Kurtuluş
Bölüm 8
Uyandırılmış, canlanmış ve hatta Mesih’in kanının kesin koruması altında dahi olan bazı canlar tüm bunlara rağmen kurtuluş konusunda net bir bilgiye sahip değildirler. Bazen, kurtulduklarına dair “iyi bir umuda” sahip olabilirler. Ama daha sonra günah, içlerinde öylesine baskın bir güç ile ortaya çıkar ve onları günahlı yüreklerinin tamamen çürümüş olduğunu öylesine şiddet ile gösterir ki, bu endişeli canlar yeniden belirsizlik ve sıkıntının içine düşerler. Bu nedenle, Mesih’e ait olan herkesin sahip bulunduğu bereketin doluluğundan yoksun kalırlar. Genellikle kötü ya da yanlış öğretiş yüzünden iki doğa konusunda ve Tanrının Mesih’te, içimizde konut kurmuş günaha ve aynı zamanda günahlara karşı sağlamış olduğu lütfun gücü hakkında bilgileri yoktur. Başka bir deyişle, Mesih’te, hem günahın suçundan hem de günahlı doğamızdan tam olarak kurtulduğumuzu hiç bir zaman öğrenememişlerdir; eğer öğrenmiş olsalar idi, rahatlıkla şu sözleri söyleyebilirlerdi: “Mesih İsa’ya ait olanlara artık hiç bir mahkumiyet yoktur. Çünkü yaşam veren Ruh’un yasası, Mesih İsa sayesinde beni günahın ve ölümün yasasından özgür kıldı” (Romalılar 8:1-2).
Bu konu ile ilgili gerçek, özellikle Romalılar mektubunda, 5. Bölümün başından 8.bölümün sonuna kadar olan kısımda açıklanır. Bu kısım bir diğer kişi tarafından aşağıdaki şekilde tanımlanmıştır:
Şimdiye kadar, imanlının tüm günahlarının bağışlandığına ilişkin büyük gerçek, aklanmış kişiye ait olan kutsanmış ayrıcalıklar ile sona ererek tam olarak ortaya konmuştur. İsa’nın dökülen kanının sağladığı kesin yeterlilik ve O’nun dirilişi ile garanti edilen aklanma bu kutsanmış ayrıcalıkları ifade eder. Bu ayrıcalıklar ne kadar değerli ve kesin olsalar da imanlının inandığı her şey değillerdir. İmanlı, benliğinde bulunanları keşfettiği zaman, kendisini sefil ve çaresiz hissedebilir; ve eğer bu konudaki zorluklara uygulanacak olan gerçeği biliyor ise, bir yandan zorluklara teslim olma tehlikesine yenik düşecek ya da diğer yandan yük taşıyan bir ruhun esaretine katlanma zorluğu ile karşı karşıya kalacaktır. Pek çok kutsal, kurtuluşunun derecesini hiç bir zaman öğrenmemiştir ve içsel çürümüşlüğü konusunda ilk önce tövbe etmiş olması gereken günlük çabalarından vazgeçmemiştir ve her gün boş yere bu konuda yas tutmayı sürdürür! Daha iyi olmak ya da kendilerini geliştirmek için boş yere mücadele veren ve Mesih’in kanı aracılığı ile tüm günahlarının bağışlanmış olduğuna dair gerçeği umursamayarak imanlarını içtenlikle dengelemeye uğraşan Tanrı çocuklarının sayısı ne kadar da çoktur! Hiç biri, eski yaradılışın çarmıhta zaten yargılanmış olduğuna dair hükmün değerini anlamaz; ve ölümden dirilmiş olan Mesih’in sayesinde Tanrının önünde sahip olduğu yeni konumu kavramaz. Tanrının bu konuda imanlıya sağlamış olduğu lütfu, imanlıya açıklayıp onu ikna edecek olan Kutsal Ruh’tur.
