1 Selanikliler

Bölüm 1

ONLAR resmi olarak “bir kilise” halinde birleşMEDİLER. Hayır, onlar kilise oldular, yani, Müjde aracılığı ile onları dünyadan dışarı çıkartan Tanrının bu eylemi tarafından “dışarı-çağrılmış-olanlar” oldular. Elçi, yeni iman etmiş olmalarına rağmen onlara Tanrının bir topluluğu olarak sahip olabildi; Tanrıyı Babaları olarak tanımanın mutlu bilgisi ile ve İsa’ya Rableri olarak boyun eğerek bir araya toplandılar. Tanrıyı tanımak, Romalılar 10:9,10 ayetine göre Mesih’teki bebeğin karakteristik özelliğidir. İsa’yı Rab olarak kabul etmek, Romalılar 10:9,10 ayetleri uyarınca kurtuluşa götüren yoldur.

Pavlus, onların arasında kısa bir süre konuk olduğu bu zamanı teşekkür ile anarak hatırladı ve şimdi onlardan ayrı geçirdiği zamanlarda onlar için sürekli olarak dua etti. Pavlus, 3.ayetten bölümün sonuna kadar onlarda gördüğü Tanrının güçlü işleyişinden söz eder ve böylelikle bize insanlar gerçekten tövbe ettikleri zaman karakterlerinde ve yaşamlarında üretilen harika etkilerin çarpıcı bir örneğini sunmuş olur.

Onların İÇİNDE üretilende ilk yere karakterin konulması dikkat çekecek değerdedir. Bu karakter üç sözcük ile özetlenir: iman, umut, sevgi. Karakter bizim tarafımızdan yine de yalnızca kendisini ifade ettiği eylemlerimiz ve yollarımız ile ayırt edilir. Bu yüzden onların işlerine, çalışmalarına ve sabırlarına (ya da katlanışlarına) işaret edilmiştir. Onların “iman işleri”, herkes tarafından biliniyordu, Yakup bu konu ile ilgili olarak mektubunda şunları yazdı: “Ben de sana imanımı eylemlerim ile göstereceğim.” Hem burada hem de Yakup 2. Bölümde imanın işlerinden söz edildiğine dikkat edin, oysa Romalılar 4.bölümde yer alan bazı kısımlar hakkında pek çok kişi bu kısımların Yakup’ta yer alan ayetler ile çelişki içinde olduklarını ileri sürerek hata yaparlar; “yasanın işlerinden” söz etmek tamamen farklı bir konudur.

Eğer iman, işleri ile ışığa gelir ise, işlerde ifade edilen, sevgidir. Hepimizin bildiği gibi, sevginin özelliği, sevdiğinin iyiliği için hiçbir şey esirgemeden işlemesidir. Umut, kendisini sabrederek katlanmak ile ifade eder. İnsanlar yalnızca umutsuz hale geldikleri zaman, gönüllü olarak vazgeçerler: umut, gözlerinin önünde bir yıldız gibi parlamaya devam ettiği sürece katlanırlar.

Bu konular, Selanikli imanlılar tarafından anlaşılmış ve ayırt edilmişti ve Pavlus’un şu konuda emin olmasını sağladılar: Selanikli imanlılar Tanrının seçtiği kişiler arasında idiler. Pavlus üç Şabat günü boyunca Selanik’teki havrada durdu, bu süre zarfında, Kuzu’nun yaşam kitabına özel giriş hakkına sahip ve Tanrının seçmiş olduklarının adlarını önceden bilen biri olarak, vaaz etmeye başlamadan önce iman edecek olan her bir kişinin sırtına bir işaret koyabilirdi, ama böyle olmadı. Pavlus, bilgisine karşıt yönden ulaştı. Müjdenin onlara ulaştığı güçlü yolu bilen ve Tanrının Ruhu’nun onlarda ürettiği sonuçların farkında olan biri olarak, onların Tanrı tarafından seçilmiş olduklarından hiç kuşku duymadı.

Elçinin Korintlilere yazdığı ilk mektubundaki başlangıç sözlerine bu bağlamda dikkat edin. Selaniklilerin durumunda Pavlus’un yapacağı tek şey, lütuf Mesih aracılığı ile onları ziyaret ettiği ve onların armağanlara sahip insanlar oldukları için Tanrıya teşekkür etmekti. Armağan sahibi olmak ille de armağan sahibi kişinin gerçek bir imanlı olduğu anlamına gelmez, buna tanıklık eden bir örnek olarak Yahuda İskariyot’un durumunu gösterebiliriz. Bu yüzden Pavlus mektubunun dokuzuncu bölümünün sonlarında ve onuncu bölümün başlarında uyarı sözcüklerine yer verir. Pavlus, armağanlara sahip olmalarına rağmen, zihninde kuşku unsuru bulunduğu için Korint’teki bazı kişiler hakkında onların “bir putperest” olduklarını yazar. Selanikliler böyle değillerdi, bu konuyla mutlu bir tezat içindelerdi.

