Daha önce görmüş olduğumuz gibi (Bölüm 6’da), İslam teolojisi çarmıha gerilen ve dirilen Mesih’i temel alan, iman aracılığı ile lütufla kurtuluşa şiddetle karşı çıkar. Müslümanlar’ın kurtuluş ile ilgili Ortodoks Hristiyan görüşünü reddetmelerinin pek çok nedeni mevcuttur, ama bu nedenlerin bazıları özellikle göze çarparlar.
Bu görüş, öncelikle insanların doğuştan günahlı olduklarını ve kurtarılmaya ihtiyaç duyduklarını ima eder, ama İslam Hristiyanlıktaki doğuştan günahkâr olma öğretişini kesinlikle reddeder. İkinci neden, Tanrı-insan olarak ölümü aracılığı ile Tanrı’yı ve insanı barıştıran İsa’nın, Tanrı’nın Oğlu olduğu hakkındaki Hristiyan iddiasını kabul etmez. Üçüncü neden, Tanrı’nın, peygamberlerinden birine, çarmıha gerilerek ölmek gibi alçakça bir ölüm ile acı çektirmesine izin verdiği düşüncesi Tanrı’nın, İslam kavramında yer alan ve özel kullarına gösterdiği lütufkâr ilgisi ile taban tabana zıttır.
Cragg bu konu hakkında şunları yazar:
Genel bir okuyucunun Kuran’ın kendisine İsa ile ilgili olarak söylemesi gereken konusundaki ilk izlenimi, bu konunun kısa tutulmuş olmasıdır… Ayrıca şaşırtıcı olan bir şey daha vardır: Bazı ayetlerin 90 tanesinin hepsinin sınırları dahilinde en az altmış dört tanesi genişletilmiş ve kısmen teksir edilmiş, yerelleştirilmiş öykülerdir… Bu durum yalnızca yirmi altı ya da bu sayı civarındaki ayetin geri kalan kısmı temsil etmesine fırsat tanır ve bazı az bir değişiklik ile tekrarlanan kelimeler ya da heceler buradaki toplam sayıyı daha da azaltır. Genellikle, Yeni Antlaşma Müjdelerinin, gerçekten genişletilmiş bir sunum ile yazılan güçlü duygular ile yüklü öyküler oldukları gözlemlenmiş bulunmaktadır. Aslında, Kuran’daki İsa kısmının daraltılmış bir ardıllık ile yerelleştirilerek yazılan öykülerden oluştuğu kolaylıkla söylenebilirdi. 1
Cragg, sözlerine şunları ekler: “Kuran’da İsa’nın Musevi halkı için özel –bazıları bu görevin sınırlı olduğunu düşünür– bir görevi ya da hizmeti bulunduğu vurgulanır. ‘Peygamberlerin mührü’ olarak yalnızca Muhammed tüm zamanlara ve yerlere ait olan peygamberdir.” Bu nedenle, İsa’nın sahip olduğunun iddia edildiği Hristiyanlığın ‘evrenselliği’, bu daha net ve açık Yahudi çağrısını reddederek, diğer uluslardan oluşan ilk kiliseye atfedilen İsa’nın Müjdesinin tamamen Yahudileştirilmiş bir kısmı olarak görülür. 2
Batılı bilginlerin pek çoğu, Muhammed’in, çarmıh aracılığı ile kurtuluş müjdesini reddetmesinin nedeninin şu olduğunu düşünür: Tarihteki büyük peygamberlerin düşmanlarına karşı her zaman zafer kazanmış oldukları bir gerçektir. Eğer Tanrı’nın Mesih’i çarmıhta düşmanları tarafından öldürüldü ise, Tanrı’nın peygamberine itaat etmeyenlerin zafer kazanamayacakları ile ilgili Kuran’da sürekli olarak bildirilen konu hakkında ne demeli? Çarmıhın kabul edilmesi, kötülerin, doğrular üzerinde nihai zafer kazandıklarının bir onayı değil midir? 3
İslam’ın kurtuluş konusu ile ilgili anlayışını Mesih’in canını feda ederek ölmesi ve dirilmesi aracılığı ile tartışacağız. Sonra Hristiyanlığa özgü bir bakış açısından eleştiriler sunarak diğer görüşleri değerlendireceğiz.
Müslümanlar’ın Hristiyan Kurtuluşunu
Yanlış Anlamaları
Hristiyanlar gibi bazı Müslümanlar da Mesih’in bir bakireden doğduğuna, ve aynı zamanda öldüğüne, dirildiğine, yüceltildiğine ve ikinci gelişine inanıyor olsalar da, bu yanlış yönlendirilen benzerliklerin abartılmaları çok kolaydır. Hristiyanlığın ana temelinde (1. Korintliler 15:1-6) İsa’nın, insanlığın günahları için çarmıhta öldüğüne ve üç gün sonra tekrar dirildiğine duyulan inanç yatar. Ama İslam bu öğretişi kesinlikle reddeder. Müslümanlar’ın çoğu İsa’nın çarmıhta öldüğüne inanmazlar ve O’nun çarmıhta tüm dünyanın günahlarının cezasını ödemiş olduğuna ise Müslümanlar’ın hiçbiri inanmaz. Ayrıca, İslam’ın, Mesih’in dirilişini öğretmesine rağmen, bu öğretiş genellikle, yalnızca kıyamet günündeki genel dirilişin bir kısmı olarak görülür. Bu nedenle, İsa’nın yeryüzündeki ölümünden sonra gökyüzüne yükseltildiğini düşünenler, onun yüceltilmeden önce diriltilmiş olduğuna inanmazlar. Aslında, Müslüman bilginlerin hiçbiri Mesih’in çarmıha gerildiğine hiçbir şekilde inanmazlar ve buna inanan Müslümanlar sapkın olmakla suçlanmışlardır.
