Vahiy 5
Tomar
Vahiy 4. ve 5. bölümlerde, cennetin kendisine ruhta götürülürüz, orada kilise yeryüzünden gökyüzüne alındığı zaman gerçekleşecek olan olayların bize gözlerimizin önünde açıklanacak olduklarını göreceğiz. Her ne kadar bir tahmin olarak var sayılıyor olmasına rağmen göğe alınmanın, Vahiy kitabında doğrudan açıklanmamış olduğu gerçektir, çünkü peygamberliğin hedefi diğer Kutsal Yazılarda daha önceden açıklanmış olan kilisenin sırlarını ilan etmemektir. Hedef, Mesih’in krallığının düzenlenmesi için yolu hazırlayacak olan yargıları ortaya koymaktır.
Ayet 1 — Tomar. Vahiy 4. bölümde her şey tahtın çevresinde ve onun yücelik ve kutsallığının görünümünde anlatılır. Vahiy 5. bölümdeki ana konu, her tür kötülük yargıya uğradıktan sonra Mesih’in egemenliği altındaki dünyanın bereketlerine ilişkin Tanrı’nın öğütlerini ortaya koyan Tomar’dır (Kitap’tır). Tahtın yüceliğinin, kitabın bereketlerinin yerine gelebilmesinden önce, elde edilmesi gerekir.
“Yazılı bir kitap” Tanrı’nın isteğinin değişmez bir şekilde belirlenmiş olduğunu ima eder. Cesaretten ya da fikir motiflerinden yoksun olan kişiler, genellikle planlarını yazılı olarak bildirmek konusunda tedbirli davranırlar. Ama, tanrı, insanların davranışlarına göre hareket etmez; Tanrı Kendisini yazmaya adamıştır. O zaman kitap doludur, çünkü hem içi hem de arka kısmı yazılıdır, hiç yer yoktur, çünkü yere ihtiyaç kalmamıştır; Tanrı’nın yazmış olduğuna hiçbir ek yapılamaz. sonunda, gelecekte, her şey gerçekleştiği zaman, önceden bildirilen her yargının yerine geldiği görülmüş olacaktır. Her berekete kavuşulacaktır ve kitaptan hiç bir şey çıkartılamaz ya da eklenemez.
Ayetler 2,3 — Meleğin Yakarışı. Görüm ile ilgili olarak sonunda kitabı açma zamanı geldi ve güçlü bir melek tarafından yüksek ses ile şu soru soruldu: “Tomarı açmaya, mühürlerini çözmeye kim layıktır?” Meleğin sorduğu bu sorunun önemini anlamak için akılda çok net bir şekilde iki şeyin tutulması gerekir. Bunların ilki, kitabın özelliğidir. Kitabı, Tanrı’nın yargılarını ortaya koyması konusunda sınırlamamamız gerekir. Kitap, gerçekten de tüm ciddiyetleri ile bu yargılardan söz eder. Ve kitabın ana bölümü Hıristiyanlığın, İsrail’in ve ulusların üzerine inecek olan yargıların tanımlanması ile yakından ilgilenir. Yargı aracılığı ile tüm kötülükten arındırılmış olan dünya ifade edilir ve kitap Tanrı’nın yüceliği ve insanın bereketi için yeryüzünde amaçlamış olduğu bol bereket sistemini sunmaya devam eder.
İkinci olarak, kitabın başlangıcının gerçek anlamını aklımızda tutmamız gerekir. Mühürler açıldığı anda olaylar gerçekleşmeye başlar. Böylelikle meleğin sorusunun neden önem taşıdığını anlıyoruz. Önemli nokta, yazılı olanın yorumunu kimin yapabileceği değildir; bu, oldukça basit bir konudur, ancak asıl soru, önceden bildirilmiş olan olayların gerçekleşmesini kimin sağlayacağıdır.
