July 2014

YARATILIŞ

Kitabı Hakkında
NOTLAR

Yazan

C. H. Mackintosh

Yeni ve Eski Değerler
Matta 13:52

ÖNSÖZ

Tanrı lütfunun sade müjdesini seven ve onu beğenen herkes için “Yaratılış Kitabı Hakkında Notlar” eserini ciddi bir şekilde tavsiye ederim. Bu notlar müjdeciliğe özgü çok derin ve anlamlı bir ruh tarafından yazılmışlardır. Onları okumuş olma ayrıcalığına sahip biri olarak onlardan çok yararlandığımı söylemem gerekir. Bu notların özellikle ilk bölümlerinde insanın günah nedeni ile tamamen mahvolmuş olduğu ve Tanrının bu duruma Mesih’te getirdiği mükemmel çözümü tam, net ve genellikle çarpıcı bir şekilde sunulmuştur.

Andromeda Galaxy
Andromeda Galaksisi

Müjde’de Mesih’in hizmetkarları için günahın ne olduğu ve lütfun ne olduğu hakkında sağ duylu ve güçlü ifadeler yer alır. Bu ifadeler özellikle günümüzde olduğu gibi yalnızca sahteliğin ortaya konduğu bir zamanda derin bir anlam ve değere sahiptirler.

İnsan doğasının, durumunun ve karakterinin ortaya koyduğu sorunlara mükemmel bir çözüm getiren Mesih’in Müjdesi günümüzde daha az bilinmekte ve daha az duyurulmaktadır. Bu nedenle Tanrının pek çok sevgili çocuğunun yüreklerini sayısız kuşku, korku ve yanıtlanmamış sorular ile dolar ve vicdanlarda karmaşa hakim olur; bunlara neden olan bu bilgisizlik çok üzücüdür. Can günah ile ilgili  tüm sorunların ve tanrısal kutsallığın taleplerinin çarmıhta tam olarak ve sonsuza kadar çözüm bulduğunu görmeye yönlendirilinceye dek vicdan tatlı ve sakin huzuru bilemeyecektir.

Mesih’in mükemmel kurbanından başka hiç bir şey acı çeken bir vicdanın acil ihtiyacını karşılayamaz. Mesih Kendisini çarmıhta Tanrıya bizim için sundu. “Fısıh Kuzumuz Mesih bizim için kurban edildi.” Vicdan orada ve yalnızca orada her talebi için mükemmel bir yanıt bulacaktır. Çünkü, inandığı için orada kuşku ve korkunun tüm temeli yıkılacak, günah ile ilgili tüm sorun sonsuza kadar çözülecek, her tanrısal talep kusursuz olacak karşılanacak ve tanrısal kutsallığın huzurunda esenlik duymak için sağlam bir temel atılacaktır. “Suçlarımız için ölüme teslim edilen ve aklanmamız için diriltilen Mesih” her şeyi çözüme kavuşturmuş ve işi tamamlamıştır! Müjde’ye iman ettiğimiz anda kurtuluruz ve bu yüzden tanrısal bir mutluluğa sahip olmamız gerekir. “Oğul’a iman edenin sonsuz yaşamı vardır.” (Romalılar 4:5; Yuhanna 3)

Tanrının günahkara olan sevgisinin büyüklüğünü, günahı sevgili biricik Oğlu’nun Kişiliğinde çarmıhta yargılaması ile anlarız. Tanrı orada çarmıhta bize gösterdiği mükemmel lütfu ile günah sorununu Kendi sınırsız kutsallığı ve adaleti ile uyumlu olarak çözüme ulaştırmıştır. Tanrı bizim mahvoluşumuzun derinliklerine, aşağı indi ve tüm günahımız ölçüldü, yargılandı ve kökü ve dalı ile birlikte lekesiz kurbanın değerli kanının dökülmesi aracılığı ile sonsuza kadar ortadan kaldırıldı. “Tanrı günahı bedende yargıladı.” Yani, Yani et ve kanımızda– dünyasal ya da yersel doğamız – bulunan günahın kötü kökünü çarmıhta yargıladı. Ama Tanrı aynı zamanda, her imanlının günahlarının ”sonunu da sağladı.” Böylelikle yalnızca Tanrı ve Mesih arasında günah ile ilgili olan tüm mesele halledildi ve çarmıhta nihai çözüme kavuşturuldu. Simun Petrus O’na, “Rab, nereye gidiyorsun?” diye sordu. İsa ona, “Benim gittiğim yere şimdi benimle gelemezsin” diye yanıt verdi. Aynı İbrahim ve İshak’ın Moriya bölgesindeki dağın tepesinde yalnız oldukları gibi, aynı şekilde Tanrı ve Mesih de Golgota tepesinin ciddiyeti ve ıssızlığının ortasında yalnız idiler. Bizim çarmıh ile olan tek bağımız günahlarımızın orada çarmıhta olmaları idi. Günahların yargısının tüm ağırlığını İsa tek başına taşıdı. (Şu ayetleri karşılaştırınız: Daniel 9:24; Romalılar 8:3; 2.Korintliler 5:21; İbraniler 9:26,28. )

Bu bereketli gerçek Tanrının kendi sözünden öğrenildiği ve iman aracılığı ile Kutsal Ruh’un gücü tarafından canda muhafaza edilir ise her şey esenlik, sevinç ve zafer olacaktır. Bu bereketli gerçek imanlıyı kendisinden, korkularından, kuşkularından ve sorularından tamamen uzaklaştırır. Ve imanlının gözü şimdi yalnızca TEK bir Kişi’ye dikilir, bu Kişi çarmıhta tamamladığı iş aracılığı ile tanrısal ve sonsuza kadar kalıcı doğruluğun temelini atmıştır ve her gerçek imanlıyı mükemmel bir şekilde temsil ederek yücelerdeki Kral’ın sağında oturmaktadır. İmanlının yüreğinin şimdi O’nun ile, yalnızca O’nun ile meşgul olması gerekir.

Tanrı günahı ortadan kaldırdığı zaman günahın tamamen ortadan kaldırılması gerekir ve iman bu gerçekten tamamen emindir. İsa, “TAMAMLANDI!” dediği zaman iş yapılmış idi, Tanrı yüceltilmiş idi, günahkar kurtulmuş idi, şeytanın tüm gücü tamamen yıkıma uğratılmış idi ve esenlik en sağlam temel üzerine bina edilmiş idi. Bu nedenle, yazılmıştır: “Esenlik Tanrısı koyunların yüce Çobanı Rabbimiz İsa Mesih’i sonsuza kadar kalıcı antlaşmanın aracılığı ile ölümden diriltmiştir.” Tanrı, çarmıhta yargı Tanrısı idi; boş mezarda ise Tanrı, esenlik Tanrısıdır. Mesih’in çarmıhta dökülen kanı aracılığı ile her düşman yok edilmiş ve sonsuz esenlik ilan edilmiştir. “O, Baba’nın yüceliği aracılığı ile ölümden diriltildi.” “Sonsuz bir yaşamın gücü ile” diriltildi ve iman eden herkesi Kendisi ile bu diriliş yaşamının gücünde birleştirir. İmanlılar O’nun kanı aracılığı ile temizlenirler ve O’nun Kişiliğinde kabul edilirler. (Bakınız Efesliler 1:6; Koloseliler 2:10; 1.Yuhanna 5:20.)

İsa böylelikle Kendisine yapması için verilmiş olan işi kusursuz olarak yerine getirdi ve tamamladı ve göğe gitti; Kutsal Ruh kurtuluşun tamamlandığına dair bir tanık olarak aşağı geldi ve imanlıyı “sonsuza kadar mükemmel” kıldı ve gökyüzünde Mesih’i yüceltti.

Daha sonra elçiler kurtuluşun iyi haberlerini günahkarlara duyurmaya başladılar. Vaaz ettikleri sözlerin konusu, “İsa ve diriliş idi.” Ve diriltilmiş ve yüceltilmiş olan O’na iman eden herkes hemen ve sonsuza kadar kurtuldu. “Tanıklık da şudur: Tanrı bize sonsuz yaşam verdi ve bu yaşam O’nun Oğlundadır. Kendisinde Tanrı Oğlu bulunanda yaşam vardır ve kendisinde tanrı Oğlu bulunmayanda yaşam yoktur.” (1.Yuhanna 5:11,12.) MESİH’İN KİŞİLİĞİNİN- GÖKSEL ADAMIN dışında ya da O’ndan ayrı olarak hiç bir bereket mevcut değildir; “çünkü Tanrılığın tüm doluluğu bedence O’nda konut kurmuştur.” O zamandan beri Tanrı her zaman her günahkarın önüne O’nun Müjdesi ile bağlantılı olarak şunu koymuştur; imanın TEK objesi olarak ve “İMAN EDEN HERKESİN” aklanması için Mesih insan doğruluğuna dayanan Kutsal Yasanın sonudur.” (ROMALILAR 10)

Göz yalnızca bu göksel Mesih üzerine dikildiği zaman, her şey ışık, sevinç ve esenliktir. Ama eğer göz kendine bakar ve kendinde buldukları ile meşgul olur ise ya da ne hissettiğine bakar ise veya yürek ile Mesih arasına girebilecek herhangi bir şeye bakar ise o zaman canda her şey karanlık, belirsiz ve mutsuz olacaktır. Ah! Tanrı lütfunun müjdesi nasıl da bereketli bir şekilde basittir.

Tanrı lütfunun müjdesinin kaybolmuş günahkara verdiği mesajın yükü, “Gel, çünkü şimdi her şey hazırdır” ifadesidir; günah sorusu ortaya konmamıştır – “Lütuf Rabbimiz İsa Mesih aracılığı ile sonsuz yaşam doğruluğunda egemenlik sürer.” Tanrı’yı günah konusunda mükemmel bir şekilde tatmin etmiş olan Mesih konusunda şimdi Tanrı ve sizin yüreğiniz arasındaki tek soru şudur: Tanrı’nın Mesih’i ile canınızın tek payı olarak siz de mükemmel bir şekilde tatmin oldunuz mu? Bu müjde ile ilgili önemli bir sorudur. Mesih her şeyi Tanrının yüceliği için yerine getirmiştir. Ve şimdi Baba, O’nu onurlandırmak, yüceltmek ve yükseltmek amacı ile “Oğlu’na bir evlilik yapacaktır.” Tanrının bu düşüncesi ile sizin yüreğiniz tam bir uyum içinde mi? Ellerinizden bir çalışma yapması talep edilmez – sizin gücünüze ihtiyaç yoktur-sizden ürün talep edilmez- Tanrı her şeyi tedarik etmiştir ve her şeyi hazırlamıştır. Her şey tamamen ve yalnızca lütuftur – Tanrının saf lütfu yalnızca “inanmaktır”, “Gel, çünkü şimdi artık her şey hazır”, evlilik şöleni – düğün giysisi – kraliyet onurları- Baba’nın varlığı ve huzuru- tam sevinç- ve sonsuza kadar zevkler- hepsi hazırdır, -şimdi hazırdır – “açıklanmak üzere hazırdır.” Sevgili Okuyucu, sen hazır mısın? Ah! Ne kadar ciddi ve önemli bir soru! Sen hazır mısın? İşittiğin mesaja inandın mı? Oğul’u kucakladın mı? O’nu “Rablerin Rabbi olarak taçlandırmaya” hazır mısın? Sofra kuruldu – ev hızla doluyor- “ama yine de hala yer var.” Gece yarısı söylenecek olan sözü şimdiden işittin: “İşte Güvey geldi, hazırlıklı olanlar O’nun ile birlikte düğün şölenine girdiler. VE KAPI KAPANDI.” “Siz de hazır olun çünkü İnsanoğlu beklemediğiniz saatte gelecektir.” (Matta 25:10; Luka 12:40)

Ama şimdi okuyucuma NOTLAR’ın kendisini okumasını tavsiye etmem gerekiyor. Okuyucu, “Notlar’da” bu bereketli konuyu tam olarak, sık sık ve ayrıntılı bir şekilde yazılmış hali ile ve aynı zamanda pek çok başka derin anlam taşıyan konular ile birlikte bulacaktır. Örneğin, Tanrının kilisesinin farklı konumu ve mükemmel birliği; gerçek kutsallık; uygulamalı öğrencilik; evlatlık v.b.

Dört Müjde’nin dışında Kutsal Kitap’ta sanırım bu Yaratılış kitabı kadar ilginç olan başka hiç bir kitap yoktur; Tanrının, halkı için yazdırdığı ilk kitabın tüm tazeliği ile bizlere gelmiştir. İçerikler çeşitlidir – üstün bir bilgi verirler – ve öğrenci için Tanrının tüm kitabının en değerli içeriği özelliğini taşırlar.

Bu “Notlar” bir kez daha gayretli bir dua ile Efendi’nin ayaklarının dibine bırakılırlar, öyle ki O onları alsın ve Kendi tanrısal onay mührünün altına koyarak okuyacak kişilere göndersin.  Amin.

Andrew Miller
Londra, İngiltere

Yusuf

Yazan

Hamilton Smith

İÇERİK
Bölüm    

Sayfa

1. SEVİLDİ VE NEFRET EDİLDİ Yaratılış 37:1-11  
2. REDDEDİLDİ VE SATILDI Yaratılış 37:12-36  
3. ACI ÇEKTİ VE DESTEK GÖRDÜ Yaratılış 39,40  
4. YÜCELTME VE GÖRKEM Yaratılış 41  
5. KITLIK YILLARI Yaratılış 41:53-57; 42  
6. KARDEŞLERİN DENENMESİ Yaratılış 43,44  
7. BARIŞMA Yaratılış 45:1  
8. HİZMET Yaratılış 45:9-24  
9. GÖRKEM VE BEREKET Yaratılış 45:25- 47:31  
10. İMAN GÖRÜMÜ Yaratılış 50:15-26  

Bu Denli Büyük Bir Kurtuluş

Yazan

John F. Strombeck

(1881-1959)
Strombeck & Becker Üretim Şirketi Başkanı
1952

So Great Salvation

İÇERİK
1. Kurtuluşun Önemi  
2. Bu Denli Büyük Bir Kurtuluş  
3. Yaratılışla Karşılaştırıldığında Büyük Bir Kurtuluş  
4. Günahla Karşılaştırıldığında Büyük Bir Kurtuluş  
5. Karanlığın Gücünden Kurtulmak  
6. O'nda Fidyeyle Kurtuluşa Sahibiz  
7. Tanrı'nın Adaleti Yerini Buluyor  
8. Tanrı'nın Doğruluğunu Giyinmek  
9. Tanrı'yla Barıştırıldık  
10. Yeni Bir Yaradılışla Yeni Bir Yaşam  
11. O'nun Yaşamıyla Kurtulduk  
12. Sonsuz Sevginin Hedefi  
13. Kurtulmuş Olanların Sonsuzluktaki Hedefi  
14. İsa Mesih Aracılığıyla Tanrı'nın Sağladığı Kurtuluş  
15. İnsan, Lütuf ve İman Yoluyla Nasıl Kurtulmuştur?  
16. Kurtuluşun Kesinliği  
17. Tanrı İnsanı Neden Kurtarmaktadır?  
18. Kurtuluş ve İnsan Davranışı  
19. Kaybolmak Ne Demektir?  
20. Görmezden Gelirsek Nasıl Kaçabiliriz?  

Misir'dan Çikişin Kendine Özgü Öğretişleri

Sade Bir Yorum Olarak

Bunlar gelecek şeylerin gölgesidir, aslı ise Mesih’tedir.”
Koloseliler 2:17

Yazan

Edward Dennett

1889

G. Morrısh
114 Camberwell Road, London, England
Bıllıng And Sons Ltd.

Tarafından Büyük Britanya’da Hazırlandı Ve Basıldı, Guılford And Esher

İÇERİK
Bölüm    
1. Mısır’daki İsrail Mısır’dan Çıkış 1
2. Musa’nın Doğumu Mısır’dan Çıkış 2
3. Musa’nın Görevi Mısır’dan Çıkış 3-4
4. Firavun’a Verilen İlk Mesaj Mısır’dan Çıkış 5-6
5. Mısır’ın Üzerine Gelen Yargılar Mısır’dan Çıkış 7-11
6. Fısıh Kuzusu Mısır’dan Çıkış 12
7. Tanrı’nın Talep Ettikleri Mısır’dan Çıkış 13
8. Halkının Kurtarıcısı Olarak Tanrı Mısır’dan Çıkış 14
9. Kurtarılış Şarkısı Mısır’dan Çıkış 15: 1-21
10. Mara Ve Elim Mısır’dan Çıkış 15: 22-27
11. Man Mısır’dan Çıkış 16
12. Refidim Ve Amalek Mısır’dan Çıkış 17
13. Bin Yıllık Döneme Ait Bereket Mısır’dan Çıkış 18
14. Sina Mısır’dan Çıkış 19-20
15. Yargılar Mısır’dan Çıkış 21-23
16. Antlaşmanın Onaylanması Mısır’dan Çıkış 24
17. Buluşma Çadırı Mısır’dan Çıkış 25:1-9
18. Bağışlanma Kapağı Olan Antlaşma Sandığı Mısır’dan Çıkış 25:10-22
19. Üzerinde Ekmek Sunulan Masa Mısır’dan Çıkış 25:23-30
20. Saf Altından Kandillik Mısır’dan Çıkış 25:31-40
21. Buluşma Çadırı’nın (Tanrı’nın Konutu’nun) Perdeleri Mısır’dan Çıkış 26:1-14
22. Buluşma Çadırının Çerçeveleri Mısır’dan Çıkış 26:15-30
23. Özenle Dokunmuş Perde Mısır’dan Çıkış 26:31-37
24. Tunç İle Kaplı Sunak Mısır’dan Çıkış 27:1-8
25. Buluşma Çadırı’nın Avlusu Mısır’dan Çıkış 27:9-19
26. Kahinlik Mısır’dan Çıkış 28
27. Kahinlerin Atanması Mısır’dan Çıkış 29:1-35
28 Sürekli Sunulan Yakmalık Sunu Mısır’dan Çıkış 29:38-46
29. Buhur Sunağı Mısır’dan Çıkış 30:1-10
30. Kefaret Bedeli Mısır’dan Çıkış 30:11-16
31. Yıkanma Kazanı Mısır’dan Çıkış 30:17-21
32. Kutsal Mesh Yağı Ve Güzel Kokulu Baharatlar Mısır’dan Çıkış 30:22.38
33. Buyrulan Hizmetin Yapılabilmesi İçin Verilen Yetenekler Mısır’dan Çıkış 31
34. İnanç Değiştirme, Arabuluculuk Ve Yenileme Mısır’dan Çıkış 32-34
35. Adanmışlık Ve İtaat Mısır’dan Çıkış 35-40

Önsöz Niteliğinde

Okuyacağınız bölümler çok sade ve saf bir şekilde açıklandı. Buluşma Çadırı ve onun kutsal kapları ile ilgili konular hakkındaki yazılar, resimler eklenerek süslenseler idi, konu daha çekici hale getirilmiş olabilirdi. Ancak her şeye rağmen yine de, genç ya da öğrenci okuyucu için eğitim açısından bakıldığında değer taşıma olasılığına sahip olmalarına rağmen, bu resimli sunumların ruhsal öğretişin kavranmasına yardımcı olmaktan çok buna gerçekten engel olup olmadıkları sorgulanabilir. Şimdi artık perde yırtılmış olduğu ve imanlılar Mesih’in değerli kanı sayesinde en kutsal yere, Tanrı’nın yüce huzuruna girebildikleri için, Buluşma Çadırı’nın anlamı, Mesih’te gerçekleşen her şeyin ışığı aracılığı ile Buluşma Çadırı’na geriye dönüp bakıldığı zaman en iyi şekilde anlaşılır. Çünkü O, yalnızca O, bu kutsal gizemlerin kilidini açacak tek anahtardır. Tek bir sözcük ile belirtecek olur isek, Buluşma Çadırı’nı açıklayan Mesih’tir, Buluşma Çadırı Mesih’i açıklamaz. Buluşma Çadırı aslında, gösterilen bir örnek değildir, meydana geleceği önceden ima edilen bir olaydır, ve yalnızca “o zamanki dönem için var olan bir figürdür”, “Kutsal Ruh bununla çadırın ilk bölmesi durdukça, kutsal yere giden yolun henüz açıkça gösterilmediğini belirtiyor.” (İbraniler 9:8) Bu nedenle, bu sayfaların dikkatle okunması sonucunda, Tanrı’nın bereketi aracılığı ile yazar, okuyucunun Mesih’in kişiliğinin güzelliklerinin ve üstünlüklerinin daha fazlasını keşfetmesini ve O’nun işinin doğasını ve yetkinliğini daha iyi anlamasını umut eder ve bunun için dua eder. Yazarın dileği, okuyucunun, tüm bunlar sonucunda imanlının getirildiği kutsanmış ayrıcalık ve lütuf konumunun farkına varmasıdır.

