Durmak ve Sorumluluk

Bölüm 10

Mesih’e olan iman ile bağlantılı kurtuluşun hiç bir görünümü, bu iman aracılığı ile getirildiğimiz mükemmel bereket yeri ile ilgili bazı açıklama olmaksızın tam olmayacaktır. Aynı zamanda canlanmış pek çok canın da kuşkunun tutsaklığında bulunduğuna ve Mesih’in kendilerinin yerine geçerek gerçekten neyi başarmış olduğunu bilmedikleri için duydukları kaygının ortada olduğu konusunda en ufak kuşku bile yoktur ve İsa Mesih’teki konumları ile ilgili bir bilgiye sahip olmadan taşıdıkları sorumluluğu yeterince kavrayamayacakları yüzde yüz kesindir.

Günahların bağışlanmasının Mesih’teki imanlının hemen elde ettiği bir pay olduğunu herkes anlar. Ama yine de bu bereket ne kadar büyük olur ise olsun, lütfun sağlayışlarının yalnızca küçük bir kısmıdır. “Böylece iman ile aklandığımıza göre, Rabbimiz İsa Mesih sayesinde Tanrı ile barışmış oluyoruz” (Romalılar 5:1). Bundan sonraki ayet buna ek olarak iki bereketten söz eder: “İçinde bulunduğumuz bu lütfa Mesih aracılığı ile, iman ile kavuştuk” ve “Tanrının yüceliğine erişmek umudu ile övünüyoruz”, şimdi sahip olduğumuz bereketlerin tam bir gerçekleşmesi ve yerine getirilmesi. Ama burada aklanmış kişiler olarak, Mesih aracılığı ile Tanrının lütfunun bize ait olan bu armağanlarını aynı şekilde mükemmel ve sonsuza kadar kalıcı barışmadan söz eden diğer bölümlere baktığımızda da görebiliriz. (bakınız Koloseliler 1:21,22). Ancak tüm bunların çok ötesinde olan bir şey vardır; “kurtuluş” ile ilgili konularda bu şeyi yalnızca kısmen görebiliriz.

O zaman bizim Tanrının önündeki duruşumuz, konumumuz ya da yerimiz nedir? Mesih’in bulunduğu yerdir. Bunu şöyle açıklayalım. Sekizinci bölümde, her imanlının Tanrının gözünde Mesih ile birlikte ölmüş olduğunu gördük. Öyle ki, elçi Koloselilere şu sözleri yazabildi: “siz öldünüz, yaşamınız Mesih ile birlikte Tanrıda gizlidir” (Koloseliler 3:3). Ve aynı bölümün içinde bulunduğu çevre ve koşullar (ayet1), daha ileri giderek bizim “Mesih ile birlikte dirilmiş olduğumuzdan”da söz eder. Bir başka mektuba baktığımız zaman, bu konuda daha fazla bilgi elde ederiz: “Ama merhameti bol olan Tanrı bizi çok sevdiği için suçlarımızdan ötürü ölü olduğumuz halde bizi Mesih ile birlikte yaşama kavuşturdu. O’nun lütfu ile kurtuldunuz. Tanrı bizi, Mesih İsa’da Mesih ile birlikte diriltip göksel yerlerde oturttu.(Efesliler 2:4-6) Bu ifadeler zaten tamamlanmış olan bir eyleme işaret ederler ve biz de bu ifadelerden aslında hala yeryüzünde bu bedende olmamıza rağmen, İsa Mesih’te Tanrının huzurunda göksel yerlerde oturtulmuş olduğumuzu öğreniriz. Mesih’in bizim yerimize yaptığı iş öylesine etkin ve harikadır ki, Tanrıyı öylesine çok yücelten bir iştir ki, Tanrı daha şimdiden bize Mesih’te göksel yerlerde adalet ile uyumlu bir konum sağlamıştır. Çünkü Mesih, “yalnızca günahlarımızı üstlenmek ile kalmamıştır, ama aynı zamanda ölümü aracılığı ile eski yaratığın tüm tarihçesini ortadan kaldırmıştır. O’na iman edenler, O’nunla birlikte çarmıha gerilmişlerdir ve Mesih bu tamamladığı iş ile Tanrıyı yüceltmiştir. (Yuhanna 13:31,32; Yuhanna 17:4,5). Mesih böylelikle insan için Tanrının yüceliğinde bir konum ve hali hazırda olumlu olarak kabul edilen bir yer elde etti; bunları yüceltmiş olduğu Tanrının doğasına ve iyiliğine uygun ve uyumlu bir şekilde yaptı. Tanrının gözünün önünden silinen yalnızca eski yaratık ve onun günahları değildir; asıl önemli olan bizlerin Tanrının önünde Mesih’te bulunmamızdır. Bu nedenle her imanlı Mesih ile birlikte çarmıha gerilmiş, O’nunla birlikte dirilmiştir ve şimdi ise O’nunla birlikte göklerde oturmaktadır. Eski yaratık bu şekilde eski konumundan tamamen çıkartılmıştır – artık Adem tabiatında değildir; çünkü “artık benlikte değil, Kutsal Ruh’tadır; böyle olmasının nedeni Tanrının Ruhunun onda konut kurmuş olmasıdır (Romalılar 8:9); ve imanlının konumu artık Mesih’tedir ve bu yüzden Mesih’te olan imanlı Mesih’in olduğu yerdedir. Bu sayede imanlı Mesih’in kabul edilişinde kabul edilmiştir; “çünkü Mesih bu dünyada nasıl ise biz de öyleyiz” (1.Yuhanna 4:17)

