Rabbin Gelişi
Bölüm 11
Kutsal Yazılarda imanlı, karanlıktan Tanrının harika ışığına getirilir getirilmez kendisine bir umut konusu verilir ve bu umut konusu Rab İsa’nın gelişi ya da dönüşüdür. Bu konu, Yeni Antlaşma’nın hemen hemen her kitabında yer alır ve bu gerçek Rabbin dönüşü ile ilgili umudu, nerede ise ağzı ile iman ikrarında bulunan tüm Kilisenin gözden kaybettiği bir gerçek olarak daha şaşırtıcı hale getirir. Şimdi ayetleri bu bakış açısından inceleyelim.
İlk anda, Rabbimizin kendisinin bu gerçeği her fırsatta öğrencilerinin dikkatine sürekli olarak sunduğu gözümüze çarpacaktır. Matta’nın müjdesinde bu gerçek pek çok kez yer alır ve “bakireler ile ilgili benzetme” Rabbin dönüşüne ilişkin umudu ne çarpıcı şekilde yansıtır (Matta 25). Markos’un müjdesinde, şu öğüdü okuruz: “siz de uyanık kalın. Çünkü ev sahibi ne zaman gelecek, akşam mı, gece yarısı mı, horoz öttüğü zaman mı, yoksa sabaha doğru mu, bilemezsiniz” (Markos 13:35-37). Luka’nın Müjdesinde şu ifadeleri okuruz: “Kuşaklarınız belinizde bağlı ve kandilleriniz yanar durumda hazır olun. Düğün şenliğinden dönecek olan efendilerinin gelip kapıyı çaldığı an kapıyı açmak için hazır bekleyen köleler gibi olun” (Luka 12:35,36). Yuhanna’nın müjdesinde ise şu bereketli ve tanıdık ifadeler ile karşılaşırız: “Yüreğiniz sıkılmasın. Tanrıya iman edin. Bana da iman edin. Babamın evinde kalacak çok yer var. Öyle olmasa size söylerdim. Çünkü size yer hazırlamaya gidiyorum. Gider ve size yer hazırlar isem, siz de benim bulunduğum yerde olasınız diye, yine gelip sizi yanıma alacağım” (Yuhanna 14:1-3).
Bu örneklerde, Rabbin öğrencilerine geri döneceğine ilişkin haberi nasıl sunduğunu görüyoruz. Ve şimdi bu konu ile ilgili olarak Yeni Antlaşma’daki dört müjdeden sonraki bölümlere geçiyoruz. Çünkü Kutsal Ruh bu gerçeği imanlının ayrıcalıklı umudu olarak Mesih’in dirilişinden ve göğe alınışından sonra açıklar. Gerçekten de Rab öğrencilerinin yanından göğe alınır alınmaz, öğrencilere şu mesaj gönderildi: “İsa bunları söyledikten sonra, onların gözleri önünde yukarı alındı. Bir bulut O’nu alıp gözlerinin önünden uzaklaştırdı. İsa giderken onlar gözlerini göğe dikmiş bakıyorlardı. Tam o sırada beyaz giysiler içinde iki adam yanlarında belirdi. ‘Ey Celililer, neden göğe bakıp duruyorsunuz?’ diye sordular. ‘Aranızdan göğe alınan İsa, göğe çıktığını nasıl gördünüz ise, aynı şekilde geri gelecektir” (Elçilerin İşleri 1:10,11). Kiliselere ya da kutsallara hitap edilerek yazılmış mektupları inceleyerek ilerler iken, aynı konu ile tekrar karşılaşacağız. Selaniklilere yazılan ilk mektupta, bu konudan ilk kez söz edilir ve onların tövbe edişini tanımlayan elçi şöyle yazar: “Çünkü herkes bizi ne kadar iyi karşıladığınızı anlatıp duruyor. Yaşayan gerçek Tanrıya kulluk etmek, O’nun ölümden dirilttiği ve bizleri gelecek gazaptan kurtaran Oğlu İsa’nın göklerden gelişini beklemek üzere putlardan Tanrıya nasıl döndüğünüzü anlatıyorlar” (1.Selanikliler 1:9,10; aynı zamanda bakınız 1.Selanikliler 2:19,20; 1.Selanikliler 3:13; 1.Selanikliler 4:13-18). Aynı kiliseye yazılan ikinci mektupta da aynı konu yer alır; sahte öğretiş nedeni ile kutsalların düşmüş olduğu