Yukarıda italik harfler ile yazılmış olan cümleler, 7.bölümde yer alan şu çarpıcı onaya işaret ederler: Yeniden doğmuş olduğu için ruhu canlanmış olan biri, yasadan kurtulmuş olduğunu bilmediği sürece, içinde konut kurmuş olan günahın yükü altında mücadele edecek ve inleyecektir, öyle ki, şu sözler ile feryat edecektir: “Ben benliğin denetimindeyim. Köle gibi günaha satılmışım.” (ayet 14); ve yine, “İç varlığımda Tanrının yasasından zevk alıyorum. Ama bedenimin üyelerinde bambaşka bir yasa görüyorum. Bu da aklımın onayladığı yasaya karşı savaşıyor ve beni bedenimin üyelerindeki günah yasasına tutsak ediyor. Ne zavallı insanım! Ölüme götüren bu bedenden beni kim kurtaracak?” (ayetler 22-24) Bu sözler, endişeli canlar olarak söz edilen kişilerin durumuna tam olarak uygundur. Kurtulup kurtulmadıkları konusunda kuşku duymalarına neden olan ve özledikleri ve umdukları durumun tam aksi yönünde duygular hissederler.
O zaman Tanrı canın bu ihtiyacını nasıl karşılamıştır? Bu soruya verilecek ancak tek bir yanıt vardır: Tanrı, bu ihtiyacı İsa Mesih’in ölümü ile karşılamıştır. Çünkü görmüş olduğumuz gibi İsa Mesih ağaç üzerine asılan bedeninde yalnızca günahlarımızı üzerinde taşımamış, ama aynı zamanda bizim için günah da yapılmıştır (2.Korintliler 5:21). Evet, “İnsan benliğinden ötürü güçsüz olan Kutsal Yasa’nın yapamadığını, Tanrı yaptı. Öz Oğlu’nu günahlı insan benzerliğinde günah sunusu olarak gönderip günahı insan benliğinde ya da bedende yargıladı” (Romalılar 8:3).
Bu gerçeğin uygulanışı Romalılar mektubunun 6. Bölümünde daha geniş ele alınır. Bir önceki bölümde şu ayetleri görmüştük: “Kutsal Yasa suç çoğalsın diye araya girdi, ama günahın çoğaldığı yerde, Tanrının lütfu daha da çoğaldı. Öyle ki, günah nasıl ölüm yolu ile egemenlik sürdü ise, sTanrının lütfu da Rabbimiz İsa Mesih aracılığı ile sonsuz yaşam vermek üzere doğruluk ile egemenlik sürsün” (ayetler 20,21). Elçi sözlerine şöyle devam eder: “Öyle ise ne diyelim? Lütuf çoğalsın diye günah işlemeye devam mı edelim? Kesinlikle hayır! Günah karşısında ölmüş olan bizler artık nasıl günah içinde yaşarız? Mesih İsa’ya vaftiz edildiğimiz zaman, hepimizin O’nun ölümüne vaftiz edildiğimizi bilmez misiniz? Baba’nın yüceliği sayesinde Mesih nasıl ölümden dirildi ise, biz de yeni bir yaşam sürmek üzere vaftiz yolu ile O’nunla birlikte ölüme gömüldük. Eğer O’nunkine benzer bir ölümde O’nunla birleşti isek, O’nunkine benzer bir dirilişte de O’nunla birleşeceğiz. Artık günaha kölelik etmeyelim diye, günahlı varlığımızın ortadan kaldırılması için eski yaratılışımızın Mesih ile birlikte çarmıha gerildiğini biliriz. Çünkü ölmüş kişi günahtan özgür kılınmıştır” (sayfa kenarı: “günahtan aklanmıştır.”) (Romalılar 6:1-7)
Şimdi eğer yukarıda italik harfler ile vurgulamış olduğumuz sözcüklere dikkatimizi verecek olur isek, tüm konuyu anlayacağız.
1. Burada bize Mesih’in ölümüne paydaş olduğumuz öğretilir: “ O’nun ölümüne vaftiz edildik”; “eski yaradılışımız Mesih ile birlikte çarmıha gerildi.” (ayetler 3-6) Bu gerçek, Mesih’in bizim yerimize geçmiş olduğu ilkesini temel alır; bu konu ile ilgili herkesin bildiği bir öyküyü çarpıcı bir örnek olarak sunalım. I. Napolyon’un dönemi sırasında genç bir adam askere çağrıldı, ama bazı nedenlerden ötürü kendisi gitmedi ve ülkesinin savaşacağı bir çarpışmada kendisinin yerine savaşması için birine para verdi ve bu kişiyi satın alarak kendisinin yerine geçirdi. Satın aldığı bu kişi kısa bir süre sonra savaşta öldürüldü ve savaşa gitmeyen genç adam aradan kısa bir zaman geçtikten sonra ikinci kez tekrar askere çağrıldı ve o zaman kendisinin ölü olduğunu ileri sürdü. Bu tür bir iddia ile ne kastettiği kendisine sorulduğu zaman, daha önce kendisinin yerine geçmiş olan kişi öldürülmüş olduğu için şimdi artık kendisinin de ölü sayılması gerektiğini ileri sürdü. Davası yasa mahkemesine götürüldü ve soruşturma ve dava tamamlandıktan sonra, bu genç adamın yasa önünde yerine geçen kişinin ölümü nedeni ile ölü sayılması gerektiği kararına varıldı. Eğer Rab İsa Mesih’te imanlılar isek, aynı durum bizim için de geçerlilik taşır. Bizim yerimize geçen Kişi’de öldüğümüzü söyleyebilir ve O’nun günahımızı ve günahlarımızı taşıyarak tüm yargı ve mahkumiyeti bizim yerimize üstlendiğini kabul edebiliriz.