Edward Dennett
Londra, İngiltere
1882

1 Selanikliler

Yazan

F.B. Hole.

Yazan

Giriş

Genel olarak, bu mektubun, Pavlus’un esin ile yazılmış olan mektuplarından ilki olduğu kabul edilir. Eğer bu tahminin doğruluğu için onay arzu edilir ise, o zaman yapılacak olan doğru şey, Mektubun üçüncü bölümünün okunması ve sonra bu üçüncü bölümün Elçilerin İşleri 17. Bölüm ile karşılaştırılmasıdır. Mektup, Pavlus Atina’da iken, Timoteos’un Selanik’e yaptığı ziyaretten hemen sonra yazıldı; ve bu nedenle Timoteos bu mektubu yazdığı zaman, Elçi’nin Korint’teki çalışmaları yeni başlamıştı ve daha Efes’i bile ziyaret etmemişti. Her olayda, olayda mevcut olan tarihi ayrıntılar için Elçilerin İşleri 17.bölümü okuyun, bu bölüm Mektuptaki bu çeşitli ayrıntılar sözün altında yatan amaca işaret ederler.

Selaniklilerin yalnızca bir kaç aydan beri iman etmiş –Rabbe yeni gelmiş - oldukları gerçeği bu mektuba garip bir ilgi oluşmasına neden olur. Mesih’teki genç imanlılar için dahi pek çok şeyin nasıl gerçek olduğunu görmek ve bu genç imanlıların saflıkları bozulmadığı takdirde, onlarda bulunan lütuf ve adanmışlığın varlığını fark etmek çok teşvik edicidir.

Pavlus’un Selanik’teki çalışmaları çok kısa sürdü; yaklaşık üç haftanın sonunda çıkan bir kargaşa çalışmalarını kısa kesmesine neden oldu. Ama yine de birinci bölümün tanıklık ettiği gibi, çok sağlam iş görüldü. Şeytanın yoğun karşı koymasını her zaman Tanrı’nın gerçek bir işinin ilerlediğine dair bir belirti olduğundan emin olabiliriz. Kargaşa çıkartan kişiler Pavlus ve arkadaşları için şöyle dediler: “Bu insanlar dünyanın altını üstüne getirdiler.” Ve bu sözleri aslında gerçeğe çok yakın bir ifade idi. Gerçek, dünyanın kendisinin tamamen alt üst olduğu idi ve Pavlus’un ve arkadaşlarının yaptıkları, insanları Tanrı’nın önünde doğru bir konuma yerleştirmekti. Dünya, alt üst olmuş durumuna terk edilmişti, ama Selanik’teki pek çok kişi dönüş yaparak dünyadan çıkmışlardı ve Tanrı ile barışarak doğru bir konuma yerleşmişlerdi. Bu kişiler Selanik’teki kilise ya da topluluk haline geldiler.

Barnaba  İncili: Gerçek Değeri

Yazar

William F. Campbell, M.D.

Hıristiyan Çalışma Merkezi 1989 Ravalpindi

Bu Kitap
Tanrı’ya
Gerçeğe
Ve
Eşime
Adanmıştır

  İÇERİK Sayfa
Önsöz   1
Bölüm 1 Barnaba Müjdesi’nde Kur’an ile çelişen bölümler 19
Bölüm 2 Barnaba’nın yazarlığı hakkında. Yazar, Mesih’in zamanındaki bir Yahudi miydi? 31
Bölüm 3 M.S. 1300 ve 1634 yılları arasındaki bir Orijini kanıtlayan Barnaba Müjdesi’ndeki Delil 55
Bölüm 4 Barnaba Müjdesi’ndeki bilimsel hatalar 67
Bölüm 5 Belgeler ve Belgelerin tarihleri 77
Sonsöz   97
Ek A Arapça bir kopyanın İngilizce’ye çevirisi 113

 

  Açıklayıcı Örnekler Listesi Sayfa
Figür 1 M.S. 26 yılında Filistin’deki kentler 34
Figür 2 İ.Ö. 900 ve M.S. 26 yıllarında Filistin 36
Figür 3 Roma döneminde Tunus 45
Figür 4 Çeşitli öğretişlerin başlangıçlarını gösteren zaman haritası 65
Figür 5 Hipotez A 74
Figür 6 Sayfa no. 2662 no.lu Kodeks 134r. Barnaba Müjdesi, Bölüm 125 88
Figür 7 Sayfa no. 2662 no.lu Kodeks 46r. Barnaba Müjdesi, 43.bölümün sonu, 44. bölümün başlangıcı. 90
Figür 8 Sayfa no. 2662 no.lu Kodeks 213r. Barnaba Müjdesi, 205. bölümün sonu, 206. bölümün başlangıcı 92
Figür 9 Sayfa no. 2662 no.lu Kodeks 44r. Barnaba Müjdesi, 42. bölüm 94

 

 

ÖNSÖZ

 

İnsanların birbirleri ile daha fazla kaynaştıkları bu günlerde, Hıristiyanlar ve Müslümanlar bazen bir araya gelerek inançlarını karşılaştırırlar. Bu tür tartışmalarda her bir kişinin kendi kutsal kitabından – Hıristiyanlar Yeni Antlaşma’daki Müjde öykülerinden ve Müslümanlar Kur’an’daki öykülerinden – alıntılar yapması doğaldır. Hıristiyanlar için tek güvenilir Müjde, Matta, Markos, Luka ve Yuhanna’ya göre İsa Mesih’in Müjdesi olduğu için bir Müslüman aniden, “ama gerçek Müjde, Barnaba Müjdesi’dir” dediği zaman, bu ifade Hıristiyanlar için büyük sürpriz olur. Hatta Hıristiyanların çoğu Barnaba Müjdesi’ni ve hatta Müslümanların da çok azı bu Müjde’yi okumuştur, bu nedenle, pek çok Müslüman’ın “gerçek ve orijinal Müjde” olduğunu iddia ettikleri bu kitabın ayrıntılı bir değerlendirmesine hemen hemen herkesin ihtiyacı vardır. Ben bu kitabı yazmakla böyle bir değerlendirme girişiminde bulunuyorum.

Barnaba Müjdesi’nin bilinen en eski ve tek bütün kopyası, Viyana’da Kodeks No.2662 olarak, Avusturya Ulusal Kütüphanesi’nde bulunur. 1 Hollanda’da Bay John Toland tarafından 1709 yılından beri sözü edilen Barnaba Müjdesi, yalnızca Avrupalı bilim adamları tarafından bilinirdi, 2 bilim adamlarının hepsi Barnaba Müjdesi’nin ortaçağın sonlarına doğru yazılmış olduğuna karar vermişlerdi. Sonra 1907 yılında Barnaba Müjdesi, İtalyanca orijinalinden İngilizce’ye çevrildi; tercüme Lonsdale ve Laura Ragg tarafından yapıldı. 3

Mısır ve Hindistan’da yaşayan eğitimli Müslümanların temel yabancı dili İngilizce olduğu için Barnaba Müjdesi’ni okuyabildiler. Barnaba Müjdesi, hemen Arapça’ya çevrildi. İlk baskısı 1908 yılında Kahire’de ortaya çıktı. Kullanıldı ve bu tarihten sonra daha bir çok az sayıda baskısı yapıldı.

Bu Arapça baskılara ek olarak İngilizce çevirisi de bir kaç kez yayınlandı; 1974 yılındaki giriş bölümü Pakistan Kur’an Konseyi Genel Sekreteri Lt. Col (emekli) M.A. Rahim tarafından imzalandı. Genel Sekreter’in yazdıkları elirttiği şu dileği ile son buldu,

Bu baskının sizi karanlıktan ışığa ve yeni bir ruhsal yaşama ve daha tatmin edici bir seviyeye  yönlendirmesi için dua ediyorum. Amin.

Bu nedenle, Barnaba Müjdesi’nin daha çok okunduğu sonucuna varabilir miyiz? Büyük olasılıkla hayır. Bu baskıyı izleyen diğer Arapça baskıların toplam sayısı on binin üzerine çıkmadı. Kuzey Afrika’da geçirdiğim 25 yıl boyunca ben bu baskının yalnızca bir kopyasını gördüm. Fas, Tanca’da yaşayan bir İmam’ın sahip olduğu Arapça bir kopya idi bu. 1973 ve 1980 yılları arasında basılan beş İngilizce kitabın toplamı yalnızca yirmi sekiz bin kopya idi. Ve Luigi Cirillo ve Michael Freman tarafından Paris, Beauchesne’de tercüme edilen kitap ancak 1977 yılında kullanılabilir hale geldi. Ancak yine de İslam ilahiyatçılarının çeşitli kitapları, bu konudaki ifadelerinin birini ya da diğerini temel alırlar. Dinlerine adanmış Müslümanlar arasında iyi tanınan bir kitaptır, çünkü bir çok yerde bu kitaptan yapılmış aktarmalar bulunur. Bu yüzden, bu kitabı hiç bir zaman okumamış olan çoğunluğun onun varlığından haberdar olduğun ve ondan söz ettiğini bildirmenin bir abartma olduğunu söylemek zordur.

Özetlenecek olur ise, Barnaba Müjdesi bu son seksen yıl süresince kesinlikle etkili olmuştur.

Barnaba Müjdesi’ni gözden geçirmeden önce, Hıristiyan okuyuculara Müslümanların neden başka bir Müjde arayışı içinde olduklarını açıklamak yararlı olabilir. Kur’an’da söz edilen İncil’in 4 ya da Müjde’nin Hıristiyan Müjdesi olmadığı konusunda böyle inançlı olmaları nasıl mümkün olabilir? Tüm Batılı bilim adamlarının ve hatta bazı Müslüman bilim adamlarının Barnaba Müjdesi’nin M.S. birinci yüz yıldan çok uzun zaman sonra yazılmış olduğuna karar vermelerine rağmen, Barnaba Müjdesi’ni elde edilebilir hale getirmek için zaman ve para harcama konusunda neden bu kadar isteklidirler?

Bunun nedeni şudur: M.S. 7.yüz yılda yazılan Kur’an ile ondan 600 yıl önce yazılan Yeni Antlaşma Müjdesi’ni uzlaştırmak ile ilgili belirli zorluklar mevcuttur. Örneğin, Kur’an El-Saff  (Savaş Safı) 5 Suresi, H.S.3, 61:6 ayetinde şunu yazar:

Hani, Meryem oğlu İsa, “Ey İsrailoğulları! Şüphesiz ben, Allah’ın size, benden önce gelen Tevrat’ı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek, Ahmed adında bir peygamberi müjdeleyici (olarak gönderdiği) peygamberiyim” demişti. Fakat (İsa) onlara apaçık mucizeleri getirdiği zaman, “Bu, apaçık bir sihirdir” dediler.

Arapça dilinde Ahmad sözcüğü ve Muhammed sözcüğü ‘övmek’ anlamına gelen ‘H M D’ gibi aynı sözcük kökü üzerinde bina edilirler. Müslümanların bu konudaki inancı şöyledir: Ahmad, İsa’nın ağzındaki kendisinden sonra Muhammed’in geleceğine ilişkin peygamberliğinin biraz örtülü bir ifadesidir. Müslümanlar bu nedenle Müjde’de böyle bir peygamberliğin var olmasını beklerler. Matta, Markos, Luka ve Yuhanna’ya göre İsa Müjdesi’ni okudukları zaman, Muhammed ile ilgili açık bir peygamberlik bulmazlar. Bu nedenle, Hıristiyanların Müjde’yi değiştirdikleri (harraf,حَرَّف ) sonucuna varırlar. Öte yandan, Barnaba Müjdesi’nde İsa’nın, gelecek olan Muhammed’in bir kulu olduğunu söylemekten sevinç duyduğunu belirten bölümleri okudukları zaman, pek çok Müslüman Barnaba Müjdesi’nin gerçek ve değiştirilmemiş olan Müjde olduğuna kanaat getirirler.

İkinci ve daha da önemli olan zorluk, Hıristiyanların elinde bulunan Müjde’nin, İsa’nın dünyanın günahları uğruna çarmıhta öldüğünü iddia ediyor olmasıdır. Müslümanlar Hıristiyan düşüncesinin temelini teşkil eden bu esası kabul edemezler, çünkü El-Nisa (Kadınlar) suresinde 4:157 ayetinde şunlar yazılıdır,

Oysa Yahudiler onu öldürmediler ve asmadılar. Fakat onlara öyle gibi gösterildi.

Barnaba Müjdesi’ni incelediğimiz zaman, onun, çarmıhta İsa’nın yerine Yahuda İskariyot’un geçirildiğini ve İsa’nın yerine Yahuda İskariyot’un çarmıha gerildiğini iddia ettiğini görürüz. Bu iddia da Kur’an ile uyumludur ve pek çok Müslüman’ın kulağına çok ikna edici gelir. Hıristiyanlar, İsa’nın günahlarımız uğruna öldüğünü inkar ettiği için Barnaba Müjdsi’nin gerçek Müjde olmadığı yanıtını verdikleri zaman, Müslümanlar buna doğal olarak, “kanıt getirin” sözleri ile karşılık verdiler. 1940 yılında El-Azhar Üniversitesindeki dersinde Barnaba Müjdesi’ni kullanan Şeyh Muhammed Ebu Zahra, Hıristiyanlara aşağıdaki şu meydan okumada bulundu,

Dinlere ve insanlığa yapılacak en önemli hizmet, kilisenin Barnaba İncili’ni araştırma zahmetine girmesi ve tekzip etmesi ve sonra da bu yalanlamasının hangi kanıtlara dayandığını gösteren delilleri bize sunması olacaktır.

Bu bizim açımızdan geçerli bir meydan okumadır ve bu kitabın yazılmasının nedeni de budur.

Barnaba’nın gerçek Müjde olduğu ile ilgili Varsayımdan çıkan bazı sonuçlar

Barnaba Müjdesi’nin özetine bakmadan önce ve onun ile ilgili bazı ayrıntıları derinlemesine inceledikten sonra onun gerçek Müjde olduğuna ilişkin varsayımın bazı ayrıntılarını derinlemesine gözden geçirmemiz gerekir ve bunu izleyecek olan bazı sonuçları, özellikle gerçek bir Barnaba Müjdesi ve Kur’an arasındaki ilişkinin sonuçlarını netleştirmemiz uygun olacaktır.

İlk Sonuç

Eğer Barnaba Müjdesi pek çok Müslüman’ın inandığı gibi, ilk Hıristiyan yüz yılında yazıldı ise, o zaman Filistin tarihinin birinci yüz yılı ve sosyal adetleri konusunda kesin doğru bilgiyi yansıtmalıdır. (Bu, elbette kompozisyonun birinci yüz yıla ait bir tarih taşıdığını kanıtlamaz. Daha sonraki dönemde yaşamış özenli bir yazar çok dikkatli ve kesin doğru bir eser kaleme alabilir.) Öte yandan eğer Barnaba Müjdesi birinci yüz yıl Filistin tarihi ve coğrafyası ile ilgili ciddi hatalara sahip ise, ve daha sonraki bir tarihe ulaşıncaya kadar bilinmeyen adetlerden ve düşüncelerden söz ediyor ise, o zaman bu durum Barnaba Müjdesi’nin Mesih’in ve Mesih’in öğrencilerinin zamanına ait orijinal bir belge olmadığını kanıtlayacaktır.

İkinci sonuç

Eğer Barnaba Müjdesi, gerçek Müjde ise, o zaman Kur’an’ın gerçek, değiştirilmemiş bir Müjde olabileceğini kabul etmesi gerekecektir. Bu durum, bazı okuyucular açısından oldukça aşikar bir durum gibi görünebilir, ama Müslümanların hemen hemen her zaman Hıristiyanların Müjdelerini değiştirdiklerine ilişkin suçlamaları hatırlandığı zaman, şu soruyu sormak oldukça yerinde olacaktır: “Kur’an, değiştirilmemiş bir Müjde olabileceği olasılığını destekleyecek midir?”

Aslında Kur’an’ın Muhammed daha hayatta iken, gerçek Müjde’nin var olduğuna ilişkin düşünceye destek vermiyor gibi görünmesi, Müslüman okuyucular açısından bir sürpriz olarak nitelendirilebilir. Hicret’ten hemen kısa bir süre önce gönderilen Yunus suresi 10:94 ayetinde Muhammed’e aşağıdaki sözler ile hitap edilir:

Eğer sana indirdiğimiz şeyden şüphe içinde isen, senden önce Kitab’ı (Tevrat’ı) okuyanlara sor.

H.S.3-5, El-Nisa (Kadınlar) Suresinde 4:47 ayetinde ise şunu okuruz:

Ey kendilerine kitap verilenler! Yanınızda bulunan (مُصَدّقاً لِمَا مَعَكُم) Tevrat’ı doğrulayıcı olarak indirdiğimiz bu kitaba (Kur’an’a) iman edin

Ve Muhammed’in yaşamının son dönemine doğru H.S.10 yılında yazılan El-Maide (Masa) Suresinin 5:49 ayetinde şunu okuruz:

“Müjde halkı arasında Allah’ın indirdiği (Müjde) ile hükmet.”

Kur’an’a göre, Tanrı Muhammed’den “kendisinden önce kitabı okuyanlardan bilgi istemesini söylediğine göre, Kur’an’ı, H.S. 10 yılında Hıristiyanların elinde var olan “ile” tasdik etmesi için gönderdiğine ve Hıristiyanlara H.S. 10 yılında “Tanrı’nın Müjde’de açıkladığına uygun olarak hükmetmesini” söylediğine göre, Kur’an’ın, gerçek Müjde’nin Kur’an’ın verildiği dönemde var olduğu düşüncesini desteklediği sonucuna varabiliriz.

Üçüncü Sonuç

Eğer Barnaba Müjdesi, gerçek Müjde ise, o zaman Kur’an’ın içeriğine eklenmesi gerekir. Bununla anlatmak istediğim, Tanrı’nın gerçek sözü olarak Kur’an ile birlikte basılması gerektiğidir. Kur’an’dan iptal edilmediği sürece, Barnaba Müjdesi’ndeki her sözcük ve cümle Hıristiyanları olduğu gibi Müslümanları da bağlar ve Müslümanlar Kur’an’ı okumadan önce yaptıkları gibi, Barnaba Müjdesi’ni okumadan önce de aptest almalıdırlar.

Bu, aynı zamanda tarih ile ilgili gerçeklerde görülecek herhangi bir çelişki ya da hatanın Kur’an’ın içeriğine de ekleneceği anlamına gelir. Bu, çok önemli bir noktadır. Dünyasal kitaplar söz konusu olduğu zaman, beğenimizi kazanan bir cümleden alıntı yapabiliriz ve kitabın geri kalan kısmını önemsemeyiz. Ancak Tanrı’dan gelen bir kitap söz konusu olduğu zaman, inanan kişi kitabın tamamını göz önüne almalıdır.

Ayrıca, bu yalnız bana ait şahsi bir düşünce de değildir. Bu düşünceyi Kur’an H.S. 2 yılında gönderilen El-Bakara (Sığır) Suresi 2:85 ayetinde de görürüz. Bu ayette Yahudilere, kendi Tevratları hakkında şu suçlamada bulunulur:

Yoksa siz Kitabın (Tevrat’ın) bir kısmına inanıp, bir kısmını inkar mı ediyorsunuz? Artık sizden bunu yapanın cezası, dünya hayatında rezil olmaktan başka bir şey değildir. Kıyamet gününde ise onlar gazabın en şiddetlisine uğratılırlar.

Yahudiler arasındaki bu belirli grup suçlanır, çünkü Tevrat’ın tamamına itaat etmek yerine kendilerine hoş gelen bölümleri seçer ve onlara inanırlar. Ama aynı zamanda bunun aksi de doğrudur. Eğer bir kitap Tanrı tarafından gönderilmediğini kanıtlayan pek çok hatalara sahip ise, o zaman hataların arasından birinin beğenisini kazanan ayetleri seçip çıkartmak ve onları, vahiy yolu ile gelmişler gibi alıntı olarak kullanmak yanlıştır.

