Bölüm Bir
İslam’ın Temel Öğretişleri
Bu kitabın amacı, İslam’ın iddialarını Hristiyan bakış açısından anlamak ve değerlendirmektir. Bir başka görüşü, önce onu anlamadan, doğru olarak değerlendirmenin imkansız olduğuna inanıyoruz. Bu kitabın yazarları olarak birimizin bir Hristiyan ve diğerimizin Müslüman olarak yetiştirilmiş kişiler olmamız nedeni ile, her iki görüşü de iyi anlama konusunda avantajlı olduğumuza inanıyoruz. Ayrıca, her dinin temel kaynaklarına, özellikle Kuran’a ve Kutsal Kitap’a, onlara hakim olarak başvurma özelliğine sahibiz. Kuran ve Kutsal Kitap konusundaki anlayışımızı zenginleştirmek için her dine ait standart öğretmenler ve yorumcular seçtik. Bu ilk bölümde elimizden geldiği kadar tarafsız olmaya gayret ederek, farklı mezheplerin değişik düşüncelerinin yönünden ayrılıp Müslüman çoğunluğun inandığı konuları vurgulamaya ve İslam’ın temel öğretişlerini ortaya koymaya çalıştık.
1. Bölüm
İslam’daki Tektanrıcılığı Anlamak
Dinlerin çoğunda olduğu gibi, Müslümanlıkta da çeşitli mezhepler mevcuttur (Ek 1’e bakınız). Burada vurgulamaya çalıştığımız konu, Müslümanlar’ın çoğunun ortak inançlarıdır.
İslam’ın gücü, uyguladığı törenlerinde ya da ahlakında değildir. İslam’ın gücü, tek bir büyük düşünceye sahip olmasındadır: Tektanrıcılık. Dünya dinleri arasında İslam iman ikrarından daha kısa bir iman ikrarına sahip olan başka bir din yoktur ve hiçbir iman ikrarı, Müslüman iman ikrarı kadar iyi bilinmez ve onun tekrarlandığı kadar sık tekrarlanmaz. Müslüman teolojisinin, felsefesinin ve dini yaşamının tüm sistemi, yedi sözcük ile özetlenir: La İlahe İllallah, Muhammedan Resulullah, “Allah’tan başka Tanrı yoktur ve Muhammed Allah’ın Elçisidir.” Müslüman aile yaşamının düsturu budur ve bir çocuğu bir imanlı yapan ve ölmekte olan birinin kulağına fısıldanan son mesajdaki törensel formül bu sözlerdir. Bu sözleri tekrarlayan imansız biri, bir Müslüman’a dönüşür ve Müslümanlıktan uzaklaşmış biri, yine bu sözcükleri tekrarladığı takdirde ruhsal kardeşliğe tekrar kabul edilir. Sadık kişi, bu iman ikrarı aracılığı ile günde beş kez namaz kılmaya çağrılır ve İslam birliğinin tüm birbirine karşı olan mezhepleri bu sözcüklerin oluşturduğu platformda bir araya gelirler. Bu iman ikrarı İslam dininin esas temelidir. 1
Tanrı düşüncesi İslam’da temel oluşturduğu için, bu bölüm Tanrı öğretişini Kuran’da ve İslam teolojisinde sunulan biçimde analiz edecektir. Önce, Tanrı için kullanılan “Allah” sözcüğünün önemi üzerinde düşüneceğiz. İkinci olarak, Tanrı’nın doğasını ve karakterini Müslümanlar’ın anladığı şekilde açıklamaya çalışacağız. Üçüncü olarak ise, tartışmamızı, Tanrı ve tüm yarattıkları, özellikle insan varlıkları arasındaki ilişki üzerinde odaklayacağız.