Bu iki gerçeğin yoğunluğunu ölçecek olduğumuz takdirde, meleğin tüm evren uğruna yakarışındaki gücü anlamamız mümkün olacaktır. Çünkü burada belirtilen sorular şunlardır: bir yandan altı bin yıl süren isyan boyunca insanın günahı aracılığı ile kötünün büyük sistemi ile tahtın adil taleplerini karşılayacak bir şekilde, kim ilgilenebilir? Öte yandan, Tanrı’nın gelecek olan dünya ve yeni gökyüzü ve yeni yeryüzü için amaçlamış olduğu o engin bereket sistemini kim sağlayabilir?
Burada tüm dünyaya meydan okunmaktadır – gökte, yeryüzünde ya da yerin altında kötünün üstesinden gelecek ve bereketi sağlayacak biri mevcut mudur? bu meydan okumanın sonucunda karşılaşılan durum şu olur: “tomarı açıp içine bakabilecek kimse yoktu” ve “tomarı açıp içine bakmaya layık kimse bulunamadı.” Tomarın açılması için talep edilen iki şey, güç ve layık olmaktır.
İnsanlar binlerce yıl boyunca dünyanın kötülüklerini düzeltmek ve evrensel bir barış ve bereket zamanı sağlayabilmek için büyük çabalar sarf etmişlerdir. Vahiy 5. bölüme ait sembolik dili kullanacak olur isek, insanlar tomarı açıp içine bakmak için gayretlerde bulunmuşlardır. Yasa kodları, adalet mahkemeleri, hapishaneler ve ıslah evleri aracılığı ile kötülüğün başını ezmek için uğraşmışlardır. Esenlik ve bolluk dönemine geçmek için her tür yönetim – monarşi ve cumhuriyet, diktatörlük ve demokrasi – şeklini denemişlerdir. Her tür sınıf denenmiştir; krallar ve soylular, avam takımı ve sosyalistler; ama hepsinin içinden tek bir kişi bile yeterli güç ve değerlilikte bulunmamıştır. ama insanlar yine de hala umutsuz çabalar, özel amaçlar için bir araya getirilen birlikler, konferanslar ve ittifaklar aracılığı ile dünyanın hatalarını düzeltmeye çalışır ve evrensel bir barış ve bereket zamanı getirmek için uğraşırlar. Ancak her çabanın kanıtladığı gerçek yalnızca şudur: güçlü meleğin sesini şimdiye kadar hiç bir zaman duymamışlardır. Bu sesi duymuş olanlar ise, çok iyi bilirler ki, ses yüksek bir ton ile şunu beyan etmektedir: İnsanların tüm çabaları başarısızlığa mahkumdur. Dünyayı, Tanrı ve Mesih olmadan düzeltme girişimleri ne yaparlarsa yapsınlar, boştur. İnsanlar yalnızca insanların haklarını düşünürler. Tanrı’nın haklarını ve O’nun tahtının taleplerini önemsemezler.
Ayetler 4,5 — Yuhanna ağlar. Yuhanna acı acı ağladı, çünkü tomarı açıp mühürlerini çözmeye layık hiç kimse bulunamadı. 1 Yalnızca insanın güçsüzlüğünü ve değersizliğini düşündüğümüz zaman, enerjisini, bilgeliğini, parasını, kaynaklarını, gençliğini ve zamanını kesinlikle umutsuz bir göreve yönlendiren bir dünyanın acıklı görünüşü nedeni ile bizler de ağlayabiliriz. Ama yine de, yeryüzünde ne kadar ağlarsak ağlayalım, cennette ağlamak yer almaz. Yuhanna şimdiye kadar cennette ağlamış olan tek insandır ve eğer “acı acı ağladı” ise bile, daha fazla ağlamasına izin verilmedi. Çünkü ihtiyarlardan biri ona hemen, “Ağlama” dedi. Cennet zihniyetinin zekasına sahip olan ihtiyarlar, ağlamazlar, çünkü insanların tüm lanetlenlenmiş çabalarının ne kadar Tanrı’ umutsuz olduğunun farkına varmışlardır ve bu nedenle Tanrı’nın sırrını bilirler ve eğer görev insan için aşırından fazla bir görev ise, kitabı açmak için güçlü ve layık Biri’nin mevcut olduğunu bilirler.
