Vahiy 21:9 - 22:5
Yeni Yeruşalim
Vahiy 19:2 ayetinde, krallar Kralı ve rablerin Rabbi olarak Mesih’in görünmesi aracılığı ile sunulacak olan ve bizi bin yıllık dönemin günleri vasıtası ile sonsuz konuma götüren gelecekteki büyük olaylar hakkında bir açıklama buluyoruz.
Vahiy kitabındaki bölümler birbirini izlerken arada bir görülen şudur: olaylar, belirli kişiler ve olaylar hakkında önümüze derin önem taşıyan gerçekleri getirmek için kesilerek ya da aralıklar ile getirilmektedir. Bu nedenle, bu son bölümde Tanrı’nın sonsuz konumdaki tüm amacının yerine geldiğini gördükten sonra, bin yıllık dönemin günleri sırasında dünya ile ilgili olarak kilisenin bereketi hakkındaki önemli ayrıntıları öğrenmemiz için düşüncelerimiz geriye götürülür.
Ayet 9 — Yedi mührü ellerinde tutan yedi melekten biri kısa bir süre önce büyük Babil kenti ile sembolize edilen büyük fahişenin yargılanmasını Yuhanna’ya göstermiştir ve şimdi elçi ile konuşmak ve ona “kutsal Yeruşalim” kenti ile sembolize edilen “Kuzu’nun eşi olan gelinin” yüceliklerini açıklamak için gelir.
Bir kentte Hıristiyan olduklarını söyleyenlerin uzun yüz yıllar süren kötülük ve ahlaksızlıklarının nasıl bir araya geldiğini, diğer kentte ise Tanrı’nın gerçek halkının tüm deneme ve sıkıntılarının nasıl görkemli bir sonuca ulaştığını görürüz.
Gözlerimizin önünde bulunana göre hüküm verdiğimiz zaman, insanların gözünde büyük önem taşıyan büyük inancın gerçek karakteri ya da Tanrı halkı arasında üstün gelen zayıflık ve paylamalar nedeni ile katılaşan yürekler hakkında aldatılabiliriz. Ama yeryüzünde Mesih’in adını ikrar eden kötüye vereceğimiz değeri biçimlendirmek bizim kararımıza bırakılmamıştır; aynı şekilde Tanrı’nın sonsuz öğütleri ile uyumlu olarak Tanrı’nın gerçek halkını bekleyen yücelik hakkında sonuca varacak olan kişi, bizler değiliz.
Meleğin hizmeti aracılığı ile zenginlik, güç ve insan bilgeliğinin tüm gösterisinin Tanrı’nın gözünde yargılanması gereken sahte bir kadın olduğunu öğreniriz. Oysa gerçek Tanrı halkı, dışsal açıdan çok zayıf ve önemsiz görünse de Kuzu’nun düğünü olan o büyük güne geçiş yapar; sonunda artık dünyanın önünde “Kuzu’nun eşi gelin” olarak Mesih’in tüm yüceliği içinde gösterilecektir.
Bu sözlere dikkat çekmemizde yarar var, çünkü elçinin gördüğü yalnızca gelin olarak kilise değildir, ama aynı zamanda “Kuzu’nun eşi olan gelindir.” Kilise, yalnızca gökyüzünde Kuzu’nun eşi olarak adlandırılır. Yeryüzünde Pentikost gününden bu yana Mesih’in gelini olarak O’nunla bağlantılı, gerçek imanlılardan oluşan kilise var olmuştur (2.Korintliler 11:2). Ama kilise göğe alınıncaya dek tamam olmayacaktır; bunu, “Kuzu’nun düğün günü geldi” ifadesi ile belirtilen o büyük gün izleyecektir. Bu evlilik gününden sonra kilise, “Kuzu’nun eşi,gelin” olarak kilisenin üzerine koymuş olduğu tüm güzelliği içinde herkese gösterilecektir.