Bu gerçek, genç bir imanlı tarafından çok zor anlaşılır. Bu yüzden bu gerçeğe çok belirgin bir şekilde dikkat çekilmesi gerekir; görünüm ya da tecrübe ne olur ise olsun, bu gerçek her imanlı için geçerlidir ve eğer insan kendisine bakmaktan vazgeçer ve bakışlarını Mesih’e yöneltir ise, o zaman gerçeği kavraması kolaylaşır. Eğer kendi içimize bakar isek, göreceklerimiz zayıflık, başarısızlık, hatalar ve günahlardır; uygulamada kusurlu olan bizlerin Tanrının önünde nasıl olup da böylesine mükemmel ve kalıcı bir konuma sahip olabileceğimizi düşündüğümüzde zihnimiz karışabilir, ama Mesih’e, O’nun değerli kanına, çarmıhtaki ölümüne ve orada neyi başardığına baktığımız zaman, Mesih’in doldurduğu yere layık olduğunu hemen kabul ederiz. Sırrın tamamı buradadır. Sır, O’nun layık olduğu yerde bizim duruyor oluşumuzdur. Eski doğamız ile ilgili her ne isek, bu konum Tanrının önünden kalkmıştır: Tanrının önünde kalan yalnızca Mesih’tir ve biz Mesih’teyiz. Bu şekilde Tanrının kendi Oğlu’nun hak ettikleri ve çabalarına verdiği karşılık, bizim O’ndaki konumumuzdur. Mesih bu nedenle bizi adil olarak kanı ile örtebilir, Kızıldeniz’den dışarı çıkartabilir, Şeria Irmağından geçirebilir ve göklerde Mesih ile birlikte oturtabilir.

Ve konumumuz Mesih’te olduğu için, yalnızca bu yüzden değişmez ve kalıcıdır. Bunu bildiğimiz zaman, kurtuluşumuzun tamamlandığını biliriz, çünkü ölüler arasından dirilmiş olan kutsanmış Kişi ile olan birliğimiz sayesinde kalıcı güvenceye ve esenliğe sahibiz. Biz değişebiliriz, duygularımız farklı olarak iniş çıkışlar gösterir, ama Mesih asla değişemez; “O, dün, bugün ve yarın aynıdır” (İbraniler 13:8).  Ve bu nedenle biz de O’nda olduğumuz için sonsuza kadar Tanrının ışığında ve huzurunda kalırız. Çünkü bizim ait olduğumuz gerçek yuva O’nun huzurundadır. Yine de bazen bunu unutabiliriz; yuvamızdan başka nerede yaşamamız gerekir ki? Bu nedenle, Mesih’teki gerçek konum ve yerimizi ne kadar iyi anlar isek, Tanrının yüceliğine ve huzuruna o kadar yakın oluruz.

