Öteki Uluslarin Dönemi
Daniel 2
İlk bölümde Tanrı’nın Kendi düşüncesi hakkında bilgelik ve anlayış verebileceği kişide bulunması gerekli olan ahlak özelliklerini gördük. Bu konu, tüm kitapta yer alan açıklamalara ilişkin yolu hazırlar.
Kitabın ikinci bölümünde, bu dönem sırasında yönetimin gücünü kullanacak olan ve birbirini izleyen dört büyük İmparatorluk sıra ile bilgimize sunulur. Bu dört büyük yönetim Babil İmparatorluğu ile başlar, Med-Pers ve Grek İmparatorlukları ile devam eder ve Roma İmparatorluğu ile son bulur. Ayrıca, güçlerini Tanrı’ya danışmadan kullanan bu imparatorlukların Mesih’in sonsuza kadar sürecek olan krallığını kurması için yol hazırlayan bir yargının altına gireceklerini öğreniriz.
Daniel’in 3.bölümünden 6.bölümüne kadar olan kısmı, birbiri ardına ortaya çıkan dünya imparatorluklarının dikkat çekici ahlak özellikleri ile ilgili belirli tarihi olayları gözlerimizin önüne sererler.
Ayrıca bu bölümler Tanrı’nın tüm zamanlardaki halkı için verilmiş olan ahlaki ilkeler ile doludurlar.
Daniel 2.bölümde gördüğümüz ana konular şunlardır:—
- İlki, bu dünyanın gücünün ve bilgeliğinin zayıflığının ve yararsızlığının ifade edilmesi (1-13):
- İkincisi, Rabbin düşüncesine sahip olan Tanrı adamı (14-23):
- Üçüncüsü, dünyanın önünde Tanrı’ya tanıklık etmek (24-30):
- Dördüncüsü, kralın gördüğü düşün açıklanması (31-35):
- Beşincisi, kralın gördüğü düşün yorumlanması (36-45):
- Altıncısı, Rabbin hizmetkarına verilen onur (46-49):
(a) Bu dünyanın bilgeliğinin boş olduğu ortaya çıkar (1-13).
Bölümün ilk kısmında Tanrı’nın, bu dünyanın değişen olaylarının arkasında nasıl çalıştığını görmemize izin verilir; Tanrı putperest bir kralın rüyalarını dahi kontrol eder ve insan gururunu aşağılar.
Ayetler 1 ve 6 — Nebukadnessar gördüğü bir düş nedeni ile rahatsız olur, ruhu üzüntü ile sarsılır ve uykusu kaçar. Ve düşünün ne olduğunu unutur. Tanrı tüm bunlara izin verir, çünkü amacı, hizmetkarı Daniel aracılığı ile kralı, Kendi Varlığını kabul etmesi için zorlamaktır. Kral, zaten daha önceden Daniel’in, Babil’in tüm bilge adamlarından on kat daha fazla bilge olduğunu anlamıştı. Ama buna rağmen yine de Daniel’i, unutur ya da reddeder ve sihirbazlara, falcılara, büyücülere, yıldızbilimcilere ve Kildanilere danışır; onlardan yalnızca düşün yorumunu yapmalarını talep etmek ile kalmaz, aynı zamanda onlardan öncelikle unutulan düşü hatırlamalarını ister. Kralın taleplerini yerine getirdikleri takdirde, hepsi büyük armağanlar ile ödüllendirilecek ve onurlandırılacaklardır; ancak kralın isteğini yerine getirme konusunda başarısız kalırlarsa paramparça edileceklerdir ve evleri de çöplüğe çevrilecektir.