Kutsal Yazılardan, Tanrı’nın yersel halkı İsrail’in Mesih ile ilişki içindeki bir gelin olarak görüldüğünü biliyoruz. Ama onlar Kral’in gelinidirler, kilise ise Kuzu’nun gelinidir. Yersel ya da göksel tüm kutsallar, O’nun ölümünün temeli üzerinde O’nun ölümünün temeli üzerinde Mesih ile ilişki içinde olacaklardır. Ama yersel gelin Kral Mesih’e “altınları içindeki kraliçe Ofir” olarak sunulacaktır. Bu durum, Mesih yargılama aracılığı ile yersel tahtına oturduğu zaman gerçekleşecektir (Mezmur 45). Mesih’, göksel gelinini garanti altına almak için “kiliseyi seven ve kilise uğruna kendini feda eden” Kuzu olarak gerçekten sıkıntı ve eza yolunda yürümelidir. Gelinini garanti altına aldıktan ve sahte kadını yargıladıktan sonra Mesih’e hiç bir lekesi ya da kusuru bulunmayan görkemli bir kilise olarak sunulur. Kuzu’nun düğünü Mesih’in yersel tahtına oturmak üzere kralların Kralı ve rablerin Rabbi olarak gelmesinden önce gerçekleşir.
Vahiy kitabının başlangıcında kilisenin yeryüzünde Mesih’in sorumlu tanığı olarak başarısızlığa uğramış olduğunu görürüz. Ayrıca, bu başarısızlığın kökeninin Mesih’e duyduğu bir geline özgü sevginin kayboluşu olduğunu öğreniriz. Evlilik gününü bekleyen “kocası için süslenmiş bir gelin” olması gerekirdi. Ama Mesih’e duyduğu sevgide başarısız oldu ve bunun üzerine Rab şu üzücü sözleri söylemek zorunda kalır: “Başlangıçtaki sevginden uzaklaştın.” Kilisenin Mesih’e “sevgi” aracılığı ile bağlanmış ve dünyanın önünde “ışık” olarak parlamış olması gerekirdi. “Sevgi” ve “ışık” aracılığı ile Mesih için gerçek bir tanık olması gerekirdi. Mesih’e olan sevgisinde başarısız olduğu için Rabbin şu sözleri söylemesi gerekmiştir:” Tövbe et… aksi takdirde gelir kandilliğini yerinden kaldırırım.” Mesih’e olan başlangıçtaki sevgisinden düşen kilise insanların önündeki ışığını kaybetti.
Vahiy kitabının sonuna döndüğümüz zaman tüm üzücü başarısızlığına rağmen kilisenin sonunda dünyanın önünde “Kuzu’nun eşi, gelin” olarak gerçek karakteri ile görüneceğini anlamamıza izin verilir. Gelin olarak kilise, Mesih’e olan gerçek sevgisi içinde görünecek ve dünyanın önünde Mesih’in tüm güzelliği içinde bir ışık olarak parlayacaktır. Mesih, kutsallarında yüceltilecektir. O zaman, bu, büyük Kutsal Yazıların bereketidir; Mesih’in yüreği ile uyum içinde olan bir kiliseyi önümüze koyar. Eğer Mesih’in bize gelecekte nasıl sahip olacağına dair küçük bir anlayış yakalamak istiyor isek, o zaman O’nun bizim daha şimdiden nasıl olmamızı istediğini de öğrenmeye başlarız.
Ayetler 10,11 — Elçi Yuhanna bu büyük görümü görmek için Ruh tarafından büyük ve yüksek bir dağa götürüldü. Göksel değerler üzerinde düşünmesi için yersel değerlerden özgür kılındı. Babil’in ahlaksızlığı bir çölden gösterilmişti; ama “kutsal kent Yeruşalim’in” yücelikleri yalnızca “yüksek bir dağdan” görülebilir. Kötüyü ortaya çıkartmak ve ayırt etmek için büyük bir ahlaki yükseklik gerekmez. Dünya insanı, Hıristiyanlığın çürümüşlüğünü yargılama konusunda ileri gidebilir; ama doğal zihin Tanrı’nın düşüncelerini anlamak için tamamı ile yetersizdir. Gerçek kutsalların bile “Kuzu’nun eşinin, gelinin” gelecekteki yüceliklerini takdir edebilmeleri bile ancak yeryüzündeki değerlerin üstüne yükseltildikleri ve Hıristiyanlığın çürümüşlüğünden ayrı olarak yürüdükleri zaman mümkündür.