Ayrıca, Müslümanlar için Mesih’in ikinci gelişi, Hristiyanlar’ın inandığı gibi, yeryüzünde egemenlik kurmak için değil, Hristiyanlar’a Muhammed’i izlemelerini söylemek içindir. Bir hadiste şöyle denmektedir: “Meryem oğlu İsa, yeryüzüne inecek, evlenecek, çocukları olacak ve 45 yıl yaşayacaktır, sonra ölecek ve benimle (Muhammed) birlikte aynı mezara gömülecektir. Sonra Meryem oğlu İsa ve ben, Ebu Bekir ve Ömer arasındaki mezardan dirileceğiz.” 4
Müslüman Bilgin Şeyh Ahmed Zeki Yamani şu beyanda bulundu: “Hristiyanlar ve Müslümanlar arasındaki büyük tartışma içinde mevcut olan temel ilkeler her iki tarafı bir birlerine mantıklı şekilde yaklaştıramazlar ve bu nedenle içinden çıkılmaz bir durumun var olduğunun kabul edilmesi gerekir.” Bu nedenle, “Üçlü Birlik, Mesih’in Tanrı olduğu ve Çarmıha Gerildiği gibi konular Hristiyan inançlarının öylesine temelini teşkil ederler ki, Kuran tarafından tamamen inkâr edilmiş olarak İslam inancında yerleri bulunmaz.” 5 Müslümanlar Mesih’in çarmıha gerildiği inancına öylesine şiddet ile karşı koyarlar ki, bazı kişiler onun çarmıha gerildiği inancının şeytani olduğunu söylerler. İbn Teymiyye şu beyanda bulundu: “Şeytan’ın ilk hedefi, insanlara yanlış bilgi vererek onları yoldan çıkarmaktır, bu yüzden biri elçilere Mesih’in çarmıha gerildiğine dair bilgi verdi.” 6
Müslümanlar’ın Mesih’in Ölümünü Yanlış Anlamaları
Müslümanlar’ın çarmıha gerilme konusundaki yanlış anlamaları, İbn Teymiyye’nin ifadesinde şu şekilde sunulur: “Hristiyanlar’ın hiçbiri onun çarmıha gerilmesine, onlarla (Yahudiler ile) birlikte tanık olmadı. Elçiler tanık olmak yerine korku içinde geri çekildiler ve Hristiyanlar’ın hiçbiri onun çarmıha gerildiğine tanık olmadı.” 7 Bu ifade elbette hem yanlıştır hem de yanlış yönlendiren bir ifadedir. Yanlıştır, çünkü Müjde kayıtları, elçi Yuhanna’nın İsa çarmıha gerildiği sırada çarmıhın tam yanında durduğunu bildirir (Yuhanna 19:26; 20:20-25). Ve Petrus da aynı yerin biraz daha uzağında duruyor olabilirdi (bakınız Markos 14:54). Ayrıca, buna ek olarak Mesih’in diğer izleyicileri de çarmıhın yanındaydılar; bu kişilerin arasında İsa’nın annesi Meryem (Yuhanna 20:25-26) ve diğer kadınlar da (Luka 23:27; Yuhanna 19:25) bulunmaktaydılar. Bu ifade yanlış yönlendiricidir, çünkü bir kişinin, İsa’nın, elçileri orada bulunmadığı sürece çarmıhta öldüğünden emin olunamayacağını ima eder. Görevlerini sadakat ile yerine getirmedikleri takdirde ölüm cezasına mahkum olacak olan Romalı askerler, Mesih’in ölümü için yeterli tanıklardı. Bu askerler, profesyonel ölüm infazcılarıydılar ve insanları öldürmeye alışkınlardı. Ayrıca, çarmıhın yanında bulunan başka insanlar da vardı, bu insanlara bitişik çarmıhlar üzerindeki, iki hırsız (Matta 27:38), kalabalık (Matta 27:39), büyük bir halk topluluğu (Luka 23:27) ve Yahudi önderler de (Matta 27:41) dahildi. Yahudi önderler özellikle oradaydılar, çünkü ona karşı büyük bir nefret duyuyorlardı ve bu yüzden İsa’nın orada öldürüldüğünü garantilemek için her tür motivasyona sahiplerdi. Ama yine de İsa’nın izleyicilerinden hiçbiri orada olmasaydı bile –ki birkaç tanesi oradaydı– çok sayıdaki tanık onun ölümünü bina etme konusundaki gerçeği bina etmek için yine de yeterli olacaktı.
İsa’nın çarmıhta fiziksel olarak gerçekten öldüğüne dair kanıt çok kesin ve baskındır. Eski Antlaşma onun öleceğini önceden bildirdi (Yeşaya 53:5-10; Mezmur 22:16; Daniel 9:26; Zekeriya 12:10) ve İsa Mesih hakkındaki Eski Antlaşma peygamberliklerinin hepsini yerine getirdi (Matta 4:14; 5:17-18; Yuhanna 4:25-26; 5:39). Ayrıca, İsa’nın kendisi de öleceğini önceden defalarca bildirdi (Matta 12:40; 17:22-23; 20:18; Markos 10:45; Yuhanna 2:19-20; Yuhanna 10:10-11). Aynı zamanda, O’nun dirilişi hakkındaki tüm ön bildirilerin (Mezmur 16:10; Yeşaya 26:19; Daniel 12:2; Yuhanna 2:19-21; Matta 12:40; 17:22-23) hepsi O’nun öleceği gerçeği üzerine bina edilmişlerdir. Yalnızca ölü bir beden diriltilebilir. Bunun da ötesinde İsa’nın aldığı yaraların doğası ve derecesi, çarmıha gerilme süreci, O’nun ölmüş olması gerektiğini açıkça belirten unsurlardır. Aynı şekilde, İsa’nın böğrünün kargı ile delinmesi sonucunda, “böğründen kan ve su aktı” (Yuhanna 19:34); bu olay İsa’nın fiziksel olarak ölmüş olduğuna dair tıbbi açıdan bir kanıttır. Aynı zamanda, İsa’nın kendisi de tam ölümü anında, şu sözleri söyleyerek ölümünü beyan etti: “Baba, ruhumu ellerine bırakıyorum” (Luka 23:46; Yuhanna 19:30). Ve İsa’nın ölüm feryadı yanında bekleyen kişiler tarafından işitildi (Yuhanna 19:47-49). Ayrıca, çarmıha gerilme ve ölüm olaylarına alışkın olan Romalı askerler, İsa’nın öldüğünü ilan ettiler (Yuhanna 19:33). Tüm bunlara ek olarak, Pilatus, gömmesi için İsa’nın bedenini Yusuf’a vermeden önce, İsa’nın ölüp ölmediğinden emin olmak için iki kez kontrol etti (Markos 15:44-45). Ayrıca İsa, otuz litre kadar baharat ile birlikte keten bezlere sarıldı ve üç gün süre ile mühürlenmiş bir mezarın içine kondu (Yuhanna 19:39-40; Matta 27:60). Eğer o ana kadar ölmemiş olsaydı, ki öldüğü kesindi, o zaman yiyecek, su ve tıbbi tedaviden yoksun kaldığı için zaten ölecekti. Son olarak, kanıtları özenle incelemiş olan tıp yetkilileri, onun çarmıhta gerçekten öldüğü sonucuna vardılar, ve “tarihi ve tıbbi kanıtın İsa’nın böğründeki yara açılmadan önce ölmüş olduğunu kesinlikle ortaya koyduğu” üzerinde ısrarla durdular. Bununla uyumlu olarak, yorumlar şu varsayım üzerinde bina edildiler: İsa modern tıp bilgisi ile arasının açılmaması için çarmıhta ölmedi.” 8
Müslümanlar’ın Mesih’in ölümü hakkındaki kuşkuları aşağıda belirtilen şekilde açıklanabilecek oldukça zihin karıştırıcı bir olaylar konumuna neden oldu:
- Tüm Müslümanlar İsa’nın çarmıhta günahlarımız için ölmediği konusunda hemfikirdirler.
- Hemen hemen tüm Müslümanlar, İsa’nın kesinlikle çarmıhta ölmediğine, ama örneğin Yahuda (bakınız Ek 2) ya da İsa’nın çarmıhını taşıyan Simun gibi başka birinin O’nun yerine çarmıha gerildiğine inanırlar
- Yine Müslümanlar’ın neredeyse hepsi İsa’nın göğe yükseltilmeden önce kesinlikle ölmediğine, ama ikinci gelişinden sonra öleceğine ve son günlerde gerçekleşecek genel dirilişte diğerleri ile birlikte dirileceğine inanırlar.
