Zorluklar
Bölüm 7
Can, günah konusunda ikna edilerek uyanır uyanmaz ve Mesih’e yönlenir yönlenmez, genellikle her alanda zorluklar ortaya çıkacaktır; kurtulan canın şimdi gayret ile arzu ettiği bereketi engellemek için her tür tehdit ile karşılaşılacaktır. Yüreklerimiz alışmış olduğu imansızlık tarafından etki altına alınacak ve can, sürekli olarak şeytanın işleri tarafından baskı altında bırakılacaktır. Bu baskı ve tehditlerin etkisini yok etmek için can açıklamalara ihtiyaç duyacaktır; aynı zamanda unutulmaması gereken, bu zorlukların tek etkili çözümünün Rabbin Kendisi olduğudur. Bu zorluklar eğer içten bir iman ile lütuf tahtının önüne götürülürler ise, çok geçmeden zihni rahatsız etmekten vazgeçeceklerdir.
1. “Günahlarım çok üzücü ve çok sayıda. “ Kendini yargılayan pişman bir cana, Tanrının Mesih İsa’daki lütfunun özgürlüğünden söz edildiği zaman, duyulan sözler genellikle bunlardır. Böyle bir can şöyle diyecektir: “Mesih’in kurtarmaya gücü vardır ve Tanrı hiç kuşkusuz lütfetmek için bekler. Ama ben çok suçluyum. Ben, ışığa ve bilgiye karşı günah işledim; diğer kişiler inanabilir ve kurtulabilirler, ama benim için hiç umut yoktur.” Bu duygunun gerçek doğasını gösterecek olan iki ya da üç ifade vardır. Bu ifade, öncelikle, Mesih’in değerli kanının etkinliği ya da yeterliliği ile ilgili bir kuşku ortaya koymaktadır; çünkü eğer bu kan sizi temizleyemiyor ise, tüm günahtan temizleyemez. Ayrıca buna ek olarak, Tanrının, lütfunun müjdesi aracılığı ile günahkarlara gönderdiği davetler konusundaki içtenliğine karşı duyulan bir güvensizliktir. Çünkü Tanrı şöyle der: “Mesih’e iman eden kişi mahvolmayacak, sonsuz yaşama sahip olacaktır.” (Yuhanna 3:16) “Susayan gelsin. Dileyen yaşam suyundan karşılıksız alsın” (Vahiy 22:17). Ve eğer siz bu “iman eden her kimse”lere dahil değilseniz, bu düşünceniz Tanrının gerçeğine duyulan bir kuşkudan başka şey değildir de nedir? Ve yine bu konuda Rabbimizin Kendisi şöyle der: “Ben doğru kişileri değil, günahkarları çağırmaya geldim.” (Matta 9:13) Bu sözler bazı günahkarlar için değil, TÜM günahkarlar için söylenmiştir. Bu nedenle, bir günahkar olmanın anlamı, Mesih’e gelmek için sahip olunan bir ünvandır; bu şekilde, günahkarlığınızdan ne kadar emin olur iseniz, sizi Tanrının merhametinden ayırabilecek hiç bir şey olmadığından da o kadar çok emin olursunuz.
Böyle bir duygunun kökeninde insanın kendi doğruluğuna olan güveninin bulunup bulunmadığını sorgulamakta yarar vardır. Bir başka kişinin söylemiş olduğu gibi, “Eğer Tanrı konuştuğu zaman ben kendimden kaynaklanan bir nedenden dolayı Tanrının söylediğine inanmayı reddeder isem, o zaman O’nu yalancı durumuna düşürmüş olurum” (1.Yuhanna 5:10). Tanrı bana olan sevgisini beyan ettiği zaman ve ben kendimi O’nun sevgisi için yeterince değerli biri olarak görmeye inanmayı reddeder isem, o zaman yüreğimin doğasında mevcut bulunan gururu sergilemiş olurum… Tanrının sevgisi kendiliğinden akar; Tanrının sevgisinin bana akmasının nedeni benim ödül hak ettiğim için değildir, bedbahtlığımdan dolayıdır. Bana lütfedilen konum da benim hak ettiğim konum değil, Mesih’in hak ettiği konumdur. Mesih çarmıhta günahkarın yerini aldı, öyle ki, günahkar O’nun yüceliğindeki yerini alabilsin. Mesih, günahkarın hak ettiğini üstlendi, öyle ki, günahkar Mesih’in hak ettiğini alabilsin. Bu nedenle, benliğin tamamen bir kenara bırakılması gerekir. “
Ayrıca, Rabbimiz yeryüzünde iken, en kötü ve en çok aşağılanan bazı kişileri kabul ederek sizin bu itirazınıza karşılık vermiştir. “Bir günahkar” olan kadın (Luka 7:37-39) ve çarmıhtaki haydut (Luka 23:40-43) O’nun en suçlu olan kişileri kabul etme konusunda duyduğu isteğin sonsuza kadar kalıcı kanıtlarıdır. Bu yüzden, zihninize bu tür düşünceler geldiği zaman, onlara Tanrı Sözündeki anlaşılması kolay örnekler ve sözler ile karşı durun ve hiç bir zaman, bir an için dahi, Kurtarıcının, pişmanlık içinde O’nun ayaklarının dibine gelen birini kabul etme isteğini ya da kurtarma konusundaki gücünü engellemeye çalışacak herhangi bir düşünceye izin vermeyin.
