Gelin Rut
Rut 3 & Rut 4
“Tanrın RAB, o güçlü Kurtarıcı seninle, alabildiğine sevinecek senin için, sevgisi ile seni yenileyecek, senin için ezgiler söyleyerek coşacak.” (Sefanya 3:17)
Görmüş olduğumuz gibi, başak devşirmek, ikinci bölümün en önemli konusudur. Son iki bölümün konusu dinlenmek, rahat etmektir. Üçüncü bölümün ilk ayetinde, sözcük, Rut ile bağlantılı olarak kullanılır: “Kızım, iyiliğin için sana rahat edeceğin bir yer aramam gerekmez mi?” Bu sözcük son ayette Boaz ile bağlantılı olarak kullanılır: “Çünkü Boaz bu gün bu işi bitirmeden rahat edemeyecek.”
- Rut 1’de, Rut yeni tövbe etmiş bir canın imanını, sevgisini ve adanmış enerjisini ortaya koyar.
- Rut 2’de Rut, imanlının ruhsal gelişme gösterdiği lütuftaki büyümesini sunan bir örnek oluşturur.
- Rut 3’de Rut, imanlıya tek doyum sağlayacak olan yürek rahatlığını aramaktadır.
- Rut 4’de Rut Mesih ve imanlının ulaşmış olduğu Tanrı’nın rahatlık veren yolunu ortaya koyan güvenli huzuru bulur.
1.
Boaz’ın tarlalarında başak devşirmek ve Boaz’ın elinden bereket almak her ne kadar mutluluk sağlasa ve doğru da olsa, ne Boaz’ın ne de Rut’un yüreğine tam bir rahatlık ve doyum sağlamayacaktır. Yüreğe rahatlık veren tek şey, sevilen kişiye sahip olmaktır. Bu nedenle, 3. bölümde Rut, Boaz’ı kazanmak ister ve Boaz Rut’a sahip olmak için çalışmaktadır. Sevgi hiç bir zaman, ne kadar değerli olurlarsa olsunlar armağanlar ile doyum bulamaz. Sevginin, sevgiyi verene sahip olması gerekir.
Boaz, daha önceki davranışları ile Rut’a harika lütuf göstermişti. Tarlalarını, tahılını, hizmetçi kızlarını ve genç uşaklarını onun hizmetine sunmuştu. Rut’a, kuyusundan su içirmiş, sofrasından kavrulmuş başak sunmuş ve demetlerden ayrılıp yere bırakılan başakları da devşirmesine izin vermişti. Ama tüm bu bereketlere rağmen Rut’un yüreği yine de tatmin olmamıştı. Bu bereketler aracılığı ile Boaz onun güvenini ve sevgisini kazanmıştı, ama sevgi kazanıldıktan sonra, yüreği tatmin edecek tek şey Kişi’nin kendisidir. Bu durum, hem tanrısal, hem de insansal ilişkilerde eşit derecede geçerlidir.Lütfu ve armağanları ile Rut’un sevgisini ateşleyen Boaz Rut’u bu verdikleri ile tatmin edemezdi. Yüreğe doyum sağlayan bereketler değil, Bereketleyen Kişi’ye sahip olmaktır.
Böylece, aynı doğruyu Rabbin imanlılar ile olan ilişkisinde de görüyoruz. O, bize bağışladığı tüm bereketlerden daha büyük olduğunu anlamamızı sağlar. Bu bereketlerin tek başlarına bizi tatmin edemeyeceklerini öğrendiğimiz zaman mutlu olmamız mümkündür. Yüreği tatmin edebilen yalnızca Mesih’tir.
Luka 5. bölümde Petrus’un öğrenmesi gereken önemli ders bu değil miydi? Rab, Petrus’un üzerine geçici büyük bir bereket boca etti. Petrus’a, o güne kadar asla tutamadığı kadar çok balık tutturdu. Bu bereket öylesine büyüktü ki, ne ağları ne de tekneleri bu kadar çok balığı barındıramadı. Ama Rab, bu büyük armağanı ile yine de Petrus’a Kendisini öylesine güzel açıkladı ki, Petrus’un gözünde ona sağladığı bereketlerden çok daha büyük bir değere sahip oldu; çünkü bu olaydan hemen sonra ayette şu sözleri okuruz: “Her şeyi bırakıp İsa’nın ardından gitti.” Nasıl?! Rabbin ona verdiği balıkları da mı bıraktı? Evet, hepsini bıraktı – ağları, tekneleri ve balıkları – ve O’nun ardından gitti. Eğer Petrus’un sahip olmaya hak kazandığı bir balık avı olduysa, bu balı avı Rabbin ona sağlamış olduğu balık avıydı. Ama Petrus, Bereketleyen’i izlemek için bereketi terk etti.