Mufassir, şu sözleri ile İslam görüşünün özünü gayet iyi açıkladı: “Müslümanlar, İsa’nın çarmıha gerilerek öldüğüne inanmazlar. O’nu çarmıha gererek öldürmek düşmanlarının planıydı, ama Tanrı onu düşmanlarının kurduğu tuzaktan kurtardı.” 9 Kuran’daki bazı bölümler İsa’nın bizim günahlarımız için çarmıha gerilmediğine dair Müslüman düşüncesine temel teşkil ederler; 4:157-58 ayetleri anahtar bir metin oluştururlar. Bu ayetleri okuyalım:
Bir de inkârlarından ve Meryem’e büyük bir iftira atmalarından ve “Biz Allah’ın peygamberi Meryem oğlu İsa Mesih’i öldürdük” demelerinden dolayı kalplerini mühürledik. Fakat onlara öyle gibi gösterildi. Onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, bu konuda kesin bir şüphe içindedirler. O hususta hiçbir bilgileri yoktur. Sadece zanna uyuyorlar. Onu kesin olarak öldürmediler. Fakat Allah onu kendisine yükseltmiştir. Allah, üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.
İsa’nın çarmıha gerildiği ile ilgili İslam inançsızlığının nedeni, iki teolojik kavram üzerinde yoğunlaşır. Daha ayrıntılı olarak söyleyecek olursak bu inançsızlığın nedeni Tanrı’nın egemenliği hakkındaki İslam inanışından ve insanın doğuştan günahkâr olduğu ile ilgili Hristiyan inancını reddetmelerinden kaynaklanır.
Mesih’in çarmıha gerilmesinin reddedilmesi gibi Tanrı egemenliği hakkındaki Müslüman görüşü aşağıdaki metinde yansıtılır:
De ki: “Şayet Allah, Meryem oğlu Mesih’i, onun anasını ve yeryüzünde olanların hepsini yok etmek istese, Allah’a karşı kim ne yapabilir? Göklerin, yerin ve bunların arasında bulunan her şeyin hükümranlığı Allah’ındır. Dilediğini yaratır. Allah her şeye hakkı ile gücü yetendir.” (5:17)
Egemen bir Tanrı her şey üzerinde kontrole sahiptir. Ve kulunu çarmıh gibi korkunç bir ölüm ile acı çekmesi için düşmanlarının eline teslim etmez. Aksine, Allah gibi egemen bir Tanrı kulunu düşmanlarının elinden kurtarır. Abdalati, tipik bir Müslüman davranışı ile şu soruyu sorar: “İsa’nın, söylendiği şekilde aşağılandığına ve çarmıha gerilmek gibi bir yol ile öldürüldüğüne inanmak, Tanrı’nın Merhameti ve Bilgeliği ile tutarlılık içinde midir?” 10
Kuran şu ifadeyi beyan eder: “Hani Allah şöyle buyurmuştu: “Ey İsa! Şüphesiz, senin hayatına ben son vereceğim. Seni kendime yükselteceğim. Seni, inkâr edenlerden kurtararak temizleyeceğim ve sana uyanları kıyamete kadar küfre sapanların üstünde tutacağım” (3:55).
Ancak bu ifade yine de pek çok nedenden ötürü tartışmaya tamamen açık bir konu arz eder. Bu ifade bir açıdan, Tanrı’nın ne yapacağı ya da ne yapmayacağı konusunda insanın tasarladığı bir düşüncedir. Ama ölümlü bir insan için egemen bir Tanrı’ya (Müslümanlar O’nun egemen olduğuna inanırlar) ne yapması ya da ne yapmaması gerektiğini söylemek küstahlığın en büyüğüdür. Peygamber Yeşaya’nın bize verdiği bilgiye göre Tanrı şöyle dedi: “Benim düşüncelerim sizin düşünceleriniz değil, sizin yollarınız benim yollarım değil” (Yeşaya 55:8). Aslında Müslümanlar da Tanrı’nın mutlak güç sahibi olduğuna ve dilediğini yapabileceğine inanırlar (Sure 30:5).
Ayrıca, Müslümanlar tarafından kabul edilen egemenlik kavramının kendisi Tanrı’nın her şeyi yapabileceğidir. O zaman eğer Tanrı İsa’nın çarmıha gerilmesini istemiş olsaydı, buna neden izin vermezdi?
Öte yandan peygamber Yeşaya bize şu bilgiyi verir: Tanrı, Kulunun alçakça öldürülmesini gerçekten onayladığını şu sözler aracılığı ile beyan eder: “O, bakılacak biçimden güzellikten yoksundu. Gönlümüzü çeken bir görünüşü de yoktu. İnsanlar tarafından hor görüldü, yapayalnız bırakıldı. Acılar adamıydı, hastalığı yakından tanıdı. İnsanların yüz çevirdiği gibi hor görüldü. Ona değer vermedik. Aslında hastalıklarımızı O üstlendi, acılarımızı O yüklendi. Biz ise Tanrı tarafından cezalandırıldığını, vurulup ezildiğini sandık. Oysa bizim isyanlarımız yüzünden onun bedeni deşildi. Bizim suçlarımız yüzünden o eziyet çekti. Esenliğimiz için gerekli olan ceza ona verildi. Bizler onun yaraları ile şifa bulduk” (Yeşaya 53:2-5). Böylece İsa’nın çarmıha gerilmesinin Tanrı tarafından yalnızca onaylandığını değil, önceden bildirilmiş olduğunu da görüyoruz (Zekeriya 12:10; Mezmur 22:16). Yeni Antlaşmayı okuyan biri için çarmıha gerilme mesajının imansızları gücendirdiğini görmek, bir sürpriz olarak algılanmamalıdır. Aslında, Pavlus dahi “çarmıhın gücendirdiğine” işaret etmişti, ama sözlerine şunu da ekledi: “Tanrı iman edenleri saçma sayılan bildiri ile kurtarmaya razı oldu” (1. Korintliler 1:21). Çünkü “Tanrı’nın ‘saçmalığı’ insan bilgeliğinden daha üstündür” (ayet 25).
Bu konu ile ilgili Kuran bile İbrahim’in, oğlunu Moriya Dağında bir kefaret kurbanı olarak sunması hakkında güzel bir örneğe yer verir:
Çocuk kendisiyle birlikte yürüyüp koşacak yaşa gelince İbrahim ona, “Yavrum, ben rüyamda seni boğazladığımı gördüm” dedi... Nihayet her ikisi de (Allah’ın emrine boyun eğip, İbrahim de onu (boğazlamak için) yüz üstü yere yatırınca ona, şöyle seslendik: “Ey İbrahim! …Biz İbrahim’e büyük bir kurbanlık vererek onu kurtardık” (37:102-7, vurgulamalar bize aittir).
“Boğazlamak” ve “kurtarmak” sözlerinin kullanımı, Hristiyanlar’ın Mesih’in çarmıhtaki ölümü ile kast ettiklerine benzer bir kullanımdır. Aslında, İsa kendi ölümü ile ilgili olarak böyle sözler kullandı (Markos 10:45). Bu nedenle, Mesih’in kurban olarak ölmesi, Kuran’a aykırı değildir.