2. “Günahlarımı yeterince hissetmiyorum. “ Bu, oldukça doğru bir ifadedir. Çünkü bu ifade, imanlıların dahi şikayetçi olmaları gereken bir ifadedir ve bu konuda yeryüzündeki günleri sona erinceye dek şikayet edeceklerdir. Bu nedenle, her endişeli canın böyle hissedeceği kesindir ve günahkarlığından dolayı günahlarını yeterince hissedemez. Ama bu durum, yalnızca Mesih’e duyduğu ihtiyacın büyüklüğünü ve acilliğini gösterir. Çünkü bu duygusu Tanrıdan uzakta olduğunun bir kanıtıdır. Ve bunun sonucu olarak da Mesih’in kanı aracılığı ile Tanrı ile barışma ihtiyacını hisseder. O zaman, günahlarını yeterince derinden hissetmesi Mesih’e gelmesi için gerekli bir özellik olamaz; çünkü bu durumda böyle bir davranışın anlamı, Mesih’e gelmek için önce kendimizi günahkarlığımızın bir bölümünden temizlememiz gerektiğidir. Hayır; Müjde, insanlara duyguları konusunda hiç bir koşul koymaz. Onlardan bir yürek hazırlığı talebinde bulunmaz, ama iman eden herkesin hemen kurtulacağını ilan eder.
“Ama önce tövbe etmem gerekmez mi?” O zaman size şu soruyu sorayım: “Tövbe etmek ile kast edilen nedir?” Tövbe etmek yalnızca, Tanrının günahlarım hakkındaki görüşünü kabul ederek O’nun önündeki günahkar konumumu anlamaktır. Buradaki zihin karışıklığı şu yanlış anlaşılma sonucu ortaya çıkar: “Üzüntü duymak ve günahtan vazgeçmek için kararlı olmak.” Ve bu yüzden pek çok kişi bu düşünce durumunda olup olmadığını keşfetmek için kendilerini denerler. Ancak, üzerinde düşünmeniz gereken tek şey şudur: “Bir günahkar olduğumu biliyor muyum ve Tanrının bir günahkar olan benim hakkımdaki yargısını kabul ediyor muyum? Eğer kabul ediyor iseniz, o zaman Tanrı açısından sizin ve günahkarın Kurtarıcısı arasında hiç bir şey yer alamaz. Çünkü Müjdenin tek mesajı şudur: “Rab İsa Mesih’e iman et; sen de ev halkın da kurtulacaksınız.” (Elçilerin İşleri 16:31)
3. “Mesih’in benim için öldüğünden emin olamıyorum; benim kişisel olarak Müjdenin davetine dahil bir kişi olduğumu düşünemiyorum.” Peki, ama neden emin olamıyorsunuz?” Çünkü Tanrı, Sözünde defalarca aynı şeyi tekrar eder ve şöyle der:”İman eden HERKES” kurtulacaktır (Yuhanna 3:15, 16, 36; Elçilerin İşleri 10:43). Bu “iman eden HERKES” ifadesinde sizin adınızın da yazılı olduğu kesin değil midir? Bir müjdeci geçenlerde bu konuya şöyle değinmişti: “Eğer bir kapının üzerinde ‘İsteyen herkes içeri girebilir’ yazısı görür iseniz, içeri girebileceğinizi hemen anlarsınız; ve eğer bir arkadaşınız bu konuda sizinle tartışacak olur ise, kapının üzerindeki yazıyı göstererek onu susturursunuz. Aynı şekilde Kutsal Yazılar’da “Dileyen yaşam suyundan karşılıksız alsın” (Vahiy 22:17) sözlerini okuduğumuz zaman, bizim de bu davete dahil olup olmadığımız konusunda duyduğumuz kuşku, bir imansızlık ifadesinden başka bir şey değildir. Geçenlerde yayınlanmış olan bir biyografide bu konuda bir örnek yer alır. Örneğin konusu, ilk uyanış geldiği zaman, bu tür bir zorluk yaşanmasıdır. Bu eserde yaşamını anlatan kişi, ayet üzerine ayet okumasına rağmen kuşkusu sona ermedi. Ama eve gitti ve gecenin büyük bölümünü Tanrı ile tek başına geçirdi. Sonunda bir parça kağıt aldı ve kağıdın üzerine şunları yazdı: “ ‘Varlığım hakkı için’ diyor Rab, ‘Ben kötü kişinin ölümünden sevinç duymam” (Hezekiel 33:11); ve sonra kağıda şu sözleri ekledi: “Ben kötü kişilerden biriyim”; ve bu nedenle, “Rab Tanrı benim ölümümden sevinç duymaz,” ve böylece tanrısal merhamete dahil olduğu konusunda iman etmeye yönlendi.