“Kurtuluşa uygun düşen değerler” (İbraniler 6:9)mevcut idi. Ve “O’nun adına gösterilen sevgi” hemen bu ayetin ardından gelen bir ayette doğrudan belirtilir. Bizim bölümümüzde üç değerden söz edilir ve “gösterilen sevgi” bu değerlerden biridir. Hiç bir armağan sergilenmeyebilir, ama eğer bu değerler mevcut ise, kurtuluşa sahip olunduğundan ve sözü edilen bu kişilerin Tanrının seçtikleri olduklarından emin olabiliriz.

Eğer 3. ayet bize bu imanlılarda üretilen meyveyi ve 4. ayet elçinin bu meyveye duyduğu güveni açıklıyor ise, 5.ayet bu meyvenin ne şekilde üretildiğini belirtir. Önce Müjde onlara söz ile ulaştı: Müjde Pavlus tarafından cesaret ile vaaz edildi. İkinci olarak, Pavlus’un vaazı onun adanmış ve kutsal yaşamı aracılığı ile desteklendi. Üçüncü olarak, ve tüm bunların bir sonucu olarak Müjde güç ile ve Kutsal Ruh’ta geldi. Kutsal Ruh Söz aracılığı ile güçlü bir şekilde işledi. Elçi, yazdığı ikinci bölümde, onların arasında bulunduğu zamandaki davranışlarına ilişkin pek çok ayrıntı vererek imada bulunur.

Müjde aynı zamanda onlara da “tam bir güvence” ile geldi. Elçilerin İşleri 17.bölüme geri döndüğümüz ve Pavlus’un onların kentinde verdiği vaazın özel şeklinin onlarla Kutsal Yazıların doğru olup olmadığı konusunda yaptığı bir inceleme olduğuna dikkat ettiğimiz zaman, Müjde’nin “tam bir güvence” ile gelmesi büyük önem kazanır; Pavlus onlara, tanrının gerçek Mesih’i ortaya çıktığı zaman, ölmesi ve tekrar dirilmesi gerektiğini gösterdi ve bu sözler İsa’nın yaşamında öylesine mükemmel bir şekilde yerine geldi ki, sonuç karşı konulamazdı – İsa Mesih’tir! Başka bir deyişle, Pavlus bu insanlar arasında yaptığı müjde duyurusunu özel bir şekilde temellendirdi ve duyuruyu yapar iken TANRI SÖZ’ÜNE başvurdu; bu yüzden tövbe eden kişiler TAM GÜVENCEYE sahip oldular.

Bu konuya çok dikkat edelim. Eğer esin alarak konuşan bir Elçi, Kutsal Yazılara böylesine sağlam ve kalıcı sonuç sağlayan bir şekilde başvurdu ise, başvuracağımız tek şey olarak yalnızca Kutsal Yazılara sahip olan bizler, vaaz ettiğimiz her konuda Kutsal Yazıları temel olarak almamız gerekir. “Sözü vaaz edin” ifadesi, bizim için en önemli sözdür. Söz dışında hiç bir güvence mevcut değildir. Vaiz, kendi kişisel güvencelerinin gücüne dayanarak değerlerin kendisinin ifade ettiği gibi olduğuna bizi ikna edebilir. Tövbe edip iman eden kişiler bize, tecrübe ettikleri mutlu duygulardan dolayı her tür güvenceye sahip olduklarını söyleyebilirler. Ancak, her ikisinde de gerçek güvence çok azdır. Herhangi bir konuda gerçekten güvenceye sahip olabilmemizin tek şekli, bu konuya Tanrı’nın Sözünde sahip olmamızdır.

6-8 ayetlerinde Müjdeyi kabul etmiş kişilerde, Müjdenin ne gibi sonuçlar ortaya çıkardığını görürüz. Öncelikle gördüğümüz, Müjdenin onlarda üretmiş olduğu üç yönlü karakterdir. Şimdi ise onların ÜZERİNE damgalanmış olan üç yönlü karakteri görürüz. Onlar, “Rabbin izleyicileri, iman eden herkes için örnekler” yapılmışlardı ve sesleri, boru çalanların ya da habercilerin çıkardıkları sesler gibi çıkıyordu, böylece Rabbin Sözünün reklamını yapıyorlardı.