O zaman Tanrı’nın, kulunun aşağılayıcı deneyimler yaşamasına izin vermesi ile ilgili düşüncenin tamamı da Müslümanlığa aykırı değildir. Muhammed’in biyografisini yazan Haykal, Muhammed’in çektiği sıkıntıları ve yaşadığı aşağılayıcı tecrübeleri anlatır. Örnek olarak da şu olayı anlatır, “Muhammed’in çağrısını yalnızca reddetmek ile kalmayan Taif kabilesi, ona hakaret etmek için kölelerini gönderdi ve onu kentlerinden dışarı attırdı. Muhammed onlardan kaçtı ve bir duvarın yanında kendine sığınak buldu… Oradaki bir asmanın altında oturdu ve Rabia’nın oğulları ona bakarken yenilgisi üzerinde düşünmeye başladı.” 11
Ayrıca, eğer Müslümanlar, Tanrı’nın, peygamberlerini onların düşmanlarından kurtaracağını tahmin etseler bile, O’nun, Mesih’i düşmanlarından kurtarmadığı sonucuna varmaları yanlıştır. Aslında, diriliş, tam anlamı ile budur. Çünkü, “Tanrı ise, ölüm acılarına son vererek O’nu diriltti. Çünkü O’nun ölüme tutsak kalması olanaksızdı” (Elçilerin İşleri 2:24). Kutsal Yazılar’a göre, Tanrı, Mesih’i dirilttiğini şu sözleri ile açıkladı: “Sen benim Oğlum’sun, bugün ben sana Baba oldum [ölümden dirilttim]” (Elçilerin İşleri 13:3). Ayrıca, Kutsal Yazılar Tanrı’nın, halkına verdiği vaadi yerine getirdiğini beyan ederler (Mezmur 16:10’da) ve “O ölüler diyarına terk edilmedi, bedeni çürümedi” (Elçilerin İşleri 2:31). Böylece, “O, Tanrı’nın sağına yüceltildi” (ayet 33). Gerçekten de Mesih’in ölümü ve dirilişi aracılığı ile “ölüm yok edildi, zafer kazanıldı” (1. Korintliler 15:54) ve bizler, “Ey ölüm, zaferin nerede, ey ölüm, dikenin nerede?” diyebiliriz (1. Korintliler 15:55).
Son olarak belirtmek istediğimiz nokta şudur: Mesih’in ölümü ve dirilişi, İslam öğretişinin aksine, Tanrı’nın merhametini sergiler. Aslında, Mesih’in ölümü ve dirilişi olmasaydı, günahlı bir dünya için merhamet olamayacaktı. Pavlus şöyle yazdı: “Evet, biz daha çaresiz iken Mesih belirlenen zamanda tanrısızlar için öldü.” Böylece “Tanrı bizi sevdiğini şunun ile kanıtlıyor: Biz daha günahkâr iken Mesih bizim için öldü” (Romalılar 5:6,8). Başka bir bölümde şu eklemeyi yapar: “Bizi doğruluk ile yaptığımız işlerden dolayı değil, kendi merhameti ile kurtardı” (Titus 3:5). İsa’nın kendisinin söylediği gibi, “Hiç kimsede, insanın, dostları uğruna canını vermesinden daha büyük bir sevgi yoktur” (Yuhanna 15:13). Ama O yine de “biz O’na düşman iken” bizim için öldü” (Romalılar 5:10).
Çarmıha gerilme konusunu reddetme ile ilgili gösterilen bir başka Müslüman nedeni doğuştan günahkâr olma öğretişine eşlik eden bir nedendir. İslam bilginleri, İsa’nın çarmıhta bizim günahlarımız için öldüğü ve doğuştan günahkâr olma öğretişi ile ilgili Hristiyan iddialarının arasındaki bağlantıya işaret etme konusunda hızlı davranırlar. Doi, bu konuda şu düşünceyi ileri sürer: “İsa’nın (Yeşu) çarmıha gerilmesi ile ilgili Hristiyan inancı, ilk günah kavramı gibi uzlaştırılamaz bir kavram ile bağlantılıdır.” 12 Doi, sınıfsal olarak “İslam’ın ilk günah öğretişine inanmadığını” sözlerine ekler (bakınız bölüm 2). Bir çocuğun doğarken miras aldığı ve sergilediği günah, Adem’in günahı değildir. Her çocuk günahsız doğar ve babaların günahları çocukların üzerine geçmez.” Ayrıca, “İslam, ilk günah kavramını ve ilk günahın miras alınmasını kesin bir şekilde inkâr eder. Her çocuk, saf ve doğru olarak doğar; daha sonra gerçek ve doğruluk yolundan sapan her başlangıç kusurlu eğitim yüzündendir.” Peygamber Muhammed’den alıntı yapan Doi, şu görüşü onaylar: “Her çocuk dindar bir kalıp içinde doğar; çocuğu daha sonra bir Yahudi, bir Hristiyan ya da bir Sabii yapan çocuğun anne ve babasıdır. Başka bir deyişle, iyi ve kötü insanın doğumunda yaratılmaz. Çocuklar olumlu bir ahlak karakterine sahip değildirler.” Aksine, “her insani varlık… iki eğilime sahiptir – bir eğilim çocuğu iyi yapmaya sevk eder, diğeri ise onu kötüyü yapmaya tahrik eder; ama Tanrı’nın yardımı yakındır.” 13
Ama yine burada da doğuştan günahkârlık öğretişinin reddedilmesi için gerekli pek çok nedeninin temeli bunmamaktadır. Müslümanlar bile insani varlıkların günahkâr olduklarını kabul etmek zorundadırlar. Aksi takdirde insanlar, Tanrı’nın merhametine neden ihtiyaç duysunlar? Gerçekten de onlar neden pek çok kişinin (tüm Hristiyanlar dahil olmak üzere) Tanrı’ya eş koşarak tüm günahların en büyüğünü işlediğine inansınlar (4:116)? Ayrıca, eğer onlar sürekli günah işleyen kişiler değillerse, Tanrı neden onları günahları hakkında uyarmak için peygamberler gönderme gereği duysun? Aynı zamanda, imansızlar neden acı çekmeleri için cehenneme gönderilsinler? Tüm bu sorular cehennemde acı çekmek gibi böylesine ciddi bir cezayı hak etmek için büyük bir günahkârlığın var olduğunu ima eder gibidirler. Son olarak belirteceğimiz, insanlığa miras olarak geçen günahkârlığı inkâr etmenin hem gerçek dışı hem de Kuran’a aykırı olduğudur. Aslında, bazı Müslüman teologlar ‘Miras olarak geçen günah’ öğretişine inanmışlardır… Aynı zamanda İslam peygamberinin söylediği ünlü bir hadis vardır: “Meryem ve oğlu İsa’nın dışında Şeytan her doğan çocuğa dokunmuştur.” 14 Ayrıca, Kuran’da bazı bölümler insanlıktan ‘günahkâr’ (ya da adil olmayan –zalim– 14:34/37; 33:72), ‘cahil’ (33:72), ‘nankör’ (14:34/37; 11:9/12-10/13),), ‘zayıf’ (4:28/32), ‘ümitsiz’ ‘hasım’ (16:4), ve ‘isyankâr’ (96:6) olarak söz ederler. 15 Hatta Kuran şunu dahi beyan eder: “Eğer Allah insanları zulümleri yüzünden hemen cezalandırsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı” (16:61). Ayetullah Humeyni şu sözleri söyleyecek kadar ileri gitmiştir: “İnsanın başına gelen felaket dünyasal arzularından kaynaklanır, ve bunlar her bedende mevcutturlar ve insanın doğasının kökünde bulunurlar.” 16 Bu itirafların ışığında insanlığın doğuştan günahlı olduğuna dair Hristiyan öğretişini reddetmek için hiçbir mantıklı neden mevcut değildir.