Ancak böylesine harika bir yerin ya da duruşun kendine ait sorumlulukları vardır ve şimdi bu sorumlulukları gözden geçireceğiz. Görmüş olduğumuz gibi, biz Tanrının önünde Mesih’teyiz ve bir diğer harika gerçek ise şudur: Mesih de burada yeryüzünde bizdedir (bakınız Yuhanna 15:4; Galatyalılar 2:20; Efesliler 3:17; Koloseliler 1:27…) ve bu gerçek bizim sorumluluklarımızı tanımlar ve ölçer. Çünkü eğer Tanrı bize Mesih’in bulunduğu yerde bir konum verdi ise, o zaman biz bulunduğumuz yerde Mesih’i gösterebiliriz. Kutsal Yazılardan bununla ilgili birkaç örnek bir araya getirelim: “Tanrıda yaşıyorum diyen Mesih’in yürüdüğü yolda yürümelidir” ( 1.Yuhanna 2:6). Bu ifadeyi en genel şekli ile ele alacak olur isek, şu soru aklımıza gelebilir: “Rab İsa nasıl yürüdü?” Yeryüzünde Göksel Olan olarak yürüdü. Rab İsa Nikodimus ile konuşur iken şu sözleri söyleyebildi: “Gökten inmiş olan İnsanoğlundan başka hiç kimse göğe çıkmamıştır” (Yuhanna 3:13). O, yeryüzünde iken sürdüğü yaşam, göksel bir yaşam idi. O, Baba’nın bağrından geldi, O’nu açıkladı ve göklerin mükemmelliğini yeryüzünde sergiledi. Bu yüzden şu sözleri söyledi: “Beni gören, Babam’ı görmüştür” (Yuhanna 14:9); çünkü Rab İsa ahlaki açıdan Baba’nın mükemmel temsil edilişi idi. Bizim de aynı şekilde yeryüzüne değil gökyüzüne ait olan ve göksel değerleri yeryüzünde açıklayan imanlılar olarak göksel karakterin örnekleri olarak yürümemiz gerekir. Çünkü biz Mesih ile birlikte öldük. Biz O’nda yalnızca günah karşısında ölmek ile kalmadık, ama aynı zamanda ruhlarımız O’nunla birlikte, hareket ettiğimiz bu dünyadan çıkartıldı ve O’nunla birlikte göğe yükseltildi. Bizim vatanımız ve vatandaşlığımız göklerdedir (Filipeliler 3:20). Ve yaşamlarımızın bu karakter ile uyum içinde olması gerekir. Bu sorumluluk çifte bir görünüm arz ederek elçi Pavlus’un şu sözlerinde özetlenebilir, “İsa’nın yaşamı bedenimizde açıkça görülsün diye İsa’nın ölümünü her an bedenimizde taşıyoruz. Çünkü İsa’nın bedeni ölümlü yaşamımızda açıkça görülsün diye, biz yaşayanlar İsa uğruna sürekli olarak ölüme teslim ediliyoruz” (2.Korintliler 4:10,11). Böylece bir yanda ölüm ve diğer yanda yaşam mevcut oluyor. Yaşamımızın kendisi olan Mesih ölümlü bedenimizde dahi açıkça görülüyor.Bu yüzden yeryüzündeki ölümlü bedenlerimizi sürekli olarak ölüme teslim ediyoruz (Koloseliler 3:5) – Bu zorunluluk, dirilmiş olan Mesih’teki duruşumuz ile ilgili gerçekten farklı bir şekilde kaynaklanır. Elçi, “Benim için yaşamak Mesih’tir” dediği zaman, bu sorumluluğu kabul etmiş olduğunu göstermektedir (Filipeliler 1:21) ve bu sorumluluk konusundaki yeteneğimiz geliştikçe Mesih’teki gerçek yerimiz ile ilgili anlayışımız gelişecektir.

