Neşide 4

Sevginin Yenilenmesi.

Neşide 5:2-6:12

Gelin (5:2)

5:2 Ben uyuyordum, ama yüreğim uyanıktı.
Dinleyin! Sevgilim kapıyı vuruyor.

Düğün ziyafeti sona ermiştir; Kral, gün doğana ve gölgeler uzaklaşana dek mür dağına ve günnük tepesine doğru yola koyulmuştur. Güveyin yokluğu sırasındaki gece gelinin sevgisi zayıflamıştır ve kendi evindeki rahatını arar. Gelin, Kral’ın yanında olduğu ziyafet sofrasından Kral ayrıldıktan sonra uykuya geçiş konusunda çok çabuk hareket eder. Gelinin sevgisi daha önceki dönemlerde de zayıflamıştı, ama bu şimdiki daha ciddi bir sevgi soğumasıdır. Daha önce gelin evinde dinleniyordu, şimdi ise uyumaktadır. Ancak yine de, gelinin uykusu huzurlu bir uyku değildir – “uyuyordum, ama yüreğim uyanıktı” der.

Ne yazık ki, aynı gelinin yaptığı gibi, bizlerin sevgisi de, her ne kadar Mesih’i tanımış ve O’nun sevgisinin tadına varmış olsak da yüreklerimiz defalarca soğuyabilir. Yüreklerimizin durumu ne kadar da çabuk değişebilir; aynı üst katta ziyafet sofrasında oturan öğrencilerin kısa bir süre sonra bahçede uykuya dalmaları gibi. Ama bu tür bir yatma ancak rahatsız bir uyku verebilir, Mesih’in sevgisini tatmış olan bir yürek bu boş dünyada rahat arayacak olduğu takdirde bulacağı tek şey huzursuzluk olacaktır. Dünyadan zevk alan Mesih’ten zevk alamaz, aynı şekilde Mesih’ten zevk alan da dünyadan zevk alamaz. Uyurken huzursuz olmak bu tür bir durumu tanımlamaktır.

Ama güveyin sevgisi hiç bir zaman değişmez. Gelin uyuyabilir, ama güvey gelinin uyuyan duygularını uyandırıncaya dek sevgisi ona rahat vermez. Birinin söylemiş olduğu şu sözler gerçeği çok güzel ifade etmektedirler. Mesih’in yüreği asla yorulmaz, O’nun geline duyduğu sevgi, Tanrı’nın dünyanın kuruluşundan önce bizi Mesih’te seçtiği zaman, duyduğu sevgi kadar taze bir sevgidir.”

Güvey (5:2)

5:2 “Aç bana, kız kardeşim, aşkım, eşsiz güvercinim!
Sırılsıklam oldu başım çiyden.
Kaküllerim gecenin neminden.”

Gelin dinlenmek isteyebilir, ama Güvey için aynı şey geçerli değildir. Gelinin kapısını çalarak içeri girmek ister. Sevgi ile gelinin duygularına seslenir, onun yüreğindeki soğumuş sevgiyi yenilemek ister. “Aç bana” şeklindeki dokunaklı sözcükleri gelinin yüreğini doldurmak için duyduğu özlemi ifade etmektedir. Geline okşayıcı sözler ile hitap eder, “kız kardeşim, aşkım, eşsiz güvercinim!” Geline şu sözler ile de hitap edebilirdi:” Kralın, dostun, sevgilin!” Ama sevgi gelinin yüreğine ulaşmak için daha planlı bir yol izler. Güvey geline onun hakkındaki duygularını hatırlatır. Gelinin soğuyan sevgisi Güveyin gelin hakkındaki düşüncelerini değiştirmemiştir. Ve sonra gelinin yüreğine son bir yaklaşımda bulunarak geline, onun uğruna katlandığı sıkıntılardan söz eder. Güvey, gelinin sevgisini uyandırmak için geceye, soğuğa, karanlığa ve çiye meydan okumuştur.

