Dua Ve İtiraf
Daniel 9
Daniel’in diğer peygamberliklerinin hepsinde olduğu gibi, dokuzuncu bölüm önümüze Yeruşalim’in yazgısını getirerek bizi, geleceğe götürür. Ancak bundan daha fazlasını da yapar, çünkü bize Daniel’in zamanındaki Tanrı halkının yenilenmesi ile Yeruşalim’in viranelik zamanını sona erdirecek gelecekteki bir günde gerçekleşecek yargı arasındaki bağlantıyı gösterir.
Daniel’e şu talimat verilir: Tanrı halkından sadık kalanlar yeniden Ülkeye dönecekler ve Ezra ve Nehemya kitaplarında kayıtlı olduğu gibi Tapınak ve Kent Daniel’in zamanında yeniden kurulacak, ancak bu yenilenme yine de hiç bir şekilde İsrail’in tutsaklığını sona erdirmeyecek, ya da Yeruşalim’i öteki ulusların baskısından kurtarmayacaktır. Son gelene kadar Tanrı’nın yersel halkı ve Kentinin viraneliği ile ilgili üzüntüler devam edecektir.
Daniel peygamberler olarak görümler görmüş ve gelecek ile ilgili açıklamalar almıştır. Daniel’i şimdi Tanrı halkının lehine aracılık eden kişi olarak görmemiz gereklidir. Ve Daniel dua ve yakarışlarına yanıt olarak Tanrı’nın düşünceleri ile ilgili talimat alır.
- 1 ve 2 Ayetler duanın gerekli olduğunu ortaya koyarlar.
- 3-6 Ayetleri Daniel’in günah itirafına ve Tanrı halkının başarısızlığına yer verirler.
- 7-15 Ayetleri, yönetimin halkın üzerine gelen tüm cezasının Tanrı’nın haklı bir tutumu olduğunu ifade eder.
- 16-19 Ayetleri Tanrı’ya, Halkına merhamet etmesi için sunulan yakarışları içerir.
- 20-27 Ayetleri Tanrı’nın, Daniel’in duasına verdiği lütufkar yanıtı önümüze getirirler; kendisine gelen bu yanıt sayesinde Daniel’e söz ve görüm ile ilgili olarak Tanrı’nın düşüncelerini anlama gücü verilir.
(a) Duanın gerekliliği (1 ve 2 Ayetler).
Ayet 1 — Daniel’in Yeruşalim’in düşüşü sırasında tutsak alınmasından bu yana altmış sekiz yıl geçmiştir.Daniel, ilk büyük dünya imparatorluğu olan Babil’in yükselişini ve düşüşünü görmüştür. Daha sonra dünyanın ikinci büyük imparatorluğu olan Pers imparatorluğu öne çıkmıştır. Daniel bu krallıkta imparatorluğun önderleri üzerinde yüksek bir yetki konumuna sahipti. Ama ne sahip olduğu bu yüce mevki, ne de yönetimin zihnini tamamen meşgul eden görevleri ,onun Tanrı halkına duyduğu büyük sevgiye ve Tanrı’nın, Halkı ile ilgili olarak vermiş olduğu söz konusunda sahip olduğu imana bir an bile gölge düşürmemiştir.
Ayet 2 — Daniel’in bir dua adamı olduğunu daha önceden görmüştük. Şimdi de onun aynı zamanda Kutsal Yazılar’ın öğrencisi olduğunu görüyoruz. Kendisi bir peygamber olmasına rağmen, tanrı’dan esin alan diğer peygamberlerin sözlerini dinlemeye ve Kutsal Yazıların yer aldığı kitapları okuyarak Tanrı’nın düşüncesini okumaya hazırdır. Böylece peygamber Yeremya’nın kitabını okuduğunda, Yehoyakim’in günlerinde Yeruşalim düştüğü zaman, İsrail ülkesinin yetmiş yıl boyunca virane olarak kalacağını ve yetmiş yılın sonunda Babil kralının yargıya uğrayacağını ve Kildan ülkesinin viraneye çevrileceğini keşfeder (Yeremya 25:1,11,12). Ayrıca, Daniel, Babil’in yargı göreceğini öğrenmek ile kalmaz, ama aynı zamanda Rabbin Yermeya’ya olan şu sözlerini de öğrenir: “Babil’de yetmiş yılınız dolunca sizinle ilgilenecek, buraya sizi geri getirmek için verdiğim iyi sözü tutacağım. Çünkü sizin için düşündüğüm iyi tasarıları biliyorum. Kötü tasarılar değil, size umutlu bir gelecek sağlayan esenlik tasarıları bunlar. O zaman beni çağıracak, gelip bana yakaracaksınız. Ben de sizi işiteceğim.. Beni arayacaksınız. Bütün yüreğiniz ile arayınca beni bulacaksınız. Kendimi size buldurtacağım. Sizi eski refahınıza kavuşturacağım. Sizi sürdüğüm bütün yerlerden ve uluslardan toplayacağım. Ve sizi sürgün ettiğim yerden geri getireceğim.” (Yeremya 29: 10-14)
Daniel, bu önemli keşfi, Darius’un krallığının ilk yılında yapar. Gerçek dönüşün, iki yıl sonra Pers kralı Koreş’in krallığının ilk yılında gerçekleştiğini biliyoruz (Ezra 1:1). O anda mevcut olan olaylarda geri dönüş umudunu garanti eden hiçbir belirti yoktu. Tanrı’nın, Halkını tutsaklık içinde bulunurlarken ziyaret edeceğini ve onlara ülkelerine geri dönmeleri için bir yol açacağını, içinde bulunduğu koşullar aracılığı ile değil, “kitaplar” aracılığı ile keşfeder. Kısa bir süre önce Babil kralının yıkımını ve onun imparatorluğunun düşüşüne tanık olmuştur, ama Daniel çevresinde olup biten etkileyici olaylara aldırış etmez ve onlardan Tanrı halkının lehine sonuçlar çıkartmayı istemez. Daniel’in anlayışı, Tanrı sözü olan “kitaplar aracılığı ile” yönlendirilir; koşulların Tanrı’nın ön bildirilerine uygun görünüp görünmediği ya da başka durumlar önemli değildir.