Aynı şey Mecdelli Meryem içinde geçerliydi. Bu kadın tamamıyla Şeytan’ın egemenliği altındaydı, çünkü Rab ondan yedi kötü ruh kovmuştu. Mecdelli Meryem çok büyük bir bereket almıştı, ama yüreğini kazanan, onu Bereketleyen’di. Böylece, boş mezarın olduğu yerde, öğrenciler, “kendi evlerine “ gittikleri zaman, Meryem mezarın başında durarak ağladı. Bereketler, Meryem için yeterli değillerdi. Mesih olmadığı takdirde onun bu dünyada huzur bulması mümkün değildi. Meryem, yalnızca Mesih ile mutluydu, O olmadığı takdirde kimsesiz ve kederliydi.
Rab, bir zamanlar Mesih’e küfreden ve kutsallara zulmeden adama da aynı şekilde davrandı. Lütuf bu adama ulaştı ve O’nu öyle bir şekilde bereketledi ki, Mesih, bu adam için Mesih’in kendisine verebileceği tüm bereketlerden daha büyük hale geldi.Mesih’e duyduğu arzuyu şu sözleri ile ifade eder: “O’nu tanıyabileyim” ve “Mesih’i kazanabileyim.” O, Mesih’in verdiği bereketleri bilmek ile yetinmedi; bereketleri Veren’i bilmesi gerekiyordu. Sonunda cenneti kazanmak onu tatmin etmedi, onun, cennetini garantileyen Kişi’yi kazanması gerekiyordu.
Ne yazık! Yüreklerimizin arzusunu, Mesih’in ve yalnızca Mesih’in tatmin edebileceğini ne kadar yavaş öğreniyoruz! Bazen ruhsal bereketlerimizde rahatlık bulmayı istiyoruz. Çabalarımız canlarımızdaki tövbe sevincini ve aldığımız bereketin duygusunu parlak tutmak amacına hedefli. Ama kurtuluş sevinci de dahil olmak üzere bu tür çabaların hepsi başarısızlığa mahkum. Bereketlerin tadını, Bereketleyen’den ayrı olarak çıkartmamız imkansız (ve Tanrı böyle yapmamızı asla planlamadı). Aldığımız her bereket Mesih’te ortaya çıkar ve bereketin tadını ancak Mesih ile birlikte alabiliriz.
Bazı kişiler hizmet etme konusunda yoğunlaşarak tatmin ararlar. Rabbe yoğun bir şekilde hizmet etmek ile tatmin olur muyuz? Ama eğer huzur ve rahatlık bulma konusunun ardından gidiyorsak, aynı Marta gibi biz de yoğun hizmetin bize rahat vermek yerine rahatsızlık vereceğini anlayacağız. Hizmet etmek iyidir, ama yüreği tatmin etmeyecektir.
Diğer kişiler ise bu geçici dünyanın boş şeylerinde bazı geçici doyum bulmanın peşindedirler; ama dünyasal konulara ilgi duydukça, sıkıntılarının arttığını görürler. Aradıkları yürek huzurunu bulamazlar. Peygamber, söylediği şu sözlerinde çok haklıdır: “Kalkıp gidin, dinlenme yeriniz değil burası! Murdarlığınız yüzünden bu yer korkunç biçimde yıkılacak.” (Mika 2:10) Tekrar ediyoruz, yüreği tatmin eden yalnızca Mesih’tir. Nedeni ne olursa olsun, bizler, Hıristiyanlar olarak gerçek yürek doyumunu çok az bildiğimizi itiraf etmeye zorlanırız. Her gerçek Hıristiyan elbette kurtulmuştur, ama kurtulmak başka bir şeydir, doyumlu olmak başka bir şey. Tam ve kesin doyum yalnızca o büyük gün geldiği zaman bilinecektir: “Kuzu’nun Düğün Günü geldi, ve Gelini hazırlandı!” Bu büyük gerçek biraz gizemli bir biçimde Rut’un güzel öyküsünün son bölümünde karşımıza çıkıyor. Rut Kitabının ilk iki bölümü Mesih’e olan sevginin nasıl uyandırıldığına ilişkin örnekler sundu. Son iki bölüm bize,sevginin nasıl doyum bulduğunu anlatacak.