Gözümüzün önündeki tüm bu gizemli sahnede Mesih’in, O’nun sevgisinin tadını çıkartmamız için bizim O’ndan ayrılan duygularımızı yenilemek amacı ile nasıl hareket ettiğini göremiyor muyuz? O’nun olmadığı gecede huzurumuzu bu zavallı dünyada arayabiliriz. Ama O bizi O’ndan ayrı kalmamıza izin vermeyecek kadar çok sever. Rab bize, “uyumaya devam et ve dinlen” de diyebilir. Ama eğer O’ndan uzaklaşacak olursak, yenileyen lütfu ile bizi izler ve kapımızı çalar. Umut edelim ki, O’nun, yüreklerimizin kapılarını O’na kapalı bulduğu bir gün hiç gelmesin ve Laodikya kilisesindeki ılıklık, O’nu hiç bir zaman şu sözleri söylemesi için zorlamasın:”Aç bana!” Ne kadar da dokunaklı sözler! Soğuyan duygulardan söz eden bir öykü ne kadar da üzücüdür! Boş ve tatmin olmamış yürekler de öyle… ama O’nun değişmeyen sevgisinden ve yüreklerimizi Kendisi ile doldurmak için duyduğu özlemden söz eden öyküler ne kadar da bereketlidirler. O sanki şöyle demek ister gibidir: “başka taraflara döndünüz ve huzur bulmadınız; canınız uyuyor ama huzurlu değil, yüreğiniz uyanık ama tatmin edilmiş değil, şimdi yüreğinizi açın BANA.”

Ama Mesih Kendisini kabul etmesi için hiç bir canı zorlamaz. O asla davet edilmeyen bir konuk olmayacaktır.”Zorlanılmayı” sever; ve geline söylediği söz, “Aç” sözüdür. Güvey bekler ve girmeye isteklidir, ama gelin, yüreğinin kapısını “açmak” zorundadır. Mesih’e olan sevgimizin azlığından şikayetçi miyiz? Eğer O’na kapıyı açar ve içeri girmesine izin verir isek, yüreklerimizi doldurmak için isteklidir. Kapının yalnızca tek bir kolu vardır ve o kol da içerdedir, yani ancak bizim tarafımızdan kullanılabilir.

Evet, O bizim uyuyan duygularımızı uyandırabilir; bizim O’ndan sapan yüreklerimize rağmen O’nun bizi hala sevdiğinin farkında olmaktan daha iyi ne olabilir? O, hala, “Sen benimsin. Kız kardeşim, aşkım, eşsiz güvercinim, yavuklum” demeye hazırdır.

Ama bunun yanı sıra Mesih’in uğrumuza katlandığı acıları yeniden duymak, soğumuş yüreklerimizin harekete geçmesini gerektirmez mi? Canlarımızın Damadı yüreklerimizi kazanmak için çok sıkıntılı bir yolculuğu göze almıştır! Ne kadar büyük bir elem ve keder gecesine razı olmuştur; ve o gece sevgimizi kazanmak için O’nun üzerine düşen elem çiyleri ile nasıl da ıslanmıştır. Bizim yüreklerimizi kazanmak için Kendi yüreğinin kırılmasına izin vermiştir.

Eğer yüreklerimiz başka nesnelere yöneldi ise, eğer sevgimiz soğudu ise, dileğim, kapımızda duran ve kapımızı çalan Kişi hakkında taze ve yenilenmiş bir görüntü alalım ve O’nun şu sözleri söyleyerek yalvaran sesine kulak verelim:-

Yüreğininin duygularını istiyorum, “Aç kapıyı bana.”
Seni seviyorum.”Kız kardeşim, aşkım, güvercinim, yavuklum.”
Senin için acılar çektim, “Bu nedenle başım çiyden, kaküllerim gecenin neminden sırılsıklam oldu.”

Gelin (3-8)

5:3 Entarimi çıkardım, yine giyinmeli miyim?
Ayaklarımı yıkadım, yine kirletmeli miyim?

Gelin bu dokunaklı ricaya duyarsız olmamasına rağmen, üzerindeki tembelliği nasıl atacağını bilmemektedir. Gelin için entarisini çıkartmak giymesinden daha kolaydır, belindeki kuşağı çözmek onu beline sarmaktan daha kolaydır. Bu ricaya karşılık vermek, enerji ve fedakarlık gerektirir. Rahatlığı konusundaki bencilliği gelini zayıf düşürmüştür ve bu yüzden gelin aynı soruyu iki kez sorar, “Nasıl yapmalıyım?” Üzerindeki tembelliği kendi çabası ile atamayacağını gerçekten öğrenmesi gerekmektedir. Aynı şekilde Mesih’e olan sevgimiz soğuduğu zaman biz de gelin gibi, kendi işlerimize dalarız ve aslında böyle dokunaklı ricalar ilgimizi çekmesine ve bir şekilde harekete geçmeyi istememizi sağlamasına rağmen, yine de bu ruhsal ağırlığı üzerimizden nasıl atacağımızı bilemeyiz. Bizler canlarımızı yenileyemesek dahi, O canlarımızı yenileyebilir ve yeniler. “O, canımı tazeler” ifadesi Mezmur yazarının da yaşamış olduğu bir deneyimdir. Ve bunu izleyen bölümde sevginin soğuyan duyguları tazelemeye başladığını görürüz; bu işlem benliğe açısından gerçekten acı verebilir ama sonunda bereket sağlar.

