5

İmanlının Topluluktaki Yürüyüşü

Efesliler 4:1-16

Havari Yuhanna Bazilikası'na giriş
Havari Yuhanna Bazilikası'na giriş

Mektubun son üç bölümü elçinin ilk üç bölümde sunulan büyük gerçeklere layık bir yürüyüş için bize öğüt veren uygulamalı bir kısmı oluşturur. İmanlılar olarak bizlere şu öğüdün verileceği fark edilecektir: Ayrıcalık ve sorumluluklarımız ile uyumlu olarak üç farklı bağlantı içinde davranmamız konusunda öğüt verilir:

Birinci öğüt, Mesih’in bedeninin üyeleri olarak topluluk ile ilgili ayrıcalıklarımız açısından ve Kutsal Ruh aracılığı ile Tanrının konutunu oluşturan bizlerin aldığımız çağrıya yaraşır biçimde yürümemiz konusunda verilir. (Efesliler 4:1-16)

İkinci olarak, kötü bir dünyadan geçip gider iken Rabbin Adını ikrar eden kişiler olarak uygulamalı bir tanrısayar yaşamı sürmemiz öğütlenir (Efesliler 4:17-5:21).

Üçüncüsü ise, Yaratılış düzenine ait olan aile ve sosyal ilişkiler ile bağlantılı olarak tutarlı bir yaşam yürüyüşü yapmamız öğütlenir. (Efesliler 5:22-6:9)

(Ayet 1) Elçi, diğer uluslardan olanlara Müjdeyi duyurmak ile ilgili Tanrı lütfunun tanıklığı hakkında ve Sırrın önemli gerçeği ile bağlantılı olarak  - Yahudi ve diğer uluslardan olan imanlılar tek bir beden kılındılar ve Baş olan Mesih’te birleştiler –zulüm gördü ve hapse girdi. Pavlus çektiği sıkıntıları, imanlılara, kendilerine verilmiş olan büyük ayrıcalıklara yaraşır biçimde yürümeleri öğüdünü verir iken gerçek hakkında bir motif olarak kullanır. Yaşam yürüyüşümüzün çağrımız ile uyumlu olması gerekir. Bu öğütlerden yararlanabilmek için çağrımız ile ilgili net bir anlayışa sahip olmamız gerekir. Mektubun ilk bölümünde dünyanın başlangıcından önce Tanrının amaçlarına uygun olarak sunulan çağrının yer aldığını okuruz. Bu çağrının ne zaman tamamlandığı ya da canlarımız tarafından ne zaman fark edildiğine dair bir işaret yoktur. Tanrının amacı şudur: İmanlıların Tanrının iyi amacı ve yüceliği uğruna “Onun önünde sevgide kutsal ve kusursuz olmaları gerekir. Efesliler 2.bölümde Tanrının bu çağrıyı gelecek olan çağlarda tam olarak yerine getirilmesi açısından gerçek varoluşa dair nasıl çalıştığını anlarız.

Tanrının çağrısında iki büyük gerçek ima edilir: ilki, imanlıların Başı Mesih olan tek bir bedene yerleştirilmiş olmalarıdır. İkincisi, Kutsal Ruh aracılığı ile Tanrı için bir konut oluşturmak amacı ile bir arada bina edildikleridir. Ayrıca mektupta, Tanrının hali hazırdaki amacı içinde yer alan iki önemli gerçeği öğreniriz. Mesih’in Bedeni olarak görülen kilise ile bağlantılı olarak Onun bedeninin “her şeyde her şeyi dolduranın doluluğu olduğunu” okuruz (Efesliler 1:23). Yine bu bölümün 13.ayetinde “Mesih’in doluluğunu” okuruz. O zaman görüyoruz ki, Tanrının kilise için amacı şudur: Kilisenin, Mesih’in Bedeni olarak İnsan olan –Onun doluluğu-Mesih’in güzel karakterini biçimlendiren tüm ahlak üstünlüklerini ortaya koyması gerekir. O zaman kilise, Tanrının evi olarak Tanrının kutsallık, lütuf ve sevgisini – Onun doluluğunu- gözler önüne sermelidir.

O zaman çağrılmış olduğumuz yüce ayrılık şudur- Mesih’i Onun üstünlüğünü ön plana koyarak temsil etmek ve Tanrıyı, Onun lütfunun doluluğu içinde tanıtmak.

