Tekrar, eski günlerde Dotan tarlalarında olduğu gibi davranacaklar mıdır? Masum olduğunu bile bile küçük kardeşlerini köleliğe terk edecekler midir? Yusuf’a bu şekilde davranmışlardı; aynı şeyi Benyamin’e de yapacaklar mıydı? Bir zamanlar, babalarının yas tutacağını bile bile Yusuf’un kayboluşu ile ilgili düzmece bir öykü anlatmışlardı; şimdi babalarının yanına vardıklarında, Benyamin’in yokluğu ile ilgili de aynı şekilde yalan söyleyecekler miydi? Ah, hayır! Lütuf, bu adamların yüreklerinde çalışmıştır ve tövbe etme görevini yerine getirmiştir. Yusuf’un ısrar ile araştıran soruları sonucunda tüm gerçek itiraf edilir. Yusuf, onlara, “Nedir bu yaptığınız? Benim gibi birinin fala bakacağı (bir deneme yapabileceği) aklınıza gelmedi mi?” dedi. Ve işte lütfun her zaman izlediği yol budur. Rab, Yakup’un kendi oğlu Yusuf’a vermiş olduğu toprağın yakınında bir yerde günahkar bir kadın ile ilgilendi. “Git, kocanı çağır” ifadesi başka bir deyiş ile şu anlamı taşımakta idi: “Nedir bu yaptığın?” Rab, suçlu bir günahkara “kesinlikle tanrısal” Olan olarak Kendisini tanıttı, çünkü kadın şöyle dedi: “Yaptığım her şeyi bana söyledi.” Rabbin, kendisi hakkındaki en kötü şeyi bildiğini ve yine de sevdiğini öğrendiği bu gibi zamanlar olmadığı takdirde hiç kimse yücelik Rabbinin huzurunda mutlu olamaz ve kendini evinde hissedemez.

İÇTEN BİR İTİRAF

Yusuf’un izlediği yol da budur ve sonucunda gelen bereketler ne kadar da harikadır! Artık kendilerini aklamaya çalışmazlar. Yahuda şöyle der: “Ne diyelim efendim? Nasıl anlatalım? Kendimizi nasıl temize çıkaralım? Tanrı, suçumuzu ortaya çıkardı, hepimiz köleniz artık, efendim: hem biz hem de kendisinde kase bulunan kardeşimiz.” Bulundukları konumda artık kendilerini aklamaya uğraşmazlar, geçmiş hakkında kendilerini suçsuz gösterme girişiminde bulunmazlar. Suçlarının Tanrı tarafından “ortaya çıkarıldığına” ikna olmuş günahkarlardır; ve Yusuf’a tamamen boyun eğerler, “hepimiz köleniz artık, efendim” derler (ayet 16).

ETKİLEYİCİ BİR YALVARIŞ

Bu sonuç gerçekten de harikadır, ama bunlar sadece sözcüklerdir ve boş ikrarlar olabilirler. Sözcüklerin işler aracılığı ile kanıtlanmaları gerekir. Bu yüzden, Yahuda kardeşlerini temsil ederek öne çıkar ve yapmak istedikleri şey aracılığı ile sözlerinin gerçek olduğunu kanıtlar. Şöyle der: “Lütfen şimdi çocuğun yerine beni kölen kabul et. Çocuk kardeşleri ile birlikte geri dönsün.” Burada ayrıca şu önemli noktayı görüyoruz: Yahuda’nın dokunaklı yalvarışı aracılığı ile dile getirilen rica eden sevgi, tövbenin canlarında ne kadar derin işlemiş olduğunu kanıtlar. Taştan yürek gerçekten etten yüreğe dönüşmüştür. Yahuda bir evlat olarak babası Yakup için yalvarmaktadır; o babamızdır, yaşlı bir adamdır, Benyamin’i sever (20. Ayet). “Babamı  yaşama bağlayan bu çocuktur” (30. Ayet). “Babamın başına gelecek kötülüğe nasıl dayanırım?” (34. Ayet). Gerçek bir ağabey olarak da Benyamin için yalvarır. O çocuktur, küçüktür (20. Ayet), “küçük kardeşimizdir.” Ama bu yalvarış Yusuf’a onların yalnızca tövbe etmiş olduklarını değil, aynı zamanda bir ölçüde kendisine güvenmiş olduklarını da gösterir. “tanrının önündeki tövbenin ve Rab İsa Mesih’e olan imanın” bu güzel örneğine her zaman gerçek bir lütuf eylemi eşlik eder.

Dinle, ey Babam dinle tek kutsal Olan,
Günahımı kabul ediyorum, alçalıyorum ve pişmanım,
Zayıflığımdan dolayı ayartma galip geldi,
Alçalarak pişmanlık ile tövbe ettiğimi işit.

Şimdi bana merhamet et Babacığım,
Canıma, şu anda çektiğim acı kadar hiç bir şey daha fazla ağırlık veremez.
İliklerime kadar titriyor ve korkuyorum,
Senin sevginin ışığından yoksun kalmak istemiyorum.

Baba, aradığım lütfu biliyorum,
Sana sunacak hiç bir şeyim yok;
Sen günahlı ve üzgün ruhuma konuşursun,
Bağışlarsın –bana her şeyi verirsin.

Günahkar olduğuma ilişkin düşünceler bende pişmanlık uyandırır,
Senin iyiliğini düşündüğüm zaman daha da alçakgönüllü olurum;
Bu nedenle Sen beni günah ve acının sonsuza kadar yok olduğu
Yere alıncaya kadar beni alçakgönüllü olarak koru.
— Yazarı bilinmiyor

Bölüm 7

Barışma

Yaratılış 45:1

Yusuf, bu ana kadar kendisini gizlemiş ve bir yabancı olarak göstermiştir, sert ve kaba konuşmuş ve kardeşlerine onları üzecek şekilde davranmıştır, çünkü vicdanın görevini yerine getirmesi ve canda tövbe oluşturması gerekli idi. Ama sevginin garip görevi tamamlandığı zaman, Yusuf artık kim olduğunu söylemekten kendisini alıkoyamaz. Kardeşlerinin yüreklerindeki suçu ortaya çıkardıktan sonra, yüreğinde taşıdığı sevgisini bildirmesi gerekir. Kardeşleri yüreklerindeki kötülüğün farkına  vardıktan sonra, Yusuf, yüreğindeki daha büyük lütfu ortaya çıkartacaktır; kardeşlerinin yaptıkları tüm kötülükleri biliyordu, ama yüreğindeki lütuf bu kötülüklerin üzerine yükselebildi ve kardeşlerine tam bağışlama sundu.

