July 2014

Bölüm 10

Yeni Bir Yaradılış Yeni Bir Yaşam

Tanrı, kurtuluş sırasında, insanı karanlığın gücünden, yasanın gerektirdiği cezadan kurtarmak ve kendisiyle barıştırmaktan daha fazlasını yapar. Bütün bunlar her ne kadar büyük olsa da, Âdem'in günahıyla kaybedilenleri onarmanın ötesinde pek bir şey yapamaz. Buna ek olarak, Tanrı insandan, yeni ve Âdem'den çok daha üstün bir varlık yapar. Bu da yeniden doğmakla mümkün olur.

Ferisiler'den Nikodim adında biri bir gece İsa'ya gelip şöyle dedi: "Rabbi, senin Tanrı'dan gelmiş bir öğretmen olduğunu biliyoruz. Çünkü Tanrı kendisiyle olmadıkça kimse senin yaptığın bu mucizeleri yapamaz" (Yuhanna 3:2).

Nikodim'in nasıl biri olduğunu anlamamız önemlidir. Âdem'in soyundan gelen bir insandı. Bu nedenle, Âdem'deki günaha düşmüş insan doğasına sahipti. Tanrı'nın seçilmiş halkından bir Yahudi'ydi; Ferisi'ydi. Yahudiler'in kendi doğruluklarına güvenen en katı dini gruplardan birine bağlıydı. Yahudiler'in yöneticilerinden biriydi, bu nedenle yüksek kurul üyesiydi. İsrail'de öğretmendi. Tanrı'yla ilgili konularda yönlendiriş için pek çok kişi kendisine bakıyordu. Dünyanın bildiği en büyük ahlaki yasaları içeren On Emir ve Musa'nın yasasının gereklerini içtenlikle yerine getirmeye çalışıyordu.

Sonuç olarak, Musa'nın yasası altında sahip olunabilecek en üstün insan niteliklerine sahipti.

Kuşkusuz, Nikodim elinden gelenin en iyisini yapıyordu. Tanrı'yı hoşnut eden yaşam hakkında öğrenmeyi istiyordu ve her zaman daha fazlasını arıyordu. Öğretmenlerin yapabileceği tek şey göstermektir. Öğrenme, öğrenci tarafından gerçekleştirilir. Öğrencinin yaşantısındaki iyileşme becerilerinin gelişmesiyle olur. Bunlar öğretmen tarafından harekete geçirilir, fakat öğrencide halihazırda olmayan yetenekler öğrenciye verilemez. Öğrencinin yaşamı ne kadar geliştirilebilirse, başlangıçtaki yaşam olmak zorundadır. İsa'ya öğretmen olarak yaklaşan Nikodim, yaşamını Tanrı'yı hoşnut edecek bir şekilde geliştirmeyi ümit ediyordu. Bütün yaşamı boyunca, doğru yaşam sürdürmek konusunda rehber olarak gördüğü yasayı rehber olarak görmüştü; şimdi İsa'ya da aynı tutumla yaklaşıyordu.

İsa, Nikodim'de kendini geliştirme arzusunu görmüştü ve buna şöyle karşılık verdi: "Sana doğrusunu söyleyeyim, bir kimse yeniden doğmadıkça Tanrı'nın egemenliğini göremez" (Yuhanna 3:3). İsa'nın Nikodim'e verdiği yanıt, Tanrı Oğlu'nun kendi doğruluklarını bina etmek ve Tanrı'nın egemenliğine yaptıkları iyiliklerle girmeyi isteyen kişilere verdiği yanıttır.

Tek bir yanıtla İsa, neslinin en dindar, en titiz, en eğitimli, en saygı gören ve en gerçeği arayan kişilerinden birine, ne kadar ahlaklı, eğitimli, kültürlü olsa da doğal haliyle insanın Tanrı'nın egemenliğine giremeyeceğini açıklıyordu. İnsanın içinde, Tanrı'yı hoşnut edecek yaşamı geliştirmek için gerekenler yoktur. Bu yanıt, İsa'nın dünyaya gelmiş en büyük öğretmen olduğu ve bu öğretişleri izleyerek insanın kurtulabileceği görüşünü tek bir darbeyle çürütmektedir! Her ne kadar kurtulmuş kişilerin İsa'nın öğretişlerini (bunların bir kısmı sadece Yahudiler için olsa da) dikkate almaları gerekse de, kurtulmamış insanlar bu öğretişlere uymaya çabalasa da, yaşamlarının sonunda göklerin kapılarını kapalı bulabilirler. İsa şöyle diyor: "Bir kimse yeniden doğmadıkça Tanrı'nın egemenliğini göremez."

Doğmak sözcüğü harfi harfine kullanıldığında, yeni yaşamın oluşması anlamını taşır. Bu yaşam her zaman anne babanın doğasını içerir. Bir kurt ya da kuzu doğduğunda, bu yeni yaşamda  doğal olarak kurt ya da kuzu doğası vardır. Yeni bir bebek dünyaya geldiğinde, insan doğasına sahip olur. Bu doğa daha önce de gösterdiğimiz gibi günahkâr bir doğadır. "Nitekim suç içinde doğdum ben, günah içinde annem bana hamile kaldı" (Mezmurlar 51:5). Bu tür bir yaşam, doğasını değiştiremez. Peygamber Yeremya şöyle yazmıştı: "Kûşlu derisinin rengini, pars beneklerini değiştirebilir mi? Kötülük etmeye alışmış sizler de iyilik edemezsiniz" (Yeremya 13:23). Böyle bir yaşamın sadece bir kıvılcıma gereksinim duyduğu, biraz kıvılcımla Tanrı'yla paydaşlığa sahip olabileceğini de söyleyemeyiz.

İsa doğmanın, "sudan ve Ruh'tan" olduğunu söyledi (Yuhanna 3:5). Bu ifade, Pavlus'un Titus'a mektubunda açıklığa kavuşur: "Bunu yaptığımız işlerden dolayı değil, kendi merhametiyle, yeniden doğuş yıkamasıyla ve (...) Ruh'un yenilemesiyle yaptı" (Titus 3:5). "Sudan doğmak" demek, "yeniden doğuş yenilemesini" almak demektir. Kişinin, "sözle temizleyerek" günahtan arınmasıdır (Efesliler 5:26). İsa öğrencilerine şöyle dedi: "Size söylediğim sözle siz şimdiden temizsiniz" (Yuhanna 15:3).

Ruh'la doğmak demek, "ne kandan, ne beden ne de insan isteğinden... Tanrı'dan" doğmaktır (Yuhanna 1:13). "Ölümlü değil, ölümsüz bir tohumdan, yani Tanrı'nın diri ve kalıcı sözü aracılığıyla" yeniden doğmaktır (1. Petrus 1:23).

Yeniden doğuşla, Tanrı artık O'nun çocukları olarak bilinenlerin babası olur (1. Yuhanna 3:1). Fakat, bu çağda yeniden doğuşa sahip olmayana Tanrı'nın babalığı da olamaz.

Yeniden doğuşla, yeni bir doğa edinilir. Bu doğa, yaşamı veren Tanrı'nın doğasıdır. Bedenden doğanın yaşamı ölümlü olduğu gibi; çünkü Âdem ölümlü oldu, Tanrı'dan doğan yaşam sonsuzdur, çünkü Tanrı'nın yaşamı sonsuzdur. Bu sonsuz yaşam yeniden doğanların değerli hazinesidir (Yuhanna 5:24). Yeniden doğan kişi ölemez.

Bedenden doğan eski yaşamın günahkâr bir doğası olduğu gibi, Tanrı'dan doğan yeni yaşamın tanrısal (2. Petrus 1:4) ve günahsız bir doğası vardır. "Tanrı'dan doğmuş olan, günah işlemez. Çünkü Tanrı'nın tohumu onda yaşar. Tanrı'dan doğmuş olduğu için günah işleyemez" (1. Yuhanna 3:9). Yeni yaşam, doğal haliyle insan içinde "tanrısal bir kıvılcım" değildir. Yeni ve tamamıyla farklı, Tanrı tarafından verilmiş bir yaşamdır. Tıpkı doğal yaşamın anne ve babadan gelen doğası gibi.

İsa, Nikodim'e, yeniden doğuşun eski, doğal ya da fiziksel doğumdan farklı ve ayrı olduğunu açıkladı. Şöyle dedi: "Bedenden doğan bedendendir, Ruh'tan doğan ruhtur" (Yuhanna 3:9). İkisinin ortak hiçbir yönü yoktur. Aslına bakarsanız, birbirleriyle çelişki içindedirler. "Çünkü benlik Ruh'a, Ruh da benliğe aykırı olanı arzular. Bunlar birbirine karşıttı" (Galatyalılar 5:17). "Benliğe uyanlar benlikle ilgili, Ruh'a uyanlarsa Ruh'la ilgili işleri düşünürler. Benliğe dayanan düşünce ölüm, Ruh'a dayanan düşünceyse yaşam ve esenliktir. Çünkü benliğe dayanan düşünce Tanrı'ya düşmandır; Tanrı'nın yasasına boyun eğmez, eğemez de..."(Romalılar 8:5-7). "Doğal kişi, Tanrı'nın Ruh'uyla ilgili gerçekleri kabul edemez. Çünkü bunlar ona saçma gelir, ruhça değerlendirildikleri için bunları anlayamazlar" (1. Korintliler 2:14).

İnsanın doğal durumunu Tanrı'nın egemenliğinin ruhsal durumuna dönüştürmesinin olanaksız olduğu, göklerden açıkça görünür.

O halde yeniden doğuş, günah sorununun insanın günahkâr doğasıyla ilgili yönü için Tanrı'nın yanıtıdır. Tanrı kurtuluşla birlikte, ruhsal doğuş sırasında kendisininki gibi günahsız bir doğa vermektedir.

Peki o halde kurtulmuş olanların eski günahkâr doğasına ne olur? İnsan ölümlü bedeninde yaşadığı sürece bu doğa da içinde yaşar. Ölüm sırasında, kurtulmuş olanın ruhu bedeninden ayrıldığında eski doğa da ölür.

Eski günahkâr doğa hâlâ yaşadığı için kurtulmuş insanlar günah işleyebilir ve işlerler. Benliğe ait ve ruhsal olan arasındaki çatışma sırasında benlik kazandığında insan günah işler. Tanrı kurtulmuş olanlara şöyle der: "Bu nedenle, bedenin dünyasal eğilimlerini öldürün" (Koloseliler 3:5) ve "Siz de böylece, kendinizi günah karşısında ölü, Mesih İsa'da Tanrı karşısında diri sayın" (Romalılar 6:11).

İsa Mesih'teki Yeni Yaratılış

"Yeniden doğanlar", "Mesih İsa'da" yaratılmışlardır (Efesliler 2:10). "Sünnetli olup olmamanın önemi yoktur, önemli olan yeni yaradılıştır" (2. Korintliler 5:17). "...gerçek doğruluk ve kutsallıkta Tanrı'ya benzer yaratılan yeni yaradılışı giyinmeyi öğrendiniz" (Efesliler 4:24).

Yaratılmış varlıklardan oluşan melekler ordusunun insanlardan bütünüyle farklı bir yaradılışa ait olduğunu anlamak zor değildir. Âdem'in soyundan gelenler ve Mesih İsa'da yeni yaradılış alanlar arasında daha da büyük bir fark vardır. Yeniden doğmuş olanların daha üstün olan bu ruhsal varlıklar grubuna ait olduğunu anlamak önemlidir. Yeni yaşam, Âdem'deki eski yaratılışa ait ölümlü bedenlerle yaşadığı sürece bunu anlamak zordur. Çünkü eski ve ilk yaratılışa ait pek çok kanıt hâlâ varlığını sürdürmektedir.

İlk yaratılışın günahkâr doğasını Âdem'den aldığını biliyoruz. Âdem'in günahı aracılığıyla bütün insanlar günahkâr oldular. Günahın cezası ölüm olduğu için ölüm cezası hepsine geçmiş oldu. "Günah bir insan aracılığıyla, ölüm de günah aracılığıyla dünyaya girdi. Böylece ölüm bütün insanlara yayıldı" (Romalılar 5:12).

Âdem'in başı olduğu ilk yaratılış üzerinde büyük harflerle yazılmış sözcükler, GÜNAH ÖLÜMÜ GETİRDİ sözleridir. Bu durum değişemez, çünkü Tanrı Âdem'e iyiyle kötüyü bilme ağacından yememesini buyurmuş ve cezasının ölüm olacağını söylemişti. En geniş kapsamlı haliyle ölümü kastediyordu; fiziksel ölüm, ruhsal ölüm ve beden, can ve ruhun Tanrı'dan ayrılacağı nihai ve sonsuz ölüm. Tanrı'nın buyruğuna karşı gelinmişti ve ceza artık kaçınılmazdı.

Tanrı'nın oğlu beden alıp insan olduktan sonra, eski yaradılışa sahip insanlar arasında yaşadı. Fakat bu yaratılıştan değildi. Âdem'in tohumundan gelmiyordu. Kutsal Ruh'tan doğmuştu. Bu nedenle, Âdem'in günahkâr doğasına sahip değildi. Gerçekle doluydu (Yuhanna 1:14). Günahlı insan benzerliğinde (Romalılar 8:3) olduğu halde kendisinde günah yoktu.

Sonra sonsuz sevgisi aracılığıyla, ilk yaratılışla özdeşleşerek onların suçunu yüklendi. Dünyanın günahını ortadan kaldıran Tanrı Kuzusu oldu. Bunun sonucunda, bütün insanların ölümünü tattı (İbraniler 2:9). O'nda bile günah ölüm getirdi.

Bununla birlikte, Tanrı O'nu diriltti, "...ölüm acılarına son vererek O'nu diriltti. Çünkü O'nun ölüme tutsak kalması olanaksızdı" (Elçilerin İşleri 2:24). Ölüm üzerinde zafer kazandı. Tanrı'nın oğlu mu? Evet, ama aynı zamanda İnsanoğlu'ydu. İsa'nın dirilişiyle, eskinin ölümünden Tanrı tarafından yeni bir yaratılış ortaya çıkarıldı. Kurtulanlar Mesih'le birlikte bu dirilişle dirilmişlerdir. "Ama suçlarımızdan ötürü ölü olduğumuz halde, bizi Mesih'le birlikte diriltip göksel yerlerde oturttu" (Efesliler 2:4-6).

İlk yaratılışın başı tek bir insan olduğu gibi, yeni yaratılışın da tek başı vardır, O da İsa Mesih'tir (Romalılar 5:15). İlk yaratılış günahkâr doğasını, başı olan Âdem'den almıştı. Yeni yaratılış doğru doğasını başından, insan olan İsa Mesih'ten almıştır, çünkü, "Bir adamın söz dinlemesiyle birçoğu da doğru kılınacaktır" (Romalılar 5:19).

Her durumda, yaratılışın doğası başın eylemine bağlıdır.
Baştan gelenlerin eylemlerine bağlı değildir
.

İlk günahın değişmez yasası, "GÜNAH ÖLÜM GETİRİR" olduğu gibi, yeninin yasası şudur: LÜTUF DOĞRULUKLA BERABER SONSUZ YAŞAM GETİRİR. Yeni yaratılışın yasası ilk yaratılışın yasasından daha fazla değişmezdir: "Çünkü ölüm bir tek adamın suçu yüzünden o tek adam aracılığıyla egemenlik sürdüyse, Tanrı'nın bol lütfunu ve aklanma bağışını alanların bir tek adam, yani İsa Mesih sayesinde yaşamda egemenlik sürecekleri çok daha kesindir" (Romalılar 5:17). Baş, mahkûm edilemeyeceğine göre (Romalılar 6:9, 10) yeni yaratılışın üyeleri de mahkûm edilemezler.

O halde kurtuluş, insanın ilk yaratıldığı zamanki asıl yetkin durumuna yeniden getirilmesinden çok daha fazlasını kapsar. Yeni, sonsuz bir yaşama ve tanrısal bir doğaya sahip olmayı kapsar. İsa Mesih'e iman eden kişiler, iman eder etmez bunlara sahip olurlar. Ayrıca, "yeniden doğanlar", İsa Mesih'te yeni, sonsuz kusursuzlukta ve doğru bir yaratılışın parçası olurlar.

Bölüm 11

O'nun Yaşamıyla Kurtulduk

Roma'daki Hıristiyanlar'a yazan Pavlus şöyle diyordu: "Çünkü biz Tanrı'nın düşmanlarıyken oğlunun ölümü sayesinde O'nunla barıştıysak, barışmış olarak oğlunun yaşamıyla kurtulacağımız çok daha kesindir" (Romalılar 5:10).  "Çok daha" sözcüklerine dikkat edin. İsa Mesih'e iman eden herkesin, oğlunun ölümü aracılığıyla Tanrı'yla barışmış olmaları harikadır. Ne var ki, barıştırılanların Tanrı Oğlu'nun yaşamı aracılığıyla kurtulması çok daha görkemlidir.

Bunun anlamı, İsa'nın dünyasal yaşamı sayesinde ve O'nu izleyerek kurtuldular değildir. Burada sözü edilen yaşam, İsa Mesih'in göklerdeki, Tanrı'nın sağındaki yaşamıdır. Bunun böyle olduğunu şu ayetlerde açıkça görüyoruz: "Ama İsa sonsuza dek yaşadığı için (...) O'nun aracılığıyla Tanrı'ya yaklaşanları tümüyle kurtaracak güçtedir" (İbraniler 7:24, 25).

Bütün bunların basit olarak anlamı, İsa Mesih'in çarmıhta ölüp insanları İblis'in gücünden özgür kıldıktan, yasanın cezasından fidyeyle kurtardıktan ve Tanrı'yla barıştırdıktan sonra mezardan dirildiği ve şu anda Baba Tanrı'yla birlikte olduğu göklere çıktığıdır. Oradaki görevi, Tanrı'ya gelen herkesin O'nun aracılığıyla (ölümü aracılığıyla) gazaptan kurtulup Tanrı'nın varlığının sonsuz yüceliğine gelmelerini sağlamaktır. Kendisi de buradadır. Kurtuluşun nihai düzeyi işte budur.