Tanrı Sözü, peygamberliğin gerçek anahtarıdır. Peygamberlikleri, olup biten koşullar aracılığı ile açıklamak gibi bir durumda bırakılmayız, ya da onları yorumlamak için peygamberliklerin yerine gelmelerini beklememiz gerekmez.
(b) Daniel’in Tanrı’nın halkının günahını itiraf etmesi. (3-6 Ayetler).
Ayet 3 — Tanrı’nın, Halkını ziyaret etmek üzere olduğunu Tanrı’nın Sözünden öğrenmenin neden olduğu ani etkilenme ile Daniel Tanrı’ya yaklaşır. İyi haberi vermek için kendisi ile birlikte tutsak olan arkadaşlarına gitmez, ama Tanrı’ya yönelir ve şöyle der: “Yüzümü Rab Tanrı’ya çevirdim.” Başka birinin söylemiş olduğu gibi, “Tanrı’dan almış olduğu ile ilgili olarak Tanrı ile paydaşlıkta bulunur.” Bunun sonucu olarak anın gerçek özelliğini ve halkın ahlaki durumunu anlar ve o an için uygun olan bir şekilde hareket eder.
Tanrı cezalandıran elini çekmek üzeredir ve halkına biraz canlanma ihsan edecektir. Daniel, her şeye rağmen mutlu değildir, bağırarak ve övgüler sunarak halka yönelmez. Aksine, anın gerçek öneminin farkına vardığı için, “dua ile, yakarış ile, oruç ile, çul kuşanıp külde oturarak O’na yalvarır” ve Rab Tanrısına dua edip günahları itiraf eder.
Daniel, Kutsal Yazıları iyi bildiği için bin yıl öncesine bakar ve Tanrının halkını Mısır esaretinden nasıl kurtardığını hatırlar. (ayet 15) Bu dönemin uzun bir başarısızlık ve isyan tarihi olduğunu dile getirir; zaten geleceği ve hala Tanrı halkını bekleyen başarısızlık ve sıkıntıyı görmesine izin verilmiştir. (Daniel 7,8) Ve aynı zamanda İnsanoğlu gelip krallığını kuruncaya kadar, Tanrı halkı için tam bir kurtuluş olamayacağını da öğrenmiştir.
Özetleyecek olur isek, Daniel, başarısızlık dolu geçmişi, daha derin üzüntüler ve daha büyük başarısızlıklar geleceğini önceden bildiren karanlık geleceği ve Kral gelene kadar Tanrı halkının tam bir kurtuluş umudunun bulunmadığını görür. Bu gerçekleri gördüğü zaman Daniel, çok derin bir şekilde etkilenir, düşüncelerinden ürker, benzi solar, bayılır ve günlerce bitkin ve hasta kalır. (Daniel 7:28; Daniel 8:27)
Ama Daniel bir başka şey daha keşfetti. Kutsal Yazılardan şunu öğrendi: Tanrı, geçmişteki tüm başarısızlığa ve gelecekte yer alan tüm felakete rağmen, yılların ortalarına doğru az da olsa, bir canlanmanın var olacağını önceden bildirmişti.
Tüm bu olaylardan anladığımız, bizim günümüzde ve Daniel’in yaşadığı günler arasında bir benzerlik bulunduğudur. Sorumluluğu açısından kilisenin gösterdiği yüzlerce yıllık başarısızlığa dönüp bakabiliriz. Kutsal Yazılardan bildiğimize göre “kötü kişiler ve ayartıcıların kötülükleri giderek daha artacak” ve çok geçmeden yeryüzünde Mesih’in adını ikrar eden O’nun ağzından kusulacaktır. Aynı zamanda şunu da biliyoruz ki, Tanrı halkını tekrar bir araya getirecek ve başarısızlığın üzüntülü tarihçesine son verecek olan durum yalnızca Mesih’in gelişi olacaktır. Ama yine de şunu biliyoruz ki, Rab, Filadelfya’da bir uyanış olacağını kesinlikle söylemiştir; Çürüyen Hıristiyanlığın orta yerinde güçleri az olmasına rağmen yine de Rabbin sözlerine uyan ve O’nun adını yadsımayan bir kaç kişi bulunacaktır.
Daniel, dua eder ve Tanrı’ya yakarır iken, onun gününde ya da bizim günümüzde Tanrı’nın, halkının önüne koyacağı açık kurtuluş kapısına yanıt vermeyi arzu eden kişilere işaret etmesi gereken ruhu ortaya koyar.