YUSUF’UN KİM OLDUĞUNU AÇIKLAMASI

Yusuf’un kendisini kardeşlerine “tanıtması” gerekiyordu (ayet 1). Aksi takdirde yüreği hiç bir şekilde tatmin olmayacaktı; aynı şekilde kardeşlerinin yürekleri de hiç bir şekilde rahatlamayacak idi. Ve seven Kurtarıcı kaygılı günahkara hala aynı şekilde davranmaktadır. Her şeyin tamamının bilindiği ortaya çıkıncaya kadar suçluluğun ağırlığını hiç bir şey ortadan kaldıramayacaktı. Kendisine karşı günah işledikleri Kişi tarafından tamamen bağışlandıklarını bilmeleri lazımdı. Yüreklerimizdeki suç bilgisi, canlarımızın huzur bulmasına engel olur. Geçmişimiz için üzülebiliriz ve günahlarımız nedeni ile bitkin düşebiliriz, ama yüreklerimizdeki kötülüğün farkına varmadıkça ve pişman olmadıkça ve günahımız yüzünden üzüntü duymadıkça ne kadar içten olur isek olalım, canımıza huzuru sağlayacak olan ancak gerçek tövbedir. Rahatlama, barış ve huzur için İsa’nın Kendisini tanıtması gerekir. Ancak o zaman günah ile dolu olan insan O’nun yüreğinin insan için lütuf ile dolu olduğunu büyük bir haz duyarak keşfedecektir. O, tüm günahlarımızın hepsini çok iyi bilir, ve yine de yüreğinde bizlere karşı yalnızca sevgi vardır. O zaman huzura kavuşuruz ve bu O’nun kimliği sayesinde olur; huzura kavuşmamızın nedeni kendimizde bulduğumuz herhangi bir şey değildir, yalnızca O’nu tanımak ile huzur buluruz. O’nun yüreğinde bu tür keşifler yapmamız için O’nunla yalnız kalmamız gerekir. Aynı şekilde Yusuf’un da kendisini tanıtmadan önce, şu sözleri söylemesi gerekiyordu: “Herkesi çıkarın buradan!” (ayet 1). Tüm insanlar gözümüzün önünden silindiği ve “İsa’dan başka hiç kimseyi görmediğimiz zaman”, canlarımızın öyküsündeki en harika andır. Günahkarlığımızın bilinci içinde O’nunla yalnız kaldığımız zaman, O’nun hakkımızdaki her şeyi bildiğini, ama yine de bizi en yakın tanıyan Kişi olsa da, bizi sevdiğini biliriz. Sihar’lı kadın bu harika ana çok güzel bir örnek teşkil eder. Kadın O’nunla yalnız iken, O, kadına kadının yüreğindeki tüm günahı açıkladı- şimdiye kadar yaptığı her şeyi anlattı – ve sonra Kendisini kadına, lütuf ve gerçek ile dolu olan Mesih olarak açıkladı. Lütuf ve gerçek günah ile dolu olan bir günahkar içindi. O, kadının şimdiye dek yaptığı her şeyi biliyordu, ama ona, “seninle konuşan ben O’yum, Mesih’im” dedi. Kadın, kendini Tanrının Mesih’inin huzurunda açıklanan bir günahkar olarak buldu. Ama İsa kadını reddetmek yerine, ona, “Buraya gel” diyebildi. Bu sözleri ile sanki şöyle demek istiyordu: “Senin hakkındaki en kötü şeyleri biliyorum. Ve her ne kadar günahın seni yalnız bir kadın yaptı ise de – arkadaşların olan diğer kadınlar seni aralarına kabul etmeseler de – Ben seni kabul ediyorum – Buraya gel.”

YUSUF’UN, KARDEŞLERİNİ KABUL ETMESİ

Yusuf’un öyküsünde, bu tür lütuf yolları bereketli bir şekilde önceden bildirilir. Yusuf, kardeşleri ile yalnız kalır kalmaz hemen şu beyanda bulunur: “Ben Yusuf’um!” Ve Rab, kuyu başındaki kadına nasıl “Buraya gel!” diyebildi ise, Yusuf da aynı şekilde kardeşlerine, “Lütfen bana yaklaşın” diyebildi (ayet 4). Yusuf yalnızca bağışlamak için hazır değildir, ama aynı zamanda bağışladığı bu kişiler ile beraber olmayı arzu da etmektedir. İhtiyacımızı karşılayan lütuf ile seviniriz, ama suçumuzu ortadan kaldıran Kişi’nin bizimle birlikte olma arzusunu fark etmekte ne kadar da ağır davranırız; Mesih, biz O’na yaklaşabilelim diye bizim yakınımıza gelmiştir. Mesih bu dünyada bedende bulunduğu zaman, “O’nunla birlikte olması gereken on iki kişi seçti.” Dünyadan ayrıldığı zaman, O “bizler için öldü, öyle ki, ister uyanık ister uykuda (ister diri ister ölü ) olalım, O’nunla birlikte yaşayalım.” Ve tekrar O’nunla birlikte sonsuza kadar beraber olmak amacı ile bizi Kendisine almak için gelecek. Eğer sevgi bizi O’nunla beraber olmak için uygun kılıyor ise, o zaman sevgi, biz O’nunla birlikte olmaz isek, bu durumdan hoşnut olmayacaktır.

KORKUNUN UZAKLAŞTIRILMASI

Bununla birlikte eğer kardeşleri Yusuf’un yüreğinin tatmin olması için onunla birlikte olacaklar ise, korkunun izi bile olmaması gerekir, tek bir pişmanlık dahi olmamalıdır; gösterilen ilgiye gölge düşmemelidir. Geçmiş ile ilgili pişmanlıklar, şimdiki zamandaki korkular ve gelecek için duyulan kaygılar yok olmalıdırlar; Yusuf ve kardeşleri arasındaki yenilenen beraberliğin sevinci bu tür şeyler ile lekelenmemelidir.Yusuf, tanrısal bir ustalık ile onların korkularını defedecek, pişmanlıklarını kovacak ve kaygılarını yatıştıracaktır.

SEVGİNİN YENİDEN GARANTİLENMESİ

Kardeşlerin gerçekten korktuklarına dair kanıt kesindir, çünkü şunu okuruz: “Kardeşleri donup kaldılar, yanıt veremediler.” (ayet 3) ama Yusuf her şeye rağmen onları yine de sevgi bağları ile kendisine çekti ve “Lütfen bana yaklaşın,” dedi. “Onlar da yaklaştılar.” Ve Yusuf onları kendisine çektikten sonra, onlara hala onların kardeşi olduklarını hatırlatarak, duydukları her tür korkuyu uzaklaştırmaya gayret etti. “Kardeşiniz Yusuf benim” dedi. Sanki şunları söylemek ister gibi idi: “Geçmiş günlerde bana nasıl davrandığınızı çok iyi biliyorum, benden nefret ettiniz, bana hakaret ederek reddettiniz, beni köle olarak sattınız, ama korkmayın, ben kardeşiniz Yusuf’um. Aynı zamanda yüceltilme günümün gelmiş olduğunu da biliyorum. Ve şimdi beni – reddetmiş olduğunuz beni – kudretli bir konumda görüyor olsanız da korkmayın, çünkü ben her ne kadar üstün olsam da, hala sizin kardeşiniz Yusuf’um.”

GEÇMİŞİN HATIRLANMASI

Yusuf ayrıca geçmiş hakkında sevgisinin sevincini lekelemeye kalkışacak olan herhangi bir pişmanlığa izin veremez. Ve bu yüzden şu sözleri söyler: “Beni buraya sattığınız için üzülmeyin. Kendinizi suçlamayın. Üzülmeyin ve kendinize kızmayın” (ayet 5). Günah itiraf edilmiştir ve Yusuf günahı yalnızca bağışlamak ile kalmayacak, ama aynı zamanda kardeşlerinin kolay kolay geçmeyen pişmanlıklarını ve kendilerini azarlamalarını da ortadan kaldıracaktır. Onların günahlarının, evet, işledikleri günahlarının arkasında Tanrının Kendi bereket amaçlarını işlemekte olduğuna onları ikna edecektir.” Evet, doğru, siz beni Mısır’a sattınız” der ve sonra konuşmasına şu sözleri ekler: “Tanrı, büyük bir kurtuluş aracılığı ile sizin yaşamlarınızı kurtarmak için beni önceden buraya gönderdi.” Böylece, kardeşlerinin zihinlerinin kötü düşünceler ile meşgul olmasına engel olur ve onların zihinlerini kendisine duydukları sevgiye, sahip olduğu görkemlerine ve yüceltilmesi aracılığı ile onlara akan bereketlere yönlendirir.

KAYGIDAN ÖZGÜR KILINMA

Gelecek ile ilgili hiç bir üzüntü ve kaygı bulutu ufuklarını karartmamalıydı, çünkü Yusuf babasına gönderdiği haberde şöyle diyordu: “Durma, yanıma gel, Goşen bölgesine yerleşirsin; çocukların, torunların, davarların, sığırların ve sahip olduğun her şey ile birlikte yakınımda olursun. Orada sana bakarım” (ayet 10).

SEVGİNİN FARKINA VARMAK

Böylece, Yusuf, harika bir tanrısal ustalık ve sınırsız bir sevgi ile kendisini kardeşlerine tanıtır. Onların korkularını defeder, kendileri ile meşgul olmalarına engel olur ve onların zihinlerini kendisi ve sahip olduğu görkemler ile doldurarak ve düşüncelerini lütufkar sözleri ile destekleyerek onları kaygılarından kurtarır. Yusuf sonra şöyle der: “Hepiniz gözleriniz ile görüyorsunuz … konuşanın gerçekten ben olduğumu” (ayet 12). Korku dışarı atılmıştır, üzüntüler teskin edilmiştir ve kaygılar yok olmuştur, sevgi, artık hiç bir engel ile karşılaşmadan akabilir – “Yusuf ağlayarak bütün kardeşlerini öptü”; ve sonra kardeşleri onunla konuşmaya başladı” (ayet 15). Ama gözleri Yusuf’un görkemlerini görmüş, kulakları lütuf sözcükleri ile okşanmış ve yürekleri Yusuf’un sevgisi ile ısınmıştır ve sevginin sıcaklığında artık onunla konuşmak için özgür kılınmışlardır. Yusuf ve kardeşleri arasındaki sevgi iletişimine engel olacak hiç bir gölge kalmamıştır. Mükemmel sevgi korkuyu dışarı atar. Tüm bunlar eski günlerde Mesih’i reddeden yersel halkı ve Mesih arasındaki gelecekte var olacak olan ilişkiyi önceden bildiren örneklerdir. Ama bunların da ötesinde bu öykü bize şunları anlatır: Mesih bize önce yüreklerimizdeki kötülüğü öğretir ve sonra yüreğindeki sevgisi ile bize Kendisini tanıtarak tüm korkuları dışarı atar.