5:4 Kapı deliğinden uzattı elini sevgilim,
Aşk duygularım kabardı onun için.

Damat daha önce konuşmuştu, ama şimdi geline elini uzatmaktadır ve O’nun bu sessiz yaklaşımı gelinin yüreğini Damada duyduğu özlem ile doldurur. Petrus da aynı deneyimi, Rabbi inkar ettiği anda Rabbin “dönüp ona baktığı” zaman yaşadı. Bu bakış, sözlerden daha fazlasını ifade ettiği için daha etkili idi ve şunları söyler gibi idi: “Sen Beni inkar ettin, ama Ben seni seviyorum." Ve neşidemizde damadın elini uzatması gibi bu bakış da canın yenilenmesi işlemini başlattı, çünkü “Petrus dışarı çıktı ve acı acı ağladı.” Ve hata yaptığımız zaman, Rab, bize değişmeyen sevgisini gösteren o çivi delikli elini gösterdiğinde, yüreklerimiz için için yanmaz mı?

5:5 Kalktım, sevgilime kapıyı açayım diye,
Mür elimden damladı,
Ve parmaklarımdan aktı
Sürgü tokmakları üzerine.
5:6 Kapıyı açtım sevgilime,
Ama sevgilim yoktu, gitmişti!
Kendimden geçmişim o konuşurken.
Aradım onu, ama bulamadım,
Seslendim, ama yanıt vermedi.

Bu yaklaşım, gelinin tembelliğini yok etti. Sevgilisine kapıyı açmak için kalktı. Girmek için uğraştığı kapı onun varlığı ile güzel bir koku saçtı. Ama o kendisini geri çekti. Ama bu şekilde sevgi göstererek gelinin duygularını uyandırmak istedi. Eğer yakına gelseydi, gelin ona karşılık vermeyecekti, bu nedenle geri çekilmesinin tek nedeni, gelinin duygularını canlandırmaktı. Ve bu yaklaşımı gelin üzerinde ne kadar da etkili oldu! Gelinin sevgi duyguları tamamıyla kabardı, yüreğinin dil ile konuştu: “Kalktım”, “Sevgilime kapıyı açtım”, “Onu aradım”, “Ona seslendim”…. Her ifadesi ile duygularında canlanan yeni enerji ilan edilmektedir. Ancak o anda tüm bunlar boştur, çünkü sevgilisi gitmiştir ve giderken geline bir yanıt vermemiştir. Sevgili önce gelinin peşinden koştu; gelinden bir karşılık bulamayınca sevgisi şekil değiştirdi ve o zaman gelin sevgilisinin peşinden koşan kişi haline geldi. Ama yanıt alamama sırası şimdi artık Damat’ta değil kendisinde idi. Bu durumda Damadın sevgisi değişmiş miydi? Damat, gelininden vaz mı geçmişti? Ah, hayır, değişen sevgisi değildi, değişen sevgisini ifade ediş şekli idi. Gelinin sevgi beraberliğinin kolayca kaybedileceğini ve yalnızca alçakgönüllü hale getiren deneyimler aracılığı ile yeniden düzeleceğini öğrenmesi gerekiyordu.

Ve sevgi, Emmaus yolundaki iki öğrencinin “ağır yürekleri” ile de aynı şekilde ilgilenir. İki öğrenci yolda yürüyorlardı , ama onları izleyen Rab idi ve yenileyen lütfu ile onların “ağır yüreklerini”, “hararetli yürekler” haline getirdi. İki öğrencinin duygularını harekete geçirdikten sonra, onların “gözlerinin önünden kayboldu”. Onları arayan Kişi, onlardan uzaklaşan Kişi oldu. Ve bu davranışı ile ardında O’ndan uzaklaşan iki kişi yerine O’nun ardından giden iki kişi bırakmış oldu. Çünkü o gece hemen aynı saatte kalktılar ve Yeruşalim’e geri döndüler. Rabbi aradılar ve Rabbi O’na ait olan diğerlerinin yanında buldular.

Rab, ardından gidilmesini sever ve O’nun ardından gidenler hayal kırıklığına uğramayacaklardır; soğuyan yürekleri neden ile acı veren deneyimlerden geçmeleri gerekse bile yürekleri Mesih’in sevgisinin sevinci ile yeniden tazelenecektir. Gelinin daha sonra Damadın ardından giderken yaşadığı deneyim bu tür bir deneyim idi.

