Levililer 21-22
Bu bölümler, ayrıntıların önemli anları ile “Tanrıya ekmek sunmak” için kahinler olarak yaklaşma ayrıcalığına sahip olan ayrıcalıklı kişilere işaret eden tanrısal talepleri açıklarlar. Bu bölümde önceki bölümde olduğu gibi, sonuç olarak ilişkinin nedenine değil, sonucuna sahibiz. Bu noktanın akılda dikkat ile tutulması gerekir. Harun’un oğulları doğumlarından dolayı Tanrının kahinleri idiler. Hepsi de bir diğeri gibi bu ilişki konumunda idiler. Bu konum bir başarı meselesi, bir süreç olayı ya da birinin sahip olup bir diğerinin sahip olmadığı bir konum olayı değil idi. Harun’un tüm oğulları kahin idiler. Kahinlere özgü bir konumun içinde doğdular. Konumlarını anlama ve ondan zevk alma kapasiteleri ve bu konu ile ilgili ayrıcalıklarının tamamen farklı bir şey olduğu aşikar idi. Biri bir bebek olabilir ve diğeri olgunluk ve erkeklik çağına ulaşmış olabilir idi. Bebek olan, zorunlu olarak kahinlere özgü yiyecekten yiyemez idi. Bir bebek olduğu için “süt” içebilir ama kendisini “katı yiyecek” yemeye uyarlayamaz idi. Ama buna rağmen o da aynı Rabbin evinin avlularına kahin evinin gerçek bir üyesi olarak sağlam adım ile basabilen ve kurbanın kahine ayrılan kısımlarından beslenen bir kahin idi.
Bu farklılık Harun’un oğullarının durumunda kolayca anlaşılır. Ve bu yüzden çok basit bir şekilde örnek olarak hizmet edecektir; “Mesih, O’nun evi üzerinde yetkili oğul olarak sadıktır. Eğer cesaretimizi ve övündüğümüz umudu gevşemeden sonuna dek sürdürür isek, O’nun evi biziz.” (İbraniler 3:6) Tanrının her çocuğu bir kahindir. Ve Mesih’in kahin evinin bir üyesi olarak görülür; çok bilgisiz olabilir; ama bir kahin olarak konumu bilgisini değil, yaşamı temel alır. Deneyimi belki çok sığ olabilir, ama bir kahin olarak konumu deneyimine değil, yaşama bağlıdır. Kapasitesi çok sınırlı olabilir ama bir kahin olarak ilişkisi kapasitesinin genişliğine değil, yaşama dayanır. O, bir kahin konumuna ve ilişkisine sahip olarak dünyaya gelmiştir. Kendisi bu kahinlik konumu için çaba göstermemiştir. Bir kahin konumuna gelmesi onun kendi çabaları sayesinde olmamıştır. Doğumu aracılığı ile bir kahin olmuştur. Ekindeki tüm ruhsal işlevleri ile birlikte ruhsal kahinlik ruhsal doğuma bağlı gelişen bir konumdur. Bir konumun ayrıcalıklarından zevk alma ve bir konumun işlevlerini yerine getirmek için konumun kendisi ile ilgilenmek gerekmez. Her zaman farklı olarak muhafaza edilmelidirler. İlişki bir şeydir; ama kapasite ilişkiden oldukça farklı bir şeydir.
Ayrıca, Harun’un ailesine baktığımız zaman, onun ve oğullarının arasındaki ilişkiyi hiç kimsenin bozamayacağını görürüz. İlişki ile bağlantılı olan ayrıcalıkların tam keyfi ile müdahil olacak pek çok şey mevcuttur. Harun’un bir oğlu “ölü aracılığı ile” kendisini kirletebilir idi. Aynı zamanda kutsal olmayan bir birlik oluşturarak da kendini murdar kılabilir idi; bedeninde bir kusura sahip olabilir idi; örneğin “kör ya da sakat” olabilir idi; “bir cüce” olabilir idi. Tüm bunlardan herhangi bir tanesi çok maddesel olarak ayrıcalıklarından aldığı keyfe müdahale edebilir ve ilişkisi ile ilgili işlevlerini etkileyebilir idi; bu konu hakkında şunları okuruz: “Kahin Harun’un soyundan bu kusurlara sahip hiç kimse Rab için yakılan sunuyu sunmak üzere sunağa yaklaşamaz. Böyle bir adam Tanrısına sunulan kutsal ve en kutsal yiyecekleri yiyebilir. Ancak perdeye ve sunağa yaklaşmayacaktır. Çünkü kusurludur. Tapınağımı kirletmesin. Onları kutsal kılan Rab Ben’im.” (Levililer 21: 21-23) Ama bunlardan hiç biri insan doğasının bina edilmiş ilkeleri üzerinde temeli olan bir ilişkinin gerçeğine dokunması hiçbir şekilde mümkün değil idi. Harun’un oğlu bir cüce bile olsa, yine de Harun’un oğlu idi. Evet, doğru, bir cüce olarak bile o cüce Harun’un oğlu idi. Ve kahinliğe özgü pek çok değerli ayrıcalığa ve onurlu saygınlığa sahip idi. Ama tüm bunların nedeni Harun’un bir oğlu olması idi. Belki paylaşımda aynı ölçüye sahip olmanın ayrıcalığının tadını çıkaramıyor ya da insanlığın belirlenmiş bir statüsüne sahip biri olarak kahinlik hizmetinin aynı yüce işlevlerini ifa edemiyor idi, ama yine de kahin evinin bir üyesi idi ve “Tanrısının ekmeğini yemesi için” izni vardı. Gelişimi kusurlu olsa da ilişkisi içten idi.
