1 Selanikliler
Bölüm 4
Bu mektubun dördüncü bölümünü açtığımız zaman, elçinin öğüt ve buyruk vermeye yöneldiğini görürüz. Daha önceki bölümler, büyük ölçüde hem Tanrının Selanikliler arasında yaptığı işler hem de Pavlus’un ve iş arkadaşlarının Selanikliler arasındaki davranışlarını ve hizmetlerini konu alan hatıralar ile ilgili idiler. Elçi şimdi çok sevdiği imanlıların o günkü ihtiyaçlarına hitap eder.
İlk bölümde elçi, Selanikliler hakkında daha çok, yoğun övgü içeren sözler söyleyebilmişti. Ancak onun bu övgüleri, Selanikli imanlıların tehlikeler ya da zorluklar ile yüz yüze olmadıkları ya da Tanrının değerleri ile ilgili olarak artık daha çok ilerlemeye ihtiyaç duymadıkları anlamına gelmiyordu. Tam aksine, onlar henüz bebekleri andırıyorlardı. Gerçek ile ilgili olarak öğrenmeleri gereken daha pek çok şey vardı ve Tanrının onlar hakkındaki isteğine ilişkin bilgi edinmeye ihtiyaç duyuyorlardı. Onlar için ve aynı zamanda hepimiz için büyük önem taşıyan sözler 1.ayette yer alırlar – “daha da ilerlemeniz için.”
Her şeyden önce, Tanrıyı hoşnut eden yaşam ve davranışların tüm bu uygulamalı ayrıntılarında daha da ilerlemeleri gerekiyordu. Pavlus, Selanikli imanlıların arasında kaldığı kısa süre içinde onlara Tanrıyı hoşnut eden yürüyüşün nasıl olması gerektiğini bildiren bilgileri aktarma konusunda başarılı olmuştu; yine de yerine getirilmesi gereken pek çok ayrıntı vardı. Bilmek başka bir şeydir, yapmak ise bambaşka bir şeydir ve bizler burada tüm eylemlerimizde ve tüm yollarımızda Tanrıyı hoşnut etmek için bulunuyoruz. Tanrının isteği, bizim kutsallaşmamızdır, yani, tüm murdarlıklardan ayrılmamız gerekir, öyle ki, tamamen Tanrı için ayrılmış olabilelim.
Rab İsa’nın ve O’nun elçilerinin Yeni Antlaşma’da yer alan pek çok sayıdaki buyruklarına yeterince dikkat ediyor muyuz? Korkarız ki, bu sorunun yanıtı dikkat etmediğimizdir. Bazı imanlıların, bir Hıristiyan’a her buyruğun uygulanacağı düşüncesine dair köklü bir itirazları vardır. Bir Hıristiyan’a her tür buyruğun yüklenmesini gerektiren Musa’nın yasası ile Hıristiyan’ın tekrar yasa altına konduğunu hissederler; ve biz Hıristiyanlar, bize haklı olarak hatırlatıldığı gibi, yasa altında değil, lütuf altındayız.
Ancak buna rağmen yine de yanılgıya düşerler. Bizler, eğer gerçekten iman etti isek, Tanrı’nın krallığına lütuf altında getirildik. Yüreklerimizde Tanrısal yetki bina edildi. Meyleden güç sevgi olmasına rağmen, bu kutsanmış krallıkta sevginin buyrukları yasanın buyruklarından daha az değildir. Yasa, itaati garanti edecek olan, bir motif ya da gücü sağlamadan buyruklarını verir. İhtiyaç duyulan zorlayıcı gücü sağlayan yalnızca sevgidir. Sevginin buyrukları hala mevcuttur. “Tanrıyı sevmek O’nun buyruklarını yerine getirmek demektir. O’nun buyrukları da ağır değildir.” (1.Yuhanna 5:3) Yasa altındaki insanlara, onların yaşamlarına ve Tanrının önündeki konumlarına bağlı olan buyruklar verildi. Lütuf altındaki imanlının yaşamı ve konumu, Mesih’te güvence altına alınmıştır ve imanlıya verilen buyruklar, Mesih’te sahip olduğu bu yeni yaşamını, bir şekilde Tanrıyı hoşnut etmesi için biçimlendirir ve yönlendirirler.