Efesliler 3.bölümde çağrımızın yüceliğinin farkına varmak için can için uygun koşulun yalnızca Mesih iman aracılığı ile yüreklerimizde yaşadığı sürece ve Tanrı “bizim içimizde çalışır” iken mümkün olduğunu öğreniyoruz. Eğer Mesih yüreklerimizdeki yerine sahip ise Onun karakterini ortaya koymak için bulunduğu yerin bizim için yüce bir ayrıcalık olduğunu takdir edecek ve değerini bileceğiz. Eğer Tanrı içimizde çalışıyor ise o zaman biz Onun lütfunun yüceliğine tanıklık etmekten zevk alacağız.

Diriltilmiş Başımız ve yüceltilmiş bir İnsan olarak Mesih göklerdedir ve tanrısal bir Kişi olan Kutsal Ruh imanlıların arasında konut kurmuş olarak yeryüzündedir. Mesih’in yüceliğini fark ettiğimiz ve içimizde konut kurmuş olan Kişi’nin büyüklüğünü fark ettiğimiz zaman Ona yaraşır bir şekilde yürüyebiliriz.

(Ayetler 2,3) Elçi, ikinci ve üçüncü ayetlerde çağrımıza yaraşır yürüyüşün ne olduğunu özetler. Eğer Mesih’i temsil etmek için ayrıcalıklarımızın ve Kutsal Ruhun huzurunda olduğumuzun farkında olarak yürüyor isek o zaman şu yedi karakter özelliğinin bizlerde görülüyor olması gerekir- alçakgönüllü, yumuşak huylu, sabırlı, hoşgörülü olmak ve sevgi, birlik ve esenlik.

Rabbin önünde ve Kutsal Ruhun huzurunda bulunmanın bilinçli duygusu kişiyi alçakgönüllü ve yumuşak huylu olmaya yönlendirir. Eğer kardeşlerimiz önümüzde ise kendiliğimizden bir şeyler yapmaya çalışırız ama Tanrı önümüzde olduğu zaman hiçliğimizin farkına varırız. Onun huzurunda kendini düşünmeyen alçakgönüllülük ve diğer kişilere yer veren ya da öncelik tanıyan yumuşak huyluluk ile görülmemiz gerekir.

Alçakgönüllülük ve yumuşak huyluluk benlik ile ilgilenmez, sabır ve diğer kişilere tahammül etmeye, ya da onlara hoşgörülü davranmaya yönlendirir. Bazen insanların her zaman alçakgönüllü ve yumuşak huylu olmadıklarının farkına varabiliriz ve böyle durumlarda sabırlı olmamız gerekecektir. Haksızlık ve aldatmalara uğratılıp sıkıntı çekebiliriz ama bize böyle davranan kişilere sabırlı davranmamız gerekir. Bize haksızlık eden ya da suçlayan bir kardeşe karşı alçakgönüllü olmak ve tahammül etmek ancak kibir ruhundan uzak kalmak ile mümkün olabilir. Eğer böyle durumlarda sessiz kalmamız gerekiyor ise bu yanlış davranış karşısında keder duyan sevginin gücü ile hareket edebiliriz.

Ayrıca, Kutsal Ruhun birliğini esenlik bağının birliği ile korumak için gayret etmemiz gerekir. Bedenin birliği, imanlıları hem Mesih’e hem de tek bir bedenin üyeleri olarak bir birlerine bağlayan Kutsal Ruh aracılığı ile oluşturulur. Bu birlik, dokunulmazdır. Aynı zamanda her doğru düşüncenin, sözün ve eylemin kaynağı olan “tek bir Ruh” vardır, bu neden ile bedende tek bir zihnin üstün gelmesi gerekir – Kutsal Ruhun zihni ya da düşüncesi.

Gayret ile korumamız gereken birlik, işte bu Ruh’un birliğidir. Şu sözler son derece haklı olarak söylenmiştir: “Ruh ile uyumlu yürümek bireysel olarak yapılabilir ama Ruhun birliği için diğerleri ile yürüyüşün olması gerekir.”