5:7 Kenti dolaşan bekçiler buldu beni;
Dövüp yaraladılar.
Sur bekçileri alıp götürdü şalımı.

Sevgi eksikliğinin anlamı, Damadın varlığının eksikliğidir. Ama bu durum gelinin kenti dolaşan bekçiler ve sur bekçileri tarafından kötü davranış görmesine neden olur.

Bekçilerin görevi kentte düzeni sağlamaktır. Bir gelinin yanında Damadı olmadan gece vakti kentte dolaştığını gördüler. Bu durum düzene aykırı bir davranış idi ve gelini haklı olarak azarladılar. “O’nu dövüp yaraladılar, ama “bir dostun açtığı yaralar sadıktır.” Aynı şekilde sur bekçileri de kenti düşman saldırılarına karşı koruma görevini üstlenmişlerdir ve bu görevleri uyarınca kimin dost kimin düşman olduğunu ayırt etmek için her geleni kontrol etmeleri gerekir. Geline uyguladıkları davranışları ile görevlerini yerine getirmişlerdir. Gelinin gerçekten olduğunu söylediği kişi olup olmadığını anlamaları gerekir ve bu nedenle gelinin şalını alıp götürürler. Yoldan çıkıp dolaşmaya başladığımızda, kendimizi canlarımızın gözetmeninin paylamasına maruz bırakmış olmuyor muyuz? Rab, genellikle bu yenileme işini diğer kişiler aracılığı ile sürdürür. Yuhanna Markos konusunda Barnabas ile keskin bir çekişme yaşayan Pavlus’un bir nöbetçinin görevini yaptığını söyleyemez miyiz? Ve yine aynı şekilde Petrus’a karşı çıkarak onun ikiyüzlülüğünü yüzüne vurduğu zaman da bir sur bekçisinin görevini yerine getirmiyor muydu? Bu davranışı ile bir şekilde Petrus’un şalını ya da peçesini indirmişti. Bu tür deneyimler acı verseler bile, gerçek canda şifa görevi yapmış olurlar. Aynı durum gelin için de geçerlidir; “Kent bekçilerinin” ve “sur bekçilerinin” davranışı da yanı şekilde gelinin yüreğinde Damat iç in daha derin özlem duyguları uyandırdı – bu özlem duyguları öylesine yoğunlardı ki, gelin onları etrafındaki kişilerden gizleyemedi.

5:8 Size ant içiriyorum, ey Yeruşalim kızları!
Eğer sevgilimi bulursanız,
Söyleyin ona, aşk hastasıyım ben

Yüreğinin özlemlerini gizleyemeyen gelin, diğer kişileri, sevgilisini buldukları takdirde ona aşk hastası olduğunu bildirmeleri için ant içirir. Sevgilisi ile kimi kast ettiğini herkesin bildiğini düşünür. Ama Damat gelinin ant içirdiği kişiler tarafından tanınan biri değildir.

Yeruşalim Kızları (9)

5:9 Farkı ne sevgilinin öbürlerinden,
Ey güzeller güzeli?
Farkı ne ki, bize böyle ant içiriyorsun?

Yeruşalim kızları, Damat ile yaşanan sevginin mahremiyetini hiç bir zaman bilmemişlerdir ve gelinin yüreğini doldurmuş olan bu sevgiyi anlayamazlar. “Farkı ne sevgilinin öbürlerinden?” diye sorarlar. Ama bu, yalnızca gelinin yenilenmesi işlemindeki bir diğer adımdır. Gelinin motiflerinin araştırılması gerekir. Gelinin sevgilisi gelin için diğerlerinden farklı mıdır? Diğer kişilerin bakış açısı ile bu farklılık anlaşılamaz. Gelin, önce, Damat olmadat olmadan huzurlu idi ve Damat gelip kapıyı çaldığı zaman, onu içeri almak için kendisini harekete geçirememişti.

Petrus şu sözleri ile Rabbe büyük bir sevgi beyanında bulundu, “Herkes seni inkar etse bile ben asla inkar etmem.” Ama Petrus, bahçede uyuduğu zaman Rab için az sevgi gösterdi ve sarayın avlusunda O’nu inkar ederken ise hiç sevgi göstermedi. Petrus yenilenirken, kendisine “Beni seviyor musun?” şeklindeki aynı sorunun üç kez sorulması ne kadar da uygundu.

Araştırma içeren bu soruya gelinin verdiği karşılık O’na olan duygularının gerçekliğini kanıtlar, çünkü yüreğinde Damat ile ilgili duygularını ortaya döker.