Tüm bunların ruhsal uygulaması pratik olduğu kadar basittir de. Tanrının çocuklarından biri olmak bir şeydir; kahinlere özgü paylaşımdan ve tapınmadan zevk almak başka bir şeydir. Kahinlere özgü paylaşım ve tapınmadan zevk almak ne yazık ki, pek çok başka şey ile karıştırılabilir. Koşullar ve birliklerin üzerimizde kirleten etki yapmalarına izin verilir. Tüm Hristiyanların yürüyüşün aynı yüceliğinden, paydaşlığın aynı yakınlığından ve Mesih ile olan beraberliğin aynı şekilde hissedilmesinden zevk aldıklarını düşünemeyiz. Ne yazık ki, aynı şekilde zevk alamazlar. Çoğumuz ruhsal kusurlarımız nedeni ile yas tutmak zorunda kalırız. Yürüyüşte topallık, görüşte kusur ve büyümede duraklamalar tecrübe ederiz. Ya da kendimizi kötülük ile temas tarafından kirletilmiş ve kutsal olmayan birlikler tarafından zayıflatılmış ve engellenmiş olarak gösteririz. Özet yapacak olur isek, Harun’un oğulları doğum sayesinde kahinler olmalarına rağmen yine de törensel kirlilik ve fiziksel kusurlar nedeni ile ayrıcalıkların çoğundan yoksun kalsalar da, ruhsal doğum aracılığı ile Tanrının kahinleri yapılmış bizler de ahlak kirliliği ve ruhsal kusurlar nedeni ile aynı şekilde konumumuzun yüce ve kutsal ayrıcalıklarının çoğundan yoksunuzdur. Kusurlu ruhsal gelişim neden ile saygınlıklarımızın çoğundan mahrum kalırız. Tek görüşlü olmama, ruhsal canlılık eksikliği ve tüm yürek ile adanmışlık gibi eksiklerimiz vardır. Tanrının karşılıksız lütfu aracılığı ile Mesih’in mükemmel kurbanımız olması temelinde kurtulduk. “Hepimiz Mesih’e iman aracılığı ile Tanrının çocuklarıyız.” Ama sonra yine kurtuluş bir şeydir; paydaşlık ise başka bir şeydir. Evlatlık bir şeydir; itaat ise başka bir şeydir.
Bu gibi şeyler özenli bir şekilde birbirlerinden ayırt edilmelidirler. Önümüzdeki bölüm bu ayrımı çok güçlü bir şekilde ve net olarak gösteren örneklere yer verir. Eğer Harun’un oğullarından birinin ayağı ya da eli sakat olsa idi, evlat olmaktan mahrum mu olacak idi? Kesinlikle hayır. Sakatlığı nedeni ile kahinlik konumundan mahrum mu kılınacak idi? Hiç bir şekilde. Bu konudaki ifade çok kesin olarak beyan edilmiştir: “O, Tanrısının hem kutsal hem de en kutsal ekmeğinden yiyecektir.” O zaman bu kişi fiziksel hataları yüzünden herhangi bir kayba uğradı mı? Yalnızca kahinlere özgü hizmet ve tapınmanın daha yüce yollarına ayak basması yasaklanmış idi. “Yalnızca perdeden içeri giremeyecek ve sunağa yaklaşmayacak idi. Bunlar ciddi anlamda mahrumiyetler idi ve bir kişinin bu fiziksel kusurların çoğuna sahip olmasına engel olamayacağı gerçeğine itiraz edilmesine rağmen, bu konunun değişmesine neden olmaz idi. Yehova Kendi sunağında kusurlu bir kahine ya da sunağın üzerinde kusurlu bir kurbana sahip olamaz idi. Hem kahinin hem de kurbanın mükemmel olmaları gerekiyor idi. “Kahin Harun’un soyundan bu kusurlara sahip hiç kimse Rab için yakılan sunuyu sunmak üzere sunağa yaklaşmayacak, çünkü kusurludur. Tanrısına yiyecek sunusu sunmak üzere sunağa yaklaşamaz.” (Levililer 21:21) “Kusurlu olanı sunmayacaksınız, çünkü kabul edilmeyecektir.” (Levililer 22:20)
