Bölüm I
Barnaba Müjdesi’nde Kur’an İle İlgili Çelişen Bölümler
Önsözün sonunda, Barnaba Müjdesi ve Kur’an arasındaki herhangi bir ilişkinin gerekli özelliklerinden kısaca söz edilir. Şimdi bu soruyu ayrıntılı olarak gözden geçireceğiz, çünkü bu ilişki bir Müslüman açısından en önemli yere sahiptir.
Önce, Kur’an tarafından kabul edilebilen ya da hatta onaylanan değişiklik ya da farklılık türünü gözden geçireceğiz. Sonra iki belgeyi karşılaştırdığımız zaman, esas olarak mevcut olan bazı farklılıkları inceleyeceğiz.
Kur’an’da Kabul Edilen Feshetme ya da Değişim
Kur’an’ın kendisinden açıka belli olduğu gibi, açıklanan yasada bir tür farklılık ya da değişim bekleyebiliriz. Çünkü Tanrı eli tarafından feshetme ya da değişim tedarik eden iki ayet mevcuttur. Geç Mekke Dönemine ait surelerden El-Nahl (Arı) Suresi 16:101 ayetinde şunlar yazılıdır:
Biz bir ayeti değiştirip yerine başka bir ayet indirdiğimiz zaman – ki Allah, neyi indireceğini gayet iyi bilir-.
Ve H.S.2 yılında inen El-Bakara (Sığır) Suresinin 2:106 ayetinde şunları okuruz:
Biz herhangi bir ayetin hükmünü yürürlükten kaldırır ya da onu unutturur (ya da erteler isek), yerine daha hayırlısını ya da mislini getiririz.
Buna ek olarak, Kur’an’ın kendi içinde bu tür değişikliklerin ya da sürece bağlı açıklamanın yer aldığı açık örnekler mevcuttur. Burada insan eylemlerini ve ilişkilerini yöneten yasaların değiştirildiği iki örnek vardır. Yasa bir durumda daha katı, diğer durumda ise daha esnek şekilde düzenlenmiştir.
İnsan eylemleri ve İlişkileri ile ilgili Değişiklikler
Değişikliklerden birincisi, şarap içme eylemi hakkındadır. Mekke Suresi El-Nahl’da (Arı) 16:67 ayeti Hicret’ten bir kaç yıl önce şunu açıkladı; su ve süt ile başlayan ve bal ile sona eren, yiyecekler ile ilgili bereketlerin bir listesi bulunur. Bu listeye dahil olanlar aşağıda belirtilir:
Hurma ağaçlarının meyvelerinden ve üzümlerden hem içki – şarap – (sakar, سَكَرَ ), hem de güzel bir rızık edinirsiniz. Elbette bunda aklını kullanan bir toplum için bir ibret vardır.
Şarap burada, Tanrı’nın bize olan sevgisinin ve sağlayışının bir belirtisi ya da kanıtı olarak düşünülür.
H.S. 2 yılından olan El-Bakara (Sığır) Suresi 2:219 ayetinde şunlar yazılıdır:
Sana içkiyi (şarabı) ve kumarı sorarlar. De ki: “Onlarda hem büyük günah hem de insanlar için (bazı zahiri) yararlar vardır. Ama günahları yararlarından büyüktür.”
Bu ayet şarabın kullanımını teşvik etmez, ama şaraptan uzak durulması için de kesin bir buyruk vermez. Ama aynı şekilde bir sonraki bölümlerden olan ve H.S. 5-6 yıllarında inen El-Nisa (Kadınlar) Suresi 4:43 ayetinde şu buyruklara da yer verilir:
Ey iman edenler! Sarhoş iken (sukara, سُكَارى ) ne söylediğinizi bilinceye kadar, bir de, -yolcu durumu olmanız müstesna – cünüp iken yıkanıncaya kadar namaza yaklaşmayın.
H.S.10 yılında inen El-Maide (Masa) Suresi 5:90-91 ayetlerinde şu ifadelere rastlarız:
Ey iman edenler! (Aklı örten) içki (ve benzeri şeyler), kumar, dikili taşlar ve fal okları ancak şeytan işi birer pisliktir. Onlardan kaçınınki, kurtuluşa erişesiniz. Şeytan içki ve kumar ile, ancak aranıza düşmanlık ve kin sokmak; sizi Allah2ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık vazgeçiyor musunuz?