Ayet 4 — Tövbe ile Tanrı’ya yönelen Daniel, Tanrı’nın büyüklüğü, kutsallığı ve sadakati ile ilgili derin bir anlayışa sahip olur. Ayrıca, Tanrı’nın, Sözüne sadık olduğunun farkına varır. Eğer Tanrı halkı, Tanrı’nın adını kutsal sayar ve O’nun sözünü tutar ise, merhamet bulması sağlanacaktır.
Ayetler 5 ve 6 — Daniel, Tanrı’nın büyüklüğü ile ilgili, canının önünde gerçek bir anlayış içinde bulunduğundan Halkının düşmüş konumunun hemen farkına varır. Tanrı antlaşmasına sadık kalmıştır, ama halk Tanrı’nın isteklerinden ve hükümlerinden ayrılmıştır. Daniel, bunun nedeninin, Tanrı halkı arasındaki tüm bölünme ve dağılmanın kökeninde bu düşük ahlak durumunun bulunmasından kaynaklandığının farkına varır. Daniel kötü davranan ve gerçeği çarpıtan ve pek çok kişinin hataya düşmesine neden olacak eylemlerde bulunan belirli kişilerin üzerine bölünme ve dağılmanın utancını yüklemek istemez. Bu durumun krallar ,önderler ve sahte peygamberler için geçerli olduğunu biliyoruz. Ama Daniel, kişilerin başarısızlıklarının ötesine bakarak Tanrı halkının başarısızlığını bir bütün olarak görür ve buna sahip çıkar. Daniel şöyle der: “Krallarımız, önderlerimiz, atalarımız, ve ülkedeki bütün halk günah işledik.” Daniel’in kişisel olarak yaklaşık yetmiş yıl önce gerçekleşmiş olan bu dağılmanın meydana gelmesinde doğrudan bir rolü yoktu. Yeruşalim’in bölündüğü o yıllarda Daniel yalnızca bir çocuk olabilirdi. Ve Daniel sürgün sırasında tutsak iken, belki de Tanrı’ya onun kadar kendini adamış başka hiç kimse yoktu.
Her şeye rağmen, kişisel sorumluluğun yokluğu ve geçen zaman aralığı, Daniel’in bölünme ve dağılmayı görmezden gelmesine neden olmaz. Yaşananların utancını bu dünyadan çoktan ayrılmış olan kişilerin üzerine yüklemeyi de istemez. Aksine, kendisini Tanrı’nın halkı ile özdeşleştirir ve Tanrı’nın önünde iken, “günah işledik” ifadesini kullanarak halka sahip çıkar.
Bu nedenle, günümüzde, Tanrı halkını bölmek için kullanılan araçlar ile meşgul olmak, bizim bölünmenin gerçek nedenini – yüksek inanç ikrarımıza eşlik eden düşük konum -görmemize neden olur. Tanrı halkının ansızın dağıtılmasına neden olan, akılsız ve tahakküm eden eylemlerinde hiçbir şekilde kişisel olarak yer almamış bulunabiliriz, ama bölünmeyi gerekli kılan düşük konumda hepimizin payı vardır.
Daniel, onların günahını mazur göstermek istemez; aksine, Tanrı’nın zaman zaman halkına Kendisini hatırlatmak için göndermiş olduğu peygamberleri dinlemeyi reddettikleri için günahlarını şiddetlendiren kişilere sahip çıkar. Hiç bir şey hem o dönemde hem de şimdiki dönemde olduğu gibi, Tanrı halkının nasıl sürekli olarak peygamberlere zulmettiklerini görmek kadar şaşırtıcı olamaz. Başarısızlıklarımızın söylendiğini duyarak vicdanımızın rahatsız olmasından hoşlanmayız. Yanlış davrandığımızı ya da hata yaptığımızı itiraf etmek, (çok büyük ve genel konular dışında) dindar benlik için katlanamayacağı kadar alçaltıcıdır. Bu yüzden vicdanı harekete geçirmek isteyen bir peygamber, Tanrı halkına günahlarını hatırlattığı zaman, asla sevilen biri olmaz. Yalnızca “öğretmen”, alkışlanarak dinlenir, çünkü bir öğretmenin ayaklarının dibinde ondan bilgi almak benliğin daha çok hoşuna gider. Bir grubun içinde bir öğretmene sahip olmak, yüceltmek için zemin hazırlar; ama kim, bize başarısızlıklarımız ve günahlarımız hakkında konuşan bir peygamberin vicdanımızı rahatsız etmesini ister? İşte İsrail bu nedenle peygamberlere kulak vermeyi reddetti.