Gelin (10-16)

5:10 Sevgilimin teni pembe-beyaz, ışıl ışıl yanıyor!
Göze çarpıyor on binler arasında.
5:11 Başı saf altın,
Kakülleri kıvır kıvır, kuzgun gibi siyah.
5:12 Akarsu kıyısındaki
Güvercinler gibi gözleri;
Süt ile yıkanmış,
Yuvasındaki mücevher sanki.
5:13 Yanakları güzel kokulu tarhlar gibi,
Nefis kokular saçıyor.
Dudakları zambak gibi,
Mür yağı damlatıyor.
5:14 Elleri, üzerine sarı yakut kakılmış altın çubuklar,
Gövdesi laciverttaşı ile süslenmiş cilalı fildişi.
5:15 Mermer sütun bacakları
Saf altın ayaklıklar üzerine kurulmuş.
Boyu bosu Lübnan dağları gibi,
Lübnan’ın sedir ağaçları gibi eşsiz.
5:16 Ağzı çok tatlı,
Tepeden tırnağa güzel.
İşte böyledir sevgilim, böyledir
Yarim işte böyledir Yeruşalim kızları!

Bu sevgi dolu tanımlama aslında sevginin uyandırılması konusunda atılan bir diğer adımdır. Çünkü gelin Damat’ın mükemmel özelliklerini başkalarına açıklarken yüreği onunla ve onun görkemleri ile doludur ve yüreği en derin noktalarına kadar yenilenmiş ve tazelenmiştir. Mesih’in mükemmellikleri ve görkemleri konusunda diğer kişilere tanıklık etmek kişinin Mesih’e duyduğu kendi sevgisini canlandıracağı ve ateşleyeceği kesindir.

Bu görkemli tanımlama yalnızca Mesih’e uygulanabilir. Gözümüzün önünde canlandırılan mükemmellikler O’na aittir. “teni pembe-beyaz ışıl ışıl yanan, on binler arasında göze çarpan” yalnızca O’dur. Diğerlerinin özellikleri ne olursa olsun, “en önde gelen” O’dur. Başka kişilerin sayıları ne kadar çok olursa olsun, on binler arasında göze çarpan” O’dur.

Tanrısal görkemi içinde, Başı saf altından olan O’dur.

Kakülleri kıvır kıvır ve kuzgun gibi siyahtır ve erkeklik gücüne işaret eder. Ne beyazlanan saçlar, ne yaşlanma belirtileri ne de bozulmalar; bunların hiç birinin O’nun üzerinde etkisi yoktur ve asla olmayacaktır. Herkes yaşlanabilir ama O asla yaşlanmaz. O’nun yılları asla son bulmaz.

O’nun güvercin gözlerine benzetilen gözleri şefkatli merhametini ima ederler. “Süt ile yıkanmış” ifadesi saflığı belirtir. “Senin gözlerin kötülüğe bakamayacak kadar saftır. Gözleri “yuvasındaki mücevhere” benzetiliyor; bunun anlamı, “O’nun gözünde her şeyin çıplak ve net” olmasıdır.

Yanaklar güzellik ve çekicilikten söz ederler. Dünya Mesih’te hiç bir güzellik görmedi, ve O’nun yanaklarına tokat attı. Yahuda O’nu yanağından öperken, O’nu çekici bulduğunu gösteriyor gibi idi, ama bunu yaparken amacı O’nu ele vermek ve O’na ihanet etmekti. Öte yandan, imanlı, Mesih’in güzelliğinden ve çekiciliğinden haz duyabilir, imanlı için Mesih’in yanakları güzel kokulu tarhlar gibidir, nefis kokular saçar ve yanından geçenleri hayran bırakır.

Dudakları mür yağı damlatan zambaklara benzetilir. Zambak saflığı, hoş kokulu mür ise lütfu ima eder. Yeşaya’nın, dudakları kirli bir adam olduğunu itiraf etmesi gerekmişti. Ama Mesih’in dudakları saf ve temizdi; O’nun ağzından kötü hiç bir şey çıkmadı. Mesih için şöyle bir ifade kullanılabilirdi:” Dudakların lütuf damlatıyor.” O, bu dünyadan geçerken, dudaklarından hoş kokulu mürü andıran lütuf sözcükleri damladı.