2. Sonuç olarak “günah karşısında ölüyüz” (ayet 2); ve ölü olduğumuz için “günahtan özgür kılındık (aklandık)” (ayet 7). Yani Adem tabiatımız – konut kurmuş günahın oturduğu yer – eski yaratılışımız, Mesih’in ölümü ile Tanrı tarafından adil bir şekilde yargılandı; öyle ki, ceza çoktan ödendi ve felakete uğramaktan tam olarak kurtulduk; Tanrının önünde yasal açıdan ölü sayılıyoruz ve ölü olduğumuz için günahtan aklandık – günah ile ilgili her suçtan temizlendik. Mesih’in ölümündeki ölümümüz aracılığı ile günahtan tamamen kurtarıldık.
Bu gerçeğin pratikteki sonuçlarına şu ayetlerde yer verilmiştir: “Şimdi eğer Mesih ile birlikte ölmüş isek, o zaman O’nunla birlikte yaşayacağımıza da inanıyoruz. Çünkü Mesih’in ölümden dirilmiş olduğunu ve bir daha ölmeyeceğini, ölümün artık O’nun üzerinde egemenlik sürmeyeceğini biliyoruz. O’nun ölümü günaha karşılık ilk ve son ölüm olmuştur. Sürmekte olduğu yaşamı ise Tanrı için sürmektedir. Siz de böylece kendinizi günah karşısında ölü, Mesih İsa’da Tanrı karşısında diri sayın. Bu nedenle, bedenin tutkularına uymamak için günahın ölümlü bedenlerinizde egemenlik sürmesine izin vermeyin. (ayetler 8-12).
Böylelikle bize en azından ima yolu ile bile olsa, yalnızca Mesih’in ölümünde değil, ama aynı zamanda O’nun dirilişinde de payımız olduğu hatırlatılmış olur. “Mesih ile birlikte ölmüş isek, O’nunla birlikte yaşayacağımıza da inanıyoruz.” (ayet 8); ve bu ifade şu gerçek aracılığı ile onaylanır ve güçlendirilir, “O’nun ölümü günaha karşılık ilk ve son ölüm olmuştur. Sürmekte olduğu yaşamı ise Tanrı için sürmektedir.” (ayet 10)
O zaman aşağıda belirtilen pratik öğütleri inceleyelim.
Bu nedenle Tanrı önündeki konumumuz sorumluluğumuzu belirler. Ve bu yüzden eğer günaha teslim olur isem, aslında Mesih ile birlikte ölmüş olduğum gerçeğine aksi düşmüş olurum. Çünkü günah bedende eyleme geçtiği zaman canlı olduğuna dair kanıt göstermiş olur. Öte yandan, Tanrının, imanım ile ilgili gerçek olması gereken değerlendirmesini kabul ettiğim zaman, günahın ölümlü bedenimde egemenlik sürmesine izin veremem. Bu nedenle, tutkulara itaat etmemem gerekir. Günah karşısında ölü olduğumu varsayıyorum ve bu yüzden Mesih’in ölümü aracılığı ile ondan kurtarıldım. Ve böylece esenliğim rahatsız edilemez, çünkü halen içimde bulunan zaten yargılanmış ve çarmıhta mahkum edilmiş olan benliğin ölüm konumunda tutulmadığı takdirde, her an dizginlenemez tutkular aracılığı ile kendisini göstereceğini biliyorum.