Ayetler 7 ve 11 — Kralın bu talebi, kendilerine önce tamamen mantıksız gibi görünür ve Kildaniler krala şöyle derler: “Yeryüzünde senin bu isteğini yerine getirecek tek kişi yoktur…. Kaldı ki, büyük ve güçlü hiç bir kral bir sihirbazdan, falcıdan ya da yıldızbilimciden böyle bir şey istememiştir. Kralın isteğini yerine getirmek güçtür. İnsanlar arasında yaşamayan ilahlardan başka krala bunu açıklayabilecek kimse yoktur.” Ama yine de Babil’in bu bilge adamlarının gösterişli tavırlarını hatırladığımız zaman, kralın talebi bize hiç de insafsızca bir istek gibi gelmez.
Ayetler 12 ve 13 — Kralın, bilge adamlarının saygınlıklarına değer vermediği aşikardır. Onların yalan ve yanlış sözler söylemeye yatkın kişiler olduklarını düşünmesi içiniyi nedenlere sahip olduğu ortadadır. Bu bilge kişiler öylesine derin bir bilinmez ile karşı karşıya kalmışlardır ki, kendilerinin yetersiz olduklarını kabul etmek zorunda kalırlar. Ama yine de, çaresiz olduklarını itiraf etmelerine rağmen, öfkeli kralı yatıştıramazlar; kral Babil’deki bütün bilgelerin öldürülmeleri için buyruk çıkarır.
Dünyanın özelliğini ortaya koyan ne kadar yerinde bir örnek! Yetki, kendilerine güvenmenin yanlış olduğu danışmanlardan mantık ötesi taleplerde bulunur. Ve talepleri hemen o anda yerine getirilmediği takdirde, hiddet ve vahşet ile karşılık verir. Bu dünyanın bilgeliğinin, deneme ile karşılaştığı zaman, yalnızca gösterişten ibaret olduğu ortadadır. Öte yandan, bir de bilgeliğin bulunmadığı güç vardır; ve ayrıca güce sahip olmayan bilgelik ikrarı da mevcuttur.
(b) Rab, kendisinden korkanlara sırlarını açıklar (14-23).
Yeryüzündeki en büyük gücü kullanan insanın zayıflığının ve en büyük bilgeliğe sahip olduklarını iddia eden bu kişilerin, aslında Tanrı’nın gücünün ve bilgeliğinin ortaya konması için yol hazırladıklarının farkında olmayışları ile ilgili açıklama. Bu açıklama Tanrı’ya sadık kalan kişileri ön plana çıkartır. Tanrı’ya sadık kalan bu kişilerde bilgelik ve anlayış mevcuttur. Onlar göklerdeki Tanrı’nın bilgeliğine, gücüne ve egemen haklarına yeryüzündeki insanların ilişkileri ile bağlantılı olarak tanıklık ederler.
Ayetler 14 ve 15 — Daniel’in kralın önüne çağrılan bilge kişiler arasında bulunmadığını biliyoruz. Ama Daniel, Babil’deki bilge adamlar arasında bulunduğu için, kendisinin de arkadaşlarının da öldürülmesi için adamlar gönderildi. Bu nedenle, Daniel ve arkadaşları, o gün meydana gelen büyük olaylar hakkında bilgi sahibi oldular.
Bundan sonra gelişen olaylar bu kişilerin tanrısal karakterlerini çok çarpıcı bir şekilde ortaya koyar ve dünyanın önünde Tanrı’ya üstün bir şekilde tanıklık etmeleri için kendilerine fırsat verilmiş olur. Önce, bir dehşet ve karmaşa olayının ortasında iman sükunetinin sakinliğini görürüz. Daniel, kralın muhafız birliği komutanı ile bilgece ve akıllıca konuştu, “Kralın buyruğu neden bu denli sert?” diye sordu. İnsanın, korku tarafından yönlendirilen keyfi isteği, gecikmeye tahammül edemez. Ama, “iman eden acele etmez.”(Yeşaya 28:16) Tanrı halkı, bazı ulusal krizlerin neden olduğu heyecan sırasında sükunetini koruduğu zaman, iman sayesinde sakin kalır.