tehlikeye dair bazı hatalardan söz edilir ve bu hataların düzeltilmesi için öğütte bulunulur. (bakınız 2.Selanikliler 2:1-6) Koloseliler mektubunda aynı özel konuya değinilir – “Yaşamınız olan Mesih göründüğü zaman, siz de O’nunla birlikte yücelmiş olarak görüneceksiniz” (Koloseliler 3:4). Burada değinilen konu kutsalların Rab görünmeden önce Rabbi havada karşılamak üzere göğe alınacakları hakkındadır. Aynı zamanda Filipeliler mektubunda da bu konuyu okuruz: “Osa bizim vatanımız göklerdedir. Oradan Kurtarıcıyı, Rab İsa Mesih’i bekliyoruz” (Filipeliler 3:20). Titus kitabının ayetlerinde de aynı özel konu yer almıştır: “Bu arada mübarek umudumuzun gerçekleşmesini, ulu Tanrı ve Kurtarıcımız İsa Mesih’in yücelik içinde gelmesini bekliyoruz” (Titus 2:13).
Şimdi Kutsal Kitap’ın son kitabını ele alalım, bu kitapta neler buluruz? Hem başlangıcında hem de sonunda aynı konu yer alır. Tüm yedi kilise içinden Filadelfya kilisesi, Rabbin düşüncesine en uyumlu düşünceye sahip kilise gibi görünür. Ve Rab bu kiliseye şu sözleri söyler: “Tez geliyorum; tacını kimse elinden almasın diye sahip olduğuna sımsıkı sarıl” (Vahiy 3:11). Ve Rabbimiz böylelikle halkına söylemek istediği her şeyi söyleyerek, esinlenen gerçek ile tüm konuyu sona erdirir: “Bunlara tanıklık eden: “’Evet, tez geliyorum’ diyor. Amin! Gel, ya Rab İsa!” (Vahiy 22:20); Rab İsa, dönüşü ile ile ilgili gerçeğin düşüncelerimizi tamamen meşgul etmesini ister ve Kutsal Kitap’ın bu son bölümündeki son sözleri ile bunu yeterince etkin bir şekilde vurgulayarak döneceğini kanıtlar.
Ve bizim tutumumuzun Rab İsa’yı beklemek olduğu kesindir, ama bize aynı zamanda şimdi ve gelecek arasında bu konudaki dikkatimizi azaltacak her türlü gevşeklik ve tehlikeden uzak durmamız da öğretilir. Rab İsa her an, hatta bu okumakta olduğunuz satırlar yazılır iken ya da okunur iken dahi “bir emir çağrısı ile, baş meleğin seslenmesi, Tanrının borazanı ile gökten inebilir”; uyumakta olan kutsallarını uyandırmak ve gelişinde hayatta olanları değiştirmek ve hepsini bulutlar içinde alıp götürmek için gelebilir” (1.Selanikliler 4:15-18). Bu olayın gerçekleşmesini sürekli olarak beklemekte olan elçi şöyle der: “Sonra biz yaşamakta olanlar, hayatta olanlar alınıp götürüleceğiz” (1.Selanikliler 4:17). Ve yine bir başka ayet: “Hepimiz ölmeyeceğiz, hepimiz bir anda değiştirileceğiz.” (1.Korintliler 15:51) aynı konuda yüreğinden şu düşünceleri geçiren kötü hizmetkarın sözlerini de okuyalım: “Efendim gecikiyor!” (Matta 24:48). Ve aynı zamanda Petrus da bize son günlerde bazı alaycı kişilerin şu budala sözleri yayacaklarını da duyurur: “Öncelikle şunu bilmelisiniz: Dünyanın son günlerinde kendi tutkularının ardından giden alaycı kişiler türeyecek. Bunlar, ‘Rabbin gelişi ile ilgili vaat ne oldu?’ diyecekler” (2.Petrus 3:3,4)