İsa'nın sonsuza dek aracılığa devam etmesine bağlı olduğuna göre, sürekli kurtuluşun, sona erdirilemeyen bir kurtuluş olması gerekir. Burada da, her zaman olduğu gibi, kurtuluş Tanrı'nın işi olarak gösterilir.

Tanrı Oğlu'nun ölümü aracılığıyla Tanrı'yla barıştırılanların O'nun yaşamı aracılığıyla nasıl kurtuldukları şu ifadeden anlaşılır: "...onlara aracılık etmek için hep yaşamaktadır." Diğer bir deyişle, İnsanoğlu, kendisi aracılığıyla Tanrı'ya gelenler  için gücü her şeye yeten Baba'yla aracılık ettiğinden dolayı, tanrısal gücünü onlar adına kullanacaktır.

İsa Mesih'in Baba'yla aracılık etmesi üzerinde düşünmek yararlı olacaktır. Dünyadayken öğrencileri için aracılık etmesiyle ilgili olaylara bakmak Tanrı'nın sağ tarafından bütün imanlılar için aracılık etmesi hakkında fikir verecektir.

İsa'nın aldatılması ve Yahudiler tarafından tutuklanmasından hemen önce İsa Petrus'a şöyle demiştir: "Simun, Simun, Şeytan sizleri buğday gibi kalburdan geçirmek için izin almıştır. Ama ben, imanını yitirmeyesin diye senin için dua ettim" (Luka 22:31, 32). Kutsal Kitap'ı okuyan kişiler bu hikâyeyi ve İsa bunları söyledikten sonra Petrus'un O'nu nasıl üç kez inkâr ettiğini iyi bilirler (Markos 14:54, 66-72). İsa'nın Petrus için ettiği dua kabul edilmedi mi? Hayır. İsa, Petrus'un ayartılmaması için dua etmemişti. Petrus'un düşüp O'nu reddetmemesi için de dua etmemişti. Hayır, Petrus imanını kaybetmesin diye dua etti. O'nu inkâr ederek, lanet etme noktasına gelecek kadar günah işlemesine karşın imanını kaybetmedi.

Bina edildi ve yaşamının ilerleyen dönemlerinde her zamankinden daha güçlü bir imana sahip oldu. Şimdi, İsa kendisi aracılığıyla Tanrı'ya gelenlerin imanlarını kaybetmemeleri için dua ediyor.

Rab'bin kendisine ait olanlar için aracılık etmesinin başka bir örneği daha vardır. Yuhanna İncili'nin on yedinci bölümünde bulunur. Bu bölüme Mesih'in aracılık duası adı verilmiştir. İsa, bu duanın dünya (bütün insanlık) için değil, Baba'nın kendisine dünyadan verdiği insanlar için olduğunu söylüyor (9. ayet). Bu insanlar Tanrı'nın oğlu olduğuna iman eden kişilerdir. Bu dua, o sırada yaşayan insanlardan daha fazlasını kapsar. Sadece onlar için değil, "onların sözüyle bana iman edenler için de istekte" bulunur (20. ayet). O halde bu dua, o dönemden sonra yüzyıllar içinde Müjde'ye inanıp İsa Mesih'i kurtarıcıları olarak kabul edenler içindir.

Peki bu çağın imanlıları için nasıl dua etti? İlk duası şöyleydi: "Kutsal Baba, onları bana verdiğin kendi adınla koru" (11. ayet). Uğruna öldükleri ve Tanrı'yla barışanlar için ilk kaygısı güvende olmalarıydı. Şimdi O'na gelenler için bile kaygısı aynıdır: Nihai olarak kurtulmaları.

İsa'nın Baba'ya aracılık ettiği duanın yanıtlanmama olasılığı var mıdır? Bunu söylemek, Baba'nın Oğul'un ricalarını kabul etmediğini söylemektir.

Sonra İsa, kendisine ait olanlar için dua etmeye başladı. Şöyle dedi: "Onları dünyadan uzaklaştırmanı değil, kötü olandan korumanı istiyorum" (15. ayet). Kötü bir dünyada kötülükten korunmaları, kaybolmamaları için uzaklaştırılmalarından daha büyük bir duaydı. Daha önemli olan duanın gerçekleşmeme olasılığı olsaydı, elbette daha azını isterdi. Bu nedenle, aracılığı sayesinde O'na ait olanlar bu dünyadayken kötülükten korunurlar. Bunun anlamı, kimi zaman Petrus gibi günaha düşmeyecekleri değil, kötülüğün onlara egemen olmayacağıdır.

Sonra şöyle dua etmeye devam etti: "...hepsi (bu çağda kurtulanların hepsi) bir olsunlar. Baba, senin bende olduğun ve benim sende olduğum gibi, onlar da bizde olsunlar" (21. ayet). Bu dua, bütün imanlıların, Tanrı Baba ve Tanrı Oğul arasındaki yetkin birliğe (uyuma) sahip olması içindi. Ölümlü hiçbir akıl bu duanın etkilerini anlayamaz. Tanrı Oğlu'na iman edenler için tanrısal bir konumdan daha aşağısı değildir.

Sonra yine şöyle dua etti: "Baba, bana verdiklerinin de bulunduğum yerde benimle birlikte olmalarını ve benim yüceliğimi, bana verdiğin yüceliği görmelerini istiyorum" (24. ayet).

Bunların hepsi, kendisine ait olanlar için ettiği aracılık duasının ve O'nun yaşamı aracılığıyla kurtulmanın bir parçasıdır.

Mesih'in kendisine ait olanlar için aracılığının bir yönü daha vardır. Aracılığı, mahkemedeki bir avukatın savunmasının niteliklerine sahip olabilir.

Kurtulmuş olanların da günah işledikleri zamanlar vardır. Bu olduğu zaman, göklere çıkıp (Eyüp 1:6) Tanrı'nın günah işleyen çocuklarına karşı suçlamada bulunan birisi vardır.  Bu kişi İblis'tir. Adı, "kardeşlerin suçlayıcısı"dır ve "Tanrımız'ın önünde gece gündüz" suçlamaktadır (Vahiy 12:10). Bu durum, Tanrı'nın sağ tarafında oturanın aracılık etmesini gerektirir. Fakat suçlayıcı (savcı), Mesih'in aracılık ettiklerini suçlayamaz. Şöyle yazılmıştır: "Tanrı'nın seçtiklerini kim suçlayacak? Onları aklayan Tanrı'dır. Kim suçlu çıkaracak? Ölmüş, üstelik dirilmiş olan Mesih İsa, Tanrı'nın sağındadır ve bizim için aracılık etmektedir" (Romalılar 8:33, 34).

Aynı gerçeği ifade eden başka bir ayet daha vardır: "Yavrularım, bunları size günah işlemeyesiniz diye yazıyorum. Ama içimizden biri günah işlerse, adil olan İsa Mesih bizi Baba'nın önünde savunur. O, günahlarımızı, yalnız bizim günahlarımızı değil bütün dünyanın günahlarını da bağışlatan kurbandır" (1. Yuhanna 2:1, 2).

O halde buradan şunu öğreniyoruz; biri, Tanrı Oğlu'nun ölümü nedeniyle Tanrı tarafından aklandığında İblis tarafından Tanrı önünde suçlanır. Tanrı'nın kutsal yasasını çiğnemekle suçlanır ve bu nedenle ölümü hak eder. Sonra, doğru olan İsa, günahkârı savunmak üzere ortaya çıkar. Kendisinin çarmıh üzerindeki ölümünün bu günahın gerektirdiği cezanın bedelini ödediğini ve bu nedenle bu kişinin mahkûm edilemeyeceğini söyler. İsa Mesih'in bu savunması nedeniyle aklanmış olanlar için mahkûmiyet yoktur. 

Bu savunma hiçbir şekilde, günahkâr tarafından yapılacak itiraf, tövbe, dua ya da başka bir şeye bağlı değildir. Şöyle diyor: "Biri günah işlerse, İsa Mesih bizi Baba'nın önünde savunur." Bunun böyle olması iyidir, çünkü zaman zaman farkında olmadan Tanrı'ya karşı günah işleyebiliriz.

Mesih'in savunması elbette herhangi bir imanlı tarafından tecrübe edilemez. Tanrı'nın çocukları günah işlediklerinde göklerde olan bir şeydir ve çoğu insanın düşündüğünden çok daha sık gerçekleşmektedir. Tanrı Sözü açıklamasaydı bunu bilme olanağımız olamazdı. Bununla birlikte bu bilgi, bu büyük gerçeği gören ve kurtulmuş insanların ne kadar sık günah işlediklerini bilenler için son derece büyük bir teselli ve güvence vermektedir. 

O halde, bu da bu yaşamda kurtuluşun bir parçasıdır. Bu konuda çok daha fazlası söylenebilir, fakat burada anlattıklarımız Tanrı'nın kurtuluşunun bu kısmının ne kadar önemli olduğunu anlatmaya yeterlidir. Bu nedenle, kurtulmuş olanlar sona dek kurtulmuş sayılırlar (İbraniler 7:25'i bu şekilde anlayabiliriz). İnsan, aracısı yaşadığı sürece güvendedir. Ve bu aracı sonsuza dek yaşayacaktır.

Bölüm 12

Sonsuz Sevginin Hedefi

Tanrı'nın adaletinin Mesih'in ölümüyle yerine geldiğini, bireylerin günahlarının bağışlanmasından anlarız.

Tanrı bir kişiyi akladıktan sonra hiçbir şey onu Tanrı'nın sevgisinden ayıramaz. Pavlus bunu şöyle ifade etmektedir: "Mesih'in sevgisinden bizi kim ayırabilir? Sıkıntı mı, elem mi, zulüm mü, açlık mı, çıplaklık mı, tehlike mi, kılıç mı? Eminim ki, ne ölüm, ne yaşam, ne melekler, ne yönetimler, ne şimdiki ne gelecek zaman, ne güçler, ne yükseklik, ne derinlik, ne de yaratılmış başka bir şey bizi Rabbimiz Mesih İsa'da olan Tanrı sevgisinden ayırmaya yetecektir" (Romalılar 8:35, 38, 39).

Kurtulmuş kişi Tanrı'nın sevgisinin değişmez nesnesidir ve Tanrı kişiyle bu sevgisine göre ilgilenir. Kimse Tanrı'nın kurtulmuş olan kişiye karşı öfkelendiğini düşünmesin. İsa Mesih'i kurtarıcısı olarak kabul eden kişilere karşı Tanrı öfke duymaz. 

Tanrı dünya için duyduğu sevgi nedeniyle oğlunu vermiştir. Oğul'u kabul edenlere Tanrı her türlü yaşam koşulları altında kendi amaçlarını gerçekleştirebilmeleri için ihtiyaç duydukları her şeyi verir. "Öz oğlunu bile esirgemeyip O'nu hepimiz için ölüme teslim eden Tanrı, O'nunla birlikte bize her şeyi bağışlamayacak mı?" (Romalılar 8:32).

Bu tüm şeyler Oğul'a ve egemenliğine dair olanlardır, bu nedenle de mutlaka maddi ya da geçici şeyleri içermeyebilirler. Aslında Tanrı ruhsal bereketlerin daha üstün olduğunu anlayabilmeleri için, çocuklarından maddi şeyleri esirgeyebilir ve sık sık da esirgemektedir.

Kurtulmuş olanların acı ya da çile çekmesiyse, bu acı ancak maddi ve geçici olan âlemin sınırlaması olarak görülürse anlaşılabilir. Acıyla maddi ya da geçici şeyler esirgenir ya da tamamıyla alınır. Beden acı çeker, planlar bozulur, arkadaşlar kaybedilir ve birçok başka şey olur. Tüm bu şeyler yaratıcı olandan yaratılmış olana, Tanrı'dan insana verilmiş şeylerin geri alınmasıdır. Tüm bu şeyler O'nun sağlayışının bir parçasıdır. Tanrı'nın çocuğu doğal yasaları çiğnediği veya kendi ihmali dışında bir nedenle acı çekiyorsa, Tanrı geçici bereketler yoluyla olan sağlayışını azaltır, öyle ki daha önemli ve büyük olan ruhsal bereketlerinden verebilsin.

Kör olarak doğmuş olan adam öyle doğmuştu ki, Tanrı'nın gücü hayatında daha çok gösterilebilsin (Yuhanna 9:1-3). İsa'nın sevdiği Meryem ve Marta bile derin üzüntü içinde günler geçirmişlerdi. "...Tanrı'nın yüceliğine, Tanrı Oğlu'nun yüceltilmesine hizmet edecek" (Yuhanna 11:4). Büyük acılara katlanmış olan Pavlus da şöyle demişti:

"Kanım şu ki, bu anın acıları gözümüzün önüne serilecek yücelikle karşılaştırılmaya değmez" (Romalılar 8:18).

Tanrı'nın kendisine ait olanlar için kesin olan bir sağlayışı vardır, bu da acı çekmeye neden olur. Buna terbiye de denir. "Size oğullar diye seslenen şu öğüdü de unuttunuz:

Oğlum, Rab'bin terbiye edişini hafife alma,
Rab seni azarlayınca cesaretini yitirme.
Çünkü Rab sevdiğini terbiye eder,
Oğulluğa kabul ettiği herkesi cezalandırır.

Terbiye edilmek uğruna acılara katlanmalısınız. Tanrı size oğullarına davranır gibi davranıyor. Hangi oğul babası tarafından terbiye edilmez? Herkesin gördüğü terbiyeden yoksunsanız, oğullar değil, yasadışı evlatlarsınız" (İbraniler 12:5-8). Bu, Tanrı'nın çocuğu olan herkesin terbiye edileceğini öğretmektedir.

Tanrı'nın terbiye edişini anlamak için kişinin cezalandırma, dayakla yola getirme ve terbiye etme sözcükleri arasındaki farkı anlaması gerekir. Hepsi kişiye sıkıntı ve acı verir. Cezalandırma bir suç olduğunda, bir yasa çiğnendiğinde adaleti yerine getirmek için uygulanır. İsa Mesih'i kabul etmeyenlerin günahlarıyla ilgili, "Böyleleri Rab'bin varlığından uzak kalarak sonsuza dek mahvolma cezasına çarptırılacaklar" (2. Selanikliler 1:9) denilmiştir. Bu, Tanrı'nın adaletinin sağlanması için yerine gelecektir. Tanrı kendi çocuklarını cezalandırmaz.

Dayakla yola getirme özel bir suç varsa uygulanır ve nedeni de düzeltme ve yeniden yapılandırma, yola getirmedir.

Dayakla yola getirmenin cezalandırma gibi, adaleti yerine getirme özelliği yoktur.

Terbiyeyse, terbiye edilen kişide bulunan hataları düzeltme amaçlıdır, suçlu olmakla ilgisi yoktur. Amaç adaleti yerine getirmek değil, hatalardan ve yanlışlardan uzaklaştırmak, iyileştirmektir. Tanrı, çocuklarını pak olmayan şeylerden arındırmak için terbiye eder.

Terbiye etmek, Baba Tanrı'nın sevgisinin dışavurumudur. Terbiyenin getirdiği acıyla yasa altında cezalandırılmaktan kurtulmuş olanların yaşamında Tanrı'nın kutsallığıyla uyum içinde olmayan şeylerden aklanması sağlanır.

Terbiye edilmenin amacı ürün vermektir: "Terbiye edilmek başlangıçta hiç tatlı gelmez, acı gelir. Ne var ki, böyle eğitilenler için bu sonradan esenlik veren doğruluğu üretir" (İbraniler 12:11).

Tanrı'nın kurtulmuş olanlar için başka bir sağlayışı da, kudretinin aşkın büyüklüğünü tecrübe edebilmeleridir. İman eden kişi kendi gücü ve yoluna göre yaşamaya terk edilmez. Pavlus Efes'teki kutsallara (tüm inanlılar kutsallardır) usanmadan kendileri için şöyle dua ettiğini yazmıştı: "Bunun için, Rab İsa'ya iman ettiğiniz ve bütün kutsalları sevdiğinizi duyduğumdan beri ben de sizin için sürekli şükrediyor, sizi dualarımda hep anıyorum. Rabbimiz İsa Mesih'in Tanrı'sı, yüce Baba, kendisini tanımanız için size bilgelik ve vahiy ruhunu versin diye dua ediyorum. O'nun çağrısından doğan umudu, kutsallara verdiği mirasın yüce zenginliğini ve iman eden bizler için etkin olan kudretinin aşkın büyüklüğünü anlamanız için, yüreklerinizin gözleri aydınlansın diye dua ediyorum.

Bu kudret, Tanrı'nın Mesih'i ölümden diriltirken ve göksel yerlerde sağında oturturken O'nda sergilediği üstün güçle aynı etkinliktedir. Tanrı O'nu bütün yönetimlerin, hükümranlıkların, güç ve egemenliklerin, yalnız bu çağda değil, gelecek çağda da anılacak bütün adların çok üstüne çıkardı. Her şeyi ayakları altına sererek O'na bağımlı kıldı. O'nu her şeyin üzerinde baş olmak üzere Kilise'ye verdi. Kilise O'nun bedenidir, her yönden, her şeyi dolduranın doluluğudur" (Efesliler 1:16-23.) Kutsal Kitap boyunca Tanrı'nın sonsuz kudretinin bundan daha iyi tanımlandığı hiçbir yer yoktur. Bu güç en düşkün ve güçsüz inanlı da dahil olmak üzere tüm inanlılar tarafından kısa bir süre için bile olsa tecrübe edilebilir. Bu güç kurtuluş amacının gerçekleşmesinin bir garantisidir.