“Tek bir bedenin” üyeleri olduğumuzu fark ettiğimiz zaman yalnızca tek başına üyeler olarak yürümememiz gerektiğini görürüz; Tek bir beden içinde bir birimiz ile ilişkimiz olmalıdır ve böyle olduğu için tek bir zihin – Ruhun zihni - ile kontrol edilebilmemiz için gayreti kullanmak gerekir. Ruhun bu birliği, yalnızca basit bir düşünce birliği değildir, aynı zamanda kabul edilerek varılmış bir birlik ya da karşılıklı alınmış bir karar da değildir. Bu tür birlikler Ruhun düşüncesini tamamen kaybederler.

Kilisenin ilk günlerinde imanlıların hepsi Ruhun düşüncesine sahip oldukları için imanlılar ile ilgili bereketli sonuçlar görürüz. Bu kutsallar hakkında okuduklarımıza göre onlar Ruh ile doludurlar ve bunun sonucu olarak “tek bir yürek” ve “tek bir can” şeklinde hareket etmişlerdir. Ama daha sonra Ruhun bu birliğinin korunmadığı aşikardır. Ancak her şeye rağmen Kutsal Ruh yine de buradadır ve Ruhun zihni ya da düşüncesi hala tektir ve bu yüzden bu konudaki öğüt halen geçerlidir; tek bir bedenin üyesi olduğumuza dair sahip olduğumuz farkındalık, ruhun birliğini korumamız için çaba göstermemizi sağlamalıdır. Ruhun bu birliğini korumanın tek yolu herkesin benliği yargılamasıdır. Eğer düşünce, söz ve yollarımızda benliğe izin verecek olur isek o zaman mutlaka bir çekişme nedeni ortaya çıkacaktır. Biri şöyle demiştir: “Benliğin ilkesi, herkesin kendisi içindir. Benlik asla birlik sağlamaz. Ruhun birliğinde herkes diğer kişiler içindir.”

Bunun da ötesinde Ruhun birliğini, “esenliğin birleştirici bağı” ile korumaya gayret etmemiz doğru olandır. Benlik, her zaman kendini savunmaya ve kendi fikrini kabul etmeyen diğerleri ile tartışmaya girmeye hazırdır. Eğer Ruhun düşüncesi konusunda anlaşamıyor isek esenlik ruhu ile ve Kutsal Ruhun rehberliği altında sabır ile Tanrının sözünü araştıralım. Eğer iki imanlı, aynı düşüncede değil ise o zaman birinin ya da her ikisinin Ruhun düşüncesinden yoksun oldukları aşikardır ve bu yüzden bir tartışma tehlikesi çıkması söz konusudur. O halde Kutsal Ruhun birliğinin korunması için çaba gösterilmesi ve bunun bizi bir birimize bağlayan esenlik ruhu içinde yapılması konusunda çaba göstermek ne kadar büyük önem taşır! Bir diğer kişi ise bu konuda şu sözleri söylemiştir: “Ruhtan gelen düşünce her zaman tektir ve aynıdır. Bizler neden her zaman aynı fikirde olmuyoruz? Çünkü kendi zihinlerimiz ile düşünüyoruz. Eğer yalnızca kutsal yazılardan öğrendiklerimizi düşünse idik o zaman hepimizin aynı düşünmesi gerekecek idi.” (J.N.D)

(Ayetler 4-6) Burada doğal olarak şu önemli soru ortaya çıkar: Ruhun, korumamız için gayret etmemiz gereken tek düşüncesi nedir? Bu sorunun yanıtı dörtten altıya kadar olan ayetler arasında yer alır. Ruhun tek düşüncesi şu yedi birlik içinde ortaya konur: tek beden, tek Ruh, tek umut, tek Rab,  tek iman, tek vaftiz ve tek Tanrı ve hepsinin Babası. Bu yedi gerçek, Kutsal Ruhun burada canlarımıza bildirdiği ve korumamızı istediği önemli gerçeklerdir. Bu gerçeklerin ışığında bir arada yürüdüğümüz takdirde bu gerçeklerden herhangi biri uygulamalı olarak inkar edilse ya da onlardan ayrılınsa bile Kutsal Ruhun birliğini bozmamak için gayretli olmalıyız. Bu ayetlerde ruh ile uyumlu olarak yürümenin ifade edildiği farklı alanlar ile karşılaşacağımız zamanlar olacaktır. Bu yürüyüş, tek bir beden tek bir Ruh ve tek bir umut ile bağlantılı olarak görülür; yaşamın çemberi içinde Hristiyan çevresi ile bağlantılı olarak ve yaratılış döngüsü içinde Tanrı ile iletişimde olarak kalınması doğru olan bir yürüyüştür.