“Allah” Sözcüğünün Anlamı
Allah, İslam’da Tanrı’nın kişisel ismidir. Biz bu kitapta, bazı kişilerin yaptığı gibi, “Allah” ve İngilizce’deki Tanrı (God) sözcüğü arasında bir ayırım yapmıyoruz. Çok iyi tanınan bir Müslüman yazarın belirtmiş olduğu gibi, “Al Lah” Arapça’da “Tanrı” (The Divinity) anlamına gelir: tek bir Tanrı’dır, yalnızca doğru bir kopyanın “Tanrı” kelimesinin yardımı ile sözcüğün gerçek anlamını ifade edebileceğini ima eder. Müslümanlar için ‘Allah’, Musa’nın ve İsa’nın Tanrısı’ndan farklı biri değildir. 2
Bu uyarı ile aynı fikirde olan, İslam’ın önem verdiği Hristiyan bilimci Kenneth Cragg da şu görüşü ileri sürer: “Hem Hristiyan hem de Müslüman inancı, her şeye egemen olan tek bir Yaratıcı-Tanrı’ya inandığı için, O’ndan söz ettikleri zaman, kullandıkları kelime ne olursa olsun, aynı Varlık’a işaret ettikleri aşikârdır. Bu görüşün aksinin gerçek olduğunu var saymak zihin karıştırır. Anlayışların farklı olmalarına rağmen konularının aynı olduğunu akılda tutmak önemlidir. Müslüman ve Hristiyan’ın Tanrı anlayışı ile ilgili farklılıklara sahip oldukları kesindir, bu konuda hiçbir kuşku yoktur, ve bu farklılıklar önemlidirler ve sabır ile incelenmeleri gerekir. Ancak, her şeyin üstündeki Tek ve aynı Tanrı’nın her ikisinde de gerçeklik olduğundan kuşkulanmak tüm karşılıklı görevlerimiz için mahvedici olurdu. 3 Arap Hristiyanlar Tanrı için “Allah” sözcüğünü kullanırlar. Onların bu sözcük ile ilgili anlayışları Müslümanlar’ın anlayışlarından farklıdır, ama her ikisinin de zihinlerinde kast edilen kavram aynıdır.
Allah Sözcüğünün Etimolojisi
Müslüman yorumcular ve sözlük düzenleyicileri arasında Arapça “Allah” sözcüğünün gerçek anlamı ile ilgili pek çok spekülasyon ve sınırsız sayıda tartışma mevcuttur. Saygın Müslüman yorumcularından biri olan Beyzavi, Allah sözcüğünün “(türetilmiş) bir kök olan illaha = zihin karışıklığı kökünden ortaya çıktığını söyler, çünkü zihin Sınırsız Olan düşüncesini biçimlendirmeye çalıştığı zaman karmaşa yaşar! 4 Ama yine de, “bazı Müslüman teologlarının düşüncesine göre, bu sözcüğün türetilmiş olduğunu düşünmek bile küfür sayılır! …Tanrı’nın vücuda getirilmemiş olduğunu söylerler ve bu nedenle Tanrı’nın adı da türetilemez. O, ilktir ve alemlerin yaratılmasından önce Arapça bir ada sahipti. 5 Muheet-el-Muheet sözlüğünün yazarı şöyle der: “Allah, gerekli Varlığın adıdır. En Üstün Olan’ın bu adının türetilişi hakkında yirmi farklı görüş mevcuttur; bu görüşler arasında en uygun olan kökün illah oluşudur, fiile -miş” yapılı ortaç biçimi, ya da fi’al ölçüsü konur, fiil: ilaho = tapınmak, tapınmanın üstün objesini belirtmek için belirleyiciye önek konur. 6