(c) Daniel’in Tanrı’yı O’nun yasaları konusunda haklı çıkarması (Ayetler 7-15)
Ayet 7 — Daniel, “ülkedeki tüm halkın günahını” itiraf ettikten sonra, Tanrı’yı, Halkını cezalandırması konusunda haklı çıkarttı. Daniel, derin önem taşıyan şu ilke üzerinde durur: bölünme ve dağılma meydana geldiği zaman, bu kötülüklerin Tanrı’dan geliyormuş gibi kabul edilmeleri gerekir. O’nun kutsal disiplini ile oluşurlar ve yalnızca bireysel kişilerin akılsızlıkları ya da kötülükleri ile ilgili belirli eylemler olarak ortaya çıkmazlar. Bu durum İsrail’de meydana gelen büyük bölünme olayı ile net bir şekilde görülür. Olay, görünürde, Rehavam’ın akılsızlığı aracılığı ile gelişmiş gibi idi, ama Tanrı şöyle der: “Bu olayı ben düzenledim.” (2.Tarihler 11:4) Dört yüz elli yıl sonra, Tanrı’nın halkı yalnızca bölünmek ile kalmayıp aynı zamanda uluslar arasına dağıtıldıkları zaman, Daniel bu önemli ilkeyi çok net bir şekilde fark eder. Ve şöyle der: “Sen adaletlisin, Rab! Sadakatsizliğimiz yüzünden bizi uzak yakın ülkelere sürdün. Oralarda yaşayan biz Yahudiler, Yeruşalim halkı, İsrailliler bu gün utanç içindeyiz. “ Daniel, sonra “üzerlerine büyük yıkım getiren Rab Tanrı’dan” söz eder ve “Rab kötülüğü gördü ve üzerimize yıkım göndermekten caymadı” der (Daniel 9: 7,12,14). Daniel, böylelikle, bireysel kişilerin akılsızlıklarını ve kötülüklerini unutur. Hiç bir isimden söz etmez. Ne Yehoyakim’den ya da “onun yaptığı kötülüklerden” ne de Zedekya’dan ve onun akılsızlığından bahsetmez; Nebukadnessar’ın acımasız vahşetine de değinmez; ama bu insanların ötesine bakarak, halkın dağılmasının nedeni olarak adil bir Tanrı’nın elini görür.
Böylece, kısa bir süre sonra Zekeriya Rabbin, kahinlere ve tüm ülke halkına söylediği şu sözü işitir: “Onları tanımadıkları ulusların arasına fırtına gibi dağıttım.” (Zekeriya 7:5, 14).
Aynı şekilde daha sonra Nehemya da dua ederken, Rabbin Musa aracılığı ile söylediği şu sözleri hatırlar: “Eğer bana ihanet ederseniz, sizi ulusların arasına dağıtacağım.” (Nehemya 1:7)
Bu Tanrı adamlarının Tanrı’nın disiplini ile ilgili tutumu hakkındaki güçlü ifadelerini değiştirmek gibi bir girişim mevcut olamaz. Bu Tanrı adamları, Tanrı’nın, halkının dağılmasına “izin vermiş” olduğunu ya da “sürgüne gönderilmeleri” için “müsaade etmiş” olduğunu dahi söylemezler. Ancak açıkça ifade ettikleri gerçek şudur: halkı sürgüne gönderen ve üzerlerine yıkım getirenin Tanrı olduğunu net bir şekilde belirtirler.
Ayetler 8 ve 9 — Ama ayrıca eğer onlar kralları, önderleri ve ataları Tanrı’ya karşı işledikleri günah yüzünden utanç içindeler ise, O’na karşı geldikleri halde, O, “acıyan, bağışlayan” Tanrıları Rabdir. Tanrı yalnızca adil değildir, ama aynı zamanda merhametlidir ve bol bağışlayandır. Buna rağmen ulus isyan etmiş ve suçunu ağırlaştırmıştır.
Ayet 10 — Daniel, böylece İsrail’in günahını özetlemiş olur. Ulus Rabbin sesine kulak vermemişti. O’nun yasalarını ihlal etmişler ve peygamberlerine saygısızlık etmişlerdi.
Ayetler 11 ve 12 — Bu yüzden yasada ilan edilen lanet üzerlerine gelmişti ve Tanrı ulusa karşı söylemiş olduklarını onların üzerine bu büyük kötülüğü getirmek aracılığı ile onaylamış oldu.
Ayet 13 — Ayrıca, kötülük geldiği zaman, dua ederek Tanrı’ya yönelmediler. Anlaşılan oydu ki, günahlarından dönmek ve gerçeği anlamak için hiç bir arzu duymuyorlardı.
Günümüzde bu ciddi ayetin anlamının hiç bir geçerliliği yok mudur? Tanrı’nın halkı günahları nedeni ile dağıtılmış ve bölünmüşlerdir. Ve yine de sakindirler, hatta hallerinden memnundurlar. Tanrı’nın halkının bu bölünme konusuna bakış açısı budur. Bunun da ötesinde, Tanrı’nın gerçeği yalnızca çok az anlaşılmak ile kalmaz, ama aynı zamanda gerçeği anlamak için çok az arzu duyulur. Tanrı halkının durumu hakkında deneyimli olmalı ve Tanrımız Rabbin önünde dua etmeliyiz, günahlarımızdan dönmeli ve Tanrı’nın gerçeğini anlamak için kararlı olmalıyız!
Ayet 14 — Daniel şöyle der: “Rab kötülüğü gözledi ve üzerimize yıkım getirdi.” Rab, Yeremya’ya şöyle demişti: “Onların yararını değil, zararını gözlüyorum.” Ve yine aynı peygamber bize şunu söyler: “Kökünden söküp yok etmek, yerle bir edip yıkmak, yıkıma uğratmak için onları nasıl gözledim ise, kurup dikmek için de gözleyeceğim.” (Yeremya 44:27; Yeremya 31:28). Ne kadar vakur bir ifade! Rabbin, halkını korumak için gözlediğini anlamamız daha kolaydır, ama burada O’nun, halkının zararını gözlediğini okuyoruz. Ve Daniel, Rabbi bu davranışında haklı buluyor. “Tanrımız Rab yaptığı her şeyde adildir, biz ise O’nun sözüne kulak vermedik.”