Tanrı, sevgisiyle Mesih'te bize her şeyi verdiği, kendi kutsallığıyla uyum içinde olmayan şeylerden bizi arındırdığı ve bizim yaşamımızı sonsuz gücüyle her an devam ettirdiği için, kurtulmuş olanlara ait, kurtuluşla birlikte gelen harika bir sağlayış da vardır.

Bölüm 13

Kurtulmuş Olanların Sonsuzluktaki Durumu

Kendilerini Hıristiyan olarak adlandıran birçok kişi gelecekteki durumlarının ne olacağını pek de dikkate almamaktadır. Tek ilgilendikleri şu andaki durumlarıdır. Oysa ki Kutsal Kitap gelecekteki durumumuzun çok büyük öneme sahip olduğunu öğretmektedir. İlk olarak gelecekteki yaşamımız sonsuz olmasına rağmen şimdiki yaşamımız birkaç on yılla sınırlandırılmıştır. İkinci olarak da, inanlı için zevk alabileceği kurtuluşun görkemleri olmakla birlikte, şimdiki zamanda bir bedenle sınırlandırılmışızdır ve hâlâ günahın sonucu olan fakirlik, hastalık, ölüm ve acı gibi şimdiki yaşamımız boyunca devam edecek olan şeylerden etkilenmekteyizdir. Aslında iman etmiş kişinin dünyadaki varlığı, sonsuz durumu için bir hazırlık süreci gibidir. Ancak çok az kişi, iman etmiş oldukları için, kendilerini bekleyen görkemli geleceğin ve kendileri için sonsuzluk boyunca almaları üzere hazırlanmış pozisyonun farkına varmış görünmektedir. Sınırlı akıllarımız bunun muazzamlığını anlayamaz ama, Kutsal Kitap bunu, Tanrı'nın yaratmış olduklarının başına gelebilecek en harika şey olduğunu söyleyerek tanımlamaktadır.

Bu çağdaki imanlıların sonsuzluktaki durumu Rab İsa Mesih'in geri dönüşüyle  meydana çıkacaktır. "Rab'bin kendisi, bir emir çağrısıyla, başmeleğin seslenmesiyle, Tanrı'nın borazanıyla gökten inecek. Önce Mesih'e ait olan ölüler dirilecek" (1. Selanikliler 4:16, 17).

"İşte size açıklıyorum. Hepimiz ölmeyeceğiz; son borazan çalınınca hepimiz bir anda, göz açıp kapayana dek değiştirileceğiz. Evet borazan çalınacak, ölüler çürümez olarak dirilecek ve biz de değiştirileceğiz. Çünkü bu çürüyen beden çürümezliği, bu ölümlü beden ölümsüzlüğü giyinmelidir. Çürüyen ve ölümlü beden çürümezliği ve ölümsüzlüğü giyinince, 'Ölüm yok edildi, zafer kazanıldı!' diye yazılmış olan söz yerine gelecektir" (1. Korintliler 15:51-54). Bu birçok inanlının şu anda beklemekte olduğu büyük umuttur. Tüm bunlar gerçekleşince, Tanrı kurtuluş işi sayesinde Âdem'in günahından kalmış olan her sonucu, bozulmuşluk ve ahlaksızlığı ortadan kaldıracaktır.

Ama bundan daha fazlası da olacaktır. Kurtulmuş olanlar sonsuza dek "Rab'le birlikte" olacaklardır. Bu, İsa'nın bizzat öğrencilerine vermiş olduğu bir vaattir: "Çünkü size yer hazırlamaya gidiyorum. Gider ve size yer hazırlarsam, siz de benim bulunduğum yerde olasınız diye yine gelip, sizi yanıma alacağım" (Yuhanna 14:2, 3). Dünyanın temelleri atılmadan önce bu çağın inanlıları, Mesih'te, Baba Tanrı tarafından "kendi önünde sevgide" (Efesliler 1:4) kutsal ve kusursuz olmak üzere seçilmişlerdir. İsa Baba'sına, "Baba bana verdiklerinin de bulunduğum yerde benimle birlikte olmalarını ve benim yüceliğimi, bana verdiğin yüceliği görmelerini istiyorum. Çünkü dünyanın kuruluşundan önce sen beni sevdin" (Yuhanna 17:24) demiştir.

Baba'nın varlığında sevgisini, Oğul'un paydaşlığının keyfini çıkartmak ve görkemiyle dolmak kurtulmuş kişi için kesin olan bir  beklentidir. Ama bundan fazlası da vardır.

Onlar sadece İsa'yla birlikte olmakla kalmayacak, O'nun gibi olacaklardır. "Sevgili kardeşlerim, daha şimdiden Tanrı'nın çocuklarıyız, ama ne olacağımız henüz bize gösterilmedi. Ancak, Mesih göründüğü zaman O'na benzer olacağımızı biliyoruz. Çünkü O'nu olduğu gibi göreceğiz" (1. Yuhanna 3:2). "Bizler topraktan olana nasıl benzediysek, göksel olana da benzeyeceğiz" (1. Korintliler 15:49). İsa Mesih bizim zavallı bedenlerimizi değiştirecektir. "O her şeyi kendine bağımlı kılmaya yeten gücünün etkinliğiyle zavallı bedenlerimizi değiştirip kendi yüce bedenine benzer hale getirecektir" (Filipililer 3:21).

Tanrı Oğlu'nun benzerliğine dönüştürülmek daha görkemli bir pozisyondur. Bu nedenle de müjdeli bir haberdir. "Rabbimiz İsa Mesih'in yüceliğine kavuşmanız için, bildirdiğimiz Müjde'yle sizi bu kurtuluşa çağırdı" (2. Selanikliler 2:14) Henüz bunu yaşamamış olsak da, İsa Mesih bu ayrıcalığı Baba tarafından seçilmiş olanlara vermiştir (Yuhanna 17:22). "Yaşamınız olan Mesih göründüğü zaman siz de yücelmiş olarak O'nunla birlikte görüneceksiniz" (Koloseliler 3:4).

Fakat iman edenler için günahın sonucundan kurtulmaktan daha fazlası da vardır. Sonsuzluk boyunca Mesih'le birlikte olup, O'nun benzerliğine dönüştürülmek, O'nun sahip olduğu görkeme sahip olmak. Bu kişiler Tanrı'yla tam bir birliğe sahip olacaklardır. Bu, uyum içinde olmaktan çok daha fazla bir şeydir. Melekler Tanrı'yla mükemmel bir uyum içerisindedirler, fakat onlar farklı bir seviyeye aittirler. Başka bir sınıftandırlar. İsa Baba'sına şöyle dua etmiştir: "Yalnız onlar (elçiler) için değil, onların sözüyle bana iman edenler için de istekte bulunuyorum, hepsi bir olsunlar. Baba, senin bende olduğun ve benim sende olduğum gibi onlar da bizde olsunlar. Dünya da beni senin gönderdiğine iman etsin" (Yuhanna 17:20, 21). Bu, Tanrı'nın bulunduğu seviyeye yükseltilmekten başka bir şey değildir. Ancak o zaman Baba Tanrı ile Oğul Tanrı arasında şimdi bulunan aynı birliğe sahip olmak mümkündür.

Bu çağda kurtulmuş olanlarla ilgili bu ifadeyi destekleyen başka açıklamalar da bulunmaktadır. "Çünkü bizler O'nun bedeninin üyeleriyiz. Bunun için adam annesini babasını bırakıp karısına bağlanacak, ikisi tek beden olacak. Bu sır büyüktür; ben bunu Mesih ve Kilise'yle ilgili olarak söylüyorum" (Efesliler 5:30-32). Burada Mesih ve kurtulmuşların arasındaki ilişkinin karı koca arasındaki ilişki gibi olduğu vurgulanır. Bir adam ve karısının aynı seviyede olmaları gerektiği gibi, Mesih ve Kilise'si de öyledir. Kurtulmuş olanlar için olabilecek en uç ve harika şey, göksel olan, ilahi seviyeye yükseltilmektir.

Tanrı insanı yalnızca günahtan kurtarıp, Âdem'in sahip olduğu ilk duruma döndürmüş olsaydı bile, insanlar için bu yine de harika bir şey olurdu. Bundan biraz daha fazlasını yaparak insana meleklerle aynı pozisyonda olma hakkını verseydi, bu daha da hoş olurdu. Bununla yetinmeyip başmelek olma, serafim ya da kerubim olma ayrıcalığını verse daha da harika olurdu. Ama Tanrı bundan çok daha fazlasını yaparak insanı kendi seviyesine yükseltmiştir.

Bu gerçek çok az anlaşıldığı için tekrar etmekte yarar vardır. Bu yapılan harika iş, bir zamanlar Lusifer'in kendi kendisine, en yüce olan gibi olmak için kendi çabalarıyla uğraşmasından daha büyük ve mucizevi bir iştir.

Aynı zamanda Tanrı gibi olmak, insanın günah işleyip Tanrı'ya isyan etmesine neden olan, Şeytan tarafından insana verilmiş olan bir vaattir. Hem Lusifer hem de insan bunu kendi çabalarıyla elde etmeye çalışmış ve bu çaba Tanrı'ya isyan etmelerine sebep olmuştur. Oysa Tanrı kendisine karşı isyan eden, yaratmış olduğu insana, günahlarının cezasına ilişkin oğlunu kabul etmesi sonucu karşılıksız olarak bu ayrıcalığı vermektedir.

BU DENLİ BÜYÜK BİR KURTULUŞ!

Bölüm 14

İsa Mesih Aracılığıyla Tanrı'nın Sağladığı Kurtuluş

İnsanın doğmadan sahip olduğu günahlı doğası yalnız kendisine bağımlı olmasına neden olur, bu nedenle de insan, kurtuluşuna bir katkıda bulunmakta ısrarcıdır. Bunu yapamayacağını öğrenmek insan için kabul edilmesi en zor şeylerden biridir. Bu nedenle Kutsal Kitap kurtuluşun yalnız Tanrı tarafından –Baba Tanrı, Oğul Tanrı ve Tanrı olan Kutsal Ruh– gerçekleştirildiğini her durumda yinelemektedir. Tanrı'nın kurtuluşun yalnız ve yalnız kendi işi olduğu gerçeğini vurgulaması, bu gerçeğin daha fazla belirtilmeye ihtiyacı olduğunu gösterir.

İnsanın kendi çabaları ve katkılarıyla kendini Tanrı'yla yeniden yakın ilişkiye ve hatta O'nunla bir birliğe geri getirebileceği düşüncesi, günahın Tanrı ve insan arasında yol açtığı uçurumun büyüklüğünün fark edilmesiyle birlikte anlamsız hale dönüşür. Bu boşluk, bu uçurum, ancak Tanrı'nın kendi işiyle doldurulup kapatılabilir.

İnsanın kendi kurtuluşuna katkıda bulunabileceğini düşünmek sınırlı olanın sınırsız olana katkıda bulunamayacağını anlamamak demektir. Bu aynı zamanda, düşmüş olan insanın günahlı durumunu ve bu durumdaki çaresizliğini anlamamaktır.

Bu nedenle Mezmurcu Davut farklı yerlerde şöyle demiştir: "Kurtuluş RAB'dedir" (Mezmurlar 3:8); "RAB benim ışığım, kurtuluşumdur" (Mezmurlar 27:1) ve "Tek kayam, kurtuluşum, kalem O'dur, asla sarsılmam" (Mezmurlar 62:2).

Kurtuluşun Kaynağı Tanrı'nın Sevgisidir

Tanrı sadece insanı sevmekle kalmaz. Kendisi sevgidir (1.Yuhanna 4:8). Kurtuluş böyle birisi tarafından gerçekleştirilmiştir. Kurtuluş Kutsal Kitap'ta defalarca tekrarlanan Tanrı'nın sevgisinin dışavurumudur.

"Çünkü Tanrı dünyayı o kadar çok sevdi ki, biricik oğlunu verdi. Öyle ki, O'na iman edenlerin hiçbiri mahvolmasın, hepsi sonsuz yaşama kavuşsun" (Yuhanna 3:16). Burada Tanrı'nın sevgisinin ölçüsünün kendi oğlu olduğu söylenmektedir ve O sonsuzdur; bu nedenle Tanrı'nın insanlık için olan sevgisi sonsuzdur ve herhangi bir kişinin günahıyla sınırlanamaz. "Kutsal Yasa suç çoğalsın diye araya girdi; ama günahın çoğaldığı yerde Tanrı'nın lütfu daha da çoğaldı" (Romalılar 5:20).

Aşağıdaki ayetler kurtuluşun Tanrı'nın lütfuyla mümkün olduğunu ilan etmektedirler: "Tanrı ise bizi sevdiğini şununla kanıtlıyor: Biz daha günahkârken, Mesih bizim için öldü" (Romalılar 5:8). "Tanrı, biricik oğlu aracılığıyla yaşayalım diye O'nu dünyaya gönderdi, böylece bizi sevdiğini gösterdi. Tanrı'yı biz sevmiş değildik, ama O bizi sevdi ve oğlunu günahlarımızı bağışlatan kurban olarak dünyaya gönderdi. İşte sevgi budur" (1. Yuhanna 4:9, 10). "Ama merhameti bol olan Tanrı bizi çok sevdiği için, suçlarımızdan ötürü ölü olduğumuz halde, bizi Mesih'le birlikte yaşama kavuşturdu. O'nun lütfuyla kurtuldunuz" (Efesliler 2:4, 5).

Kurtulmuş olanların Tanrı çocukları diye çağrılması Tanrı'nın sevgisinin bir dışavurumudur (1. Yuhanna 3:1). Çocuklarını düzeltip değiştirmesi, terbiye etmesi de XII. bölümde gördüğümüz gibi yine sevgisinden kaynaklanmaktadır (İbraniler 12:6).

Onların kendisinin önünde sevgide kusursuz olarak bulunmaları Tanrı'nın çocukları için amacıdır (Efesliler 1:4). Pavlus aklanmış olanları hiçbir şeyin Mesih İsa'da bulunan Tanrı'nın sevgisinden ayırmaya yetemeyeceğini kesin bir dille vurgulamıştır.

Kurtuluş, Tanrı'nın düşmüş olan insan için olan ve sevgisinden kaynaklanan işidir. Öyleyse insanın kurtuluş işinin mükemmelliğine küçük de olsa bir katkıda bulunmak zorunda olması ya da bunu istemesi Tanrı'nın sevgisinin aşağılanması değil midir?

İnsanın herhangi bir katkıda bulunmasına gerek olmayan yalnız Tanrı'nın gerçekleştirdiği bu kurtuluş, Tanrı'nın kurtuluş planının uygulaması ve bu kurtuluş planının açık kanıtıdır.

Kurtuluş dünyanın ve insanın yaratılışından çok önce planlanmış ve amaçlanmıştır. İmanlılar dünyanın temellerinin konulmasından çok önce seçilmişlerdir (Efesliler 1:4). Sonsuz yaşam –"Elçiliğim, yalan söylemeyen Tanrı'nın zamanın başlangıcından önce vaat ettiği sonsuz yaşam umuduna dayanmaktadır" (Titus 1:2)– önceden vaat edilmiştir. Mesih'in çarmıh üzerinde ölümü –"İşte dünyanın günahını ortadan kaldıran Tanrı Kuzusu! Kendisi için, 'Benden sonra biri geliyor, O benden üstündür. Çünkü O benden önce vardı' dediğim kişi işte budur" (Yuhanna 1:29-30); "Dünyanın kuruluşundan önce bilinen Mesih, çağların sonunda sizin yararınıza ortaya çıktı" (1. Petrus 1:20)– çok önceden belirlenmiştir. Kurtuluş planına Tanrı, insan var olmadan karar vermiştir.

Kesinlikle insanın bu plan hakkında yapabileceği bir şey yoktur. Yenilenme ya da yeniden doğuş insanın sonsuz yaşam alması ve Tanrı'nın egemenliğine girişi (Yuhanna 3:3, 5), hepsi Tanrı'dandır. Bu en iyi şekilde şöyle ifade edilmiştir: "Onlar ne kandan, ne beden ne de insan isteğinden doğdular; tersine, Tanrı'dan doğdular" (Yuhanna 1:13).

Hiçbir insan, fiziksel doğumuna katkıda bulunma şansı olmadığı gibi, ruhsal doğumuna da katkıda bulunamaz. Bir insan ruhsal olarak yeniden doğduğunda sonsuz yaşama sahip olduğu için, sonsuzluk boyunca kurtulmuş olur.

Kutsal Ruh kurtulmamış dünyayı günah konusunda suçlu olduğuna ikna etmektedir (Yuhanna 16:8, 9). Mesih kendi kanıyla herkesi Tanrı'ya satın almıştır (Vahiy 5:9). "Şöyle ki, Tanrı insanların suçlarını saymayarak dünyayı Mesih'te kendisiyle barıştırdı ve barıştırma sözünü bize emanet etti" (2. Korintliler 5:19).

Aklayan Tanrı'dır (Romalılar 8:33). Doğru insan imanla yaşayacaktır (Romalılar 1:17). "Gözümüzü imanımızın öncüsü ve tamamlayıcısı İsa'ya dikelim. O kendisini bekleyen sevinç uğruna utancı hiçe sayıp çarmıhta ölüme katlandı ve Tanrı'nın tahtının sağında oturdu" (İbraniler 12:2).

İmanlılarda çalışan Tanrı, "...kendisini hoşnut edeni hem istemeniz hem de yapmanız için sizde etkin olan Tanrı'dır" (Filipililer 2:13). İmanlılar Tanrı'nın gücüyle ve Tanrı'nın kendi adıyla korunmaktadırlar (1. Petrus 1:5 ve Yuhanna 17:11). Son olarak, Rab İsa Mesih tüm imanlıların bedenini kendi görkemli bedeniyle değiştirecektir (Filipililer 3:21). Daha birçok ayet sıralanabilir, ama şimdiye kadar baktığımız ayetler Tanrı'nın insanları yalnız kendisinin kurtardığını vurgulamakta olduğunu anlamamıza yetmektedir. Tüm bu gördüklerimizin içinde, insanın kendi kurtuluşu için küçücük de olsa katkıda bulunabilmesi için bir yer var mıdır? Bu, gerçekleştirilen şeyin doğasına aykırı olacaktır.