YUSUF’UN DAVRANIŞLARINI HATIRLAYALIM

Ayrıca şu konuyu hatırlamamızda yarar vardır: Yusuf, kardeşlerine “kendisini tanıtmadan önce” “onlara yabancı gibi davranarak kendisini gizledi” (Yaratılış 42:7). Kardeşlerinin yüreklerindeki kötülüğü öğrenebilmeleri için “onlara yabancı gibi davrandı”; yüreğindeki sevgiyi öğrenebilmeleri için de onlara “kendisini tanıttı.” Bir çok Hıristiyan canları ile öykülerinde Mesih ile yaşadıkları şu deneyimi anımsarlar: Mesih, onları, benliklerindeki kötülüğü keşfetmeleri için canlarını bazı karanlık vadilerden geçmek zorunda bırakan onlara sert davranmış ve Kendisini tanıtmamıştır. Böyle anlarda yaşam öyküsünün bazı karanlık bölümlerinde can, “Bak, ben değersiz biriyim” (Eyüp 40:4) diye feryat edinceye kadar korkunç ve nefret dolu durumlar ile karşı karşıya kalacaktır. Ancak bu ifade bile tam olarak yeterli değildir, çünkü Eyüp’ün de anlamış olduğu gibi, öğrenilmesi gereken daha derin ya da daha büyük bir ders söz konusudur, çünkü bizler, çarmıhın heybetlerine ulaşıncaya kadar kendi kişisel deneyimimizin dışına yani geriye yolculuk etmek zorundayız. Yusuf’un erkek kardeşlerinin yaşamlarında çok fazla kötülük bulunabilir, ama eğer yüreklerindeki kötülüğü öğrenmeleri gerekiyor ise, yirmi yıl geriye gitmeleri ve Yusuf’a ne kadar kötü davrandıklarını hatırlamaları gerekir. Yusuf’un sevgisine rağmen bir kardeş olarak ondan nefret ettiler, onu bir kuyuya attılar ve Mısır’a köle olarak sattılar. Aynı şey bizler için de geçerlidir. Benlikte, iyi olan hiç bir şeyin bulunmadığını – yani, benliğin iyileşemeyecek kadar kötü olduğunu -gerçekten öğrenmemiz gerekir – çarmıha gitmemiz gereklidir. Çarmıhta, Tanrı’daki mükemmel iyiliğin ve bir İnsan’daki (İnsanoğlu İsa Mesih) mükemmel iyiliğin görünüşü sergilendi. Lütuf, sevgi ve iyilik çarmıhta tüm görkemleri ile parladılar. Bu mükemmel iyiliğin karşısında benlik nasıl hareket etti? Kendisinde iyiliğin gösterilmiş olduğu Kişi’yi tamamen reddetti. Benlik, O’nu reddetti, Yüzüne tükürdü, Başına dikenli bir taç koyarak O’nunla alay etti, O’nu bir çarmıha çiviledi ve O’nu dünyanın dışına attı. Her birimiz çarmıhta temsil edildik, çünkü her tür insan çarmıhta idi; dindar ve tanrısız olanlar, eğitimli ve cahil olanlar, nazik ve kaba olanlar, tüm insanlar orada idi ve hepsi de Tanrı’nın Mesihi’ni reddettiler. Her birimiz şöyle diyebiliriz: “Orada, çarmıhta, benliğimi – kendimi – görüyorum; benliğim çarmıhta, mükemmel iyilik ile karşı karşıya getirildi ve benliğim- hangi biçime girerse girsin – iyiliğe duyduğu büyük nefretini beyan etmektedir. Bu konu ile ilgili olarak biri şunları söylemiştir: “Reddedilmiş bir Mesih’in görünümü ile ben kendimi keşfettim, yüreğimdeki en derin ve en gizli yerler tüm çıplaklıkları ile ortaya çıktılar ve benlik, o korkunç benlik ortaya çıkarak varlığını gösterdi.” Benliğimi deneyimler yaşayarak öğrendiğim zaman, onun tutkularının ve açgözlülüğünün, kibirinin ve boşluğunun farkına vardım. Kısaca söyleyecek olur isem, acı deneyimler sonucu benliğin kötülük sevdiğini keşfettim. Ama çarmıha geldiğim zaman, benliğin esas karakterinin daha da korkunç bir durumunu öğrenirim, çünkü çarmıhta içimdeki benliğin iyilikten nefret ettiğini keşfederim.

BENLİĞİN İNKAR EDİLMESİ

Ayrıca, sonuç olarak, benliğin karakterini deneyim aracılığı ile öğrenmek ve benliği çarmıhta açıklanan Tanrının ışığında görmek arasında çok büyük bir fark mevcuttur. Eğer yalnızca kendimde keşfettiğim benliği bilir isem, o zaman benliğin iyileşebileceğine dair bir düşünceye kapılabilirim. Benliğin kötü olduğunu – kötülüğü sevdiğini – kabul edebilirim, ama şöyle diyebilirim: “Benliği geliştirmek ve iyileştirmek mümkün değil midir?” Beslenme ve değişme yolunda insanın benliğinde pek çok şey yapması mümkündür, ama sonunda benlik tanrı’dan eskisinden daha çok uzaklaşacaktır. Bu büyük ve önemli dersi ancak çarmıhta öğrenebilirim. Mesih, çarmıhta yalnızca sarhoşların değil, aynı zamanda içki içmeyen, ağırbaşlı kişilerin de –kent kapısında oturan, “O’na karşı konuşan” adamların - ezgisi idi. Benlik sarhoş olsa da içki içmese de Tanrıdan ve Tanrının Kendisini açıkladığı Mesih’ten nefret eder. Bu nedenle, çarmıh benliğin iyileşemeyecek kadar kötü olduğunu kanıtlar. Günah seven bir kişi belki kendisini iyi yönde geliştirebilir, ama mükemmel iyilikten nefret eden bir insanın kendini iyi yönde geliştirmesi imkansızdır. Bizler, bu noktaya ulaştığımız zaman Eyüp ile birlikte şöyle diyebiliriz: “Ben yalnızca ‘kötü değilim’, ama aynı zamanda “kendimden tiksiniyorum.” Bir insan, kötülüğünü yenmek için çaba gösteriyor ise, kötü olmasına rağmen bu insandan tiksinmeyiz, aksine böyle bir insana hayranlık duyarız, ama bir kişi kendisini iyi yönde geliştirme konusunda umutsuz bir şekilde kötü olduğunu kanıtladığı zaman, ondan tiksinmek konusunda haklıyızdır. Eyüp bu noktaya gelmişti ve bizler de iyileşemeyecek kadar kötü olduğumuzu kabul ettiğimiz zaman, çarmıhın ışığı aracılığı ile bu noktaya ulaşmış oluruz.

PAYLAŞIMIN SAĞLADIĞI RAHATLIK

Ama Eyüp’ün gününde olduğu gibi, ve aynı şekilde Yusuf’un kardeşlerinin gününde olduğu gibi, kendimizden Mesih’e dönüş yaptığımız zaman rahatlayarak kendi yüreklerimizin kötülüğünü öğrenmiş, benliğin nihai bozukluğunun farkına varmış idik. Ve İsa yüreğinin tüm lütfu ile Kendisini bize tanıtmak aracılığı ile bizi özgür kılmaktan ne kadar büyük bir zevk alır! Bizler ise yüreklerimizdeki kötülüğü fark ettiğimiz zaman, haklı olarak dehşete düşebiliriz. Ama Mesih, yüreklerimizdeki tüm kötülüğü bilmesine rağmen, bize yüreğini açıkladığı ve bize bizi sevdiğini söylediği zaman, bizi Kendisine çeker ve bize Kendi yüceliğini verir iken, ve Sesini işittirir iken, ve Yüreğindeki bizim ile birlikte olma arzusunu açıklar iken, işte o zaman, mükemmel sevgi aracılığı ile korkunun neden olduğu işkenceler sona erer; mükemmel sevgi korkuyu dışarı atar ve artık can, içindeki kötülük yüzünden üzüntü duymaktan vazgeçer. Gelecek artık kasvetli önseziler ile kararmaz, ve O’nun sevgisinin bilincinde O’nunla tatlı bir paydaşlık içinde olabiliriz; aynı Yusuf’un kardeşlerinin “Yusuf ile konuşmaya başlamaları” gibi.