Ayet 16 — İkinci olarak, kralın huzurunda duran Daniel’i, diğerlerinden farklı kılan imanın cesur güvencesi içinde görürüz. Daniel, düşünün ne anlama geldiğini söyleyebilmesi için kraldan zaman istedi; bu davranışı ile öfkeli krala “istediği düş yorumunu yapabileceğine” dair nihai bir güven vermiş oldu. Daniel, bu şekilde hareket etti ve et ve kanın öz güvenine itimat etmediğini gösterdi; böylelikle Tanrı’ya duyduğu gizli güveni diğer kişilerin de görebileceği şekilde açıkça ifade etmiş oldu. Anlaşıldığı gibi, Daniel, Tanrı’nın düşüncesine öylesine yoğun bir şekilde sahipti ki, Tanrı’nın, bu düşün dünyasal bilgelikle yorumlanmasına engel olduğu fark etti; Tanrı, kralın, bu dünyanın gücünün ve bilgeliğinin bir hiç olduğunu anlamasını ve Kendisinin egemen gücüne ve bilgeliğine tanıklık edilmesini istiyordu. Bu nedenle Daniel şunu söyleyebilir: Tanrı yalnızca yorumu gösterebilmek ile kalmayacak, ama aynı zamanda yorumu “gösterecektir de.” Ve kralın önce düşünde ne gördüğünü anlatması da gerekmeyecektir.
Ayetler 17 ve 18 — Üçüncü olarak, Daniel’in Tanrı ile paydaşlık ve dua konularına verdiği değeri görürüz. Daniel, kralın yanından ayrıldıktan sonra arkadaşlarının yanına gider ve onlara olup bitenleri anlatır. Kardeşleri ile paydaşlığa değer verir ve onların dualarına güvenir, çünkü onlardan “göklerin Tanrısına yakarmalarını” rica eder. Daniel, ayrıca, imanla edilen dualara değer verir, çünkü onların dualarının “bu giz ile ilgili” olarak merhamet isteyecek dualar olduğunu bilir. Burada Daniel’in sakin güven duygusunun ve insanların önünde sahip olduğu cesaretin sırrının kardeşleri ile olan paydaşlığı ve Tanrı’ya bağlılığı olduğunu anlarız.
Ayet 19 — Dördüncü olarak, Daniel’in Tanrı’nın esenliğine sahip olduğunu görürüz. Bu esenlik, Tanrı’ya dileklerimizi bildirmenin sonucunda bize vaat edilmiş olan esenliktir. Böylece, “gizin, gece bir görüm aracılığı ile” Daniel’e açıklandığını okuruz. Bu durum, Daniel’in dileğini Tanrı’nın önüne götürüp bıraktıktan sonra huzur içinde uyumuş olduğunu gösterir. Daha önceki bir tarihte aynı ruh ile hareket eden Davud, oğlu Absalom tarafından Yeruşalim’den atıldığı o korkunç anda şu sözleri söyleyebilmişti: “Rabbe seslenirim, yanıtlar beni kutsal dağından. Yatar uyurum, uyanır kalkarım, Rab destektir bana.” (Mezmur 3: 4,5) aynı şekilde, daha sonraki bir tarihte mutlak mükemmeliyete sahip yolu içindeki Rab de fırtınanın ortasında başını bir yastığa koyarak uyuyabildi. Eğer her şeyi Babamızın ilgilenmesi için O’nun eline bırakabilirsek, yaşamın fırtınalarına rağmen, mükemmel bir huzur içinde korunmamız mümkündür.
Beşinci olarak, Daniel yalnızca dua etmek ile kalmaz, ama aynı zamanda teşekkür de eder. O’na merhameti için şükran sunmadan önce, duasının yanıtlanmasını dilemez.