"Rab benim kurtuluşumdur."

"Sadece O kurtuluşumdur."

İsa Mesih Aracılığıyla

İçinde yaşadığımız zaman, Üçlübirlik öğretisinin saptırıldığı, genel olarak reddedildiği ve İsa Mesih'in tanrılığını inkâr edip, karakter aracılığıyla kurtuluşu öğreten Üniteryen düşüncenin yaygın olduğu bir zamandır. Bu nedenle Kutsal Kitap'ın İsa Mesih'in kurtuluştaki yeri konusunda ne dediğini öğrenmek bu zamanda daha büyük bir önem taşımaktadır.

Tanrı'nın Söz'ünde sağladığı kurtarışın, Kurtarıcı olan İsa Mesih aracılığıyla mümkün olduğunu kavramadan bu kurtarışı tam olarak anlamak mümkün değildir. Ama Mesih'in yaptığı bu iş birçok kez inkâr edildiğinden, O olmadan kurtuluşun mümkün olmadığını yeniden belirtmek gerekmektedir. Bu öğretişi reddetmek Kutsal Kitap'ın en önemli mesajını reddetmektir.

İsa öğrencilerine, "Yüreğiniz sıkılmasın. Tanrı'ya iman edin, bana da iman edin" (Yuhanna 14:1) demiştir. Sadece Tanrı'ya –yaratan bir Tanrı olduğuna ve O'nun insan için sağlayışta bulunduğuna– inanmak yeterli değildir. Oğul'u kabul etmeden kimse Baba'ya gidemediği için, Tanrı'nın oğlu İsa Mesih'e inanmak da eşit derecede önemlidir. " 'Yol, gerçek ve yaşam Ben'im' dedi. 'Benim aracılığım olmadan Baba'ya kimse gelemez' " (Yuhanna 14:6).

O, Tanrı'ya giden yoldur. Hiç kimse İsa Mesih olmadan Tanrı'ya ulaşamaz. Tanrı'nın oğlundan başka kimse Tanrı'yı görmemiştir. Oğul dünyada insanların arasında bir insan olarak yaşamış ve insanlara Tanrı'yı göstermiştir. O gerçek ve yaşamdır. O'nu reddetmek Tanrı'ya giden yolu, gerçeği ve yaşamı reddetmek demektir. "Kendisinde Tanrı Oğlu bulunanda yaşam vardır, kendisinde Tanrı Oğlu bulunmayanda yaşam yoktur" (1. Yuhanna 5:12).

Kongo'daki bir misyonere birisi, orada yaşayan yerlilerin cennet ve cehenneme inandıklarını söylemiş. Bu insanlar aynı zamanda insanın içinde bulunduğu bozulmuşluk nedeniyle kendi kendine cennete gitmesinin mümkün olmadığına, bu nedenle cehenneme gitmek zorunda olduğuna da inanıyorlarmış. Bu nedenle sürekli kurbanlar sunarak cehennemdeki cezalarının azaltılmasını sağlamaya çalışıyorlarmış.

İsa Mesih cennete gitmenin ve Baba'ya ulaşmanın tek yolu olduğundan ve bu insanlar İsa Mesih'i tanımadıklarından, onlar için Tanrı'ya ulaşmak mümkün değildir. En azından bu insanlar var olan tek Yol'u görmemezlikten gelip, Tanrı'ya kendi çabalarıyla ulaşmaya çalışan Üniteryenler'in bakış açısına sahip olma hatasını yapmamaktadırlar. Kendilerinin Tanrı'yı memnun etmekten âciz olduklarını anlamışlardır. Aslında bu Kongo yerlileri bu gerçeği, bugün kendilerini Hıristiyan diye adlandıran birçoklarından daha iyi anlamışlardır. 

İnsan günah nedeniyle Tanrı'dan ayrılmış ve uzaklaşmıştır ve Tanrı'ya tekrar ancak Mesih İsa sayesinde yaklaşabilir. "Başka hiç kimsede kurtuluş yoktur. Bu göğün altında insanlara bağışlanmış, bizi kurtarabilecek başka hiçbir ad yoktur" (Elçilerin İşleri 4:12).

"Baba'nın oğlunu dünyanın kurtarıcısı olarak gönderdiğini gördük, şimdi buna tanıklık ediyoruz" (1. Yuhanna 4:14). "Kendisini kabul edip, adına iman edenlerin hepsine Tanrı'nın çocukları olma hakkını verdi" (Yuhanna 1:12). "Oğul'a iman edenin sonsuz yaşamı vardır. Ama Oğul'un sözünü dinlemeyen yaşamı göremeyecektir. Tanrı'nın gazabı böylesinin üzerinde kalır" (Yuhanna 3:36).

Tamamen Tanrı'nın oğlu ve tamamen insan olan İsa Mesih'ten başka hiçbir yerde kurtuluş yoktur. Kutsal Kitap'ın kurtuluştan bahsederken her zaman bunun Mesih'te, Mesih'le, O'nunla, O'nda ve O'nun aracılığıyla diye bahsetmesi bunu tekrar tekrar kanıtlamaktadır. İsa Mesih her zaman, Tanrı'nın insanı kurtarmak için yaptığı işin bir parçasıdır.

Aşağıda İsa Mesih'in kurtuluş ve kendi kimliği hakkında yapmış olduğu tanımların bulunduğu ayetlerden bazıları yer almaktadır. Bu ayetler İsa Mesih'in kurtuluşta oynadığı rolün önemini vurgulamaktadır. Tanrı'nın kurtuluşa ilişkin sonsuz tasarıları Mesih'te tasarlanmış ve gerçekleşmiştir (Efesliler 3:11).

İmanlılar dünyanın temelleri kurulmadan önce İsa Mesih'te seçilmişlerdir (Efesliler 1:4). Tanrı insanları yaptıklarına göre değil lütfuna göre kurtarır. "Tanrı bizi yaptıklarımıza göre değil, kendi amacına ve lütfuna göre çağırıp, kutsal bir yaşama çağırdı" (2. Timoteos 1:9).

O, kurtulmuş olanlar için lütfunun yüce zenginliği ve iyiliğini Mesih İsa'da göstermektedir (Efesliler 2:7). "İşte dünyanın günahını ortadan kaldıran Tanrı Kuzusu!" (Yuhanna 1:29). "O'nda kurtuluşa, günahlarımızın bağışına sahibiz" (Koloseliler 1:14) ve Oğul tüm dünyanın günahlarını bağışlatan kurban kuzusu olduğu için bu mümkündür (1. Yuhanna 2:2). Tanrı çarmıhta akıtılan İsa Mesih'in kanı aracılığıyla her şeyi kendisiyle barıştırmıştır (Koloseliler 1:20).

İmanlılar sevgili Oğul'da kabul edilmiş (Efesliler 1:6 ve Matta 3:17) ve her bakımdan tamamlanmışlardır (Koloseliler 2:10). Tanrı'nın emektaşlarıdırlar. "O'nun önceden hazırladığı iyi işleri yapmak üzere Mesih İsa'da yaratıldık" (Efesliler 2:10).

Tanrı'nın insanın kurtuluşu için yaptığı hiçbir şey Tanrı Oğlu'ndan ayrı olarak gerçekleşmemiştir ve Tanrı'nın Söz'ü bu gerçeği açıkça belirtir. Bu nedenle İsa Mesih'in Tanrı'nın oğlu olarak yaşamında yer almadığı kişiler için kurtuluş söz konusu değildir.

Kurtuluş sadece Tanrı'dan geliyor ve kendi işi olarak İsa Mesih aracılığıyla gerçekleşiyorsa,  insanın buna bir katkıda bulunması mümkün müdür?

Bölüm 15

İnsan, Lütuf Ve İman Yoluyla Nasıl Kurtulmuştur?

Herkesin zihninde oluşan önemli bir soru vardır, o da şudur: Kurtuluşun da dahil olduğu tüm bu şeylere sahip olmak birey için nasıl mümkündür? Kurtulmak için bir şey yapmamız gerekiyorsa, ne yapmalıyız? İyi bir şekilde yorumlandığında Kutsal Kitap bu konuda bize basit ama kesin bir cevap vermektedir.

Kurtuluş Tanrı tarafından lütufla sunulmuştur, insan tarafından da ancak imanla alınabilir. "İman yoluyla, lütufla kurtuldunuz. Bu sizin başarınız değil, Tanrı'nın armağanıdır. Kimsenin övünmemesi için iyi işlerin ödülü değildir" (Efesliler 2:8, 9).

Lütufla

Lütuf, Kutsal Kitap'taki en önemli kelimelerden biridir. İnsanın Tanrı için ne yaptığını değil, Tanrı'nın insan için ne yaptığını anlatan bir kelimedir. Bunun kendisine iman edenler için sevgisi ve sınırsızlığıyla birlikte işleyen aşkın sağlayışı olduğu söylenebilir. Bu, Tanrı'nın insana duyduğu, Hıristiyanlar'ın varlığını ve sahip oldukları her şeyi İsa Mesih aracılığıyla sağlayan iyilik ve sevgidir. "Öz oğlunu bile esirgemeyip O'nu hepimiz için ölüme teslim eden Tanrı, O'nunla birlikte bize her şeyi bağışlamayacak mı?" (Romalılar 8:32).

Tanrı sevgi ve lütuftur, bu sevgi eylemde görünür.

Lütuf hak edilmeyendir. Aslında lütfu lütuf yapan insanın bunu hak etmemesi ve buna rağmen almasıdır. İnsan günah işlememiş olsaydı, o zaman İsa Mesih Tanrı'nın lütfuyla her insan için ölüm acısını çekmemiş olacaktı (İbraniler 2:9).

Lütuf günah tarafından engellenemediği gibi sınırlanamamıştır. "Kutsal Yasa suç çoğalsın diye araya girdi; ama günahın çoğaldığı yerde Tanrı'nın lütfu daha da çoğaldı" (Romalılar 5:20). "Tanrı ise bizi sevdiğini şununla kanıtlıyor: Biz daha günahkârken, Mesih bizim için öldü" (Romalılar 5:8). Birisi şöyle demiştir: "Lütfun gönderildiği yerde ne bulduğu önemli değildir ama getirdikleri önemlidir."

Kurtuluşa ait her şey lütuftur. Bu, Tanrı'nın sadece insanın düşüş ve günah nedeniyle kaybetmiş olduklarını yenilemesi, insanın günah ve suçunu kaldırması değildir.  Bu aynı zamanda kurtulmuş olan insanı Tanrı'nın kendi oğlunun benzerliğine dönüştürmesi ve sonsuzluk boyunca görkemli bir duruma getirmesini de içermektedir.

Kurtuluş geniş anlamıyla, geçmiş, şimdiki ve gelecek zamanda Tanrı'nın imanlı için yaptığı sürekli lütuf eylemleridir.

"Söz [Tanrı Oğlu] insan olup aramızda yaşadı. O'nun yüceliğini –Baba'dan gelen, lütuf ve gerçekle dolu biricik Oğul'un yüceliğini– gördük. Nitekim hepimiz O'nun doluluğundan lütuf üzerine lütuf aldık" (Yuhanna 1:14, 16).

"Mesih, Tanrı'nın lütfuyla herkes için ölümü tatmıştır" (İbraniler 2:9). "Tanrı'nın bilgelik ve anlayışla üzerimize yağdırdığı lütfunun zenginliği sayesinde, Mesih'in kanı aracılığıyla Mesih'te kurtuluşa, suçlarımızın bağışlanmasına kavuştuk" (Efesliler 1:7). "İnsanlar İsa Mesih'te olan kurtuluşla, Tanrı'nın lütfuyla, karşılıksız olarak aklanırlar" (Romalılar 5:21). Pavlus, "Ama şimdi neysem, Tanrı'nın lütfuyla öyleyim. O'nun bana olan lütfu boşa gitmedi" (1. Korintliler 15:10) ve "Ama O bana, 'Lütfum sana yeter. Gücüm güçsüzlükte tamamlanır' dedi" der (2. Korintliler 12:9). "Günah size egemen olmayacaktır. Çünkü Kutsal Yasa'nın yönetimi altında değil, Tanrı'nın lütfu altındasınız" (Romalılar 6:14).

"Dünyaya ve özellikle size, insan bilgeliğiyle değil, Tanrı'nın lütfuyla, Tanrı'dan gelen kutsallık ve içtenlikle davrandığımıza vicdanımız tanıktır" (2. Korintliler 1:12). "Ama lütuf her birimize Mesih'in armağanı ölçüsünde bağışlandı. Öyle ki, kutsallar hizmet görevini yapmak ve Mesih'in bedenini geliştirmek üzere donatılsın. Sonunda hepimiz imanda ve Tanrı Oğlu'nu tanımada birliğe, yetkinliğe, Mesih doluluğundaki olgunluk düzeyine erişeceğiz" (Efesliler 4:7, 12, 13). "Böylece sarsılmaz bir egemenliğe kavuştuğumuz için minnettar olalım. Öyle ki, Tanrı'yı hoşnut edecek biçimde saygı ve korkuyla tapınalım" (İbraniler 12:28). "Kardeşler, sizlere Tanrı'nın Makedonya'daki kiliselerine sağladığı lütuftan söz etmek istiyoruz: Büyük sıkıntılarla denendiklerinde, coşkun sevinçleri ve aşırı yoksullukları tam bir cömertliğe dönüştü. Ellerinden geldiği kadarını, hatta daha fazlasını kendi istekleriyle verdiklerine tanıklık ederim. Kutsallara yapılan yardıma katkıda bulunma ayrıcalığının kendilerine verilmesi için bize yalvarıp yakardılar" (2. Korintliler 8:1-4).

"Her zaman, her yönden, her şeye yeterli ölçüde sahip olarak her iyi işe cömertçe katkıda bulunabilmeniz için, Tanrı her nimeti size bol bol sağlayacak güçtedir" (2. Korintliler 9:8). "Çeşitli garip öğretilerin etkisine kapılıp sürüklenmeyin. Yüreğin yiyeceklerle değil, Tanrı lütfuyla güçlenmesi iyidir. Yiyeceklere güvenenler hiçbir yarar görmediler" (İbraniler 13:9). "Rabbimiz İsa Mesih'in kendisi ve bizi sevip lütfuyla bize sonsuz cesaret ve sağlam bir umut veren Babamız Tanrı sizi yüreklendirsin, her iyi eylem ve sözde pekiştirsin" (2. Selanikliler 2:16).

"Tüm bunlara ek olarak İsa Mesih'in ortaya çıkmasıyla imanlılara verilecek olan özel bir lütuf vaat de vardır" (1. Petrus 1:13). Kesinlikle tüm bu lütuf üstüne lütuf, kendisi lütuf ve gerçek olandan gelmektedir. Kurtuluş da yalnız lütufla mümkündür.

Sizden Değil

İnsanın kurtuluşu 'kendisinden kaynaklanmadığı' için bu kurtuluşa hiçbir katkıda bulunamaz. İnsan düşmüş olduğu ve sınırlı olduğu için kendisi için yapabileceği şeyler de er ya da geç başarısızlıkla sonuçlanacaktır. Bu nedenle insan kurtuluşuna bir katkıda bulunabilse, kurtuluşu o zaman mükemmelliğini kaybedecek ve tamamlanmamış olacaktır.

Ama kurtuluş tamamen Tanrı'dandır ve O'nun yaptığı her şey mükemmel ve başarılıdır. "Bu nedenle vaat, Tanrı'nın lütfuna dayanmak ve İbrahim'in soyu için güvence altına alınmak üzere imana bağlı kılınmıştır" (Romalılar 4:16).

Kurtuluşun sonsuzluğu ve sınırsızlığı düşünüldüğünde, düşmüş ve günahkâr insan Tanrı'nın yaptığı bu işe katkıda bulunmak için ya da O'nun karşılıksız olarak verdiklerine karşılık vermek üzere ne tür bir katkıda bulunabilir? Öyle ki bu, Tanrı tarafından dikkate değer bulunabilsin?

Aslında kurtuluş ne yaşamını veya yüreğini Tanrı'ya teslim etme ne de tüm hayatınla O'na boyun eğme sorunu değildir. Bu kutsallaşmanın bir parçasıdır ve bunun sonsuz yaşam almayla bir ilgisi yoktur. Gerekli olsaydı, o zaman kurtuluş işlerle kazanılmış olurdu. Buna rağmen yine de kurtuluş için de bir teslim olma söz konusudur. Kişinin kurtulabilmesi için kendi doğruluğuna güvenmekten tamamen vazgeçmesi gerekir.

Günahın özü insanın kendi benliğine bağlı olma ve Tanrı'dan bağımsız olma isteği olduğu için, insanın Tanrı'ya bağımlı olmadan kendi başına gerçekleştirmeye çalıştığı tüm çabası günahlarına bir yenisini eklemekte ve onu Tanrı'dan uzaklaştırmaktadır.

İnsan için alması en zor olan ders Tanrı'ya kurtarış işinde hiçbir yardımda bulunamayacağımız gerçeğini öğrenmek gibi görünmektedir.

İşlerle Değil

Kurtuluş işlerle de mümkün değildir. Tanrı Sözü'nde bu defalarca vurgulanmıştır. "Bunu doğrulukla yaptığımız işlerden dolayı değil, kendi merhametiyle, yeniden doğuş yıkamasıyla ve Kurtarıcımız İsa Mesih aracılığıyla üzerimize bol bol döktüğü Kutsal Ruh'un yenilemesiyle yaptı" (Titus 3:5). "Tanrı bizi yaptıklarımıza göre değil, kendi amacına ve lütfuna göre kurtarıp kutsal bir yaşama çağırdı" (2. Timoteos 1:9).