Öncelikli olan düşüncelerimizi Tanrının sözü ile şekillendirmemizdir, öyle ki, bu birliğin üç dairesini Tanrının gözü altında var olan şekilde ayırt edebilelim ama aynı zamanda Hristiyanlığı gerçekten ciddi bir şekilde ayırmama konusunda adil bir değerlendirmeye de biçim verebilelim.

Elçi ilk önce şunu söyler: “Çağrınızdan doğan tek bir umuda çağrıldığınız gibi beden bir, Ruh bir, Rab bir, iman bir, vaftiz bir, her şeyden üstün, her şey ile ve her şeyde olan herkesin Tanrısı ve Babası birdir.” Burada her şey gerçek ve canlıdır; bu, yaşamın çemberidir. Tek bir beden tek bir Ruh aracılığı ile oluşturulur ve sona kadar – yüceliğe- devam eder. Bu birlik, Tanrının koruması altındadır. Bu birliği biz çabamız aracılığı ile koruyamayız ya da başarısızlığımız nedeni ile bozamayız. Ama bu önemli gerçeklerin uygulanmasında oluşacak bir inkar aracılığı ile Ruhun tek düşüncesini kaçırabiliriz. Ve bu durum ne yazık ki Hristiyanlıkta karşılaşılan bir durumdur çünkü büyük gerçeğin, yani “tek bir beden” –birden fazla değil -gerçeğinin dışında Hristiyanlıkta şekil verilen imanlıların tüm farklı bedenleri mahkum edilmiş konumdadırlar; oysa “tek Ruh” Ruh aracılığı ile bir kenara atılan tüm insani düzenlemeleri mahkum eder. Ayrıca, ağzı ile iman ikrarında bulunan kilise dünyada yerleşmiş ve dünya haline gelmiştir. Ve bu neden ile çağrımızın göksel umudu ile ilgili bir inkar ortaya çıkmıştır.

İkinci olarak, daha büyük bir daire vardır ve bu daire, ağzı ile Mesih’i Rab olarak ikrar eden (iman ikrarları gerçek olsa da olmasa da) herkesi kapsar. Bu tür iman ikrarı dairesi içinde yer alanların düşüncelerinde bir yetki, Rab, inancın tek ikrarı, iman ve tek vaftiz ilkeleri yer alır. Yetki ve düzen, Rab ile bağlantılıdır. Tek bir Rabbin varlığı konusundaki farkındalık, insan yetkisine son verir ve tüm bağımsız eylemleri dışarda bırakır. Eğer “tek Rab” gerçeğinin var olduğunu kabul ediyor isek o zaman bir topluluğun Rabbin adı ile bir başka toplulukta gerçekten tecrübe edileceğine dair disiplinin umursanmayacağının doğru olduğunu kabul edemeyiz. Ve bu neden ile tekrar bağımsızlık aracılığı ile “tek Rab” varlığını uygulamalı inkar aracılığı ile Ruhun tek düşüncesini kaçırabiliriz.

Üçüncü olarak, hepsinin içindeki en geniş daireye değineceğiz – yaratılış dairesi. Baba olan tek bir Tanrı vardır ve O, “her şeyin” kaynağıdır. Ayrıca bizim açımızdan şunu bilmek de iyidir: yaratılmış şeylerin ya da varlıkların gücü ne olur ise olsun Tanrı “her şeyin çok ötesindedir.” Ayrıca Tanrı, planlarını “her şey aracılığı ile” işler. İşte bu neden ile Tanrı şu sözleri söyleyebilir: “Suların içinden geçer iken senin ile olacağım. Irmakların içinden geçer iken su boyunu aşmayacak. Ateşin içinde yürür iken yanmayacaksın. Alevler seni yakmayacak” (Yeşaya 43:2). Son olarak Tanrı, imanlı hakkındaki amacını etkin hale getirmek için imanlının içinde çalışır. Bu önemli gerçeklerin farkına vardığımız zaman bunlar bizi yalnızca insanların sahte evrimsel teorilerini reddetmeye yönlendirmek ile kalmayacak ama aynı zamanda yaratılış düzeni ile bağlantılı olan yaşamın tüm koşul ve ilişkileri içinde doğru şekilde davranmamız için teşvik edecektir.