Ayet 20 — Tanrı, halkının minnettarlığını öylesine çok takdir eder ki, duanın sözlerini açıklamamasına rağmen, övgü ile ilgili sözleri tam olarak ifade etmiştir. Rab tarafından, ilerdeki bir günde öğrencilerine nasıl dua etmeleri gerektiği bildirilirken, aynı Daniel’in övgüsünde olduğu gibi, duanın ilk bölümü Tanrı’nın adının anılması için ayrılmıştır. Daniel,”Tanrı’nın adına öncesizlikten sonsuzluğa dek övgüler olsun” der. Rabbin duasındaki sözler ise, “Adın kutsal kılınsın” şeklindedir.
Daniel, sonra, “bilgelik ve gücün Tanrı’ya özgü olduğunu” söyler. Nebukadnessar bir ölçüde güce sahipti, ama bilgelik konusunda eksikti. Kildaniler bir ölçüde bilgeliğe sahiplerdi, ama güçleri yoktu. Ama göklerin Tanrısı mutlak bilgelik ve mutlak güce sahiptir.
Ayetler 21 ve 22 — Bunların yanı sıra Tanrı aynı zamanda egemen Olan’dır; zamanları ve mevsimleri değiştirebilir. Kralları tahttan indirir, tahta çıkartır. Ayrıca, eğer isterse, bilgelere bilgelik, anlayışlılara bilgi verebilir ve “derin ve gizli şeyleri ortaya çıkartır.” O, her şeyi bilir, O’ndan hiç bir şey gizlenemez; “karanlıkta neler olduğunu bilir ve çevresi ışık ile kuşatılmıştır.”
Ayet 23 — Sonunda, Daniel, kendisine yapılan açıklama için Tanrı’ya teşekkür ederken, aldığı yanıtın kendisinin ve arkadaşlarının birlikte ettikleri duaya verildiğini bilir ve şu sözleri söyleyebilir: “Senden istediklerimizi bana bildirdin ve kralın düşünü bize açıkladın.”
(c) Dünyanın önünde Tanrı için tanıklık (24-30).
Daniel ve arkadaşlarının birlikte özel olarak ettikleri dua ve sundukları övgüden sonra Daniel’in insanların önünde verdiği sadık tanıklığı izleriz.
Ayetler 24 ve 25 — Kralın muhafız birliği komutanı Aryok, Daniel’i kralın önüne götürdüğü zaman, dünyasal bilgelik ile hareket ederek bu durumu kendi çıkarı için kullanmak ister. Krala şöyle der: “Sürgündeki Yahudalılar arasında kralın düşünü yorumlayabilecek bir adam buldum.” Daniel’in, krala düşünü yorumlayabileceğini aktarırken kendisini konuya tam olarak dahil etmemek için özen gösterir.
Ayet 26 — Ancak yine de bu konu, kralın gözünde önemli bir konudur. Yani, kral yalnızca düşünün açıklanmasını yeterli bulmamaktadır – bu konu için zaten bilge kişiler hazırlıklı idiler. Kral için gerçekten önemli olan konu, düşünü hatırlayacak olan birinin olup olmadığıdır. Bu nedenle, kral Daniel’e tekrar sorar: “Gördüğüm düşü ve ne anlama geldiğini bana söyleyebilir misin?”
Ayet 27 — Daniel kralın istediğini gerçekten de yapabilir; ama bunu yapmadan önce krala, açıklanmasını istediği gizin, ne bir bilge, ne falcı ne de bir sihirbaz tarafından açıklanamayacağını hatırlatır ve bu dünyanın bilgeliğinin boş olduğunu ifade eder.
Ayet 28 — Babil’in bilgeliğini boşa çıkarttıktan sonra Daniel, Tanrı’ya sadık bir şekilde tanıklık eder. İnsanın yapamayacağını, Tanrı yapar. “Gökte gizleri açıklayan bir Tanrı var.”
Ayet 29 — Daniel, ayrıca, krala, bu konudaki muhatabının yalnızca Tanrı olduğunu çok net bir şekilde belirtir. “Sana, gelecekte neler olacağını Tanrı bildirmiştir. Daniel’e gelince, o, Tanrı’dan almış olduğu büyük açıklamalar nedeni ile gururlanmaz, ya da Aryok gibi, bu durumu kendi çıkarı için kullanmaz. Daniel, kendisini, Tanrı’nın yüceliğinin arkasında gizler ve böylelikle Tanrı’nın yüceliğini göz önünde bulundurarak davrandığı için Tanrı’nın adını yüceltir.