Bölüm 8

Hizmet

Yaratılış 45:9-24

Yusuf kendisini kardeşlerine tanıttı; onların duydukları korkuları yatıştırdı, geçmişleri ile ilgili gereğini yaptı ve geleceklerini garanti etti. Yusuf’un sevgisi sayesinde Yusuf’un kardeşleri Yusuf ile tatlı bir paydaşlık elde ettiler. Şunları okuruz: “Yusuf ağlayarak bütün kardeşlerini öptü. Sonra kardeşleri onunla konuşmaya başladılar” (ayet 15). Burada öğrenmemiz gereken şudur: sevginin mahremiyeti sevginin hizmetini hazırlar. Yusuf, kendisi ile paydaşlık için kazandıklarını hizmetine kaydedecektir. Kardeşleri onun tanıkları olacaklardır.

HİZMET İÇİN HAZIRLIK

Rab de Müjde’deki öyküde sözü edilen cine tutsak adama aynı şekilde davranmıştır. Cinlerden kurtarılan adam giyindi ve aklı başına gelmiş olarak İsa’nın ayakları dibinde oturdu – Rabbin Sözü aracılığı ile özgür kılındı – Rabbin buyrukları ile Rabbin hizmeti için hazırlandı, çünkü Rab şu sözleri söyledi: “Evine dön, Tanrının senin için ne büyük işler yaptığını anlat” (Luka 8: 29, 35,39). Aynı şekilde Rab de diriliş gününün akşamında kendi öğrencileri ile aynı şekilde konuşur. Kardeşlerinin önünde gerçek Yusuf olarak dehşete düşmüş ve korkuya kapılmış öğrencilerine Kendisini tanıtır ve onların dertli yüreklerine esenlik sözü konuşur. Sonra, büyük görevi onlara veren Kendisi olur ve O’nun tanıkları olmaları sonucunda sahip oldukları yüksek ayrıcalıktan söz eder (Luka 24:48; Elçilerin İşleri 1:8).

HİZMET MODELİ

Yusuf’un kardeşleri ve daha sonraki bir zamanda yaşayan cine tutsak adam ile diriliş günündeki öğrenciler için olduğu gibi bizler için de hizmet hazırlığı hizmetten önce gelmek zorundadır. Bizim korkumuz ya da kaygımız genellikle, “Efendi’nin kullanımı için uygun olmak ve her iyi iş için hazır olmak” deneyimini yaşamaktan çok, kullanılmaktır. Ayrıca, hizmet için hazırlığımız yalnızca Mesih ile baş başa kalıp O’nunla paydaşlıkta bulunarak ve O’nun sevgisinin farkına vararak ve düşüncelerini öğrenmek ile elde edilir. Bu gerçek,Yusuf ve kardeşleri arasında geçen önceden belirtilen o duygulu sahnede yanlarında hiç kimse yok iken şu dokunaklı sözler ile ifade edilir: “Yusuf ağlayarak bütün kardeşlerini öptü. Sonra kardeşleri onunla konuşmaya başladılar” (ayet 15). Rabbe, kutsal olarak ayrılmış olma ölçüsü, O’na hizmet etmek için yaptığımız hazırlığın ölçüsüdür. Rabbe, kabul edilebilecek bir şekilde hizmet edecek olan kişiler önce O’nun ayaklarının dibinde oturmalı ve O’nun Sözü’nü dinlemelidirler. Yalnızca orada, yani O’nun Varlığının gizliliği içinde oturduğumuz zaman O’nun düşüncelerini öğrenebilir ve O’nun buyruklarına uygun olarak hizmet edebiliriz. Aynı şey Yusuf’un kardeşleri için de geçerli idi; hizmet ile ilgili aldıkları tüm yönlendirmeler Yusuf’tan geldi. Kardeşlerden hiç biri hizmet önerisinde bulunmadı. Ve Yusuf hizmetten söz ettiği zaman, birbirlerine hizmet için görev vermediler, nasıl hizmet edilmesi gerektiğine karar vermediler, kime gideceklerini ya da nereye gideceklerini ya da ne söyleyeceklerini kendileri seçmediler. Hizmet görevini ve hizmet ile ilgili her ayrıntıyı doğrudan Yusuf’un ağzından çıkan sözler ile aldılar.

HİZMETTE ÇABUKLUK

Yusuf önce, görevlerinin acil olduğunu vurgular. Onları “acele edin, durmayın” sözleri ile gönderir ve aynı şekilde bu günler – son günler – için verilen öğüt aynı sözler ile verilir, “Tanrı sözünü duyur, zaman uygun olsun olmasın bu görevi sürdür “ (2. Timoteos 4:2).

HİZMETİN YERİ

Kardeşlere sonra ikinci olarak, yalnızca nasıl gidecekleri değil, ama aynı zamanda nereye gidecekleri konusunda da talimat verilir; söylenen söz, “Hayvanlarınızı yükleyip Kenan ülkesine gidin” şeklindedir (ayet 17). Yusuf için tanıklık yapacakları ülke, bir zamanlar Yusuf’un aşağılandığı, yaptığı iyilik karşısında yalnızca kötülük gördüğü ve sevgisine nefret ile karşılık verildiği ülke olmalıdır: onurunun hiçe sayıldığı, bir kuyuya atıldığı ve yirmi parça gümüş için satıldığı ülke. Ve aynı şey dirilmiş Rab ve O’nun sevinçli öğrencileri arasında geçen ayrılık sahnesi için de geçerli idi. Yalnızca tüm uluslara giderek günahlardan tövbe etme ve vazgeçme konusunu vaaz etmek için görev almadılar, ama aynı zamanda kendilerine bu konuya nereden başlayacakları konusunda da talimat verildi. Rabbin sözü şöyledir: “Yeruşalim’den başlayarak” (Luka 24: 47). Tanıklığın başlaması gereken yer, Rabbin otuz parça gümüş için satıldığı, üzerinden giysilerinin çıkartıldığı ve başına dikenli bir taç konularak alay edildiği ve iki haydut arasında çarmıha gerildiği, günahkarların en kötülerinin yaşadığı yeryüzünde mevcut olan en karanlık nokta idi. Rabbin eski bir hizmetkarının söylemiş olduğu gibi, “Rabbin Kendisi söylercesine ‘öğretişimi reddetmiş olmalarına, Tanrılığıma küfretmelerine, yaşamımı benden almalarına, … ünümü katletmek için çaba göstermelerine ve beni bir sahtekar yerine koymalarına rağmen, Yeruşalim’e gidin ve tanıklık edin ve tanıklığa orada başlayarak onlara öyle büyük bir iyilik ve lütuf mucizesi gösterin ki, günahkar olduklarını itiraf etmek zorunda kalsınlar; merhametimin ve lütfumun günahlarından daha büyük olduğunu kabul etsinler; onların günahlarının çoğaldığı yerde benim lütfumun daha da çoğaldığını anlasınlar …. Tanıklığa Yeruşalim’de başlayın ve orada benim lütfumun kurtaran etkinliği görüldükten sonra kurtulduklarına ilişkin olasılığı hiç bir sorgulamayacaktır.