Bu ayetler kurtuluş için insanın yapabileceği, On Emir'i yerine getirme, altın kuralı uygulama, kiliseye veya benzeri bir organizasyona katılma ve sosyal bir hizmete katılma gibi tüm çabaları yetersiz ve gereksiz olduğunu belirterek dışlamaktadır.  Dua, oruç, günahtan dolayı pişmanlık duyma, kendini inkâr, vaftiz ve diğer çabalarla insanın kurtuluşu kazanmaya ya da işler aracılığıyla elde etmeye çalışması yararsızdır. Bu çeşit şeylerin Tanrı'nın önünde bir değeri olmadığından değil ama kurtuluşu elde etmek veya insanın Tanrı'yla sonsuz sevinç içinde bulunma çabasına yardım edemeyeceği için yararsızdır.

Bunun günahtan kurtulmakla da ilgisi yoktur. Bu kurtulmuş veya aklanmış insanın yapması gereken bir şeydir.

Kurtuluş yapabileceğimiz işlerle kazanılmaz; öyle olsaydı artık lütuf olmazdı. "Eğer bu, lütufla olmuşsa, iyi işlerle olmamış demektir. Yoksa lütuf artık lütuf olmaktan çıkar!" (Romalılar 11:6). "Çalışana verilen ücret lütuf değil, hak sayılır" (Romalılar 4:4).

Hiç Kimse Övünmesin!

Kurtuluş hiç kimse övünmesin diye, işlerle kazanılmaz. Öyle ki, kimse Tanrı'nın önünde böbürlenmesin (1. Korintliler 1:29). Cennetin kapısına gelince melekle karşılaşıp, sorgulanıp, kendi yaptığı iyiliklerden dolayı takdir görmesi imkânsızdır. Çünkü cennet insanın kendi başarılarıyla övgü kazanamayacağı bir yerdir.

Tanrı'nın Armağanı

Kurtuluş Tanrı'nın armağanıdır. Lütuf olabilmesi için armağan olması gerekir. Burada yine insanın çabası söz konusu değildir. Eğer başarı ve iyilik şartına göre verilseydi, o zaman bir armağan değil bir ödül olurdu. Öyleyse kurtuluş iyi davranışlar sonucunda Tanrı'nın verdiği basit bir armağan değildir. Bu tekrar, insanların cennete yaptığı iyiliklere göre girmediğini gösterir.

İman Yoluyla

Kurtuluş lütufla kazanılıyorsa ve Tanrı'nın insanların iyiliğine ya da gayretli olarak yapabilecekleri şeylere bağlı olmayan bir armağanıysa, o zaman kurtuluşta insanın alabileceği rol tamamıyla Tanrı'ya güvenmek, bağımlı olmak ve Tanrı'nın karşılıksız verdiğini almaktır. Bu da tam olarak 'iman yoluyla' gerçekleşiyor demektir.

İman Tanrı'nın tüm ihtiyaçlarımızı karşılamaya yeterli olduğuna ve tamamen imkânsız olan şeyleri yapabileceğine güvenmektir. İbrahim iman edenlerin babası olarak adlandırılır (Romalılar 4:11). Tüm doğal koşullara aykırı olsa da Tanrı onun bir oğlu olacağını söylemiştir.

"İmansızlık edip Tanrı'nın vaadinden kuşkulanmadı; tersine, imanı güçlendi ve Tanrı'yı yüceltti. Tanrı'nın vaadini yerine getirecek güçte olduğuna tümüyle güvendi" (Romalılar 4:20, 21).

İbrahim tüm bu olumsuz koşulları Tanrı'yla arasına koyma hatasına düşmez, bunun yerine kendisine tamamen imkânsız gelen bir konuyu Tanrı'nın aşmasına izin verir. İşte iman budur. Buradan imanın insanın mantığına karşı olduğunu ve durumların göz önünde bulundurulmasına bağlı olmadığını anlayabilir ve insanın kendi çabalarına güvenmek yerine her bakımdan sınırsız olan Tanrı'nın işlerine güvenip, Kutsal Kitap'ta bulunan türden bir esin alabiliriz.

İmanın bir iş olmadığı kesindir. Aslında işlere son vermektir. Vaat ettiklerini gerçekleştirmesi için Tanrı'ya güvenen kişiler kendi yaşamlarında çalışması için her şeyi O'na bırakırlar (İbraniler 4:9, 10). Bu, kişinin bu işi yerine getirmesi için kendi yeteneğine güvenmemesi demektir ve bu da her zaman imanın bir parçasıdır.

İmanda insani çabaya, insanın sevaplarına yer yoktur. "Bu nedenle vaat, Tanrı'nın lütfuna dayanmak ve İbrahim'in bütün soyu için güvence altına alınmak üzere imana bağlı kılınmıştır" (Romalılar 4:16). Eğer imanda küçük de olsa bir çaba, bir insan işi olsaydı, o zaman iman, aracılığıyla lütfun çalışabileceği bir araç olamazdı.

Daha önce de gördüğümüz gibi, iman doğası gereği insani çabaları saf dışı bırakmaktadır; böyle olmasaydı bu, lütfun karşıtı olmuş olurdu. İman sadece insani çabayı saf dışı etmez, aynı zamanda insanın çaresiz ve umutsuz olduğu fikrini de beraberinde getirir. İmanlı bir kişi kendi yapamadığı bir işi yapması için bir başkasına güvenebilir.

Bir ailede bir çocuk hastalanırsa o zaman aile doktoru çağrılır. Anne baba böyle yaparak çocuğun hastalığı karşısında kişisel olarak yapabilecekleri pek fazla şey olmadığını itiraf etmiş olurlar ve doktora olan güvenlerini belirtmiş olurlar. Doktoru çağırmakla çocuklarını iyileştirmiş olmazlar. Ama doktora güvenerek onu davet etmeleri sonucunda doktorun gelip çalışması ve çocuğun iyileşmesi mümkündür.

Tanrı'ya inanmak bir kişinin kendisini Tanrı'ya adamasıdır. Yuhanna 2:24, İsa'nın Yahudiler'in de insan olduklarını bildiği için kendisini onlara adamadığını söyler. Burada 'güvenmiyordu ya da inanmıyordu' diye çevrilen kelime aslında 'adanmak' kelimesidir. Yuhanna 3:16'da da aynı kelime geçmektedir. "Öyle ki, O'na iman edenlerin hiç biri mahvolmasın, hepsi sonsuz yaşama kavuşsun." Bu şöyle söylense daha doğru olurdu: O'na kendisini adayanların hiçbiri mahvolmasın ama hepsi sonsuz yaşama kavuşsun.

Vurgulanması gereken önemli gerçek şudur ki, kurtaran iman bir dogma ya da dini bir sistem değil, bir kişidir. Tüm vaatlerini yerine getiren bir kişidir. İsa, "Size doğrusunu söyleyeyim, sözümü işitip beni gönderene (BabaTanrı'ya) iman edenin sonsuz yaşamı vardır. Böyle biri yargılanmaz; ölümden yaşama geçmiştir" (Yuhanna 5:24) der. Oğul'a da iman etmek gerekir.

"Çünkü Tanrı dünyayı o kadar çok sevdi ki, biricik oğlunu verdi. Öyle ki, O'na iman edenlerin hiçbiri mahvolmasın, hepsi sonsuz yaşama kavuşsun" (Yuhanna 3:16). Aynı zamanda Tanrı Oğlu'nun adına da iman etmek gerekir.

"Kendisini kabul edip adına iman edenlerin hepsine Tanrı'nın çocukları olma hakkını verdi" (Yuhanna 1:12). "Adı" Tanrı'nın kendisini ve insanı günahın cezasından kurtarmak için yaptığı işi temsil etmektedir. Tanrı'dan gönderilmiş olduğunu, günahkârlara sonsuz yaşam vermek üzere geldiğini kabul ederek Mesih'e inanmak, O'nun adına inanmak gerekir.

İman İsa hakkındaki şeylere, tarihte yaşamış bir kişi olduğuna, iyi bir öğretmen ya da iyi bir adam olduğuna, hatta dünyanın kurtarıcısı olmaya geldiğine inanmak değildir. O'na kişisel bir bağlılık olmalıdır–kişi kendisini O'na adamalıdır. Çünkü İsa dünyaya insanların kendilerini kurtarmalarına yardım etmek için gelmemiştir. Kaybolanı kurtarmak için, insan yardımıyla gerçekleşemeyecek olanı yapmak için gelmiştir.

Tekrarlarsak, iman Tanrı ve yaptığı iş hakkındaki gerçekleri göz önünde bulunduran zihinsel bir kabullenme değildir. "Çünkü insan yürekten iman ederek aklanır, imanını ağzıyla açıklayarak kurtulur" (Romalılar 10:10). Tanrı'ya karşı duyulan gerçek bağlılık, yürekten kaynaklanmalıdır.

İsa kendisine göre imanın açık bir tanımını vermiştir. Nikodim'e, "Gökten inmiş olan İnsanoğlu'ndan başka hiç kimse göğe çıkmamıştır. Musa çölde yılanı nasıl yukarı kaldırdıysa, İnsanoğlu'nun da öylece yukarı kaldırılması gerekir" (Yuhanna 3:14, 15) demiştir.

Çöldeki İsrail halkı (Çölde Sayım 21:5-9) imanlarını bir direğin üzerinde yukarı kaldırılmış olan tunç yılana bakarak göstermişlerdir. Bu tek hareket onların günahlarını itiraf ettiklerini, çaresiz olduklarını ve Tanrı'nın sağlayışının kendilerinin tek umudu olduğunu açıkça belirten bir iman eylemiydi.

Halk bu yılanın önemini ya da neden tunçtan yapıldığını anlamamıştı. İmanlarını analiz edip yeterince doğru ve güçlü olup olmadığına, kendi durumlarının ne kadar kötü olduğuna bakıp içinde bulundukları durumu sorgulamadılar. Bu yılana bakmak için büyük bir çaba harcamaları gerekmiyordu. Akıllarında sadece iki şey vardı; kendi umutsuzlukları ve imanlarının nesnesi olan Tanrı'nın sağlayışının yeterliliği. İşte kaybolanın aracılığıyla bulunduğu iman tam böyle bir şeydir. İman etmenin kendisinde kurtuluşa katkıda bulunma gücü yoktur. Kurtarma gücü yalnız Tanrı'dan gelir.

İman hakkında bir örnek daha vermek yararlı olabilir. Bir gezgin hayatında ilk kez Atlantik'i geçmekteyken, ilk gece uyanmış ve birdenbire karadan çok uzakta olduğunu, ölümle arasındaki tek şeyin üzerinde bulunduğu ve güçlü bir dalgayla batabilecek bir nesne olduğunu fark etmiş ve kendisini çok çaresiz hissetmişti. Bir önceki gün öğlen bu gemiyle seyahat etmeye karar vermiş ve seyahatine başlamıştı. Çünkü geminin güvenilir olduğunu düşünüyordu. Ama gecenin karanlığında kendi kendini geminin hâlâ güvenilir olduğu konusunda ikna ederek zor da olsa tekrar uykuya dalabilmişti.

Bir günahkâr da aynı şekilde İsa Mesih'e güvenmeli, Tanrı'ya götürmesi için kendisini O'na adamalı ve O'nun güvenilirliğine dayanarak güven içinde, kaygıdan uzak bir şekilde O'nda dinlenebilmelidir.

İman Tanrı'ya bağlılık olduğu için, Tanrı'nın kurtulmak için insandan beklediği şey, günah işlemeden önce Âdem'in sahip olduğu konuma geri dönmek ve Tanrı'ya tam bir bağlılığa sahip olmaktır. Âdem'in Tanrı'ya olan mükemmel bağlılığı yaratık olarak kendisini yaratan ve yaşatana olan bir bağlılıktır.

Kurtuluş buna ek olarak, Tanrı'nın İsa Mesih aracılığıyla günahı ve günahın getirdiği tüm sonuçları alarak, kendisi aracılığıyla bize her şeyi verdiğine tam güvenmek ve Tanrı'ya tüm bunlarda tam bağımlı olmak demektir.

İtiraf ve Tövbe

Kurtaran imanın özellikle belirtilmesi gereken iki önemli unsuru vardır. Bunlar itiraf ve tövbedir. Bunların kurtuluş için gerekli olmadığını düşünenler de vardır. Diğerleri de bunların önemini genişleterek kurtuluş için bunların da ek şart olduğunu vurgularlar. Bu görüşlerin ikisi de yanlıştır.

Kişinin günahlarını itiraf edip tövbe etmeden, kişisel kurtarıcısı olarak İsa Mesih'e iman etmesi mümkün değildir.

Bir günahkâr için tövbe etmek, düşüncesini değiştirmek demektir ve böyle bir düşünce değişikliği olmadan kurtuluş için Tanrı'ya bağımlı olmak söz konusu olamayacaktır. Kişi günah işlemekte bir sorun görmeyip aksine bundan zevk aldıkça, Tanrı'dan ve oğlu İsa Mesih'ten bağımsız olarak kalmaktan memnun oldukça, kurtulmak için bir arzuya sahip olamayacaktır.

Kurtuluş konusunda, Tanrı'ya bağımlı olabilmek için kişinin günahı gerçekte olduğu gibi berbat bir şey olarak görebilmesi gerekmektedir. Böyle olmadığında bu Tanrı'ya itaatsizlik olarak görülecek, Tanrı'nın kutsallığına ters düşecek, O'na karşı bir düşmanlık beslemek olacak ve kişiyi O'ndan ayıracaktır. Kişinin bundan dolayı kesin bir şekilde tövbe etmesi gerekir. Eğer birisi böyle bir tecrübe yaşamıyorsa, Kurtarıcı'ya olan imanının gerçekliğini sorgulayabilir.

Tövbeden sonra vicdan azabı hissederek yaşanması gerektiği düşüncesinde ısrar etmek veya insanın Tanrı'ya ya da insana karşı davranışının değişmesini beklemek, Vaftizci Yahya tarafından Yahudi halkına yapılan tövbe çağrısı gibi olacak (Luka 3:7-14) ya da tövbeden sonra insana bir ceza verilmesi gibi, imana insani iş ya da insani çaba eklenmesini gerektiren bir durum olacaktır.

Bir kişinin imana kendisinden bir şeyler katmaya çalışması imanı ister istemez yararsız kılar, çünkü kişi bunu yaptıkça Tanrı'ya tamamen güvenmesi mümkün değildir.

Aynı şekilde tövbe konusunda da, kişi günahkâr olduğu için tövbe etmeksizin İsa Mesih'i günahlarının cezasından kurtaran kurtarıcısı olarak kabul etmesi mümkün değildir ve bu durumu düzeltmek için bir şeyler yapmanın hiçbir yolu yoktur.

Kişi doğru olduğu için bir kurtarıcıya ihtiyacı olmadığını düşünüyor ve kendi doğruluğuna güveniyorsa, bu kurtuluşu için en büyük engel olacaktır. Pavlus'un zamanındaki Ferisiler kendi doğruluklarına güvendikleri için kurtulamamışlardır (Romalılar 10:1-3).

"Tanrı ise bizi sevdiğini şununla kanıtlıyor: Biz daha günahkârken, Mesih bizim için öldü" (Romalılar 5:8). Günahlı bir kişi ancak kurtuluşu alıp kabul ederek kurtulabilir.

Birisinin günahkâr olduğunu itiraf etmesiyle, günahlarını itiraf etmesi aynı şey değildir. İnsanın günahkâr olduğunu itiraf etmesi çok daha temel, derin ve kendini alçaltan bir davranıştır. Birçok günahı itiraf edip de hâlâ insan çabasına bağlı kalmak mümkündür. Kişinin Tanrı'ya günahkâr olduğunu itiraf etmesi tüm insani çabayı saf dışı bırakır. Daha da fazlası, kişinin tüm günahlarını itiraf etmesi zaten mümkün değildir. Birçoğu unutulmuştur ya da diğerleri bu günahların günah olduğunu bile hiç fark etmemiş olabilir. Kurtulmak için kişinin günahlarının bir kısmını itiraf etmesi de bir yarar sağlamaz, çünkü kurtulmak için günahlarının hepsinin bağışlanması gerekmektedir.

Bireysel olarak işlenmiş olan günahların itirafı için bir yer vardır, fakat bu, günah işlemiş olan ve bağışlanmak isteyen imanlı için geçerlidir (1. Yuhanna 1:9).

Tövbe ve itirafın vurgulanması, bunlara imana ek olarak bir çaba olma doğasını vermektedir. Durum böyle olunca da tövbe ve itiraf iş halini alacağından ve işlerin de daha önce belirttiğimiz gibi kurtuluşta bir rolü olmadığından, bunlar yararsız hale dönüşeceklerdir.

Daha önce söylediğimiz halde tekrarlamaktan çekinmiyorum: Hıristiyanlık ve diğer tüm dinler arasındaki en önemli fark Tanrı'nın sonsuz sevgisinden kaynaklanan, buna ihtiyacı olduğunu anlayanlar tarafından kabul edilip alınabilecek olan karşılıksız olarak sunduğu kurtuluştur. Hıristiyanlık dışındaki tüm inançlarda Tanrı'nın beğenisini kazanmak için insanların bazı işler yapmaları gerekmektedir.

Dünyada Hıristiyanlık diye adlandırılan ama kurtuluş için insan tarafından da bir çaba bekleyen inanç, aslında Hıristiyanlık değildir. İnsan çabası istendiği müddetçe de bu, Tanrı'nın sağladığı kurtuluşun iman yoluyla, lütufla olduğunu inkâr etmek olacaktır.

Tanrı'nın Söz'ü kurtuluşun lütufla gerçekleştiğini (Tanrı'nın çaba gerektirmeyen iyiliği), iman aracılığıyla alınabildiğini (tamamen Tanrı'ya bağımlılık), kişinin kendisiyle ilgili olmadığını, insan çabasıyla elde edilmediğinden ve Tanrı'nın bir armağanı olduğundan kurtuluşa sahip olmakla kimsenin böbürlenemeyeceğini söyler. Bu nedenle insan alçakgönüllülükle bunu kabul etmekten başka bir şey yapamaz. İnsan tarafından kurtuluşu kazanmak için yapılabilecek her türlü çaba küçücük bile olsa Tanrı'ya hakaret gibidir.