- Kendimizi günah karşısında ölü saymamız gerekir. Öğüt ile ilgili ifadelerin hepsi gerçeğe işaret ederler; çünkü eğer gerçekten ölü isek, o zaman bize kendimizi ölü saymamız söylenemezdi. O zaman yapmamız gereken şey, Tanrının bizim hakkımızda yapmış olduğu değerlendirmeyi kabul etmektir. Mesih’in çarmıhında Adem tabiatımızı yargıladıktan sonra, Tanrı bizi yargıladığını kabul eder ve bunun sonucu olarak da O’nun gözünde ölü oluruz. Tanrının, eski yaratılış hakkında her imanlı ile ilgili olarak yaptığı yasal değerlendirme budur. Ve bu yasal değerlendirme bizim imanımızın değerlendirmesi olmalıdır. Tanrının bu konudaki beyanı şöyledir: O’nun sözüne iman etmemiz gerekir ve tüm görünümler ve deneyimler bu sözün aksi bile olsa, tanrının sözüne inanmamız doğru olandır. O, bizim Mesih ile birlikte çarmıha gerildiğimizi kabul ettiği için bizim de kendimizi günah karşısında ölü saymamız gerekir. Böyle yaptığımız takdirde Kutsal Yazılardaki diğer anlaşılması güç ifadeler de netlik kazanacaklardır. “Ben Mesih ile birlikte çarmıha gerildim” (Galatyalılar 2:20). “eğer Mesih ile birlikte öldü iseniz..” (Koloseliler 2:20); burada gözden geçirdiğimiz gerçek ile ilgili tüm ifadeler Tanrının tüm imanlıları Mesih ile birlikte ölmüş olduklarını kabul ettiğini gösterir ve bundan dolayı günah mahkumiyetleri Mesih tarafından ortadan kaldırılmıştır. Ve bir ayartma ile karşılaştığımızda işte bu gerçek bizim üstünlük sağlayan alanımızdır. Günah ile ilgili tüm tahrikler karşımıza çıktığı zaman, hatırlamamız gereken, artık günaha kölelik etmeyelim diye günahlı varlığımızın ortadan kaldırılması için eski yaratılışımızın Mesih ile birlikte çarmıha gerilmiş olduğudur (Romalılar 6:6).
- Ama aynı zamanda kendimizi Mesih İsa’da Tanrı karşısında diri saymamız da gerekir. Bu ifade, daha önce de söylemiş olduğumuz gibi- her ne kadar bu gerçek burada şekilsel olarak ifade edilmiş olmasa da- bizim Mesih ile birlikte dirilmiş olduğumuz da ima eder. Çünkü yalnızca dirilmiş olan Mesih’te Tanrının önünde diri olabiliriz. Koloseliler mektubunda bu konu hakkında tam gelişmiş bilgiye yer verilmiştir. Elçi, Mesih ile birlikte dirildiğimiz olduğu gerçeğini pratik bir uygulamanın temelinde ortaya koyuyor: “Mesih ile birlikte dirildiğinize göre, gökteki değerlerin ardından gidin. Mesih orada, Tanrının sağında oturuyor. Yeryüzündeki değil, gökteki değerleri düşünün, çünkü siz öldünüz. Yaşamınız Mesih ile birlikte Tanrıda saklıdır” (Koloseliler 1-3). Yalnızca bunun için Mesih ile birlikte çarmıha gerilmedik, ama Mesih ile birlikte ölümden de geçtik. “Çünkü Tanrı bizi Mesih İsa’da, Mesih ile birlikte diriltti.” (Efesliler 2:6) Bu gerçek, İsraillilerin Kızıldeniz’den geçişleri aracılığı ile sembolize edilir. Kızıldeniz olayı, mecazi anlamda İsa’nın ölümü ve dirilişi olduğu aşikardır ve aynı zamanda O’ndaki O’nun halkı da O’nunla birlikte ölmüş ve dirilmiştir. Tanrı onların bu olayda günaha karşı ölmeleri ve ölüm aracılığı ile günahtan kurtulmaları için harekete geçer ve onları Mesih’te yerleştirir. Ve böylece düşmanın onlara ulaşma olasılığını ortadan kaldırır. Bizler bu olaya zaten iman aracılığı ile paydaşlar yapıldık. Kan aracılığı ile Tanrının yargısından kurtarıldık, O’nun bizim lehimize olan gücü sayesinde bu dünyanın prensi şeytanın gücünden kurtarıldık. Mesih aracılığı ile bizi diri kılan güç bizi izleyen şeytanın tüm gücünden ve tüm saldırılarından ve suçlamalarından özgür kıldı. Artık Mısır ve dünya ile işimiz bitmiştir.”