Yeni Antlaşma’da, Tanrı’ya şükürler olsun ki, Rabbin, yaşamın ve hizmetin temel konularını belirleyen pek çok net buyruklarına sahibiz. Yine de Rabbin herhangi bir kesin buyruk belirtmemiş olduğu çok fazla önemli olmayan birçok konu bulunur. (Şu üç ayetin karşılaştırılması bu konuda yararlı olabilir: 1 Korintliler 7:6 ve 25; 1.Korintliler 14:37) Bu atlanan noktalar, gözden kaçırılmamışlardır, bir amaç için bu şekilde yerleştirilmişlerdir. Rabbin amacının, pek çok konuyu Kutsallarının dualarına bırakmış olduğu aşikardır; O’nu neyin hoşnut ettiğini keşfetmeleri için Kutsal Yazıları araştırmaları gerekir ve O’nun geçmiş günlerdeki davranışlarından gözlemledikleri ile kıyaslama yaparak değerlendirmelidirler. Bunu, ruhsal açıdan gelişebilmek ve “duyularını iyi ve kötüyü ayırt etmek üzere kullanmaları” için yapmalıdırlar. Bu gibi konularda her birimizin Tanrının isteğinin doğru olup olmadığını anlamak ve düşüncelerimizde buna tamamen ikna olmak için ayırt etme deneyimini yaşamamız gerekir.
Böyle yapmayı tamamen kabul ederiz; ama bu yüzden Rabbin ağzından çıkan basit buyrukları göz ardı etmememiz gerekir. Korkarız ki, bazı Hıristiyanlar bu konuda daha çok kendilerini aldatma eğilimindedirler. Belirli bir nokta üzerinde çok deneyimli gibi görünürler. Işığın peşinden giderler. Çok dindar bir şekilde dua ederler. Ama tüm bunlara rağmen yine de, Kutsal Kitaplarını açtıkları zaman, Rabbin, tam sorguladıkları nokta ile ilgili basit bir buyruğu ile karşılaşacaklardır. Bir şekilde bu buyruğu göz ardı etmeyi becerirler. O zaman ettikleri tüm duaların ve iyilik uygulamalarının değerleri azalır ve kendilerinden gerçekten bir ikiyüzlülük kokusu yayılır.
Önemli olduğu için bu konu üzerinde biraz fazla durduk. Tekrar ayetlerimize geri döndüğümüz zaman, Tanrının, Halkı için isteğinin genel bir şekilde onların kutsallaşması olduğunu bildirdikten sonra, elçi, bu tür herhangi bir şeyin ölümcül düşmanı olan bir günahtan söz eder. Bu belirli günah, diğer uluslar arasında oldukça aşırı bir şekilde mevcut idi, öylesine sık işlenen bir günahtı ki, hiç önemsenmiyordu ve ancak Hıristiyanlığın ışığı bu günahın üzerine yansıdığı zaman, günahın gerçek kötülüğü görünür hale geliyordu. Günümüzdeki Hıristiyanlaştırılmış uluslar arasında bu günaha elli yıl öncesinde duyulan tiksintiden daha az tiksinti duyarak bakılır; bu günahın önemine ne ölçüde sırt çevrildiği, 4.bölümün 3-7 ayetleri okunduğu zaman daha iyi anlaşılır. Her birimiz bu ayetleri özenli olarak okuyalım ve elçinin kullandığı sivri sözlerin yüreklerimize işlemesine izin verelim.
Kutsallaşma sözcüğü, bu ayetlerin içeriğinde tam üç kez yer alır. Ama 7.ayette ”kutsallık- kutsal bir yaşam sürmek” şeklinde tercüme edilir; bu sözcük, burada, murdarlığın karşıtı olarak kullanılmıştır. Bizler kutsal olmaya çağrıldık ve eğer bunu önemsemez isek, üç yönde ciddi sorunlar ile karşı karşıya kalırız.