Bölüm 16

Kurtuluşun Kesinliği

Çok sayıda Hıristiyan kendi kurtuluşları konusunda güvene sahip olmadan yaşamlarına devam etmektedirler. Hatta birçokları bu konuda emin olmanın mümkün olmadığını bile düşünmektedirler. Diğerleri de Tanrı'nın son yargısında günah nedeniyle Tanrı'dan ayrı kalıp kalmayacaklarından emin olmadıkları için kurtuluş gerçeğini hiç sorgulamazlar.

Belirsizlik  gelecekte dünyanın ekonomik durumunu en çok sıkıntıya sokacak olan unsurdur. Kesinlikle insan yaşamının her alanında vazgeçilmez ve paha biçilmez bir değere sahiptir. Aynı şekilde, kurtulmuş olanların ruhsal yaşamında da en önemli yeri almaktadır. Hamt olsun ki, Tanrı'nın Söz'ü bu önemli konuda insanı karanlıkta bırakmamıştır.

Kişi Kurtuluşundan Nasıl Emin Olabilir?

Kurtulmuş olmak ya da olmamak hakkındaki tüm şüphelerin üç nedeni vardır. İlk olarak kişi kendi duygularını göz önünde bulundurmaya eğilimli olabilir. Kurtulmuş kişinin yaşamında duygular, alması gereken yeri aldığında, o zaman kurtuluşla bir ilgileri yoktur.

Belirsizlik kişinin kurtulmak için yeterince iyi olmadığı duygusuna sahip olmasından da kaynaklanabilmektedir. Kurtuluş insanın ne kadar iyi olup olmadığına bağlı değildir. Tanrı'nın iyiliğine, sevgisine ve insanın bunu kabul etmesine bağlıdır.

Son olarak da belirsizlik insanın kurtuluşu mantıksallaştırmaya çalışmasından kaynaklanabilir. İnsan kurtuluşu mantıksallaştırmaya başladıkça imandan uzaklaşır. İman kurtuluş için Tanrı'nın insandan beklediği tek şarttır; bunda belirsizliğe sahip olmak, mantıksallaştırma nedeniyle olabilir ki, o zaman şüphe basit imanın yerini alır.

Söz verip yerine getirmesiyle tanınan birisi bir şey yapacağını vaat ederse, sözü kabul edilir ve etrafındaki kişiler bu adamın sözünü yerine getireceğinden emin bir şekilde hareket ederler. Tanrı da dürüstlüğüyle tanınır. Yalan söyleyemez (Titus 1:2). "Tanrı insan değil ki, yalan söylesin; insan soyundan değil ki, düşüncesini değiştirsin. O söyler de yapmaz mı? Söz verir de yerine getirmez mi?" (Çölde Sayım 23:19). Bu nedenle Tanrı'nın Söz'ünde söyledikleri insan tarafından tereddütsüz kabul edilebilir. Tanrı'nın Söz'ü her zaman kurtuluş hakkındaki bilginin temel kaynağı olmalıdır. Kurtuluştan söz ederken Tanrı yorum gerektirmeyen çok kesin ve açık terimler kullanmaktadır; fakat bazen bunları tekrar tekrar vurgulamaktadır, çünkü insanın sahip olduğu önyargılar bu terimlerin kesinliğini bulanıklaştırmaktadır.

İnsanın sahip olduğu kurtuluşla ilgili en kesin tanımlardan birini İsa kendisi yapmıştır: "Size doğrusunu söyleyeyim, sözümü işitip beni gönderene iman edenin sonsuz yaşamı vardır. Böyle biri yargılanmaz, ölümden yaşama geçmiştir" (Yuhanna 5:24).

Sözlerine, "Size doğrusunu söyleyeyim" diye başlamasına dikkat edin; sanki insanın gerçek olana güvenmekteki yavaşlığı ve yetersizliği nedeniyle güçlü bir şekilde sözlerinin doğru olduğunu tekrar vurgulamak gerekiyormuş gibi konuşmaktadır. Sonra, "Söyleyeyim" diyerek söyledikleri üzerinde tüm yetkiye sahip olanın kendisi olduğunu belirtmektedir.

Bunu izleyen ifadeler dolaysız olarak Tanrı'nın sözü ve gerçek olarak kabul edilmelidirler. Bunları sorgulamak Tanrı Oğlu'nun gerçekliğini sorgulamaktır.

İsa iman eden herkes için sonsuz yaşam olduğunu söylemiştir. Bu kişiler belki bir gün sonsuz yaşam sahibi olabilir ya da öldükten bir zaman sonra gelecekte buna kavuşacaktır dememiştir. İman eden herkes buna sahiptir. İsa şimdiki zamanda sahip olmaktan söz etmektedir. Bu yaşam sonsuz olduğu için sona ermez, ölmez. Fiziksel yaşam gibi ölümlü değildir. Aynı zamanda hem sonsuz yaşama sahip olup hem de bu zamanda ve sonsuzluk boyunca kurtulmamış olmak mümkün değildir. Bu tek ifade yeterli olduğu halde İsa devam eder. İman eden kişi yargılanmayacaktır. İman eden kişinin günahları için olan yargıyı İsa kendi üzerine almıştır. Bu nedenle de iman eden kişiyi bekleyen bir yargı yoktur. Kişi yargılanmayacaksa o zaman kurtulmuş olmalı ve şimdi kurtulmuş olmalıdır. İman eden kişinin şu andaki durumunu açıklayan üçüncü bir ifade bile vardır. Bu kişi ölümden yaşama geçmiştir. Bu, kişinin kaybolmuşluk (ölüm) konumundan kurtulmuşluk (yaşam) konumuna geçtiğini ifade eder. Bu olup bitmiş, halihazırda tamamlanmıştır.

Tanrı'nın oğlu tarafından bizzat açıklanmış olan bu üç ifadeye bakarsak, iman eden her kişinin hemen kurtuluşu da almış olması hakkında sorgulanabilecek hiçbir şey olmadığını görürüz.

Kişinin aklında şüphe uyandırabilecek tek soru muhtemelen, "Acaba ben gerçekten iman ettim mi?" sorusu olabilir. İman etmek XV. bölümde ele alınmış, Tanrı'ya koşulsuz olarak bağlı olmak ve söyleyeceklerini yerine getireceği konusunda tamamen O'na güvenmek olarak tanımlanmıştır. VII. bölümde söz edildiği gibi, kişinin günahlarının karşılığında ödenmesi gereken cezayı ödemesi konusunda İsa Mesih'e bağlı olması, günahkâr olduğunu kabul etmesi ve günah konusunda düşüncesini değiştirmesi gerekmektedir.

Bu tamamen insanla Tanrı arasındaki kişisel bir konudur. Bir kişinin iman edip etmediği başkası tarafından kesinlikle sorgulanmamalıdır.

Kişi Kurtuluşa Hâlâ Sahip Olduğundan Nasıl Emin Olabilir?

Yukarıdaki ayetler sadece iman eden kişinin şu andaki kurtuluşundan söz etmez. İman eden kişinin kurtuluşunun gelecekte de kaybolmayacağını garanti etmektedirler. Bir kez sonsuz yaşam armağanını kabul eden kişilerin sonsuz yaşamı sona ermez ya da kaybedilemez. Yargılanmayacak olanlar kaybolamazlar, çünkü yargı gününde kaybolanların sonsuza dek Tanrı'dan ayrı kalacağı ilan edilmiştir. Ölümden yaşama geçmiş olanlar artık Şeytan'ın egemenliğinden kurtulmuş (V. bölüm), Tanrı Oğlu'nun egemenliğine geçmiş ve mühürlenmişlerdir (Efesliler 1:13). Bunun değişmesi söz konusu değildir.

Kurtuluşun büyüklüğü göz önüne alınırsa, bunun, yaratılışın sahip olduğu hiçbir ölçüyle ölçülemeyeceği anlaşılır. Kurtuluşun büyüklüğünü sadece Tanrı'nın sonsuz olan terimleri tanımlayabilmektedir.

Eğer bir kez kurtulmuş olan kişi tekrar kaybolabilseydi, o zaman kurtuluş gerçek olamazdı; çünkü o zaman kurtuluş için bir zaman sınırlaması olmuş olurdu. Bir kişi kurtuluyor, birkaç yıl böyle kalıyor ama sonra bu değişiyorsa, o zaman kurtuluş geçici bir iş olurdu. Oysa Tanrı sonsuz olduğu için işleri de sonsuzdur (İbraniler 5:9).

Tanrı'nın insanı kurtarmak konusunda yaptığı her şey doğası gereği başarısızlığa yer vermemektedir. Bu, Tanrı'nın işinin doğasına aykırıdır. Günahın cezasından kurtuluş İsa Mesih'in lekelenemez, bozulamaz, kirletilemez kanı sayesinde mümkündür.

Bu ödenmiş olan bedel hiçbir zaman değerini yitiremez. İsa Mesih tarafından ödenmiş olan bu bedel kesin ve sonsuz bir kurtuluşu garanti etmektedir (İbraniler 9:12). Bir kez kurtulmuş kişi bir daha yasa karşısında suçlu olamaz.

Aklanma, Tanrı'nın iman eden kişinin kendi doğruluğu yerine İsa Mesih'in sonsuz doğruluğunu saymasıdır. Bu doğrulukta herhangi bir kusur bulunamaz. Bu, insanın günahlarının İsa'nın hesabına aktarılmasıyla ve O'nun tüm bunların cezasını ödemesiyle mümkün olmuştur. Tanrı'nın adaletinin gerektirdikleri bu kurbanla tamamen karşılandığından, kişinin aklanması için ödemesi gereken başka bir bedel kalmamıştır.

Tanrı'nın adaleti tamamen yerine geldiğine göre, o zaman Tanrı'nın bu kişiler için olan sevgisini durdurabilecek hiçbir şey de yoktur. Kurtulmuş, aklanmış ve Tanrı'yla barışmış olan bu kişiler O'nun sonsuz sevgisinin bir dışavurumu olan lütfunun değişmez nesneleridirler. Bu kişiler Tanrı'nın sınırsız gücünün, İsa Mesih'i ölümden diriltirken ve göksel yerlerde sağında oturturken sergilediği gücünün nesneleridirler.

Yeniden doğan kişi Tanrı'nın egemenliğine aynı insan ırkına doğduğu gibi doğar (Yuhanna 1:13), tanrısal doğaya ortak olur ve bu nedenle de artık günah işleyemez (1. Yuhanna 3:9). İnsanı Tanrı'dan günah ayırmıştır. Ruhsal yaşamda günah işlenemediği için de asla Tanrı'dan ayrılmak da söz konusu değildir.

Yeniden doğmuş olan kişi yeni bir yaratıktır ve yeni bir yasaya dahil olur. "İsa Mesih tarafından verilmiş olan sonsuz yaşamda, lütuf, doğruluk aracılığıyla hüküm sürmektedir."

Oğlunun ölümüyle Tanrı'yla barışmış olanlar şimdi O'nun gökte sürdürdüğü yaşam sayesinde kurtulacaklardır. Çünkü Oğul bu kişiler için yalvarışta bulunmak adına orada yaşamaktadır.

Kurtarış yalnız Tanrı'ya ait olduğu, lütuf aracılığıyla alındığı, insan tarafından hiçbir katkıda bulunulmasına imkân vermediği için bu kurtuluşun başarısızlığa uğrama şansı da hiç yoktur.

İsa Mesih'e iman eden kişinin kurtuluşu kesindir ve Tanrı'nın kendi varlığı sürdükçe varlığını sürdürecektir.

Kutsal Kitap'ta kurtuluşun kesinliğini belirten birçok ayet vardır ama burada özellikle birisinden alıntı yapmak istedik: "Koyunlarım sesimi işitir. Ben onları tanırım, onlar da beni izler. Onlara sonsuz yaşam veririm; asla mahvolmayacaklar. Onları hiç kimse benim elimden kapamaz. Onları bana veren Babam her şeyden üstündür. Onları Baba'nın elinden kapmaya kimsenin gücü yetmez" (Yuhanna 10:27-29).

Tüm bunların ışığında, kimsenin kurtulup kurtulmadığı ya da kurtarışının sonsuzluk boyunca sürüp sürmeyeceği hakkında şüphe duymasına gerek var mıdır?

Not: İmanlıların kurtuluş güvencesi hakkında yazarın Shall Never Perish (Asla Mahvolmayacak) adlı geniş kapsamlı bir çalışması bulunmaktadır.

Bölüm 17

Tanrı İnsanı Neden Kurtarmaktadır?

Kişi, insanın günahının Tanrı önündeki korkunç durumunu ve Tanrı'nın her şeye gücünün yettiğini, hatta insanı günahından dolayı yok edip, yerine başka bir varlık yaratmaya bile gücünün yettiğini göz önünde bulundurunca akla başka bir soru gelmektedir. O da; Tanrı insanı neden kurtarmaktadır?

İnsan Mahvolmayacaktır

Bu sorunun ilk cevabı Yuhanna 3:16'da bulunabilir: "Tanrı dünyayı o kadar çok sevdi ki, biricik oğlunu verdi. Öyle ki, O'na iman edenlerin hiçbiri mahvolmasın, hepsi sonsuz yaşama kavuşsun." Tanrı'nın insana dair amacı budur. Tanrı, kendi önünden, gücünün görkeminden uzaklaştırılmanın bitip tükenmez yıkımını, kimsenin bilemeyeceği kadar iyi bilmektedir (2. Selanikliler 1:9). Kurtulmamış kişiler bunu yaşayacaklardır. Günah aracılığıyla kendi düşmanı haline gelmiş olsalar bile Tanrı, sevgisi ve oğluyla ödediği bedel sonucunda, yaratılmış olanı ödemek zorunda olduğu bu bedelden kurtarmıştır. İnsan için mahvolmaktan kurtulmuş olmanın önemi öyle büyüktür ki, sonsuzluğun bu tarafında yaşayan bizler bu önemi çok az bile olsa anlayamayız.

İyi İşler

Bazıları hafife alarak ve yanlış yaparak kurtuluşun "cehennemdeki ateşten kurtulmak için bir yangın çıkışı" gibi olduğunu söylerler.

Onlar için kurtuluşun en büyük önemi şimdiki yaşamlarındadır.

Bu doğrudur, çünkü Tanrı'nın insanı kurtarmasının nedenlerinden birisi de insanın bu dünyadaki yaşamıdır. Ama sonsuz olan sınırlı olandan çok daha üstün olduğu için kurtuluşun sonsuz değeri bu dünyada olan her türlü geçici değerden daha ağır basar. Ayrıca, kurtulmuş kişi için Tanrı'nın dünyasal yaşamdaki amacı sonsuz değerlerin orada ürün vermesidir. Kurtuluşun iyi işler sonucu değil, lütuf yoluyla verilmesi sayesinde kurtulmuş olanların iyi işler yapmaya fırsatları olabilmektedir. "Çünkü biz Tanrı'nın yapıtıyız. O'nun önceden hazırladığı iyi işleri yapmak üzere Mesih İsa'da yaratıldık" (Efesliler 2:10). Tanrı insanı iyi işlerinden dolayı kurtarmaz, ama bu, insanın iyi işler yapabilmesini mümkün kılar. Tanrı insanı hem kötü dünyadan hem de karanlığın güçlerinden daha önce yaptığı gibi günahkâr yaşam sürmeye devam etsin diye kurtarmamıştır. Tanrı'nın kurtarıştaki amaçları sonsuzdur, Tanrı'nın varlığını dünyasal olarak yansıtabilsin diye  kurtulmuş olan insana yeni bir doğa verilir. Pavlus, "Kesinlikle hayır! Günah karşısında ölmüş olan bizler artık nasıl günah içinde yaşarız?" (Romalılar 6:2) der ve Titus'a da, "Bu güvenilir bir sözdür. Tanrı'ya iman etmiş olanların, kendilerini iyi işlere vermeye özen göstermeleri için bu konularda ısrarlı olmanı istiyorum. Bunlar insan için iyi ve yararlıdır" (Titus 3:8) diye yazar. Titus tarafından bu sözler sürekli hatırlatılarak iyi işlerin devamı sağlanmalıdır.

Tanrı'nın kurtulmuş olan her kişi için amacı bu kişinin iyi işler yapmasıdır. Artan ölçüde lütfu üzerlerinde bulunarak onlara her şeyi sağlasa bile, Tanrı onların da iyi işlere katkıda bulunmalarını ister.

"Her zaman, her yönden, her şeye yeterli ölçüde sahip olarak her iyi işe cömertçe katkıda bulunabilmeniz için, Tanrı her nimeti size bol bol sağlayacak güçtedir" (2. Korintliler 9:8).

Bu iyi işlerin ne olduğunu anlamak da önemlidir. İlk olarak, iyi işleri sadece belirli kişiler yapabilirler. Bunlar, Mesih İsa'da iyi işleri yapmak üzere yaratılmış olanlardır. Sadece kurtulmuş olanlar Tanrı tarafından iyi olarak görülüp kabul edilecek işleri yapabilirler.

Tekrarlarsak, kurtulmuş olanlar tarafından yapılan her iş 'iyi iş' değildir. Kurtulmuş olanların 'iyi işleri' "önceden imanlılar içinde yer alsın diye" planlanmıştır. Bunlar Tanrı'nın kendi isteği ve iradesine göre önceden hazırlanmış olan işlerdir. Bu nedenle, kurtulmuş kişiler tarafından yapılan iyi iş gibi görünen birçok şey, insanların kendi irade ve planlarına uygun olup Tanrı'nın önünde 'iyi iş' olmaktan uzaktırlar.