Bu noktada özenle dikkat edilmesi gereken iki şey vardır: Tanrının önünde diri oluşumuz Mesih’tedir; ve ikinci olarak konu, bir iman konusudur: kendimizi diri saymamız gerekir. Mesih’te gerçekten diriyizdir. Ancak burada sunulan düşünce bu değildir. İç varlığımızdaki ya da dış varlığımızdaki tüm karşıtlıklara rağmen, bu konuda da Tanrının değerlendirmesini doğru kabul etmemiz gerekir. Tanrı beni günah karşısında ölü ve Tanrı karşısında diri gördüğü için, benim de kendimi böyle saymam gerekir; O’nun değerlendirmesi benim sorumluluğumun derecesi olduğu gibi, aynı zamanda iman ve güvencemin de temelidir.
Biz böylece, Mesih’in ölümü ve dirilişi aracılığı ile Tanrının önünde eski konumumuzdan çıkarıldık ve benliğin giriş hakkına sahip olmadığı bir konuma ve alana yerleştirildik. Bu kurtuluşumuz öylesine tamamlanmıştır ki, söylenebilecek tek şey, “Mesih İsa’ya ait olanlar için artık hiç bir mahkumiyet yoktur”, ama aynı zamanda “Ne var ki, tanrının Ruhu içinizde yaşıyor ise, benliğin değil, Ruh’un denetimindesiniz” (Romalılar 8:1,9). Tanrı önündeki mükemmel konumumuzda, yani, Mesih’te ölümden dirilmiş olarak dururuz.
3. Şimdi bölümün son öğüdünü anlamak konusunda bir konumda bulunacağız. “Bu nedenle bedenin tutkularına uymamak için günahın ölümlü bedenlerinizde egemenlik sürmesine izin vermeyin.” (Romalılar 6:12) Burada İsa Mesih’te Tanrının önündeki duruşumuz ile pratikteki kendi koşullarımız arasında bir karşıtlık mevcut olduğunu görürüz. Daha önce söylediğimiz gibi, Tanrı bizi günah karşısında ölü olarak görür; ama bu öğüt imanlının içinde konut kurmuş olan günahın varlığına değinir. Şimdi, bu karşıtlığın ve onun pratikteki sonuçlarının ve sorumluluklarının anlayışı içersinde Hıristiyan yaşamının başlangıcında oldukça sık karşılaşılan zorlukların çözümünün yer aldığını söyleyelim. Ve bu konu pek çok olayda imanlıları tüm yaşamları boyunca olmasa da yıllar boyunca esaret altında tutar. Bu konu ile ilgili öğretişlerimizi özetler iken, Tanrının sözü ile uyumlu olmaları için ifadelerimizde daha özenli olmamız gerekir.
- Konut kurmuş olan günah imanlının içinde her zaman mevcut olacaktır. İmanlı her ne kadar Tanrının önünde tam bir kurtuluşa sahip ise de içindeki benlik değişmeden kalır; öyle ki, her zaman şu sözleri söyleyecektir, “İçimde iyi olan hiç bir şey yoktur.” Bu nedenle imanlının, benliğin karakteri ile ilgili olarak asla herhangi bir iyilik beklememesi gerekir. Tövbe etmeden önce kendisinde mevcut olan, tövbe ettikten sonra da olacaktır; Mesih ile birlikte olmak için bu dünyadan ayrılana kadar, ya da O’nun gelişine veya bedensel ölüm tecrübesine kadar benlik bedende olacaktır(Romalılar 7:18; Romalılar 8:1-13; Galatyalılar 3:16-26).
- Bedende konut kurmuş günahın varlığı bizim, Tanrının önünde İsa Mesih’teki mükemmel konumumuzu ve tam kabul edilişimizi etkilemez. Çünkü Tanrı bizi günah karşısında ölü kabul eder. Bu konum, tanrının hakkımızdaki yasal değerlendirmesidir ve Tanrı bunun sonucu olarak içimizdeki günahı İsa Mesih’in ölümü ile zaten yargılanmış olarak kabul eder. Böylece bedendeki günah yargılanmıştır (Romalılar 8:3). Bu yüzden onun içimdeki taleplerine teslim olmadığım takdirde, o benim, Tanrının sevgisinin tadını çıkartmama bir dakika için bile engel olamaz. Çünkü ben içimdeki benliği, O’nun değerlendirmesi ile uyumlu olarak yargılanmış sayarım. Böylelikle yalnız Mesih’teki konumum değişmez olarak kalmaz, ama aynı zamanda Tanrı ile paydaşlığım da rahatsız edilmemiş olur.