Elleri, üzerine sarı yakut kakılmış altın çubuklara benzetilir. Yüzük, bir yetki sembolüdür (Yaratılış 41:42; Ester 3 :10) ve sevgi belirtisidir (Luka 15.22). İnsanlar Mesih’e duydukları nefreti O’nun sevgi ellerini bir çarmıha çivileyerek ifade ettiler. Ama imanlı, tüm gücün Mesih’in ellerinde bulunduğunu fark etmekten zevk duyar. Ancak, gücü kullanan el sevgi ile hareket eder.

Gövdesi, laciverttaşı ile süslenmiş cilalı fildişine benzetilir. Fildişinin beyazlığı ve pürüzsüzlüğü Mesih’in lekesiz ya da hatasız mükemmelliğini ve laciverttaşı ise eşsiz değerini ima eder. Petrus, Mesih’in bu iki özelliğinden iki yerde söz eder. “Lekesiz ve kusursuz” ve “seçkin, değerli” ifadelerini kullanır (1 Petrus 1:19; 1 Petrus 2:7).

Bacakları saf altın ayaklıklar üzerine kurulmuş mermer sütunlara benzetilir. Bu benzetme Rab İsa’nın amacının gücünü ve dengesini ima ederler. Saf altın ayaklıklar Mesih’in tüm değişmezliğinin ve gücünün temelinin tanrısal doğruluğu olduğunu belirtir.

Boyu bosu ile kast edilen yalnızca yüzü değil ama tüm görünümüdür. Lübnan dağlarına benzetilir, bu örnek ile gözümüzün önüne getirilen, Mesih’in üstünlüğü ve saygınlığıdır.

Ağzı çok tatlıdır. Neşidede“ağız” ile bağlantılı olarak anlatılmak istenen, konuşmadan ziyade öpüştür. Gelinin hararetli tanımlamasındaki bu cümle bu nedenle Mesih’in sevgisinin tatlılığını ortaya koymak için hizmet etmektedir.

“O, tepeden tırnağa güzeldir.” Mesih’te harika bir objeye sahibiz. O, tepeden tırnağa güzeldir. Yürek bu yüzden doyuma ulaşıp huzur bulabilir. Daniel’in görümünde baş saf altından idi. Bacakları demirden ve ayaklarının bir kesimi kilden idi. Burada ise Damat’ın başı saf altına ve ayakları ise altın ayaklıklar üzerine kurulmuş mermer sütunlara benzetilir. Sevgili’de bozukluk ya da çürüklük yoktur. Tüm görünümü görkemlidir, O, tepeden tırnağa güzeldir.

Gelin sevgilisini tanımlamaya son verdikten sonra şu sözleri ekleyebilir:”İşte böyledir sevgilim, böyledir yarim (dostum).” Kurtulmuş olan herkes Mesih’ten aynı şekilde söz edebilir, “O, benim Sevgilimdir, O, benim dostumdur” ve bir araya geldikleri zaman şu şarkıyı söyleyebilirler:—

“Ölümlü insanların bildikleri,
Meleklerin sahip oldukları
Bilgelik, sevgi ve güç ile ilgili
Tüm görkemli adları bir araya getirin;
Hepsi bir arada olsa bile
O’nun değerini anlatmaktan aciz kalırlar.

Yeruşalim Kızları (6:1)

6:1 Nereye gitti sevgilin,
Ey güzeller güzeli,
Ne yana yöneldi?
Biz de onu arayalım seninle birlikte.

Damat hakkındaki güzel tanımlama Yeruşalim kızlarının zihninde başka bir soru uyandırır. Geline şu soruyu sormuşlardı: “Farkı ne sevgilinin öbürlerinden?” şimdi ise, “Sevgilin nereye gitti?” diye sorarlar. Gelinin duygularının tam canlanışı bu iki soruya verilecek olan yanıtlarda ortaya çıkar. Eğer Mesih’e olan sevgimiz soğudu ise, o zaman bu iki soruyu şöyle yanıtlayalım, “O kimdir?” ve “Nerededir?” Ve biz O’nunla meşgul iken, soğumuş yüreklerimiz O’nun sevgisinin ateşi ile ısınacaktır.

Gelin (6:2,3)

6:2 Bahçesine indi sevgilim,
Güzel kokulu tarhlara,
Bahçede gezinmek, zambak toplamak için.
6:3 Ben sevgilime aitim, sevgilim de bana.
Gezinip duruyor (sürüsünü besliyor) zambaklar arasında.