Kurtuluş Hakkındaki Hristiyan Görüşü İle İlgi
Bir Savunma
Yorumlarımızı iki geniş sınıfa böleceğiz. Önce, Mesih’in çarmıha gerilmesi/ölmesi ve dirilişi ile sağlanan kurtuluşu yanlış anlayan İslam görüşüne bir yanıt sunacağız.
Sonra, kurtuluş hakkındaki Hristiyan konumu için, Müslüman zihnine güvenilir bir anlayış sunmak umudu ile bir mantık temeli vereceğiz. İnsanın doğuştan günahkâr olduğunu reddeden İslam doğası tamamen bir kenarda bırakılacak olursa, Mesih’in çarmıha gerilmesi gibi tarihi bir gerçeği reddetmek için yeterli bir temel mevcut değildir. “Pontius Pilatus’un egemenliği altındaki” dönemde Mesih’in çarmıh üzerindeki ölümü ile ilgili kanıtlar gerekenden fazladır (yukarıda belirtilen görüşlere bakınız) ve bu kanıtlar herhangi bir teolojik inançtan bağımsız olarak kendi başına mevcuttur.
Mesih’in Ölümünü Reddetme Konusundaki Yetersiz Temel
Aslında, Müslümanlar’ın Mesih’in çarmıha gerilmesi ve ölmesi ile ilgili düşünceleri kabul edilse bile, Kutsal Kitap’taki kayıtların reddedilmesi için hiçbir neden yoktur. Örneğin, Müslümanlar şunları öğretirler:
- İsa ölecekti (3:55; 19:33). 17
- İsa bir gün ölümden dirilecekti (19:33). 18
- Olaya tanıklık eden İsa’nın öğrencileri çarmıha gerilenin başka biri değil İsa’nın kendisi olduğuna inandılar.
- Romalı askerler ve Yahudiler, çarmıha gerdikleri kişinin Nasıralı İsa olduğuna inandılar.
- İsa, mucizeler yapabiliyordu ve yaptı, bu mucizelerine ölüleri diriltmek de dahildi.
Eğer 1) ve 2) Müslümanlar tarafından kabul ediliyorsa, o zaman İsa’nın Çarmıh’ta öldüğü ve kendisini ölümden dirilttiği gerçeğini reddetmelerini gerektiren hiçbir neden yoktur.
İsa’nın yerine Yahuda ya da Simun’un öldüğü ya da İsa’nın çarmıhta yalnızca bayıldığını söyleyen iddialar inanılmazdır ve zaten inanılması güç faraziyelerine hiçbir yarar sağlamaz (bakınız Ek 2). Ünlü Müslüman tarihçisi ve Kuran yorumcusu El-Taberi, M.S. yaklaşık 700 yılında yaşayan Vahab B. Münebbih’in çarmıhta İsa’nın yerine başka birinin geçtiği hakkındaki bilgiyi naklettiğini kaydeder. Çevirisi, aşağıda belirtilen şekilde kaydedilmiştir:
O’nu, çarmıha germeye niyetlendikleri darağacına getirdiler, ama Tanrı onu kendisine yükseltti ve onun yerine çarmıha bir suret gerildi, orada yedi saat kaldı ve sonra onun annesi ve cin kovarak iyileştirdiği başka bir kadın yas tutmak için yanına geldiler. Ama İsa onlara geldi ve şöyle dedi: “Tanrı beni Kendisine yükseltti ve bu gördüğünüz yalnızca bir surettir.” 19
İslam’ın bu efsanevi geleneğinin büyümesine ilişkin bir diğer örnek, Münebbih’den yaklaşık üç yüzyıl sonra yaşamış olan Talabi’nin görüşünde bulunur. “İsa’nın şekli onun yerine geçen Yahuda’nın üzerine kondu ve onun İsa olduğunu farz ederek onu İsa’nın yerine çarmıha gerdiler. Üç saat sonra Tanrı İsa’yı Kendisine aldı ve onu göğe yükseltti.” 20
Daha yakın bir dönemde, Doi şu faraziyeyi sunar: “Romalı askerler Yahuda ile birlikte İsa’yı tutuklamak için geldikleri zaman, karanlık olduğu için iki Yahudi’yi birbirlerine karıştırdılar ve yanlışlıkla İsa yerine Yahuda’yı tutukladılar. İsa böylece kurtuldu ve göğe yükseltildi.” 21 Bu görüşü desteklemek için Müslümanlar genellikle, sahte olan Barnabas İncili’nden (bakınız Ek 3) alıntı yaparlar.
Çarmıhta İsa’nın yerine başka birinin geçtiği hakkındaki söylentiler yalnızca İslam’da mevcut değildirler. Hristiyanlığın ilk düşmanlarından bazıları da benzer spekülasyonlar sunmuşlardı. İkinci yüzyıl kilise babası Frenacus’a göre, Gnostik Basilides, şu öğretişi verdi: “O, (İsa) çarmıha gerildiği zaman çarmıhı taşımış olan Kireneli Simun’un biçimine dönüştü. Simun’u İsa zanneden Yahudiler çarmıha Simun’u çivilediler. İsa, göğe yükselmeden önce, onların hataları ile alay ederek orada ayakta durdu.” 22 M.S. üçüncü yüzyılda Persli Mani, İsa’nın ölümden dirilttiği Nain’li dul kadının oğlunun İsa’nın yerine çarmıha gerildiğini öğretti. Bir diğer Manikyan geleneğine göre, İsa’yı çarmıha germeye çalışan Şeytan’ın kendisi çarmıhın kurbanı oldu. M.S. onuncu yüzyılda apokrif (doğruluğu kabul edilmeyen) bir kitap olan Pavlus’un Seyahatleri (The Travels of Paul) adlı kitap hakkında yazdı; bu kitapta İsa’nın yerine başka birinin çarmıha gerildiği söyleniyordu. 23
Müslümanlar’ın İsa’nın Yerine Başka Birinin Çarmıha
Gerildiğine İlişkin Söylentileri Hakkındaki Yetersiz Temel
Bu tür söylentilere tarihi açıdan değer verilmemesi için pek çok neden bulunur. Bu nedenlerden birincisi, tanıklık şahadetinin günümüze kadar gelen kayıtlarında yer alan, çarmıha gerilenin “Nasıralı İsa” olduğuna dair güçlü ifadedir (Matta 27; Markos 14; Luka 23; Yuhanna 19).