Ama çok yazık! Günümüzdeki büyük Hristiyan ikrarında bu dairelerin her birinin uygulamalı olarak inkar edildiğini görürüz. Kutsal Ruh, insan düzenlemeleri tarafından bir kenara atılır, tek Rab bağımsızlık nedeni ile bir kenara bırakılır ve tek Tanrı yanlış mantıklar aracılığı ile yine bir kenara atılır.

Bunu izleyen ayetlerde yer alan öğütler bu dairelerin her birine özel bir imada bulunuyor gibi görünür. Önce 7-16 ayetlerinde tek bir bedenin üyeleri olarak üyelere öğütte bulunur. İkinci olarak 17-32 ayetlerinde tek bir Rabbe yani aynı Rabbe sahip olduğumuz konusu ile ilgili davranışlarımız hakkında öğüt alırız ve son olarak Efesliler 5.bölüm ile Efesliler 6:9 ayetleri arasında yer alan satırlarda yaratılış dairesi ile bağlantılı olarak yaşam ilişkileri hakkında öğütler okuruz.

(Ayet 7) Bu başlangıç ayetlerinde alınan çağrıya yaraşan bir yaşam yürüyüşünün temeli atılır, Elçi sağlanmış olan tedarik hakkında konuşarak ilerler, öyle ki imanlı ilk daire olan tek beden ile ilişkide doğru olarak yürüyebilsin ve Baş olan Mesih’e benzerlikte büyüyebilsin.

Elçi, öncelikle lütuf armağanından söz eder: “Lütuf, her birimize Mesih’in armağanı ölçüsünde bağışlandı.” Bunun karşıtı ve herkes için geçerli olan yani, elçinin burada sözünü ettiği konu, lütfun, “her birimize” verildiğidir. 4.ayetteki tek Ruh ve 5.ayetteki tek Rab, bağımsızlık konusuna son verir; 7.ayetteki “her birimiz” bireyselliğimizi ifade eder. Her üyenin kendisine özgü bir işlevi vardır ama hepsi de tüm bedenin birliği ve iyiliği için hizmet ederler. Doğal bedende gözün ve elin işlevleri farklıdır ama yine de her ikisi de bedenin iyiliği ve birliği için iş görürler. “Lütuf” herkese karşılıksız iyilik eden özel bir hizmettir. Lütfun farklı bir armağan özelliği olması gerekmez ama herkesin diğer kişilere sevgi ile hizmet edebilmesi için herkese Mesih’in armağanı ölçüsünde bağışlanmıştır. Kısaca, bu lütuf, Mesih2in verdiği ölçü ile uyumludur.

(Ayet 8) İkinci olarak, elçi, ruhsal gelişme ve ilerleme sağlamak için gerekli olan farklı armağanlara işaret eder. Konuya, Mesih’in “yükseğe çıkması” ifadesinin sunulması ile girilir çünkü bu armağanlar zaferli ve yüceltilmiş Mesih’ten gelirler. Burada Mesih’in armağanları boca eden egemen gücüne örnek olarak Barak’ın öyküsünden bir alıntı yapılır (Hakimler 5:12). Barak, İsrail’i tutsaklıktan kurtardığı zaman, onları tutsak eden kişileri tutsak etmiş idi. Aynı şekilde Mesih şeytanın tüm gücü üzerinde zafer kazandı ve halkını düşmanın gücünden kurtardıktan sonra göğe yükseltildi ve oradan halkına armağanlar verir.

(Ayetler 9,10) Mesih’in zaferinin büyüklüğünü ortaya koymak için parantez içinde iki ayet ile başlanır. Mesih çarmıhta günahın insanı indirebileceği en alçak yere kadar indi. Ve o en alçak yerde bizim Yerimize Geçerek günah yapıldı ve sonra da bir insanın getirilebileceği en yüce yere – Tanrının sağına- yükseltildi.