2.
Önce Rut’un Naomi’den aldığı talimata dikkatinizi çekelim (ayet 1-5). Rut, rahat edebilmesi için dinlenmenin sırrını öğrenir. Naomi önce, Boaz’ın kim olduğunu ve ne yaptığını anlatarak Rut’un zihnine düşünceler yerleştirir. “Boaz, bizim yakın akrabamızdır” der. Bu sözleri söylerken, “Boaz bizimdir ve üzerinde hakkımız vardır” şeklinde bir imada bulunur. Bizler de Mesih’in bizim olduğunu söyleyebiliriz, çünkü Mesih beden almamış mıdır, aramızda yaşamamış mıdır, bizim yerimize geçerek ölmemiş midir ve dirilmiş olarak bize Kardeşleri olarak seslenmemiş midir? Mesih, Meryem’e, “Kardeşlerime git ve onlara söyle, benim Babam’ın ve sizin Babanız’ın, benim Tanrım’ın ve sizin Tanrınız’ın yanına çıkıyorum” diyebilir.
Ayrıca, Naomi, Rut’a, Boaz’ın ne yapacağını da söyler: “Bu akşam harman yerinde arpa savuracak.” Ve eğer bu cümleyi şöyle ifade edebilirsek, bizim Yakın Akrabamız, bizim Boaz’ımız arpa savurmuştur. Rab İsa bu gün hububat kabuğu ile ilgilenmemektedir. Gelecekteki bir gün yargılamak üzere hububat kabuğu ile ilgilenecek midir? Ama O şu anda Kendisine ait olanlar ile meşgul olmaktadır, “O, arpa savuruyor.” Başka bir deyiş ile, Kilise’yi lekesiz ve kusursuz olarak Kendisine sunmak üzere topluluğunu kutsal kılmaktadır. Yücelerdeki Rab gelecek olan o gün için Kendisine ait olanlar ile ilgilenmektedir.
Naomi, Rut’a Boaz üzerindeki hakkını hatırlattıktan sonra, ona Boaz’ın yanında nasıl davranması gerektiği ile ilgili talimatlar verir. Mesih’in, yakın akrabamız olduğunun farkına vardığımız, O’na ait olduğumuzu ve O’nun bize ait olduğunu anladığımız zaman, O’nun yanında olmayı arzu edeceğimiz kesindir. Ancak yine de, O’nun varlığının bilinci, canın uygun bir şekilde hazır olmasını gerektirir, bu gerçeği Naomi’nin, Rut’a verdiği şu talimatlarda görebiliriz: “Yıkan, kokular sürün ve giyin.”
Gerekli olan ilk şey, “yıkanmaktır” – bu ifade, düşüncelerimizi, Yuhanna 13. bölümdeki ayak yıkama konusuna götürür. Yuhanna’nın, İsa’nın göğsünde yatabilmesi için önce ayaklarını yıkamış olması gerekir. Yüreğin huzur bulmasından önce ayaklar yıkanmalıdır. Rab, Petrus’a, “Eğer ayaklarını yıkamazsam, Benim ile payın olamaz” demek zorundaydı. O’nun işi aracılığı ile O’nun ile payımız vardır, ama O’nun gittiği evde O’nun ile paydaşlığın tadını çıkarmak için ayaklarımızın yıkanmış olması gerekir , ama ne yazık ki bizler bu konuda genellikle özensiz davranırız. Dünyanın kirleten etkilerinin bize yaklaşmalarına ve ilgimizi dünyasal konulara çekmelerine izin veririz. Ayaklarımızı yıkamayı ihmal edersek, kirler çoğalır ve sonunda zihinlerimiz öylesine tıkanır ve sevgimiz öylesine uyuşuk bir hale gelir ki, Mesih ile paydaşlık seyrekleşir ya da bilinmez hale gelir. Rabbin uyarıda bulunan şu sözlerine kulak verelim: “Bildiğiniz bu şeyleri yaparsanız, ne mutlu size!” Rut’un, yıkanma talimatını kabul etmesi yeterli olmayacaktı; bu talimatı yerine getirmesi gerekiyordu. Yuhanna 13. bölümdeki gerçeğin yalnızca bilinmesi değil, ama aynı zamanda uygulanması gereklidir.