HİZMET PLANI

Üçüncü olarak, mesajı kime götüreceklerini Yusuf’un ağzından öğrenirler. Yusuf, “Hemen babamın yanına gidin” diye buyruk verir (ayet 9). Korkunç bir şekilde aldattıkları ve önünde Yusuf hakkında tüm bildiklerini inkar ettikleri kişi önünde şimdi Yusuf ile ilgili tanıklık vereceklerdir. Aynı şey Mesih ve öğrencileri için de geçerlidir. Siharlı kadın, Mesih ile ilgili net bir tanıklık vermek üzere kentteki halka gitti; bu kentteki kişiler kadının yaşamı hakkında her şeyi biliyorlardı. Kadın, günahını işlemiş olduğu yerde kendisini günahtan özgür Kılan hakkında tanıklık verecekti (Yuhanna 4:28, 29). Aynı şekilde Petrus da bir zamanlar utanç verici bir şekilde Mesih’i inkar etmiş olduğu kişilerin önünde Mesih için tanıklık eder. Ayrıca, Yusuf’un kardeşleri yalnızca babalarına gönderilmezler; babanın çocuklarına ve çocuklarının çocuklarına da gönderilirler. Yusuf onların şu iyi haberi vermelerini ister: “Sahip olduğun her şey ile birlikte” (ayet 10). Ve çağrı hala aynıdır: “Rab İsa Mesih’e iman et, kurtulacaksın ve ev halkın da kurtulacak.”

HİZMET İÇİN İKNA EDİLME

Dördüncü olarak, Yusuf’un kardeşleri, Yusuf’un sözünün tam yetkisi ile iletilmek üzere çok kesin bir mesaj ile geri gönderilirler. Mesaja eklenmesi gereken ifade şu idi: “Oğlun Yusuf böyle söylüyor” (ayet 9). Müjdenin mesajının arkasındaki gücün hangi yetki ile duyurulmuş olduğuna bağlı olduğunu çok iyi hatırlıyoruz. “Rab böyle diyor.”

HİZMETTE OLUMLU DAVRANMA

Beşinci olarak, mesajın ana konusunun Yusuf ve onun yüceliği olduğunu görüyoruz. Yusuf şu sözleri söyleyebilir: “Babama şöyle deyin:’ Tanrı beni Mısır ülkesine yönetici yaptı” (ayet 9). Ve sözlerine şunları ekler: “Mısır’da ne denli güçlü olduğumu ve bütün gördüklerinizi babama anlatın” (ayet 13). Dünyadaki kıtlığı giderecek olan tek mesajın bu olduğu gerçeği bu gün için de geçerlidir. Petrus, Pentikost gününde bu mesajı Yahudilere kesin bir dil ile bildirmiştir:” Bütün İsrail halkı şunu kesinlikle bilsin: Tanrı, sizin çarmıha gerdiğiniz İsa’yı hem Rab hem Mesih yapmıştır.” Ve Petrus aynı şekilde ulusların önünde Mesih’ten “herkesin Rabbi olan İsa Mesih” olarak konuşabildi (Elçilerin İşleri 2:36; elçilerin İşleri 10:36). Ayrıca, bizler herkesin Rabbi Olan’ın yüceliklerini hala bizim kendi ayrıcalıklarımız olarak beyan edebiliriz; bu yücelikler, O’nun sonsuz Oğul olarak kişisel görkemleri, her zaman iyilik Yapan olarak ahlaki görkemleri, ya da kralların Kralı ya da rablerin Rabbi olarak resmi görkemleri olabilir, aralarında hiç bir fark yoktur.

HİZMETTE BEYAN

Altıncı olarak, Yusuf’un Yakup’a gönderdiği mesaja bakalım, “Durma, yanıma gel” (ayet 9). Eğer Yusuf, yüceliğin tüm zenginliklerinin efendisi ise, o zaman ancak ona “gelenler” bereket elde edeceklerdir. Eğer bereketlemek için tüm güç onun elinde ise, bereketleyen olarak kendisine çekmek için gerekli olan tüm lütuf da onun yüreğindedir. Yusuf aslında bu sözleri ile babasına şöyle söylemektedir: “Seni istiyorum,” çünkü yalnızca “gel” demez, “Yanıma gel” der.

HİZMETTEKİ AMAÇ

Yedinci olarak, mesajın “gelecek” olan kişileri bekleyen bereketlerden söz ettiğini okuruz (10 ve 11. Ayetler). Eğer Yakup gelir ise, Yusuf onu “Goşen bölgesine yerleştirecektir”, artık ayrılık ve yabancılık kalmayacaktır, çünkü Yusuf “yakınımda olacaksın” demektedir; Yakup ilgi görecek ve ihtiyaçları karşılanacaktır, çünkü Yusuf “orada sana bakarım” ifadesini kullanmıştır. Yücelik Rabbi hala aynı sözleri söylemektedir: “ey, yorgun ve yükü ağır olanlar, Bana gelin, ben size huzur veririm.” O’na gelen can, artık orada burada dolaşma günlerinin son bulduğunu, yüreğin yalnızlığının ve ıssızlığının bittiğini ve uzak ülkenin kıtlığının giderildiğini görecektir. Mesih ile paydaşlıkta vicdan huzuru, yürek tatmini ve canı besleyen yiyecek mevcuttur.

HİZMETTEKİ AMAÇ

Son olarak şunu söyleyelim: mesaj, içeriğinde bir uyarı sözü de içermektedir. Gelen canlar için söz ile anlatılamayacak kadar büyük bereket, geciken canlar için ise yakında gerçekleşmesinden korkulan tehlike mevcuttur. Bu yüzden Yusuf şöyle der: “Durma, yanıma gel, yoksa sen de ailen ve sana bağlı olan herkes de perişan olursunuz” (9 ve 11. Ayetler). Eğer yücelikteki Rab’den gelen bu daha önemli mesaja kulak asmaz ve önemsemez isek, karşılaşacağımız tehlike daha da büyük olacaktır! Bu nedenle elçinin sorduğu şu soru çok yerindedir: “Eğer bu denli büyük kurtuluşu görmezden gelir isek, nasıl kurtulabiliriz?” ve bir başka ayet daha: “Yeryüzünde kendilerini uyaranı reddedenler kurtulamadılar ise, göklerden bizi uyarandan yüz çevirir isek, bizim de kurtulamayacağımız çok daha kesindir” (İbraniler 2:3; İbraniler 12:25). Eğer lütuf mesajı huzuru, verdiği doyumu ve bolluğu ile bir yücelik görünüşü ortaya koyuyor ise, o zaman aynı zamanda mesajı kabul etmeyenleri de, önlerinde, Tanrının, Mesih’in ve umudun bulunmadığı cehennemdeki yoksunluktan başka hiç bir şey olmadığı konusunda uyarmaktadır.

HİZMETTE YER ALAN PLAN

Yusuf’un, babasına, imanlının, herkesin Rabbi olan Mesih’ten dünyaya ilettiği Müjde mesajını önceden bildiren bir mesajın örneğini gönderdiğini görüyoruz.

Bu mesaj, acil bir mesajdır, “Durma.”

Bu mesaj, herkesin Rabbinin yüceltilmesini ve görkemini beyan eden bir mesajdır.

“Gel” diyerek çağıran bir lütuf mesajıdır.

“Gelenler” için sağlanacak bereketlerden söz eden bir mesajdır.

Gelmeyi reddeden bir mesajdır.

HİZMET İÇİN GÜÇ

Yusuf’un öyküsüne devam ettiğimiz zaman, Rabbin hizmetkarı için başka zengin talimatların varlığının farkına varırız. Mesaj tamdır ve açıktır, ama bir mesaja güvenmek yeterli değildir. Mesajı götüren kişinin mesajı iletmek için tam bir donatıma ihtiyacı vardır. Rabbin Müjde’yi duyurmak ile görevlendirdiği öğrencilerin, yukardan gelecek olan güç ile donatılıncaya kadar beklemeleri gerekiyordu. Ve yine Rabbin şu sözlerini okuyalım: “Ama Kutsal Ruh üzerinize inince güç alacaksınız. Ve dünyanın dört bir yanında benim tanıklarım olacaksınız” (Luka 24:49; Elçilerin İşleri 1:8). Hizmet edecekleri gücün onlara bu görevi veren Kişi’nin kendisinden ve bu Kişi’nin bulunduğu yücelik yerinden gelir. Bu gerçek, Yusuf’un öyküsünde önceden bildirilen bir örnek olarak yer almamakta mıdır? Çünkü ayette yazılanlar şöyledir: “Çocuklarınız ile karılarınız için Mısır’dan arabalar alın, babanız ile birlikte buraya gelin” (ayet 19). Kendilerine önlerindeki yolculuk için yeni bir güç sağlanmış idi. Ve onları Kenan’a geri götüren güç, babalarını Yusuf’a getirmeleri gereken gücün içinde idi. Bu nedenle şunları okuruz, “Yusuf onlara araba verdi” (ayet 21).