Ayet 30 — Daniel, krala diğer insanlardan daha bilge olmadığını belirtir. Tanrı, kralın, düşünün ne anlama geldiğini bilmesi ve aklından geçenleri anlaması için bu gizi Daniel’e açıklamıştır. Bu açıklamanın nedeni, Daniel’in diğerlerinden daha bilge olması, ya da kralın bilgilendirilmesi için değildir, aynı şekilde Babil’in bilge kişilerinin yaşamlarını kurtarmak ile de ilgisi yoktur. Bu gizin açıklanmasının nedeni, “Daniel’in ve arkadaşlarının düşün yorumunu yağmaları” içindir. Daniel, arkadaşları ve kendisi arasında bir bağ kurar ve krala şunu hatırlatır: Tanrı, halkı tutsak olmasına rağmen, halkı ile yakından ilgilenmektedir ve “halkının uğruna” hareket etmektedir. Tanrı, bu dünyanın yönetiminde bulunan halkı ile her zaman yakından ilgilenir ve insanların ilişkilerine, “onların uğruna” sık sık müdahale eder. Bu konudan söz eden biri şöyle demiştir: “Gerçekten yüceltildiğimiz zaman, kendimizi tamamen nasıl alçaltacağımızı anladığımız zamandır. Eğer Daniel ortadan kaybolur ise, o zaman Tanrı’nın Kendisi Daniel’de görünecektir. Ah, İsa’nın ön plana geçebilmesi için, kendimizi O’nun arkasında saklamak üzere bilgeliğe ve ruhsal güce sahip olmamızı diliyorum! Bu türdeki her eylem, büyük ve değerli bir zaferdir.”
(d) Düşün hatırlatılması (31-35).
Ayet 31— İnsanı, bulunduğu gerçek konuma yerleştirdikten ve Tanrı’nın yeterliliğine tanıklık ettikten sonra Daniel, kralın gördüğü düşü hatırlatmaya başlar. Krala, “büyük bir heykel” gördüğünü anlatır. Daha sonra yaptığı yorumdan şunu öğreniriz: Bu heykel, öteki uluslara ait dört büyük krallık aracılığı ile öteki ulusların dönemleri sırasında var olan dünya yönetimini ortaya koyar. Buradaki düşte bu dört krallık bir heykel şeklinde ve harika görünmesine rağmen korkunç olan bir insan görünümünde sunulur.
Öteki ulusların dönemlerine insan yönetimi aracılığı ile işaret edilir. Bu yönetimde, dışsal görkemi nedeni ile insanlarda hayranlık uyandıran, ama baskı aracılığı ile yine de dehşet veren çok şey mevcuttur. Bu düş, göklerin Tanrısına karşıt olan dünya insanının görümüdür.
Ayetler 32 ve 33 — Bu heykelin bir başka özelliği, onun başından ayaklarına kadar değeri giderek azalan bir kompozisyona sahip olmasıdır. Başı saf altından, göğsü ile kolları gümüşten, karnı ile kalçaları tunçtan, bacakları demirden, ayaklarının bir kesimi demirden, bir kesimi ise kilden idi. Bu bozulma madenlerin gücü ile ilgili değildi, değerleri ile ilgili idi. Madenlerin maddesel güçleri, her bir imparatorluğun egemenliğinin derecesini ortaya koyar. Madenlerin değeri ise, her bir imparatorluğun egemen gücünün önemini bildirir. Son üç dünya imparatorluğunun egemenliklerinin gücünün derecesi, ilk imparatorluğun egemenlik gücünden çok daha fazla büyüktür. Ancak Tanrı’nın kudretini temsil eden imparatorluk gücü, saf altından başı olan ilk imparatorlukta en fazla görünür.