Müslüman bir yazar ve inanç savunucusu olan Ajijola, şöyle yazar: “Arapça dilinde ‘ilah’ sözcüğü ‘kendisine tapınılan’ anlamına gelir. Diğer yandan ‘Allah’ sözcüğü, Tanrı’nın elzem kişisel adıdır. ‘La ilahe illallah’ ifadesinin birebir anlamı şudur, ‘Allah adı ile bilinen Tek Büyük varlığın dışında başka ilah yoktur.’” 7
Cragg, çok büyük övgü alan The Call of the Minaret (Minarenin Çağrısı) adlı eserinde şu noktaya dikkat çeker: “Bir Tanrı” anlamına gelen Arapça ilahun formu, tanrılık için kullanılan İbranice ve Aramice’deki sözcüklere benzer. “Tanrı” anlamına gelen kesin belirleyici El-İlahü ile birlikte kullanıldığı zaman, harfi tarifin sessiz l harfi, sözcüğün ilk hecesindeki aynı harf ile birleşir; bu şekilde Al-lah sözcüğünü oluşturmak için i sesi çıkartılmış olur. Eğer sözcüğü gerçek Arapça biçiminden çıkartırsak, geriye kalanın orijin olduğu açıktır. Eğer bazı bilginlerin inandığı gibi sözcük bu orijine sahip değilse, ama tarihi açıdan kardeş bir dilden türetildiyse, anlamı aynıdır. Allah ‘Tanrı’ anlamına gelir; İngilizce’deki çağırışım kesin harfi tarifi dahi atlayarak ve büyük harf kullanarak Arapça’da eksik olan bir düzeni elde eder. 8
“Allah” Sözcüğünün İslamiyet’ten Önceki Kullanımı
“Allah” sözcüğünün tam etimolojisi kesin bir şekilde kararlaştırılamasa dahi, 9 tarihi kayıtlar nedeni ile emin olabileceğimiz tek bir şey vardır: İslamiyet döneminden önceki Araplar, tüm putperestliklerine rağmen, Allah’ın, en üstün Tanrı olarak varlığını biliyor ve kabul ediyorlardı. Bu düşüncenin kanıtı konusunda Cragg’ın yorumu şudur: “Müslüman iman ikrarının olumsuz biçiminden ortaya çıkan açıktır: ‘Tanrı’dan başka tanrı yoktur’; böylelikle anlıyoruz ki, Allah’ın varlığı ve rabliği İslamiyet döneminden önceki Arabistan’da biliniyor ve fark ediliyordu. Peygamberin görevi Tanrı’nın varlığını duyurmak değildi, onun görevi tüm diğer tanrıların varlığını inkâr etmekti. Muhammed’in kendi babasının Tanrı’nın kulu anlamına gelen Abdullah adını taşıdığı gerçeği, Tanrı’nın, İslamiyet döneminden önce bu ad ile bilindiğini ortaya koyar.” 10 Cragg sözlerine şöyle devam eder: “Bu durumda Peygamberin çağdaşlarının Üstün bir Varlığı tanıdıklarına dair hiçbir kuşku olamaz, ama bu Üstün Varlık onların zihinlerine hakim değildi. Aksine, onlar daha doğrudan ve daha sık bir şekilde daha küçük tanrıları düşündüler, günlük yaşamlarında kızlarına, hatta belki oğullarına, savaşları, hasatları ve verimliliklerine olan bağlılıkları Allah’a olan bağlılıklarından daha fazlaydı.” 11
Zwemer bu konu ile ilgili benzer bir düşüce aktarır: “Ancak tarih, Muhammed’in döneminden önceki putperest Arapların bile baş tanrılarını Allah adı ile bildiklerine ve hata bir anlamda, O’nun tekliğine inandıklarına dair en ufak bir kuşku bile duyulamayacağını bildirir.”