O zaman özetleyecek olur isek, eğer Barnaba Müjdesi gerçek Müjde ise, bunun anlamı şudur:

  1. Barnaba Müjdesi’nde bulunan ilk Hristiyan yüz yılına ait tarih, coğrafya ve sosyal adetler ile ilgili ayrıntıların doğru olmaları ve bir başka döneme ait adetleri ve düşünceleri yansıtmamaları gerekir.
  2. Kur’an metinleri gerçek bir Müjde’nin korunmuş olduğunu kabul etmektedir ve eğer Barnaba Müjdesi gerçek Müjde ise, o zaman Kur’an’daki konular ile çelişmemesi gerekir.

Barnaba Müjdesi

Barnaba Müjdesi kendisi hakkında neler söyler? Yazar, giriş bölümünde Pavlus’un arkadaşı Barnaba olduğunu iddia eder. İsa ile birlikte iken ne gördüğünü ve ne işittiğini yazdığını söyler, çünkü Pavlus da dahil olmak üzere bazı kişiler Şeytan tarafından aldatılmışlardır, çünkü sünnetin gerekliliğini inkar eder ve murdar sayılan yiyeceklerin yenmesine izin verirler.

Aşağıda yer alan ana hatların özetinde Barnaba Müjdesi’nin bölüm numaraları sol taraftadırlar. Bir çok kısımdan sonra aynı bölümün Kutsal Kitap’ta bulunduğunu gösteren bir referans mevcuttur. Bu referanslardaki bilginin %50’si ya da %80’i, bir kaç durumda ise %100’ü Kutsal Kitap’taki bölümün tam olarak aynısıdır. Buna ek olarak, Kutsal Kitap’taki peygamberlere, öykülere ve sözlere ait yüzlerce daha kısa imalar mevcuttur. Ben bu saydıklarımdan yalnızca bir tartışma zemini oluşturdukları takdirde söz ettim. Örneğin, Yaratılış kitabının 15:1 ayetinde, Tanrı’nın İbrahim’e söylediği “Ben senin büyük ödülün olacağım” ifadesi, bölüm 180’den 182’ye kadar uzanan bir karşılıklı konuşmanın temelini teşkil eder.

  Ana Hatların Özeti
1 Cebrail, Meryem’e İsa’yı doğuracağını söyler. (Luka 1:26-33, 46-55)
2 Cebrail, Yusuf’a, Meryem gebe olmasına rağmen onu eşi olarak almasını söyler. (Matta 1)
3 İsa’nın bir yemlikte doğması. Handa yer yoktu. (Luka 2:1-7)
4 Melekler çobanlara görünürler. (Luka 2:8-20)
5 Sünnet edilmesi ve tapınakta Rab’be adanması. (Luka 2:21,22)
6-9a Bilge adamlar, Yahudilerin yeni doğan kralına tapınmak için gelirler. Yusuf uyarılır ve ailesini alarak Mısır’a kaçar. (Matta 2)
9b İsa, 12 yaşındayken tapınak önderleri ile konuşur. (Luka 2:40-52)
10 İsa, bir ayna olarak yüreğine inen bir kitaptan sonra, otuz yaşlarındayken görevine başlar. (Luka 3:23)
11 İsa bir cüzamlıyı iyileştirir.
12 İsa, tapınağın tepesinde bir vaaz verir.
13 Cebrail, İbrahim’in “biricik oğlu İsmail’i” kurban olarak sunmaya istekli olduğunu söyledikten sonra, aynı şeyi İsa’nın da yapmasını, bir koyun sunmasını buyurur ve onun için bir koyun tedarik eder.
14 İsa 40 gün oruç tutar, sonra Tanrı’nın sözleri aracılığı ile şeytanı kovar ve melekler onu güçlendirmek için gelirler. (Matta 4)
İsa, 12 öğrenci seçer. Liste, Matta 10:3 ayetinde sözü edilen Taday’ı ve Luka 6:16 ayetinde bahsedilen ikinci Yahuda’yı da kapsar. Yazar Barnaba, oniki öğrenciden biridir.
15 İsa, suyu şaraba çevirir. (Yuhanna 2)
16 İsa, dağda vaaz verir. Matta 5-7 bölümlerinden öğretişler.
17 Tanrı’nın tek olduğuna ve 144.000 peygamber mevcut olduğuna dair felsefi tartışma. (Matta 5-7)
18 Bir yanağına vurulduğu takdirde, öbür yanağını uzat; yetkin ol (Matta 5-7)
19 İsa on cüzamlıyı iyileştiriyor, yalnızca biri ona teşekkür etmek için geri geliyor. (Luka 17:12-19)
20 İsa fırtınayı dindiriyor ve Nasıra’da kıyıya varıyor. (Luka 8:22-25)
21 İsa, cinli adamı iyileştiriyor. (Luka 8:26-37)
İsa, Kenanlı bir kadının kızını iyileştiriyor. Tek bir söz söylemediğine ilişkin gerçek Matta 15:21-28’den alınmıştır. Kızını iyileşmiş olarak bulmak için eve gittiğine ilişkin gerçek, Markos 7:24-30’dan alınmıştır.
22 Sünnetsiz kişilerin Tanrı önündeki durumu.
23 Sünnetin orijini. Adem bedeni aracılığı ile günah işlemiş olduğu için kendi bedenini cezalandırmak istedi. Cebrail ona neresini keseceğini gösterdi.
24 Zengin adam ve Lazarus. (Luka 16:19-31)
25 Kişinin bedeni nasıl küçümsemesi gerekir; kişi bedenini bir atı dizginler gibi dizginlemelidir.
26 İbrahim’in babası ile birlikte putlar hakkında giriştiği mücadele.
27 Gülmek uygun bir davranış değildir.
28 İbrahim, biri dışında tüm putların ayaklarını keser.
29 Tanrı İbrahim’i çağırır, Cebrail bir insan şekline girer ve ona nasıl yıkanacağını gösterir ve onu başka bir ülkeye çağırır.
30 Tanrı’yı ve komşunu sev; İyi Samiriyeli’nin öyküsü. (Luka 10:25-37)
31 Sezar’ın hakkını Sezar’a ver. (Luka 20:20-26)
Yüzbaşının “oğlunun” iyileştirilmesi. Matta 8:5-13 ve Yuhanna 4:43-54 ayetlerindeki gerçeklerin birleştirilmesi.
32-33 Putperestlik hakkında – özellikle iştah ile ilgili konularda putperestlik; yiyeceğin değil,
günahın kirlettiği konusunda İsa’nın öğretişini içerir. (Markos 7:1-23)
34 İsa, eli büzülmüş bir adamı iyileştirir ve bir şölende baş köşeye kurulanın doğru olmadığını öğretir (Luka 14:8-11)
İsa, gururdan söz eder ve Yeşaya 14:12 ayetinden Lüsifer’in düşüşü ile ilgili aktarma yapar.
35 İsa, şeytanın nasıl düştüğünü anlatır ve peygamberlik işareti taşıyan 144.000 kişiye ek olarak herhangi bir şey yaratılmadan 60.000 yıl önce yaratılan Tanrı’nın Elçisi’nin de onlar ile birlikte olacağını tekrar eder.
36-38 İsa, yıkanmadan edilen bir duanın Tanrı’yı hoşnut etmeyeceğini iddia eder, ama günahınızı sevdiğiniz takdirde, yıkanmanın yararı yoktur. Kutsal Kitap’taki Rab’bin Duası; ancak “Göklerdeki Babamız” ifadesinin dışında; dua “Ey Tanrımız Rab” şeklinde başlar. (Matta 6:9-13)
39-41 Adem’in yaratılışı. Adem’in gördüğü ilk şey şu sözlerdir: “Tanrı’dan başka Tanrı yoktur ve Muhammed Tanrı’nın Elçisidir.” 40b-41. bölümler özlerinde Kutsal Kitap’a benzerler. (Yaratılış 3)
42 Yahudiler, İsa’ya, kendisinin Mesih olup olmadığını sorarlar ve o, “Hayır” der. (Yuhanna 1:15, 19-27)
İsa, Petrus, Yakup, Yuhanna ve Barnaba ile Tabor Dağı’na çıkar ve İsa’nın görünümü değişir. Tanrı’nın sesi şöyle der: “İşte benim kulum!” (“İşte benim Oğlum!” demez). Matta 17:1-8, Luka 9:31’den bir gerçek ile birlikte.
43-44 Öğrenciler Mesih hakkında soru sorarlar. İsa, kendisinin, gelecek olan – mühür - Tanrı elçisi olduğunu söyler. Tanrı elçisi Mesih’in İsmail aracılığı ile geleceği hakkında Mezmur 110’dan aktarma yapılır. (Mezmur 110, Matta 22:42-45)
45-46 İkiyüzlüler hakkında, Şabat gününde iyileştirdiği için azarlanan İsa dahil olarak; oysa Yahudi din önderleri Şabat gününde hendeğe düşen öküzlerini hendekten çıkartırlardı.
47 Nain’li dulun oğlunun iyileştirilmesi. (Luka 7:11-17)
48 Aralarında İsa’nın Tanrı ya da Tanrı’nın Oğlu olup olmadığı hakkında tartışmaları; bazıları Tanrı’nın Oğlu olamayacağını, çünkü Tanrı’nın bedeni olmadığını söylerler.
49-50 İsa’nın bir havrada verdiği öğretiş.
51 İsa, Tanrı’dan Şeytan’ı affetmesini ister. Tanrı, Şeytan tövbe ettiği takdirde onu affetmeyi kabul eder. Şeytan tövbe etmeyecektir.
52-58 Kırk yıl boyunca yalnızca Tanrı’nın diri kalacağı şeklinde sona eren dünya tarihinin son on beş günü boyunca neler olacağı hakkında uzun karşılıklı konuşmalar. Sonra ilk kez dirilecek olan Muhammed hakkında yargı. Muhammed adalet ister. Seçilmiş olanların isimleri bir kitapta yazılıdır ve alınlarının üzerinde Tanrı Elçisinin işareti bulunur. Söylenen her boş söz yargılanacaktır. İnsanlar giymiş oldukları at kılı gömlekler ve taşıdıkları her bit için ödüllendirileceklerdir. (Vahiy’den alınan bir dizi olay)
59-60 7 kısım olarak cehennemin tanımı, ama her günah bir cehennem olarak ödüllendirilir.
61-62 Bu nedenle, hırsız bekleyen biri olarak ayık ve uyanık durun. “Düşmanınız İblis İblis kükreyen bir aslan gibi yutacak birini arayarak dolaşıyor.” (1Petrus 5:8)
Talantlar benzetmesi ve bir tarla satın almak için her şeyini satan zengin adam uyarlaması.
63-64 İntikam almak isteyen Yakup ve Yuhanna’nın Samiriyelilerin üzerine ateş yağmasını arzu etmeleri. Düşman insani varlıklar değildir, düşman, kendi bedenlerimizdir. “Siz hangi ruha ait olduğunuzu bilmiyorsunuz.” (Luka 9:52-59)
65 İsa, Koyun Kapısı’nın yanında bulunan Beytesta havuzundaki bir adamı iyileştirir. (Yuhanna 5:1-16)
66-69 İsa, tapınakta, Tanrı’nın bize ne gibi bir ödül vereceğini sormak yerine, bizim Tanrı için ne yapabileceğimizi sormamız gerektiğine dair öğretiş verir. 68. bölüm Barnaba Müjdesi’nin orijinalindeki ender benzetmelerden birine sahiptir. İsa, sağır ve dilsiz bir adamı iyileştirir ve Ferisiler, İsa’nın adamı Baalzevul’un gücü ile iyileştirdiğini söylerler. İsa, Kutsal Ruh’a küfredenin bağışlanmayacağını bildirir. (Matta 12:22-32)
70 İsa, onlara, “Siz ne dersiniz? Sizce ben kimim?” diye sorar ve Petrus, “Sen Tanrı’nın Oğlu Mesih’sin” diye yanıt verdiği zaman, onu ciddi bir şekilde azarlar. (Vaftizci Yahya, halkın İsa’nın Tanrı’nın Oğlu olduklarını söylemelerini listeden çıkartmıştır). (Matta 16:13-23)
71 Felçli bir hasta adamın iyileştirilmesi. İsa, ona, “Günahların bağışlandı” der ve Tanrı’nın bir kulu olarak diğer insanların günahlarını bağışlayabileceğiniz açıklar. (Luka 5:17-26)
72 İsa, ihanete uğrayacağını ve bu dünyadan ayrılacağını önceden bildirir. O zaman, daha sonra, Tanrı’nın Elçisi, putperestleri öldürmek için gelecektir ve o dönemde ancak otuz gerçek Hıristiyan hayatta kalacaktır.
73-75 Şeytan nasıl ayartır.
76-77 İnsanın tembelliği. Yalnızca bilmek yeterli değildir. Kişinin aynı zamanda eyleme geçmesi gerekir.
78-79 Andrea daha sonra, bilmemenin belki de daha iyi olduğu sonucuna varır. İsa bunu kabul etmez ve peygamberler aracılığı ile gelen bilgiye itaat edilmesi gerektiğini söyler.
80 İmana sahip olan kişilerin sayısı yalnızca bir kaç tane olsa bile, sahip oldukları açıklamaya itaat etmeleri gerekir. Ve sonra Eyüp, Nuh ve Daniel’den söz eder.
81-83 Kuyu başındaki Samiriyeli kadın hemen hemen aynı Kutsal Kitap’taki gibidir. Farklılık, yalnızca İsa’nın Mesih olmadığını söylemesindedir. (Yuhanna 4)
84-86 Öğrenciler, dua ettikleri zaman, bir arkadaşları tarafından çağırıldıkları takdirde, ne yapmaları gerektiğini sorarlar. İsa, önce dualarını bitirmelerini söyler; eğer çağıran kişi yanıt alamadığı zaman, gücenir ise, o zaman gerçek bir arkadaş değildir. Sonra arkadaşlık ile ilgili uzun bir tartışma olur.
87 Gücenme ile ilgili ayetler ve gücenme olduğu takdirde el ya da ayağın kesilmesine dair “Eğer kardeşin sana karşı günah işler ise….” (Matta 18:6-18)
88-89 İsa, yetmiş kere yedi kez bağışlama ifadesi dahil olmak üzere bağışlamadan söz eder. Ve diğer kişilerin tövbe etmelerini bekleme konusunda çok sabırlı olmamız gerektiğini bildirir. (Matta 18:21-22)
90 İsa, imandan söz eder.
91 Romalılar, İsa’nın ziyaret için gelen Tanrı olduğunu söylerler. Tartışma öylesine  hararetlenir ki, Pilatus, Herod ve baş kahin, her biri 200 bin kişilik birer ordu ile  bu konu yüzünden savaşmaya hazırdırlar; ama İsa’ya danışmaya karar verirler.
92-95 İsa’nın ardına düşerler ve onu Şeria yakınlarında bulurlar ve İsa Tanrı olduğunu inkar eder. Romalılar yalnızca insan olan birinin bu belirtileri yapamayacağını söylerler. İsa onlara Musa ve peygamberlerin belirtiler yaptıklarını hatırlatır.
96-97 Kahin sorar: “o zaman sen kimsin? Mesih sen misin?” İsa, “Ben Mesih değilim” der. Mesih, Muhammed olarak adlandırılacak.
98 Roma senatosu İsa’yı, hiç kimsenin Tanrı ya da Tanrı Oğlu olarak adlandırmayacağı konusunda bir imparatorluk fermanı çıkartır. Üç ordudan beş bin kişi ayrılır ve İsa onları beş somun ekmek ve iki balık ile doyurur. (Yuhanna 6:5-13)
99-111 İsa yetmiş iki kişiyi “tövbe” konusunda vaaz etmeleri için gönderir ve tövbe ve Ve pişmanlık konusunda uzun bir öğüt verir; oruç tutarak ve az uyku uyuyarak göz yaşlarının dökülmesi gerektiğini söyler.
112 İsa, Yahuda  tarafından otuz gümüş parçası için ele verileceğini önceden bildirir ve İsa, insanlar kendisini Tanrı olarak çağırdıkları için onuru lekelenecektir. Mesih olan Muhammed geldiği zaman, o bu rezalete son verecektir.
113 İsa tekrar tövbe etmekten söz eder.
114-115 İsa, çalışmayı över ve insanın bir eşi olması ile hoşnut olması gerektiğini söyler.
116-117 İsa, İlyas’ı görmek isteyen kör bir adamdan söz eder. İlyas, adamı, tüm arzusunu Tanrı’yı görmek amacı ile kullanmadığı için azarlar.
118-119 İnsani varlıkların, tutkulara karşı dua ederek korunmaları gerekir.
120 Şaka yollu konuşmak yanlıştır.
121 Her insanın iki meleği vardır: bi melek o insanın iyi işlerini, ikinci melek ise kötü işlerini yazar.
122-125 Hırs hakkında.
126 İsa, öğrencilerini ikişer ikişer gönderir. Öğrenciler övgüler sunarak geri dönerler, çünkü cinleri kovmuşlardır. İsa, “Şeytanın düştüğünü gördüm” der. (Luka 10:17-18).
127-129a İsa, duanın yapılması gereken yer olan tapınak tepesinde gurur hakkında vaaz verir. Dua etmek için tapınağa çıkan iki adamdan da söz edilir. (Luka 18:10-14)
129b-130 İsa, Petrus’un evinde yemek yer ve günahkar bir kadının ona dokunmasına izin verir. Simun şaşkına döndüğü zaman, İsa iki borçludan söz eder ve sonra kadına şöyle der:”Tanrı günahlarını bağışladı”; “Günahların bağışlandı” demez. (Luka 7:36-50)
131 Gururun tehlikeleri hakkında.
132 İsa, bir tekneye biner ve ekinci ve tarla benzetmesini anlatarak halka hitap eder. Sonra kötü incirleri ve elma kabuklarını tercih eden ve iyi su kullanmayı reddeden kişiler hakkında üç orijinal benzetme bulunur.  (Markos 4:1-9; Matta 13:24-29)
133-134 Yukarıdaki benzetmelerin açıklanması
135 Kıskançlık, oburluk v.b. yedi dünyasal günahın, cehennemin yedi katına  yönlendirmesi.
136-137 Cezanın dereceleri ile ilgili açıklama. Herkesin cehenneme gitmesi gerekir. Muhammed bu konuda başarılı bir şekilde aracılık edecektir, öyle ki, iman eden hiç kimse yetmiş bin yıldan daha fazla kalmasın.
138-141 İsa ve halk on dokuz gün dua ederler ve daha önce kurtlar tarafından kemirilen tarlalarda yirminci günde olgun buğdaylar belirir (orijinal iki mucizeden biri). Bu nedenle, halk İsa’yı kral yapmak ister.
142 Yahuda İsa’nın bir peygamber olmadığına karar verir, aksi takdirde İsa’nın Yahuda’nın kasadan para çaldığını biliyor olması gerekirdi. Bu nedenle, İsa’yı ele verme konusunda yazıcılar ve Ferisiler ile konuşur
143-146a İsa, vergi görevlisi Zakkay ile birlikte yemek yer. (Luka 19:1-10)
144-145 Gerçek Ferisilerin öğretişi. İlk olarak İlyas.
146-147 Kaybolan Oğul benzetmesi. (Luka 15:11-32)
148-151 Tanrı sevgisi uğruna her şeyden vazgeçen gerçek Ferisileri tanımlayan uzun öykü.
152 İsa, Romalı askerlere meydan okur ve eğer tanrıları tek bir kişiyi uçurabilirse onlara tapacağını söyler. Askerler İsa’ya saldırmaya çalışırlar ve tapınaktan çıkıp giderler.
153 “Eğer Tanrı ister ise” demediğimiz takdirde, Tanrı’dan çaldığımızı da dahil eden hırsızlık hakkında karşılıklı konuşma.
154 Eşya ya da para çalmaktan daha kötü olan şey, bir kimsenin onurunu çalmaktır.
155 Tanrı insani varlıkları neden özgür yarattı.
156-157 Gözleri doğuştan kör olan adamın iyileştirilmesi (Yuhanna 9).
158-162 Tanrı’nın, günahlı insanlar ile bir yalanı nasıl kullanabileceği hakkında uzun tartışma. Uzun tartışma, İ.Ö. yaklaşık 800 yılında yaşamış olan Kral Ahav ve Yehoşafat’ın öyküsünü de aynen 2.Tarihler kitabında olduğu şekilde içerir, ama bu kitabı Daniel’in yazdığını söyler. (2.Tarihler 18)
163-167 İsa, ilahi takdirden söz eder ve sözlerine şu ifade ile son verir:  eğer dinleyicilerinin zihinleri İsa’nın açıklaması ile huzur bulmaz ise, o zaman şaşırmamaları gerekir, çünkü her ne kadar tüm yeryüzü su üstünde ise de, insani bir varlık taştan herhangi bir sal bile yapamaz.
168 İsa tekrar, öğretişinin kendisine Tanrı tarafından yüreğine indirilmiş açık bir aynaya benzeyen bir kitap şeklinde verildiğini iddia eder.
169-179 İsa, cennette bulunan kişilerin yiyeceğinin orada görecekleri yücelik olduğunu söyleyerek cennetten söz eder. Cennette ışık olmayacaktır, çünkü Tanrı cennetin ışığıdır ve O’nun elçisi Muhammed ise, aydır. (Vahiy 21:23)
180-182 Yazıcılardan biri İsa’ya şunu sorar: Tanrı, İbrahim’e, “Ben senin büyük ödülün olacağım” dediği zaman, ne demek istedi? Çünkü nasıl olur da Tanrı bize herhangi bir şey borçlu olabilir? İsa, bu soruya şu yanıtı verir: Tanrı, İbrahim için onun ödülü ve borcudur. (Yaratılış 15:1)
183-189 İsa, iki gerçek Ferisi olan Hagay ve Hoşea hakkındaki çok güzel bir öykü dahil olmak üzere alçakgönüllülükten söz eder
190-192a Bir yazıcı, Muhammed’i İsmail’in kollarında ve İsmail’i Muhammed’in kollarında tanımlayan eski bir kitap – Musa’nın gerçek Kitabı – gördüğünden söz eder. İsmail’in yanında İsa’yı kollarında tutan İshak durur. İsa ile birlikte Muhammed’e doğru işaret eder ve şöyle der: “Bu kişi, Tanrı’nın kendisi için her şeyi yaratmış olduğu kişidir.”
192b-193 İsa, Lazarus’u ölümden diriltir. (Yuhanna 11)
194-198a Öğrenciler, eğer bir kişi ölebilir ve sonra dirilebilirse, o zaman herkesin tövbe edeceğini söylerler. İsa ise, herkesin ölülerin taşınıp götürüldüğünü gördüğünü ve bu olayın herkesin bilgilenebilmesi ve tövbe etmesi için yeterli olacağı yanıtını verir.
198b-199 İsa, kendisinin yerine kötü bir kişinin acı çekeceğini önceden bildirir.
200 İsa’nın, bir sıpa üzerinde Yeruşalim’e zaferli girişi. Öykü, Matta’da bir sıpa ve onun yavrusundan bahseder. Ama İsa’nın şu sözleri ile son bulur: Eğer İsa kalabalığı azarlar ise, taşlar bile bağıracaktır; bu ifade Luka’da yer alır. (Matta 21:1-9; Luka 19:39-40)
201 Zinada yakalanan kadın, ardından gelen kaybolan koyun benzetmesi. (Yuhanna 8:1-11, Luka 15:1-7)
202a İsa, Ferisileri azarlar ve onları kötülük yapan doğrular olarak adlandırır.
202b-204 İsa, Yeruşalim için ağlar. Yazar, Luka’da bulunan ifadeleri, Matta’daki benzer bölümlerde bulunan ifadeler ile bir araya getirir. (Luka 19:41, Matta 23:37)
205 Meryem, İsa’nın başını mesheder. Ama aslında burada yaptığı, İsa’yı gömülmeye hazırlamak içindir ve bu ayrıntı atlanmıştır. Yahuda, bunun parasını alamadığı ve bu yüzden 300 parçanın 30’unu (çünkü her zaman onda birini çalardı) kaybettiği için kızdığından baş kahine gider ve İsa’yı otuz parça altın için ele vermeyi kabul eder. (Yuhanna 12:1-8, Matta 26:14-16)
206-208 İsa tekrar Mesih’in kim olduğu hakkında sorguya tabi tutulur. İsmail’in soyundan gelecek olan Mesih olduğunu inkar etmeden önce olduğu gibi.
209 Melek Cebrail Meryem ile konuşur ve ona korkmamasını, çünkü Tanrı’nın İsa’yı koruyacağını söyler.
210 Baş kahin, İsa’dan kurtulmanın şart olduğu konusunda Herod ve Pilatus ile anlaşır.
211-212 Herhangi bir rahatsızlık hissetmeyeceği bir yere doğru yola çıkması gerektiğini ifade ettikten sonra, İsa baş kahinliğe özgü bir dua eder. (Yuhanna 17)
213 İsa, son akşam yemeğini yemek için çok büyük bir arzu duyar ve yemeği yer, sonra öğrencilerinin ayaklarını yıkar. (Luka 22:15, Yuhanna 13)
214 İsa, dua etmek için bir bahçeye gider.
215 Askerler geldikleri zaman Tanrı Cebrail, Mikail, Rafael ve Uriel adlı hizmet eden meleklerine İsa’yı dünyadan çıkartmalarını söyler.
216 “Harika Tanrı, harika bir şekilde hareket eder.” ve Yahuda İsa benzerliğine değiştirilir, öyle ki diğer öğrenciler bile onun İsa olduğunu düşünürler.
217 Yahuda’nın (şimdi İsa gibi görünen) tutuklanması ve yargılanması. Yahuda, Yahudiler tarafından yargılanır ve Pilatus’un ve Kral Herod’un önüne çıkartılır. (Yuhanna 18:28-19:12, Luka 23:6-11)
Yahuda’nın çarmıha gerilmesi anında Yahuda şöyle feryat eder: “Tanrı, suçlu kişinin kaçtığını görerek beni neden terk ettin? Ben şimdi haksız yere ölüyorum.” (Matta 27:46)
218 Tanrı’dan korkmayan öğrencilerden bazıları gece gidip cesedi çaldılar ve İsa’nın dirildiğini söylediler. (Matta 28:13)
219 Meryem’in koruyucu melekleri üçüncü göğe giderler ve İsa’ya annesinin ve öğrencilerinin ağladıklarını söylerler. İsa, Tanrı’dan istekte bulunur ve Tanrı İsa’ya kendisini öğrencilerine göstermesi amacı ile yeryüzüne dönemsi için izin verir.
220 İsa, dört meleğin öğrencilerine gösterilmesi için dua eder ve kendisinin sonraki dünyada ceza görmemesi için çarmıha gerilme rezaletine insanlar inansınlar diye Tanrı’nın emir verdiğini tekrar açıklar.
221 İsa, Barnaba’ya görmüş olduklarını yazması için emir verir. Ve altmıştan fazla kişiye kendisini gösterir. Üçüncü günde meleklerin kendisini göğe taşıyacakları Zeytinlik Dağı’na giderler. (Elçilerin İşleri 1)
222 Öğrenciler dağılırlar ve gerçeği vaaz ederler, ama diğer öğrenciler, özellikle Pavlus, İsa’nın dirildiğini ve Tanrı’nın Oğlu olduğunu vaaz eder.