Ayet 15 — Daniel’in itirafında, halkın suçunu ağırlaştıran bir başka neden daha dile getirildi. Günah işleyen ve çok kötü davranan halk Rabbin kurtarmış olduğu halk idi. Tanrı, güçlü eli ile onları Mısır’dan çıkarmıştı. Tanrı, halkını kurtarmak ile ün kazanmıştı; ama halkı şimdi günah işlediği için O’nun onuruna leke sürüyordu. Tanrı’nın İsrail’in yararına gösterdiği kurtarıcı gücü, tüm ulusların arasına yayılmıştı. İsrail’in günahı yüzünden Tanrı’nın adı öteki uluslar arasında alay konusu olmuştu. Tanrı bu yüzden İsrail’i tekrar tutsaklığa teslim ederek Kendi Yüceliğini haklı çıkarmıştı.
(d) Daniel’in Tanrı’dan merhamet dilemesi (Ayetler 16-19).
Ayetler 16-19 — Tanrı halkının başarısızlığını ve günahını itiraf ettikten sonra, ve ayrıca Tanrı’ya tüm yolları konusunda hak verdikten sonra, Daniel şimdi yakarış biçimindeki duasına başlar. Görmüş olduğumuz gibi, dikkat çekici olan nokta, Daniel’in ilk ricasının Tanrı’nın adaletine ilişkin olmasıdır ve daha sonra Tanrı’nın “büyük merhametine” değinir. Merhametin adalet temeli üzerine bina edilmesinin gerekli olduğunun farkına varır. Halkının üzerine bu üzüntüyü getiren Tanrı’nın adil olduğuna daha önce değinmiş idi (14. Ayet); şimdi ise Tanrı’nın adil bir şekilde Yeruşalim’e duyduğu öfkesinden ve hiddetinden vazgeçmesi için yakarır.
Tanrı’ya yakarışta bulunduğu konular, kent, kutsal dağ, tapınak ve Tanrı’nın halkı ile ilgilidir. Yakarışı kendisi için, kendi kişisel durumu için ya da tutsak olan arkadaşlarının bazı ihtiyaçları için değildir. Daniel’in tüm yüreği Tanrı’nın yeryüzündeki adı ile ilgilenmektedir. Burada Daniel’in ruhu hakkında daha fazla şey biliyoruz; keşke bizim yüreklerimiz de Mesih’in yüreğine çok yaklaşmak arzusu ile dolu olsa idi; tüm kişisel ve yerel ihtiyaçlarımızın ötesine geçerek Tanrı’ya, Kilisesi, Adı, Evi ve Halkı için yakarabilse idik; ortak başarısızlığı ve ortak ihtiyacı itiraf edebilse idik.
Kent, dağ, tapınak ve halk için yakarışında önemli olan nokta şudur: Daniel, bu konuların kendisi ya da ulus ile ilgili olmadığını anlar ve bu konuların Tanrı’ya ait konular olduklarını görür. Bizim kentimiz, ya da bizim tapınağımız, ya da bizim halkımız demek yerine, “Senin kentin, Senin kutsal dağın, Senin tapınağın ve Senin halkın” der. Tüm başarısızlığın ötesine geçer, Tanrı’ya yönelir ve “biz Seniniz” diyerek yakarır.
Önce, Tanrı’nın doğru ve adil işlerine değinir (16. Ayet). Sonra “Rabbin adı uğruna” diyerek ricada bulunur. (17. Ayet) Bundan sonra “Tanrı’nın büyük merhametleri” adına dilekte bulunur (18. Ayet). Son olarak da Rabbin “adının hatırı için” yakarır (19. Ayet). Duasını bu tür ricalar üzerinde temellendiren Daniel, Rab’den kesinlikle Halkının yararına “işitmesi”, “bağışlaması”, “davranması” ve “gecikmemesi” için istekte bulunur.
Daniel’in yakarışının temelinde halkın üzerine yıkım getirenin Tanrı’nın kendisi olduğu gerçeğini tekrar tekrar vurgulaması çok büyük bir öneme sahiptir ve bunu anlamamız gerekir (7,12,14. Ayetler). Bu gerçek ile tam olarak yüz yüze gelmeden bir iyileşme söz konusu olamaz. Bu gerçek ile bir kez yüz yüze gelindiği zaman Tanrı’ya yönelmek ve iyileşmek için merhamet dilemek konusunda iyi bir temele sahip olmuş oluruz; ve bu nedenden dolayı Tanrı yalnızca yıkım getiren değil, ama aynı zamanda iyileştirebilendir de. Tanrı dağıtabilir, ama aynı zamanda Tanrı bir araya da getirebilir (Mezmur 147:2). Üzerimize yıkım getirenin Tanrı olduğunu kabul etmeyi reddetmek ve yalnızca insanların yaptıkları akılsızlıkları görmek ile Tanrı’ya sadık olmayı arzu eden kişilerin iyileşme ile ilgili tüm umudunu kırmış oluruz. Önümüzdeki insanlar bize, yıkım getiren ama iyileşmek için güçleri olmayan kişileri düşündürür; oysa Tanrı yıkım getirebilir, ve Tanrı iyileştirebilir.