Şimdi bizler kutlu Rabbimiz İsa Mesih’in Kişiliğinde hem mükemmel kahine hem de mükemmel kurbana sahibiz. “O, Kendisini lekesiz olarak Tanrıya sundu,” Yüce Baş Kahinimiz olarak bizim için sonsuza kadar aracılık etmek üzere yaşadığı göklere girdi. İbranilere yazılan mektup içeriği bu iki nokta üzerinde titiz bir şekilde durur. Musa’nın sisteminin kurban ve kahinliği ve Mesih’in Kurban ve Kahinliği ile ilgili çok canlı karşıt örneklere yer verir. Mesih’te hem Kurban hem de Kahin olarak tanrısal mükemmelliğe sahibiz. Tanrının talep edebileceği ve insanın ihtiyaç duyabileceği her şeye sahibiz. Mesih’in değerli kanı tüm günahlarımızı ortadan kaldırmıştır ve O’nun her şeyden üstün aracılığı bizi her zaman O’nun kanının bizi getirdiği yerin tüm mükemmelliği içinde muhafaza eder. “O’nda her şeyimiz tamdır, hiç bir eksiğimiz yoktur” (Koloseliler 2) ve yine de, kendi içimizde çok zayıf ve değişkeniz; pek çok başarısızlık ve zaaf ile doluyuz. Dışsal yolumuzda hata yapmak ve sendelemek için öylesine çok eğilim gösteririz ki, eğer “O sonsuza kadar bize aracılık etmek için yaşamamış” olsa idi, bir an bile ayakta durmamız mümkün olamaz idi. Bu kısmın daha önceki bölümleri üzerinde bu konular üzerinde durulmuştur. Hristiyanlığın büyük temel gerçeklerinin doğru anlayışı hakkında ve Hristiyan yaşamındaki deneyimin herhangi bir ölçütü ile ilgili kavrayışa sahip olmayanlar şu gerçeğin nasıl mümkün olduğunu anlayacak güçte değildirler: “Her şeye rağmen, burada, aşağıda, zayıflıklar ve yeryüzünün çatışmaları ve çarpışmalarının orta yerinde hayranlık duydukları tanrısal Yüce Kahin’in güçlü ve mükemmel avukatlığına ihtiyaç duyarlar. İmanlı kişi,” yıkanmış, kutsal kılınmış ve aklanmıştır” (1. Korintliler 6); “Sevgilide kabul edilmiştir” (Efesliler 1:6) Kişi olarak asla yargı görmeyecektir. (“krisin” ya da “katakrisin” sözcüklerinin yer aldığı Yuhanna 5:24 ayetine bakınız) Ölüm ve yargı artık imanlının arkasında kalmıştır, çünkü Mesih hem imanlı yerine hem imanlı adına ölümden de yargıdan da geçmiş olan Mesih ile birleşmiştir. Tüm bunlar Tanrı ailesinin en zayıf, en güçsüz ve en deneyimsiz üyesi için geçerli olan tanrısal gerçeklerdir. Ama yine de, imanlı varlığında iyileşemeyecek, hiç bir disiplinin düzeltemeyeceği ve hiç bir ilacın iyileştiremeyeceği kadar kötü bir doğa taşıdığı için bir günah ve ölüm bedeninin kiracısı olarak tüm çevresi her taraftan düşmanca etkiler ile kuşatılmıştır. Sürekli olarak dünyanın, benliğin ve şeytanın birleşmiş güçleri ile başa çıkmaya çağrılır; eğer göğsünde ve omuzlarında Halkının adlarını taşıyan yüce Baş Kahininin her şeyden üstün Aracılığı tarafından tutuluyor olmasa idi, konumunu asla koruyamaz idi.