Aslan ve Kuzu. Verilmiş olan tanrısal zihniyete sahip olan ihtiyarlar, tomarı açabilecek olan Kişi hakkında tanıklık etme gücüne sahiptirler. Yuhanna’ya hitap ederek şöyle derler: “İşte Yahuda oymağından gelen Aslan, Davut’un Kökü galip geldi. tomarı ve yedi mührünü O açacak.” Aslan, gücün sembolüdür, şu ayeti okuyalım: “Hayvanların en güçlüsü olan aslan” (Süleyman’ın Özdeyişleri). Bu durumda aslanın gücünün karşı konulamaz bir güç olduğunu anlıyoruz, bu nedenle peygamber Mika, aslan hakkında şunu söyleyebilir: “Davar sürülerini paralayıp dağıtan, kurtulma fırsatı vermeyen” (Mika 5:8) Yahuda oymağının aslanı bize bu kudretli güçten söz eder; Yahuda’nın, düşmanlarına galip geleceğini önceden bildiren Yakup’un peygamberliğine göre, bu kudretli güç Tanrı’nın eski halkı uğruna kullanılacaktır. “Senin elin düşmanlarının ensesinde olacak.” Yahuda, galip gelebilmek için “genç bir aslanın” gücüne sahiptir. Ama Yahuda’nın gücünün gerçek kaynağı, insanları Kendisinde toplayacak olan o oymaktan gelecek Olan’dır. (Yaratılış 49:8-10) Mesih, gerçek Yahuda Aslanıdır.
Mesih aynı zamanda Davut’un da Kökü’dür. Davut’ta tüm düşmanları tarafından zaferli olmak üzere Tanrı tarafından seçilmiş olan Kral’ı görürüz. Her şeye rağmen Mesih, gerçek Kral’dır. O, tüm düşmanlarını ayaklarının altına alacaktır. O, önceden Tanrı’nın düşüncesindedir ve bu yüzden Davut’tan gelen Kök’tür. Böylelikle, Yahuda oymağının aslanı ve Tanrısal bir Kişi olarak – Davut’un Kökü – karşı konulamaz güce sahip olan Mesih, tomarı açabilecek olan tek Kişi’dir.
Ayet 6 — Yuhanna sonra, Aslanı görmek için geri döner ve işte, karşısında gördüğü bir Kuzu’dur. Aslan’dan söz edildiğini duyduğu için doğal olarak Mesih’te kudretli bir gücün görünümü ile karşılaşmayı bekleyebilir, ancak bunun yerine zayıflığın belirtisi olan ve aynı zamanda boğazlanmış bir Kuzu görür. Aslan olarak üstün gelmiş Kişi, önce Kuzu olarak eziyet çekmiş olan Kişi’dir. Tomarı açma yetkisine sahip olan güce, ölümü aracılığı ile sahip olmuştur. Boğazlanmış Kuzu olarak günaha, ölüme ve şeytana galip geldi. Eziyet çeken Kuzu olarak galip geldiği için, kudretli Aslan olarak her düşmanı yenmek için güç ele geçirdi. O’nun yedi boynuzu ve yedi gözü vardı. Yedi boynuz tam ve karşı konulmaz gücü sembolize eder – her şeye gücü yeter; Tanrı’nın yedi Ruh’u olan yedi göz, Ruh’un gücündeki tam ve her şeyi araştıran her şeyi bilen özelliğini ifade eder. Tüm dünyaya gönderilmiş olan Tanrı’nın her yerde var oluşundan söz eder.
Ayet 7 — Alınan Tomar. Aslan olarak, Mesih güçlüdür; Kuzu olarak tomarı açmaya layıktır. Bu nedenle tomarı tahtta oturanın sağ elinden alabilir. Tomarı aldığı an, meleklerin ve kutsalların uzun zamandan beri beklemiş oldukları andır. İsa’nın sabır zamanı geçmişte kalmıştır; eyleme geçme zamanı gelmiştir.