İnsanların yalnızca bölünmelere neden olduklarını görmek, içten olan pek çok kişiyi şöyle yanlış sonuçlara yöneltmiştir; eğer bölünmelere neden olan insanlar ise, o zaman insanlar yıktıkları kişileri iyileştirme gücüne de sahiptirler. Tanrı’nın halkını tekrar bir araya getirmek için gösterilen çabalar başarısızlık ile hatta başarısızlıktan daha kötü bir şekilde sonuçlandığı için bu çabalar Tanrı halkının arasında yalnızca daha fazla karışıklığa neden olurlar. Bir araya getirmek insan çabasının ötesindedir; bir araya getirmek Tanrı’nın işidir. Biz insanlar yıkabiliriz, dağıtabiliriz, yürekleri incitebiliriz; ama “Rab yeniden kuruyor Yeruşalim’i, bir araya topluyor İsrail’in sürgünlerini. O kırık kalplileri iyileştirir, yaralarını sarar.” (Mezmur 147: 2,3)
O zaman Daniel’in buradaki duasında bir yıkım gününde Tanrı’nın halkına her zaman rehberlik etmesi gereken doğru yönü görüyoruz:—
- Öncelikle Tanrı’ya dönmek ve böylelikle O’nun yüceliğinin taze ve daha derin bir anlayışına kavuşmak ve O’nun sözünü tutmak için hazır olan kişiler için kutsallık ve merhamet elde etmek:
- İkinci olarak, hatamızı ve günahımızı itiraf etmek ve tüm dağıtılma konusunun kökeninde düşük bir ahlak tutumunun yer aldığını görmek:
- Üçüncü olarak, Tanrı’nın, Halkını disiplin eden tüm davranışlarında Tanrı’nın adil yönetimini kabul etmek:
- Dördüncü olarak, Kendi adı ya da hatırı uğruna başarısızlığa uğrayan halkına merhamet göstererek davranabilecek olan Tanrı’nın adaletine güvenmek.
(e) Söz ve görüm konusunda anlayış (Ayetler 20-27).
Ayetler 20-23 — Dua ve günah itirafı ile Tanrı’ya yönelen Daniel, Tanrı’nın düşüncesindeki ışığı ve anlayışı elde eder. Daniel’in duasına, akşam sunusu vaktinde yanıt alması önemlidir; ettiği duanın Tanrı’ya Mesih’in kurban oluşunun değerini ifade eden yakmalık sununun yeterliliği temelinde yanıt aldığı ima edilmektedir.
Daniel’in yakarışının başlangıcında ,Tanrı melek Cebrail’e Daniel ile ilgili olarak buyruk vermiştir. Tanrı, Daniel’in tüm söyleyeceklerini işitmek için uzun bir dua beklemedi. Tanrı, Daniel’in yüreğinin arzularını biliyordu ve daha dua etmeye başlar başlamaz, onu işitti ve harekete geçti. Cebrail’in görevi, Daniel’in anlayışına, Tanrı’nın haberlerini anlayabilmesi için açıklık getirmek idi. Bunu Cebrail’in şu sözlerinde görüyoruz: “Sana anlayış vermek için geldim.” Daniel için açıklama almak yeterli olmadı; açıklamalardan yararlanması için anlayışının açılmasına ihtiyacı vardı. Rab, daha sonraki bir tarihte öğrencilerine Kutsal Yazıları açıkladı ve aynı zamanda Kutsal Yazıları anlayabilmeleri için onların zihinlerini de açtı. Bizlerin de açıklanan Kutsal Yazılarda olduğu gibi anlayışımızın açılmasına ihtiyacımız var; elçi, Timoteos’a gerçeği açıklarken, aynı konuya değinmektedir: “Dediklerimi iyi düşün, Rab sana her konuda anlayış verecektir.” (2. Timoteos 2:7).
Daniel, bunların da ötesinde, kendisini Tanrı’nın halkı ile birleştirerek “Günah işledik” ifadesi ile itirafta bulundu. Şimdi ise, tüm başarısızlığa rağmen, “çok sevildiği” konusunda Daniel’e garanti verilir.
Ayet 24 — Daniel, peygamber Yeremya’nın kitabını okuyarak Tanrı’nın yetmiş yılın sonunda Babil’i yargılayacağını ve halkını tutsaklıktan kurtaracağını öğrenmiştir. Daniel, okuduğu bu peygamberlik nedeni ile Tanrı’ya dönmüş ve O’nun verdiği söze uygun olarak davranacağına inanmıştır. Tanrı, Daniel’in duasına yanıt verirken ona, bir başka açıklamada daha bulunur. Daniel’e “yetmiş haftanın” sonunda Yahudiler için, nihai ve tam olan daha büyük bir kurtuluşun gerçekleşeceği söylenir.
Bu peygamberliğin tamamen Yahudi halkının ve kentlerinin kurtuluşu ile ilgili olduğunu hatırlamamız gerekir. Melek şöyle der: “Senin halkına ve kutsal kentine yetmiş hafta kadar zaman saptanmıştır.” Daniel’in halkı Yahudilerdir ve kenti ise Yeruşalim’dir. Hıristiyanın bu dünyada kalıcı bir kenti yoktur; o kalıcı kentinin gelmesini ister.