Her günahkar için aynı plan geçerlidir. Bundan dolayı kuşkular tarafından rahatsız edilen herkes, bir ayet, örneğin Yuhanna 3:16 ayetini alsın ve bu ayeti kendisi için uyarlayarak yazsın; Tanrının “herkes” ifadesi içine kendisini de dahil etmiş olduğunu netliğin doruğuna vararak anlayacaktır. Tanrının Müjdedeki lütfunu sınırlayacak olan tek şey, günahkar yüreklerdeki imansızlıktır.
4. “Ben seçilmişlerden biri olmayabilirim.” Bu ifade tüm kuşkuların en zararlısıdır, şeytan açısından ise bu kuşku, kuşkuların en iyisidir. Çünkü gizlide olan şeyler Tanrıya aittir ve hiç bir spekülasyon ya da mantık onları ortaya çıkaramaz. Ve günahkarın Tanrının amaçları ile hiçbir ilgisi olmadığını hatırlayalım. Seçilmek, kutsallar ile sadece kutsallar ile ilgilidir. Eğer içten bir duygu ise, hissedilen zorluğun bu nedenle şu basit soru ile karşı karşıya kalması gerekir: “Ben bir günahkar mıyım?” Çünkü eğer bu soru sade bir şekilde yanıtlanır ise, zaten Müjdenin davetinin size hitap ettiği ve Mesih’e gelmenin tek gerekliliğinin bir günahkar olmak olduğu yeterinden fazla bir şekilde gösterilmiş demektir.
5. “İnanamıyorum.” Bu zorluğu gözden geçirelim. İnanamadığınız şey nedir? Bir günahkar olduğunuza inanamıyor musunuz? Tanrı bu konuda Sözünde size tanıklık etmektedir ve eğer O’nun gerçeği ile ilgili bir doğrulama istiyor iseniz, tek bir günün tecrübesi kesinlikle yeterli olacaktır. Hayır; siz bir günahkar olduğunuz konusunda kuşku duymuyorsunuz. O zaman, Tanrının, Oğlu ile ilgili tanıklığına inanamaz mısınız? Bu tanıklık nedir? “İsa suçlarımız için ölüme teslim edildi ve aklanmamız için diriltildi.” (Romalılar 4:25); “Nitekim Mesih de bizi Tanrıya ulaştırmak amacı ile doğru kişi olarak doğru olmayanlar için günah sunusu olarak ilk ve son kez öldü” (1.Petrus 3:18); “Tanrı, günah nedir bilmeyeni, bizler için günah yaptı, öyle ki bizler O’nda Tanrının doğruluğu yapılalım.” Buna inanıyor musunuz? “Elbette inanıyorum” diyeceksiniz. O zaman bu ifadede var olan gerçeği görün. Bir yandan günahkar olduğunuza inanıyorsunuz ve diğer yandan Mesih’in günahkarlar için öldüğüne de inanıyorsunuz, ama yine de “inanamıyorum” diyorsunuz. O zaman size bir başka soru sorayım. Tanrının, Mesih’in ölümü aracılığı ile günahkarlar için yaptığı işten tatmin olduğuna ve bu işi kabul ettiğine inanıyor musunuz? Bu soruyu yanıtlama girişiminde bulunmadan önce, iki şeyi hatırlayın: ilki, Mesih’in dirilişi ve yüceltilerek Tanrının sağında oturuyor olması; bu gerçek Tanrının tatmin olduğunun kanıtıdır – çarmıhta yapılan kefareti tam olarak kabul ettiğinin göstergesidir. Ve aynı zamanda ikinci olarak müjdenin ilan edilişi de bununla ilgili bir kanıttır, çünkü müjde Mesih’in tamamladığı işin bir sonucudur ve bu işin Tanrı tarafından kabul edildiğini gösterir. Müjdenin mesajı çarmıh temeli üzerinde ilan edilir, “Tanrı ile barışın” (2.Korintliler 5:20). O zaman Tanrının tatmin olduğuna inanıyor musunuz? Bundan kuşku duyamazsınız. O zaman geriye kalan nedir? Sizin de tatmin olmanız gerektiğidir. Sadece budur ve hepsi budur.