Ancak bundan da fazlası yapılmalıdır: Rut’un, yıkandıktan sonra kokular sürünmesi de gerekmektedir. Zihnin kirli etkilerden temizlenmesi yeterli değildir, Elçi’nin şu önemli öğüdünün de uygulanması gerekir: “Gerçek, saygıdeğer, doğru, pak, sevimli, hayranlık uyandıran, erdemli ve övülmeye değer ne varsa, onu düşünün.” Yıkanmak, olumsuzdur; kirden arıtır. Kokular sürünmek olumludur, etrafa tatlı bir koku saçar. Zihnimizi ve yüreğimizi kirleten etkilerden temizlemek ile yetinmemeliyiz, ama aynı zamanda zihnimizi ve yüreğimizi Mesih ile ilgili konularla meşgul etmeliyiz, öyle ki üzerimizde, Mesih ile olan beraberliğimize uygun hoş bir koku bulunsun.
Naomi, Rut’a kokular sürünmesini söyledikten sonra, “giyinmesini” de ister. “Giyinmek”, kutsallardaki Tanrı doğruluğunu simgeleyen beyaz ketenlerin giyilmesi anlamında değil midir? Eğer Filipeliler dördüncü bölümün sekizinci ayeti meshetmekten söz ediyorsa, bir sonraki ayet bize giyinme ile ilgili yanıtı – uygulamada doğruluğu – vermiyor mudur? Elçi, bir sonraki ayete şöyle der: “Benden öğrendiğiniz, kabul ettiğiniz, işittiğiniz, bende gördüğünüz ne varsa, onu yapın. “ Filipeliler 4:8 ayetindeki anahtar sözcük, “düşünmek”tir; 9. ayetteki anahtar sözcük ise, “yapmak”tır. Mesih’in sevimliliğini daha derin hissedebilseydik, O’nun ile beraber olmayı ve O’nun varlığını bilinçli olarak hissetmeyi daha gayretli bir arzu ile istememiz gerekmez miydi? Ve o zaman bu tür arzular düşüncelerimizi ve yüreğimizdeki duyguları, kullandığımız sözcükleri ve davranışlarımızı kirleten tüm etkilerden uzak tutabilir ve onları Mesih’e yakışan konular ile meşgul edebilirdi.
Boaz’ın yanında olmak için gerekli olan şeyleri yaptıktan sonra Rut’un yapacağı son şey sitti. Boaz’ın ayaklarının dibine yatacak ve onun söyleyeceklerini dinleyecekti. Naomi’nin son olarak söylediği gibi, “Boaz, ne yapması gerektiğini, Rut’a söyleyecekti.” Bu sözler bize, Luka 10. bölümde tanımlanan Beytanya’da yaşanan o güzel olayı hatırlatmıyor mu? Bu bölümde, Meryem’in “Rab İsa’nın ayaklarının dibine oturduğunu ve O’nun konuşmasını dinlediğini” okuruz. Günümüzdeki en büyük eksiğimiz bu değil midir? Yaşamın telaşlı temposu içinde Rabbin sözünü işitmek için O’nun ile tek başımıza birlikte olmak için çok az zaman ayırıyoruz. Ama Rab yine de her şeye rağmen, “gerekli olan tek bir şeyin” olduğunu söyledi. Naomi aracılığı ile Rabbin sesini duymayı dileyelim ve Rut gibi biz de aynı yanıtı verelim: “Söylediğin her şeyi yapacağım.” Böylelikle, “yıkanmış”, “kokular sürünmüş (meshedilmiş)”, ve “giyinmiş” olarak O’nun yanında oturalım ve O’nun sözünü işitelim.
3.
Rut, Boaz’ın ayaklarının dibine yattığı zaman, öykünün ulaştığı nokta, doğal olarak Boaz’ın ne yaptığı ile ilgilenir. Rab, sevgisinin ve lütfunun canlandırdığı arzuları tatmin etmek için çalışır ama aynı zamanda Kendi yüreğinin tatmin olması için de çalışacaktır. Tüm bunlar önümüze, Mesih ile ilgili daha derin gizemi ve O’nun Kilisesi için arzu ettiklerini getirecektir. O’nun yüreğini tatmin eden tek şey, kutsallarının Yanında olmaları ve O’na benzemeleridir. O’nun sevdikleri, O’nun sevgisine refakat etmelidirler. Cennete gideceğiz, çünkü sevgi orada olmamızı istiyor. Kaybolan oğulun üzerindeki eski giysileri çıkarmak ve onun ihtiyaçlarını karşılamak babasının yüreğini tatmin etmedi: oğlu, onun huzuruna yakışır bir şekilde, en iyi giysi, ayaklarında ayakkabılar ve parmağında yüzük ile onun yanında olmalıydı. Aynı şekilde Mesih de bizi yargıdan kurtarmak ve günahlarımızdan arındırmak ile tatmin olmadı, bize O’nun ile ve O’na benzer olarak sahip olması gerekir.