Pavlus’un kendisi örnek bir kişi idi [bakınız, 1.Timoteos], bu yüzden imanlılardan kendisini izlemelerini haklı olarak isteyebilirdi. Ama yine de, bunun tek nedeni, Pavlus’un kendisinin Mesih’i izlemiş olması idi; öyle ki, imanlıların izledikleri kişi aslında Rab idi. Şimdi Kutsal Ruh’tan kaynaklanan sevinç ile Rabbi izlemiş olmalarına rağmen, bu bağlamda kaydedilen şudur: önce, vicdanlarını delen Sözün gücünü ve bu güce eşlik eden yürek elemi ile Tanrının önünde tövbe üreten Sözü tanımışlardı. Her zaman böyle olur. Tövbe işi ne kadar derin olur ise, sevinç de o kadar parlak ve tövbe eden kişinin öğrenciliği de o kadar içten olur. Sözü vaaz edenler gösterişli ve sahte sonuçlardan çok yürek ve vicdanda derin bir işi hedef alsınlar, o zaman Mesih’in günündeki ödüllerinden yoksun kalmayacaklardır.

Rabbi izlemek ilk sırada yer alır; çevre illerdeki imanlı kardeşlerine örnek olmalarının nedeni öğrencilikleri idi. Pavlus onlara işaret ederek şöyle diyebilirdi,”Tanrının önündeki tövbenin derin işinin bir ürünü olarak, Tanrının lütfu, kabul edildiği her yerde bu tür bir değer üretir.” Bu konu, 7.ayetin başlangıcında “öyle ki” sözcükleri aracılığı ile belirtilir. 8.ayeti başlatan “çünkü” gibi küçük bir sözcük, aynı zamanda bize bir sonraki ayette yer alan konu ile de bağlantılı olduğunu gösterir. Aynı zamanda müjdeyi yayma konusundaki şiddetli arzuları da onları diğer kişiler için bir örnek haline getirdi. Sözü yalnızca kendi bereketleri için kabul etmek ile kalmadılar ve diğer kişilere de duyurdular, öylesine çok duyurdular ki, Tanrı’ya olan imanları yalnızca yakın çevrelerde değil, ama aynı zamanda uzak bölgelerde de ün saldı. Tanrının bu kişilerde yaptığı işin tamamı, bu kişilerdeki harika etkileri aracılığı ile öylesine etkin bir şekilde reklam edildi ki, elçinin kendisinin tek bir söz söylemesine bile gerek kalmadı.

Müjdenin en etkin reklamını Müjdeyi kabul etmiş kişilerin değişmiş yaşamları yapabilir. Özenli gözlemciler tarafından bu gerçeğe sık sık dikkat çekilmiştir, ama burada, Kutsal Yazıların da bu konunun farkında olduğunu görüyoruz. Bunun tam aksini düşünecek olur isek, Müjdenin duyurulmasına en etkin şekilde ket vuran durum, Müjdeye iman etmiş olduklarını ağızları ile duyuran kişilerin düşüşleri ve günahlarıdır. Bu durumun ve Hıristiyanlaştırılmış uluslarda baskın çıkan üzücü olayların ışığında, bu ülkelerdeki müjdecinin kendisini bu gün ağır ve güç koşullar ile yüz yüze bulmasına hayret edebilir miyiz? Tanrı her birimize yardım etsin, öyle ki, yaşamlarımız Müjdenin aleyhinde değil, lehinde konuşsunlar.

Son ayetlerde üçüncü bir nokta ile karşılaşırız. Burada artık ne onların içinde işleyen karakter, ne de onların üzerine damgalanmış karakter önemli değildir; burada şimdi önemli olan, onlar TARAFINDAN ne yapılmakta olduğudur. Onların konuşmalarında ön planda olan, Tanrıya hizmet ve Mesih’in dönüşünü sabırla beklemek idi.

“Putlardan Tanrı’ya döndünüz.” Burada tövbe etmenin Kutsal Yazılara özgü bir tanımını okuruz. Tövbe etmek, yalnızca bir dönüş yapmak değildir; tövbe, Tanrı’ya dönüş yapmaktır ve bunun sonucunda putlardan vazgeçmektir. Putlar, yalnızca putperestler tarafından saygı gösterilen ve korkulan çirkin imajlar değildir, ama aynı zamanda yalnızca Tanrı’ya ait olan bir üstünlüğün ve egemenliğin yeri olan insan yüreğini zorla ele geçiren güzel ya da çirkin herhangi bir şey olabilirler. Putlar, her düşmüş günahkarın yüzünün önündedirler, onun yüreğini çeler ve Tanrı’yı geri plana itmesine neden olurlar. Tövbe gerçekleşir ve işte o zaman Tanrı, günahkarın yüzünün önüne gelir ve putlar geri planda kalırlar!