Bu yükseltilmiş konumda iken elçinin önünden görkemli bir kent görümü geçer. Melek şöyle der:” Gel, Kuzu’ya eş olacak gelini sana göstereyim;” aslında elçinin gördüğü bir kenttir. O zaman bu göz alıcı ve parlak kentin yücelik içindeki kiliseyi ortaya koymak için bir örnek olarak kullanıldığı aşikardır.
Bu ifadeyi izleyen güzel tanımda bize önce kentin karakterini görmemiz için izin verilir. Bu kent “kutsal bir kenttir”; “gökten iner;” ve “Tanrı’dan gelir; “Tanrı’nın yüceliğine” sahiptir ve “parlayan” bir kenttir.
Bu belirtilen özelliklerin Mesih’in sınırsız mükemmelliği içinde ortaya konulduklarını herkes kolayca görebilir; O’nun Kendisi bu dünyadan bir İnsan olarak geçmemiş midir? O, doğumunda Meryem’den dünyaya gelecek olan “kutsal varlık” olarak adlandırıldı. Ve her yerde O’nun “kutsal, zararsız ve günahsız” olduğunu okuruz. Ayrıca, O kendisinden, “gökten inmiş” olan olarak söz edebilir (Yuhanna 3:13). Sonra, “Ben Tanrı’dan çıkıp geldim” (Yuhanna 8:42) diyebilir. Ayrıca “İsa Mesih’in yüzünde parlayan Tanrı yüceliği” ifadesini okuruz. (2. Korintliler 4:6) O, aynı zamanda “karanlıkta parlayan” ışık olarak da tanımlanır (Yuhanna 1:5).
Mesih’in güzelliğini tanımlamak için kullanılan bu ifadeler burada yücelik içindeki kiliseye uyarlanır. Mesih’in yokluğu sırasında O’nu temsil etme konusunda üzücü bir şekilde başarısızlığa uğramış olan kilise sonunda yücelik gününde Mesih’in tüm güzelliği içinde gözler önüne serilecektir. Doğasında “kutsal” olduğu; karakterinin “göksel” olduğu; orijininin “Tanrı’dan” olduğu; “Tanrı’nın yüceliğini” ortaya koyduğu ve Mesih’in yüceliğini yansıtmak için en değerli taş olarak “parladığı” görülecektir.
O zaman burada, Mesih’in yüreği ve Tanrı’nın sonsuz öğütleri ile uyumlu olan kiliseyi görürüz. Dünyanın başlangıcından önce yerleştirilmiş olan bu öğütlerdeki bereketi öğrenmek istiyor isek, Mesih’in tüm güzelliği içinde gözler önüne serilen kiliseyi görmek için gelecek olan yüceliğe bakmamız gerekir. Bu gelecek olan yüceliğin ışığında bu şimdiki dünyanın geçici yüceliği kararır ve en yüce onurları çekiciliklerini yitirirler. Ayrıca kilisenin yücelik içinde sahip olacağı karakteri görür isek, kilisenin daha şimdiden nasıl olması gerektiğini öğreniriz.
Ayetler 12-14 — Gelecek olan günde, kentin, kilise içinde gösterilecek olan Mesih’in güzel karakterini ortaya koyan özelliklerini görmüş bulunuyoruz. Bunu izleyen ayetlerde bize kentin güvenliği, koruması ve sabitliğinden söz eden kentin duvarları, kapıları ve temelleri belirtilir. Ve kent eğer Mesih’e bir tanık ve dünya için bir bereket olacak ise, kilisenin dünyanın kötülüğünden korunması gerektiği hatırlatılır. Bu nedenle, kentteki duvarlar her düşmana karşı bir korumadırlar ve kenti Mesih’e uygun olmayan her şeyin dışında tutarlar. Kapılar, Mesih’e uygun olan her şeyi kabul ederler, ve bereketin dünyaya akmasını da sağlarlar.
Eski günlerde Tanrı halkının durumu öylesine kötü hale gelmişti ki, Rab onların üzerine yargı göndermek zorunda kalmıştı. Yeremya tarafından iletilen ciddi mesaj şöyle idi:” ‘Çünkü kuzey krallıklarının tüm halkını çağırıyorum’ diyor Rab. ‘Kralları gelip Yeruşalim surlarında, bütün Yahuda kentlerinin karşısında ,Yeruşalim’in kapı girişlerinde tahtlarını kuracaklar.” (Yeremya 1:15) Ve söylediği gibi oldu, çünkü düşmanın kenti ele geçirdiğini ve “Orta Kapı’da” oturduklarını ve “Yeruşalim’in duvarlarını yıktıklarını” okuyoruz (Yeremya 39:3-8).