Bu iki ayet, şu iki buyruğu kullanarak güçlü bir yasaklamada bulunur; “çekinmek” (bırakmak, kaçınmak) ve onlardan “uzak durmak”. Bu nedenle, H.S.10 yılına ait bu açıklama, daha önceki ayetlerde yer alan bazı belirsizlikleri ya da kuşkuları uzaklaştırmıştır.
Dr. Muhammed Abdül Rauf, bu aynı düşünceyi, El-Qur’an – Introduction and Sample Texts (Kur’an – Giriş ve Örnek Metinler) adlı kitabında belirtmiştir. 1
Biz Müslümanlar açıklamaların bu kronolojik düzenini öğrenmek istediğimiz zaman, hedefimiz akademik olmanın ötesindedir. Bir bölümün tarihlendirilmesi, Kur’an’a özgü rehberlik ile ilgili anlam çıkarma konusunda önemli olabilir. Örneğin, namaz zamanı yaklaştığı zaman, şarap içme yasağını ima eden 4:43’ün ardından gelen, şarabın yasaklanmasını kesinlikle şart koşan) 5:90 (yukarıda belirtilen Yusuf Ali’nin 5:93,94’ünün aynısı) ile şarap içmenin yasaklanma sürecinin tüm zamanları kapsadığının farkına varırız. Bu yüzden, bu konunun incelenmesi ilk dönemlerden beri önem verilen bir araştırma idi; ve bu konuda yeterli bir bilgiye sahip olmak İslam Yasası öğrencileri için gerekli olan konulardan biri idi.
İkinci örneğimiz, evlilik öğretişi hakkındadır. H.S.2 yılında inen El-Bakara (Sığır) Suresi 2:221 ayetinde yazılı olanları okuyalım:
İman etmedikleri sürece Allah’a ortak koşan kadınlar ile evlenmeyin. Allah’a ortak koşan kadın hoşunuza gitse de, mümin bir cariye Allah’a ortak koşan bir kadından daha hayırlıdır. İman etmedikleri sürece Allah’a ortak koşan erkekler ile kadınlarınızı evlendirmeyin. Allah’a ortak koşan hür erkek hoşunuza gitse de, iman eden bir köle, Allah’a ortak koşan bir kadından daha hayırlıdır. Onlar ateşe çağırırlar.
Bu aynı düşünce, H.S. 5 ya da 6 yıllarında inen El-Nisa (Kadınlar) Suresi 4:25 ayetinde de tekrar edilir:
Sizden kimin, hür mümin kadınlar ile evlenmeye gücü yetmez ise, sahip olduğunuz mümin genç kızlarınızdan (cariyelerinizden – bir cihat ya da kutsal savaş sırasında esir alınan genç kızlar) alsın.
Burada hem erkeklerin hem de kadınların yalnızca müminler ile evlilik yapmaları konusundaki öğretiş oldukça açıktır. Çünkü mümin olmayan kişi eşini imansızlığa ve cehennem ateşine yönlendirebilir. Ama H.S.10 yılında, dört yıl sonra inen El-Maide (Masa) Suresi 5:5 ayetinde kural değiştirilir ve şunları okuruz:
Mümin kadınlardan iffetli olanlar ile, daha önce kendilerine kitap verilenlerden olan iffetli kadınlar da, mehirlerini vermeniz kaydı ile evlenmek, zina etmemek ve gizli dost tutmamak üzere size helaldir.
Kural, artık Yahudi ve Hıristiyan kadınlarını da kapsayacak şekilde genişletilmiştir.
Tapınma Biçiminde Değişiklikler
Değişiklikler bulmayı bekleyebileceğimiz bir başka alan, tapınma törenleridir. Örneğin, nasıl dua edileceği konusunda… Aslında H.S.2 yılında El-Bakara (Sığır) Suresinin 2:142-144 ayetlerinde bu konu ile ilgili bir örnek buluruz. Namaza durulması gereken yön olan Kıble, Yeruşalim yönünde idi, ama sonra bu yön Mekke’deki kutsal camii yönüne çevrildi. Bu ayetlerde şunları okuruz:
Bir takım kendini bilmez insanlar, “Onları (Müslümanları) yönelmekte oldukları kıbleden çeviren nedir?” diyeceklerdir. De ki: “Doğu da, Batı da Allah’ındır. Allah, dilediği kimseyi doğru yola iletir.”