Farkında olduğum bir nokta var, o da şudur: bazı kişiler Mesih’in kahinliğine ihtiyaç duyarak Mesih’te mükemmel konuma sahip olmaları gibi bir düşünce ile uzlaşma konusunda büyük zorluk çekerler. Tartıştıkları düşünce şudur: “Eğer O mükemmel ise, o zaman neden bir kahine ihtiyacı var? İki konu birbirlerine rakip oldukları için sözde farklı bir şekilde öğretilirler ve her doğru eğitime sahip imanlının deneyiminde farklı şekilde anlaşılırlar. Bu iki nokta arasındaki mükemmel uyumu netlik ve titizlik ile anlamak çok büyük bir öneme sahiptir. İmanlı Mesih’te mükemmeldir, ama kendi içinde zayıf ve çaresiz bir yaratıktır ve düşmeye her zaman hazır bir durumdadır. Bu yüzden onun tüm ilişkilerini yönetebilecek söz ile anlatılamaz bir kutluluğa sahip olan ve göklerde Tanrının tahtının sağında oturan, imanlıyı doğruluğunun sağ eli ile sürekli tutan, onu asla bırakmayacak olan ve onu sonsuza kadar kurtarmaya muktedir olan, “dün, bu gün ve sonsuza kadar aynı olan” ve imanlıyı çepeçevre kuşatan zorluk ve tehlikeler arasından onu taşıyarak zaferli bir şekilde bu sıkıntılardan çıkartan ve son olarak “onu sevinç içinde Yüceliğinin huzurunda lekesiz olarak tutan” Mesih’tir; imanlının yaşamının yönetimi Mesih’in elinde ve kontrolündedır. Tüm ihtiyaçlarımız için lekesiz bir Kurban’ın kanında ve tanrısal Baş Kahinin aracılığı ile böylesine harika bir sağlayışta bulunmuş olan lütfa sonsuza kadar övgüler olsun!
Sevgili imanlı okuyucu, bu şekilde yürümeye özen gösterelim; “kendimizi bu dünyanın lekelemsinden muhafaza edelim”, kutsal olmayan tüm birliklerden ayrı duralım, öyle ki, başı Mesih olan kahin evinin üyeleri olarak konumumuzun en yüce işlevlerinin en büyük ayrıcalıklarından ve görevlerinden zevk alabilelim. “İsa’nın kanı sayesinde kutsal yere girmeye cesaretimiz vardır” – “Tanrının evinden sorumlu büyük bir kahinimiz bulunmaktadır.” (İbraniler 10) Hiç bir şey hiç bir zaman bu ayrıcalıklarımızı bizden çalamaz. Ama o zaman, paydaşlığımız lekelenebilir – tapınmamıza engeller çıkabilir- kutsal işlevlerimiz yerine getirilmeden durabilirler. Harun’un oğullarının uyarılmış olduğu bu törensel konular önümüzde bulunan bölümde Hristiyan idaresi içinde karşıt örneklere sahiptirler. Onlar kutsal olmayan temaslar konusunda uyarılmışlar mıydı? Biz de uyarıldık. Törensel kirlilik ile ilgili tüm konularda uyarılmışlar mıydı? Biz de öyle. Kutsal olmayan birlikler konusunda ikaz edilmişler miydi? Biz de ikaz edildik. Böylece görüyoruz ki, “benliğin ve ruhun tüm kirliliği” ile ilgili olarak bizim de uyarılmamız gerekir. (1. Korintliler 7) Bedensel leke ve kusurlu doğal büyüme tarafından kahinlere özgü en kibirli ayrıcalıklarının çoğundan mahrum bırakılmışlar mıydı? Bizler de aynı şekilde ahlaki leke ve kusurlu doğal büyüme tarafından mahrum bırakıldık.
Biri çıkıp da bunlar gibi ilkelerin pratik önemini sorgulamaya cüret edecek midir? Aşikar olan şudur: ruhsal doğumumuz nedeni ile üyeler olarak oluşturulduğumuz bu kahin evine eklenen bereketlere ne kadar çok değer verir isek, bunlara duyacağımız keyfimizi çalmak için herhangi bir şekilde harekete geçebilecek her şeye karşı kendimizi daha dikkatli bir şekilde koruyabilir miyiz? Hiç kuşkusuz evet, koruyabiliriz. Ve bu bölüm ile ilgili çalışmamızı çok üstün bir pratiklik ile sona erdirmemizi sağlayan da budur. Bunun gücünü, Kutsal ruh Tanrının uygulaması aracılığı ile hissetmemizi diliyorum. O zaman kahinlik konumumuzun tadını çıkartacağız. “Bedenlerimizi diri, kutsal, Tanrıyı hoşnut eden birer kurban olarak sunabileceğiz.” (Romalılar 12:1) “Bu nedenle, Tanrıya İsa aracılığı ile sürekli övgü kurbanları, yani O’nun adını açıkça anan dudakların meyvesini sunalım.” (İbraniler 13:15) “O, bizi diri taşlar olarak ruhsal bir tapınağın yapımında kullansın. Böylelikle İsa Mesih’in aracılığı ile Tanrının beğenisini kazanan ruhsal kurbanlar sunmak üzere kutsal bir kahinler topluluğu oluruz.” (1.Petrus 2:5) Derecesi az da olsa, kurtarılmış bir yaratılıştan, zeki ve ateşli “hallelulja”ların Tanrının ve Kuzu’nun tahtının önüne sonsuz çağlar boyunca yükseleceği o parlak zaman katılmak için muktedir olacağız.