İkinci neden, bu söylentilerin Mesih’in ölümü hakkındaki Kutsal Kitap harici ilk Yahudi, Romalı ve Samiriyeli tanıklıklar ile karşıt olmalarıdır. 24 Tacitus’un Annals (Tarihi Olaylar) adlı eserinde, “Tiberiyus bölgesini yöneten Pontius Pilatus’un kararı ile öldürülen Mesih’ten” söz edilir. 25 İkinci yüzyılda Justin Martyr, “Pontius Pilatus’un İşleri’nden” söz ederken, onun yönetimi sırasında “çarmıhta İsa’nın ellerine ve ayaklarına çiviler çakıldığına; ve İsa çarmıha gerildikten sonra onu öldüren kişilerin İsa’nın giysileri için kura çektiklerine” değinir. 26 İlk yüzyılın Yahudi tarihçisi Josephus, “İsa adında bilge bir adamın yaşadığını… Pilatus’un onu çarmıha gerilmeye ve ölüme mahkum ettiğini” yazdı. 27 İsa’nın “öldürülmesinden” söz eden Yahudi Talmud’u “Fısıh akşamı Yeşu’nun (İsa) asıldığını” beyan eder. 28 Yeni Antlaşma’nın dışında İsa’dan ilk söz eden referans M.S. 52 yılında Filistinli bir tarihçi olan Thallus’da bulunur; bu tarihçi “Mesih çarmıha gerildiği zaman çöken karanlıktan” söz eder. 29 Aynı zamanda British Museum’da (M.S. 73 yılından bir süre sonrasına ait) Mara bar Serapion tarafından şu soruyu soran Süryanice bir el yazması belge de mevcuttur: “Yahudiler krallarını öldürmek ile ne gibi bir çıkar sağladılar? Bu olaydan hemen sonra egemenlikleri feshedildi.” 30 Tüm bu yazarların Hristiyanlığa düşman olan kişiler oldukları gerçeğine rağmen, hepsi de Nasıralı İsa’nın Pontius Pilatus’un yargısı sonucu çarmıha gerildiği konusunda hemfikirdiler.
İlk yüzyıl tanıklığında, Hristiyanlığın dostu ya da düşmanı tarafından hiçbir karşıt tanıklık yer almaz. Çarmıhta İsa’nın yerine başka birinin geçtiğine dair ilk söylentiler birinci yüzyılda değildi, ve bu söylentiler Gnostisizmin (M.S. 150) ağır etkisi altındaydılar. Ve bunların hiçbiri olayların tanıkları ya da aynı dönemde yaşamış kişilerin belgeledikleri herhangi bir kanıt üzerine bina edilmiş değillerdi.
Dördüncüsü, bu söylentilerin inanılması güç olduklarıdır. Çünkü İsa’ya en yakın olan kişilerin, öğrencilerinin, orada bulunan kendi annesinin, ve onu çarmıha geren Romalıların bütünüyle hiçe sayılmalarını talep ederler. İsa’nın, annesine ve bir başka kadına çarmıha gerilen kişinin, kendisine benzeyen bir kişi olduğunu söylediğini, ve onların haberi duyup hemen vaaz etmeye giden öğrencilere İsa’nın öldüğünü ve ölümden dirildiğini hiçbir zaman söylemediklerini ya da onları vaaz etmeye gitmekten vazgeçirmediklerini ileri sürerler!
Son olarak, Müslümanlar’ın, İsa’nın çarmıhtaki ölümünü inkâr etmelerinin nedeninin teoloji bir yanlış anlamadan kaynaklandığını söyleyeceğiz. Örneğin, Abdalati, Mesih’in çarmıha gerildiğini reddetmesi ile ilgili nedenleri şöyle sıralar: “Diğer kişilerin günahları ya da hataları için başka birine tövbe ettirmek, tövbe eden kişinin işlemediği günahları üstlenmesi Tanrı açısından ya da günahları işleyen kişi açısından adil midir?” 31
Bu elbette Hristiyanlar’ın Mesih’in kefareti ile ilgili inançlarının tamamen yanlış anlaşıldığı bir zemin üzerinde bina edilmiştir. Kutsal Kitap’ın hiçbir yerinde Mesih’in bizim günahlarımız için tövbe ettiği söylenmez. Söylenen yalnızca şudur: “Mesih, günahlarımıza karşılık öldü” (1. Korintliler 15:3). Hukuken “Mesih bizim için günah yapıldı” (2. Korintliler 5:21). Ancak İsa hiçbir zaman hiç kimsenin günahı için tövbe etmedi. Öğrencilerine şöyle dua etmeyi öğretti: “Babamız… günahlarımızı bağışla” (Matta 6:12). Ama yine de İsa asla ne kendisi ne de bir başkası için herhangi bir günahtan tövbe etmedi. Bu, bizim yerimize geçerek ettiği kefaretin kavramını tamamen yanlış anlamaktır. Kutsal Kitap’ta öğretilen, İsa’nın bizim yerimizi aldığıdır. O, bizim yerimize ölüm cezasını ödedi. Biz özgür olalım diye bizim yargımızı üzerine aldı (Markos 10:45; Romalılar 4:25; 1. Petrus 2:22; 3:18). Bu yaşama yaşam kavramı İslam için yabancı bir kavram değildir. Kendi inançlarındaki ölüm cezasının ardındaki ilkenin aynısıdır; bir katil başka birinin yaşamını aldığı zaman, ceza olarak kendi yaşamını kaybetmek zorundadır.
Ayrıca, İslam, Tanrı’nın adil olduğunu öğretir (bakınız Bölüm 1). Ancak mutlak adaletin tatmin edilmesi gereklidir. Tanrı, günahı görmemezlikten gelemez. Günah karşılığında bir ceza ödenmesi gerekir, bu cezayı ya kişilerin kendileri ya da onların cennete gitmesini sağlayan başka biri ödemelidir. Daud Rahbar, bir arkadaşına yazdığı mektupta neden Hristiyan olduğunu açıklarken “Tanrı’nın adaleti ile ilgili Kuran öğretişinin acı çekmeye kendisini dahil eden ve acı çekmeye dahil olarak görülen bir Tanrı” talep ettiğini ileri sürer. “Tanrı, ancak o zaman acı çeken insanlığın adil bir yargıcı olabilir.” Çünkü, “acı çekmekten uzak kalan bir Tanrı, keyfi hareket eden kaprisli bir yargıç olacaktır.” 32 Kısaca İslam, Tanrı’nın adaleti ve Tanrı’nın bağışlaması, cennet ve cehennem ile ilgili çeşitli öğretişlere sahiptir. Bu öğretişler, kefaretin dışında hiçbir anlam ifade etmezler.
İsa’nın çarmıha gerildiğini reddeden İslam görüşünün ardında bir başka yanlış anlama daha mevcuttur: Merhametli bir Tanrı, günahı adalet ile yargılamaksızın bağışlayabilir. Bu yanlış anlama Abdalati’nin şu sorusuna yansır: “En Merhametli, En Çok Bağışlayan ve En Yüce olan Tanrı, yalnızca masum olmak ile kalmayan ama aynı zamanda hizmetine en mükemmel bir şekilde adanmış birini bu zalim ve aşağılayıcı çarmıh cezasına tabi tutmadan insanların günahlarını bağışlayamaz mıydı?” 33
Aslında burada iki temel hata bulunmaktadır. İsa’nın yaptığı şeyi gönüllü olarak değil zorla yaptığını ima eder. Ancak gerçek şudur ki, Müjdeler, İsa’nın, yaşamını kendi isteği ile ve özgürce verdiğini beyan ederler. İsa şöyle dedi: “Canımı tekrar geri almak üzere veririm. Canımı kimse benden alamaz, ben onu kendiliğimden veririm. Onu vermeye de tekrar geri almaya da yetkim var” (Yuhanna 10:17-18). Gerçekten de, İsa öldüğü zaman Kutsal Kitap şunu söyler: “Başını eğerek ruhunu teslim etti” (Yuhanna 19:30).