HİZMET İÇİN SAĞLAYIŞ

Yusuf ayrıca şunları söyler, “Ülkenizde bıraktıklarınızı düşünmeyin,” ya da daha iyi bir çeviriye göre, “gözünüz arkada kalmasın” (ayet 20). Doğal olarak bize ait olan şeyler vardır – insanın güzel konuşma yeteneği ve insan bilgeliği ve doğal insana çekici gelen dünyasal araçlar ve yöntemler. Ama elçi bu konuda şöyle demektedir: “Sözüm ve bildirim, insan bilgeliğinin ikna edici sözlerine değil, Ruh’un kanıtlayıcı gücüne dayanıyordu,” ve ayrıca sözlerine şunları da eklemiştir: “Olağan insanlar gibi yaşıyor isek de, insansal güce dayanarak savaşmıyoruz” (1. Korintliler 2:4; 2.Korintliler 10:3,4). Rabbe yalnızca doğal güç ile yapılan hizmet göz ardı edilmemeli ve bundan pişmanlık duyulmamalıdır. Bizim götürdüğümüz Müjde, dünyasal yöntemlerin zayıflığı ve doğal güzel konuşma sanatının hafifliği ile kıyaslanamayacak kadar büyük ve ciddidir.

HİZMET İÇİN SAĞLAYIŞ

Ayrıca, kardeşler hizmetlerinde kendilerini desteklemesi için kendi güçlerine güvenmiş olsalar idi, Yusuf’un sağlayışı hafife alınmış olacak idi. Kardeşlerin kendi güçleri ile yapacakları hareket şu anlama gelecek idi: “Yusuf’un sağlayışı, Yusuf’un verdiği görev için yeterli değil.” Ama Yusuf şöyle der: “Mısır’da en iyi ne varsa sizin olacak,” ve bu sözleri ile uyumlu olarak, Yusuf “onlara yol için gerekli sağlayışı verdi” (20 ve 21. Ayetler). Kardeşleri, Yusuf için yapacakları hizmette kendilerini hizmete gönderenin elinden gittikleri ülkede var olanın en iyisi ile desteklendiler. Aynı şey Rabbin bu günkü lütuf gününde verilen hizmet için de geçerlidir. Bizler, O’nun verdiği görevi yerine getirmek için tam sağlayış aldık ve bu nedenle bu hizmete insana özgü yöntemler aktarmak O’nun sağlayışının büyüklüğüne gölge düşürmek olur. Böyle yaptığımız takdirde, Kutsal Ruh’un ve ruhsal araçların Rabbe hizmet etmek için yeterli olmadığını ifade etmiş oluruz. O zaman, kendi “gücümüze” güvenip, O’nun sağlayışını ihmal etmemek için uyanık davranmamız gerekir. Dünyanın gözünde “eğitimsiz ve cahil” bir insan olarak görülen bir adamın şu sözlerini her zaman hatırlayalım, “Kendi yüceliği ve erdemi ile bizi çağıranın tanrısal gücü, kendisini tanımamız sonucunda yaşamamız ve Tanrı yolunda yürümemiz için gereken her şeyi bize verdi” (2. Petrus 1:3).

HİZMETTE YASAKLAMA

Öğrenebileceğimiz bir başka ders ise şudur: Rab için yapılan hizmette hizmetkar yalnızca ruhsal olarak donatılmamıştır, aynı zamanda geçici ihtiyaçları için de Rabbe bağımlıdır. Yusuf’un kardeşleri hizmet yoluna çıktıktan sonra geri dönene kadar Yusuf’un sağlayışı ile desteklendiler. Gittikleri kişiler aracılığı ile değil, geldikleri kişi tarafından sağlayış aldılar. Anlaşılmış olduğu gibi, Yusuf’un işini yerine getirmek için Yakup’un verdiklerini almamaları gerekiyordu. Aynı şekilde Yeni Antlaşmada da bu konu ile ilgili şunları okuruz: “Mesih’in adı uğruna inanmayanlardan hiç bir yardım almadan yola çıktılar” (3 Yuhanna 7).

HİZMETİN AYRICALIĞI

Tüm bunlar bereketlenmiş olmalarına rağmen, Rabbe hizmet için yeterli değildirler. Eğer hizmet etkili olacak ise, o zaman hizmetkarın yaşamı ilettiği mesaj ile uyum içinde olmalıdır. Bu önemli gerçek, Yusuf’un kardeşlerine gösterdiği davranışta çarpıcı bir şekilde ortaya çıkar. Yusuf, kardeşlerine yalnızca yol için sağlayış vermek ile kalmamış, ama aynı zamanda “hepsine birer kat yedek giysi verdiğini de” okuyoruz (ayet 22). Götürmeleri gereken mesaj yalnızca Yusuf’un görkemi ile ilgili değildi, aynı zamanda kendileri de görkemin etkilediği değişime tanıklık etmek zorunda idiler. Ve görmüş olduğumuz gibi, elçiler de yalnızca Mesih’i ilan etmek için değil, ama aynı zamanda Mesih’e tanıklık etmek için de gönderildiler – “Bana tanıklık edeceksiniz” – İşleri ile birlikte eski yaratığı soyunduktan ve yeni yaratığı giyindikten sonra kendisini Yaratan’ın benzerliği ile uyumlu olarak tam bilgi ile yenileniriz. Mesih’in karakterini O’nun tüm sevecen özellikleri ile – şefkat, yumuşak huyluluk, alçakgönüllülük, iyilik, katlanma, dayanma, bağışlama ve sevgi – ifade edilen giysi değişikliğini sergilemek bizim ayrıcalığımız ve sorumluluğumuzdur.

HİZMETTE TEHLİKEYE MARUZ KALMA

Sonunda Yusuf kardeşlerini yolcu ederken onlara, şu uyarıcı sözleri söyler: “Yolda kavga etmeyin” (ayet 24). Üst kattaki odada söylenen bu son sözlerde, Rab öğrencilerini tanıkları olmaları için donattığı zaman, onlara üç kez birbirlerini sevmelerini öğütler (Yuhanna 13:34; 15:12,17). Ama ne yazık ki, bizler yolda kavga ederiz. Galatyalılar yasaya bağlılıkları nedeni ile yolda kavga ettiler, bunu elçinin onlara yazmış olduğu şu sözlerden anlıyoruz, “Birbirinizi ısırıp yiyor ve yok ediyorsunuz” (Galatyalılar 5:15). Korintliler dünyasal eğilimleri nedeni ile yolda kavga ettiler, çünkü elçi onlara şöyle yazar: “aranızda çekişmeler var” (1. Korintliler 1:11). Ve başlangıçta olduğu gibi, yeryüzünde Mesih için bir tanık olduğunu ağzı ile ikrar eden kişiler uzun bir tarih süresince hep böyle davrandılar. Eğer sevgi üstün gelmiş olsa idi, Mesih’in hizmetkarları arasında bölünmeye neden olan ve Rabbe hizmetlerini lekeleyen yasacılığa ya da dünyasallığa hiç bir şekilde yer verilmemiş olacak idi.

Özenli bir sevgi ile seveceğiz—
Çünkü Mesih’in bize olan sevgisini biliyoruz.
O’nun benzeyişini taşıyan kardeşler,
Mesih’in sevgisi ile severler. Biz “yalnızca İsa’yı” tanıyacağız.
Ve böylece herkese ve kanı ile satın aldığı kilisesine Mesih’in sevgisi uğruna duyduğumuz bu sevgi akacak.
— William E. Reed

Bölüm 9

Yücelik ve Bereket

Yaratılış 45: 25’den 47:31’e kadar

Yusuf’un kardeşleri Yusuf’un talimatlarına uygun olarak görevlerini yerine getirirler. “Yusuf’un kardeşleri Mısır’dan ayrılıp Kenan ülkesine, babaları Yakup’un yanına döndüler. Ona, ‘Yusuf yaşıyor’ dediler, ‘Üstelik Mısır’ın yöneticisi olmuş’” (25 ve 26. Ayetler). Böylece hem yaşayan (diri) hem de yüceltilmiş olan bir Yusuf’a tanıklık ederler; bu gün de aynı şekilde dirilmiş ve yüceltilmiş Kurtarıcı’ya tanıklık etmek, imanlının ayrıcalığıdır. Bu doğal insan zihnine göre öylesine inanılmaz bir tanıklıktır ki, imansızlık ile karşılanır. Aynı durum Yakup için de söz konusu oldu. Yakup’un imansızlığının açığa çıkması, iyi haberi işitmenin ilk sonucu idi. Yirmi yıl önce bu aynı adamlar, yalanlarını destekleyen sahte kanıtlar ile Yakup’a bir yalan haber getirmişlerdi. Ve Yakup hiç araştırmadan onların söyledikleri bu yalana inanmıştı. “Evet, Yusuf’u yabanıl bir hayvan parçalayarak yemiş olsa gerek.” Ve şimdi oğulları, gerçeği destekleyen kanıtlar ile Yakup’a Yusuf hakkında doğru bir haber getirirler ve Yakup iyi haberi işitir işitmez kuşku duyar. Yakup haberi işittiğinde “donup kalır ve onlara inanmaz.” Adem, kulaklarını şeytanın yalanlarına açtığı zamandan beri düşmüş bir insan için yalana inanmak doğal bir hale gelmiştir. Yalnızca bir lütuf eylemi insanın gerçeğe inanmasını sağlar. Bu yüzden şunu okuruz: “Mesih’in adına iman edenler, ne kandan, ne bedenden ne de insan isteğinden doğdular, tersine Tanrı’dan doğdular.