Bu işlerin iyi olabilmeleri için, insana değil de Tanrı'ya görkem veren işler olmaları gerekir. "Sonuç olarak, ne yer ne içerseniz, ne yaparsanız, her şeyi Tanrı'nın yüceliği için yapın" (1. Korintliler 10:31). "Söylediğiniz, yaptığınız her şeyi Rab İsa'nın adıyla, O'nun aracılığıyla Baba Tanrı'ya şükrederek yapın" (Koloseliler 3:17).

Günümüzün sosyal yardımlaşma derneklerinin işleri daha çok sempati duygularından kaynaklanmakta ve fedakârlıklarla yerine getirilmekte olduğu halde, Tanrı'nın gözünde bunlar iyi iş değildirler, çünkü Tanrı tamamen bu işlerin dışında bırakılmaktadır.

Kurtulmuş insanlar tarafından yapılmamaktadırlar. Tanrı tarafından önceden planlanmış ve görkemini yansıtan işler değillerdir. Bu işlerin değersiz olduğu söylenemez, ama bu değer geçici bir değerdir ve Tanrı'nın sonsuz değerler içeren kurtarış işiyle hiçbir ilgisi yoktur.

Sosyal yardım işleri ihtiyaç içindeki kişinin sadece geçici ihtiyacını karşılamak için yapılmadığında, aynı zamanda ruhsal ve sonsuz kurtuluş yardımını da beraberinde getirdiğinde bu işler Tanrı'nın kurtarış amacına uygun 'iyi işler' halini alırlar.

İyi işler, içlerinde Tanrı'nın kurtarış programı hakkındaki mesajı bulundurduklarında o zaman iyi iş olurlar ve asıl hedef olmaktan çıkarlar. Bir zincir oluşturarak Tanrı'nın görkemine övgü getirirler.

Lütfunun Görkemi

Tanrı insanı sadece kendisinden sonsuzluk boyunca ayrı olmak cezasından kurtarmayı ve insanların iyi işler yapmasını sağlamayı göz önünde bulundursaydı, o zaman kurtarış şimdiki durumundan faklı ve bir şekilde eksik kalmış olurdu. O zaman Tanrı'nın insanı, Âdem'in Aden bahçesinde sahip olduğu eski konumuna getirmesi yeterli olurdu.

Orada insan Tanrı'yla sonsuz mutluluk, paydaşlık ve iyi işlere devam edebilirdi.

Ama daha önce de gördüğümüz gibi Tanrı, insanı Âdem'in ilk durumuna getirmekten çok daha fazlasını gerçekleştirmiştir. Sonuç olarak Tanrı'nın insanı kurtarması için daha büyük ve önemli bir nedeni olmalıdır ve böyle bir nedeni vardır.

Tanrı'nın sevgisi insan için imkânsız olan şeyleri kurtuluşla sunmasını mümkün kılmış ve ifade edilemeyecek kadar bol bir şekilde Tanrı sevgisini insana sunmuştur. İsa Baba'ya şu şekilde dua etmiştir: "Bana verdiğin yüceliği onlara verdim. Öyle ki, bizim bir olduğumuz gibi bir olsunlar. Ben onlarda, sen bende olmak üzere tam bir birlik içinde bulunsunlar ki, dünya beni senin gönderdiğini, beni sevdiğin gibi onları da sevdiğini anlasın" (Yuhanna 17:22, 23).

Tanrı'nın kurtarış işinin bir parçası olarak Mesih'in görkemi kendisini kabul edenlere verilmiştir. Bu, Tanrı'nın bu kişilere karşı sevgisinin dışavurumu olarak ifade edilmektedir.

Efesliler 2:7 kurtuluşta bir düzen olduğunu öğretmektedir: "Kendi isteği ve iyi amacı uyarınca İsa Mesih aracılığıyla kendisine oğullar ve kızlar olalım diye bizi önceden belirledi. Öyle ki, sevgili oğlunda bize bağışladığı yüce lütfu övülsün." Efesliler 1:5, 6 kurtulmuş olanların önceden belirlenmiş olduğunu  söyler. "Kendi isteği ve iyi amacı uyarınca İsa Mesih aracılığıyla kendisine oğullar olalım diye bizi önceden belirlerdi. Tam bir bilgelik ve anlayışla üzerimize yağdırdığı lütfunun zenginliği sayesinde Mesih'in kanı aracılığıyla Mesih'te kurtuluşa, suçlarımızın bağışlanmasına kavuştuk."

"Gökler Tanrı'nın görkemini açıklamakta, gökkubbe ellerinin eserini duyurmakta" (Mezmurlar 19:1).

Bu görkem Tanrı'nın yaratıcı gücünün görkemidir. Tanrı'nın kurtarış işi tamamlandığında ve bu çağda kurtulmuş olanlar Tanrı'yla mükemmel bir uyuma getirildiğinde o zaman sadece Tanrı'nın yaratıcı gücünün görkemi değil, aynı zamanda Tanrı lütfunun görkemi de görülecek ve övülecektir.

Bu, Tanrı'nın görkeminin en üst noktasıdır ve Tanrı bu çağda bunu yerine getirmek için insanları kurtarmaktadır.

Lusifer, Tanrı'ya ait olan görkemi O'na vermek istemediği için günah işlemiştir. Âdem ve tüm insan ırkı da günah yüzünden Tanrı'yı tanrı olarak yüceltememişlerdir. Tanrı insanı, kaybolmuş ve isyankâr yaratığını kurtararak, Yaratıcı olarak sahip olduğu ve kaybolmuş olan görkemini kazanmakla kalmamış, Kurtarıcı olarak bundan çok daha yüce bir görkem kazanmıştır.

Eğer insan kendi kurtuluşuna küçük de olsa bir katkıda bulunabilseydi, o zaman Tanrı'nın sahip olduğu lütuf ve görkeminin övgüsü o kadarcık bile olsa azalmış olurdu. O zaman Tanrı insanın katkıda bulunduğu şey için övülemezdi. Tanrı'nın lütfunun yüceltilmesi kusur ya da zarar verilemez bir şekilde kesin olmalıdır. Sınırsız olan Tanrı,  görkeminde küçük de olsa bir eksilmeyle sınırlı olamaz.

Bu nedenle insan çabası ve işleri kurtuluşa bir başka faktör olarak katılmamaktadır; Tanrı'nın önünde hiç bir beden yüceltilmeyecek, görkemi alamayacaktır (1. Korintliler 1:29).  Kurtuluşun temel prensibi lütufla alınabilmesidir.

Kurtuluş sürecinde Tanrı insanda olan iyi şeyleri kötülerinden ayırarak insanı kurtarmaz. Tamamen kaybolmuş ve suçlu olan günahkârı alır ve onları kendi çabalarından arındırarak kendi göksel seviyesine ve görkemine yükseltir, öyle ki sonunda kendi lütfu yüceltilsin.

Tanrı'nın kurtuluştaki büyük amacı kendi lütfunun yüceliğinin övülmesidir. Bu sayede Tanrı'nın insanı (isyan ederek Tanrı gibi olmaya çalışan) yok etmeyip, bunun yerine gerçekten onu alıp, değiştirip, ona en başta isyan ederken istediği üstün konumu vermiştir. Lütfun bundan daha yüce bir şekilde dışavurumu olamaz. Bu eylemden daha fazla Tanrı lütfunun yüceliğinin övülmesini gerektiren daha üstün bir şey olamaz. Bu aynı zamanda Tanrı'nın neden insanın günah işlemesine izin verdiğini de açıklamaktadır.

"Tanrı'nın zenginliği ne büyük, bilgeliği ve bilgisi ne derindir! O'nun yargıları ne denli akıl ermez, yolları ne denli anlaşılmazdır!

Rab'bin düşüncesini kim bilebildi?

Ya da kim O'nun öğütçüsü olabildi?

Kim Tanrı'ya bir şey verdi ki,

Karşılığını O'ndan isteyebilsin?

Her şeyin kaynağı O'dur; her şey O'nun aracılığıyla, O'nun için var oldu. O'na sonsuza dek yücelik olsun. Âmin." (Romalılar 11:33-36).

Bölüm 18

Kurtuluş Ve İnsan Davranışı

Tanrı'nın Söz'ünde henüz kurtulmamış olan insanın davranışının değişmesi gerektiği hakkında bir şey söylenmemiş olduğunu anlamak en önemli nokta olduğundan ve kurtuluş insanın davranışlarının sorgulanması sonucu değil, karşılıksız armağan olarak verildiğinden, kurtulmamış olan kişinin davranışları konusunda bir farklılık olması beklenmez. Tanrı kurtulmamış kişileri kurtuluşu almadan daha iyi duruma getirmeye çalışmaz, çünkü o zaman biraz gelişebilseler bile Tanrı'nın beklediği doğruluk standardına ulaşmaları mümkün değildir; böyle bir durumda da kurtulmamış kişiler Tanrı'nın önünde doğru olanlar gibi sağlam bir yere sahip olmayacaklardır. Tanrı'nın kurtulmamış olanlara davranışlarını değiştirip, düzelmeleri konusunda neden ısrar etmediğiyse içlerinde kurtulmuş olanlar gibi Tanrı'nın standartlarına göre yaşayabilmek için hiçbir güç bulunmamasından kaynaklanmaktadır. Bu nedenle Hıristiyan yaşamı sürmek, Hıristiyan gibi davranmak hiçbir zaman kurtulmakla bağlantılı olmamalıdır. Böyle yapıldığında bu, durumu karmaşıklaştırıp, yanlış yorumlara neden olabilir. Kişi, İsa Mesih'i kurtarıcısı olarak kabul ettikten sonra, ancak bundan sonra, Tanrı bu kişiye dünyasal yaşamını nasıl yaşaması gerektiği hakkında bilgi verip, istekte bulunur.

Kurtuluşta Tanrı insana kendi önünde yeni bir pozisyon kazandırır. İnsan kurtulmadan önce Tanrı'nın önünde bir günahkârdır (hem miras aldığı doğa gereği hem de kendi işlediği günahlar nedeniyle) ve ölüm yargısının altındadır.

Kurtulduktan sonraysa, insan Tanrı'nın önünde İsa Mesih'in yaptıklarına güvenerek durur. Yeniden doğduğu için Tanrı'nın çocuğu olur ve Tanrı artık onu bu kimlikle görmekte ve buna göre davranmaktadır. Tanrı'nın ailesinin bir üyesi olur.  Artık Tanrı'nın doğruluğunu giyindiğinden, onun bu konumunu değiştirebilmek için kendisine karşı hiçbir suçlamada bulunulamaz. Tanrı'nın önünde Tanrı'nın değişmez sevgisinin ve sınırsız lütfunun nesnesi olarak durur. Kişi bu duruma, iman ederek ya da İsa Mesih'i kurtarıcısı olarak kabul ederek kavuşur. Bu kurtuluş yalnızca Mesih'in işine bağlı olduğu için, hem sürekli tökezleyip günaha düşen imanlı, hem de en tanrısal olan kutsal kişi için de durum aynıdır.

Tanrı'nın Söz'ünde belirtildiği için, insanın Tanrı'nın önünde durması mümkündür. Bu, kişinin deneyimine dayanabilen bir şey değildir. Kimse böyle bir şeyi tecrübe edememiştir. Ama kurtulmuş kişi sahip olduğu bilgi nedeniyle bu zengin deneyimi yaşayabilir.

Tanrı'nın önündeki bu mükemmel duruş, Tanrı'nın kurtulmuş olanlardan belli bir standarda göre yaşamaları için istekte bulunması konusunda temel oluşturur. Bu kişiler dünyada sürdürdükleri yaşamı bu duruşlarıyla ve kurtulmuş kişiler olarak sahip oldukları pozisyonla uyum içinde sürdürmek konusunda uyarılmışlardır.

Aşağıda bu durum hakkında bir örnek verilmektedir. Kraliyet ailesinde doğanlar, kraliyet ailesine ait olanlara göre yaşamak için eğitim, öğrenim ve terbiye görürler. Davranışlarında ölçülü, saygılı, özenli olmalarıyla kralı onurlandırırlar. Çocuk olarak yapabilecekleri ama kendilerine yasaklanmış olan birçok şey vardır.

Diğer taraftan New York'un kenar mahallelerinde yaşayan aynı yaştaki gençlerin kralın oğlu olarak yaşamanın nasıl bir şey olduğu hakkında hiçbir fikirleri yoktur, çünkü öyle bir statüleri yoktur.

Tüm Kutsal Kitap'ta bu çağın imanlılarından mükemmel bir sadakatle bu prensibe göre yaşamaları istenmiştir. Çünkü tüm bu lütuf armağanlarıyla birlikte gelen, sürekli bir gereklilik de vardır.

Karanlığın gücünden kurtarılarak Tanrı Oğlu'nun egemenliğine aktarılmış olanların tekrar eski yaşamdaki alışkanlıkları ve durumlarına göre yaşamaları çok saçma ve içinde bulundukları durumla ters düşen bir şey olurdu. Bu yüzden bu kişiler, "Bir zamanlar karanlıktınız, ama şimdi Rab'de ışıksınız. Işık çocukları olarak yaşayın. Çünkü ışığın meyvesi her iyilikte, doğrulukta ve gerçekte görülür. Rab'bi neyin hoşnut ettiğini ayırt edin. Karanlığın meyvesiz işlerine katılmayın. Tersine onları açığa çıkarın"(Efesliler 5:8, 11) sözlerine göre yaşamlarını sürdürmelidirler.

Kurtulmuş olanların hepsi yasa karşısında sahip oldukları cezadan bir bedel karşılığı, İsa Mesih'in kanı aracılığıyla kurtarılmışlardır. Bu nedenle de tanrısal yaşamlar sürdürmelidirler. "Bir bedel karşılığı satın alındınız; onun için Tanrı'yı bedenlerinizde yüceltin" (1. Korintliler 6:20). Bu insan mantığına biraz ters gelse de, insanı yasa karşısında sahip olduğu ölüm cezasından kurtarmak için kendi oğlunu veren Tanrı'nın bu yaptığı ancak sevgiyle açıklanabilmektedir; insanın dünyadaki yaşamını kurtulmuş ve Tanrı'nın önünde sonsuz bir ayrıcalık verilmiş bir kişi olarak Tanrı'nın görkemi ve yüceliği için yaşaması çok mantıklıdır.

Bu bir zorunluluk değil, ama Tanrı'nın kendi sevgisi nedeniyle yaptığı bir iştir. Pavlus hem Roma'da bulunan Hıristiyanlar'a hem de bugün yaşayan Hıristiyanlar'a şöyle der: "Öyleyse kardeşlerim, Tanrı'nın merhameti adına size yalvarırım: Bedenlerinizi diri, kutsal, Tanrı'yı hoşnut eden birer kurban olarak sunun. Ruhsal tapınmanız budur. Bu çağın gidişine uymayın; bunun yerine, Tanrı'nın iyi, beğenilir ve yetkin isteğinin ne olduğunu ayırt edebilmek için düşüncenizin yenilenmesiyle değişin" (Romalılar 12:1, 2). Pavlus bu kişileri yaşamlarını Tanrı için sürdürmeye ve O'na hizmet etmeye çağırmıştır. "Çünkü herkes günah işledi ve Tanrı'nın yüceliğinden yoksun kaldı. İnsanlar İsa Mesih'te olan kurtuluşla Tanrı'nın lütfuyla, karşılıksız olarak aklanırlar. Tanrı Mesih'i kanıyla günahları bağışlatan kurban olarak sundu. Böylece adaletini gösterdi. Çünkü sabredip daha önce işlenmiş günahları cezasız bıraktı. Bunu, adil kalmak ve İsa'ya iman edeni aklamak için şimdiki zamanda kendi adaletini göstermek için yaptı" (Romalılar 3:24-26). Günahları tamamen bağışlanmış olduğu, Tanrı'nın adaletinin sağlanması için kendi oğlunun bu kişinin yerine ölmesini sağladığı ve Tanrı tarafından göksel doğrulukla giydirildiği için, kişi bu dünyaya ait şeylerden uzaklaşarak kendini Tanrı'ya sunmalı ve O'nun isteğine göre yaşamayı istemelidir. Barıştırma sayesinde Tanrı'dan tamamen uzak olan insan Tanrı'ya yaklaştırılmıştır. Buna rağmen Tanrı'yla barıştırılmış olanların çoğu O'nunla yakın ilişki içinde yaşamamaktadırlar. Bu kendilerinin sahip olduğu bir ayrıcalık olduğu gibi aynı zamanda uyarıldıkları bir konudur.

"Öyleyse yüreklerimiz serpmeyle kötü vicdandan arınmış, bedenlerimiz temiz suyla yıkanmış olarak, imanın verdiği tam güvenceyle, yürekten bir içtenlikle Tanrı'ya yaklaşalım. Açıkça benimsediğimiz umuda sımsıkı tutunalım. Çünkü vaat eden Tanrı güvenilirdir. Birbirimizi  sevgi ve iyi işler için nasıl gayrete getirebileceğimizi düşünelim" (İbraniler 10:22-24).

Yeniden doğan kişi Ruh'tan doğmuş ve Tanrı'nın Ruh'u kendisinde konut kurmuştur. Bu nedenle Pavlus Korintliler'e şöyle yazmıştır: "Bedeninizin, Tanrı'dan aldığınız ve içinizdeki Kutsal Ruh'un tapınağı olduğunu bilmiyor musunuz? Kendinize ait değilsiniz. Bir bedel karşılığı satın alındınız; onun için Tanrı'yı bedeninizde yüceltin" (1. Korintliler 6:19, 20).

"Bir kimse Mesih'teyse yeni yaratıktır; eski şeyler geçmiş, her şey yeni olmuştur" (2. Korintliler 5:17). Bu nedenle Pavlus şöyle demekteydi: "Önceki yaşayışınıza ait olup aldatıcı tutkularla yozlaşan eski yaradılışı üzerinizden sıyırıp atmayı, düşüncede ve ruhta yenilenmeyi, gerçek doğruluk ve kutsallıkta Tanrı'ya benzer yaratılan yeni yaradılışı giyinmeyi öğrendiniz" (Efesliler 4:22, 24).