Eski günlerde olduğu gibi bu gün de iman ikrarında bulunan Hıristiyanlığın kötülüğü dışarıda tutamayacak kadar çürümüştür ve artık dünyaya tanıklık yapmaz. Duvarlar ve kapılar yıkılmıştır. Ve bir yıkım gününde gerçeğe yanıt aramak isteyenler ile birlikte düşmanın durmak bilmeyen saldırısının “duvarlara” ve “kapılara” olduğu anlaşılacaktır. Eğer söze aykırı olarak engellerden vazgeçecek olur ve Mesih’e uygun olmayanın içeri girmesine izin verecek olur isek, Hıristiyanlığımızın çürümesine izin vereceğimizi ve Rab için yaptığımız tanıklığın sona ereceğini şeytan çok iyi bilir.
Yücelik gününde kente hiç bir kötülük giremeyecek ve bereketin dünyaya akmasına engel olacak hiç bir şey mevcut olmayacak. Kentte, kentin her bir dört yanında üç kapı vardır ve bu kapıların üzerinde İsrail oymaklarının adları yazılıdır. hiç kuşkusuz bu durum şunu ima etmektedir: kilise aracılığı ile gelen bereket önce İsrail’e ve sonra yeryüzünün dört bir köşesine akacaktır.
Ayrıca, her kapıda bir melek bulunur. Kutsal Yazılarda meleklerin sürekli olarak Tanrı halkının güvenliğini sağlayan nöbetçiler olarak hizmet verdiklerini görürüz. Bu konu ile ilgili şu ayetleri okuyalım: “Rabbin meleği O’ndan korkanların çevresine ordugah kurar, kurtarır onları” (Mezmur 34:7; Elçilerin İşleri 12:7-10). Melekler ayrıca, Hirodes’in durumunda olduğu gibi, kötülerin üzerinde idari yargı infazı için kullanılırlar. Şu ayeti okuyalım: “O anda Rabbin bir meleği Hirodes’i vurdu” (Elçilerin İşleri 12:23). Melekler bunun dışında ayrıca yer ve gök arasında Rabbin habercileri olarak kullanılırlar; Rab bu konuda şöyle konuşur: “Göğün açıldığını, Tanrı’nın meleklerinin İnsanoğlu üzerinde yükselip indiklerini göreceksiniz” (Yuhanna 1:51).
Bu nedenle, melekler bin yıllık dönemin günlerinde kilise ile ilgili olarak onun emri altına konulmuşlardır, ama koruyucu özelliğe sahip olarak hala kapılarda bulunacak ve Tanrı’nın habercileri olarak hareket etmeye hazır olacaklardır.
Ayrıca, kentin duvarının on iki duvarı vardır ve bu kapılarda “Kuzu’nun on iki elçisinin adları” bulunur. Kutsal Yazılarda kilisenin eşsiz karakteri daha öncekilerin hepsinden farklı bir şekilde özenli olarak muhafaza edilir. Kilise göksel karakteri ile dünyanın başlangıcından beri bir sır olarak gizlendi ve yeryüzündeki varlığı herhangi bir yersel krallığın bir gelişimi değildir. “Bu sır önceki kuşaklara açıkça bildirilmemişti. Şimdi ise Mesih’in kutsal elçilerine ve peygamberlerine Ruh aracılığı ile açıklanmış bulunuyor” (Efesliler 3:5). Bundan dolayı her ne kadar İsrail oymaklarının adları kapılarda bulunsalar dahi, temellerde bulunmazlar. Kilisenin tanıklığı on iki oymağa ulaşabilir, ama kilisenin açıklanması on iki elçiye oldu. Bu yüzden elçi Pavlus şunları söyleyebilir:” Elçiler ile peygamberlerden oluşan temel üzerine inşa edildiniz. Köşe taşı Mesih İsa’nın kendisidir” (Efesliler 2:20). Kilisenin eşsiz karakteri iman ikrarında bulunan Hıristiyanlığın çürümüşlüğü içinde tamamen kaybolabilir, ama yücelik gününde net bir şekilde ortaya çıkacaktır.