Böylece, sizler insanlara birer şahit (ve örnek) olasınız ve peygamber de size bir şahit (bir örnek) olsun diye sizi ortada bir ümmet yaptık. Her ne kadar Allah’ın doğru yolu gösterdiği kimselerden başkasına ağır gelse de biz, yönelmekte olduğun ciheti ancak; Resul’e tabi olanlar ile, gerisin geriye dönecek olanları ayırd edelim diye kıble yaptık. Allah, imanınızı boşa çıkaracak değildir. Şüphesiz Allah, insanlara çok şefkatli ve çok merhametlidir.
Ey Muhammed! Biz senin çok defa yüzünü göğe doğru çevirip durduğunu (vahiy beklediğini) görüyoruz. (Merak etme) elbette seni, hoşnut olacağın kıbleye çevireceğiz. Bundan böyle), yüzünü Mescid-i Haram yönüne çevir. (Ey Müslümanlar!)Siz de nerede olursanız olun (namazda) yüzünüzü hep onun yönüne çevirin.
Bu örneklerden gördüğümüz kadarı ile, Kur’an’ın açıklamasının yirmi üç yılı süresince hem tapınma hem de kişisel davranışlar konusundaki buyruklarda değişiklikler emredilmiştir.Bu nedenle, Barnaba Müjdesi ve Kur’an arasındaki bu doğasal farklılıklar bizi şaşırtmıyor. Bu konuda vereceğimiz tek bir örnek yeterli olacaktır. Barnaba’nıın 115.bölümünde İsa söylediği şu sözler ile temsil edilir.
Bu nedenle, bir erkek Yaratıcısının kendisine vermiş olduğu eşi ile hoşnut olsun ve başka her kadını unutsun.
Ama H.S.5-6 yıllarında inen El-Nisa (Kadınlar) Suresindeki 4:3 ayetini okuyalım:
Eğer velisi olduğunuz yetim kızlar ile evlenip onlar hakkında adaletsizlik etmekten korkar iseniz, onları değil, size helal olan başka kadınlardan ikişer, üçer, dörder olmak üzere nikahlayın; eğer o kadınlar arsında da adaletli davranmayacağınızdan korkar iseniz, o takdirde bir tane alın.
Böylelikle, Kanonik Müjdelerde olduğu gibi, Barnaba Müjdesinde de İsa’nın, bir erkeğin kendisini bir eş ile hoşnut etmesini buyurduğunu görürüz; oysa Kur’an, Musa’nın Tevratında izin verilen çok eşliliğe geri gider, ama eş sayısını dört ile sınırlar.
Kabul Edilemez Farklılıklar
Ancak her şeye rağmen öyle bir tür farklılık vardır ki, hem Kur’an’ın hem de Barnaba Müjdesi’nin Tanrı tarafından yazıldıkları ile ilgili uzlaştırılması çok daha zordur. Bu farklılık, tarih ile ilgili bir gerçek hakkında aynı fikirde olamamaktan ileri gelir. Örneğin, eğer Barnaba Müjdesi İsa’nın Beytlehem’de doğduğunu söylemiş olsa idi (Bölüm 3’de bunu söyler), ve eğer Kur’an İsa’nın Yeruşalim’de doğmuş olduğunu söylese idi (Kur’an böyle bir şey söylemez), her ikisi de aynı anda haklı olamazlardı. İkisinden birinin hatalı olması gerekecekti. Her ikisinin de Tanrı’dan olduğunu düşünmek zor olurdu.