Bazıları farkında olmasa da tüm Tanrı çocukları Rab'leri olan İsa Mesih'i görme ümidine sahiptirler ve O'nun benzerliğine dönüştürülmektedirler. Bu gerçek kutsal, pak ve tanrısal bir yaşam sürmek için güçlü bir istekte bulunmak için temel oluşturmaktadır.

"Sevgili kardeşlerim, daha şimdiden Tanrı'nın çocuklarıyız, ama ne olacağımız henüz bize gösterilmedi. Ancak, Mesih göründüğü zaman O'na benzer olacağımızı biliyoruz. Çünkü O'nu olduğu gibi göreceğiz. Mesih'te bu umuda sahip olan, Mesih pak olduğu gibi kendini pak kılar" (1. Yuhanna 3:2, 3). Karşılıksız olarak verilen Tanrı Oğlu'nun benzerliğine dönüştürülme vaadi tüm imanlılara verilmiştir ve tanrısal yaşam sürmek için mümkün olabilecek en büyük teşviktir.

Kurtulmamış (ve bazı kurtulmuş) kişiler davranışlarını sadece ahlak kurallarına ittatle ilişkilendirirler. Yukarıdakilerin hiçbiri böyle bir itaatle ilgili değildir. Bunlar yeni bir yaşam ve göksel seviyede bulunmanın gerekleridir, kurtulmuş olsak da hâlâ bu dünyada yaşamaya devam etmekteyizdir.

Ancak kurtuluş aracılığıyla bu şeylerin farkına varıp yaşama başlayan insan için bu şeylerin bir anlamı olabilir. Bu da davranışların neden bir kişi kurtuluncaya dek önemli olmadığının nedenidir.

Yukarıdakinin tersine, Musa'ya verilmiş olan yasada, Tanrı'dan gelen bereket insanın yaptıklarına bağlıdır. Kişi yasayı yerine getirirse Tanrı kişiyi bereketlemektedir. Yasayı yerine getiremezse, o zaman sıralanmış olan lanetlerin altına girmiş olmaktadır. Bu lanet ve bereketler İsrail halkına Musa aracılığıyla açıkça bildirilmiştir (Yasanın Tekrarı 28).

Musa'nın yasasıyla Tanrı'nın lütfu altındaki yasanın düzeninin pek de farklı olmadığını düşünenler vardır.

Yasa altında insanlar Tanrı'nın önünde kendi yaptıkları işlere dayanarak durmaktadırlar, bundan dolayı Tanrı'nın önünde sahip oldukları tüm hak ve bereketleri kaybetmeleri ve bereket yerine lanetlenmeleri mümkündür. Bu koşul altında davranışların motivasyonu cezalandırılma korkusu olmuştur. Bu motivasyon insan davranışında daha geniş kapsamda mevcuttur. Birçok kişinin yaşamında esas olan motivasyondur ve bu motivasyonlar her şeyi kontrol etmektedir. Henüz kurtulmamış olan kişinin tanrısal davranışlarının motivasyonunun korku olduğunu düşünmesi doğaldır. Ama kişi kurtulduktan sonra hâlâ yargılanma korkusunun harekete geçirici motivasyon olduğunu düşünüyorsa o zaman yaşamında büyük bir kayıp var demektir. Gerçek Hıristiyan'ın motivasyonu sevgidir. Pavlus bu konuda şöyle demiştir: "Bizi zorlayan Mesih'in sevgisidir" (2. Korintliler 5:14). Tanrı'nın iman eden herkesin mahvolmaması için oğlunu vermesinin nedeni sevgisidir (Yuhanna 3:16).

Bu, kendisini kaybolanlar için feda eden sevgisidir. Bu, Tanrı'nın kurtulmuş olanların hepsini Tanrı çocukları olarak adlandıran sevgisidir (1. Yuhanna 3:1). İnsanı kurtarmak için yapılmış olan, yapılmakta olan ve yapılacak olan tüm işlerin tamamlanmasını sağlayan göksel sevgidir.

Korkunun Hıristiyan yaşam davranışları sergilemek için bir motivasyon olmadığı açıkça belirtilmiştir. "Çünkü sizi yeniden korkuya sürükleyecek kölelik ruhunu almadınız, oğulluk ruhunu aldınız. Bu ruhla, 'Abba, Baba!' diye sesleniriz" (Romalılar 8:15). "Çünkü Tanrı bize korkaklık ruhu değil, güç, sevgi ve özdenetim ruhu vermiştir" (2. Timoteos 1:7).

Hıristiyan yaşamı Tanrı'nın insanı kurtarmak için yaptıklarının sonucudur. Bunun gerçek motivasyonu da korku değil sevgidir. Bu iki şey birbirine tam zıttır. "Sevgide korku yoktur. Tersine, yetkin sevgi korkuyu siler atar. Çünkü korku işkencedir. Korkan kişi sevgide yetkin kılınmamıştır" (1. Yuhanna 4:18).

Bölüm 19

Kaybolmak Ne Demektir?

İsa kendisi hakkında şöyle der: "Nitekim İnsanoğlu, kaybolanı arayıp kurtarmak için geldi" (Luka 19:10). Pavlus da kaybolanlara dair, "Yaydığımız Müjde örtülüyse de, mahvolanlar için örtülüdür" (2. Korintliler 4:3) der. Buradaki kayıp kelimesi kişiler için kullanılmıştır ve bu kişilerin Tanrı'yla ilişkilerinde bulundukları durumu tanımlamaktadır. İsa bu kişileri aramaya geldiğinden, bu kaybolmuş kişilerin Tanrı'dan uzaklaşmış olduğunun kanıtıdır. Bu kişilerin zihinleri bu dünyanın ilahı olan Şeytan tarafından kör edilmiş olduğundan, lütuf müjdesinden yararlanamazlar, çünkü karşılıksız olan kurtuluş onlardan saklanmıştır (2. Korintliler 4:4). Bu durum kurtulmamış olanlar için geçerli olduğundan, kurtulmamış olan kişilerin kaybolmuş olduğu anlamına gelmektedir.

İnsan yaptığı bir şey nedeniyle kaybolmuş olmaz. İnsan kurtulana kadar kaybolmuştur. Âdem ve Havva yaptıkları bir şey aracılığıyla kaybolmuşlardır ve tüm insan ırkı da onlar da birlikte kaybolmuştur. İsa Mesih dünyaya insanları bu kaybolmuş durumlarından kurtarmak için gelmiştir.

Kaybolmuş olanlar kurtulmamış oluyorsa, o zaman bu kişiler kurtuluş aracılığıyla insana sunulan daha önce sıralanmış olan tüm harika bereketlerden mahrum oluyorlar demektir. Ama bundan daha fazlası da vardır. Kurtuluşun getirdiklerinden çok az kişi haberdar olduğu için, insanların çok azı kaybolmanın ne kadar kötü bir şey olduğunu ve sonucunun ne kadar korkunç olduğunu anlayabilirler.

Tanrı'nın Kaybolmuş Olanlarla İlgili Hükmü

Kurtuluş karanlığın güçlerinden kurtulmayı da içermektedir (V. bölüm). Bu nedenle kaybolmuş demek aynı zamanda Tanrı'nın egemenliğinden uzak olup, Şeytan'ın yetkisi altında bulunmak demektir. Bu durumda bulunmak da Tanrı'ya karşı tam bir  düşmanlık içinde bulunmak demektir.

Tanrı, Söz'ünde kaybolmuş olanlar için bir hüküm vermekte, bu insanların günahları ve suçları nedeniyle ölü durumda olduğunu söylemektedir (Efesliler 2:1, 5). Kutsal Kitap'ta ölüm her zaman ayrılık anlamına gelmektedir. Fiziksel ölüm ruhun bedenden ayrılmasıdır. Ruhsal ölümse ruhun Tanrı'nın Ruh'undan ayrılmasıdır. Bu ikinci ölümdür (Vahiy 20:14) ve bedenin Tanrı'dan tamamen ayrılması anlamına gelmektedir. Günah ve suçların içinde ölü olmak ruhsal ölüm, ruhsal olarak Tanrı'dan ayrılmaktır.

Birisi ölümü 'kişinin içinde bulunduğu çevreyle ilişiğinin kesilmesi' olarak tanımlamıştır. Ruhsal olarak ölü olmak da Tanrı'yla ilişkinin kesilmesidir.

Âdem ve Havva yemeleri yasak olan meyveyi aldıklarında (Yaratılış 3:6) ruhsal olarak ölmüşlerdir. Günahları onları Tanrı'dan ayırmıştır. Günah insanı Tanrı'dan ayırdığından beri kurtulmamış olanlar suç ve günahları içinde ölü olarak kalmaktadırlar.

Bu günahların mutlaka cinayet, sarhoşluk, zina, yalan söylemek, rüşvet ve benzeri şeyler gibi büyük ahlaksızlıklar olması gerekmez, ama insanların gözünde önemsiz olduğu için günah olarak saymadıkları birçok küçük günah bile kişinin bu durumda olmasına sebep olabilmektedir.

Çünkü günahların hepsi Tanrı'nın kutsallığı ve mükemmelliğinin büyüklüğünü göstermektedir. "Çünkü herkes günah işledi ve Tanrı'nın yüceliğinden yoksun kaldı." (Romalılar 3:23). En ahlaklı ve pak yaşayan kişi bile Tanrı'dan uzaklaşmıştır.

Her insan Âdem'den aldığı insan ırkında devam eden günahkâr doğa gereği günahlıdır ve bu nedenle günahkârdır. Tanrı'yla arasındaki bu günah sorunu çözülünceye dek her insan Tanrı'dan uzaktır.

Suç ve günahların içinde ölü olmanın ne demek olduğu günah işledikten sonra Âdem'in Tanrı'ya karşı değişen tavrında görülmektedir. Korktuğundan dolayı, Âdem Tanrı'nın varlığıyla karşılaşmamak için kendisini ağaçların arkasına gizlemiştir (Yaratılış 3:8-10). Ruhsal olarak ölü olanlar Tanrı'dan korkarlar. Kurtulmamış olanların yüreğinin derinlerinde bir şey onların Âdem'de olduğu gibi Tanrı'yla karşılaşmaktan korkmalarına neden olmaktadır. Bu kişilerin çok azı Tanrı'nın Âdem'i sevgiyle aradığı gibi bugün de kendisiyle uyum ve tam bir birliğe getirebilmek için onları aradığını anlayabilmektedirler.

Kaybolmuş olanlar Mesih'siz, umutsuz ve Tanrı'dan yoksun olarak yaşamaktadırlar(Efesliler 2:12). Mesih'ten yoksun olmak Tanrı'nın önüne gelmek ve O'nun sağladığı bereketleri alabilmekten de yoksun olmak anlamına gelir. İsa, "Yol, gerçek ve yaşam Ben'im. Benim aracılığım olmadan Baba'ya kimse gelemez" (Yuhanna 14:6) demiştir. O'nsuz olmak geleceğe dair bir ümidin olmaması anlamına gelmektedir. Tanrısız olmak insanı ve evreni yaratan ve devamını sağlayandan uzak olmaktır. Baba Tanrı'sız olmak ve ondan 'uzak' olmaktır (Efesliler 2:13).

Şu anda Tanrı'sız olanlar hâlâ Tanrı'nın sağlayışından bir şekilde yararlanmaktadırlar, ama bu sağlayış ve ilgi üzerinde hiçbir hakları yoktur. İsyankâr bir halka ait olduklarından Tanrı'nın önünde olmaya hiçbir hakları yoktur. İnsanlar sadece İsa Mesih'in ismiyle Tanrı'nın önünde bir hak sahibi olurlar. İsa: "O gün bana hiçbir şey sormayacaksınız. Size doğrusunu söyleyeyim, benim adımla Baba'dan ne dileseniz, size verecektir" (Yuhanna 16:23) demiştir. Kaybolmuş olanlar henüz sahip olmadıkları İsa ismiyle dilekte bulunamazlar.

Kurtulmuş olanlar karanlıktan Tanrı'nın şaşılası ışığına çağrılmışlardır (1. Petrus 2:9). Kurtulmamış olanlar halen karanlıkta bulunmaktadırlar. "Onların zihinleri karardı. Bilgisizlikleri ve yüreklerinin duygusuzluğu yüzünden Tanrı'nın yaşamına yabancılaştılar" (Efesliler 4:18). İnsan bu dünyaya göre çok zeki, yetenekli olup, hâlâ ruhsal konularda karanlıkta olabilir. Tanrı'nın görünümü olan Mesih'in yüceliğiyle ilgili Müjde'nin ışığı imansızların üzerine doğmasın diye bu çağın ilahı onların zihinlerini kör etmiştir (2. Korintliler 4:4).

Kurtulmamış olanlar itaat etmeyen çocuklar diye adlandırılmaktadırlar (Efesliler 2:2). İtaatsizliklerinden dolayı cezalandırılacak olan çocuklardırlar. Çünkü, "Rabbimiz İsa, Tanrı'yı tanımayanları ve kendisiyle ilgili Müjde'ye uymayanları cezalandıracak" (2. Selanikliler 1:8) denmiştir. Müjde'ye itaatsizlik ettiklerinden ve Tanrı'nın oğlunu reddettiklerinden "doğal olarak gazap çocukları"dırlar (Efesliler 2:3). "Oğul'a iman edenin sonsuz yaşamı vardır. Ama Oğul'un sözünü dinlemeyen yaşamı görmeyecektir. Tanrı'nın gazabı böylesinin üzerinde kalır" (Yuhanna 3:36).

Kurtulmamış olanların içinde bulunduğu yukarıda bahsedilen durum pek iç açıcı değildir, ama bu Tanrı'nın onların durumlarıyla ilgili kendi tanımıdır ve doğrudur.

Kaybolmanın Sonu

Rab İsa Mesih'in Müjde'sini önemsemeyip kurtuluşu reddedenler, "Rab'bin varlığından ve yüce gücünden uzak kalarak sonsuza dek mahvolma cezasına" (2. Selanikliler 1:9) çarptırılacaklardır. Bu onların sonsuza dek devam edecek olan durumudur. Şimdiki zamanda bu kişiler için Tanrı'ya geri dönüp kurtulma fırsatı bulunmaktadır, ama Tanrı'dan sonsuz ayrılış meydana geldiğinde artık bu kişiler için hiçbir şans kalmayacaktır.

Bu ayrılık sadece Rab'bin varlığından ayrılmak değil, aynı zamanda gücünden ve bu gücünün getirdiği tüm bereketlerden de ayrılmak anlamına gelmektedir.

Birçokları Tanrı'dan ayrılmayı ciddiye almazlar. Yaşadıkları anda Tanrı'yla bir işleri yoktur ve gelecekte de O'ndan bir şey alabileceklerini kavrayamamışlardır. Tanrı olmadan da gayet iyi bir şekilde yaşayabileceklerini düşünmektedirler. Yaşamlarının her anında O'na ne kadar bağlı olduklarının ve O'ndan ne kadar çok bereket aldıklarının farkında değillerdir. Teneffüs ettikleri hava Tanrı tarafından yaratılmıştır. Yağan yağmur, doğan güneş hepsi Tanrı tarafından yaratılmıştır. Bunu sadece doğa diye adlandırırlar, oysa bu doğayı Tanrı yaratmıştır ve hâlâ varlığını kendi gücüyle devam ettirmektedir. Tanrı'nın sağlayışı olmadığı takdirde hem insan hem de tüm yaratılış bir anda yok olacaktır.

İnsan Tanrı'nın gücünün görkeminden ayrıldığında, o zaman Tanrı'nın sağlayışından küçük bir parça bile yararlanamaz.  O zaman yaratılmış olan O'nun sağlayışından tamamen uzaklaştırılacaktır. "Onları sonsuza dek sürecek koyu karanlık bekliyor" (Yahuda 13). O zaman tamamen karanlık içinde kalanları aydınlatmak için küçücük bir aydınlık, susuzluklarını gidermek için bir damla yağmur, sonsuz gecenin bitişini ve yeni günün gelişini sağlayan sabahyıldızı olmayacaktır.

Kaybolmuş olan insanın bulunacağı yer tanımlandığı gibi ateş gölü olacaktır. Yazıldığı gibi, "adı yaşam kitabına yazılmamış olanlar"ın hepsi buraya atılacaktır (Vahiy 20:15). Bazıları bunun sadece mecaz olduğunu söylerler. Eğer öyleyse bu, durumu daha da korkunç hale getirmektedir. Çünkü gerçek her zaman mecazi anlatımdan daha güçlü olduğu için, mecaz böyleyse gerçek durum daha da korkunç olacaktır. Aynı zamanda, "Eğer gözün günah işlemene neden olursa, onu çıkar at. Tanrı'nın egemenliğine tek gözle girmen, iki gözle cehenneme atılmandan iyidir. Oradakileri kemiren kurt ölmez, yakan ateş sönmez" (Markos 9:47, 48) ve "Ama bu egemenliğin asıl mirasçıları dışarıdaki karanlığa atılacak. Orada ağlayış ve diş gıcırtısı olacak" (Matta 8:12) denmiştir.

Kurtulmamış olanlar şimdiden yargılanmışlardır. "O'na iman eden yargılanmaz, iman etmeyense zaten yargılanmıştır. Çünkü Tanrı'nın biricik oğlunun adına iman etmemiştir" (Yuhanna 3:18). Şu anda yargının infazı için beklense de, bu kişiler Tanrı'ya dönmez ve Rab İsa Mesih'i kurtarıcıları olarak kabul edip, O'na bağlanmazlarsa, o zaman kendileri hakkında kesinleşmiş olan yargı uygulanacaktır.

Günahın özü Tanrı'dan bağımsız olma arzusudur. Kaybolmuş olanların son durumu yaşamlarında Tanrı'ya bağımlılığın olmayışı ve bunu istemeyişleridir. İnsanın bu arzusu cehennemde tam olarak gerçekleşecektir.

Pages