Öncelikle Kutsallarının adil yönetiminde bizimle ilgilenecek olan Rab ile hesap görmemiz gerekir. Eğer başka birine yanlış yapıldı ise, bu konuda Öç Alan olarak Kendisini gösterecektir. İkinci olarak hesap görülmesi gereken bir Tanrı vardır. Hata yapan kişi sanki bir insanın haklarını yalnızca küçümsüyor ve saygı göstermiyor gibi görünebilir, ama aslında hata yapan kişi Tanrının haklarına saygısızlık yapıyordur. Üçüncü olarak, Tanrının Ruhunun dikkate alınması gerekir ve Tanrının Ruhu Kutsal Ruh’tur – yukarıdaki ayetlerde kutsallaşma sözcüklerinde olduğu gibi, kutsal sözcüğü de aynı kökten gelmektedir. Verilmiş olan Kutsal Ruh bizi Tanrı için ayırır.
Pavlus 9. Ayet ile birlikte, kendisini genellikle sevgi adı altında maskeleyen bu günahtan, Tanrı halkı arasında bulunan asıl konu olan kardeş sevgisine dönüş yapar. Kardeş sevgisi ile ilgili öğüt vermesine gerek olmadığını sevinç ile bildirir, çünkü Tanrı, onlara kardeşlik sevgisini yerine getirmeyi öğretmiştir. Kardeşlik sevgisi onların canlarındaki tanrısal yaşamın içgüdüsü idi. Elçinin onlara söylemesi gereken tek şey, bu konuda “daha da ilerlemeleri gerektiği” idi. Burada bu sözcükler ile tekrar karşılaşırız. Rabbin buyruklarına giderek daha fazla mutluluk duyarak itaat mevcuttur ve böylelikle Tanrı halkı arasında kardeşlik sevgisi ilerleyerek daha da çoğalacaktır. SEVGİ ve İTAAT – asıl olan bunlardır! Ve her iki konuda da giderek daha çok ilerleme gerekir! Bu şekilde tanımlanmak bizi ne kadar da mutlu kılacaktır!
Kardeşlik sevgisinden, 11 ve 12 ayetlerde yer alan yaşam ile ilgili konulara geçiş yapılması çok önemlidir. Daha önce kardeşlik sevgisi, kardeşliğe yakışmayan yozlaşmış durumdaki bir olaya müdahale etmek olarak anlaşılmıştır. İşte burada, bir çeviride yapılan yorum ile sağlıklı bir düzeltmenin nasıl olacağını okuruz: “Size buyurduğumuz gibi, sakin bir yaşam sürmeyi, kendi işinize bakmayı, elleriniz ile çalışmayı amaç edinin.”
Elçi şimdi [ayet 13], öyle görünüyor ki, mektubu yazmasının asıl nedeni olan konuya yaklaşır. Selanikliler, aralarından ölmüş olan bir kaç kişi için çok üzülmektedirler ve sıkıntı içindedirler. Rab İsa’nın tekrar geleceğinin elbette farkındadırlar ve aslında O’nun çok yakında tekrar geleceğini umut etmektedirler ve bundan dolayı bu beklenmedik ölümlerin çok gizemli olduğunu düşünmektedirler. Şu ya da bu şekilde bu sevgili kardeşlerinin kaybedenler oldukları gibi bir hisse kapılırlar. Kurtarıcı gelecektir ve yücelik, onlar yokken parlayacaktır! Bu durum onların gerçekten yas tutmalarına neden olur. Ama bu derin üzüntülerinin temelinde bilgisizlik vardır ve bu bilgisizliği sonsuza kadar yok edecek olan şeye, yani gerçeğin ışığına ihtiyaç duymaktadırlar.
Pavlus, “Kardeşler, bilgisiz kalmanızı istemiyorum” der, ve onlara bilmeleri gereken pek çok ayrıntı konusunda bilgi verir; imanlarında eksik kalan bu belirli konudaki bilgilerini tamamlar.