Rabbin gelişini beklemek, istemek ve bu umut ile yaşamak her imanlının tutumu olmalıdır. Çünkü bu sayfalarda sürekli olarak görmüş olduğumuz gibi, bizler göksel kişileriz ve bu nedenle umudumuz da aynı şekilde gökseldir ve Rab İsa’nın gelişini bekleriz; çünkü O kendisi bize böyle yapmamızı söyledi. Ve ayrıca buna ek olarak, bize kurtuluşumuzun o zaman tamamlanacağını açıklamak O’na keyif vermiştir. O zaman geldiğinde bizler O’na benzeyeceğiz (1.Yuhanna 3:2). Hem bedensel hem de ahlaki açıdan O’nun gibi olacağız (Filipeliler 3:21). Çünkü eğer O dönemeden önce bedenimiz ölür ise, O bizi ölüler arasından diriltecek; dirildiğimiz zaman O’nunkine benzer bedenlere sahip olacağız; ama eğer O döndüğü zaman biz hala yeryüzünde isek, “bir anda, göz açıp kapayana dek değiştirileceğiz; borazan çalınacak, ölüler çürümez olarak değiştirilecek ve biz hayatta olanlar da değiştirileceğiz” (1.Korintliler 15:51,52). Böylece yücelikte yalnızca O’nunla buluşmak ile kalmayacağız, ama aynı zamanda “sonsuza dek Rab ile birlikte olacağız” (1.Selanikliler 4:17).
Bu umudun can üzerindeki etkisi, can için bereketlerin en büyüğüdür. Tecrübe etmemiz amaçlanan pratik güce birkaç olay ekleyerek kanıt gösterelim. Her şeyin ötesinde, Mesih’in dönüşünün sürekli beklenişi, aynı zamanda ruhsal durumumuzu araştıran bir test de teşkil eder. Bakireler benzetmesindeki ana fikirlerden bir tanesi de budur (Matta 25:1-13). Bakirelerin hepsi imanlarını ağızları ile ikrar etmiş kişilerdir; ama buradaki ölümcül ayrım bakirlerden beş tanesinin bilge, diğer beş tanesinin de akılsız olduklarına işaret etmektedir. Hepsinin lambaları aynı idi; yine hepsi Güvey’i karşılamak için yola çıktıklarını söylemişlerdi. Dışarıdan bakıldığı zaman, aralarında hiç bir fark yoktu ve benzetmede yazılanlardan anlaşıldığına göre aralarındaki temel fark, “İşte Güvey!” sesi yükselene kadar ortaya çıkmadı. Sonra O’nun kendisini karşılamak için bekleyen bakirelere yaklaşımını görürüz; uyuyanlar uyandı ve kandilleri sönenler kalkıp kandilleri için yağ satın almaya gittiler; yağları olmadığı için hazırlıklı değillerdi. O an gelene kadar her şeyin yolunda gittiğini düşünüyorlardı. İmanlarını ağızları ile ikrar etmişlerdi ve en azından dışarıdan bakıldığı zaman, Rabbin halkı olarak yürümüşlerdi; ama şimdi, Rabbin gelişin an meselesi iken, kendilerine yağlarının olmadığı, yeniden doğmamış oldukları bildirildi; Tanrının çocukları olduklarına ruhları ile birlikte tanıklık eden Kutsal Ruh içlerinde konut kurmamıştı, yalnızca iman ikrarında bulunmuşlardı ve hepsi bu kadardı ve bu yüzden Güvey’i karşılayamadılar. O’nu karşılamak için yağ satın almak istediler; ama hayır, çabaları boşuna oldu; geç kalmışlardı, çünkü Güvey ve hazır olan diğer bakireler evlenmişlerdi bile: “ve kapı kapanmıştı” (Matta 25:10). Yine de yılmayarak öne doğru ilerlediler ve kapıya ulaştılar ve orada yalvardılar, “Efendimiz, Efendimiz, aç kapıyı bize” diye feryat ettiler. Ama güvey, “Size doğrusunu söyleyeyim, sizi tanımıyorum” dedi onlara. (Matta 25:11,12) Ve Rabbin Kendisi bu olaydan şu ciddi dersi çıkartır, “Bu nedenle uyanık kalın. Çünkü o günü ve o saati bilemezsiniz.” (Matta 25:13) Bu benzetmedeki akılsız bakirelerin başına gelen olay, eğer yalnızca ağız ile iman ikrarında bulunmanın sembolü diyebileceğimiz kandilleri alırsak ve yağımız olmaz ise, herhangi birimizin başına gelebilir; eğer yalnızca ismen Hıristiyan isek, hiç bir zaman yeniden doğmamış isek ve evlatlık Ruhuna sahip değil isek, akılsız bakirelere benzemiş oluruz.