Bu yüzden, “İnanamıyorum” ifadesi genellikle iman etme konusundaki isteksizliği gösterir; Tanrının bir günahkar olduğunuz konusundaki yargısının önünde boyun eğmeyi reddettiğiniz anlamına gelir. Çünkü bir günahkarın yerine gerçekten geçtiğiniz zaman, kurtuluş armağanını büyük bir sevincin mutlu haberleri olarak karşılamanız gerekir. Ölüm derecesindeki bir açlık içinde olan bir aileyi canlandıralım gözümüzün önünde ve sağlayış kapılarına kadar gelmiştir ve onlara karşılıksız olarak sunulmaktadır. Eğer bu aile böyle bir durumda şu karşılığı verse idi, onlar hakkında ne düşünürdünüz? “Bu yiyeceklerin bizim için getirildiklerine inanamıyoruz.” Aynı şekilde yargı altındaki günahkarın müjdeye itirazı da bu ailenin karşılığına benzer, “İnanamıyorum.” Çünkü hatırlayın, konuşan Tanrının Kendisidir. Ve imansızlık, Tanrının güvenirliliği konusunda kuşkuya düşmek gibi bir hakarete kadar gidebilir. Eğer bir arkadaşınız size bir haber ile gelse ve siz ona, “söylediğine inanamıyorum” şeklinde bir karşılık verse idiniz, arkadaşınız ciddi olarak ona hakaret ettiğiniz düşünebilirdi. O halde, Tanrının söylediği gerçekten ve O’nun güvenilirliğinden kuşku duyma konusunda tereddüt etmeniz de bir hakarettir.
6. “Kurtulduğumu hissedemiyorum.” Bu ifade, genellikle Mesih’e inandıklarını düşünen ve inandıklarını açıkça söyleyen, ama içlerinde esenlik duyamayan kişilerin ağzından işitilir. O zaman bu durumda kurtuluş bilgisi nasıl elde edilecektir? Bazı kişiler ani bir sevinç coşkusu ya da kurtuluşu elde ettiklerine dair bir içsel deneyime sahip olmayı beklerler; Bir kez genç bir imanlı yazara gelip şöyle dedi: “Şimdi kurtulduğumu biliyorum, çünkü kendimi çok mutlu hissediyorum.” Ama yazar bu genç imanlı hanıma, “Diyelim ki, yarın kendini mutsuz hissettin, o zaman bana gelip, ‘şimdi kurtulmadığımı biliyorum, çünkü kendimi çok mutsuz ve kötü hissediyorum’ mu diyeceksin?” Genç imanlı, o anda yanlış bir temel inşa etmekte olduğunun hemen farkına vardı. O zaman kurtuluş bilgisi nasıl elde edilecektir? İman ile – Tanrının sözüne iman ederek, O’nun sözüne güvenerek. Çünkü eğer Tanrı, “Mesih’e iman eden her kim ise, mahvolmayacaktır, sonsuz yaşama sahip olacaktır” diyerek tanıklık eder. (Yunanna 3:16) Eğer iman ediyor isem, yani, kurtuldu isem, o zaman güvencem Tanrının sözüdür. Ve o zaman esenlik, Tanrının tanıklığına olan inancımın bir sonucu olarak gelecektir. Tanrısal düzen böyledir. Önce Rab İsa Mesih’e iman; ikinci olarak kurtuluş bilgisi ya da Tanrının sözüne imandan kaynaklanan kurtuluş güvencesi. Ve son olarak, kurtulduğumu bilmenin sonucu olarak esenlik duymak. Basit bir örnek ele alalım. Eğer yüz liralık bir borcum var ise ve bunu geri ödeyecek param yok ise, o zaman sürekli kaygı ve endişe içinde olurum. Ama eğer bir arkadaşım gelir ve “borcun için kaygılanma, ben borcunu ödedim” der ise, duyduğum kaygılar anında son bulacaktır. Bu durum ancak arkadaşımın sözüne inanırsam mümkün olur, aksi takdirde imkansızdır. Aynı şey bizim kurtuluş bilgimiz için de geçerlidir. Eğer İsa Mesih’e inanır isem, o zaman Tanrının bana karşı olan tüm taleplerinin karşılanmış olduğunu ve Tanrının tatmin olduğunu bilir ve bunun sonucu olarak da esenliğe sahip olurum. Bu, ancak O’nun sözüne inanmam ile mümkün olur, başka hiç bir şekilde değil. Bu noktayı kavramak çok önemlidir; çünkü “güvenceyi” duygularına bağlı