Gelin vecit hali (aşırı sevinç) içinde Damat’ın mükemmellikleri üzerinde durmuş ve yalnızca O’nunla ilgilenmiştir; bu nedenle zihni canlanmıştır, öyle ki, sevgilisi uzaklaştığı zaman, O’nun gittiğini hemen anlar. O’nu kentte aramış ama bulamamıştı. “Sevgilim bahçesine indi” der. Bahçe, sevgilisinin gezindiği ve zambak topladığı hoş kokulu bir yerdir. Bu dünyada Mesih’in yüreğine hizmet edenler “bu dünyada O’na ait olan” kişilerdir. O, Kendisine ait olanlardan büyük haz duyar. Güzel kokulu tarhları bulduğu yer kendisine ait olanların bulunduğu yerdir. Rabbin bahçesi, O’nun sevdiklerinden oluşur ve yenilenen canlar Mesih’in, anca halının yanında bulunabileceğini çok iyi bilirler. Aynı durum Emmaus yolundaki iki öğrenci içinde geçerli idi. Canları yenilendiği zaman, hemen o anda kalktılar ve Yeruşalim’e geri döndüler. (Luka 24)

Damat (6:4-9)

6:4 Sevgilim, Tirsa kadar güzelsin,
Yeruşalim kadar şirin,
Sancak açmış bir ordu adar görkemli.

Gelin, kendisini Damat’ın huzurunda buluncaya kadar adım adım yönlendirilmeye devam eder ve en sonunda onun sesini işitir. Kulaklarının işittiği ilk sözler gelini şaşırtır: “Çok güzelsin, aşkım.” Sevgisi soğumuş yüreğin tekrar onun varlığına çekildiği zaman, duyacağı en dokunaklı sözler değil midir bunlar? Burada fark edilmesi gereken, gelinin hala tüm tatlılığı ile şu sözleri söyleyebilmesidir: “Ben sevgilime aidim, sevgilim de bana.” Yenilenmiş bir can lütuf ile dolu şu sözleri duymaktan ne büyük bir zevk alır: “Çok güzelsin aşkım”. Yürek, tam böyle bir Kurtarıcı’dan uzaklaştığı için kendisini azarlamaya hazırlanır iken, yenilenmiş can kendi duyarsızlığı konusunda tam çok üzüldüğü anda, O’nun: “Çok güzelsin aşkım” sözlerini duymak ne kadar hoştur. Yüreğimin, bir paylama sözünü gerçekten hak ettiği anda, bunun asine bir takdir sözcüğü işitmek ne kadar dokunaklıdır. Rabbin diriliş gününde buna benzer bir olay hatırlarız. O’na ait olanlar kapalı kapılar ardında toplandılar ve “İsa’nın Kendisi gelip onların ortasında durdu. Bu kişilerden bazıları O’nun acıdan adeta can çekiştiği saatte uyumuşlardı. Düşmanlarının önünde hepsi O’nu terk etmiş ve savaş gününde O’nun yanından kaçmışlardı. Bu nedenle, aklımıza şu soru gelebilir. “O, Kendi zafer gününde bu kişilere karşı mı olacak?” Hayır, onlara söylediği ilk sözler şunlardır: “Size esenlik olsun!”

Damat, kendisine çok pahalıya mal olan kişiye duyduğu beğeniyi ifade etmeye devam eder. Yeryüzünün en güzel kentleri ve dünyanın en çok değer verdiği şeyler, gelinin güzelliğini tanımlamak için hizmet ederler.

6:5 Çevir gözlerini benden,
Çünkü şaşırtıyorlar beni.
Gilat dağının yamaçlarından inen
Keçi sürüsünü andırıyor siyah saçların.
6:6 Yeni yıkanmış, sudan çıkmış dişi
Koyun sürüsü gibi dişlerin,
Hepsinin ikizi var;
Yavrusunu yitiren yok aralarında.
6:7 Peçenin ardındaki yanakların
Nar parçası sanki.

Damat, gelinin yanından uzaklaşmış olsa bile gelin hakkındaki düşüncelerinde bir değişiklik olmamıştır. Daha önceki bir neşide de gelinin mükemmelliklerini tanımlama konusunda aynı örnekler kullanılmıştır. (4:1-3) Gelin böylelikle, Damadın yüreğinde bir değişiklik olmadığından emin kılınır.

6:2 Altmış kraliçe,
Seksen cariye,
Sayısız bakire kız olabilir;
6:3 Ama bir tanedir benim eşsiz güvercinim.
Biricik kızıdır annesinin.
Gözbebeği kendisini doğuranın.
Kızlar sevgilimi görünce,
“Ne mutlu ona!” dediler.
Kraliçeler, cariyeler onu övdüler.