Ayet 8 — Cennet, tomarı almanın kudretli etkisinin farkına varır. Bu dünya için felaket saatinin zamanı gelmiştir ve bu zaman uzak değildir. Bu nedenle, şunu okuruz: “Tomarı alınca dört yaratık ile yirmi dört ihtiyar O’nun önünde yere kapandılar. Her birinin elinde birer lir ve kutsalların duaları olan buhur dolu taslar vardı.” Çağlar boyunca tüm kutsallar tarafından yükseltilen bütün övgünün açıkça haklı görüldüğü zaman gelmiştir ve kutsalların tüm dualarına görkemli bir yanıt verilecektir.
Ayetler 9,10 — Yeni bir Ezgi. Dua zamanı sona ermiş, ezgiler söyleme zamanı gelmiştir. Söyledikleri ezgi, yenidir. Şimdiye kadar Rabbin kefaret ödedikleri kurtuluş ezgileri söyleyerek yüceliğe giden yolda ilerlemişlerdi. Ancak bu ezgiler, gözler zafere ve yüceliğin egemenliğine dikilerek söylenmişlerdi. Bunlar umut şarkılarıydılar. Tomarın alınması sayesinde artık umutlarının hepsi yerine gelecekti. Ve umut şarkıları yerlerini zafer şarkılarına bırakacaktı. Bunun da ötesinde, söyledikleri şarkılar, kurtarılanlara sağlanacak bereketlerden ziyade Kurtarıcının değerliliğini ve Kurtuluşun büyüklüğünü kutlarlar. Bu nedenle, daha açık söyleyecek olur isek, kurtuluş ile ilgili referansları kişisel değildir. Kurtarılan kişiler hakkındaki şarkı geneldir, ama onları Kurtaran hakkındaki şarkı özeldir. Tüm cennet ilgisini Kuzu’ya odaklamıştır. “SEN değerlisin ve layıksın,” “Çünkü SEN boğazlandın”, “İnsanları Tanrı’ya SEN satın aldın”, ve “Onları SEN kahinler yaptın.”
Ayetler 11,12 — Melekler Ordusu. Kutsallar tarafından söylenen yeni ezgi, tüm melekler ordusunun övgüsünü canlandırır. İhtiyarlar, ellerinde lirler notaları çalıyor ve melekler şarkıları sürdürüyorlardı. Kuzu’nun önünde yere kapanarak O’nu onurlandırıyorlardı. boğazlanmış Kuzu, gücü, zenginliği, bilgeliği, kudreti, saygıyı, yüceliği, övgüyü almaya layıktır. İnsanlar birbirlerine sadakat ile karşılık verdiler ve Kuzu’nun onurunu zedelediler. İnsanı tahta çıkardılar, Kuzu’yu çarmıha gerdiler. Yalnızca Kuzu’nun tüm gücü, zenginliği, bilgeliği, kudreti, onuru, yüceliği, övgüyü ve bereketi almaya layık olduğu görüleceği zamanın günü geliyor. Dünya tarihi tüm bu şeylerin insanın elinde kendisini yüceltmek ve Tanrı’yı dışarıda bırakmak için kullanıldığına tanıklık ediyor. Tüm bu şeyleri almaya layık olan yalnızca Kuzu’dur, çünkü tüm bu şeyleri Tanrı’nın yüceliği için kullanacak olan yalnızca O’dur.
Ayet 13 — Yaratılış. Sonra “muhteşem uyum cennetin sınırlarından dışarı taşar” denir ve yeryüzünün cennet ile birlikte tahtta Oturanı ve Kuzu’yu övmek için cennete katılacağı o görkemli son beklenir.
Ayet 14 — Tanrı yönetimini tamamlayanların temsilcileri olan dört yaratık hizmetlerinin bereketli sonunu görürler ve “Amin” sözcüğünü eklerler. Tüm çağların kutsalları Tanrı’nın tüm kötünün üzerindeki kudretli zaferini ve O’nun tüm sözlerinin yerine geldiğini görürler ve hayranlıkla diz çökerek tapınırlar.
1. Sözcükler ve “kitabı oku” kısımlarının atlanması gerekir Yeni Çeviriye bakınız.