Bunu aklımızda tutarak, şimdi her iki kitabı incelemeli ve birbirleri ile kıyaslamalıyız. Barnaba Müjdesi’ne döndüğümüz zaman, bu konularda Kur’an ile çelişen çok sayıda bölümün mevcut olduğunu görürüz.
a) İsa’nın Doğumu
Barnaba Müjdesi’nin 3.bölümünde şunları okuruz:
Beytlehem’e varan Yusuf hiç bir yerde kalacak bir oda bulamadı… bu nedenle kentin dışında çobanlar için yapılan bir sığınakta kaldı. Yusuf orada kalır iken, Meryem’in doğum yapması için gereken zaman geldi. Bakire kız çok parlak bir ışık tarafından kuşatıldı ve hiç sancı çekmeden oğlunu dünyaya getirdi. Sonra onu kollarına aldı ve bir kundağa sardı, yemliğe yatırdı, çünkü handa kalacak yer yoktu.
Ama her şeye rağmen, Hicret’ten yedi yıl önce verilen Meryem suresi 19:22-27 ayetlerinde şunları okuruz:
Böylece Meryem çocuğa gebe kaldı ve onunla uzak bir yere çekildi. Doğum sancısı onu bir hurma ağacına yöneltti. “Keşke bundan önce ölseydim de unutulup gitmiş olsaydım!” dedi.
Bunun üzerine Cebrail ağacın altından ona şöyle seslendi: “Üzülme, Rabbin, senin alt tarafında bir dere akıttı.”
“Hurma ağacını kendine doğru silkele ki, sana taze hurma dökülsün.”
“Ye, iç, gözün aydın olsun. İnsanlardan birini görecek olur isen, ‘Şüphesiz ben Rahman’a susmayı adadım. Bu gün hiçbir insan ile konuşmayacağım’ de.
Kucağında çocuğu ile halkının yanına geldi. Onlar şöyle dediler: “Ey Meryem! Çok çirkin bir şey yaptın!”
Bu iki öyküyü karşılaştırdığımız zaman, en azından iki konu ile ilgili farklılık gösterdiklerini görürüz. Her şeyden önce Barnaba Müjdesi, Meryem’in bebeği çobanların sığınağında dünyaya getirdiğini ima eder, oysa Kur’an Meryem’in kent dışında bir palmiye ağacı altında doğurduğunu yazar. Bu durum kendi içinde bir ciddiyet arz etmekten uzaktır. Ve bir sancı geldiği sırada dışarı koştuğu söylenerek uzlaşma sağlanabilir, ama bebeği sığınakta doğurmuştu.
İkinci nokta, bundan daha ciddidir. Kur’an, Meryem’in sancısının çok şiddetli olduğunu ve bu yüzden onun feryat ettiğini söyler. Ancak Barnaba Müjdesi, Meryem’in, oğlunu “sancı çekmeden” dünyaya getirdiğini özellikle söyler ve bu durumun mucizenin bir parçası olduğunu iddia eder. The Raggs, 1907 yılındaki orijinal analizlerinde bu çelişkiye işaret etti ve “(Bu düşüncenin) Latin Orta Çağ Hıristiyanlığı tarafından kabul edilen bir kısım olduğunu açıkladı.” 2
Bu nedenle, bu ifade Kur’an ile çelişmesine ek olarak bakacağımız pek çok örnekten ilkidir, yazar Barnaba’nın Orta Çağ Hıristiyanlığı ile ilgili adetler ve düşünceler ile Mesih döneminde Filistin’de yaşayan kişilerden daha bilgili olduğunu gösterir.
b) Yargı Zamanında İnsani Varlıklar ve Melekler
Barnaba Müjdesi’nin 53. bölümünde dünyasal tarihin son on beş gününün her biri esnasında neler olacağına dair bir liste verilir. Listenin son kısmı, aşağıdaki bilgiye yer verir.
On üçüncü günde gökyüzü bir kitap gibi dürülecek ve ateş yağacaktır, öyle ki, yaşamakta olan her şey ölecektir. On beşinci günde kutsal melekler ölecekler ve yalnızca Tanrı hayatta kalacaktır; tüm onur ve yücelik O’na olsun.
Ama İlk Mekke Döneminde açıklanan Abese (Yüzünü Ekşitti) Suresi 80:33-37 ayetlerinde son gün olan yargı günü şu sözler ile tanımlanır:
Kişinin, kardeşinden, anasından, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçacağı gün kulakları sağır edercesine şiddetli ses geldiği vakit, işte o gün onlardan herkesin kendini meşgul edecek bir işi vardır.