Damat burada gelin hakkında konuşuyor olsa bile, artık gelinin kendisine konuşmamaktadır. Gelinin Geline duyduğu değişmez sevgisi ve takdiri konusunda gelinin yüreğini emin kılmak ile yetinmez ve daha da ileri gidecek ve diğer kişilerin önünde gelini haklı çıkaracaktır. Gelini sevdiğini bütün dünya bilecek ve geline olan duygularında gelinin eşsiz bir yere sahip olduğunu öğrenecektir. Başka kraliçeler ve başka eşler var olabilir. Ama onun gelini, yüreğindeki en üstün yere sahiptir. Gelinini hiç bir şey ile kıyaslayamaz ve herkesin önünde gelininin kendisi için ne ifade ettiğini açıklamak ile dünyanın, gelinine sunacağı övgüyü garanti eder. Gelecekteki bir günde yenilenmiş İsrail uluslar arasında böyle olacaktır. Ve kilisenin soğuk yüreği sıcak olduğu zaman, Rabbin şu dokunaklı sözleri ile uyumlu bir durum gerçekleşecektir: “Onları getirecek ve senin ayaklarının önünde diz çöktüreceğim ve onlar seni sevdiğimi bilecekler. “ Yenilenmiş bir can için farklı bir durum olabilir mi? Rab ile ilişkisinde gizlice yenilenen tek kişi yalnızca Petrus değildir. Ama Rab için verdiği hizmette Petrus’a herkesin önünde sahip çıkılır ve hizmeti nedeni ile onurlandırılır.

Yeruşalim Kızları (6:10)

6:10 Kimdir bu kadın?
Şafak gibi beliren,
Ay kadar güzel,
Güneş kadar parlak.
Sancak açmış bir ordu kadar görkemli.

Damat, kızların gelini bereketlemelerini ve kraliçelerin gelini övmelerini söylemiştir. Ve şimdi kızlar gelinin görkemlerini örnekler ile tanımlamak için bir araya gelirler. Damat, gelinin güzelliğini anlatmak için yeryüzünün en güzel yerlerini örnek vermiştir. Ve şimdi Yeruşalim kızları, yenilenmiş geline sundukları övgüleri ifade etmek için gökyüzündeki en görkemli objeleri kullanırlar. Tüm başarısızlıklar ve soğumuş olan yürek geçmişte kalmıştır ve gelin bir sabah kadar taze, ay ışığı kadar saf ve güneş gibi parlak bir şekilde ortaya çımıştır.

Damat (6:11,12)

6:11 Ceviz bahçesine indim,
Yeşermiş vadiyi göreyim diye.
Asma tomurcuk verdi mi,
Narlar çiçek açtı mı bakayım diye.

Neşide, damadın, canının çektiği zahmetin semeresini görmesi sonucu duyduğu tatmin ile sona erer. Sevgilimiz, gelinini garanti altına almak için ölüm vadisine inmiştir. Bizler de Ezgi’deki gelin gibi, çöl yolculuğumuzda alçalma vadisine inmişizdir, ama en sonunda Mesih, “vadinin meyvelerini” toplayacaktır. Bahçede, Kendisine ait olanların arasındaki yerini alacak ve meyveler ona tatlı gelecektir. Yerse1l halkının arasına geldiği zaman, meyve aramış ama hiç bir meyve bulamamıştı. Yücelik gününde meyve arayarak geldi ği zaman, meyve bulacak mıdır? Asmalar tomurcuk verecek ve narlar çiçek açacak mı? Bu sorunun yanıtı hemen gelir:—

6:12 Nasıl oldu farkına varmadan,
Tutkum bindirdi beni soylu halkımın savaş arabalarına.

O’nun istekli halkı O’nu hemen zafer ve görkem konumuna yüceltti. Ve O’nu savaş arabalarına bindirdi. Mezmur’da yazılı olduğu gibi, “At sırtında, görkem ile ve zafer ile ilerle. Gerçek ve adalet uğruna, sağ elin korkunç işler göstersin.” Gelin, bir zamanlar damadı kendisinden uzaklaştırmıştı, ama şimdi O’nu kabul ettiğini yüksek ses ile ilan ediyor. O, öylesine harika çalışacak ki, O’nun halkı tüm dünyanın önünde övgü elde edecek, ancak elbette yine de Galip olan O’dur. İstekli halının savaş arabalarına bindirilerek yüceltilen O’dur. Yenilenen İsrail şöyle diyecek:” Rab yaptı bunları” (Mezmur 22:31) Yüceltilmiş kilise taçlarını O’nun önüne atarak şöyle diyecek:”Ey Rab, kutsal olan yalnız sensin!” Rab, farklı zamanlarda ve farklı şekillerde itseli halkı tarafından savaş arabalarına bindirilecektir.