Tanrı’ya dönmüş yaşamlarımız artık O’nun hizmetinde geçirilmelidirler. Tanrı’ya hizmet etmenin ne kadar olağanüstü bir iyilik ve Müjdenin gücüne ne kadar büyük bir övgü olduğunun ve O’na hizmet etmenize izin verilmesinin bile ne kadar muhteşem olduğunun farkına vardınız mı hiç? Kentin yoksul bir semtlerinden birinde çalışan gayretli bir işçi, bir Pazar akşamı, çocukları suça teşvik eden hırsızların bulundukları bir bölgede en kötü hırsızlardan birinin tövbe edeceğine dair kesin belirtiler fark eder. Çok sevinir ama aynı zamanda titrer de. Evet, ama bu zavallı kişi Pazartesi sabahı onun kapısına geldiği ve gözyaşları içinde kabul etmiş olduğu bereket için müteşekkir olduğunu açıkça söylediği takdirde ve minnettarlığını ifade etmek için onun hizmetine girme –yemeklerini pişirme ve evini temizleme -  konusundaki arzusunu ifade ettiğinde, bu gayretli işçi neler hissedecektir? Bu kişinin üzerindeki hastalıkları, kiri, rezilliği ve daha düne kadar içtiği alkolü görür. İşçi bu durumda ne diyecektir? Siz olsanız nasıl karşılık verirdiniz?

Örneği abartarak söylemedik. Önceki ahlaki ve ruhsal durumumuz burada varsayılan duruma verilecek doğru yanıttır. Biz de öyle bir durumda idik, ama yine de kurtarılanlar ve yeniden doğmuş olanlar olarak üç kez kutsal olan Tanrı’nın hizmetine alındık. Ama o zaman Müjdenin etkilediği ahlak yenilemesinin ne kadar kudretli olması gerekir! Ve bu durumda bile içimizdeki benliğin hala var olduğunu ve bunun sonucu olarak günah işlemeye hala eğilimli olduğumuzu hatırlayarak Tanrı’nın yüce ve kutsal hizmetine alınmamızın ne kadar büyük bir iyilik olduğunu unutmayalım. Aslında bizlere, O’nun dünyanın başlangıcından önce var olan isteklerine, amaçlarına ve planlarına hizmet etme izni verildi. Eğer bunun farkına varırsak, O’nun verdiği görevden kaçınmak için hiç bir arzu duymazdık. Gayretle ve sevinçle bu görevi yerine getirmek için koşmamız gerekir.

Hizmet ederken, bekleriz. Bize gösterilecek olan bereketin doluluğunun umudu ile kurtulduk. Mesih ile birlikte olmaya gitmemiz anlamına gelen ölümü beklemeye terk edilmedik. Biz, göklerden Tanrı’nın Oğlu’nu bekliyoruz. Elçinin şu an için geldiği nokta buraya kadardır: 1.Selanikliler 4.bölüme geldiğimiz zaman, bu ifadede belirtilenin ne olduğunun açıklandığını göreceğiz.

Ancak yine de şimdi bu açıklamayı beklemeyeceğiz; şu an için yalnızca gelecek Olan’ın Tanrının Oğlu olduğunu, şimdi oturduğu yerden kalkarak göklerden geleceğini ve O’nun adının İsa olduğunu ve bizi gelecek olan gazaptan kurtarmak için Kurtarıcımız olarak tanıdığımızı dikkate alacağız. Kullanılan fiil, bizim Authorised Version’da olduğu gibi, di’li geçmiş zamanda değildir – “kurtardı”. Burada ifade edilen düşünce, daha çok, “bizi kurtaran İsa” ya da “İsa, Kurtarıcımız” şeklinde belirtilmiştir.

Her iki Antlaşma’da da “gazap” sözcüğü Tanrının bu yeryüzünün üzerine gelecek olan ağır yargıları belirtmek için kullanılır. Bir an için bile inkar etmediğimiz şey şudur: Yeni Antlaşma’nın çeşitli bölümlerinde bu sözcüğün anlamı genişletilir ve ileriye uzanarak sonsuzluğu içine alan ceza yargısı olarak ifade edilir. Ama yine de “gazap” sözcüğünün temel kullanımı belirtmiş olduğumuz gibidir; Vahiy kitabı dikkatle okunduğu takdirde, bu temel kullanım görülecektir. İnsanlar ve uluslar gazap günü için üzerlerinde gazap biriktirirler ve açılmış olan göz o gazap gününün sessizlik ve içinde ve sinsice yaklaşmakta olduğunu görebilir.

Gazabın gelmesine rağmen aynı zamanda İsa’nın da gelecek olması ve ayrıca Kurtarıcı olarak gelecek olması, bu gerçeği bilen imanlı için ne kadar büyük bir sevinçtir! Gazap, avının üzerine doğru süzülen bir kartal gibi gelmeden önce, İsa gelecek ve biz gazabın ineceği yerdeki noktadan kurtarılacağız. Bu harika olayın ayrıntılarını öğrenmek için beklememiz gerekir. Bu arada olayın kendisi görkemli bir kesinlik olduğu ve çok çabuk bir şekilde yaklaşmakta bulunduğu için sevinç duyabiliriz.