Bazı Gözlemler

Kutsal Kitap’ı okumuş olan bazı okuyucular için Barnaba İncili’nin ana hatlarının formatının Müjdelerde bulunan format ile neredeyse tamamen aynı olduğu aşikardır. Barnaba tarafından kaydedilen bir mucize ve bir peygamberliğin dışındaki tüm mucizeler Kanonik Müjdelerde bulunurlar. Kutsal Kitap’taki Eski Antlaşma peygamberlerinden hemen hemen hepsinden ve pek çok kraldan ve sıradan kişilerden söz edilir. Burada dikkat çeken şey, Kutsal Kitap’ta bulunmayan hiç kimsenin dahil edilmemiş olmasıdır. Orijinal bir ilk yüz yıl tanığının diğerleri tarafından söz edilmeyen birinden bahsetmesi beklenebilir. Örneğin, Yeni Antlaşma’da yalnızca Yuhanna Lazarus’un ölümden dirilişinden söz eder.

Bu “Kutsal Kitap’a özgü” bölümler arasında alçakgönüllülük, iman ve gerçek Ferisilerin özellikleri hakkında uzun ve felsefik karşılıklı konuşmalar mevcuttur. Daha sonra göreceğimiz gibi, bu karşılıklı konuşmalar, Orta Çağ’ın Hıristiyan Avrupası’nın dilini, tarzını ve inançlarını yansıtırlar. Manastırdaki rahiplerin münzevi yaşamı büyük ölçüde övülür ve iki bölümde, gülmenin ruhsal olmadığı ilan edilir.

Barnaba Müjdesi’nin yazarı, şimdiki Yeni Antlaşma’yı çok iyi biliyordu. Onun, Mesih’in yaşamındaki gerçek olayların tarihi Kanonik Müjdeleri çok yakından izler ve hatta farklı Müjde öykülerindeki küçük ayrıntıları bir araya toplamak için özen bile gösterir. 21, 31, 42, 200 ve 204 numaralı bölümler, yukarıdaki özette belirtilmiş olan örneklerdir.

Yazar, diğer bölümlerde aynı konu ile ilgilenen uzun bölümleri ya da tüm bölümleri bir arada örer. 1. bölümden 9a bölümüne kadar olan kısımlar, Kutsal Kitap’ın İsa’nın doğumu hakkında verdiği tüm bilgiyi aşağı yukarı aynı sözler ile içerirler. Bölüm 1, Melek Cebrail’in, Luka 1’de kayıtlı olduğu gibi Meryem’e bir oğlu olacağını nasıl anlattığını bildirir. Sonra Matta 1. bölümden Yusuf’un rüyası dahil edilir. Daha sonra Luka 2.bölüm ayet 22’ye kadar, ve sonra Matta 2.bölüm ve son olarak Luka 2:40-52’ye yer verilir. Yahuda’nın (İsa) yargılanması hakkındaki 217.bölüm, Matta, Luka ve Yuhanna’daki yargılama öykülerinden bir araya getirilmiş bölümleri kapsar.

Bunlara ek oarak, arada bir diğer Yeni Antlaşma kitaplarından da alıntılar yapılır. Bölüm 61’de İsa’nın göğe alınışından en az otuz yıl sonra yazılmış olan 1.Petrus’tan aktarılan sözler İsa’nın ağzına yerleştirilmişlerdir.

Son olarak, işaret edilmesi gereken önemli nokta şudur: Tanrı’nın bizi bir Baba olarak sevdiği ve İsa’nın günahlarımız uğruna öldüğüne ilişkin Hıristiyan inançlarına destek veren hemen hemen tüm ifade ve gerçeklerin bertaraf edildiği ya da bu ifadelere ve gerçeklere farklı anlamlar verildiğidir.

Zihinlerimizde bu özete yer vererek şimdi Barnaba Müjdesi’ni değerlendirelim:

  1. Kur’an ile ilişkili olarak.
  2. Mesih’in dönemindeki Filistin tarihi, coğrafyası ve adetleri ile ilişkili olarak
  3. Hıristiyan inançlarının ifade edildiği şekil ile ilişkili olarak
  4. Ortaçağ ve modern bilim ile ilişkili olarak
  5. Tarihten ve belgenin kendisinin tanımından neler öğrenilebileceği.

1. Barnabas Evangeliums, Kodeks 2662, Handschriften und Inkunabelsammlung, Austrian National Library, Vienna.

2. El yazması belge ile ilgili daha fazla bilgi için Bölüm V’e bakınız.

3. The Gospel of Barnabas, İtalyanca’dan çevrildi ve basıldı, ms, Viyana’daki İmparatorluk Kütüphanesi’nde (Imperial Library at Vienna), (Oxford: Clarendon Press, 1907).

4. Grekçe euangelion kelimesinden türetilmiş olan ve iyi haber anlamına gelen Arapça sözcük.

5. Arapça sözcüklerin İngilizce’ye uyarlanışı ile ilgili sistem kitabın son sayfasında gösterilir. Kur’an’dan yapılan tüm aktarmalar Abdullah Yusuf Ali’nin çevirisinden alınmıştır (The Holy Qur’an. Text, Translation and Commentary, 1938). Kutsal Kitap’tan yapılan alıntılar ise Revised Standard Version’dan aktarılmıştır (Grand Rapids: Zondervan, 1983).

YASA’NIN TEKRARI

Kitabı hakkında

NOTLAR

Yazan

C. H. Mackintosh.

Scarborough, İngiltere
Mayıs 1, 1879

“Ya Rab, Sözün göklerde sonsuza dek duruyor.”
Mezmur 119: 89

“Aklımdan çıkarmam sözünü, sana karşı günah işlememek için.”
Mezmur 119: 11

Galata Kulesi
Galata Kulesi

Önsöz

Tanrı sözünün önemi ve değeri ne kadar takdir edilir ise edilsin asla yeterince takdir edilemez. Tanrı sözünün saygınlığı ve yetkisi bulunduğumuz dönemde her taraftan ve her şekilde saldırıya uğramaktadır. “Temeller yıkılır ise ne yapabilir doğru insan?” Mezmur 11:3.

Günümüzde sadakatsiz düşünceler ve ilkeler, elli yıl önce olduğu gibi yalnızca birkaç edebi ve spekülatif zihnin saldırısı ile sınırlı kalmayıp, Hristiyanların gerçek koruyucuları ve Kutsal Kitap’ın Tanrı’nın bir açıklaması olduğunu savunan pek çok sayıda kişi tarafından saldırıya uğramaktadırlar.

Bu yol ile sade ve kuşku duymayan çok kişi aldatılmaktadır. Eğer hitap biçimimiz hoş görülür ise, çok az kişi işittiklerini kutsal yazılar ile kıyaslamak için özen gösteriyor diyebilirim. Vicdanları uyarılmadığı için daha fazla zahmete girme gereği duymuyorlar.

Ama böyle bir hizmet sorumluluğu taşıyanların ölümsüz canlarının durumu sonsuzluğun bakış açısına göre nasıldır? Bu konudaki sorumluluğun ağırlığı kimin üzerinde bulunmaktadır? Günah içinde uykuda olan bir canı, yalnızca hoş teoriler asla uyandırmayacaktır. Kaybolmuş günahkarın Tanrının çıplak sözü ve sonsuzluğun ciddi gerçekleri ile yüz yüze getirilmesi gerekir. O’nun sesinin işitilmesi gerekir. Sadakatsizlik ne söyler ise söylesin, Tanrının sözündeki her şey mutlak, doğru ve kesindir. “Rabbin Sözü sonsuza dek sürer.”

Günümüzdeki Tanrı sözü ile ilgili öğretişin gevşekliğine ve bu konudaki sadakatsiz tutumlara karşı koymak amacı ile Notlar’daki bilginin çok iyi hesaplanmış olarak yazıldığını gördüğüm için minnettarım; biraz sonra okuyacağınız sayfaların bu sorumluluğun yükünü üstlenmiş olduklarını anlayacaksınız.

Ve aynı zamanda bunun Yasa’nın tekrarı kitabının yükü olduğunu da söyleyebilirim. Yahudi yasa verici Yehova’nın sözünü büyük bir gayret ile İsrail’in yüreğinin üzerine bastırır. Yasanın Tekrarı törenler ile ilgili bir kitap değildir. Ama insanlara Rabbin buyruklarını, statülerini ve yargılarını yerine getirmek zorunda olduklarını hatırlatır.

Bu insanın her çağda yerine getirmesi gereken ilk ahlaki görevidir – Tanrının açıklamış olduğu isteğine kesin itaat etmek ve boyun eğmek. Musa, İsrail oğullarına bir baba gibi konuşur ve onlara çok yumuşak ve çok sevecen bir şekilde yaklaşır. Ve şu sözleri söyler: “Şimdi ey İsrail, size öğrettiğim kurallara ve ilkelere kulak verin. Yaşamak, ülkeye girmek ve atalarınızın Tanrısı Rabbin size vereceği toprakları mülk dinmek için bunlara uyun. Size verdiğim buyruklara hiç bir şey eklemeyin ve hiç bir şey çıkarmayın. Ama size bildirdiğim Tanrınız Rabbin buyruklarına uyun.” Yasa’nın Tekrarı 4:1,2. Ve daha sonra tekrar şöyle der: “Bir belirti olarak onları ellerinize bağlayın ve alın sargısı olarak takın. Evlerinizin kapı sövelerine ve kentlerinizin kapılarına yazın.” Yasa’nın Tekrarı 6:8,9.

İnsanların bireysel ve ulusal olarak refahları bu sık sık tekrar edilen yasalara sadık bir şekilde dikkat etmelerine bağlı idi. Bu yasaları ihmal etmeleri üzerlerine İsrail’in Tanrısının hoşnutsuzluğunu ve azarlamasını getirecek idi.

Ancak bu konular hakkında söylenmesi gerekli olan daha pek çok şey vardır. Okuyucu ilerdeki sayfalarda bu tanrısal öğüt ve uyarıların en ayrıntılı açıklamasını ve uygulamalı uyarlamasını bulacaktır. Ama yazar Yasanın tekrarı kitabının öğrettikleri ile ilgili olarak kendisini sınırlamamıştır; yazar yazılanları daha geniş halde incelemiştir. Bu şekilde önümüze Hristiyanlığın büyük ve önemli gerçeklerini getirmiş bulunuyoruz. Gerçeğin geniş bir çemberine kucak açılır ve bireysel olarak imanlı, aile, ev halkı ve Tanrının kilisesi ile ilgili olan pek çok şeyi okuyacağınız bu kitapta bulacaksınız.

En büyük dileğim, Rabbin bu kitabı Kendi adının yüceliği için, Halkına yardım etmek için ve pek çok değerli canın sonsuz bereketi için lütufkar bir şekilde kullanmaktan hoşnut olmasıdır.

Andrew Miller
Londra, İngiltere
Kasım,1880.


Giriş

Şimdi okumaya başlamak üzere bulunduğumuz bu kitabın karakteri, Eski Antlaşma’nın ilk beş kitabının önceki dört tanesinin her birinden oldukça bağımsızdır. Eğer bu kitabın adına bakarak bir kanaate varacak olsa idik, bu kitabın daha önceki kitaplarda yer alanın yalnızca bir tekrarı olduğunu sanabilirdik. Ve o zaman bu çok ciddi bir hata olur idi. Tanrının sözünde yalnızca tekrar bulunduğu gibi bir durum mevcut değildir. Aslında Tanrı Kendisini ne Sözünde ne de İşlerinde asla tekrar etmez. Tanrıyı nerede izler isek izleyelim, ya kutsal yazıların sayfalarında ya da yaratılışın engin alanlarında, göreceğimiz tek şey tanrısal doluluk, sınırsız çeşitlilik, belirtilmiş tasarı olacaktır. Ve biz zihnimizin ruhsallık orantısına göre bu şeyleri ayırt edebilecek ve takdir edebileceğiz. Burada her şeyden önce gözün, göksel göz merhemi ile mesh edilmiş olması gereklidir. Musa’nın beşinci kitabı olan bu kitabın, Mısır’dan Çıkış, Levililer ve Çölde Sayım kitaplarında yer alan bölümlerin kısır bir tekrarı olduğunu bir an için bile olsa düşünebilen kişi, zihninde ne kadar da zavallı bir düşünceye yer vermektedir! Böyle göze batan çirkin bir kusurun var olabileceğini beklemememiz gerekir, çünkü Tanrı bize kutsal sözünde her şeyi öylesine lütufkar bir şekilde vermiştir ki, O’nun açıklamaları sadece mükemmel olabilirler. Gerçek şudur: Esin ile yazılmış olan kitabın başından sonuna kadar hiç bir yerinde tek bir gereksiz cümle ya da gerekenden fazla söz ile yazılmış tek bir cümle, kesin bir anlam taşımayan tek bir ifade ya da doğrudan olmayan tek bir uygulama yer almaz. Eğer bunu anlamıyor isek o zaman şu sözlerin derinliğini, gücünü ve anlamını henüz öğrenmemişiz demektir:” Tüm Kutsal Yazılar Tanrı esinidir.”