(Ayet 11) Bizi tutsak etmiş olan düşmanın gücünü kırmak aracılığı ile tutsaklığı tutsak kıldıktan sonra Mesih kudreti ile harekete geçer ve Kendi gücünü diğerlerinin aracı haline getirir. O, sadece armağanlar vermek ve bizi aramızda bu armağanları paylaşmak ile bırakmaz. Ama bazı kişilerin armağanları tecrübe etmelerini de sağlar. Mesih yalnızca elçilik armağanı vermez ama aynı zamanda elçiler de verir ve aynı şeyi verdiği tüm armağanlar ile yapar. O zaman burada “her bir kişiye” verilen artık lütuf değildir çünkü “bazılarına” armağanları uygulama tecrübesi de verilmiştir. Mesih önce elçiler ve peygamberler verdi ve kilisenin temeli elçiler ve peygamberler üzerine kuruldu. Temel olarak kondular ve sonra bu dünyadan ayrıldılar. Ancak biz bu armağanların yararına yeni antlaşmanın yazılarında hala sahibiz.

Diğer armağanlar, müjdeciler, çobanlar ve öğretmenler temel atıldığı zaman binanın inşa edilmesi içindiler. Bu armağanlar yeryüzündeki kilisenin tarihinin tüm dönemi boyunca devam ederler. Müjdeci, bereket dairesine çekilen canlar aracılığı ile armağan olarak önde gelirler. İmanlılar kiliseye getirildikleri zaman çobanın ve öğretmenin armağanları altına girerek yararlanırlar. Müjdeci, Mesih’i dünyanın önüne getirir. Çoban ve öğretmen Mesih’i imanlının önüne getirir. Çoban, bireysel canlar ile ilgilenir. Öğretmen kutsal yazıları açıklar. Bu konuda biri şöyle demiştir: “Bir kişi, çoban olmasa da öğretebilir. Ama belirli bir anlamda öğretiş verilmedikçe bir çoban olunmaz. Çoban ve öğretmen bir birleri ile yakın ilişkidedirler ancak her ikisinin aynı göreve sahip olduğu söylenemez. Çoban öğretmen olarak yalnızca yiyecek vermez; o aynı zamanda koyunlara çobanlık eder, şu ya da bu yöne yönlendirir ve onlar ile ilgilenerek onları kayırır.”

Fark edileceği gibi bu bölümde mucizevi armağanlardan söz edilmemiştir. Çünkü bu konuların, Rabbin kilise için sağlayışından söz eden bir kısımda yer almaları zordur. Mucize ve belirtiler başlangıçta Yahudilerin dikkatini Mesih’in görkemine, yüceltilmesine ve Adının kudretine çekmek için verildi. Yahudiler bu tanıklığı reddettiler ve belirti ve mucizeler durdu. Ancak Rabbin kilisesine olan sevgisi asla son bulmaz, Onun sevgisine tanıklık eden armağanları yazılmış olduğu gibi devam eder: “Hiç kimse hiç bir zaman kendi bedeninden nefret etmemiştir. Tersine onu besler ve kayırır, aynı Mesih’in kiliseyi besleyip kayırdığı gibi. (Efesliler 5:29)

(Ayet 12) Elçi, armağanlardan söz ettikten sonra şimdi önümüze armağanların verilme nedeni olan üç önemli konuyu getirir: Armağanlar öncelikle kutsalların yetkin kılınması ya da her bireysel imanlıyı gerçekte bina etmek için verilirler. İkinci olarak verilme nedenleri hizmet görevi içindir ve bu hizmet her tür görevi kapsar. Armağanlar, üçüncü olarak “Mesih’in bedeninin gelişmesi için verilirler. Bireylerin bereketi ve hizmet işi Mesih’in bedeninin eğitilmesini amaçlar. Müjdeci, çoban ya da öğretmen olsun her armağan doğru olarak yalnızca Mesih’in bedeninin eğitilmesi amacı ile uygulanır.

(Ayet 13) Bu ayeti izleyen diğer ayetlerde elçinin, kutsalların yetkin kılınmasından söz eder iken ne demek istediğini daha detaylı olarak öğreniriz. Elçi, burada dirilişin yüceliğinde imanlının payına düşecek olan yetkinlikten söz etmemektedir; burada söz ettiği yetkinlik gerçek konusundaki ruhsal gelişme ve Tanrı Oğlunu tanımada ilerlemektir. Bu tür yetkinlik bedeni birliğe yönlendirir ve bizim burada yeryüzünde doluluk açısından gelişmiş imanlılar haline gelmemizi sağlar.