İMAN İKRARI

Bu nedenle, lütuf Yakup’taki imansızlığa üstün gelir. Yakup’un oğulları, “babalarına Yusuf’un kendilerine söylediği her şeyi anlattılar.” Ayrıca, Yakup’a Yusuf’un verdiği arabaları gösterdiler. Yusuf’un lütfu ve iyiliği Yakup’un imansızlığını kırıp yok eder. Yusuf’un, kendisinin binmesi için gönderdiği arabaları gördüğü zaman, babaları Yakup’un ruhu canlanır ve keyfi yerine gelir: ve İsrail şöyle der: “Tamam, bunlar yeterli, oğlum Yusuf hala yaşıyor.”Bu ifade, iman ikrarıdır. Yakup yüreği ile inandı ve ağzı ile gerçeği söyledi. Bu gün aynı şekilde bir günahkar için başka bir bereket yolu mevcut değildir. Gerçekten de iyi haberi ilk kez duyduğumuz zaman, bu haberi inanmadan dinleyebiliriz. Ama Mesih’in sözlerindeki lütfu işittiğimizde ve bizim bereketlenmemiz için yapılan her şeyi gördüğümüzde, yüreklerimiz kazanılır – tövbeye yönelten Tanrı’nın iyiliğidir – ve yüreklerimiz ile inanırız. Yakup nasıl Yusuf’un, kendisini kişisel olarak bereketleyebilmek için her sağlayışta bulunduğunu gördü ise, aynı şekilde biz de bizlerin kişisel olarak kurtulabilmemiz için Mesih’in büyük bir iş yaparak bunu tamamladığını ve Tanrının bu iş ile tatmin olduğunu görürüz, çünkü Tanrı Mesih’i ölümden diriltmiştir. İsa’nın Rab olduğuna yüreklerimizde inanır ve bunu ağzımız ile ikrar eder isek, kurtuluruz (Romalılar 10:10).

SEVGİ DİLİ

İyi habere inanamayan, kendisinden daha önce sık sık imansızlığı ve hileli yolları ile söz konusu edilen, Yakup idi. Ama iman dilini doğrudan kullandığı zaman, Tanrı ona yeni ad olarak “İsrail” adını verir. Yakup doğası ne ise, tam olarak onu ifade etti, İsrail ise lütuf aracılığı ile kendisinin ne olduğunu ifade etti. Ama Yakup’un yüreğinde alevlenen yalnızca iman olmadı, aynı zamanda Yusuf’a olan özlemi ve sevgisi de canlandı – “Ölmeden önce gidip onu göreceğim.” Bu, sevginin dilidir ve sevilen dışında hiç bir şey ile tatmin olmaz. Sevgi şöyle test edilir – sevgi sevdiği ile beraberliği arzu eder mi? Şu sözleri söylemeye razı mıyız? “O geldiği zaman ya da biz öldüğümüz zaman O’nu göreceğiz”, ya da şöyle diyor muyuz? “Ölmeden önce gidip O’nu göreceğim.”  O’nun paydaşlığını aramanın ve ölmeden önce O’nun varlığının sevincinin tadını almanın ne demek olduğunu siz biliyor musunuz?

İsrail’in Yusuf’a ulaşması için bu yolculuğa çıkması gerekiyordu (Yaratılış 46:1). Yakup’un doğal bütün bağlarının bulunduğu yerden ayrılması gerekiyordu; aynı şey bizim için de geçerlidir, eğer Mesih’e bulunduğu yerde ulaşmak istiyor isek, arkamızda kalan şeyleri unutmamız gerekir. İsrail böylece yeni bir ülkeye – Goşen bölgesine – gelir ve orada oğlu Yusuf ile buluşur ve Yusuf, “kendisini karşılar” (ayet 29). İsrail bir yandan oğlu ile birlikte olmak için özlem duyarsa da Yusuf da kendi açısından, kendisini İsrail’e tanıttığı için keyif duymaktadır. Yunanna 1. bölümdeki iki öğrenci gibi biz de Mesih’in nerede yaşadığını bilmek istiyor isek, o zaman Rabbin şu lütufkar sözleri ile karşılaşabiliriz, “gelin ve görün” (Yuhanna 1:38,39).

KORKUNUN UZAKLAŞTIRILMASI

O zaman İsrail şöyle diyebilir: “Yüzünü gördüm ya, artık ölsem de gam yemem” (ayet 30). Her zaman ölümden konuşmuş olan ve mezardan korkan adamın artık ölüm ile yüzleşmekten korkusu kalmamıştır, çünkü Yusuf yaşamaktadır. Mesih’in dirildiğini bildiğimiz ve O’nun yüzüne baktığımız ve bize olan sevgisini öğrendiğimiz zaman, canlarımız ölüm korkusundan kurtarılacaktır.

TANRININ AMAÇLARI

Böylece İsrail ve sahip olduğu her şey, yücelik içindeki Yusuf’un yanına geldi. Yusuf’un düşlerinde ortaya konan Tanrının amaçları, gerçekleştirildi. Bunu izleyen konu bize, kendisine boyun eğen kişilerin bereketi için evrensel üstünlük konumunu yusuf’n nasıl kullandığını gösterecektir.

LÜTUF ARAÇLARI

Yusuf’un yürüdüğü yolun her adımında Tanrının elinin varlığını ve yönlendirmesini izlemek bizlere derin bir öğretiş sunar; bu yol Yusuf genç iken Kenan’da sürü beslediği günlerden başlar ve tüm Mısır ülkesi üzerinde yönetici olduğu yücelik günlerine kadar uzanır. Yolunda karşısına çıkan çeşitli karakterler – onu seven baba, ondan nefret eden kardeşler, onu alıp Mısır’a götüren köle tüccarları, onu evinin ve sahip olduğu her şeyin sorumlusu atayan Mısırlı muhafız birliği komutanı, ona iftira eden kadın, ona iyi davranan zindancı başı, onu anımsamayıp unutan baş saki ve onu yücelten kral – bilmeden Tanrının Yusuf için planladığı amacın yerine gelmesi için aracı oldular.

HAZIRLIK YOLU

Ve böylece, Yusuf’un yaşamında gerçekleşen değişik olaylar ve yerlerin – Dotan tarlaları, boş kuyu, Potifar’ın evi, zindan ve saray – hepsi Yusuf’u yüceliğine doğru taşıyan yerler idi, çoban, köle, Potifar’ın evinin kahyası ve firavunun zindanının sorumlusu gibi sahip olduğu değişik ünvanlar onu yüceliği kullanması konusunda hazırlamış oldular.

YÜCELİK KONUMU

Yusuf’un öyküsünün bu bölümünde çok çarpıcı bir şekilde bize sunulan bu yüceliğin nasıl kullanıldığıdır; bize, Yusuf’un kendisine verilmiş olan bu üstünlük konumunu nasıl kullandığı anlatılır. Bu kudretli gücün üç şekilde ortaya konduğunu görürüz.