Ayetler 34 ve 35 — Nebukadnessar, düşünde son olarak insan eli değmeden kesilmiş olan bir taş gördü. Kral insan elinin bir sonucu olarak bina edilmemiş olan bir Krallığın gösterildiğine tanık oldu; bu taşa “insan eli” değmemişti. Burada anlatılanın Mesih’in Krallığı olduğunu biliriz. Taş, heykelin ayaklarının üstüne düşer; ama buna rağmen heykelin tamamı paramparça olarak yıkılır. Mesih’in Krallığı son imparatorluğun nihai biçimi ile onu yargılayarak ilgilenecektir, ama bunu yapmak ile dünya insanının tüm yönetim sistemini bir kenara atacak ve dengeli ve tüm dünyayı kapsayan, “tüm dünyayı dolduran” bir dağa benzetilen bir yönetim kuracaktır.
(e) Gelecekte olacak şeyler (36-45. Ayetler).
Daniel, krala, gördüğü düşü hatırlattıktan sonra, bunun ne anlama geldiğini açıklayan “gelecekte olacak şeyleri” yorumlamaya başlar.
Ayetler 36 ve 38 — Nebukadnessar’a, Babil imparatorluğunun temsilcisi olarak heykelin saf altından başı olduğu söylenir. Şimdiye kadar yeryüzünde, her biri kendi kralının yönetimi altında bulunan, farklı uluslar var olmuştu. Şimdi ise, ilk kez olarak yeni bir yönetim biçimi bina edilir – imparatorluğa özgü bir yönetim birliği. Bu şekildeki bir yönetim altında uluslar, krallarıyla birlikte, bir krallar kralı olan imparatorluğa özgü bir baş ile tek bir imparatorluk altında bir araya gelirler.
İlk imparatorluğun ilk başı olan Nebukadnessar’a, egemenliğinin, gücünün, kudretinin ve yüceliğinin göklerin Tanrısı tarafından verildiği söylendi. “Tanrı, insanoğullarını, yabanıl hayvanları, gökte uçan kuşları senin eline teslim etti. Seni hepsine egemen kıldı. “ Bunu izleyen imparatorlukların güçlerinin yükseldiğini göreceğiz, ama başın bu egemen gücü azalacak.
Ayet 39 — Göğsü ve kolları gümüşten, ve karnı ile kalçaları tunçtan olan ikinci ve üçüncü imparatorluklara burada en kısa şekilde imada bulunulur. Daha sonraki görümlerden şunları öğreniriz: İkinci imparatorluk Med-Pers (bakınız Daniel 5:28 ve Daniel 8:20) ve üçüncü imparatorluk Grek imparatorluğudur (bakınız Daniel 8:21). Burada bize söylenmek istenen sadece sonradan ortaya çıkacak olan krallıkların Babil imparatorluğundan daha aşağı düzeyde olacaklarıdır.
Ayet 40 — Dördüncü krallığa geldiğimiz zaman, bu krallığın özelliğinin daha ayrıntılı bir şekilde sunulduğunu görürüz. Bu yalnızca bu krallığın öteki ulusların dönemlerinin son krallığı olduğu için değildir, aynı zamanda Mesih’in doğrudan yargılayacağı tek krallık oluşudur. Bu ifade, dördüncü krallığın Roma İmparatorluğu olduğunu açıkça tanımlayan bir ifadedir. Mesih yeryüzüne geldiği zaman dünya Roma İmparatorluğunun egemenliği altında idi. Roma İmparatorluğu, Mesih bu dünyadan ayrıldığı zaman, Mesih ile çatışmaya girdi. Mesih tekrar geldiği zaman yargılayacağı Roma İmparatorluğu, bu yeniden canlanacak olan Roma İmparatorluğudur. (Luka 2:1,2; Yuhanna 19:10,11; Vahiy 17:7-14).