Bu peygamberliklerin yerine gelmesi için gerekli olan her şey, Çarmıh’ta gerçekleştirilmiştir. Bu bereketleri garantilemek için Mesih, ulusun uğruna ölmüştür (Yuhanna 11:52). Kan dökülmüş ve kefaret tamamlanmıştır. Ulusun, Mesih’in tamamladığı işin garantilediği bereketlere sahip olabilmesi için Mesih’in tamamladığı işin iman aracılığı ile kabul edilmesi, henüz, gelecek zamandadır. İsrail Rabbe döndüğü zaman, ulusun dağılmasına neden olan günah sona erecektir, günahları bağışlanacaktır, isyanları affedilecektir (Yeşaya 40:2) ve Tanrı’nın doğruluğu kurulacaktır (Yeşaya 51:4-6). Görümler ve peygamberlikler yerine gelecek ve bu anlamda mühürlenecek ya da kapanacaktır. Kutsallar kutsalı Tanrı’nın konutu için ayrılacaktır.
O zaman, “yetmiş hafta” sözleri ile neyin kastedildiğini anlamamız gerekiyor? Bu ifade birebir anlamı ile, yedi günden oluşan yetmiş hafta mı yoksa, dört yüz doksan gün müdür? 25 ve 26. Ayetler böyle bir düşünceyi yasaklarlar. Yetmiş haftanın başlangıcı, açık bir şekilde ifade edilmiştir ve bize söylenen, altmış dokuz haftanın sonunda, dört yüz seksen üç günün sonunda gerçekleşmeyeceği aşikar olan bazı belirli olayların meydana geleceğidir. “Haftalar” sözcüğü ile yalnızca “yedi dönem” anlatıldığını gördüğümüz zaman, bu zorluk ortadan kalkar. Bizler nasıl on yıllık dönemlerden söz edersek, Yahudiler de dönemleri yedi yıldan oluşan dönemler olarak adlandırırlar. O zaman, yetmiş hafta, yedi yılın yetmiş dönemi ya da dört yüz doksan yıl olarak düşünülebilir.
Ayet 25 — Dört yüz doksan yıl ile ilgili bu dönem, Yeruşalim’in kurulması ve yenilenmesi ile ilgili buyruğun verilmesi ile başlar. Nehemya 2. Bölümden Yeruşalim’in yeniden bina edilmesi ile ilgili bu buyruğun Artahşasta’nın yirminci yılı esnasında verildiğini öğreniriz. Dünya tarihinde Artahşasta’nın yirminci yılı İ.Ö. yaklaşık 454 ya da 455 yılı olarak hesaplanmıştır. Bu olaydan dört yüz doksan yıl sonra bize İsrail’in üzüntü zamanının sona ereceği ve Krallığın bereketlerinin kurulacağı söylenir.
Şimdi önceden bildirilen bereketin, yıllar hiç bir ara vermeden hesaplandıkları takdirde, dört yüz doksan yılın sonunda gelmediği aşikardır. Ama bu ayetlerde, bu dönemin üç kısma bölündüğünü görürüz. İlk dönem yedi haftadan biri ya da kırk dokuz yıldır, bu esnada Yeruşalim sıkıntılı zamanlar içinde iken yeniden kurulur. Bu zamanların ne kadar sıkıntılı olduklarını Nehemya kitabında yazılan anlatımlardan biliriz. İkinci dönem, altmış iki hafta ya da dört yüz otuz yıllık bir süreyi kapsayan Yeruşalim’de Mesih ile ilgili duvarın tamamlanmasından itibaren olan zamandır. Söz, Mesih’in doğumunu ya da O’nun halkına sunulmasını ya da Ölümünü kesin olarak söylemez. Bu konu oldukça genel bir şekilde bırakılmıştır. Yalnızca “altmış iki haftanın sonunda Mesih’in mahrum edileceği ve hiç bir şeye sahip olmayacağı” kesin olarak belirtilir.
Ayet 26 — Mesih’in mahrum edileceği hakkındaki peygamberlikten sonra, gelecek olan önderin halkı ile ilgili bir ifade okuruz. Bu ifadeyi daha sonra önderin kendisi hakkındaki ifadeler izler. Halkın kenti ve tapınağı yıkıp yok edeceği belirtilir. Burada verilen referans hiç kuşkusuz, Mesih geldiği zaman ve mahrum edileceği zaman yeryüzünü yönetmekte olan, öteki uluslara ait dördüncü büyük güç olan Roma İmparatorluğudur. Daniel, Mesihlerini reddetmiş olan Yahudi ulusunun üzerine yargı ineceğini öğrenir ve bir sel gibi ülkeyi kaplayacak olan Roma halkı tarafından kentlerinin ve tapınaklarının yıkıp yok edileceğini ve Yahudilerin ordusunun silineceğini anlar. Ulus tutsak edilecek ve ükeleri virane haline gelecektir. Yahudiler, çağların sonuna kadar sürecek dönemde herkesin elinin onlara karşı geleceğini göreceklerdir. Rabbin kendisi, bu ciddi olaylar ile ilgili ön haberleri şu sözleri ile açıklar: “Kılıçtan geçirilecek, tutsak olarak bütün ulusların arasına sürülecekler. Yeruşalim, öteki ulusların dönemi tamamlanıncaya dek onların ayakları altında çiğnenecektir. “ (Luka 21:24)
Peygamberliğin bu kısmı, Yeruşalim Titus’un yönetimi altındaki Romalılar tarafından yok edildiği zaman, Mesih’in doğumundan yaklaşık yetmiş yıl sonra tamamen yerine geldi.