Onlara güvence verdiği ilk konu, Tanrının, aralarından ayrılan bu kutsalları tekrar gelecek olan Mesih ile birlikte geri getireceği hakkındadır. Pavlus, üçüncü bölümün son ayetinde “Rabbimiz İsa’nın TÜM kutsalları ile geleceğinden” söz etmişti ve Pavlus burada, ayette belirtilen bu güvenceyi sağlamlaştırır. “Tüm” sözcüğü, “İsa’ya bağlı olarak gözlerini yaşama kapamış olanları” kapsar, çünkü İsa Mesih’in Kendisi öldüğü ve dirildiği için İsa’ya bağlı olarak gözlerini yaşama kapamış olan kişilerin, Mesih ile birlikte geri gelecekleri kesindir. Mesih’in ölümü ve dirilişi, iman açısından mutlak gerçek, gerçeklik ve kesinlik ölçütüdür. Gerçeğin tüm kısımları eşit derecede kesindir ve elçi Selaniklilerin bu gerçeğin farkına varmalarını arzu etti.
Teselli etmesi gereken bu en kesin güvence, nasıl yerine gelecekti? Selanikliler, düşüncelerinde bu konuya çözüm bulmakta güçlük çekiyorlardı. Aralarından ayrılmış olan bu kutsallar, O’nun geri dönüşünde O’nunla birlikte olmak için Mesih’in yüceliğinde nasıl bulunacaklardı? Bu büyük değişim ne şekilde gerçekleşecekti? Bu soru, daha sonraki ayetlerde yanıtlanır ve elçi onlara şu sözleri kullanarak açıklama yapar: “İşte birbirinizi bu sözler ile teselli edin.” Pavlus, bu konuşması ile onlara, bu konuyu, Tanrı’dan aldığı doğrudan ve taze bir açıklama olarak aktardığını ima etti; sözleri ile, yalnızca kendisine daha önce açıklanmış olan bir şeyi onlara yeniden bildirmiyordu. Onlara bildirdiği gerçeğin kapsamı, Rabbin gelişine ilişkin anlayışlarını tamamlamak için tam olarak ihtiyaç duydukları bilgi idi.
Rab geldiği zaman, kutsallar iki sınıfa ayrılacaklar – (1) “Biz yaşamakta olanlar ve hayatta kalanlar” (2) “Gözlerini yaşama kapamış olanlar.” Selanikliler ile başlanacak olur ise, onların bu ikinci sınıfa dahil olma olasılıklarının düşünülmediği aşikardır. Selanikliler, büyük bir olasılıkla, daha sonra bile ilk sınıfın çoğunluğu ve ikinci sınıfın ise azınlığı oluşturacağını düşündüler; ve bu yüzden ikinci sınıfa ihmal edilen bir grup olarak davranma eğilimi söz konusu oldu.
Ayet 15, bu hatalı eğilimi düzeltir. Elçinin onlara güvence verdiği gerçek, birinci sınıftaki kutsalların “engellenmeyecekleri”, yani, ikinci sınıfta bulunan kutsallardan “önce gitmeyecekleri” ya da “üstün olmayacakları” hakkındadır. Eğer herhangi bir üstünlük söz konusu olsa idi, 16.ayetin gösterdiği gibi bu üstünlük ikinci sınıfa ait olurdu, çünkü orada “ilk önce Mesih’teki ölülerin diriltileceği” belirtilir.
Daha sonra 16 ve 17.ayetler Rab İsa’nın Kendi kutsalları için geleceğinden söz ederler. Üçüncü bölümün son ayetinin belirttiği gibi, O’nun sonunda kutsallarının hepsi ile birlikte gelebilmesi için yalnızca onları Kendisine nasıl toplayacağını 16 ve 17.ayetler açıklarlar. Gelişi ve kimler ile geleceği arasındaki fark anlaşılmadığı sürece Rab İsa’nın gelişine ilişkin net bir görüş mümkün değildir.
Şu ifade ne kadar dikkat çekici ve güçlüdür: - “Rabbin Kendisi gökten inecek.” O üstün saat geldiği zaman, Rab vekillik aracılığı ile hareket etmeyecek, ama Kendisi gelecek! Rabbin Kendisi bir emir çağrısı ile gökten inecek. Çok sayıda melek hizmet edecek, çünkü baş meleğin sesi duyulacak. Tanrının orduları harekete geçecek, çünkü Tanrının borazanları çalacak. Ama yine de tüm bunların hepsi Rabbin Kendisinin kudretli eylemine tabi olacak. 16. ayet bize O’nun gökten aniden ineceğini bildirir ve O’nun gücünün yüceliğinden ve ölüleri uyandıran sözünden bahseder.