- O, bu dünyadayken, çevresinde topladığı canlar için böyle bir son amaçlıyordu, çünkü Onikiler’i çağırmasının nedeni, onların, “O’nun yanında bulunmaları”ydı. (Markos 3:14)
- Bu nedenle şöyle dua etti: “Baba, bana verdiklerinin de bulunduğum yerde benimle birlikte olmalarını istiyorum.”
- Mesih bizler için öldü, öyle ki, “ister uyanık ister uykuda olalım, O’nun ile birlikte yaşayalım.” (1.Selanikliler 5:10).
- Bu gün, Halkına hizmet etmesinin amacı budur. Ayaklarımızı yıkar öyle ki, O’nun ile payımız olsun. O eğer kutsallarından birini uyutursa, amacı, o kutsalın “O’nun ile” birlikte yaşamasıdır.
- Ve en sonunda Rab bulutlar üstünde bizi eve çağırmak için geldiği zaman, “sonsuza kadar Rab ile birlikte” olmak üzere bizi yanına alacaktır.
İşte O’nun ayaklarının dibinde öğrendiğimiz kutlu gerçek budur. Yalnızca bizler O’nu istemeyiz, O da bizi ister. Bizim O’nu istememiz pek de şaşılacak bir şey değildir, ama O’nun bizi istemesi sonsuz bir mucizedir. Meryem, O’nun ayaklarının dibinde hizmetimizin O’nun için önemli olduğunu, ama O’nun biz olmadan yapamayacağını öğrendi. O’nun ayaklarının dibinde öğrendiğimiz, “Ben Sevgilime aitim, sevgilim de bana!” gerçeği, çok büyük ve görkemlidir. Ve böylece Rut da bize aynı gerçeği bildirir, çünkü Boaz’ın ayaklarının dibinde yatarken şu gerçeği öğrenmiştir: Boaz için özlem duyan yalnızca kendisi değildir, Boaz da onun için özlem duymaktadır. Ve bu gerçeği öğrendikten sonra “sessizce oturabilir” ve Boaz’ın işi bitirmesini bekleyebilir (ayet 18).
4.
Boaz’ın kendi yüreğini ve Rut’un yüreğini rahatlatmak ve tatmin etmek için güvenli adımlar atması çok derin bir anlam taşır. Rut ile yaptıklarını, Rut için yaptığı işler izler. 2. bölümde Boaz, Rut’un sevgisini kazanır; 3. bölümde, kazanmış olduğu bu sevgiyi tatmin etmek için Rut’a, kutsal cesaret verir.
Rut, öncelikle, tüm diğerlerini reddedip Boaz’ı izlemekle bereketini garanti etmiş olur, “Rab seni kutsasın” (ayet 10). İkinci olarak, “Korkma” sözleri ile (ayet 11), Rut’un yüreğinden korkunun tüm izlerini yok ediyor. Sonra, bu konu ile ilgili her türlü sorumluluğu üstleneceğine ve engellerin üstesinden geleceğine dair Rut’a güvence veriyor (ayet 12,13). Bu arada onun tüm ihtiyaçlarını cömertlik ile karşılıyor. Rut’a altı ölçek arpa veriyor. Rut, bereketinin ardından gittiği zaman bir efa (yaklaşık 15 kg) arpası oldu (2:17); Boaz’ın ardından gittiği zaman ise, “altı ölçek arpa” aldı. Ancak ölçeğin sayısı yine de yalnızca, “altı” dır, “yedi”, yani tatmin eden, mükemmel rakam değil. Arpa ölçeğinin sayısı ne olursa olsun, tam doyum veremez.