Elçinin söz ettiği iman, Hristiyan gerçeğinin tüm sistemidir. Birlik yalnızca aynı iman ikrarını ortak kabul ediş ya da insanların çabaları ile şekil alan bir beraberlik anlamına gelmez. Burada kast edilen düşünce ve yürek birliğidir; Tanrı tarafından Sözünde öğretilen gerçeğin kavranması aracılığı ile üretilirler. İman ile bağlantılı olarak Tanrı Oğlu hakkında bilgi de yer alır. Çünkü Tanrı Kendisini Oğlunda tam olarak tanıtmıştır ve gerçeği canlı bir şekilde ortaya koymuştur. Bu iman ile ilgili herhangi bir şey ya da herhangi bir şekil Tanrı Oğlunun yüceliğini küçümsüyor ise kutsalların yetkin kılınmasına engel olacaktır. Sözde açıklandığı gibi iman bilgisi ve Tanrı Oğlunda ortaya konan iman bilgisi, İnsan olan Mesih’teki tüm doluluk ve yetkinlikte ortaya konulduğu gibi insanı tam bir yetişmeye yönlendirir. Buradaki örnek imanlıların tam gelişmiş ve tam canlılığa sahip oldukları düşüncesini ortaya koyar. Buradaki bölümde işaret edilenler tüm kutsallardır çünkü burada söz edilen “tam yetişmiş insanlar” değil, “tam olgunluk düzeyine erişmiş insandır” ve tüm imanlıların tamamen yeni bir yaratık oldukları konusunda bir olduklarını ortaya koyan bir düşünceyi ifade etmektedir. Tam olgunluk düzeyine ulaşmış insanın konum ölçüsü Mesih’in konumunun olgunluk ölçüsünden daha az değildir. “Doluluk” burada tam olma düşüncesini temsil eder. “Tam olgunluk düzeyine erişmiş kişi” Mesih’in tüm ahlak üstünlüklerini imanlılarda gösterme konusunda daha az yeterli değildir. Buradaki bölümün tamamı imanlıları Mesih’in doluluğunu ortaya koymak için bütün bir beden olarak belirtir. Ayrıca burada bizim önümüze konan ölçü yalnızca Mesih’in her özelliğinin kutsallarda görünmesinin gerektiği değil, ama aynı zamanda onların yetkinlik içinde görülmeleri gerektiğidir. Böyle bir durumun yeryüzündeki kutsallarda asla elde edilemeyeceği söylenebilir. Ve aslında gerçek olan da budur ama Tanrı bizim önümüze Mesih’te görülen yetkinlikten ya da olgunluk düzeyinden daha az olan bir ölçü koyamaz. Tanrının önümüze koymuş olduğu bu hedef konusunda uyanık ve bilgili olmamız yeterlidir; Tanrının koymuş olduğu bu ölçünün elde edilmesi imkansızdır. İsa Mesih’ten başka hiç kimse mükemmel bir Hristiyan yaşamı süremez. Mesih’in Kendisi bizim tanrısal Bilgeliğimiz, tanrısal Doğruluğumuz, tanrısal Kutsallığımız ve tanrısal Kurtuluşumuzdur; Ona baktıkça ve Ona güvendikçe Kutsal Ruh iç varlığımızda bu ölçüler için işleyecektir.

(Ayet 14) Bu tam olgunluk düzeyinin etkisi Hristiyan bilgisi konusunda artık bebekler olarak kalmamamız gerektiğidir; artık insanların kurnazlığı ile aldatıcı düzenler kurmaktaki becerileri ile ve her öğretinin rüzgarı ile çalkalanıp öteye beriye sürüklenen çocuklar olmayacağız. Ama ne yazık! Ağzı ile iman ikrarında bulunan sinsi, kötü ve kurnaz bazı kişiler bina edilmiş olan imanlıları gerçek konusunda aldatmaya hazırdırlar. Ve yanlış öğretilerinin arkasında mevcut olan genellikle “sistematize edilmiş” hatalar mevcuttur. Tanrı halkının tarihinde ne zaman herhangi önemli bir gerçeğin kesin inkarı ya da Mesih’in kişiliği ile ilgili iddia edilen özel  herhangi bir hata söz konusu olduğu zaman özellikle hatalı öğretişin arkasında tam bir hata sistemi bulunduğu genellikle sık görülen bir durumdur.