olarak arayan pek çok kişi, sürekli olarak bir huzursuzluk ve kaygı halinde olacaktır. Ama inancımızın temelinin Tanrının değişmez gerçeğinde bulunduğunu anladığımız zaman, içsel deneyimlerimiz ne gibi özellikler gösterirlerse göstersinler, kurtuluşumuzdan asla kuşku duymayız. (bir başka bölümde değinildiği gibi) gerçek, genellikle gereğinden fazla sık bir şekilde gözden kaçırılır; esenliğimizin temelinin tamamen bizim dışımızda olduğunu, yani, Mesih’in bizim için tamamladığı işte olduğunu anlarız ve bu nedenle, içimizde yaptığımız gözlemi bırakır ve dışarıya, O’nun çarmıhına ve değerli kanına bakarız. “İman ile aklandığımıza göre, Rabbimiz İsa Mesih aracılığı ile Tanrı ile esenliğimiz vardır.” (Romalılar 5:1)
Yalnızca güvencenin temeli ile ilgili olarak konuşmuş olduğumuz dikkatinizi çekmiştir. Esenlik duyan kişinin gerçekten mutlu deneyimler yaşaması gerekir; çünkü Tanrı kurtulan kişilerin yüreklerine Kendi Ruhunu gönderir ve Kutsal Ruh kurtulan kişilerin ruhları ile birlikte onların Tanrı çocukları olduklarına tanıklık eder. Ama bu gerçeği mutlu deneyimlerin izlemesi gerekir ve kurtulduğumuza dair sahip olduğumuz bilginin önce gelmesi gerekir.
7. ”Kutsal Ruh’a edilen küfür.” Pek çok endişeli canın bu günahtan dolayı suçlu olma konusunda duyduğu korku yüzünden zihinleri karışır. Ve bunun bir sonucu olarak müjdedeki merhametin sunularına kendilerini kapattıkları için bu korkunun gerçek karakterini açıklamak yerinde olacaktır. Rabbimiz bu konuyu şu sözler ile tanımlar: “Bunun için size diyorum ki, ‘insanların işlediği her günah, ettiği her küfür bağışlanacak, ama Ruh’a edilen küfür bağışlanmayacaktır. İnsanoğlu’na karşı bir söz söyleyen bağışlanacak, ama Kutsal Ruh’a karşı bir söz söyleyen, ne bu çağda ne de gelecek çağda bağışlanacaktır.” (Matta 12:31,32; aynı zamanda bakınız Markos 3:28-30).
O zaman, bu günahtan “küfür” ya da Kutsal Ruh’a “karşı bir söz söylemek” olarak bahsedilir. Ve bu ifadelerde bulunan gücün kesinliği, ifadenin yer aldığı çevre ve koşullar incelendiği zaman, anlaşılacaktır. Kurtarıcı kısa bir süre önce bir mucize yapmıştı. Bununla ilgili şunları okuruz: “Daha sonra İsa’ya kör ve dilsiz bir cinli getirdiler. İsa adamı iyileştirdi, adam görmeye ve konuşmaya başladı.” (Matta 12:22) Mucizeyi izleyen insanlar bu tanrısal güç ve merhamet gösterisinden çok derin bir şekilde etkilendiler ve bu mucizeyi O’nun gerçekten Mesih olduğunun bir kanıtı olarak gördüler. Çünkü mucize karşısında şu sözleri söylediler: “Bu, Davut’un Oğlu değil mi?” ama Mesih’in düşmanları olan Ferisiler bu mucizeyi, kıskançlıklarını sergilemek için bir fırsat olarak kullandılar ve gözlerinin önünde gerçekleşen mucizeyi cinlerin önderi Baalzevul’ün gücü ile yapıldığını söylediler. Şöyle dediler: “Bu adam cinleri, ancak cinlerin önderi Baalzevul’ün gücü ile kovuyor.” (Matta 12:24) Bu yüzden Markos’un müjdesinde Kurtarıcının “Kutsal Ruh’a edilen küfür” ile ilgili uyarısının nedenini okuruz. “İsa bu sözleri, ‘O’nda kötü ruh var’ dedikleri için söyledi (Markos 3:28-30). Bu nedenle, sözü edilen günah, Kutsal Ruh tarafından gösterilen gücün bilinçli bir şekilde şeytana atfedilmesidir ve bu yüzden Kutsal Ruh’un yaptığı işleri şeytani işler olarak kötülemek, Kutsal Ruh’a küfretmektir. Hata yapma konusundaki tüm olasılıklara engel olmak için bu konu daha ayrıntılı olarak incelenebilir.