Ayetler 15-17 — Kentin ölçüleri, kentin kare biçiminde olduğunu belirtir ve kanıtlarlar. Böylelikle kent test edilmiş olur, çünkü yalnız ölçüleri verilmek ile kalmamış, ama aynı zamanda kent, “ölçülmüştür,”ve sonuç, her şeyin mükemmel bir orantı içinde olduğunu gösterir. Ancak ne yazık ki, bu gün bir gerçek sunulmakta, ama diğeri ihmal edilmektedir. Gelecek olan günde her gerçek, diğer her gerçek ile mükemmel bir ilişki içinde kilise aracılığı ile ortaya konacak ve kilise böylelikle Mesih’i dünyanın önünde temsil etmek için mükemmel şekilde donatılmış olacaktır.
Ayetler 18-21 — Bu ayetlerde kent bina edilir iken kullanılan malzemeler hakkında bilgi alırız. surlar yeşimden yapılmıştı; temeller değerli taşlar ile donatılmıştı; on iki kapı on iki inci idi; ve kentin ana yolu saf altından idi. İnsanoğlu, Hıristiyanlıkta Mesih’in adını ikrar eden boş bir sistem bina etmiştir, ama bu sistemde sahte olanlar sunulmuştur ve O’nun Adı inkar edilir – tahta, saman ve anız. Yücelik içindeki kiliseye bakmaya devam ettiğimiz zaman, yalnızca gerçek olanı görürüz – altın ve değerli taşlar.
Daha önce Vahiy kitabının ilk kısımlarında yeşim ya da kırmızı akik taşının Tanrı’nın yüceliğini sembolize etmek için kullanıldığını gördük (Vahiy 4:3). ve şimdi tüm kötülüğü dışarıda tutan duvarın yeşim taşından olduğunu okuyor ve böylece onun Tanrı yüceliğine bir tanık olduğunu anlıyoruz. Bu yüceliğe tam olarak sahip olmayan hiç bir şey yüceltilmiş kilise içinde yer almayacaktır. Kötülüğü dışarıda tutmayı sona erdiren kilise ya da imanlılar topluluğu, Tanrı’nın bir tanığı olmayı sona erdirecektir.
“Kent cam duruluğunda saf altından idi.” Altın, her imanlının payı olan tanrısal doğruluktan söz eder. Ama ne yazık ki, bu doğruluğun uygulamadaki görünümü genellikle benliğin değersiz süprüntüleri tarafından engellenir. Yücelik gününde yalnızca “saf altın” olacaktır. Gizli ve değersiz hiç bir motif uygulamamızı asla lekeleyemeyecek ya da sözcüklerimizin altında gizli gizli dolaşamayacaktır. Saf altını hiçbir şey karartamaz, o, “cam saydamlığında” olacaktır.
Değerli taşlar ile donatılmış olan temeller Mesih’in tüm çeşitli mükemmelliklerini sembolize eder gibi görünür. Işığın kaynağı Tanrı’da ve Kuzu’da bulunur. Ama değerli taşlar, ışığı yansıtırlar ve böylelikle Mesih’in yüceliklerini dünyanın önünde sergilerler.
Rabbin sözleri aracılığı ile duymuş olduğumuz inci kelimesi, kilisenin O’nun gözündeki değerliliğini ortaya koymak için kullanılır. (Matta 13:46) bu nedenle, “her bir kapının bir inci” olduğunu okuduğumuz zaman, şundan emin oluruz: yücelik gününde dünyanın dört bucağına hem kilisenin birliği hem de Mesih’in gözündeki değerliliği ortaya konacaktır.
Ayrıca, saf altından ana yol bize, yücelik içindeki kilisede yürüyüşümüzü kirletecek hiç bir şeyin bulunmayacağı ve bundan dolayı bele kuşak sarmaya ihtiyaç duyulmayacağı hatırlatılır. ayrıca, hiç kimsenin birbirinden gizleyeceği hiç bir şey olmayacaktır, çünkü ana yol yalnızca saf altından olmakla kalmayacak, ama aynı zamanda “cam saydamlığında” da olacaktır.