Farkına varmamız gereken önemli nokta şudur: son üç krallığın hiç biri doğrudan Tanrı tarafından kurulmamıştır. Yalnızca ilk krallık ve Mesih’in Krallığının göklerin Tanrısı tarafından kurulduğu söylenir (37,44). Diğer üç krallık, takdiri ilahi aracılığı ile ortaya çıkar; Mesih’in Krallığındaki mutlak mükemmellik ile yeniden kuruluncaya kadar her bir krallık için egemen güç tanımlar.
Dördüncü krallığın ön plana çıkan özelliği, “demir gibi güçlü” olacağı idi. Demir, altından ya da gümüşten ya da tunçtan daha güçlüdür, ama onlar kadar değerli değildir. Kutsal Kitap’a özgü figürler olarak altın her zaman tanrısal olanı, demir ise insansal olanı ifade eder. Dördüncü imparatorlukta, insansal olan şeylerin çok arttığı ve tanrısal olan şeylerin çok büyük kayba uğradığı görülür. Dördüncü imparatorluğun yönetiminde insan bilgeliğinde, insan hünerinde ve insan kaynaklarında artan bir gelişme olacak ve Tanrı’yı tanıyanlar giderek azalacaktır; Tanrı’nın yönetimdeki egemen ve mutlak gücü çok büyük bir kayba uğrayacaktır. Öteki ulusların dönemi yaklaştıkça, insan giderek daha fazla bir şekilde dünyayı Tanrı’ya danışmadan yönetmek isteyecek ve dünya yargı için olgun hale gelinceye dek bu böyle devam edecektir.
Dördüncü krallığın bir ikinci özelliği, kabalığı olacaktır. Tüm muhaliflerini acımasız bir güç ile paramparça edecek ve ezecektir.
Ayetler 41 ve 42 — Dördüncü imparatorluğa ait bir üçüncü özellik, onun sürdüğü dönem boyunca bölüneceği ve gücünü kaybedeceğidir. Daniel bize, “ayakların ve ayak parmaklarının” bir kesiminin demirden bir kesiminin de kilden olduğunu söyler; bu görünümler, krallığın bölüneceği ya da zayıflayacağı gerçeğini ortaya koyar ya da Daniel’in söylediği şekilde “kısmen güçlü, kısmen ise kırılgan” olacağını ifade ederler. (N. Tr.).
Ayet 43 — Tanrı’dan olanın kaybedilmesi ve insan unsurunun devreye girmesi her zaman olduğu gibi bölünme ve zayıflığa yol açar. Zayıflayan yönetim gücü, artık imparatorluk birliğinin devam etmesine engel olur. Demir ile çamurlu kilin birbirine karışması, egemenlik süren demokrasinin karışmasını ima eder. Çamurlu kil ya da demokratik unsur imparatorluğun yıkılmasını ifade eder.
Ama yine de, belirginleşen iki gerçek mevcuttur. Birincisi: Dördüncü imparatorluk çamurlu kilin karışması nedeni ile bölünecek ve zayıflayacak olmasına rağmen, yine de, “içinde demirin gücünün mevcut olacağı” bir gerçektir. Demir, hiç bir zaman çamurlu kile benzemeyecektir. Dördüncü imparatorluğun yönetimi hiç bir zaman bütünüyle demokratik olmayacaktır. İkinci gerçek şudur: Bize demir ve kilin karışabileceği söylenir, ancak hiç bir zaman birbirlerine yapışmayacak ya da bağlanmayacaklardır. Demokrasi ve egemenlik her zaman birbirlerinin düşmanı olacaklardır.
Ayetler 44 ve 45 — Daha sonra bize, heykel tarafından temsil edilen krallıklardan tamamen ayrı olan bir başka krallığın göklerin Tanrısı tarafından kurulacağı söylenir. Bu Krallık, öteki ulusların dönemine ait dört büyük krallık ile doğrudan karşıt olacaktır. Dört krallık yıkılır ya da diğerlerinin eline geçer. Ama bu Krallık hiç bir zaman ne yıkılacak ne de diğer krallıklar tarafından ele geçirilecektir. Kendisinden bir önceki krallığı yıkmak ile kalmayacak, ama aynı zamanda bu krallıkların tümünü parçalayacaktır ve dünya var olduğu sürece mevcut olacaktır – “bu Krallık sonsuza kadar egemenlik sürecektir.”