Orta Mekke Dönemine ait El- Hakka (Mutlaka Gerçekleşecek Olan Kıyamet) Suresi 69:13-18 ayetlerini okuyalım:
Sur’a (boru) bir defa üfürülünce, yeryüzü ve dağlar kaldırılıp birbirine bir çarptırılınca, işte o gün olacak olmuş (kıyamet kopmuş) tur. Gök te yarılmış ve artık o gün o da çökmeye yüz tutmuştur. Melekler onun kıyılarındadır. O gün Rabbinin Arşını, bunların da üstünde sekiz taşıyıcı taşır. O gün hesap için Allah’a arz olunursunuz. Hiç bir sırrınız gizli kalmaz.
Özetleyecek olur isek, Barnaba, on üçüncü günde tüm insanların öleceklerini ve on beşinci günde ise tüm meleklerin öleceklerini söyler. Kur’an, insani varlıkların yargı gününde (Barnaba Müjdesine göre on beşinci günde) korku ve umutsuzluk içinde koşuşturup duracaklarını ve meleklerin arasından sekiz tanesinin Tanrı’nın tahtını kaldıracaklarını söyler. Burada tekrar kesin çelişkiler ve sorunlar ile karşılaşırız.
c) Gök
El-Bakara (Sığır) Suresi 2:29 ayetinde şunları okuruz:
O, yeryüzünde olanların hepsini sizin için yaratan, sonra göğe yönelip onları yedi gök halinde düzenleyendir. O, her şeyi hakkı ile bilendir.
Yedi tane gök bulunduğunu ifade eden aynı bilgi, H.S.6 yılında verilen İlk Mekke dönemine ait diğer altı Kur’an ayetinde bulunur.
Nuh 71:15, erken Mekke dönemi, “Görmediniz mi, Allah yedi göğü tabaka tabaka nasıl yaratmıştır?”
El- Mülk 67:3, Orta Mekke dönemi, “O, yedi göğü tabaka tabaka yaratandır.
El-Mu’minun (Müminler), geç Mekke dönemi, 23:86 ayeti, “De ki, ‘Yedi kat göklerin Rabbi, büyük Arş’ın Rabbi kimdir?”
Ha Mim es-Secde, geç Mekke dönemi, (Fussilet) Suresi 41:12, “Böylece onları, iki günde (iki evrede) yedi gök olarak yarattı ve her göğe kendi işini bildirdi.
Beni İsrail, (İsrailoğulları), Mekke dönemi, Hicret’ten bir yıl önce, 17:44, “Yedi gök, yer ve bunların içinde bulunanlar Allah’ı tespih ederler.”
El-Talak (Boşamak), H.S.6, 65:12, “Allah, yedi göğü yaratandır…”
Ancak Barnaba Müjdesine baktığımız zaman, burada farklı bilginin yer aldığını görürüz. Bölüm 105’de şunu okuruz:
O zaman ben size göklerin dokuz tane olduklarını söylüyorum. Ama tüm bunlar ile birlikte yeryüzünün tüm büyüklüğü cennet ile karşılaştırıldığı zaman bir nokta kadardır.
Ve Bölüm 178’de şunu okuruz:
Cennet o kadar büyüktür ki, hiç bir insan onu ölçemez. Size gerçeği söyleyeyim, gökler dokuz tanedir. Ve size yine gerçeği söyleyeyim, cennet tüm yeryüzünden ve tüm göklerin hepsinden daha büyüktür…..
Kur’an’da tanımlanan yedi gök ile çelişkili olarak Barnaba Müjdesi, dokuz tane gök bulunduğunu söyler; onuncu olan cennet ile birlikte diğerlerinin üstündedir ya da diğerlerini çevrelemektedir. Bu Orta Çağ’da çok yaygın olarak görülen bir düşüncedir; Dante 3 adlı yazarın Divine Comedy (Tanrısal Komedi) adlı eserinde bu konuya yer verildiğini görürüz ve eserin orta çağ orijini ile ilgili ikinci bir imasıdır.
d) “Mesih” sözcüğünün kullanımı
(1) “Mesih” sözcüğünün Orijini
Yahudiler, Hıristiyanlar ve Müslümanlar tarafından çeşitli şekillerde kullanılan bu “Mesih” sözcüğü, orijinin Yahudilerin Tevrat’ından alır. Yeni bir karayla da kahin yeni bir hizmete yerleştirildiği zaman, Tanrı Musa’ya buyruk verdi ve bu kişinin başını özel bir yağ ile meshetmesini söyledi. Böylelikle bu kişi ‘meshedilmiş biri’ anlamına gelen bir maşiakh oldu.