Ayet 27 — Bu noktadan itibaren peygamberlik henüz gelecekte olan ve peygamberliğin son haftası ya da yedi yıl sırasında gerçekleşecek olan olaylardan söz etmeye geçer. Mesih mahrum edildiği zaman, altmış dokuz haftanın vakti dolmuştur. O’nun krallığının kurulmasından önce geriye yalnızca bir gafta ya da yedi yıl kalmıştır. Ama Yahudiler Mesihlerini reddettiler; bunun sonucu olarak bu peygamberliğin yerine gelmesi sonraya bırakılmış oldu. Onların Mesih’i reddettikleri zamandan itibaren Tanrı artık halkı, Kendisi ile ilişkide olan bir halk olarak görmedi. Bu zaman esnasında Tanrı’nın eski halkının tarihinde Tanrı’nın bu zamanın uzunluğu hakkında bilgi vermediği bir zaman süresi mevcuttur. Yeni Antlaşma’da bulunan Kutsal Yazılardan edindiğimiz bilgiye göre, bu zaman süresi esnasında öteki ulusların kurtuluşu İsrail’in düşüşü aracılığı ile geldi. Aynı zamanda bu dönem sırasında Tanrının, Kilise olan göksel halkını çağırdığını da biliyoruz. Bu nedenle, peygamberlik olarak hiç bir detayın verilmemiş olduğu 26 ve 27. Ayetler arasında çok büyük ve önemli bir zaman aralığının mevcut olduğu görülecektir. Kiliseye ait olanların dünyadan dışarı çağırılmaları, Kutsal ruhun gelişine ayrılmış olan bir gerçektir. Bize kesin bir ifade ile söylenen şudur: “Bu sır önceki kuşaklara açıkça bildirilmemişti. Şimdi is Mesih’in kutsal elçilerine ve peygamberlerine Ruh aracılığı ile açıklanmış bulunuyor.” (Efesliler 3:4-6; aynı zamanda bakınız Romalılar 16:25,26) Doğrudan peygamberlik her zaman yeryüzüne ve Tanrının yersel halkına işaret eder. Kilisenin çağırılmasına ilişkin herhangi bir ima Daniel açısından tamamen kavranılamaz bir ima olacaktı. O zaman altmış dokuzuncu ve yetmişinci hafta arasındaki bu çok büyük zaman aralığının neden sessizlik içinde geçtiğini anlayabiliriz.
O zaman burada, halen gelecekte yer alan olaylara götürülmüş oluruz. Bu olaylar daha önce duymuş olduğumuz Roma halkının yaptıklarından çok burada halkın önderi olarak adlandırılan İmparatorluğun başının yaptığı eylemler ile ilgilidir. Bu adam hakkında şunları okuruz: “Gelecek olan önder birçokları ile sağlam bir antlaşma yapacak.” Yeniden canlanan Roma İmparatorluğunun başı olan bu kişi, ülkelerine geri dönmüş olsalar bile, hala İsa’yı Mesihleri olarak reddetmekte olan Yahudi ulusunun büyük bir bölümü ile bir antlaşma yapacaktır. Yahudiler, büyük olasılıkla, başka bir düşman – kuzeydeki güç ya da “pek bol kırbaç” - tarafından ele geçirilmekten korktukları için Roma İmparatorluğunun imparatorluk başı ile bir antlaşmaya gireceklerdir.
O zaman öyle görünüyor ki, Yahudilerin, diğer düşmanlarından korunmak için bel bağladıkları kişinin kendisi onların büyük düşmanı haline gelecektir. Haftanın ya da üç buçuk yılın sonunda imparatorluğun başı kendi yaptığı antlaşmayı haftanın yarısı geçince ortadan kaldıracaktır. “Kurbanı da sunuyu da kaldıracaktır.” Bir sonraki cümle kurbanı kaldırma nedenini ima ediyor gibidir; çünkü bu cümlede “yıkıcı iğrenç şeyler yerleştireceği” yazılıdır. Bunun, diğer Kutsal Yazılarda ifade edilenler ile ilgili bir referans olduğu aşikardır; gelecek olan Mesih karşıtı yıkıcı iğrenç şeyi kutsallar kutsalında dikecektir, bu adam tanrı diye anılan ya da tapılan her şeye karşı gelecek ve kendini hepsinden yüce gösterecek, hatta kendisini Tanrı ilan ederek Tanrının tapınağında oturacaktır. (bakınız Matta 24:15; 2.Selanikliler 2:4; Vahiy 13:14,15).
Yine de her şeye rağmen, bu son yarım hafta sırasında “yok edici” bir önder ortaya çıkacak ve Yahudiler, kırbacı pek bol olan bu kuzeydeki kişiden, Roma İmparatorluğu ile yapmış oldukları antlaşmaya rağmen, kurtulamayacaklardır. Yahudi ulusunun büyük sıkıntıdan geçeceği zaman işte bu zamandır. Rabbin söylediği sözler kesindir: “Peygamber Daniel’in sözünü ettiği yıkıcı iğrenç şeyin kutsal yerde dikildiğini gördüğünüz zaman, kutsal yerde durun …. Sonra korkunç bir sıkıntı olacaktır.” (Matta 24:15-21) İman etmemiş olan Yahudi ulusu bu büyük sıkıntı dönemi sırasında sonu gelmeyen yargılar ile, dünyanın başlangıcından bu yana olmamış ve bundan sonra da olmayacak olan tarif edilemez sıkıntılar yaşayacak ve bu sıkıntılar yargı sona erinceye kadar virane kent ve ulusun üzerinde tamamen hakim olacaklardır.