- İsa’nın Görevini yerine getirmek için mucizeler yapar iken kullandığı güç, Kutsal Ruh’un gücü idi (Luka 4:1-8; Yeşaya 61:1,2; Yuhanna 3:34; Yuhanna 14:10, v.b.)
- İsa bu nedenle, kör ve dilsiz adamdaki cini Tanrının Ruhu’nun gücü aracılığı ile kovdu.
- Ferisiler mucizeyi kabul ettiler; mucizenin yapıldığını gözleri ile görmüşlerdi ve bu yüzden mucizeyi inkar edemezlerdi.
- Bundan dolayı Kurtarıcının görevine ilişkin önlerinde net bir kanıt mevcut idi; çünkü eğer bu mucize gerçekleşti ise, o zaman İsa’nın iddia ettiği gibi Mesih olduğu gerçek idi.
- Ama Ferisiler kanıtı görmezden geldiler ve İsa’yı şeytanın bir aracısı olarak suçlayarak O’nun itibarını yok etmek istediler.
- Böylece O’na karşı yalnızca isteyerek günah işlemek ile kalmadılar, ama Kutsal Ruh’a “küfretmiş” oldular.
Bu konuda bir başkası şöyle demiştir: “Rabbin bu ayette açıkladığı Kutsal Ruh’a karşı edilen “küfürdür.” Bu noktayı doğru bir ayırım yaparak göz önünde tutmaya devam etmek, pek çok canı büyük ölçüde gereksiz sıkıntıdan kurtaracaktır. Kutsal Ruh’a karşı günah işlemiş olmaktan dolayı duydukları korkunun dehşeti ile ne kadar çok can inlemiştir! Bu ifade, bu konu ile ilgili belirsiz düşüncelerin ve genel mantıkların yol açtığı hataları ortaya koymaktadır. Ama Rabbimiz Ferisilerin bu gerçek dışı suçlamasını, Kendisine karşı işlenen kesin bir küfür yani, bağışlanamaz bir günah olduğunu açıklamıştır. Hıristiyanlıktaki Yerini almış olan Kutsal Ruh’a karşı işlenen her günahın, günah olduğundan eminim. Ve bunun bir sonucu olarak tüm günahların karakteri bu günahtır. Bu nedenle, kilisede yalan söylemek, yalnızca insana karşı değil, ama Tanrıya karşı da sahte davranmaktır, çünkü kilisede Kutsal Ruh’un bulunduğu kesin ve büyük bir gerçektir. Burada Rab, bunun aksine, bağışlanamaz günahtan söz eder (canları Kutsal Ruh’a karşı işlenen günah ile değil, “O’na karşı küfür etmek ile” tehdit eden ve canlara sıkıntı veren kötülüğün belirsiz duygusu). Asla bağışlanamayacak olan bu kötülük nedir? İsa’da işleyen tanrısal gücü, şeytana atfetmektir. Eğer bu basit gerçeği kavramış olsalar idi, sıkıntı içindeki bu canlar hemen o anda kurtulabilirlerdi! Gerçekte şeytanın bir yanıltması olan ve canları kaygıya ve umutsuzluğa boğmak için söylenen bu yalan ortadan kalkmalıdır! Gerçek şudur: Bir Hıristiyan’ın herhangi bir günahtan Kutsal Ruh’a karşı işlediği bir günah olarak söz edilebilir. Eğer bu şekilde Kutsal Ruh’a karşı işlenen bir günah var ise, Tanrının işindeki ya da O’nun kilisesindeki Kutsal Ruh’un çalışmasına doğrudan engel olan bir günahtır. Eğer böyle bir günahtan titizlik ile söz edilecek olur ise, ondan günah olarak söz edilmelidir. Ama Rabbimizin söz ettiği günah ne bir günah idi, ne de günah idi; Rabbimizin söz ettiği Kutsal Ruh’a karşı işlenen günah idi. Bu günah Yahudi ulusundaki Ferisilerin sık sık işledikleri bir günah idi ve bu yüzden ne bağışlandılar, ne de bağışlanacaklar. Ama babalarının küfrettikleri Mesih’i kabul edecek olan bir başka kuşak yetişecekti; ancak babaları bu günahtan dolayı suçlu olacaklar ve bağışlanmaları mümkün olmayacak idi. Bu günahı işlemeye İsa’nın yaşamı döneminde başladılar, Kutsal Ruh yukardan gönderildiği ve küçümsendiği zaman ise bu günahı işlediler. Bu günahı sürekli olarak taşıdılar ve insanlar kötü bir yöne gittikten sonra egemen bir lütuf Kurtarıcısı gelene kadar da durum her zaman böyledir. Tanrı ne kadar çok sevgi, lütuf, gerçek ve bilgelik ortaya koyar ise, insanlar o kadar çok kör ve kararlı bir şekilde kendilerini mahvetmeye yönelirler. İsrail ile de böyle oldu. Bu durum, kendi başına bırakılan ve Tanrı lütfunu küçümseyen insan için her zaman geçerli olmuştur. “Kutsal Ruh’a karşı küfreden asla bağışlanmayacaktır.” Bu günah, Tanrıya karşı işlenen günahın nihai aşamasıdır.