İslamiyet öncesi dönemdeki edebiyatta, Hristiyan ya da putperest, ilah sözcüğünü, herhangi bir tanrı ve El-İlah (Allah sözcüğü şeklinde kısaltılmış) için kullandı, örneğin, Tanrı, En Üstün Olan’ın adıydı ve putperest Araplar arasında bu terim, içinde üç yüz altmış putun bulunduğu Kabe adı ile bilinen panteonlarının baş tanrısını ifade ederdi. ...Nihai kanıt olarak, Muhammed’den yüzlerce yıl önce Arap Kabesi’nin ya da Mekke’deki tapınağın Beyt-Allah olarak adlandırıldığı gerçeğine sahibiz, Beyt-Allah (Tanrı’nın Evi) ve Beyt-el-Alihet (putların ya da tanrıların evi değil). 12
Muhammed’in “Allah” Sözcüğü ile İlgili Uyarlaması
Bazı Batılı bilginler, Muhammed’in bir ve tek gerçek Tanrı için “Allah” sözcüğünü uyarlaması hakkında düşünmüş ve fikirlerini belirtmişlerdir. Richard Bell şöyle yazar: “Aslında Muhammed, pek çok kişinin karşılaşmış olduğu zorluk ile yüz yüzeydi; dilleri çoktanrıcılığa özgü kurumlardan özgür olarak Tanrı için bir terime sahip olmayan, ilkel düşüncelere sahip insanlar arasında yüksek bir din sunmak isteyen kişilerin hepsi bu tür zorluklar ile karşılaşırlar. Muhammed, genelde, ‘Rabbim’, ‘Rabbin’ ya da görmüş olduğumuz gibi, ‘bu evin Rabbi’ şeklindeki bazı birleşimler ile ‘rabb’ sözünü kullanarak başlar.” 13 Bell, sözlerine şöyle devam eder, “O, aynı zamanda Allah adını da kullanır, ama oldukça tereddüt içindedir, (belki) … çünkü Allah terimi daha önce birinin emri altındaki tanrılıklara duyulan inanç ile birleştirilmişti. Sonra, bu terimin yanı sıra, er-Rahman sözcüğünü de görürüz. Ancak yine de gereğinden fazla adın kullanılışı, dezavantajlara neden olur.” Bell’in düşüncesine göre bu durum, çoktanrılı düşüncelere gerçek izlenimi verebilir. “Bu zorluk sonunda Tanrılık için bir ad olarak Allah sözcüğünün uyarlanması ile çözülmüş gibidir. Rab anlamında rabb sözcüğü akılda tutulur, ve her iki sözcük, tanımlayıcı sıfatlar ve terimler ile birleştirilir.” Görünürde, “Bu yerleştirilen terimler ayetler ile kafiyeli sonuçlar olarak uygundurlar. Ama bunlar aynı zamanda onun, Tanrı’nın her şeye gücü yeten, her şeyi bilen, Yargıç ve Egemen Olan, görkemli, merhametli ve şefkatli olduğu konusundaki düşüncesini, topluluğundaki kişilerin zihinlerine tekrar tekrar söyleyerek kullanılmalıydı.” 14
Müslüman bakışı açısından Muhammed’in uyarlaması ve Kuran’daki “Allah” teriminin kullanılması hakkında bu tür Batılı yorumların kabul edilemez olduklarını (bakınız Bölüm 5) elbette anlamamız gerekir. Her şeye rağmen, herkesin kabul edebileceği önemli nokta, Muhammed’in devrimsel büyük başarısının, yalnızca “Allah” terimini kullanmasından değil, ama aynı zamanda onun Allah hakkındaki düşüncesinden ve Allah’ın karakterinden kaynaklandığıdır.
Allah’ın Doğası
Allah’ın Varlığı ve Tekliği
Sure 112, “Tanrı Kimdir?” gibi temel bir soruya adanmıştır. İslam geleneğine göre, bu bölüm, Muhammed’in Tanrı tanımını içerir. Klasik yorumcu Zamakşari, (M.S. 1146) şöyle der: “İbn Abbas, Kureyşlilerin şu sözüne dikkat çekti, ‘Ey Muhammed, bizi tapınmaya davet ettiğin Rabbini bize tanımla; o zaman bu Sure açıklandı.” 15 Sure şöyle der: “En Lütufkâr, En Merhametli Olan Tanrı’nın adı ile. De: O, Tanrı’dır, Tek ve Eşsizdir; Tanrı, Sonsuz ve Mutlak Olan; Doğurmaz; Doğurulmamıştır; Ve O’nun gibisi yoktur.” Bu sure, tüm Kuran’ın kapsamının üçte biri kadar değere sahip olarak görülür ve bu sure üzerine yedi gök ve yedi yerin temeli atılmıştır. Bir sünnetin (hadis’in) onayladığına göre, sonbaharda bir ağacın yaprakları nasıl dökülürse, bu ayeti doğrulayan kişinin günahları da, aynı şekilde üzerinden dökülecektir.” 16
Muhammed’in mesajının köşe taşı, Tanrı’nın mutlak birliği ve egemenliğiydi. Muhammed, halkına tek ve gerçek Tanrı’ya tapınmaya ve hizmet etmeye katılmaları için çağrıda bulunurken, Tanrı’nın var olduğunu savunma ile ilgili çeşitli kanıtlar sunar. Kuran’da, Tanrı’nın varlığı hafife alınmaz. Aksine, mantık, Tanrı’nın var olduğu inancına yönlendirir ve bu düşünceye çeşitli yollar ile işaret eder.