Çok değerli sözler! Bu sözler günümüzde keşke daha derin bir şekilde anlaşılmış olsalar idi! Rabbin halkının, kutsal yazıların mutlak esin ile yazıldıkları hakkındaki önemli gerçeğin içinde kök salması, temel atması ve yerleşmesinin gerektiği mümkün olan en nihai öneme sahiptir. Bu çok önemli konu ile ilgili olarak gösterilen gevşekliğin, ağzı ile iman ikrarında bulunan kiliseye dehşete düşürecek bir şekilde yayılıyor olmasından korkulması gerekir. Pek çok çevrede mutlak esin düşüncesini küçümsemek ne yazık ki adeta bir moda haline gelmiştir. Hatta mutlak esin konusu çocukluk ve bilgisizlik olarak dahi görülür. Tanrının değerli kitabında kusurlar bulmak pek çok kişi tarafından özgür bir eleştiri anlayışı aracılığı ile engin bilimin büyük bir kanıtı, zihin genişliği ve orijinal düşünce olarak görülür. İnsanlar Kutsal Kitap hakkında karar verirler iken Kutsal Kitap’ın yalnızca bir insan kompozisyonu olduğunu zannederler. Tanrıdan olanın ne olduğunu ve Tanrıdan olmayanın ne olduğunu beyan etmek için taahhütlerde bulunurlar. Aslında bu davranışları ile yaptıkları Tanrının Kendisini yargılamak olmaktadır. Beklenileceği gibi bu davranışın sonucu, hem bu bilgili doktorların kendileri hem de onların söylediklerini dinleyecek kadar akılsız olan herkes için koyu karanlık ve zihin karışıklığı olacaktır. Ve gelecek hakkında düşünecek olur isek Tanrının sözüne küfretmek günahı ile ve sahte öğretişleri nedeni ile yüzlerce kişiyi yollarından saptırmaya yönlendiren tüm bu kişilerin Mesih’in yargı kürsüsünün önünde yanıt vermeleri gereken zaman geldiğinde sahip olacakları sonsuz yazgıyı kim algılayabilir?

Ama yine de her şeye rağmen sadakatsiz ve kuşkucu kişilerin – bu kişiler her ne kadar Hristiyan olarak adlandırılsalar da - günahlı akılsızlıkları hakkında yorum yaparak zaman harcamayacağız ya da lütufkar Tanrımızın bizim öğrenmemiz için yazılmasını sağlamış olduğu bu eşsiz kitap hakkında saygısız ve saçma çabalarının bu eşsiz kitaba saygısızlık etmelerine ilgi göstermeyeceğiz. Onlar er ya da geç bir gün bu ölümcül hatalarının farkına varacaklar. Tanrım, lütfen onlara bu hatalarını çok geç olmadan fark etmeleri için lütuf ihsan et! Ve bize gelince, bizim de derin sevincimiz ve tesellimiz Tanrı sözünün üzerinde derin düşünmek olsun. Öyle ki, o tükenmez madendeki bazı yeni hazinelerin ve o göksel açıklamadaki bazı yeni ahlaki görkemleri her zaman keşfedebilelim!

Yasa’nın Tekrarı kitabı esin ile yazılmış olan Kutsal Kitap’ta çok farklı bir yere sahiptir. Kitabın başlangıç satırları bu gerçeği kanıtlamak için yeterlidir. “Şeria ırmağının doğu yakasındaki çölde, Suf’un karşısında Arava’da, Paran ile Tofel, Lavan, Haserot ve Di-Zahav arasında Musa İsrailliler’e şunları anlattı.” Yasanın Tekrarı 1:1.

Yasayı verenin bu harika kitabın içeriğini bildirdiği yer hakkında söylenenler bunlardır. Halk, Şeria ırmağının doğu yakasına gelmiş idi ve vaat edilen ülkeye girmek üzere idi. Üçüncü ayette kesin bir dil ile belirtilen zaman noktasından ve birinci ayetteki coğrafi konumdan öğrendiğimize göre halkın çöl yolculuğu nerede ise sona ermiş idi. “Mısır’dan çıktıktan sonra kırkıncı yılın on birinci ayının birinci günü, Musa Rabbin, kendisi aracılığı ile İsrailliler’e neler buyurduğunu anlattı.” Yasa’nın Tekrarı 1:3.

Böylece yalnızca hem zaman hem de yer açısından tanrısal bir titizlik ve dakiklik ile bilgi sahibi olmak ile kalmıyoruz ama aynı zamanda biraz önce alıntısı yapılan sözcüklerden şunu öğreniyoruz: Halka, Moav ovalarında anlatılanlar Mısır’dan Çıkış, Levililer ve Çölde Sayım kitaplarında önümüze gelen bilgilerin bir tekrarı olmadığını da öğreniyoruz. Bu konu ile ilgili olarak yasanın tekrarı kitabının 29. Bölümünde daha ayrıntılı ve daha kesin bir kanıta sahibiz. “Rabbin İsrailliler ile Horev dağında yaptığı antlaşmaya ek olarak, Moav’da Musa’ya onlar ile yapmasını buyurduğu antlaşmanın sözleri bunlardır.” Yasa’nın Tekrarı 29:1.

Okuyucu bu sözlere lütfen özellikle dikkat etsin. Burada iki antlaşmadan söz edilmektedir; biri Horev dağında ve diğeri Moav ovasındadır. Ve Moav ovasında yapılan antlaşma Horev dağında yapılan antlaşmanın bir tekrarı olmaktan o kadar uzaktır ki, herhangi hiç bir şey birbirinden bu kadar farklı olamaz. Şimdi önümüzde açık duran bu engin kitabın çalışmasında bu konu hakkındaki en tam ve en net kanıta sahip olacağız.

Kitabın Grekçe adının yasayı ikinci bir kez tekrarlamak anlamına geldiği doğrudur. Ve bu kitabın yalnızca daha önceden olmuş olanların yine tekrar edildiği düşüncesinin ortaya çıkmasına neden oluyor gibi görülebilir ama biz bunun böyle olmadığından emin olarak huzurlu olabiliriz. Bunun aksini düşünmek gerçekten de büyük bir hataya düşülmesine neden olur. Yasanın Tekrarı kitabı, kendisine özgü özel bir yere sahiptir. Kitabın alanı ve konusu mümkün olabilecek en çok şekilde farklıdır. Kitabın baştan sona verdiği en büyük ders, itaattir ve söz konusu olan itaat de kuru bir itaat değildir, sevgi ve huşu ruhu içinde bir itaat – bilinen ve zevk alınan bir ilişkinin üzerinde temele sahip olan bir itaat – en ağır ve en etkili karakterin ahlaki zorunluklarının duygusu aracılığı ile canlandırılmış bir itaat.

Rabbin yasasını veren yaşlı, sadık, sevilen ve onurlandırılmış hizmetkar, topluluktan ayrılmak üzere idi. Musa cennete gidiyor idi ve halk da Şeria ırmağını geçmek üzere idi. Ve bu yüzden onun söylediği bu son sözleri çok ciddi ve etkisi çok yüksek olması gereken sözler idi. Musa, halkın çölde geçirdiği zamanın öyküsünün tamamını tekrar eder. Ve bunu çok dokunaklı ve etkileyici bir şekilde yapar. Yüreğin en derindeki ahlak kaynaklarına dokunmak için özen ile seçilmiş bir tarz ile konuşur ve halkın çöl yaşamında geçirdiği kırk olaylı yıla ait olayları ve koşulları tekrar anlatır. Bu çok değerli, harika ve zevk veren sözler üzerinde duracağız. Bu sözler hem tanrısal güce sahip içerikleri açısından hem de halkın hangi koşullar altında kurtarıldığını anlatan kıyas kabul etmez bir çekiciliğe sahiptirler. Bu sözler bize aynı bu sözleri özellikle duyması niyet edilen kişilere konuştukları kadar etkili konuşurlar. Uygulama ve öğütlerin çoğu bize sanki şimdi söylenmiş kadar güçlü ve etkili bir şekilde konuşurlar.

Ve bu gerçek tüm kutsal yazılar için aynı şekilde geçerli değil midir? Kutsal yazıların nasibimize düşen günlerde harika bir güç ile tam bizim durumumuza uyarlanabilmeleri bizi sürekli olarak hayrete düşürmez mi? Kutsal yazılar sanki özellikle bu gün bizim için yazılmış gibi bizi düşündürür ve tazelerler. Kutsal yazıların eşi benzeri yoktur. Yasanın Tekrarı kitabı ile aynı tarihi taşıyan ve insan tarafından yazılmış herhangi bir yazıyı ele alalım. Eğer üç bin yıl önce yazılmış olan bir kitabı elinize alabilecek olsa idiniz, o kitapta bulacağınız ne olur idi? Britanya Müzesindeki Mısırlı bir mumyanın yanına yerleştirilebilecek ne bize ne de zamanımıza uyarlanabilecek hiç bir özelliği olmayan antika bir emanet, küf kokulu köhne bir belge, kullanılmayan eski bir yazı parçası, uygulamada bize hiç bir yarar sağlamayacak olan unutulmuş ve kayıtsızlığa gömülmüş bir kitap; çok uzun bir süre önce geçip gitmiş bir toplumun durumuna ve bazı şeylerin koşullarına işaret eden işimize yaramayacak olan bir kitap!

Kutsal Kitap ise bunun tam aksine bu günün Kitabı’dır. Kutsal Kitap Tanrının Kendi kitabı, O’nun mükemmel açıklamasıdır. Kutsal Kitap, Tanrının her birimize konuşan Kendi sesidir. Kutsal Kitap her çağ için, her ülke için, her sınıf için, her koşul için, yüksek ya da alçak, zengin ya da fakir, bilgili ya da cahil ve yaşlı ya da genç için yazılmış olan bir Kitap’tır; öyle sade bir dil ile konuşabilir ki, söylediğini bir çocuk bile anlayabilir. Ve buna rağmen yine de öylesine derindir ki en üstün insan zekası bile onu tüketemez. Ayrıca yüreğin tam merkezine konuşur; ahlaki varlığımızın en derin kaynaklarına dokunur; candaki düşünce ve duygunun en gizli köklerine kadar iner ve onlara ulaşır; eksiksiz bir şekilde yargılar. Tek bir sözcük ile açıklayacak olur isek esin ile yazmış olan elçinin şu sözlerinde yer alan Tanrı sözünün tanımını okumamız yeterlidir: “Tanrının sözü diri ve etkilidir; iki ağızlı kılıçtan daha keskindir. Can ile ruhu, ilik ile eklemleri birbirinden ayıracak kadar derinlere işler; yüreğin düşünce ve amaçlarını yargılar.” (İbraniler 4:12.) Ve aynı zamanda Tanrı sözünün ulaştığı alanın harika genişliğine dikkat edin; insanın var oluşunun ilk çağlarından başlayarak on dokuzuncu yüzyıldaki Hristiyanlık döneminden günümüze ve çağların sonuna kadar insanların alışkanlık ve gelenekleri ile davranışları ve kuralları ile aynı titizlik ve aynı güç ile ilgilenir. İnsanlık çağının her döneminde insanı ne kadar mükemmel bir şekilde tanıdığını gösterir. Kutsal sayfa üzerinde bu günün Londra’sı ve üç bin yıl öncesinin Sur kenti titizlik ve sadakat ile yansıtılırlar. İnsan yaşamı, gelişiminin her aşamasında Tanrımızın öğrenmemiz için lütufkar bir şekilde kaleme aldırmış olduğu bu harika Kitap’ta harika bir biçimde çizilmiştir.

Böyle bir kitaba sahip olmak ne kadar büyük bir ayrıcalık! Tanrısal bir Açıklama’ya ellerimizde sahip olmak! Her satırı Tanrı tarafından verilmiş olan esin ile yazdırılmış olan bir Kitap’a sahip olmak ve onu okuyabilmek! Geçmiş, şimdi ve geleceğin tanrısal bir biçimde verilmiş olan tarihine ya da öyküsüne sahip olmak! Böylesine harika bir ayrıcalığın değerini tam olarak kim tahmin edebilir?

Ama bu Kitap aynı zamanda insanı yargılar – insanın yollarını yargılar – insanın yüreğini yargılar. İnsana kendisi hakkındaki gerçeği bildirir. İnsan bu yüzden Tanrının kitabından hoşlanmaz. Yeniden doğmamış bir kişi Kutsal Kitap yerine bir gazete ya da tutkulu bir roman okumayı daha çok tercih edecektir. Böyle bir kişi Yeni Antlaşma’dan bir bölüm okumak yerine ceza mahkemelerindeki bir dava haberini okumayı seçecektir.

Bu yüzden Tanrının kutsanmış Kitabında kusur bulmak için sürekli çaba gösterecektir. Her çağdaki ve her sınıftaki sadakatsiz kişiler kutsal yazılarda hatalar ve zıtlıklar bulmak için çok emek harcamışlardır. Tanrı sözünün kararlı düşmanları yalnızca kaba, terbiyesiz ve morali bozuk kişiler arasında bulunmazlar, ama aynı zamanda bu kararlı düşmanlar arasında eğitimli, kibar ve aydın kişiler de yer almaktadırlar. Aynı durum ile Elçilerin günlerinde de karşılaşılmıştır. “Çarşıdan pazardan topladıkları bazı kötü insanlardan oluşan bir kalabalık” ve “Tanrıya tapan saygın kadınlar ile kentin ileri gelen erkekleri” – sosyal ve ahlak açısından birbirlerinden tamamen farklı iki sınıf – içtenlikle hemfikir olabildikleri bir nokta buldular; bu nokta, Tanrı sözünün ve bu sözü sadık bir şekilde duyuranların nihai reddedilişi idi. (Elçilerin İşleri 17:5 ayeti ile yine Elçilerin İşleri 13:50 ayetlerini karşılaştırınız.) Böylece, hemen hemen her konuda farklı düşüncelere sahip bu kişilerin Kutsal Kitap’a olan kararlı tutumları nedeni ile bu noktada anlaşabildiklerini görüyoruz. Diğer kitaplar kendi hallerine bırakılmışlardır. İnsanlar, Virgil, Horace, Homer ya da Herodotus gibi kitaplardaki kusurlara işaret etmek ile ilgilenmezler. Ama Kutsal Kitap’a tahammül edemezler çünkü Kutsal Kitap onlara kendileri ve ait oldukları dünya ile ilgili gerçek hakkında açıklamada bulunur ve gerçeği söyler.

Ve aynı durum diri söz – Tanrı Oğlu Rab İsa Mesih – yeryüzünde insanlar arasında iken de tam olarak aynı değil miydi? İnsanlar O’ndan nefret ettiler çünkü O onlara gerçeği söyledi. O’nun hizmeti, O’nun sözleri, O’nun yolları ve O’nun yaşamının tamamı dünyaya karşı duran bir tanıklık idi. Bu yüzden gücendiler ve acı ve sürekli olan bir düşmanlık gösterdiler: diğer insanların ileri gitmelerine izin verildi, ama O, yürüdüğü yolun her kıvrımında gözetlendi ve yolu kesildi, O’na pusu kurdular. Halkın büyük önderleri ve ileri gelenleri “O’nun yaptığı konuşmalar aracılığı ile O’nu tuzağa düşürmeye çalıştılar.” O’nu valinin güç ve yetkisine teslim edebilmek için O’na karşı olan fırsatlar yaratmaya çalıştılar. O’nun eşsiz yaşamı boyunca bu böyle devam etti ve yaşamının sonunda kutsanmış Olan iki haydut arasında çarmıha çivilendiği zaman o iki haydut ile hiç kimse ilgilenmedi; onlara hiç bir hakaret savrulmadı; baş kahinler ve ileri gelenler haydutlara bakıp başlarını sallamadılar. Hayır; tüm hakaretler, tüm alay etmeler, tüm kaba ve zalim bayağılıklar – hepsi, ama hepsi yalnızca ortadaki çarmıhta çivilenmiş olan tanrısal Kişi üzerine yağdırıldı.

Şimdi burada Tanrı sözüne – diri Söz’e ya da yazılı söze - karşı olan tüm düşmanlığın gerçek kaynağını tam olarak anlamamız gerekir. Bu, bizim Tanrı sözünün gerçek değerini takdir etmemize yardımcı olacaktır. Şeytan Tanrının sözünden nefret eder; bu nefreti kusursuz bir nefrettir ve bu yüzden eğitimli sadakatsizlere Kutsal Kitap’ın Tanrı sözü olmadığını kanıtlamak için kitaplar yazmaları gibi bir iş verir. Onlar da madem ki Kutsal Kitap Tanrının Kitap’ı, o halde içinde hatalar ve zıtlıklar yer alamaz fikrini göz önünde tutarak Kitap’ta kusurlar bulup kanıtlamak için uğraşırlar. Yalnız bu kadar da değil; ama Eski Antlaşma’da lütufkar ve cömert bir Varlığa yaraşmayan yasalar ve gelenekler, alışkanlıklar ve uygulamalar bulunduğunu da söylerler.

Tartışmanın tüm bu tarzına vereceğimiz kısa ve belirgin bir karşılık vardır; tüm bu eğitimli sadakatsizler hakkında söyleyeceğimiz şey yalnızca şu olacaktır: onlar konu ne olur ise olsun konu hakkında hiç bir şey bilmezler. Çok eğitimli ve çok akıllı olabilirler, düşünceleri derin ve orijinal olabilir, genel olarak edebiyat dalında iyi yetişmiş olabilirler, doğal ve ahlaki felsefe alanındaki uzmanlık dalında yer alan herhangi bir konuda bir düşünce ileri sürme gücüne sahip olabilirler ve bilim ile ilgili herhangi bir konuda tartışmak için yetenekli sayılabilirler. Ayrıca kendi özel yaşamlarında çok sevimli ve tatlı kişiler olabilirler, karakterleri gerçekten takdire şayan olabilir, nazik, cömert ve insancıl olabilirler ve özel yaşamlarında sevilen ve toplumda sayılan kişiler olabilirler. Tüm bunların hepsi bu kişiler için mümkündür ama yeniden doğmamış oldukları ve Tanrının Ruhuna sahip olmadıkları için kutsal yazıların konusu hakkında bir yargı oluşturmak için hiç bir şekilde yeterli değildirler. Eğer astronomi konusunda tamamen cahil olan biri Kopernik sistemi ile ilgili prensipler hakkında yargıda bulunma küstahlığında bulunsa yukarda sözünü ettiğimiz bu kişilerin hepsi hemen bu kişinin Kopernik sistemi hakkında konuşabilmesi için yeterli bilgiye sahip olmadığını beyan eder ve bu kişinin bu konudaki sözlerinin işitilmeye değmez olduğunu söylerler. Kısaca belirtecek olur isek ne olur ise olsun hiç kimsenin bilmediği bir konu hakkında fikir ileri sürmeye hakkı yoktur. Bu prensip, herkes tarafından kabul edilen bir prensiptir. Ve bu yüzden bu prensibi konumuz ile ilgili olarak da kullanma hakkına adil olarak sahibiz.

Şimdi esin ile yazmış olan elçi bize Korintlilere yazdığı ilk mektubunda şunları belirtir: “Doğal kişi, Tanrının Ruhu ile ilgili gerçekleri kabul etmez, çünkü bunlar ona saçma gelir ve ruhça değerlendirildikleri için de bunları anlayamaz.” 1.Korintliler 2:14. Bu sözler kesin ve ikna edicidir. Elçi burada insanın doğal halinden söz eder, kişi ne kadar eğitimli ve kibar da olsa yine de ‘doğaldır’. Elçi burada özel bir insan sınıfından söz etmemektedir; burada anlattığı yalnızca yeniden doğmamış, yani, Tanrının Ruhundan yoksun olan bir insan hakkındadır. Bazı kişiler elçinin bu ayetlerde barbarlık konumundaki bir kişiden ya da vahşi bir cahilden söz ettiğini düşünebilirler. Hayır, elçi asla böyle bir şeyden söz etmez. Söz ettiği yalnızca – ister eğitimli bir filozof ya da ister cahil bir palyaço olsun – doğal insandır. “Bu kişi, Tanrının Ruhu ile ilgili gerçekleri bilemez.” O zaman nasıl olur da Tanrının sözü ile ilgili bir düşünce oluşturabilir ya da yargıda bulunabilir? Tanrının yazdıklarında neyin değerli olmadığını ve neyin değerli olduğunu söyleme sorumluluğunu nasıl üzerine alabilir? Ve eğer bunu yapacak kadar küstah ve arsız ise o zaman ne yazık! Kim onu dinleyecek kadar akılsız olabilir? Tartışmalarında temel yoktur; teorileri değersizdir. Yazdığı kitapların gitmesi gereken yer yalnızca çöp kutusudur, çünkü sadece oraya yakışırlar. Yukarda belirtilmiş ve evrensel olarak kabul edilmiş olan ilke düşünüldüğü zaman, hiç kimse tamamen bilgisiz olduğu bir konu hakkında kendisinin işitilmesini sağlayacak bir ünvana sahip değildir.