Ayetler 22,23 — Bu görkemli kentteki tüm bereketin kaynağı olan Tanrı tam olarak açıklanır. Tanrı’nın perde ardında gizlendiği hiç bir tapınak yoktur. Tüm kent Mesih’te açıklanan Tanrı’nın yüceliği ile doludur. Çünkü, “Tanrı’nın görkeminin onu aydınlattığını ve Kuzu’nun onun çırası olduğunu” okuruz. (N.Tr.) Mesih her zaman Tanrı’nın Kendisinde açıklandığı Kişi olacaktır. Ayrıca buna ek olarak, Kuzu olarak sunulması aracılığı ile O, yalnızca Tanrı’nın yüceliğini beyan etmek ile kalmaz, ama aynı zamanda halkını da yücelik için uygun hale getirir. Güneş de ay da kendi dönemleri içinde O’nun eseri olarak Tanrı’nın yüceliğini beyan ettiler (Mezmur 19). Ama yücelik içindeki kilisede Tanrı’nın yüceliğine sonsuza kadar tanıklık Kuzu tarafından yapılacaktır.
Ayetler 24-27 — Bu ayetlerden yücelikteki kilisenin, yeryüzündeki bin yıllık dönem ile olan ilişkisini öğreniyoruz. Kilise, çarpık ve sapık bir kuşağın ortasında Mesih için bir ışık olarak parlamak üzere bırakıldı. Ama ne yazık! Mesih’e duyduğu ilk gelinlik sevgisinde uğradığı başarısızlık O’nun dünyanın önünde ortaya konmasına engel oldu. Sevgi başarısız oldu ve bunun üzerine ışık söndü. Ama bu yücelik günü kilisenin üzerine indiği zaman, kilise Mesih’e duyduğu ilk sevgi ile ve dünyanın önünde bir ışık olarak görünür. Kentin ışığı olan Kuzu, kilise aracılığı ile dünyanın önünde parlayacaktır. Mesih, kutsallar aracılığı ile yüceltilecektir. Ayrıca, kilise, şu sözler ile Tanrı lütfunun zenginliklerinin tanığı olacaktır: “Bunu, Mesih İsa’da bize gösterdiği iyilik ile, lütfunun sonsuz zenginliğini gelecek çağlarda sergilemek için yaptı” (Efesliler 2.7). Kentin ışığı aracılığı ile Mesih ve Tanrı’nın lütfu ile ilgili öğrendikten sonra yeryüzü kralları görkem ve zenginliklerini oraya taşıyacaklardır, böylelikle kentin ışığı olan Kişi’ye sadakat yemini etmiş olacaklardır.
Bunun da ötesinde, kentin ortasında uluslara doğru akan bereket ırmağı hiç bir zaman durmayacaktır, çünkü kentin kapıları gündüz hiç kapanmayacaktır, çünkü karanlığın gölgesi ışığa asla üstün gelmeyecek ve orada gece olmayacaktır. ayrıca ışık ve bereket kapılar aracılığı ile dünyaya geçer ise, bize, “oraya murdar hiç bir şey, iğrenç ve aldatıcı işler yapan hiç kimse asla girmeyecek.” Bu gün dünyaya bereket taşıma bahanesi altında, dünya tarafından kirletilebiliriz. Yücelik gününde dünya bereketi kilise aracılığı ile alacak ve kilise dünya tarafından kirletilmeyecek.