Ayrıca, Müslümanlar adil ve kutsal Tanrı’nın günahları hangi temel üzerinde bağışlayabildiğini takdir edemez gibidirler. Tanrı egemendir, ama doğru ve yanlış konusunda keyfi davranmaz. 34 Aslında Müslümanlar da Hristiyanlar gibi Tanrı’nın günahlarından tövbe etmeyen kişiyi sonsuza kadar cezalandıracağına inanırlar (14:17; 25:11-14). Ama eğer Tanrı’nın kutsal adaleti, O’nu kabul etmeyenlerin, günahları nedeni ile sonsuza kadar cezalandırılmalarını talep ediyor ise, o zaman Tanrı’nın, bağışlaması için adil bir temel olmadan birini günah yüzünden yalnızca keyfi olarak bağışlayamayacağı görüşü ortaya çıkacaktır. Ama yine de, Müslüman teolojisinde –çarmıhı reddeden görüşü ile– bağışlama mevcuttur, ama bu bağışlama için gerçek bir temel bulunmamaktadır. Çünkü Müslümanlar, Mesih’in kurban olarak günahın cezasını ödemesini reddederler, ama adil bir Tanrı, Mesih’in, kendileri uğruna günahın cezasını ödediğini kabul eden tanrısızları bu kefaret aracılığı ile aklar ve bu şekilde aynı zamanda adaletini de gösterebilir (Romalılar 3:21-26). Gerçekten adil bir Tanrı’nın hiç umursamadan günaha gözlerini kapatabilmesi imkansızdır; adil bir Tanrı, kötüyü görmezlikten gelemez. Bu nedenle, eğer biri Tanrı’ya olan günah borcunu ödeyemiyorsa, Tanrı bu kişinin üzerine merhametini değil gazabını göndermek zorundadır. Müslüman inanç sistemi, çarmıha gerilmeyi kabul etmediği takdirde, Allah’ın aynı zamanda nasıl hem adil hem de merhametli olabileceğini hiçbir şekilde açıklayamaz. 35
Mesih’in kefaret eden kurban olduğunu reddetmeleri sonucu ortaya çıkan Müslüman sistemi içindeki teolojik kör nokta, Abdalati’nin yanıtı beklenmeyen ama etkili olsun diye kullanılan sorusu gibi diğer temelsiz ifadelere yönlendirir: “Çarmıha gerilme ve kurban kanı ile ilgili [Hristiyan] inancı, putperest iman ikrarlarından ya da ilk Grekler, Romalılar, Hintliler, Persliler ve diğerlerinden farklı olan herhangi bir dinde görülen bir inanç mıdır?” 36 Bu soruya verilecek yanıt çok belirgin bir “evet”tir. Bu inanç, Eski Antlaşma’da açıklandığı gibi Yahudi tarihinin özüdür. Musa İsrail’e şöyle dedi: “Canlılara yaşam veren kandır. Ben onu size sunakta kendinizi günahtan bağışlatmanız için verdim. Kan, yaşam karşılığı günah bağışlatır” (Levililer 17:11). İsrailoğullarının Fısıh kuzusunu kurban etmelerinin nedeni, esaretten kurtuluşlarının anısını hatırlamak içindir (Mısır’dan Çıkış 12:1). Bu nedenle Yeni Antlaşma’da Mesih’ten “dünyanın günahını ortadan kaldıran Tanrı kuzusu” olarak söz edilir (Yuhanna 1:29). Ve elçi Pavlus, Mesih’i “kurban edilen Fısıh kuzumuz” diye adlandırır (1. Korintliler 5:7). İbraniler kitabının yazarı bu konu ile ilgili şunları ekler: “Kan dökülmeden bağışlama olmaz” (İbraniler 9:22).
Elbette, Müslüman bilginler orijinal Eski Antlaşma’nın da tahrif edildiğini iddia ederek bu konuda tartışırlar. Ama yine de, Yeni Antlaşma’nın açıkladığı gibi, Eski Antlaşma’nın orijinal Ölü Deniz tomarları da bugünkü Eski Antlaşma’nın Muhammed’den yaklaşık altı yüzyıl önceki Mesih’in zamanındaki Eski Antlaşma ile aynı olduğunu açıklarlar. 37 Bu yüzden, Kuran, Muhammed’in zamanındaki Yahudiler’i Tanrı’nın Yasa’daki (10:94) açıklamasını kabul etmeye zorladığı ve Yahudiler’in Eski Antlaşma’sı aslında bugün Muhammed’in zamanındaki Eski Antlaşma’nın aynısı olduğu için günahlara karşı kurban kanı gerektiği, Müslümanlar tarafından Tanrı’nın buyurduğu bir gerçek olarak kabul edilmelidir.
Müslümanlar’ın çoğu, Mesih’in çarmıha gerildiği ve çarmıhta öldüğü gerçeğini reddettikleri için Mesih’in dirilişini, görünümlerini ve göğe yükseltilmesini açıklama konusunda büyük güçlük çektiklerini anlamak zor değildir. Mesih’in yalnızca insani bir varlık olduğuna inandıkları için Mesih’in ölümlü olduğu gerçeğini kabul ederler. İsa’nın genel diriliş sırasında diğer insanların tümü ile birlikte nihai olarak dirileceğine inandıkları ama çarmıhtaki ölümünü reddettiklerinden Mesih’in ölümü için başka bir yer bulmak zorunda kalırlar. Bu ikilem, ustalık ile yapılan bir spekülasyonun ortaya çıkmasına neden olmuştur. Müslüman bilginlerinin çoğu İsa’nın göğe ölümü tecrübe etmeden diri olarak alındığına inanırlar. İsa’nın ölümünün kıyamet gününden önce O yeryüzüne geri döndüğü zaman gerçekleşeceğini sanırlar. Böyle sanmalarının nedeni 4:157-58 ayetlerini birebir olarak anladıkları içindir: “Oysa onu öldürmediler ve asmadılar. Fakat onlara öyle gibi gösterildi… Allah onu kendisine yükseltmiştir.” Bazı kişiler, İsa’nın, çarmıha gerildikten sonra bilinmeyen bir zamanda doğal bir ölüm ile öldüğünü ve üç saat boyunca ya da başka bir hadise göre yedi saat boyunca ölü kaldığını ve sonra dirildiğini ve göğe alındığını iddia eden bir faraziye ileri sürerler. 38 Ama görmüş olduğumuz gibi, bu tür bir spekülasyonu destekleyecek bir tanıklık kesinlikle yoktur. Ayrıca, bir diriliş olmadan nasıl bir göğe yükseliş olabilir? Göğe yükselme, Mesih’in, Tanrı tarafından, önce bir diriliş gerektiğini ima eden mucizevi bir kabulüdür.