- Benim sorumluluğum Tanrının değerlendirmesi tarafından ölçülür. Eğer Tanrı beni günah karşısında ölü olarak görüyor ise, o zaman benim de kendimi aynı şekilde görmem doğru olandır ve bu yüzden günahın ölümlü bedenimde egemenlik sürmesine izin vermemem ve onun tutkularına boyun eğmemem gerekir. Çünkü eğer günahın egemenlik sürmesine izin verir isem, Tanrının benim günahın önünde ölü olduğum değerlendirmesine pratikte karşı çıkmam gerekecektir. Bu nedenle kendimi ölüm konumunda muhafaza etmem ve Mesih ile birlikte ölü olduğum için bedenin dünyasal eğilimlerini öldürmem doğru olandır (Koloseliler 3:5). O zaman bu noktada tüm sırrın var olduğunu görüyoruz. Kendimi düşmandan kurtaramıyorum ama Tanrı onu yargılamıştır ve benim de çok basit olarak bu yargıya göre hareket etmem gerekir. Tanrının benliği daha önceden koymuş olduğu ölüm yerinde muhafaza etmeliyim. Bu yüzden bize bazı Kutsal Yazılardan haberi olmayan ahlak bilimcilerin ve hatta ruhban sınıfın yapmamızı öğüt verdikleri gibi, bize günahı dışarı atmamız, kökünden sökmemiz ya da bizden uzaklaştırmamız söylenmez; bize söylenen, günahın egemenlik sürmesine izin vermememizdir; günah, üzerine gelmiş olan ölüm yargısına uygun olarak ölü konumda tutulmalıdır.
Şöyle diyebilirsiniz: “Ah! İşte benim zorluk çektiğim yer. Ben zavallı ve zayıf bir yaratık olarak bunu nasıl yapabilirim?” Bu sözleri her zaman imansızlık söyler. Golyat’ın önündeki Davut’a bakın. Böylesine güçlü bir düşman ile başa çıkmasının mümkün olabileceğini hissediyor mu? Asla hissetmiyor. Davut’u zaferli olacağı konusunda ikna eden tek şey, “savaşın Rabbe ait olduğuna” ikna olmuş olmasıdırGolyat Rabbin düşmanıdır ve bu yüzden Rab onu Davut’un eline verecektir (1.Samuel 17:45-47). Davut böyle yaparak düşmanının gücünü Rabbin gücüne göre ölçtü ve bu ölçü sayesinde Golyat Davut’un önünde çok güçsüz adeta bir hiç durumundaki bir cüce konumuna düştü. Aynı ölçünün bizler tarafından da kullanılması gerekir. İçimizde konut kurmuş olan günah güçlü ve aktif olsa da, bize onu ölü saymamızı söyleyen Tanrı, öğüdü yerine getirmemizi sağlayacak olan gücü vermiştir. Bize, içimizde konut kurmuş olan Kutsal Ruh’u vermiştir. Ve eğer biz “bedenin kötü işlerini Ruh ile öldürür isek yaşarız” (Romalılar 8:13); eğer “Kutsal Ruh’un yönetiminde yaşar isek, o zaman benliğin tutkularını asla yerine getirmeyiz” (Galatyalılar 5:16). Bu nedenle bu savaştaki gücümüz, Tanrının Ruhu’dur. Günahın ölümlü bedenlerimizde egemenlik sürmesine izin vermeyecek gücün tamamı bize yeterli olarak verilmiştir.
Bu yüzden, kurtuluşumuzun tamamlanması konut kurmuş günahın varlığı tarafından asla engellenmez. Tanrı günahı Mesih’in ölümünde yargılamıştır; Mesih’in dirilişi aracılığı ile günahın gücünün altından çekilip çıkartıldık. Yüreklerimizde konut kurmuş olan Kutsal Ruh’un gücüne sahibiz; bu güç sayesinde günahı Tanrının koymuş olduğu yargı ve ölüm yerinde tutabiliriz. O’nun Adı kutsal kılınsın! Bu yüzden İsrail gibi biz de Kızıl denizimizin diriliş tarafında ayakta durabiliriz ve şöyle bir şarkı söyleyebiliriz: “Rab Tanrı gücüm ve ezgimdir ve O benim kurtuluşum oldu!” (Mısır’dan Çıkış 15:2)