Bunlardan birincisi, Yusuf üstünlük konumunu her şeyi kendisine mutlak bağımlı hale getirerek kullanmasıdır. Mısır’ın bütün zenginliği Yusuf’un ellerine teslim edilir: “Yusuf, Mısır ülkesinde ve Kenan diyarında bulunan tüm parayı bir araya topladı” (13, ve 14. Ayetler). Sonra, para bittiği zaman Yusuf onlardan hayvanlarını istedi. “Hayvanlarınızı getirin” dedi ve “onlar da hayvanlarını Yusuf’a getirdiler” (15-17. Ayetler). Sonra, para harcandı, hayvanlar gitti, “bedenlerimizden ve topraklarımızdan başka hiçbir şeyimiz kalmadı” dediler ve sözlerine şunu eklediler,”Yiyecek için bizi ve ülkemizi satın al” dediler. Böylece Yusuf’un “tüm Mısır ülkesini satın aldığını” okuruz ve Yusuf Mısır’ın bir ucundan öbür ucuna kadar bütün halkı kentlere göçtürdü” (19-21. Ayetler).

YERYÜZÜNÜN BOYUN EĞMESİ

Böylece her şey – para, davarlar, ülke ve sonunda halkın kendisi -  Yusuf’un mutlak kontrolu altına girdi. Firavunun şu sözleri birebir yerine gelmiş oldu: “Mısır’da senden izinsiz kimse elini ayağını oynatmayacak” (Yaratılış 41:44). Yusuf gücünü, her şeyi yönetimi altına almak için kullanır. Ne şimdi ne de bundan sonra hiç bir yersel kral asla bu tür taleplerde bulunmamıştır ve bulunmayacaktır. Tarihi gerçek, kendisine özgü öğretişinin dışında dünya tarihindeki hiç bir şey ile kıyaslanamaz. Pek çok hükümdar ezici bir çok taleplerde bulunmuştur, ama şimdiye kadar hiç kimse Yusuf’un tarzındaki bir talepte bulunmaya cesaret etmemiştir. Ayrıca, kendilerine bağımlı olan kişiler üzerinde büyük taleplerde bulunmuş olan kişiler, taleplerinde başarılı olamamışlardır; ya da bu taleplerinde bulundukları zaman isyan ve başkaldırmaları tahrik etmişlerdir. Ancak Yusuf yine de, yalnızca o güne kadar hiç işitilmemiş taleplerde bulunmak ile kalmaz, ama aynı zamanda isyan eden tek bir ses ile karşılaşmadan taleplerinin karşılığını alır.

TAHTIN EGEMENLİĞİ

Ayrıca, burada ikinci bir gerçek dikkat çekmektedir; Yusuf her şeyi talep eder iken, bunu firavun için yapmaktadır. Eğer Yusuf tüm parayı topladı ise, onun bu parayı “firavunun sarayına götürdüğünü” okuruz (ayet 14); ve eğer Yusuf Mısır’daki tüm toprakları satın aldı ise, bunu firavun için yapmıştır (ayet 20). Bu  nedenle Yusuf halk hakkında da aynı şeyi söyleyebilir: “Bu gün sizi de toprağınız da firavun için satın aldım.” Böylelikle Yusuf üstün gücünü kendisi için değil firavunun yüceliği için kullanır.

HALKIN TATMİN OLMASI

Son olarak, farkına varılması gereken üçüncü bir çarpıcı gerçek mevcuttur. Eğer Yusuf’un gücü bir yandan her şeyi firavuna mutlak bağımlı hale getirmek için kullanılıyor ise, öte yandan evrensel üstünlüğü de halkın bereketi için kullanılmaktadır. Eğer firavunun yüceliği halkın bereketini güvenlik altına alıyor ise, bu bereketin gerçekleşmesi ancak halkın kayıtsız şartsız Yusuf’a bağımlı olması sayesinde mümkün hale gelir.

MESİH’İN ÜSTÜNLÜĞÜ

Tüm bu olaylarda Yusuf’un, yüceltilmiş Mesih’in çarpıcı bir örneği olduğunu görüyoruz. Eğer kötünün şimdiki gücünden kurtulmak istiyor isek, farkına varmamız gereken en önemli şey şudur: Mesih en üstün güce sahip olan konumundadır ve O’na boyun eğilmesi gerekir. Gökyüzünde büyük güçler mevcuttur: melekler, hükümranlıklar ve güçler; dünyada ise krallar ve sahip oldukları yetkiler gibi büyük güçler mevcuttur; alt dünyada da şeytan ve melekleri gibi büyük güçler vardır; ama Rab İsa her gücün üstünde mutlak bir üstünlük ve yetki ile oturmaktadır. O, “yalnız bu dünyada değil, ama aynı zamanda gelecek olan çağda da tüm hükümranlıkların, egemenliklerin, güçlerin ve anılan her adın çok üstünde” bir konumdadır. Ama eğer Baba Oğul’u yüceltti ise, Oğlun Babayı yüceltebilmesi içindir; Rab bu nedenle çok iyi bilinen şu önemli duasında: “Baba, saat geldi. Oğlun’u yücelt ki, Oğul da seni yüceltsin” der. (Yuhanna 17:1) Ayrıca, eğer Baba yüceltildi ise, O’nun halkı bereketlenmiştir. Bu yüzden ayette şunları okuruz: “Çünkü sen O’na tüm insanlık üzerinde yetki verdin. Öyle ki, O’na verdiklerinin hepsine sonsuz yaşam versin.” Babanın Oğul’a vermiş olduğu yücelik Babanın yüceliği ve O’nun halkının bereketlenmesi için kullanılır.

KUDRET GÜNÜ

Mesih kralların Kralı ve rablerin Rabbi olarak Tanrının yüceliği ve bin Yıllık Egemenliği altındaki insanların bereketlenmesi için egemen kudretini ortaya koyduğu zaman da aynı şey gerçekleşecektir. Ve böylece sonunda “O’nun, tüm düşmanlarını ayakları altına serinceye kadar egemenlik sürmesi gerekir. Yenilecek en son düşman ise, ölümdür.” Ve her şey O’na bağımlı kılındığı zaman, aynı zamanda Oğul’un kendisi de, her şeyi ayakları altına bağımlı Kılan’a bağımlı olacaktır. Öyle ki, Tanrı her şeyde her şey olsun.” Bu durum, Tanrının konut kuracağı ve insanların bereket alacakları yeni göğü ve yeni yeri ortaya çıkaracaktır.

İster yeryüzünün beklemekte olduğu Bin Yıllık egemenliğin günümüzdeki lütfunu düşünelim, ister sonsuzluğa uzanan yeni göğü ve yeni yeryüzünü düşünelim, tüm bunların hepsinin bir zamanlar insan tarafından reddedilen üstün güce ve yüceliğe sahip Olan’a bağımlı olduğunu görürüz.

ÖVGÜNÜN MERKEZİ

Ve her şeyi Tanrının yüceliği ve insanın bereketlenmesi için güvenlik altına almış Olan göğün övgüsünün merkezi olacaktır. Eski günlerde olduğu gibi, Yusuf tarafından bereketlenmiş olan kişiler Yusuf’a gelip, “canlarımızı (yaşamlarımızı) kurtardın” (Yaratılış 47:25) diyecekler. Her şeyi Yusuf’a borçlu olduklarının farkına varacaklar. Bu nedenle, kurtarılmış olanların büyük kalabalığı şu sözleri söylemekten zevk duyacaklar: “Yalnız sen layıksın. Çünkü boğazlandın ve kanın ile her oymaktan, her dilden, her halktan, her ulustan insanları Tanrıya satın aldın.”

KUTSALLARIN BEREKETi

İnsanlar Yusuf tarafından yalnızca kurtarılmak ile kalmadılar, ama Yusuf sayesinde refaha da erdiler. Bu gerçeğin, İsrail’in ve onun oğullarının yaşam öykülerinde ortaya çıktığını görüyoruz. Rab İsa insanları yalnızca dünyanın kıtlığından kurtarmak ile yetinmenin çok ötesinde şeyler yaptı. O, bizi iyi topraklara, göksel bir ülkeye getirdi ve bizi ruhsal bereketler ile bereketledi ve bizler bu ruhsal bereketleri elde ettikçe lütufta ve Rab İsa Mesihimizin bilgisinde büyüyeceğiz.

Korkudan titreyerek merhamet umut etmiştik –
Kapının içinde, ıssız bir yerde idik;
Ama taç, taht, göklerdeki evimiz,
Tüm bunların hepsi önceden hazırlanmış idi.
Ve geçmişteki uzak çağlarda,
Biz ışık dolu o adil avlularda iken O sevinir,
Kazandığı her şeyi bizimle paylaştığı için sevinç duyar.
— Mrs. Bevan

Pages