Tanrı,Davud’a Kutsal Ruh aracılığı ile Mezmurları (Zebur) açıkladığı zaman, özel bir “meshedilmiş olan” dan söz etti (bakınız Mezmur 2 ve 45). Zaman geçtikçe Yahudi imanlılar bu Mezmurların ve diğer bölümlerin mucizevi bir güç ile gelecek olan özel bir kahin-krala işaret ettiğini anlamaya başladılar ve bu kişi hakkında konuşmaya ve bu özel maşiakh’ı beklemeye başladılar.
Daha sonra İ.Ö. yaklaşık 200 yılında Yahudi bilginler Tevrat ve Zebur’un Grekçe çevirilerini kendileri yaptılar; İbranice’deki maşiakh sözcüğünü tercüme etmek için, Grekçe’de “meshedilmiş” anlamına gelen hristos’u kullandılar. Ve biz bu kelimeden İngilizce’deki Mesih sözcüğünü elde ederiz. Böylelikle Vaftizci Yahya (Kur’an’a göre Yahya ibn Zakariya) geldiği zaman, Yahudi halkı ona şu soruyu sordu: “Maşiakh sen misin?”, yani vaat edilen özel kişi Mesih.. Ve Vaftizci Yahya şu yanıtı verdi: “Hayır, Mesih (maşiakh) ben değilim. Ben O’nun çarıklarının bağını bile çözmeye layık değilim.” (Luka 3:15-16) “O, geldiği zaman sizi Kutsal Ruh ve ateş ile vaftiz edecek!” (Luka 3:16)
İsa, yeryüzündeki hizmeti sırasında kendisinin Yahudilerin beklemekte oldukları vaat edilen maşiakh ya da Mesih olduğunu öğretti. İsa, göğe alındıktan sonra izleyicileri bu gerçeği öğretmeye devam ettiler. İsa’nın izleyicileri Yahudilere, günahların bağışlanması hakkındaki iyi haberi, müjdeyi açıkladıkları zaman, kullandıkları sözcük, İbranice’deki maşiakh kelimesi idi. Grekçe bilen kişiler ile konuştukları zaman, genellikle Grekçe’deki hristos (ve bu nedenle Hıristiyan olarak adlandırıldılar) sözcüğünü kullandılar. Ama her şeye rağmen yine de bazen hatta Grekler ile birlikte İbranice maşiakh kelimesini kullandılar, ama Grekçe dilinde “sh” olmadığı ve “kh” genellikle başka dilin alfabesi ile yazıldığı zaman önemsenmediği için, sözcük, messias haline dönüştü (bakınız Yuhanna 1:4 ve 4:25) Latince üzerinden getirilen bu heceleme İtalyanca’da messia haline geldi ve Figür 8’de iki kez görülebilir (Barnaba Müjdesinin İtalyanca el yazması belgesinin 213. sayfasının fotoğrafı.) Bu nedenle, örneğin, 1987 yılında yayınlanan Münir Ba’alkaki’nin hazırladığı modern İngilizce-Arapça Sözlük olan El-Maurid her iki sözcüğü aşağıda belirtilen şekilde sıralar: 4
messiah (مسيح )
Messias (يسوع المسيح )
Bu yüzden şu sonuca varabiliriz: Hıristiyanlar İbranice’de maşiakh ya da İngilizce’de messiah ya da İtalyanca’da messia sözcüklerini kullandıkları zaman, bu sözcük ile işaret ettikleri kişi, Meryem oğlu Nasıralı İsa’dır.
(2) Kur’an’daki Mesih
Kur’an aynı zamanda İsa ile ilgili çok sayıda ayeti içerir. Bu nedenle, “messiah” (El-Masih, المَسِيح ) adının Kur’an’da da mevcut olduğunu görmek bizi şaşırtmaz. Bu kelimeyi Kur’an’da aradığımız zaman, onun, Kur’an’da aşağıda gösterilen sekiz farklı kısımda on bir kez kullanıldığını görürüz.