Bu şekilde sadakatsiz yazarların yer aldığı tüm grupları ifşa etmiş oluyoruz. Işık ve gölgeler hakkındaki bir konuda kim gözleri görmeyen bir kişinin düşüncelerini dinlemek ister? Ve yine de her şeye rağmen böyle bir kişi, yeniden doğmamış bir kişinin esin konusu hakkında söylediklerinden daha fazlasını söylemek için iddiaya sahiptir. Ne kadar yoğun ve çeşitli olsa da insan öğrenimi ve ne kadar derin olsa da insan bilgeliği bir kişiyi Tanrının sözü hakkında bir yargı oluşturması için yeterli kılamaz. Bir bilgin hiç kuşkusuz, bir eleştiri konusu olarak incelemede bulunabilir ve okuduklarını karşılaştırabilir. Bir bölümün herhangi bir özel okunuşu için yetkinin sorgulanması hakkında bir kanaat oluşturabilecek güce sahip olabilir. Ama bu imansız bir yazarın durumundan tamamen farklı bir konudur; imansız yazar Tanrının sınırsız iyiliği ile bize vermiş olduğu Açıklama hakkında yargı belirtme sorumluluğunu üstlenir. Biz hiç kimsenin bunu yapamayacağını iddia ediyoruz. Bu kutsal yazıların anlaşılması ve takdir edilmesi yalnızca kutsal yazıları esinleyen Kutsal Ruhun Kendisi tarafından sağlanabilir. Tanrının sözünün, onun kendi yetkisi ile birlikte kabul edilmesi gerekir. Eğer insan Tanrı sözünü yargılayabiliyor ya da onun hakkında insan mantığı yürütebiliyor ise o zaman o söz, hiç bir şekilde Tanrının sözü değildir. Tanrı bize bir Açıklama vermiş midir, vermemiş midir? Eğer vermiş ise o zaman bu Açıklamanın her konuda mutlak bir mükemmelliğe sahip olması gerekir. Ve böyle olduğu için de bu Açıklamanın insan yargısının sınırının tamamen ötesinde olması gereklidir. İnsan nasıl Tanrı hakkında yargıda bulunamaz ise aynı şekilde kutsal yazıları da yargılama yetkisine sahip olamaz. Kutsal yazılar insanı yargılar, ama insan kutsal yazıları yargılayamaz.

İşte tüm farklılığı yaratan budur. İmansızların Kutsal Kitap’a karşı tavır alarak yazdıkları ı-kitaplardan daha sefil bir şey asla olamaz; yazdıkları her sayfa, her paragraf ve her cümle yalnızca elçinin şu ifadesindeki gerçeğe bir örnek teşkil etmektedir. “Doğal kişi Tanrının Ruhu ile ilgili gerçekleri kabul etmez. Çünkü bunlar ona saçma gelir ve ruhça değerlendirildikleri için bunları anlayamaz.” İncelemeye kalkıştıkları konu ile ilgili büyük cehaletleri yalnızca kendilerine olan öz güvenlerinden kaynaklanır. Saygısızlıkları konusunda ise bir şey söylemeyeceğiz, çünkü imansızların yazdıkları yazılarda saygının yer alacağını kim düşünür? Tüm bu yazıların kökeninde yatan acı kötü niyetin tam olarak farkında olmasa idik belki biraz alçakgönüllülük arayabilir idik. Diğer kitaplar tarafsız bir incelemeye sahip olabilirler, ama Tanrının değerli Kitabına onun tanrısal bir açıklama olmadığı sonucuna varılmış olarak yaklaşılır, çünkü imansızlar bize gerçekten Tanrının Kendi Zihninin yazılı bir açıklamasını veremeyeceğini söylemektedirler.

Ne kadar garip! İnsanlar bize kendi düşüncelerinin bir açıklamasını verebilirler ve imansızlar da aynen bu şekilde hareket ederler, ama onlara göre Tanrı bunu yapamaz. Ne büyük bir akılsızlık! Ne büyük bir küstahlık! Adil bir şekilde sorabiliriz: Tanrı neden Kendi Zihnini Kendi yarattıklarına açıklayamasın? Böyle mükemmel bir düşüncenin öğretilmesi neden gerekmesin? Bunun için aksi hiç bir neden yoktur. Ama bunun mümkün olamayacağını söyleyen kişiler, imansız kişilerdir. Bu durumda gerekli olan, isteğin düşüncede vücuda getirilmesidir. Yaklaşık altı bin yıl önce Aden bahçesinde o eski yılan tarafından sorulan soru çağlar boyunca her tür kuşkucu, akılcı ve imansız tarafından sorulmaya devam etmiştir, yani, şu soru: “Tanrı gerçekten dedi mi?” Bu soruya büyük bir zevk ile karşılık veriyoruz: “Evet; Tanrıya övgüler olsun ki, Tanrı konuşmuştur – bize konuşmuştur. Tanrı Kendi zihnini bize açıklamıştır; bize kutsal yazıları vermiştir. “Kutsal Yazıların tümü Tanrı esinlemesidir ve öğretmek, azarlamak, yola getirmek ve doğruluk konusunda eğitmek için yararlıdır. Bunlar sayesinde Tanrı adamı her iyi iş için donatılmış olarak yetkin (artios) olur.” (2.Timoteos 3:16,17) “Önceden ne yazıldı ise, bize öğretmek için sabır ile ve kutsal yazıların verdiği cesaret ile umudumuz olsun diye yazıldı.” (Romalılar 15:4)

Bu sözler için Rabbe övgüler olsun! Bu sözler tüm kutsal yazıların Tanrı tarafından verildiğini garanti ederler. Ve tüm bu kutsal yazılar bizim için yazılmış ve bize verilmişlerdir. Can ve Tanrı arasındaki değerli bağ! Hangi dil böyle değerli bir bağı takdir edecek sözler söyleyebilir? Tanrı konuşmuştur – bize konuşmuştur. O’nun sözü bir kayadır; imansızların zavallı güçsüz düşünce ve sözlerinin dalgaları bu kayanın tanrısal gücüne ve sonsuz dengesine çarpıp kendi kendilerine zarar vermiş olurlar. Tanrının sözüne hiç bir şey dokunamaz. Yeryüzünün ve cehennemin, insanların ve şeytanın ve kötü ruhların tüm güçleri bir araya gelseler bile Tanrının sözünü asla yerinden kıpırdatamazlar. Tanrının sözü düşmanın çağlar boyunca yaptığı saldırılara rağmen kendi ahlak görkemi içinde dimdik ayakta durur. “Ya Rab, sözün göklerde sonsuza kadar duruyor.” “Sözünü adından üstün tuttun.” Bu durumda bize düşen nedir? Yalnızca şudur:” aklımdan çıkarmam sözünü, sana karşı günah işlememek için.” Mezmur 119:89 ve 11. Ayetler. İşte esenliğin derin sırrı burada yatmaktadır. Yürek tahta bağlıdır, evet, O’nun çok değerli sözü aracılığı ile tam olarak Tanrının yüreğine bağlıdır. Ve bu durum, dünyanın ne verebileceği ne de alabileceği bir esenliğe sahip olmamızı sağlar. İmansızların tüm teorileri, tüm mantıkları ve ileri sürdükleri kanıtlar neyi etkileyebilirler? Hiç bir şeyi! İmansızların ileri sürdükleri her şey yaz dönemindeki harman yerinin tozundan farksızdırlar. Lütuf aracılığı ile Tanrının sözüne güvenmeyi gerçekten öğrenmiş biri için kutsal yazıların yetkisine güvenerek dinlenmek zor değildir; şimdiye kadar yazılmış olan tüm imansız kitapların hepsi tamamen değersiz, amaçsız ve güçsüzdürler. Bu kitaplar yazarların cahilliğini ve korkunç küstahlıklarını ortaya koyarlar. Ama göklerde yerleşmiş olan Tanrının tahtı nasıl hareket ettirilemez ise Tanrının sözü de aynı şekilde her zaman sabittir; değişmez. 1 İmansızların saldırıları Tanrının tahtına dokunamazlar; aynı şekilde O’nun sözüne de dokunamazlar ve O’nun adına övgüler olsun ki, o çürümez temel üzerinde dinlenen yürekte akan esenliğe de dokunamazlar. “Senin sözünü sevenler büyük esenliğe sahiptirler ve hiç bir şey onları gücendiremez.” “Tanrımızın sözü sonsuza kadar duracaktır.” “Nitekim, insan soyu ota benzer, bütün yüceliği kır çiçeği gibidir. Ot kurur, çiçek ise solar. Ama Rabbin sözü sonsuza dek kalır.” (1.Petrus 1:24,25.)

Burada aynı değerli altın bağa tekrar sahip olduğumuzu görürüz. Bize sevinçli haberler olarak ulaşmış olan söz, Rabbin sonsuza dek kalan sözüdür. Ve işte bu yüzden bizim kurtuluşumuz ve esenliğimiz bu iyi haberlerin üzerinde temel kurmuş söz kadar sarsılmaz ve sabittir. Eğer tüm insan soyu ota benziyor ise ve insanın tüm yüceliği kır çiçeği gibi ise o zaman bu imansız kişilerin ileri sürdükleri kanıtların ya da düşüncelerin ne değerleri vardır? Bunlar, kuruyan ot ya da solan çiçek kadar değersizdirler ve onları ileri süren kişiler ve bu kişilerin sözlerine göre hareket edenler er ya da geç bu gerçeğin farkına varacaklardır. Ah, Tanrının sözüne karşı gelen şu günahlı akılsızlık! Bu dünyada zavallı bezmiş insan yüreğine tek huzuru ve teselliyi verebilecek olan şeye karşı gelmek – zavallı kaybolmuş günahkarlara kurtuluş ile ilgili iyi haberler veren şeye karşı gelmek; oysa Tanrı sözü bu zavallı kaybolmuş günahkarlara bu iyi haberleri taze bir şekilde Tanrının yüreğinden alıp getirmektedirler!

Ama bu noktada belki çok sık sorulan bir soru ile karşılaşabiliriz; bu soru pek çok kişiyi rahatsız etmiş ve “kilisenin yetkisi” olarak adlandırılan bir sığınağa kaçmaları için yönlendirmiştir. Bu soru şudur: “Kutsal Kitap olarak adlandırılan Kitabın Tanrının sözü olduğunu nereden bileceğiz?” Bu soruya vereceğimiz karşılık çok basit bir yanıt olacaktır ve bu yanıt şöyledir: Bize lütfederek Kutsal Kitap’ı vermiş Olan aynı zamanda bize bu Kitabın O’ndan geldiği konusundaki kesinliği de sağlayabilir. Kutsal yazıların çeşitli yazarlarına esin vermiş olan aynı Ruh bize bu kutsal yazıların, bize konuşan Tanrının sesi olduğunu bilmemizi de sağlayabilir. Kişi, bu ayrımı yalnızca Kutsal Ruh’un gücü aracılığı ile yapabilir. Daha önce de okumuz olduğumuz gibi, “Doğal kişi Tanrının Ruhu ile ilgili gerçekleri kabul etmez. Çünkü bunlar ona saçma gelir ve ruhça değerlendirildikleri için bunları anlayamaz.” 1.Korintliler 2:14. Eğer Kutsal Ruh bize bildirmez ve Kutsal Kitap’ın Tanrı sözü olduğuna dair kesinlik vermez ise bu bilgiyi ve kesinliği hiç bir insan kendi gücü ile sağlayamaz. Ve öte yandan eğer Kutsal Ruh bize bu kutsal kesinliği verir ise o zaman insan tanıklığına zaten ihtiyaç bile duymayız.

İçtenlik ile kabul ediyoruz ki eğer bu önemli konu hakkında bir belirsizlik gölgesi dahi var ise o zaman insan işkence ve sefalete uğrayacaktır. Ama bize bu konuda kim kesinlik verebilir? Yalnızca Tanrının Kendisi! Eğer yeryüzündeki tüm insanlar kutsal yazıların yetkisi konusundaki tanıklıklarında anlaşmış olsalar, eğer şimdiye kadar toplanmış olan tüm konseyler, eğer şimdiye kadar öğretmiş olan tüm teoloji doktorları, eğer mutlak esin öğretişi lehinde şimdiye kadar yazmış olan tüm kilise babaları, eğer evrensel kilise ve eğer Hristiyanlık’taki her mezhep Kutsal Kitap’ın gerçekten Tanrının sözü olduğuna dair gerçeği teyit etse; kısaca eğer tüm insani yetkinin Tanrının sözünün saygın ve doğru olduğuna ilişkin onayına dahi sahip olsa idik, bu onay yine de bir kesinlik temeli olarak tamamen yetersiz olacak idi. Ve eğer bizim imanımız bu insani yetki temeli üzerine bina edilmiş olsa idi yine de kesinlikle değersiz olacak idi. Sözünde Kendisinin konuşmuş olduğuna dair kesinliği bize verebilecek olan yalnızca Tanrıdır ve O’na övgüler olsun ki Tanrı bu kesinliği verdiği zaman eski ya da yeni imansızların tüm iddiaları ve tüm çift anlamlı sözleri ve tüm sorgulamaları su üzerindeki köpükten, bacadan çıkan dumandan ya da yerdeki tozdan farksız hale gelirler. Gerçek imanlı bunları bir süprüntü kadar değersiz addeder ve Tanrımızın bize lütufkar bir şekilde vermiş olduğu bu eşsiz açıklama sayesinde kutsal bir sükunet içinde dinlenir.

Okuyucu eğer bir yandan imansızlığın etkisi diğer yandan da batıl inançların etkisinin üzerine yükselebilir ise o zaman bu çok önemli sorunun yanıtına net ve yerleşmiş olarak sahip olacaktır. İmansızlık bize şu sözleri söylemeyi taahhüt eder: Tanrı bize Düşüncesinin açıklaması olan bir kitap vermemiştir- böyle bir kitap veremez. Batıl inanç ise şu sözleri söylemeyi üstlenir: Evet, Tanrı bize bir Açıklama vermiştir, ama buna rağmen biz yine de bu açıklamadan insan yetkisi olmaksızın emin olamayız, ya da bu açıklamayı insanın yorumu olmaksızın anlayamayız. Şimdi her iki durum için de aynı olarak görüyoruz ki, bizler kutsal yazıların değerli lütfundan yoksun kalmaktayız. Ve bu durum da tam olarak şeytanın hedeflemiş olduğu amacıdır. Şeytan bizden Tanrının sözünü çalmak ister ve bunu çifte etki yaratacak bir şekilde yapmak ister; yetkinin, bilge ve eğitimli insanlara alçakgönüllü ve saygın görünen sözde öz güvenini kullanır; küstah bir imansızlık aracılığı ile insani ya da tanrısal tüm yetkiyi cüretkarca reddeder.

Konu ile ilgili bir olaya bakalım. Bir baba Canton bölgesindeki oğluna bir mektup yazar; bu mektup bir babanın yüreğinin tüm sevgisi ve şefkati ile doludur. Baba bu mektupta oğluna planlarını ve düzenlemelerini anlatır, ona bir oğulun yüreğini ilgilendirebileceğini düşündüğü her şeyi söyler. Bir baba yüreğinin sevgisinin önerebileceği her şeyi yazar. Oğul babasından bir mektup gelip gelmediğini anlamak için Canton’daki postaneye telefon eder ve oradaki bir memur ona babasının yazmadığı ve yazamayacağı bir mektup olmadığını ve babasının düşüncesini böyle bir mektup kanalı ile iletemeyeceğini söyler. Bu memurun söylediği böyle bir şeyi akıldan geçirmek bile tamamen ahmaklıktır. Sonra bir başka memur gelir ve o da şöyle der: “Evet, burada senin için bir mektup var, ama muhtemelen sen bu mektubu anlayamazsın; bu mektup sana hiç bir yarar sağlamaz. Sen zaten onu okuyabilecek güçte değilsin, bu yüzden bu mektup sana yalnızca zarar verir. Sen bu mektubu bizim ellerimize bırak ve biz de sana senin için uygun olduğunu düşündüğümüz bölümleri açıklayalım.” Bu iki posta memurundan ilki imansızlığı, ikincisi ise batıl inançları temsil eder. Oğul her iki durumda da özlediği bu mektuptan –babasının yüreği ile değerli paydaşlıktan - yoksun kalacaktır. Ama eğer araştıracak olur isek bu iki değersiz memura vereceği yanıt ne olacaktır? Eminiz ki yanıtı çok kısa ve kesin olacaktır. İlk memura şunları söyleyecektir: “Ben benim babamın mektup aracılığı ile bana düşüncesini iletebileceğini biliyorum ve babam da böyle yaptı.” İkincisine söyleyeceği sözler ise şunlar olacaktır: “Ben babamın bana senin anlatabileceğinden çok daha iyi bir şekilde düşüncesini anlatabileceğini biliyorum.” Ve son olarak her iki memura da cesur ve kesin bir kararlılık ile şöyle diyecektir: “Bana hemen babamın mektubunu gönderin, onun mektubu bana yazıldı ve hiç kimsenin bu mektubu benden uzak tutmaya hakkı yoktur.”

Böylece, çocuk yüreğine sahip bir imanlının, imansızlığın küstahlığına ve batıl inançların cehaletine vereceği karşılığın bu olması gerektiğini görüyoruz. İmansızlık ve batıl inançlar! Günümüzde şeytanın, Tanrının değerli sözünü etkisiz kılmak için kullandığı iki özel aracı! “Benim Babam düşüncesini iletmiştir ve O, benim O’nun düşüncesini anlamamı sağlayabilir.” Tüm kutsal yazılar Tanrı esinidir ve bize öğretmek için yazılmışlardır. Tanrının değerli ve eşsiz Açıklamasına düşman olan herkese, akılcıya ya da törene göre tapınma taraftarı olan her düşmana verilmesi gereken harika bir yanıt!

Yasanın Tekrarı adlı kitabın bu uzun “giriş” bölümü için okuyucudan herhangi bir özür dileme girişiminde bulunmayacağız. Aslında, kutsal yazıların tanrısal esin olduklarına ilişkin büyük gerçeğe yaptığımız bu küçük tanıklık fırsatı nedeni ile yalnızca müteşekkiriz. Bu tanıklığın bizim kutsal görevimiz olduğunu hissediyoruz; bu aynı zamanda bizim için yüce bir ayrıcalıktır. Bu noktada ödün vermeden mutlak gerekenleri yoğun bir şekilde önemseyerek vurgulamak bizim sorumluluğumuzdur. Bedeli ne olur ise olsun, tanrısal yetkiyi sadık bir şekilde korumamız gerekir, çünkü Tanrı sözü tüm zamanlarda, tüm yerlerde ve tüm amaçlar için mutlak üstünlüğe ve tam yeterliliğe sahiptir. Tanrının vermiş olduğu kutsal yazıların kelimenin en yüce ve en tam anlamı ile eksiksiz oldukları gerçeğine sımsıkı sarılmamız gerekir. Tanrının sözü kendisine güvenilmesi için hiç bir insan yetkisine ihtiyaç duymaz ya da geçerli kılınması için hiç bir insanın sesine ihtiyacı yoktur. Tanrının sözü kendi adına konuşur ve kendi itimat nedenini ya da kanıtını beraberinde taşır. Yapmamız gereken tek şey inanmak ve itaat etmektir, mantık yürütmek ya da tartışmak değil. Sözü Tanrı konuşmuştur: bize düşen ise ona kulak vermek ve eksiksiz ve saygılı bir itaat ile O’nun sözüne boyun eğmektir.

Düşüncelerimizin devamında göreceğimiz gibi, Yasanın Tekrarı kitabının tamamında önde giden önemli nokta budur ve Tanrının kilisesinin tarihinde Tanrının sözü ile ilgili olarak insan vicdanına ve yüreğine tam bir itaatin gerekliliği konusunda zorlama yapılan hiç bir an asla olmamıştır. Ama ne yazık ki, ağızları ile iman ikrarında bulunan Hristiyanların çoğu kendileri için düşünme hakkına sahip olduklarını, kendi mantıklarını izleyebileceklerini, kendi vicdanları ya da kendi yargılarının ardından gidebileceklerini zannederler. Kutsal Kitap’ın tanrısal ve evrensel bir rehber kitap olduğuna inanmazlar. Kendimiz için kendimizin seçmesi gerektiği pek çok şey mevcut olduğunu düşünürler. İşte bu yüzden nerede ise sayılamayacak kadar çok mezhepler, gruplar, akideler ve düşünce okulları ortaya çıkmıştır. Eğer yalnızca insan düşüncesine izin verilmiş olsa idi o zaman gayet tabii olarak bir kişi diğeri gibi düşünme hakkına sahip olur idi ve böylece görüyoruz ki, ağzı ile iman ikrarında bulunan kilise bir özdeyiş haline gelmiştir ve bölünmeler de çok kullanılan deyimlere dönüşmüştür.