Kuran’da yer alan seksenin üzerindeki ayet, gökte ve yeryüzünde göz ile görülen doğa harikalarına, bitki ve hayvan aleminin görünümlerine, özelikle insan yaşamına dikkat çeker. Benzer şekilde, insanın fiziksel, ahlaki ve zihinsel yapısı, orijini ve yazgısı ve tarihinin izlediği yol, Tanrı’nın varlığının kanıtı hakkında başvurulan diğer konulardır. Böylece, Tanrı’nın varlığı hakkındaki yansıma için ilkesel olarak iki başlangıç noktası mevcuttur: doğanın düzeni ve yaşamın düzeni. Kuran bu konu ile ilgili şunları söyler: “Şüphesiz, göklerde ve yerde, inananlar için (Allah’ın varlığını ve birliğini gösteren) nice deliller vardır. Sizin yaratılışınızda ve Allah’ın (yeryüzüne) yaydığı her bir canlıda da kesin olarak inanan bir toplum için elbette nice deliller vardır” (45:3-4; 51:20-21; 41:53). Kuran, mantıklarını kullanan (ya’kilun), yansıtan (yatafakkarun) ve anlayan (yafkahun) kişiler için belirtiler (ayat) bulunduğunu bildirir; zihin ve mantık özellikleri ihsan edilmiş olanlara (il-uli alalbab, li-uli al-nuha), işitenlere (yasma’un), gözleri olanlara (uli-el absar), bilenlere (ya’lamun), inananlara (yu’minun) ve ikna edilmiş olanlara (yu-kinun) belirtiler verilir. Böylelikle insani varlıkların tüm temel duygusal ve zihinsel kapasiteleri, Tanrı’yı tanıma konusunda başvurulan noktalardır. 17
Zwemer, Kuran’daki Tanrı ile ilgili kanıtları şu şekilde sınıflandırır: “Tanrı’nın (Allah’ın) varlığını ve birliğini öğreten Kuran bölümleri, ya O’nun Birliğine kanıt için yaratılışa işaret edenlerdir (6:96-100; 16:3-22; 27:60-65; v.b.), ya da çoktanrıcılığın ve ateizmin mantığa karşı (23:119), ya da dualizmin özü-yıkıcı olduğunu (21:22) bildirirler, veya önceki peygamberlerin tanıklığını öne sürerler (30:29; 21:25;39:65; 51:50-52).” 18
Tanrı’nın varlığı ile ilgili kanıtlara ek olarak Kuran, konuşma ve analojiye ilişkin çeşitli grafik figürler kullanarak, dinleyicilerini tek Tanrı’ya tapınmaya davet eder. Allah’ın dışında bir tanrıyı çağıranlar ise, ağzına ulaşmayacağı halde, ulaşsın diye avuçlarını suya uzatan biri gibidirler (13:14). Allah’tan başkalarını dost edinenlerin durumu, kendine bir ev edinen örümceğin durumu gibidir. Evlerin en dayanıksız olanı ise şüphesiz örümcek evidir (29:41). Allah’tan başka herhangi bir şeyi dost edinen kişi, gökten düşmüş birine benzer. Böyle bir kişiyi kuşlar alır götürür ya da rüzgâr onu sürükler ve dipsiz bir kuyuya atar. 19
Kuran, Tanrı’nın tek olduğunu kanıtlamak için iki sözcük kullanır, ahad ve vahid. Ahad, sıfat olarak kullanılır. Tanrı’nın bir ortağı ya da onun ile birleşmiş bir eşi olduğunu inkâr etmek için iki surede kullanılır. Arapça’da bu biçim herhangi başka bir sayının inkârı anlamına gelir. İkinci sözcük, vahid, ilk sözcük gibi aynı şeyi ifade ediyor olabilir ve bu şekli ile Kuran’da çok kez kullanılır. Ancak yine de, bir başka kullanımı da mevcuttur: “Herkesin tek ve aynı Tanrısı.” Bunun anlamı şudur; Müslümanlar için yalnızca tek bir Tanrı vardır ve bu Tanrı, tüm insanlar için aynı Tanrı’dır. Böylece, Tanrı’nın hem birliği hem de tekliği, Tanrı’nın tekliği konusundaki Müslüman kavramı içinde ima edilmiş olur. 20