- Ali İmran (İmran Ailesi), H.S. 2-3. 3:45: “Ey Meryem! Allah seni kendi tarafından bir kelime ile müjdeliyor ki, adı Meryem oğlu İsa Mesih’tir.”
- El-Nisa (Kadınlar), H.S. 3-5, 4:157:”Biz Allah’ın peygamberi Meryem oğlu İsa Mesih’i öldürdük; oysa onu öldürmediler.”
- El-Nisa (Kadınlar) 4:171-172,”Meryem oğlu İsa Mesih, ancak Allah’ın peygamberi, Meryem’e ulaştırdığı (emri ile onda var ettiği) kelimesi ve kendisinden bir ruhtur. Mesih de Allah’a yakın melekler de Allah’a kul olmaktan asla çekinmezler.”
- El-Ma’ida (Masa), H.S.10, 5:17, “Andolsun, “Allah, Meryem oğlu Mesih’tir” diyenler kesinlikle kafir oldular. De ki, “Şayet Allah, Meryem oğlu Mesih’i, onun anasını ve yeryüzünde olanların hepsini yok etmek istese, Allah’a karşı kim ne yapabilir?”
- El-Ma’ida (Masa) 5:72,”Andolsun, “Allah, Meryem oğlu Mesih’tir” diyenler kesinlikle kafir oldular. Oysa Mesih şöyle demişti: “Ey İsrailoğulları! Yalnız, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin.”
- El-Ma’ida (Masa) 5:75,”Meryem oğlu Mesih, sadece bir peygamberdir (elçidir).”
- El-Tövbe (Tövbe), H.S.9 yılı, ayet 9:30,”Hıristiyanlar ise, “İsa Mesih, Allah’ın Oğlu’dur” dediler. Bu onların ağızları ile söyledikleri sözleridir.”
- El-Tövbe (Tövbe) 9:31, “… Meryem oğlu Mesih’i rab edindiler.”
Bu gördüğümüz ayetlerden açıkça bellidir ki, Kur’an Meryem oğlu İsa’ya “Mesih” ünvanını verir. Bu bölümlerden bazıları H.S.9 ve 10 yılları gibi geç bir tarihte verildiler. Ya da Kur’an açıklamalarının sonunda verildiler, bu yüzden sözcüğün anlamında herhangi bir değişiklik olduğu konusunda hiçbir kuşkuya yer yoktur; anlamda değişiklik olmamıştır. Diğer farklı konularda aynı düşüncelerde olmamalarına rağmen Hıristiyanlar ve Müslümanlar Meryem oğlu Nasıralı İsa’nın Mesih olduğu konusunda tamamen aynı fikirde idiler.
(3) Barnaba Müjdesi’nin Yazarına Göre “Mesih”
İlk yüz yılda yaşamış bir Yahudi olduğu ve İsa’nın öğrencilerinden biri olduğunu iddia ettiği için Barnaba’nın, İsa’dan söz ederken pek çok kez “Mesih” sözcüğünü kullanmasını beklerdik. Bu yüzden Barnaba Müjdesi’nin aşağıda belirtilen sekiz kısmını okuyan biri, “Mesih” ünvanının başka bir kişi için kullanıldığını gördüğü zaman şaşıracaktır.
- Bölüm 42. “Sen kimsin?” diyen Levilileri İsa’ya gönderdikleri zaman, İsa itiraf etti ve “Ben, Mesih değilim” dedi.” 5
- Bölüm 82. Kadın şöyle dedi: “Ey Rab, belki sen Mesih’sin”, İsa kadını şöyle yanıtladı:’Ben gerçekten İsrail evine bir kurtuluş peygamberi olarak gönderildim, ama Mesih denilen kişi benden sonra gelecek.”
- Bölüm 83. Ve (İsa) onlara şöyle dedi: “Bu gece, Tanrı’nın elçisi Mesih’in zamanında olacak, şimdi artık her yüz yılda bir gelen her yılki Jübile (eski Yahudi yasalarına göre elli yılda bir yapılması gereken genel serbest bırakma yılı)….”