Ama Mesih’in beklentisi yalnızca iman ikrarında bulunan kişilerin gerçek konumunu açıklamak ile kalmaz, ama aynı zamanda bilge bakirelerin durumunu da ortaya koyar ve inceler. Bilge bakireleri de akılsız bakireler gibi uyku basmıştı ve dalıp uyumuşlardı. “İşte Güvey geliyor” sesi yankılandığı zaman, onlar da akılsız bakireler gibi uyandılar ve O’nu karşılamak için hemen kalkıp kandillerini tazelediler ve böylece yalnızca hazır olan bakireler O’nunla evlendiler (Matta 25:10). Gerçekten de imanlılar sürekli olarak Rablerini bekledikleri zaman, kendileri için uyumak imkansızdır. Ruhları ile zaten O’nun huzurundadırlar. Ve Rabdeki konuları ve O’nunla olan birlikleri hemen o anda açıklanır. Bizlerin bu benzetmeden anladığımız şudur: Rabbi karşılamak için hazır olmayı meydana getiren dört şey vardır. Bunlardan birincisi, en önemli olanı, yağdır; ikincisi kandiller ile birlikte kaplar için de yağ almaktır; kandillerin ayarı yerinde olmalı ve yanar durumda olmalıdırlar; üçüncüsü, ayrılmış olmaktır, çünkü Güvey’i karşılamak için dışarı çıkmaları gerekir ve son olarak dördüncüsü, uyanık kalmalarıdır; çünkü uyku bastırınca uykuya dalmaları hatadır. Ve imanlılar Rabbin gelişini her an bekledikleri zaman, O’nun Varlığına hazır olmak için gereken özelliklerin peşinden gideceklerdir.
Aynı zamanda hizmette sadık kalmak için de yoğunlaşmak gerekir. On kölesine birer mina veren soylu adamın benzetmesinde, “Ben dönünceye dek bu paraları işletin” ifadesi, kölelere bir sorumluluk vermektedir. (Luka 19:12-27) daha önce söz edilen kötü köle ile ilgili şu sözler söylenir: “Öteki köleleri dövmeye başlar ise, efendisi onun beklemediği günde, ummadığı saatte gelecek, onu şiddet ile cezalandırıp iki yüzlüler ile bir tutacak,” (Matta 24:50,51) Böylece Mesih’in gelişine ilişkin sadakat ile ilgili çifte bir motif bulunduğunu görüyoruz; sadık olanlar teşvik edilir ve dikkatsiz ya da özensiz köleler için uyarıda bulunulur. Sadık köle sevinçli bir beklenti içinde şöyle diyecektir: “Rabbim dönecek ve O’nun geleceği zaman için gayretli olmalıyım; diğer dikkatsiz köle ise kesinlikle şöyle düşünecektir: “eğer Rabbim geldiği zaman beni hem dikkatsiz hem de sadakatsiz bulur ise, bana ne diyecek?” Bu nedenle, Mesih’in dönüşünün beklentisi içinde daha güçlü ve gayretli yaşamalı, hizmet konusundaki ihtiyacı daha fazla, yani O’nun bakışı ile hissetmeliyiz, çünkü O geri döndüğü zaman bizimle ilgileneceğini biliyoruz.