Tanrı’nın tekliği ile ilgili olarak yapılan bu vurgulama, İslamiyet’in öylesine temel bir görüşüdür ki, Müslüman bir yazar bu konuda şunları yazar: “Aslında İslamiyet, kendisinden önceki diğer dinlerin orijinal netliği ve saflığı içinde, Tanrı’nın Birliğinin beyanından başka bir şey değildir ve verdiği mesaj, bu Birliğe tanıklık için bir çağrıdır.” 21 Bir diğer Müslüman yazar, benzer bir görüşü ifade eder: “Allah’ın Birliği, İslamiyet’in diğerlerinden ayrılan karakteristiğidir. İslam, tektanrıcılığın en saf biçimidir, doğmamış, doğrulmamış, tanrılığı içinde hiçbir ortağı olmayan Allah’a tapınılır. İslam, bu konuyu en kesin terimler ile öğretir.” 22
Tanrı’nın bu mutlak tekliği üzerindeki ödün vermeyen vurgulamaya göre, İslam’daki tüm günahların en büyüğü, şirk, ya da Tanrı’ya ortak koşmadır. Kuran’da kesin bir dil ile şu beyan edilir: “Şüphesiz Allah, kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışındaki günahları, dilediği kimseler için bağışlar. Allah’a ortak koşan, kuşkusuz, derin bir sapıklığa düşmüştür” (4:116).
Allah’ın Diğer Özellikleri
Tanrı’nın birliği hakkındaki büyük gerçek ya da Kuran’ın sayfalarında sürekli bir hatırlatıcı olarak yer alan tevhid öğretişinden başka Tanrı ve karakteri hakkında ne öğrenmemiz gerekir? Chicago Üniversitesinde İslamiyet düşüncesi kürsü profesörü merhum Fazlur Rahman (d.1988) adlı bir Müslüman yetkilisinin görüşünü aktaralım: “Kuran, Tanrı ve O’nun doğası hakkında bilimsel bir inceleme değildir: O’nun varlığı, Kuran açısından kesin olarak işlevseldir – O, evrenin ve insanın Yaratıcısı ve Sağlayanıdır ve özellikle, insana rehberlik edendir ve insanı bireysel ve toplu olarak yargılar ve insana merhametli adaleti ile davranır.” 23 Rahman’ın yorumunun titizliği, İslam hakkında yazılmış birkaç esere baktığımız ve Tanrı’nın özü ve karakteri hakkında Tanrı’nın doksan dokuz adının Tanrı’nın karakterini yansıttığına duyulan inancın dışında çok az bilgiye rastladığımız zaman anlaşılır. Örneğin, Muhammed Hamidullah tarafından yazılmış olan İslamiyet’e Giriş kitabında 24 İslam’da geçerli olan politik sistem, adalet sistemi ve ekonomik sistem hakkında bölümler buluruz, ama Tanrı’nın varlığı ve karakteri ile ilgili hiçbir bölüme rastlayamayız! Diğer bazı çağdaş kitaplar bu konuya ya bir ya da iki sayfa ayırmışlardır. Ama yine de son 1.400 yıl içinde Müslümanlar’a ait çeşitli düşünce okulları uygun teoloji hakkında öğretiş ile ilgili pek çok ifade geliştirdikleri gerçeğinin vurgulanması gerekir.