- Bölüm 96. “Kahin yanıtladı, ‘Musa’nın kitabında, Tanrımızın bize Mesih’i göndermesi gerektiği yazılıdır…. Tanrı’nın göndereceği beklediğimiz Mesih sen misin?’ İsa yanıt verdi: ‘…Ben, o değilim.”
- Bölüm 96. “Mesih’in bize ne şekilde geleceğini söyle.’ İsa yanıt verdi, ‘… Ben Mesih değilim.”
- Bölüm 97. “O zaman kahin şöyle dedi: “Mesih nasıl adlandırılacak?’ İsa yanıt verdi: ‘… onun kutsanmış adı, Muhammed’dir.’”
- Bölüm 198. “İsa yanıt verdi, ‘ama ben Mesih olmadığımı itiraf ettiğim için, Tanrı cezayı benim üstümden kaldırdı.’”
- Bölüm 206. “Baş kahin şöyle dedi: ‘Ey İsa, söyle bana, itiraf ettiğin her şeyi, Mesih olmadığını unuttun mu?’ İsa şöyle dedi, ‘Kesinlikle unutmadım .. ve ben Tanrı’nın kuluyum ve sizin Mesih olarak adlandırdığınız Tanrı elçisine hizmet etmeyi arzu ediyorum.’” 6
Bu sekiz kısım, İsa’nın Mesih olmadığını – Mesih’in Muhammed olduğunu kesin ve açık bir şekilde söylemekteler. Ayrıca buna ek olarak, aynı iddiada bulunan en az yedi ayrı kısım daha mevcuttur. Bunlar Bölüm 42 (ikinci bir kez), 43, 112, 142, 191, 208 ve 210 gibi toplam on beş bölümde yer alırlar.
Bu öğretiş, yukarıda görmüş olduğumuz gibi, Mesih’in Meryem oğlu İsa olduğunu öğreten Kur’an öğretişi ile aşikar bir çelişki içindedir. Aynı zamanda Hıristiyan Kutsal yazıları ile de açık bir zıtlık içinde bulunurlar. 1.Yuhanna 2:22 ayetinde şunu okuruz: “İsa’nın Mesih olduğunu yadsıyan, yalancı değil ise kim yalancıdır?” 7
SONUÇ
Barnaba Müjdesi’nin Kur’an’ın 26 bölümü ile kesin bir anlaşmazlık içinde bulunan 21 ayetini ya da bölümünü gözden geçirmiş bulunuyoruz. Bu karşıtlıkları Kur’an’a eklemek, onun yalnızca bir itibar kaybı ile sonuçlanmasına neden olacaktır.
1. El-Qur’an- Introduction and Sample Text (Washington Dc: İslam Merkezi), sayfa 16.
2. L. And L. Ragg, op.cit., Giriş sayfa xxv.
3. Canto II, 102-132. satırlar; canto XXII, 61-69. satırlar; canto XXVII, 16-49. satırlar. Doğru notlar ve Dante’ye göre bir gök haritası için bakınız L. Sayers and Barbara Rynolds, the Divine Comedy – A New Tranlation (London: Penguin Books, 1962) aynı zamanda Edmund Gardner, Dante’s Ten Heavens (Constable, 1900).
4. Dar-El-Ilm, Lil-Malayen, Beyrut 1987
5. Bu ayet Vienna ms fotoğrafında göz ile görülebilir, (bakınız Figür 9)
6. Vienna ms ile ilgili fotoğrafa bakınız, sayfa 213r (Figür 8)
7. Eğer bir okuyucunun, Barnaba Müjdesi’nin ender bulunan Arapça kopyalarından birini görmesi gerekecek olsa, İtalyanca messia sözcüğünün Arapça’ya tercüme edilmemiş olduğunu ve masih (مَسِيح ) olarak yazılmış olduğunu görecektir. Bunun yerine, başka bir dilin alfabesi ile yazıldı. Bunun anlamı şudur: İtalyanca messia sözcüğü olduğu gibi bırakılmıştır, ama Arapça harfler ile masiya (مَسِيَّا ) şeklinde yazılmıştır. Arap çevirmenin sözcüğü neden masiya (مَسِيَّا ) olarak bıraktığını ve neden masih (مَسيح ) yazmadığını bilmiyorum.