Vahiy 22
Ayetler 1-2 — Kente, yalnızca isimleri yaşam kitabında yazılı olanların gireceklerini görmüş bulunuyoruz. Şimdi burada yaşamın desteklenmesi ile ilgili sonsuza kadar kalıcı sağlayışı öğreniyoruz. İmanlıların yaşamı gerçekten de sonsuz yaşamdır, ama her şeye rağmen bu yaşam bağımlı bir yaşamdır; Mesih’ten ayrı sürülen bir yaşam değildir. “Irmak” ve “ağaç” Mesih’i canlarımızın önüne çok bereketli bir şekilde getiren sembollerdir. Ayrıca ırmak ve ağaç Mesih’ten, “yaşam” ile bağlantılı olarak söz ederler, çünkü ırmak, “yaşam suyunun ırmağıdır” ve ağaç, “yaşam ağacıdır.” Mesih, yalnızca aracılığı ile yaşam aldığımız yaşam kaynağı değildir; Mesih bununla ilgili olarak şu dokunaklı sözleri söyler:”Dileyen yaşam suyundan karşılıksız alsın,” ama yaşam ırmağı olarak verdiği yaşamı destekleyen yine O’dur bu nedenle elçi Pavlus şu sözleri söyleyebilir. “Mesih bende yaşıyor. Şimdi bedende sürdürdüğüm yaşamı beni seven ve benim için kendini feda eden Tanrı Oğlu’na iman ile sürdürüyorum” (Galatyalılar 2:20). Yeni yaşam canın önündeki obje olarak O’nun tüm harika sevgisinin içinde Mesih tarafından desteklenir. Ama ne yazık! Eğer gözlerimizi Mesih’in üstünde tutma konusunda zayıf davranır isek, sahip olduğumuz yeni yaşamı güçlü bir şekilde yaşayamayız. Yücelik gününde yeni yaşam desteklenecek ve herhangi bir engel ile karşılaşılmadan tadı çıkarılacak. Mesih candan önce gelecek ve böylece yaşam suyu ırmağından içeceğiz. Bu nedenle, şu sözleri söyleyebiliriz:
Oh, Mesih! O kaynaktır,
Sevginin derin ve tatlı kuyusudur!
Yeryüzünde ırmağın tadını tattım,
Gökyüzünde ondan daha çok içeceğim.
Ayrıca, yaşam ırmağı “billur gibi berraktır.” Mesih’in bir diğer kişide görülen en ufak bir yansıması bile yeni yaşamı desteklemek için yardımcı olacaktır; ama ırmak bizlerde genellikle yersel değerler nedeni ile bulanıklaşır ve çamurlanır ve bu yüzden Mesih’in güzelliğini çok az yansıtır. Yaşam ırmağının suyu Mesih’te “billur gibi berraktır.” “O, her şeyi ile güzeldir.”
Irmak, “Tanrı’nın ve Kuzu’nun tahtından” çıkar. Tanrı, bu yaşamın bereket kaynağıdır, çünkü o, “yalan söyleyemeyen Tanrı’nın dünyanın başlangıcından önce vaat etmiş olduğu sonsuz yaşam”dır. Sonsuz yaşam bize Kuzu olan Mesih aracılığı ile gelir – “O, yukarı kaldırıldı, öyle ki, O’na iman eden hiç kimse mahvolmasın ama sonsuz yaşama kavuşsun.”
Bunun da ötesinde, eğer içimizdeki yaşam bağımlı bir yaşam ise, o zaman aynı zamanda ürün veren bir yaşamdır da. Eğer yaşamın desteklenmesi için içtiğimiz yaşam ırmağı Mesih ise, o zaman O, aynı zamanda yaşamlarımızın verimli olabilmesi için beslendiğimiz yaşam ağacıdır da.
Şimdi bile Ezgi’deki gelin gibi biz de O’nun gölgesinin altında oturuyoruz, eğer bunu yapar isek, O’nun meyvesinin bize tatlı geleceğini göreceğiz ve O’nun sevgisinde kalarak mükemmelliklerini bizim kendi küçük ölçümüzdeki meyveler olarak taşıyacağız.
Yücelik gününde canlarımızın Mesih’teki beslenmesinden keyif almasını engelleyecek hiç bir şey olmayacaktır. Artık “yaşam ağacının yolunu denetlemek için de Keruvlara ve her yana dönebilen bir kılıca ihtiyaç olmayacaktır”, çünkü ağaç “ana yolun ortasında” olacaktır, kentte adil olan her şeye açık ve adil olan her şey tarafından meyvesi özgürce alınacaktır; aynı zamanda meyve her zaman ulaşılabilir olacaktır, çünkü “meyvesini her ay verecektir”.
Böylece, bu görkemli kente baktığımız zaman, Tanrı’nın sonsuz amacının, kutsalların Mesih’te, yaşamı destekleyen Kişi’yi bulmaları ve O’nun üzerimize koymuş olduğu güzellik ile yaşamı güzelleştirmesi olduğunu görürüz. Eğer O’nun bizim için yücelikteki amacı bu ise, o zaman aynı şeyi şimdi bizim için de arzu etmektedir. Ama ne yazık! Şimdi yaşam suyundan biraz içebiliyoruz ya da yaşam ağacından biraz beslenebiliyoruz, ama çok yakında aşağıda belirtilen konulardaki payımıza kavuşacağız:
Yaşamın sürekli akan ırmağından içmek,
Yaşamın sürekli devam eden yiyeceği ile beslenmek,
Yaşamın meyvesi Mesih ve Sağlayanımız –
O’nun kurtaran kanı aracılığı ile güvenlikteyiz.