O zaman güvenli bir şekilde şu ifadeler onaylanabilir mi? Günahkar olduğuna ikna edilmemiş olan, Mesih’in kanı aracılığı ile Tanrı ile barışmayı arzu etmemiş olan “Kutsal Ruh’a karşı günah işlemiş olan kişi midir?” Hayır, günah konusunda ikna edilmiş olmak ve Tanrı ile barış içinde olmayı arzu etmek, Kutsal Ruh’un bir canda işleyişinin etkileridir; bu da “küfür” günahının işlenmemiş olduğunun kanıtıdır.
8. “Ölümcül günah.” Bu günah, biraz önce gözden geçirmiş olduğumuz günah ile karıştırılıp zihinleri şaşırtabilir. Ama bu “ölümcül günahtan” söz edilen Kutsal Yazılar incelendikleri zaman, diğer günahtan tamamıyla farklı olduğu anlaşılacaktır. Bu günah şöyle tanımlanır: “Kardeşinin ölümcül olmayan bir günah işlediğini gören, onun için dua etsin. Duası ile kardeşine yaşam verecektir. Bu, ölümcül olmayan günahlar için geçerlidir. Ölümcül günah da vardır, bunun için dua etsin demiyorum. “ (1.Yuhanna 5:16) Buradaki konu bir imanlının günahı ile ilgilidir. Eğer kardeşinin ölümcül olmayan bir günah. v.s.; ve burada bir imanlıdan söz edildiği için, sonsuz ölüm ile ilgili bir referans mevcut değildir. Aslında burada sözü edilen ölüm, bedensel ölümdür. Ve örnek olarak Hananya ve Safira’nın “ölümcül bir günah” işlediklerini (Elçilerin İşleri 5) söyleyebiliriz. Onların işledikleri günah öyle bir karaktere sahipti ki, Tanrı onların üzerine merhametli bir ceza getirdi ve diğer kişilere de ciddi bir uyarıda bulundu; ikisi de yere yıkılıp can verdiler. Ama ölümcül bir günah işlemiş olmalarına rağmen, eğer bu iki kişi gerçek imanlılar ise, onların konumlarını etkilemedi. Onların ölümleri, Tanrının yeryüzündeki kilisesinde var olan yönetici disiplininin sonucu idi. 2.Korintliler’de benzer karakterde diğer başka olaylara da imada bulunulur. Rabbin Sofrası’nın kötüye kullanımı ile ilgili yazan elçi, şöyle der: “Çünkü bedeni fark etmeden yiyip içen, böyle yiyip içmek ile kendini mahkum eder. İşte bu yüzden bir çoğunuz zayıf ve hastadır, bazılarınız da ölmüştür.” (1.Korintliler 11:29,30) Tanrının disiplin etmek için müdahalesinin sonucu olarak, pek çok kişi ölmüştür.
Yukarıdaki açıklamadan anlaşılacağı üzere önceden hiç kimse ölümcül günahı neyin oluşturduğunu söyleyemez. Çünkü yargı yalnızca Rab tarafından yapılır. Gerçekten de, farklı koşullarda aynı eylemin aynı günahı oluşturduğu görülmez; çünkü hiç kuşkusuz Hananya ve Safira’nın döneminden sonra da onların günahına benzer günah işlenmiştir. Ancak bu konuya devam etmemiz gerekmez, söylemiş olduğumuz gibi günah bir imanlıya aittir ve beden ile bağlantılıdır ve bu yüzden sonsuz ölüm ile ilgili değildir; bu yüzden endişeli canlar Tanrının önünde bu yüzden suçlu olamazlar.