Mesih’in gelişi ile ilgili konu, aynı zamanda yürek ve yaşam üzerinde daha farklı bir güç kullanılmasını gerektirir. Elçi Yuhanna’nın sözlerine kulak verelim: “Sevgili kardeşlerim, daha şimdiden tanrının çocuklarıyız, ama ne olacağımız henüz bize gösterilmedi. Ancak, Mesih göründüğü zaman O’na benzer olacağımızı biliyoruz. Çünkü O’nu olduğu gibi göreceğiz. Mesih’te bu umuda sahip olan, Mesih pak olduğu gibi kendini pak kılar” (1.Yuhanna 2:2,3). Mesih’i sürekli olarak beklediğimiz zaman, bizi gerçekten de hiç bir şey O’nun Varlığından ayıramaz. O’nun her an geri dönebileceğini bilmek ve bu beklenti ile yaşamak, bizde şu arzuyu yaratacaktır: yüreğimiz, davranışlarımız, alışkanlıklarımız ve yürüyüşümüz ile kendimizi her şeyden ayırmak. Evet, bu arzu bizi içimizdeki her şeyi yargılamaya yönlendirecek ve ruhlarımızla daha şimdiden O’nunla birlikte olarak, O’nun Varlığının ışığı aracılığı ile O’nu devamlı olarak canlarımızın önünde yücelik içinde tutacak ve “O’nun pak olduğu gibi kendimizi pak kılacağız.”
Burada değindiğimiz bu noktalar Mesih’in gelişine ilişkin diri beklentinin yalnızca bazı pratik etkileridir. Eğer Kutsal Yazılar bu konu ile ilgili olarak daha detaylı araştırılır ise, Mesih’in gelişinin her zaman imanlının yüreği ve yaşamı ile bağlantılı olduğu anlaşılacaktır. Ama yine de bu öğretişin pratik özelliğini belirtmek için yeterince noktaya değinmiş bulunuyoruz. Genç bir imanlı bu en kutsanmış gerçek konusunda bilgisiz bırakıldığı zaman, gerçekten üzücü bir hata yapılmış olur. Çünkü eğer kurtuluşun temeli, Mesih’in çarmıhı ise, Mesih’in gelişi bu kurtuluşun tamamlanmasıdır. Çünkü o zaman daha önce de görmüş olduğumuz gibi, imanlı aynı zamanda bedensel açıdan da Rabbi gibi olacaktır. Konu yalnızca bu kadar değildir, çünkü imanlı aynı zamanda Kutsal Ruh tarafından uyarlanan bu umuttan da yoksun kalmış olur; Kutsal Ruh imanlıyı, hayal kırıklığına uğradığı zaman destekler, sıkıntısında teselli eder, yaslı iken avutur, çatışmalar için güçlendirir, gayretini canlandırır ve sevgi duygularını ortaya çıkartır, ama aynı zamanda pratikteki kutsallaşması için de iç varlığında güç ile işler. O zaman şeytanın Rabbin gelişine dair bu yüce umudu imanlıların zihinlerinden gizlemek istemesine hiç de şaşırmamak gerekir. Ama yine de pek çok imanlının onun bu tuzağına düşmesi hayret vericidir. Kutsanmış Rabbimiz O’nun ölümünü anmamızı istediği zaman, sözlerine her zaman bu umudu elemiştir: “Bu ekmeği her yediğiniz ve bu kaseden her içtiğiniz zaman, Rabbin gelişine dek O’nun ölümünü ilan etmiş olursunuz.” (1.Korintliler 11:26)