Ayrıca, “ağacın yapraklarının uluslara şifa vermek için” olduğunu öğreniriz. Tüm üzüntülerinden arınmış yücelik içindeki kilise yaşam ağacının meyvesinin tadını çıkartacaktır. Ama uluslar yeryüzünde, tüm dünyanın üzerine gelecek olan büyük sıkıntının acılarından geçmiş olacaklardır. Kiliseye meyve getiren Kişi uluslara şifa getirecektir. Çünkü “O, kırık kalplileri iyileştirir, yaralarını sarar” (Mezmur 147:3).
Ayetler 3-5 — Dönüp “Aden’den bir ırmağın çıktığını” ve bu adil yerde Tanrı’nın insan ile gezinmek için aşağı indiğini hatırlarız. Ancak ne yazık! İnsan günah işlemişti ve Tanrı insan ile birlikte kalamadı; yaşam ağacına giden yola engel kondu ve lanet her tarafı kapladı. Yücelik içindeki kilisenin bu görümünü görmemiz için bize izin verildiği zaman ağacı ve ırmağı tekrar buluruz ve herkes onlardan karşılıksız yararlanabilir, çünkü artık bir daha lanet olmayacaktır.
Lanet sonsuza kadar uzaklaştırıldıktan sonra Tanrı’nın, Halkı arasında yaşamak için var olan amacı gerçekleşebilir. Şu sözleri okuruz: “Kuzu’nun ve Tanrı’nın tahtı kentin içinde olacak.” ayrıca, yüceltilmiş olan kutsallar, aralarında Yaşayan’a hizmet etmekten zevk duyacaklar. Zamanında güçsüz ve yararsız hizmetkarlar olmalarına rağmen, gelecek olan yücelikte, değersiz olan her motiften özgür kılınmış olarak O’na tek bir amaç ile ve yürek adanmışlığı ile hizmet edeceklerdir.
Sonunda O’nun varlığının yakınlığı ve mahremiyeti içinde O’nun yüzünü görecekler ve alınlarında O’nun adını taşıyacaklardır. O’nun güzelliğini görecekler ve O da kurtardığı kişilere bakarak kendi görkemli karakterinin onların yüzlerinde yansıdığını görecektir. daha şimdiden iman aracılığı ile Rabbin yüceliğine sahibiz; yücelik üstüne yücelik ile O’nun benzeyişine dönüştürülüyoruz. Ama sonunda, iman göz ile görünür hale dönüştüğü zaman, ve O’nu yüz yüze gördüğümüzde, O da bizim yüzlerimizde görünecek.
İç varlığımıza bakmak ve leke görmemek
Hiç bir yerde hiç bir iz kalmadı:
Ne dökecek göz yaşı ne de çekilecek acı var
Yalnızca O’nu görüyoruz, hem de yüz yüze.
Ayrıca, “orada artık gece olmayacağını” okuyoruz. Şimdi gözlerimiz genellikle yeryüzünün karartıları tarafından bulanık görür – “şimdi her şeyi aynadaki silik görüntü gibi görüyoruz””; ama sonunda O’nu yüz yüze gördüğümüz zaman, karanlık yok olacaktır, çünkü orada hiç gece olmayacaktır ve biz o zaman şimdi bilindiğimiz gibi tam bileceğiz. Bilgimiz herhangi sahte yardımların sonucu olmayacak, ya da doğal kaynaklardan gelmeyecek. “Çıra ya da mum veya güneş ışığına ihtiyacımız olmayacak”, çünkü o görkemli gündeki tüm ışığın kaynağı Rab Tanrı’nın Kendisi olacak.
Ayrıca, kilise sonsuz çağlar boyunca Mesih ile birlikte olacak, çünkü şu sözleri okuruz, “Onlar sonsuza kadar egemenlik sürecekler.”
Tanrı ve Kuzu orada
Işık ve tapınak olacaklar.
Ve parlayan konuklar,
Peçesi kaldırılmış gizemi sonsuza kadar paylaşacaklar.