O halde bu her tarafa yayılmış olan hastalığın üstün ve kesin çözümü nedir? Şudur: kutsal yazıların yetkisine mutlak ve tam bir şekilde boyun eğmek. İnsanlar kutsal yazıları kendi düşüncelerini görmek ve kendi düşüncelerini onaylamak için okumazlar; ama Tanrının her konudaki düşüncesini öğrenmek ve tüm ahlaki varlıklarını tanrısal yetkiye boyun eğdirmek için okurlar. Payımıza düşen çağda en çok ihtiyaç duyduğumuz şey budur; Tanrı sözünün üstün yetkisine her konuda saygı ile boyun eğmek! Hiç kuşkusuz zihin ölçümüzde ve kutsal yazıları kavrama ve takdir etme ölçümüzde çeşitlilik var olacaktır. Ama tüm imanlılar için özellikle istediğimiz mezmur yazarının şu değerli sözlerinde ifade edilen bir can durumu ve bir yürek tutumudur: “Sözünü yüreğimde sakladım, öyle ki sana karşı günah işlemeyeyim.” Tanrının yüreğinin hoşnut olduğu şeyin ne olduğundan kesinlikle emin olabiliriz: “Ancak ben alçakgönüllüye ve ruhu ezik olana, sözümden titreyen kişiye değer veririm.” (Yeşaya 66:2). Ahlaki güvencenin gerçek sırrı işte burada yatar. Kutsal yazılar hakkındaki bilgimiz çok sınırlı olabilir, ama eğer onlara olan saygımız büyük ise binlerce hatadan ve binlerce tuzaktan korunmuş olacağız. Ve sonra düzenli bir büyüme olacak. Tanrı, Mesih ve yazılı söz ile ilgili bilgide büyüyeceğiz. Kutsal yazıların o diri ve derin kaynaklarından çekmekten zevk alacağız. Ve sınırsız lütfun Mesih’in sürüsü için bol ve karşılıksız verdiği o yeşil otlaklarda bulunacağız. Böylelikle tanrısal yaşam beslenecek ve güçlenecek. Tanrının sözü canlarımız için giderek daha değerli hale gelecek ve Kutsal Ruhun güçlü işleyişi aracılığı ile kutsal yazıların derinliğine, doluluğuna, görkemine ve ahlak yüceliğine yönlendirilecek. Teoloji sistemlerinin her düzeydeki etkisinden tamamen kurtarılmış olacağız. Ne kadar bereketli bir kurtuluş! Güneşin altındaki tüm teoloji okullarını savunan kişilere verecek karşılığımız olacak; onların sistemlerindeki gerçeğin unsurları ne olur ise olsun biz Tanrının sözünde tanrısal mükemmelliğe sahibiz. Tanrı sözü bir sisteme uyması için çarpıtılamaz; tanrısal açıklamanın doğru yeri Rabbimiz ve Kurtarıcımız İsa Mesih’in kutsal Kişiliğinin sonsuz merkezidir.

Kutsal elçi Pavlus’a bakın. Onun bu ciddi konuda kendisini nasıl ifade ettiğini işitelim. “Kardeşler, Tanrı ile ilgili bildiriyi duyurmak için size geldiği zaman, söz ustalığı ile ya da üstün bilgelik ile gelmedim. Aranızda iken, İsa Mesih’ten ve O’nun çarmıha gerilişinden başka hiç bir şey bilmemeye kararlı idim. Size zayıflık ve korku içinde geldim, tir tir titriyor idim. Sözüm ve bildirim insanın bilgeliğinin ikna edici sözlerine değil, Ruhun kanıtlayıcı gücüne dayanıyor idi. Öyle ki, imanınız insan bilgeliğine değil, Tanrının gücüne dayansın.” (1.Korintliler 2:1-5)Mesih’in gerçekten samimi bir sadakate sahip olan bu hizmetkarı kendisini işitenlerin canlarını yalnızca Tanrının Kendisi ile doğrudan bir iletişime geçirmek istiyor idi. Onların kendilerini Pavlus’a bağlamalarını istemiyor idi. “Apollos kim? Pavlus kim? İman etmenize aracı olmuş hizmetkarlardır.” (1.Korintliler 3:5) Sahte hizmet her zaman canları kendisine bağlamak ister. Ve bu yüzden hizmet eden kişi yücelir ve Tanrı dışarda bırakılır ve can üzerinde dinlenebileceği tanrısal bir temele sahip olamaz. Tüm bunların aksine Pavlus ve Musa’da görülen gerçek hizmet canı yalnızca Tanrıya bağlamak ister. Böylece hizmet eden kişi kendi gerçek yerini alır- hizmet eden kişi yalnızca bir aracıdır; Tanrı yüceltilir ve can asla hareket ettirilemez sağlam bir temel üzerine bina edilmiş olur. Ama şimdi gelin, elçimizin bu önemli konuda söylemiş olduğu diğer sözlere de kulak verelim: “Şimdi kardeşler, size bildirdiğim, sizin de kabul edip bağlı kaldığınız Müjde’yi anımsatmak istiyorum. Size müjdelediğim söze sımsıkı sarılırsanız, onun aracılığı ile kurtulursunuz. Yoksa boşuna iman etmiş olursunuz. Aldığım bilgiyi öncelikle size ilettim: Kutsal Yazılar uyarınca Mesih günahlarımıza karşılık öldü, gömüldü ve kutsal yazılar uyarınca üçüncü gün ölümden dirildi.” (1.Korintliler 15: 1-4).


1.  İmansız yazarlardan söz eder iken hatırımızda tutmamız gereken şey şudur: Bu imansız yazarların en tehlikelileri Hristiyan olduklarını söyleyen kişilerdir. Bizler eskiden “imansız” sözcüğünü ne zaman duysak, aklımıza ilk gelen isimler arasında bir Tom Paine ya da bir Voltaire bulunur idi, ama şimdi ne yazık ki, ağzı ile iman ikrarında bulunan kilisenin sözde piskoposları ve teoloji dalında doktora yapmış olan kişiler aklımıza gelmektedir. Korkunç bir gerçek!

Yaratılış 1

Kutsal Ruhun bu yüce kitaba başlangıç şeklinde garip bir şekilde çarpıcı bazı ifadeler mevcuttur. Öncelikle bize hemen Tanrı’yı takdim eder; Tanrının varlığındaki elzem doluluğu ve O’nun hareketlerinde mevcut olan eşsiz tavrı takdim eder. Bunların dışındaki her konu atlanmıştır. Bize anlatılan tek konu, Tanrıdır. Yeryüzündeki sessizliği yok eden ve yeryüzünün karanlığı üzerine parlayan Tanrıyı işitiriz. Amaç, O’nun Tanrılığını ve sonsuz gücünü gösterebileceği bir alanı geliştirmektir.

Burada boş merakın besleyebileceği hiç bir şey mevcut değildir- burada zavallı insan zihninin hesaplayabileceği hiç bir şey yoktur. Var olan, “TANRISAL GERÇEĞİN”  yürekte ve anlayışta harekete geçmek için sahip olduğu ahlak gücünün yüceliği ve gerçekliğidir. Tanrının Ruhu, merak edilen teorileri takdim etmek aracılığı ile boş merakı tatmin etmek için asla bir şey yapmaz. Jeologlar yeryüzünün iç kısımlarını ifşa edebilir ve bunlardan materyaller çıkartıp ortaya koyabilirler. Ve bazı olaylarda da tanrısal kayıtlar ile karşıt olan eklemeler yaparlar. Bulunan fosiller üzerinde fikirler üretebilirler ama Rabbin öğrencisi, kutsal bir zevk alarak esin ile yazılmış sayfalara bağlı kalır. Ve bu sayfaları okur, onlara inanır ve Rabbe tapınır. Şimdi önümüzde açık duran bu kitabı işte böyle bir ruh ile inceleyeceğiz. “Tapınakta araştırma yapmanın” ne demek olduğunu bilelim diye dua ediyorum. Kutsal yazıların değerli içeriğinde yaptığımız soruşturmaların her zaman gerçek tapınma ruhu ile ilerlemesini diliyorum.

Earth as seen from space
Dünya

“Başlangıçta Tanrı göğü ve yeri yarattı.” Yaratılış 1:1. Kutsal Kitap’ın ilk cümlesi tüm gerçek bereketin sınırsız kaynağı olan O’nun huzuruna götürür. Tanrının varlığının kanıtı ile ilgili ayrıntılı hiç bir tartışma yoktur. Kutsal Ruh zaten bu tür herhangi bir tartışma ile zaten ilgilenmez idi. Tanrı, Kendisini açıklar. Kendisini işleri aracılığı ile bildirir. Gökler Tanrının yüceliğini beyan ederler ve gök kubbe Tanrının elinin işi olduğunu gösterir. “Ey Rab, yarattığın her şey seni övsün.” “Her Şeye Gücü Yeten Kudretli Tanrı, senin işlerin yüce ve harikadır.” Yalnızca bir sapık ya da ateist ağzından çıkan tek bir söz aracılığı ile tüm evreni var olmaya çağıran Tanrının varlığının kanıtlanması için bir tartışma yaratacaktır; Tanrı kendisini her şeyi bilen, gücü her şeye yeten ve sonsuz Tanrı olarak açıkladı. Tanrıdan başka hiç kimse herhangi bir şey “yaratamaz”. “Başınızı kaldırıp göklere bakın. Kim yarattı bunları? Yıldızları sıra ile görünür kılıyor. Her birini adı ile çağırıyor. Büyük kudreti ve üstün gücü sayesinde hepsi yerli yerinde duruyor.” Yeşaya 40:26. “Putperestlerin tanrıları putlardır, ama Rab gökleri yaratmıştır.” Eyüp kitabının 38-41 bölümlerinde yaratılış konusu ile ilgili Yehova’nın kendisi hakkında O’nun sınırsız üstünlüğünün kanıtı olarak yanıtlanamaz bir tartışma hakkında yapılabilecek en büyük tanımı görürüz ve bu tanım bizi hem Tanrının her şeye yeten gücü ile ilgili en canlı ve en ikna edici sunumu anlamamızı sağlar hem de aynı zamanda şaşırtıcı alçak gönüllüğü aracılığı ile yüreklerimize dokunur. Görkem ve sevgi, güç ve şefkat, bunların hepsi tanrısaldır.

“Yer boş idi; yeryüzü şekilleri yok idi ve engin karanlıklar ile kaplı idi.” Yaratılış 1:2. Burada gerçekten de yalnızca Tanrının kendisinin eyleme geçebileceği bir durum söz konusu idi. İnsan kibirli yüreği ile kendini kanıtlamış olduğundan bu yana bu ve bundan daha yüksek alanlardaki Tanrı eylemlerine müdahale etmek gibi bir cüretkarlığa her zaman hazır olmuştur. Ama şu anda incelediğimiz konuda insan tüm diğer şeyler gibi henüz yaratıcı gücün öznesi olmadığı için bu alanlara müdahale edemez. Tanrı, yaratılışta tek başına idi. Sonsuz ışık konutundan boş yere baktı ve orada henüz açıklanmamış ve ortaya konmamış olan harika planlarını ve amaçlarını gördü; o şimdi boş olan yerde Sonsuz Oğul yaşayacak ve çalışacak ve tanıklık edecek ve kanını dökecek ve ölecek idi, öyle ki, Tanrının görkemli mükemmellikleri tüm bunlara şaşıracak olan dünyadakilere gösterilebilsin. Her şey karanlık ve karışık idi, ama Tanrı ışık ve düzen Tanrısıdır. “tanrı ışıktır, O’nda hiç karanlık yoktur.” Karanlık ve karışıklık, ister fiziksel, ister ahlaki, ister zihinsel ya da ister ruhsal açıdan bakalım, O’nun huzurunda asla yaşayamazlar, var olamazlar.

“Tanrının Ruhu suların üzerinde hareket ediyor idi.” Yaratılış 1:2. Tanrı, gelecekteki işlerinin görünmesi için üretken bir şekilde davranıyor idi. Evet, gerçekten de karanlık bir sahne ama aynı zamanda ışık ve yaşam Tanrısının eyleme geçmesi için geniş ve büyük bir sahne. Yalnızca Tanrı karanlığı aydınlatabilir, yaşamın oluşmasını sağlayabilir, karışıklık yerine düzen sağlayabilir ve suları ortasından yarabilir idi, öyle ki ölüm korkusu olmadan yaşam kendisini gösterebilsin. Tüm bunlar ancak Tanrıya yaraşan ve yalnızca O’nun yapabileceği işler idi.

“Tanrı, ‘Işık olsun’ diye buyurdu ve ışık oldu.” Yaratılış 1:3. Tanrı için ne kadar da olay! Çünkü O Tanrı’dır! “O konuştu ve sözü yerine geldi. O buyurdu ve her şey belirdi.” İmansızlığın soruları şunlardır: “Nasıl? Nerede? Ne zaman?” Bu soruların yanıtı ise şudur: “Evrenin Tanrının buyruğu ile yaratıldığını ve böylece görülenlerin görülmeyenlerden oluştuğunu iman sayesinde anlıyoruz.” İbraniler 11:3. Bu ifade öğretilebilir bir ruh için tatmin edicidir. Felsefe bu yanıta onu hor görerek gülümseyebilir kaba bir bilgisizlik ya da tam bir körlük olduğunu ilan edebilir; bu ifade yarı barbar bir çağ için uygun bir yeterliliğe sahiptir ama dünya tarihinin aydınlatılmış bir döneminde yaşayan insanlar için oldukça yetersizdir. Müzeler ve teleskop esin ile yazan bir kişinin hiç bir şekilde bilmediği gerçeklere sahip olmamızı sağlamışlardır. Hangi bilgelik? Hangi öğretiş? Kutsal yazıların gücünü ve tasarısını kavramak için hepsi akılsızlık, saçmalık ve tam bir güçsüzlük değil midir? Tanrının amacı bizi kesinlikle jeolog ya da astrolog yapmak değildir; her okuldaki çocuğun önüne konan mikroskop ya da teleskop aracılığı ile görülen ayrıntılar ile meşgul etmek de değildir. O’nun amacı bizi Kendi huzuruna tapınanlar olarak yönlendirmek ve kutsal sözü aracılığı ile yüreklerimize ve anlayışlarımıza öğretmek ve onları gerçeğe yönlendirmektir. Ama bu amaç bir filozof tarafından asla kavranamaz ve o bu amaç ile tatmin olamaz; Söz’e kendini adamış olan öğrencinin imanını kaba ve dar zihniyetli ön yargılar olarak küçümser ve hor görür. Cesur bir tavır ile teleskopunu kavrar ve onunla çok uzaktaki gökleri inceler ya da yeryüzünün stratasını, fosillerini ve diğer oluşumları konusunda derin araştırmalarda bulunmak üzere yolculuk eder. Bunu yapar iken düşüncesi, asla kendi fikirleri ile çelişen esin ile yazılmış öyküleri geliştirmek değildir.

Bilimin imana karşı çıkan bu ifadeleri ile bizim hiç bir şekilde işimiz yok; biz “ister yukardaki göklerde, ister yeryüzünün derinliklerinde ya da ister yeryüzünün altında bulunan sular” ile ilgili tüm doğru keşiflerin Tanrının sözünde yazılmış olan ile uyum içinde olacağına inanırız. Ve eğer uyum içinde değiller ise kutsal yazıları gerçekten seven herkesin yargısı tarafından aşağılanacakları mükemmel bir kesinliğe sahiptir. Akılcılık ve kesin sadakatsizlik gibi pek çok durumda ne yazık ki öğrenilen spekülasyonlar ve önemli imiş gibi görünen teoriler öylesine üretken görünürler ki, şimdiki çağın yüreklerine büyük bir yalancı huzur verebilirler. Oysa yüreğin en çok ihtiyaç duyduğu şey, kutsal yazıların doluluğu, yetkisi, tamlığı, görkemi ve üstün esini ile tam olarak bina edilmesidir. Almanya’nın akılcılığına ve Roma’nın batıl itikatlarına karşı tek etkin koruyucu kutsal sözlerdir. Söz’ü uygun şekilde tanımak ve ona derin bir şekilde boyun eğmek şu anda verilecek olan tek önemli karardır. Rabbin büyük lütfu ile hem iman edenler hem de iman etmeyenler arasında tam olarak yücelmesini diliyoruz.

“Tanrı ışığın iyi olduğunu gördü ve onu karanlıktan ayırdı. Işığa ’Gündüz’, karanlığa ‘Gece’ adını verdi.”  Yaratılış 1:4,5. Burada Söz’ün tamamı boyunca çok sık bahsedilen iki büyük sembolü görüyoruz. Işığın varlığı gündüzü yapar; ışık olmadığı zaman ise gece olur. Aynı durum canlarımız için de geçerlidir. “Işığın çocukları” ve “Karanlığın çocukları” vardır. Bu çok belirgin ve ciddi bir ayrımdır. Yaşam ışığının üzerine parlamış olduğu herkes “yücelerdeki yaşam ışığı” tarafından etkili bir şekilde ziyaret edilmiştir. İsa Mesih’in yüzündeki Tanrı yüceliğinin bilgisinin ışığını almış olan herkes kim olur ise olsun ve nerede olur ise olsun, “ışığın çocukları ve gündüzün çocukları” olarak birinci sınıfa ait kişilerdir.

Öte yandan hala doğal karanlık, doğal körlük ve doğal imansızlık içinde olan herkes  - doğruluk Güneşi’nin sevinç veren ışınlarını henüz iman aracılığı ile yüreklerine almamış bulunan herkes yani ruhsal gecenin gölgelerinde hala sarılı bulunan herkes – “karanlığın çocukları” ve “gecenin çocuklarıdır.”

Değerli okuyucu, yürekleri Araştıran’ın huzurunda bir an durup kendinize sorun, şu anda siz bu iki sınıftan hangisine aitsiniz? Hangi sınıfa ait olduğunuz her şeyden önemlidir. Kuma yazma bilmiyor olabilir ve yoksul ve aşağılanan biri olabilirsiniz, ama eğer lütuf aracılığı ile sizi dünyanın Işığı Olan Tanrının Oğlu’na bağlayan bir hat mevcut ise o zaman gerçekten de gündüze ait bir evlatsınız ve “boğazlanmış Kuzu’nun “ sonsuza kadar merkez olacağı o yücelik bölgesindeki göksel alanda parlamak yazgınızdır. Bu sizin çabanız ile yapılmış bir şey değildir. Bu, Tanrının Kendisinin amacı ve işleyişinin sonucudur. Size, Mesih’te ışık, yaşam, sevinç ve esenlik veren ve işi tamamlayan bir kurban sunan Tanrıdır. Ama eğer tanrısal ışığın kutsal eylemine ve etkisine henüz tam bir yabancı konumunda iseniz ve eğer gözleriniz Tanrının Oğlu’nun güzelliğine bakmak için açılmadı ise o zaman Newton’un tüm bilgisine de sahip olsanız ya da insan felsefesinin tüm hazineleri ile zenginliğe de sahip olsanız ya da insan biliminin tüm akımlarına da hakim olsanız ve adınız bu dünyada mevcut olan tüm üstün okul ve üniversitelerin tüm öğretim ünvanları ile taçlandırılmış dahi olsa siz yine de “gecenin oğlu” ve “karanlığın oğlusunuz.”  Ve eğer şimdi hali hazırdaki konumunuzda ölürseniz sonsuza kadar süren bir gecenin karanlığı ve dehşeti içinde kalacaksınız. İşte bu yüzden sevgili dostum, lütfen bir sayfa daha okumadan hemen şimdi “gündüze” mi “geceye” mi ait olduğunuz konusunda tam olarak karar verin ve bu kararı vermeden de asla tatmin olmayın.

Bundan sonra üzerinde duracağım nokta ışıkların yaratılışı hakkındadır. “Tanrı şöyle buyurdu: ‘Gök kubbede gündüzü geceden ayıracak ve yeryüzünü aydınlatacak ışıklar olsun. Belirtileri günleri, mevsimleri ve yılları göstersin.’ Ve öyle oldu. Tanrı büyüğü gündüze, küçüğü geceye egemen olacak iki büyük ışığı ve yıldızları yarattı.” Yaratılış 1: 14-16.