(Ayet 15) Çatışma zamanlarında şu ya da bu kişiyi dinlemek konusunda “öteye beriye” sürüklenmek gibi büyük bir tehlike mevcut olacaktır. Tüm çevremizde aldatmalara karşı güçsüz olan karışık ve cansız bir Hristiyanlık görürüz. Tüm hatalara karşı tek güvencemiz yalnızca hata konusundaki bilgide bulunmaz ama aynı zamanda “gerçeğe sevgi ile” yapışmamız ve canlarımızın önünde diri bir Mesih’e sahip olmamız bize güvenlik sağlayacaktır. Eğer sevgimizin Objesi Mesih ise Mesih hakkındaki her gerçeğe sevgi ile yapışırız ve bunun sonucu olarak sevgi ile gerçeğe uyduğumuz için bedenin Başı olan Mesih’e doğru her yönden büyüyeceğiz. Ve ahlaki açıdan bizi seven Mesih’e benzer hale geleceğiz.

Ayrıca buna ek olarak, Onun benzerliğinde ve bilgisinde büyüdüğümüz bedenin Başı Olan’dır. Tüm bilgelik, güç ve sadakat Baş’tadır. Çevremizdeki her şeyde düzensizlik olabilir ama eğer Mesih’i Baş olarak tanıyor isek o zaman düşmanın hiç bir gücünün ve kutsalların hiç bir başarısızlığının Baş’ın bilgeliğine ve gücüne dokunamayacağının farkına varacağız.

(Ayet 16) On altıncı ayette Rabbin bedenin Başı olarak Kendisinin ne yaptığını öğrenmek için armağanlar aracılığı ile verdiği lütfunu öğrendikten sonra Onun önderliğinde tüm bedenin eklemlerin yardımı ile kenetlenip kaynaşmış olarak her üyesinin düzenli işleyişi ile büyüyüp sevgide geliştiğini okuruz. Her eklemin sağladığı armağanın uygulanışı değildir. Çünkü herkese verilenler aynı armağanlar değildirler. Ama her gerçek imanlıya Baş tarafından bir armağan verilmiştir, öyle ki, bedenin diğer üyelerine katkıda bulunulsun. İnsan bedenindeki her üye eğer doğrudan başın kontrolü altında ise tüm bedenin iyiliği için birlikte iş göreceklerdir. Aynı şekilde eğer Mesih’in bedeninin her üyesi Mesih’in doğrudan kontrolü altında olur ise beden büyüyecek ve kendisini sevgide geliştirecektir.

Bu neden ile bölümün devamında lütfun herkese verildiğini (ayet 7) okuruz. Özel armağanlar vardır (ayet 11) ve Baş bedenin her üyesine bedeni bereketlemesi için sağlayışta bulunur (ayet 16).

Aynı zamanda sevginin, imanlılar için ne kadar büyük bir yere sahip olduğunun da farkına varırız. Bir birimize sevgi ve hoşgörü ile davranmamız gerekir (ayet 2), sevgi ile gerçeğe uymamız ya da gerçeğe sımsıkı tutunmamız gerekir (ayet 15) ve beden düzenli işleyiş ile büyüyerek sevgide gelişir (ayet 16).

Bölümün tamamı kilisenin burada yeryüzünde Tanrının düşüncesi ile uyumlu olarak nasıl olması gerektiğine dair güzel bir örnek sunar. Hristiyanlığa bakmak aracılığı ile kilise ya da Hristiyanlık hakkında ya da yeryüzünde Mesih’in adı altında geçen aracılığı ile gerçek bir anlayış oluşturamayız. Kilise hakkında Rabbin düşüncesi ile uyumlu olan doğru düşünceye sahip olmak için düşüncelerimizi çevremizdeki herkesten ve her şeyden soyutlamalıyız ve önümüzde Sözde sunulan gerçeğe ve Tanrı Oğlunda ortaya konan bilgiye sahip olmalıyız.