Hintli Ahmet Han gibi birkaç İslam yazarı, İsa’nın çarmıha gerildiğine ama çarmıhta ölmediğine inanırlar. O’nun yalnızca bayıldığını ve üç saat sonra çarmıhtan aşağı alındığını düşünürler. 39 Kuzey Hindistan’daki diğer Müslümanlar bu öyküye, İsa’nın Tibet’i ziyaret ettiğine dair bir söylenti eklediler. Abdül-Hak, Ghulam Ahmad hakkında şöyle der: “Ghulam Ahmad, İsa’nın çarmıha gerildikten sonra Keşmir’e yolculuk yaptığına ilişkin bir teori üretti. Ve bu teorisini daha fazla desteklemek için Keşmir, Şirinagar’da İsa’nın mezarı olduğunu beyan ettiği bir mezar buldu.” Ancak her şeye rağmen, Ahmediyye tarikatlarının “spekülasyonları Müslümanlar tarafından sapkınlık olarak nitelendirildi ve hüküm giydi.” 40
Abdalati şu soruyu sorar: “O [İsa], öldükten sonra can ve beden olarak mı diriltildi ya da yalnızca can olarak mı diriltildi? Bu soruya İslam inancının fazla tahammülü yoktur.” Neden mi? Çünkü, “bu bir İman Konusu değildir, çünkü bir Müslüman için önem taşıyan ve bağlayıcı olan şey, Tanrı’nın açıkladığı şeydir; ve Tanrı İsa’nın çarmıha gerilmediğini, ama Tanrı’ya yükseltildiğini açıkladı.” 41 Abdalati, bu sözleri şu ayetin desteği ile aktarır: “Onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, bu konuda kesin bir şüphe içindedirler. O hususta hiçbir bilgileri yoktur. Sadece zanna uyuyorlar. Onu kesin olarak öldürmediler. Fakat Allah onu kendisine yükseltmiştir. Allah, üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir” (4:157-58).
Ama yine de Müslümanlar’ın çoğu, İsa’nın, kıyamet günündeki genel dirilişte fiziksel olarak dirileceğine inanırlar. Bunun dışındaki her şey Müslüman inancı için elzem olmayan bir spekülasyon oyunu gibi görünür. Bu nedenle, İsa’nın, çarmıha gerilerek öldüğünü inkâr etmek, onun üç gün sonraki dirilişini reddetmeye neden olur ve göğe yükselmesi ile ilgili bilmece ölüm ya da dirilişten daha önemli hale gelir.
Müslümanlar’ın çoğu, kendilerini, İsa’nın çarmıha gerilerek öldürülmesinden üç gün sonraki tarihi dirilişinin yerine İsa’nın kıyamet gününde tüm insanların dirileceği genel dirilişte dirileceğini söylemek zorunda hissederler. Bu görüşlerini desteklemek için 19:3 ayetine başvururlar; bu ayette İsa’nın şöyle dediği iddia edilir, “Doğduğum gün, öleceğim gün ve diriltileceğim gün bana selam (esenlik verilmiştir).” Bu sözlerin 19:15 ayetinde Vaftizci Yahya tarafından kullanılan aynı ifade olduğunu belirtirler. Bir başka bölümde Tanrı, şu sözleri söyleyen olarak sunulur, “Ey İsa! Şüphesiz senin hayatına ben son vereceğim. Seni kendime yükselteceğim” (3:55).
İlk bakışta insan, Mesih’in ölümüne ve dirilişine iman aracılığı ile lütufla kurtuluşun, Müslüman zihni tarafından anlaşılmasının tamamen imkansız olduğunu zannedebilir. Ama biz, böyle olmadığına inanıyoruz. İmansız kişi, Tanrı’nın gerçeğini kabul etmese bile (1. Korintliler 2:14), her şeye rağmen bu gerçeği algılayabilir. Gerçekten de Romalılar 1:18-20 ayetlerine göre, imansızların, Tanrı’nın, Kendisini doğa içinde açıklamasını algılamadıkları için “özürleri yoktur.” Ve imansızların müjdeye iman etmeye çağrıldıkları gerçeği, onların müjdeyi anlayabildiklerini ima eder (Elçilerin İşleri 16:31; 17:30-31). İsa, söylediği sözleri anlamadıkları için inanmayanları azarladı, onlara şöyle dedi: “Kör olsaydınız, günahınız olmazdı, ama şimdi ‘görüyoruz’ dediğiniz için günahınız duruyor” (Yuhanna 9:41).
Kefaret aracılığı ile kurtuluş hakkında çelişkili ya da inanılması güç bir şey yoktur. Müslüman zihninin bu kavram konusunda karşılaşacağı güçlüğün, herhangi başka bir zihnin bu kavram konusunda karşılaşacağı güçlükten daha fazla olmaması gerekir. Bu kavram aslında evrensel bir insan uygulaması ile uyum içindedir. Masumları savunmak için ölenlerin övgüye layık kişiler oldukları düşünülür. Kabileleri için ölen savaşçılara selam durulur. Ülkeleri uğruna ölen askerler onurlandırılırlar. Anne babalar çocukları için öldükleri zaman, en fedakâr ya da en çok seven anne baba olarak adlandırılırlar. İşte İsa’nın yaptığı da tamamen böyledir. Elçi Pavlus bu konuyu şu şekilde dile getirir: “Bir kimse doğru insan için güç ölür, ama iyi insan için belki biri ölmeyi göze alabilir. Ama… biz daha günahkârken Mesih bizim için öldü” (Romalılar 5:7-8).
Ayrıca, İslam anlayışının içinde bile kurban kanı dökülmesi ile ölüm yer alır. İd kurban (Kurban Bayramı) olarak adlandırılan Müslüman uygulaması, İbrahim’in oğlunu kurban edişini hatırlatan bir koyun kurbanını belirtir. Bazı kişiler için bu, günahların bağışlanması ile bağlantılıdır. Ayrıca, İslam uğruna yaşamlarını feda ederek ölen Müslüman askerler Cennet ile ödüllendirilirler (3:157-58; 22:58-59). Eğer Allah kullarını İslam uğruna ölmeye çağırabiliyorsa, o zaman Tanrı’nın, Oğlunu, Müslümanlar’ın, hatta dünyanın kurtuluşu için ölmeye çağırabilmesi neden bu kadar garip bir şey olarak düşünülsün?
Sonuç
Müslüman zihnindeki Mesih’in dirilişi ile ilgili karmaşa, daha önce üzerinde durduğumuz konudan, O’nun çarmıha gerilerek öldüğünü reddetmelerinden kaynaklanır. İslam’ın Mesih’i reddetmesinin en büyük nedeni, onunla ilgili gerçekleri yanlış anladıkları içindir. Orijinal Eski ve Yeni Antlaşma’ların Tanrı esini olduğuna, İsa’nın bakireden doğduğuna, günahsız bir yaşam sürdüğüne, tanrısal yetki taşıyan öğretişine, ölümüne, nihai dirilişine, göğe alındığına ve ikinci gelişine inandıkları için O’nun Tanrı’nın Oğlu ve dünyanın Kurtarıcısı olduğunu reddetmeleri bir faciadır; bu reddedişleri kabul ettikleri diğer gerçekler arasında kaybolup gider. 42 Elbette, tüm bunların nedeni, Kutsal Kitap’ın güvenilirliğini şanssız bir şekilde reddetmelerinden ortaya çıkar. Belki Kutsal Kitap’ın güvenilirliği ile ilgili asıl temeli daha iyi anlayabilselerdi (bakınız Bölüm 10), kuşkulanan kişilere Kutsal Yazılar’a başvurmaları konusunda ısrar eden Kuran ayetlerini daha ciddiye almak için önlerinde bir yol açılabilirdi:
Eğer sana indirdiğimiz şeyden şüphe içinde isen, senden önce Kitab’ı (Tevrat’ı) okuyanlara sor. Andolsun ki, sana Rabbin’den hak gelmiştir. O halde, sakın şüphe edenlerden olma! (10:94).