Güneş ışığın ve sisteminizin en önemli merkezidir. Onun çevresinde daha küçük küreler dönerler. Ve onlar da ışıklarını güneşten alırlar. İşte bu yüzden güneş çok doğru olarak, Rabbe tapınanların yüreklerini sevindirmek için kanatlarında şifa ile yükselecek Olan’a uygun bir sembol olarak görülebilir. Bu sembolün uygunluğu ve güzelliği geceyi uyanık geçirerek güneşin doğmasını bekleyen kişiye tam olarak görünecektir. Gecenin karanlığı ve gölgelerinin tümü yok olacak ve bütün yaratılış ışığın dönüşünü selamlayacaktır. Doğruluk güneşi yükseldiği zaman işte böyle olacaktır. Gecenin gölgeleri kaçacaklar ve tüm yaratılış “bulutsuz bir sabaha” uyanarak sevinecek ve yüceliğin parlak başlangıcına sahip olan ve asla sona ermeyecek olan o güne kavuşacak.

Tek başına donuk olan ay tüm ışığını güneşten alır. Yeryüzünün ve yeryüzünün etkilerinin dahil olması dışında ayın yansıttığı ışık her zaman güneşin ışığıdır. 1 Güneş ufkumuzda batar batmaz ay güneşin ışığını almak için ortaya çıkar ve onları karanlık bir dünyaya geri yansıtır ya da gün ortasında göz ile görülür olması gerektiği zaman daima donuk bir ışığı vardır çünkü bu durum üstün olan aydınlık ile birlikte görünüyor olmasının doğal bir sonucudur. Belirtilmiş olduğu gibi dünyanın bazen müdahale ettiği doğrudur; koyu bulutlar, yoğun sisler ve üşüten akımlar da yeryüzünün yüzeyinden yükselirler ve ayın gümüşi ışığını gözlerimizden gizlerler.

Şimdi, güneş nasıl Mesih ile ilgili güzel ve uygun bir sembol teşkil ediyor ise ay da aynı şekilde bize şaşırtan bir şekilde kiliseyi hatırlatır. Ayın ışığının kaynağı gözlerden gizlenmiştir. Dünya Mesih’i görmez ama imanlı kilise O’nu görür. Ve ay geceyi yaşayan bir dünyanın üzerine Mesih’in ışınlarını yansıtmak ile sorumludur. Dünyanın Mesih hakkında bilgi edinmesinin tek yolu kilise aracılığı ile olur. Esin ile yazmış olan elçinin sözlerini okuyalım: “Bütün insanlarca bilinen ve okunan, yüreklerimize yazılmış mektubumuz sizsiniz. Hizmetimizin sonucu olup mürekkep ile değil, yaşayan Tanrının Ruhu ile taş levhalara değil, insan yüreğinin levhalarına yazılmış Mesih’in mektubu olduğunuz açıktır. “ 2. Korintliler 3:2,3.

Kilisenin sahip olduğu konumun sorumluluğu ne kadar da büyük! Yürüdüğü tüm yollarda Mesih’in göksel ışığının yansımasına engel olabilecek her şeye karşı çok ciddi bir şekilde ayık ve uyanık olması gerekmektedir. Ama kilise bu ışığı nasıl yansıtacaktır? Mesih’in parlak ışığının kendi üzerine yansımasına izin vererek! Eğer kilise yalnızca Mesih’in ışığında yürüyecek olsa o zaman O’nun ışığını yansıtacağı kesindir ve böylelikle her zaman kendisine uygun olan konumunu koruyabilir. Ayın ışığı kendisine ait değildir. Aynı şey kilise için de geçerlidir. Kilise kendisini dünyanın önüne koymaya çağrılmamıştır. Yalnızca kendisinin güneşten aldığı ışığı yansıtması için sorumluluk taşır. Kilise burada yeryüzünde iken içinde konut kurmuş olan Kutsal Ruh’un enerjisi aracılığı ile Mesih’in yürümüş olduğu yolda kutsal gayret ile öğrenme sorumluluğu taşır. Ama ne yazık! Sisleri ile bulutları ile ve dumanları ile yeryüzü müdahale eder ve ışığı saklar. Dünya Mesih’in adı ile çağrılan kişilerde Mesih’in karakter özelliklerinin çok azını görür; evet, imanlılar pek çok durumda Mesih’e benzeyen kişiler olarak görünmezler, alçakgönüllü bir karşıtlık sergilerler. Mesih’i daha çok dua ederek öğrenelim, öyle ki, daha sadık bir şekilde O’na benzeyecek güç bizlerde işlesin.

Yıldızlar uzakta olan ışıklardır. Onlar diğer alemlerde parlarlar ve göz kırpmalarının görülmesi dışında bu sistem ile olan bağlantıları çok küçüktür. “Bir yıldız yücelikteki bir başka yıldızdan farklıdır.” İşte Oğlu’n gelecek olan krallığında böyle olacaktır. O, diri ve sonsuza kadar kalıcı ışık ile parlayacaktır. O’nun bedeni olan kilise O’nun ışıklarını sadık bir şekilde tüm çevreye yansıtacaktır. Kutsallar adil Yargıç ile birlikte bireysel olarak parlayacaklardır; bu, O’nun yokluğundaki karanlık gece sırasında verdikleri hizmetin bir ödülü olacaktır. Bu düşünce bizi şu anda dünyada olmayan Rabbimize benzeme konusunda gayrete getirmelidir. (Bakınız Luka 19:12-19).

Bundan sonra yaratılışın daha aşağıdaki düzenlerinden söz edilir. Deniz ve yeryüzü yaşam ile birlik olmak için yaratılır. Bazı kişiler her bir günün işi ile ilgili olarak rahatsız hissederler ve ruh durumları eylemlerini etkiler. Bu konuda söylemek istediğim tek şey eylemlerimizde kutsal bir gayret ile kutsal yazıların ilkelerine uygun olarak hareket etmemizdir; aksi takdirde acı hatalar yapılabilir. Bu konuda yorumda bulunma konusunda kendimi özgür hissetmiyorum. Bu nedenle yalnızca tek güvendiğim şey olan kutsal ayetlere inanarak hareket edeceğim.

Şimdi Tanrının ellerinin işi olarak düzenlenmiş olan insanın konumu üzerinde düşüneceğiz. Tanrı tarafından her şey düzenlenmiş idi, önderlik edecek birine ihtiyaç var idi. “Tanrı, ‘Kendi suretimizde, kendimize benzer insan yaratalım’ dedi. ‘Denizdeki balıklara, gökteki kuşlara, evcil hayvanlara, sürüngenlere ve yeryüzünün tümüne egemen olsun.’ Tanrı insanı kendi suretinde yarattı, onu Tanrının suretinde yarattı. Onları erkek ve dişi olarak yarattı. Onları kutsayarak, ‘Verimli olun, çoğalın’ dedi. ‘Yeryüzünü doldurun ve denetiminize alın ve denizdeki balıklara, gökteki kuşlara ve yeryüzünde yaşayan bütün canlılara egemen olun.” Yaratılış 1:26-28. Okuyucu, burada “o” ifadesinin “onlar” ifadesine dönüştüğünün farkına varacaktır. Bir sonraki bölüme kadar bize kadının yaratılışı ile ilgili gerçekten tam olarak söz edilmez; ama burada Tanrının “onları” bereketlediğini ve “onlara” evrensel yönetimde birlik olmalarını söylediğini okuruz. Yaratılıştaki tüm düzen ortak egemenlik altına konulmuştur. Havva tüm bereketlerini Adem’de almıştır. Saygınlığını da Adem’de almıştır. Havva henüz var olmaya çağrılmamasına rağmen Tanrının amacında insanın bir diğer yarısı olarak yer alır. “O’nun kitabının bir bölümünde henüz var olmasalar da var olacak olan herkese önceden gönderme yapılır.”

Earth as seen from space
Balık

Kilise içinde durum aynıdır – kilise İkinci İnsan’ın gelinidir. Mesih’teki Kilise sonsuzluk boyunca Mesih’e, Başı ve Rabbi olarak sahiptir. Efesliler kitabının ilk bölümünde yer alan ayette şunları okuruz: “O, Kendi önünde sevgide kutsal ve kusursuz olmamız için dünyanın kuruluşundan önce bizi Mesih’te seçti.” Efesliler 1:4. Kilisenin her bir üyesi henüz ilk yaşam soluğunu almamış iken her biri tek tek Tanrının sonsuz zihninde yer alıyorlar idi; Oğlu’na benzemeleri için önceden seçilmişler idi. Tanrı, kilisesinin, Oğlu’nda tam olmasını istemiştir. Bu nedenle Kilise “her şeyi dolduranın doluluğu - [pleroma, πλήρωμα]” olarak anılır. Bu unvan gerçekten şaşırtıcıdır ve Kilisenin saygınlığını, önemini ve yüceliğini çok geliştirir.

Kurtuluşa yalnızca canların bereketi ve güvenliği olarak bakmak çok sıradan bir görüştür. Herhangi bir konuda kilise bireyi ile ilgili her şeyin övgüler sunduğumuz Tanrımız tarafından güvence altına konulduğu kesindir. Bu konu kurtuluş ile ilgili gerçeğin en ufak bölümüdür. Ama kurtuluşa Mesih’in yüceliğinin dahil olması ve bu yüceliğin kilisenin varoluşu ile bağlantılı olması çok daha saygın, derin ve güçlü bir gerçeği ortaya koyar. Kutsal Ruhun yetkisi ile bana verilen bu unvan sayesinde ben kendimi Mesih’in bedeninin gerekli bir üyesi olarak görmeliyim ve bu nedenle tüm kişisel ihtiyaçlarımın sağlanması konusunda artık hiçbir kuşku duymamam gerekir. Ve bu açıdan bakıldığı zaman kilise Mesih için gerekli değil midir? Evet, gerçek olduğu doğrudur. “Adem’in yalnız kalması iyi değildir, ona bir yardımcı yaratacağım.” Ve yine bu konudaki bir başka ayete bakalım: “Çünkü erkek kadından değil, kadın erkekten yaratıldı. Erkek kadın için değil, kadın erkek için yaratıldı. Bu nedenle ve melekler uğruna kadının başı üzerinde yetkisi olmalıdır. Ne var ki, Rab’de ne kadın erkekten, ne de erkek kadından bağımsızdır. Çünkü kadın erkekten yaratıldığı gibi, erkek de kadından doğar. Ama her şey Tanrıdandır.” 1.Korintliler 11:8-12. Bu yüzden artık Tanrının zavallı ve çaresiz bir günahkarı kurtarıp kurtaramayacağı, onun günahlarını ortadan kaldırıp kaldıramayacağı ve onu tanrısal doğruluğun gücü ile kabul edip edemeyeceği gibi bir mesele söz konusu edilemez. Tanrı, ‘İnsanın yalnız olması iyi değildir’ demiş idi. “İlk insanı” ona bir yardımcı yaratmadan yalnız bırakmamıştır; “İkinci” insanı da yalnız bırakmayacaktır. Birinci durumda olduğu gibi, eğer Havva olmasa idi yaratılışta bir boşluk olacak idi; ne kadar derin bir düşünce! İkinci durumda da Gelin yani Kilise olmasa idi, yeni yaratılışta bir boşluk olacak idi.

Şimdi Havva’nın yaratılışı ile ilgili konuya bakalım ve bunu yapar iken zorunlu olarak bir sonraki bölümün içeriğinden alıntılar eklememiz gerekecek. Adem’den önce yaratılmış olan şeylerin hiç birinde Adem’e yardımcı olacak biri bulunmuyor idi. Adem’in üzerine “derin bir uyku” getirilmesi gerekiyor idi, ondan bir eş yaratılacak idi ve bu eş onun egemenliğine ve bereketine paydaş olacak idi. “Ve Rab Tanrı Adem’e derin bir uyku verdi. Adem uyur iken Rab Tanrı onun kaburga kemiklerinden birini alıp yerini et ile kapladı. Adem’den aldığı bir kaburga kemiğinden bir kadın yaratarak 2 onu Adem’e getirdi. Adem, ‘İşte bu benim kemiklerimden alınmış kemik, etimden alınmış ettir’ dedi. Ona kadın (işşa) denilecek, çünkü o adamdan (iş) alındı.” Yaratılış 2: 21-23.

Adem ve Havva’ya kutsal yazıların bize açıkladıkları gibi Mesih’in ve kilisenin bir örneği olarak baktığımız zaman, Mesih’in ölümünün kilisenin oluşabilmesi için yapılması mutlaka gerekli olan bir iş olarak görmemiz mümkün olur. Ama şunu da hatırlamamız gerekir ki, Tanrının amacına göre kilise zamanın başlangıcından önce belirlenmiş ve Mesih’te seçilmiş idi. Yine de Tanrının gizli amacı ve bunun ile ilgili açıklaması ve bu gizli amacı yerine getirmesi arasında büyük bir farklılık vardır. Kilisenin oluşumu ile ilgili kısımlar konusunda bu tanrısal amacın gerçekleştirilmesinden önce Oğul’un reddedilmesi ve çarmıha gerilmesi gerekiyor idi – öyle ki yücelerdeki tahtında oturabilsin ve imanlıları tek bir Beden’e vaftiz etmesi için Kutsal Ruh’u gönderebilsin. Mesih’in ölümünden önce canların dirilmesi ve kurtulması söz konusu değildir. Canların kurtuldukları kesindir. Mesih’in kurban olması sayesinde Adem kurtuldu ve çağdan çağa aynı şekilde binlerce kişi de kurtuldu; Mesih’in o çağlarda kurban edilmemiş olmasına rağmen kurtuldular. Ancak bireysel canların kurtuluşu farklı bir konudur ve Kutsal Ruh aracılığı ile kilisenin oluşumu da yine aynı şekilde farklı bir konu!

Bu farklılık yeterince kavranılması zor bir konudur. Ve teori olarak anlaşılsa bile bir gerçekten akması doğal olarak beklenen o pratik sonuçların bazılarının refakatine ihtiyaç duyar. Kilisenin “göklerin Rabbi, İkinci İnsan” ile olan özel ilişkisindeki eşsiz yeri, farklı ayrıcalıkları ve saygınlıkları  - tüm bunlar Kutsal Ruh’un gücü aracılığı ile elde edildiği takdirde en zengin, en ender, en verimli ve en hoş kokulu ürünleri üretirler. (Bakınız Efesliler 5:23-32.)

Önümüzdeki örneğe baktığımız zaman, kilisenin konumunu ve ilişkisini anlamak için bazı fikirler oluşturabiliriz. Havva Adem’e nasıl bir duygu borçlu idi? Havva büyük bir yakınlığın tadını çıkardı! Ne kadar da özel bir paydaşlık idi! Havva Adem’in tüm düşüncelerine tam olarak katılmış idi! Adem’in tüm saygınlığında ve yüceliğinde yalnızca Havva var idi; Adem Havva’nın üzerinde egemenlik sürmedi, onunla birlikte egemenlik sürdü. O tüm yaradılışın Rabbi idi; kadın da onunla bir olmuş idi. Evet, daha önce de belirtilmiş olduğu gibi, Havva ona baktı e onda bereketlendi. “Adam” obje idi ve “kadına” ihtiyacı var idi. Ve kadın bu nedenle yaratılmış idi. Bundan daha ilginç bir örnek asla olamaz. Önce erkek yaratıldı ve kadın onda görüldü ve sonra ondan yaratıldı – tüm bunlar çok çarpıcı ve eğitici olarak verilmiş örneklerdir. Bir öğretiş asla bir örnek üzerine bina edilemez, ama bir öğretişi Söz’ün diğer kısımlarında tam ve net olarak yer aldığını gördüğümüz zaman örneği anlamak, takdir etmek ve ona hayran olmak için hazırlıklı oluruz.

Mezmur 8 Tanrının elinin işleri konusunda insan ile ilgili güzel bir görüş sunar. “Seyreder iken ellerinin eseri olan gökleri, oraya koyduğun ayı ve yıldızları. Soruyorum kendi kendime: ‘İnsan ne ki, onu anasın, ya da insanoğlu ne ki ona ilgi gösteresin?’ ‘Nerede ise bir tanrı yaptın onu, başına onur ve yücelik tacını koydun. Ellerinin yapıtları üzerine onu egemen kıldın. Her şeyi ayaklarının altına serdin; davarları, sığırları, yabanıl hayvanları, gökteki kuşları, denizdeki balıkları, denizde kıpırdaşan bütün canlıları.’” Mezmur 8: 3-8.Burada kadın ile ilgili farklı bir söz edilmeden insandan söz edilir ve bu oldukça önemli bir noktadır, çünkü kadın erkek içinde görülür.

Eski Antlaşma’nın hiç bir yerinde kilisenin gizemi ile ilgili doğrudan bir açıklama yoktur. Elçi güçlü bir ifade kullanarak şu sözleri söyler: “Bu sır önceki kuşaklara açıkça bildirilmemiş idi. Şimdi ise Mesih’in kutsal elçilerine ve peygamberlerine –Yeni Antlaşma’nın kutsal elçi ve peygamberleri - Ruh aracılığı ile açıklanmış bulunuyor.” Bu nedenle Mezmur’da yazılmış olduğu gibi, bize takdim edilen yalnızca “insandır”, ama kadının ve erkeğin tek bir Baş altında bir olduğunu görüyoruz. Tüm bunların karşıt örnekleri gelecek olan çağlarda tam olarak görülecektir. O zaman gerçek İnsan, göklerin Rabbi geçip tahtına oturacak ve Gelini olan Kilisesi ile paydaşlık içinde yenilenmiş bir yaratılış üzerinde egemenlik sürecektir. O’nun kilisesi Mesih’in ölümü aracılığı ile canlanmıştır; O’nun “bedeninin, etinin ve kemiklerinin” parçasıdır. Mesih Baş ve kilise Beden olarak Efesliler kitabının dördüncü bölümünde okuduğumuz gibi bir İnsan oluştururlar.

“Hepimiz iman birliğinde ve Tanrı Oğlu’nun bilgisinde Mesih’in doluluk konumu ölçüsünde mükemmel bir insan haline gelene kadar kilise Mesih’in parçası olarak muhteşem eşsizlikteki yücelik içinde bir yere sahip olacaktır.” Adem’e Havva kadar yakın olan başka bir yaratık yok idi, çünkü başka hiç bir yaratık onun parçası değil idi. Bu nedenle kilise Mesih’in gelecek olan yüceliğinde Mesih’e en yakın konuma sahip olacaktır. Bu yüzden bizim hayranlığımızı uyandırması gereken şey kilisenin ne olacağı değil, ne olduğudur. Şimdi Başı Mesih olan Beden’dir ve içinde Tanrının konut kurmuş olduğu tapınaktır. Ah, bizler davranışlarımızda ne kadar dikkatli olmamız gereken bir halkız! Eğer şimdiden O’nun Bedeni ve Tapınağı isek, Rabbin lütfu aracılığı ile gelecekte sahip olacağımız bu ayrıcalık ve saygınlık bizde kesinlikle kutsal, adanmış, ayrılmış ve yüceltilmiş bir yolda yürüme isteği uyandırmalıdır.

Kutsal Ruh tüm bu konuları yüreklerimize daha tam ve daha güçlü olarak açıklasın ki, bizler de çağrılmış olduğumuz yüksek konumun değerini davranış ve karakterlerimizde daha derin olarak hissedebilelim. “O’nun çağrısından doğan umudu, kutsallara verdiği mirasın yüce zenginliğini ve iman eden bizler için etkin olan kudretinin aşkın büyüklüğünü anlamanız için yüreklerinizin gözleri aydınlansın diye dua ediyorum. Bu kudret Tanrının Mesih’i ölümden diriltirken ve göksle yerlerde sağında oturturken O’nda sergilediği üstün güç ile aynı etkinliktedir. Tanrı O’nu tüm yönetimlerin, hükümranlıkların, güç ve egemenliklerin, yalnız bu çağda değil gelecek çağlarda da anılacak olan tüm adların çok üstüne çıkardı. Her şeyi ayakları altına sererek O’na bağımlı kıldı. O’nu her şeyin üzerinde Baş olmak üzere kiliseye verdi. Kilise O’nun bedenidir; her yönden her şeyi dolduranın doluluğudur.” Efesliler 1:18-23.


1.   Çok güçlü bir teleskop aracılığı ile aya bakıldığı zaman ayın, doğanın engin enkazının görünümünü sunduğu ilginç bir gerçektir.

2. İbranice’de “yaratılan” sözcüğü LXX sayfa kenarında okodomesen olarak geçer. Efesliler kitabındaki 2:20,22 olarak yer alan orijinal ayetlerde okuyucu, “yaratılan” ve “birlikte yaratılan” sözcüklerinin aynı fiilin kökünden üretildiğini göreceklerdir.

Pages