Sorumluluğumuzun bir başka biçimi şu ayetlerde yer alır: “Bunun için sevgili çocukları olarak Tanrıyı örnek alın. Mesih bizi nasıl sevdi ise ve kendisini bizim için nasıl hoş kokulu bir sunu ve kurban olarak Tanrıya sundu ise, siz de öylece sevgi yolunda yürüyün” (Efesliler 5:1,2). Elçi Yuhanna da aynı konuya değinir. “Sevginin ne olduğunu Mesih’in bizim için canını vermesinden anlıyoruz. Bizim de kardeşlerimiz için canımızı vermemiz gerekir” (1.Yuhanna 3:16) aynı zamanda Yuhanna 13. Bölümde de belli bir yöne işaret eden bir örnek yer alır. Rab İsa öğrencilerinin ayaklarını yıkadıktan sonra, “giyinip yine sofraya oturdu, ‘size ne yaptığımı anlıyor musunuz?’ dedi. ‘Siz beni Öğretmen ve Rab diye çağırıyorsunuz. Doğru söylüyorsunuz, öyleyim. Ben, Rab ve Öğretmen olduğum halde ayaklarınızı yıkadım; öyle ise sizler de birbirinizin ayaklarını yıkamalısınız. Size yaptığımın aynısını yapmanız için bir örnek gösterdim” (Yuhanna 13:12-15). Bizim uğrumuza kendisini ölüme dahi teslim eden Mesih’in sevgisi bize örnek olarak sunulur. Eğer O yaşamını bizim uğrumuza teslim etti ise, bizlerin de yaşamlarımızı kardeşlerimiz uğruna teslim etmemiz gerekir. Bu durumda bizim sorumluluğumuz, sevginin nihai ifadesi olmaktadır.

Ama incelediğimiz bölümlerin ilkinde yer alan dile dikkat edin. Ve Tanrının Ruhunun aynı zamanda bizlerden de akması gereken sevginin karakterini nasıl özenli bir biçimde tanımladığını anlayın ve bu şekilde gerçek sevginin insanın iyiliği ve sevimliliği tarafından bozulmaktan korunması gerektiğini görün. Gerçek sevgi: “Mesih bizi nasıl sevdi ise ve kendisini bizim için nasıl hoş kokulu bir sunu ve kurban olarak Tanrıya sundu ise..” İşte bu yüzden kardeşlerimizi çok sevmek gibi bir sorumluluğumuz vardır, onlara olan sevgimiz kendi canlarımızdan önce gelmelidir. Bu sevgi, sanki O’na gösteriliyormuş gibi ifade edilmelidir. Ve bu nedenle bu sevgi yalnızca itaatin yollarında ifade edilebilir. “Tanrıyı sevip buyruklarını yerine getirmek ile Tanrının çocuklarını sevdiğimizi anlarız” (1.Yuhanna 5:2). Bu konu ile uyumlu olarak Rabbimizin kendisini feda etmesi, yalnızca “ölüm derecesinde itaat” olarak ifade edilebilir (Filipeliler 2:8). Ve Rabbimiz bu konu ile ilgili olarak şu sözleri söyler: “Canımı kimse benden alamaz. Ben onu kendiliğimden veririm. Onu vermeye de tekrar geri almaya da yetkim var. Bu buyruğu Babam’dan aldım” (Yuhanna 10:18). Böylece Mesih’in canlarımızdan önce gelmesi gerektiğini görüyoruz – Mesih, O’nun yürüdüğü sevgi yolunda yürümemizi ister: “Benim buyruğum şudur: sizi sevdiğim gibi birbirinizi sevin” (Yuhanna 15:12).

Elçi Petrus Mesih ile yürüyüşümüzün temsil edilmesindeki sorumluluğumuz ile ilgili bize bir diğer görünüm daha sunar; buradaki konu düşmanlarımıza ve hatta bize zulmedenlere karşı olan sorumluluğumuzdur. “Çünkü günah işleyip dövüldüğünüz zaman dayanır iseniz, bunda övülecek ne var? Ama iyilik edip acı çektiğiniz zaman dayanır iseniz, Tanrıyı hoşnut edersiniz. Nitekim bunun için çağrıldınız. Mesih, izinizden gidesiniz diye uğrunuza acı çekerek size örnek oldu. ‘O günah işlemedi, ağzından hileli söz çıkmadı.’ Kendisine sövüldüğü zaman sövgü ile karşılık vermedi, acı çektiği zaman kimseyi tehdit etmedi. Davasını adalet ile yargılayan Tanrıya bıraktı. Bizler günah karşısında ölelim ve doğruluk uğruna yaşayalım diye, günahlarımızı çarmıhta kendi bedeninde yüklendi. O’nun yaraları ile şifa buldunuz” (1.Petrus 2:20-24) Anlaşıldığı gibi, nereye baksak, gördüğümüz yalnızca Mesih’tir. Çünkü O, bizim yaşamımız olduğu için, bizim sorumluluğumuz Mesih’i yaşamaktır. “Mesih ile birlikte çarmıha gerildim. Artık ben yaşamıyorum, Mesih bende yaşıyor. Şimdi bedende sürdürdüğüm yaşamı beni seven ve benim için kendini feda eden Tanrı Oğlu’na imanla sürdürüyorum” (Galatyalılar 2:20).