Rab, bu gün Kendisine ait olanlara aynı şekilde davranır. Rabbin bizi Kendisi için istediği hakkındaki bu büyük sırrı öğrenmiş olan kişiler için özel bir bereket sağlanmamış mıdır? Bu büyük sırrı bilmek tüm korkuları yok etmez mi, bize kutsal cesaret sağlamaz mı, ve O’nun bizim için belirlediği amacın yerine gelmesine hiçbir şeyin engel olamayacağı güvencesini yüreklerimize yerleştirmez mi? Bu zaman içinde O her ihtiyacımızı karşılar ve böylece bizlerin Rut gibi “sessizce oturmasını” sağlar; bizde başlamış olduğu işi tamamlayıncaya kadar dinlenmeyeceğini bize açıklar. “Sizde iyi bir işe başlamış olan Tanrı’nın bunu Mesih İsa’nın gününe dek bitireceğine güvenim var.” (Filipeliler 1:6).
5.
Son bölümde, Boaz’ın Rut için nasıl çalıştığını görürüz. Rut’un bu çalışmaya hiçbir katkısı olmamıştır. “Kent kapısına gittiği” zaman, Boaz’ın yalnız olduğunu okuruz (ayet 1). Kent kapısı, kararların verildiği bir tür yargı yeridir. Çünkü Rut’un bereketlenebilmesi için önce adaletin tatmin edilmesi gerekir ya da Boaz’ın amacının yerine gelmesi lazımdır. Boaz, kent kapısında, kendisine sorulabilecek olan her soruya maruz kalır ve hepsini yanıtlar. Olayın geçtiği yere on tanık çağrılır. Kendilerine oturmaları söylenir ve ilk yakın akrabanın görevini yerine getiremeyeceğine tanıklık ederler, ama aynı zamanda Boaz’ın taleplerinin doğru olduğunu ve yerine getirilmesi gerektiğini kabul ederler. Bu örnek, büyük Kurtarıcımızın yargı yeri olan “kent kapısı”na tek başına giderek güçlü işi yerine getirdiğini ifade etmez mi? Orada, Çarmıh’ta, imanlı ve Tanrı arasındaki her konuyu çözüme ulaştırdı. Aynı zamanda orada bize çözüm sağlayamayan yasanın yetersizliğini, onun adil taleplerini bütünüyle kabul ederek ve eksiksiz bir şekilde yerine getirerek sergilemiş oldu.
Böylelikle Boaz “Rut’u kendine eş olarak aldığı” zaman, her engel ortadan kaldırıldı, evlilik gününe ulaşıldı. Ve kent kapısında bulunan herkes ve kentin ileri gelenleri “Evet, biz tanığız” dediler. Rut’un bereketine tanıklık ettiler, ama gücü ve ünü Boaz’a atfettiler, çünkü Boaz’a şunları söylediler: “Efrat boyunda varlıklı, Beytlehem’de ünlü olasın” (ayet 11, N.Tr.).
Rut’un öyküsünün bu mutlu sonu, Kilise’nin Mesih ile evlendiği o çok bereketli büyük günün bir sembolüdür. “Kuzu’nun düğün günü geldi ve Gelin’i O’nun için hazırlandı” ifadesi ile söz edilen o günü bekliyoruz. Peygamber Yuhanna bu büyük görümü gördüğünde, “kent kapısında bulunanların ve kentin ileri gelenlerinin” bu övgüsünü sanki tekrar işitmektedir, ancak bu övgü şimdi sınırsız bir gücün kudretli şarkısına dönüşmüştür, çünkü Yuhanna’nın işittiği ses büyük bir kalabalığın, gür akan suların ve güçlü gök gürültülerinin çıkardığı sesi andırıyordu. Ses, “Haleluya” diyordu: çünkü Her Şeye Gücü Yeten Tanrımız Rab egemenliği aldı. Bizler sevinelim ve yüceliği O’na verelim.
Kuzu’nun düğün günü, kurtuluş işine verilen büyük yanıt olacaktır. Yücelik, çarmıhın yanıtıdır. O günde Gelin sınırsız bir şekilde bereketlenecektir, ama gücü ve ünü elde eden Kuzu olacaktır. Tüm yücelik O’na ait olacaktır, ama bununda ötesinde, o büyük günde Rab İsa, canının semeresinin ürününü görecek ve tatmin olacaktır. Bizler de doğruluk içinde O’nun yüzün göreceğiz ve O’nun benzerliğinde uyandığımız zaman tatmin olacağız.
Ah, o harika vaadin gerçekleşeceği gün,
Damat ve Gelin,
Sonsuza kadar yücelik içinde görünürler,
Ve sevgi tatmin olur.