9. İbraniler 6:3-6 ayetlerinde yer alan konu, genellikle gerçek bir zorluktur. Ama bölüm, biz her ne kadar burada bölümün her anını gözden geçiremesek de, özenli bir şekilde incelendiği takdirde, endişeli canlara ve Tanrı ile esenliği arzu eden kişilere uygulanamayacağını göreceğiz. Çünkü konu, “bir kez aydınlatılmış, göksel armağanı tatmış ve Kutsal Ruh’a ortak edilmiş, Tanrı sözünün iyiliğini ve gelecek çağın güçlerini tatmış oldukları halde yoldan sapanları yeniden tövbe edecek duruma getirmeye olanak olmadığını, çünkü onların Tanrının Oğlu’nu adeta yeniden çarmıha gerdiklerini ve herkesin önünde aşağıladıklarını” bildiren ifadeleri içerir. Her şeyden önce önemle belirtmemiz gereken şudur: bu bölüm, gerçekten tövbe etmiş olan kişilerin yoldan saptıklarına işaret ediyor olamaz. Çünkü Kutsal Yazılarda en net olarak öğretilen gerçek, bir Tanrı çocuğunun mahvolmasının imkansız olduğudur. (bakınız Yuhanna 10:27-29; Romalılar 8:28-39; 1.Korintliler 1:8,9; Efesliler 1:13,14; Filipeliler 1:6,7 v.b.) Burada akılda tutulması gereken nokta, yazılan mektubun İbrani Hıristiyanlara hitap ediyor olmasıdır. Ve burada söz edilen durum, Yahudilik inancından çıkarılmış olan ve Hıristiyanlık gerçeğine ikna edilmiş olarak Kutsal Ruh’un gücü aracılığı ile aydınlanmış olan kişilerdir, ancak bu kişiler tövbe etmemiş ve yeniden doğmamışlardır; belirtilen bereketleri tatmışlardır, ama henüz sonsuz ya da yeni yaşama sahip olmamışlardır ve buradaki ayetlerde sözü edilen kişilerden bahsetmekteyiz. Eğer tekrar yoldan saparlar ise, onları yeniden tövbe edecek duruma getirmeye olanak yoktur. Neden mi? Çünkü onlar kendi irade ve istekleri ile Tanrının iyiliğinden ve tatmış oldukları gelecek çağın güçlerinden geriye dönüş yapmaktadırlar; kendilerini, Tanrının Oğlu’nu çarmıha geren ulus ile tekrar bir araya getirmektedirler ve bu yüzden Yahudi ulusunun eylemini onaylayarak Tanrının Oğlu’nu kendileri için adeta yeniden çarmıha germekte ve herkesin önünde O’nu aşağılamaktadırlar (ayet 6).
Bu yüzden burada sözü edilen olay yoldan bilerek sapılması hakkındadır. Ama burada endişeli canlar ile ilgili ciddi bir uyarıda bulunulmadığı konusunda hiç bir kuşku yoktur. Buradaki uyarının uygulanacağı kişiler şunlardır: çeşitli şekillerde imanlılar ile bir araya gelen ve yeniden doğmadan aydınlatılmış olan, kurtuluşun tanrısal karakterini bildikleri için bunu ağızları ile söyleyen ve kurtulmanın yalnızca çarmıha gerilen ve dirilen bir Kurtarıcı aracılığı ile gerçekleşeceğine ikna olmuş ve hatta dışarıdan Mesih için gayret dahi gösterebilen kişiler. Buradaki uyarının hedef aldığı kişiler bu tür kişilerdir; çünkü gerçek olduklarını bildikleri bir şeye sırtlarını döndükleri ve Tanrının Mesih’i olduğunu bildikleri Kişi’yi inkar ettikleri takdirde, kendi istekleri ile yoldan sapmış olurlar ve durumları umutsuzdur. Bu bölümün hitap ettiği kişiler yalnızca bu tür kişilerdir. Ve bu yüzden bu ayetler, Tanrının Ruh’u tarafından ikna edilmiş olan ve Mesih’i Kurtarıcıları ve Rableri olarak bilmeyi her şeyden fazla arzu eden imanlılardan söz ediyor olamazlar. Kısaca söyleyecek olur isek, Rab İsa Mesih’e iman ederek kurtulmayı arzu eden kişiler, bu sınıftaki ve bu karakterdeki kişilere dahil olamazlar.
Hiç kuşkusuz, özel durumlarda başka pek çok zorluklar mevcuttur, ama genelde çoğunluk bunlar ile başa çıkar. Hedefimiz, dua eden bir ruh ile her şeyi Tanrının Sözüne getirmek olması gerekir. Çünkü “Karanlıkta ışık doğar dürüstler için” (Mezmur 112:4; ) ve “Sözlerinin açıklanışı aydınlık saçar” (Mezmur 119:130).