Bu konuyu farklı bir şekilde ele alan diğer iki bölüme kısaca işaret edecek olur isek, tüm konu daha basit bir şekilde açıklanmış olur. Efesliler 4:20-32 ve Koloseliler 3, yalnızca Mesih’teki duruşumuzu temel alan pek çok pratik öğüt içermektedirler. Bu öğütlerin genel karakterlerini izah etmek için Koloseliler 3. Bölümü ele alalım. Bu bölümün ilk kısmı, Mesih ile birlikte öldüğümüz ve dirildiğimiz konusuna değinir; bu konudan daha önce söz etmiştik. Bu öğüdü izleyen pratik yönlendirmelere de sahibiz. Elçi sonra tüm öğütlerin temellerini ortaya koyar: “Birbirinize yalan söylemeyin. Çünkü eski yaradılışı kötü alışkanlıkları ile birlikte üzerinizden sıyırıp attınız; eksiksiz bilgiye erişmek için Yaratıcısına benzer olmak üzere yenilenen yeni yaradılışı giyindiniz. Bu yenilikte Grek ve Yahudi, sünnetli ve sünnetsiz, Barbar, İskit, köle ve özgür ayrımı yoktur. Mesih her şeydir ve her şeydedir. Öyle ise, Tanrının kutsal ve sevgili seçilmişleri olarak yürekten sevecenliği, iyiliği, alçakgönüllülüğü, sabrı ve yumuşaklığı giyinin” (Koloseliler 3:9-12). Bölüm ile ilgili ayrıntılı bir sunuma girmeden önce, “eski yaradılışı üzerimizden çıkarıp atmak ve yeni yaradılışı giyinmek” konusunun Koloselilere yazılan öğüdün temelini teşkil ettiği noktasına dikkat çekmek gerekir. Ama Koloseliler eski yaradılışı üzerlerinden ne zaman çıkarıp attılar? Mesih’in ölümünde, eski yaradılış Adem çarmıha gerildi (Romalılar 6:6). Ve yeni yaradılışı ne zaman giyindiler? Mesih’in dirilişinde (Koloseliler 2:11-13; 3:1-5). Ve bizim sorumluluğumuzun tamamı da işte bu noktada yer alır. Çünkü ben eğer eski yaradılışı lütuf aracılığı ile üzerimden sıyırıp attı isem, sorumluluğum, artık eski yaradılışa göre yaşamamaktır ve yeryüzündeki bedenimin üyelerini ölüme teslim etmektir ve eğer yeni yaradılışı giyindi isem, o zaman buna uygun olarak yürümem söz konusu olacaktır. Çünkü biz Mesih’in ölümü ve dirilişi aracılığı ile Adem’deki eski konum ve duruşumuzdan çıkartıldık ve Mesih’in her şeyde her şey olduğu yeni yaradılışa yerleştirildik. Ve eğer yüceltilmiş Mesih bu nedenle benim duruşumun ölçüsü ise, o zaman O aynı zamanda sorumluluğumun da ölçüsüdür ve bu iki şey her zaman Tanrının Sözü ile bağlantılıdırlar, aynı şekilde canlarımızda da her zaman böyle bağlantılı olmaları gerekir. “Eğer bir kişi Mesih’te ise, o kişi yeni yaratıktır” (2.Korintliler 5:17); başlangıcı ve Başı Mesih olan yeni yaratık konumuna yerleştirilmiştir ve bu yüzden her imanlı yerleştirilmiş olduğu yerin karakteri ile uyumlu bir şekilde yürümek için sorumluluk taşır.