16 ve 17.ayetlerin son cümlesi, bu olay anında kutsalların ne yaşayacakları konusunda bize bilgi verir. O’nun gücünün ilk etkisi, ölmüş olan kutsalların dirilmesi ile görünecek. Ve sonra biz yaşamakta olanlar, hayatta olanlar, onlarla birlikte Rabbi havada karşılamak üzere bulutlar içinde alınıp götürüleceğiz. Böylece sonsuza dek Rab ile birlikte olacağız. Her şey nasıl da basit; ve Tanrı’ya şükürler olsun ki, basit olması nasıl kesin ise, gerçekleşeceği de o kadar kesin.
Bu ayetin, sözü geçen kutsanmış umut ile bağlantılı olan tüm detayları bize vermediğini elbette fark ediyoruz. Örneğin, Mesih’teki ölülerin ne şekilde dirileceklerini sorma arzusu duyabiliriz. Bu sorumuzun yanıtına 1.Korintliler 15.bölümde tam olarak yanıt verilir. Bu bölüm aynı zamanda bize, O geldiği zaman yaşamakta olan tüm kutsalların bedenlerinde gerçekleşmesi gereken değişim ile ilgili bilgi de verir. “Alınıp götürülmeden” önce ruhsal ve çürümeyecek bir beden alarak değiştirilmemiz gerekir. Aynı bölüm bize aynı zamanda tüm bu olayların “bir anda, göz açıp kapayana dek” meydana geleceklerini de bildirir. Bu sözler ise bize şu güvenceyi verirler: her ne kadar önce Mesih’teki ölüler dirilecekse de, onlara ihsan edilecek üstünlük sadece bir an içinde gerçekleşecek olan bir konudur.
17.ayette “birlikte” sözüne dikkat edin. Selanikliler de üzülüyorlardı ve biz de sık sık üzülürüz. Tanrı tarafından kendilerine, birbirlerini sevmeleri öğretildiği için ölüm, aralarından bazı kişileri kaptığı için yürekleri parçalanmıştı. Bu tür yürek burkulmalarının ne demek olduğunu bizler de biliriz. Ama umudu olmayan öbür insanlar gibi kederlenmeyiz, Selanikliler de kederlenmediler. Tanrı Oğlu’nun yaşam veren sesi, bizleri tekrar bir araya getirecektir. O’nunla buluşacağız, ama bu buluşma bir kişi ya da iki kişi ya da başkalarından ayrı ayılıklar şeklinde olmayacak. HEP BİRLİKTE alınıp götürüleceğiz.
“Ne harika bir koro ekibi, ne harika bir buluşma,
Aileden hiç kimse eksik olmayacak!”
Aynı zamanda Rab ile buluşacağımıza da dikkat edin. Burada kullanılan sözcük, Yeni Antlaşma’nın diğer yerlerinde yalnızca üç kez ortaya çıkar; Matta 25:1 ve 6, ve Elçilerin İşleri 28:15. Her durumda taşıdığı anlam şudur: “alınıp götürülmek ve birlikte dönmek.” Romalı kardeşler, Pavlus ile “buluştukları” zaman, burada sözü edilen şeyin aynısı oldu. Roma’daki kardeşler Pavlus’u karşılamak için Appius Çarşısı’na ve Üç Hanlar’a kadar geldiler ve Pavlus ile buluştuktan sonra ona eşlik ederek onunla birlikte Roma’ya döndüler. Aynen bu şekilde bizler de, hepimiz Rabbi havada karşılayacağız. O’nunla beraber, sonradan – bir daha asla O’ndan ayrılmadan – O dünyaya yüceliğini sergilediği zaman, O’nunla birlikte geri döneceğiz.
“Bu sözler” hepimizin yüreklerini teselli etmek için yeterli değil midir? yüreklerimizi kalıcı sevinç ile doldurmak için yeterli değil midir?