Bu sözü edilen Krallık hiç kuşkusuz Rabbimiz İsa Mesih’in bin yıllık Krallığı’dır. Peygamberlik, bazı kişilerin öğretmiş olduğu gibi, Mesih’in lütuf ile dünyaya geldiğine ve lütuf krallığının, müjdenin putperest sistemler üzerinde zafer kazanması aracılığı ile kurulduğuna işaret etmez.Bu Krallık, Mesih’in ikinci gelişinde lütuf ile değil, güç ve yargı ile kurulacak olan bir krallıktır.
Daha sonra düşte ve düşün yorumlanmasında Rabbimiz ve Mesihimiz’in sonsuza dek kalıcı Krallığının kurulmasına yön veren, öteki ulusların dönemi sırasında bu dünyanın yönetimi ile ilgili tam bir öngörüye sahip oluruz. Hıristiyan, öteki ulusların dönemi sırasında bu zamanın Tanrı tarafından verilmiş bir taslağı ile ilgili ve büyük dünya imparatorluklarının sonuna ilişkin sınırsız bir merhamete sahiptir. Hıristiyan, bu nedenle yaşadığı dönemdeki politik hareketlerden kendisini koruyabilir, krallar Kralı’nın gelişini beklerken belirsizlikler yaşansa da devam etmeye razıdır ve tüm politik hareketlerin Tanrı’ya ve Kuzu’ya karşı olan, yeniden canlanmış Roma İmparatorluğunun yönetimi altındaki ulusların büyük konfederasyonu ile son bulacağını bilir. Ve insanın gösterdiği tüm bu çabaların Mesih, kralların Kralı ve rablerin Rabbi olarak ortaya çıktığı zaman, yargı göreceğinin farkındadır. Hıristiyan, uluslar arasındaki ittifakların, birliklerin ve anlaşmaların Tanrı ve Mesih’e karşı olan nihai konfederasyon için yol hazırladığını anlar ve Tanrı’ya olan inancında açıkça değişiklik gösteren ve Mesih’in görünmesi ile birlikte kesin yargıya uğrayacak olan her şeyden uzak durur.
(f) “Beni onurlandıranı Ben de onurlandıracağım” (46-49. Ayetler)
Ayetler 46 ve 47 — Bölüm, bu açıklamalar aracılığı ile Nebukadnessar üzerinde meydana gelen etki ile ilgili bir öykü ve Rabbin hizmetkarlarının onurlandırılması ile son bulur. Kralın yüz üstü yere kapanıp Daniel’e tapınması ve ona adak sunulmasını buyurması ile ilgili gerçek, onun, ne yüreğine ne de vicdanına ulaşılmamış olduğunu yeterli bir şekilde ima eder.
Yürek ve vicdan işlemiş olsa idi, krallık, Tanrı için neyin uygun olduğu hakkında aydınlanmış olacaktı. Ancak vicdanına ulaşılmamış olsa da, kralın zihni en azından Tanrı’nın üstünlüğüne ve her şeyi Bilen olduğuna ikna olmuştu.
Ayetler 48 ve 49 — Daniel, sonunda çok onurlandırılarak ödüllendirilir. Bu sadık adam kralın önünde Tanrı için tanıklık etmiştir ve hem dünya hem de kendi arkadaşları için bir bereketlenme aracı olmuştur. Daniel, hiç bir zaman kendisi için hiç bir şey aramamış ve istememiş olmasına rağmen, getirildiği yüksek konumun avantajını arkadaşları için isteklerde bulunma konusunda kullanmak için özgürdür.