Müslüman bir yazarın ifadesine yer verelim: “Tanrı, varlığın özüdür. O’nun Arapça adı Allah’tır. O, İlk ve Son Olan’dır. O, eşsizdir ve hiçbir şey hiçbir konuda O’na benzemez. O, Tek’tir ve Tek Olan’dır. Kendi kendine yeterlidir, hiçbir şeye ihtiyacı yoktur, ama her şey O’na ihtiyaç duyar.” 25 Bu nitelik, kendiliğinden meydana gelen, ya da kendiliğinden var olan olarak bilinir. Tanrı, Güçlü Olan ve Her Şeye Gücü Yeten’dir. O, var olan ve var olacak olan şeylere Karar Veren’dir ve O’nun iradesi dışında hiçbir şey gerçekleşmez. O, bilinebilecek ne varsa hepsini Bilen’dir. O’nun bilgisi, yarattığı ve yalnızca O’nun desteklediği tüm evreni kuşatır. Tanrı, tüm yaratılışı üzerinde tamamen egemendir.
Ayrıca, “Tanrı her şeyi, insanların zihinlerinden geçenleri ve yüreklerinin en derin kısmında gizlenen sırları dahi bilir. Tanrı Diridir… O, işitilen her şeyi Duyan’dır. Her şeyi Gören’dir.” Ve “Yaratılmış şeylerin konuşmasına benzemeyen, sonsuz bir Konuşma ile konuşur.
Tanrı’nın Gücü, İradesi, Bilgisi, Yaşamı, İşitmesi, görmesi ve Konuşması O’nun doğasında var olan nitelikleridir. Ve hiçbiri O’ndan ayrı tutulamaz.” 26
Tanrı, Evrenin Adil’i, Bilge’si, Merhametli Olan’ı, Şefkatli’si, Yardım Edeni, Sonsuz’u, Yaratıcısı, Her Yerde Var Olan’ı ve Rabbi’dir. Tanrı’dan başka tanrı yoktur. Bu konu ile ilgili olarak Kuran ayetine bakalım: “Allah, kendisinden başka hiçbir ilah olmayandır. Diridir, kayyumdur. O’nu ne bir uyuklama tutabilir, ne de bir uyku. Göklerdeki her şey, yerdeki her şey O’nundur. İzni olmaksızın O’nun katında şefaatte bulunacak kimdir? O, kulların önlerindekini ve arkalarındakileri (yaptıklarını ve yapacaklarını) bilir. Onlar, O’nun ilminden, kendisinin dilediği kadarından başka bir şey kavrayamazlar. O’nun kürsüsü, bütün gökleri ve yeri kaplayıp kuşatmıştır. (O, göklere, yere, bütün evrene hükmetmektedir.) Gökleri ve yeri koruyup gözetmek O’na güç gelmez. O, yücedir, büyüktür” (Sure 2:255).
Müslümanlar, Tanrı’ya O’nun kutsal karakterine uygun tüm soylu adları ve nitelikleri atfederler. Ancak yine de geleneksel açıdan şu on üç niteliğin öğrenilmesi ve hatırlanması konusunda özellikle ısrar ederler: “Varoluş, Sonsuzluk, Ebediyet, Eşsizlik, Kendi Kendini Yaşatan, Birlik, Kudret, İrade, Bilgi, Yaşam, İşitme, Görme ve Konuşma.” 27
İslam’ın bir diğer az ve öz ifadesi şu açıklamada yer alır: “Dünyanın Yaratıcısı Gücü Her Şeye Yeten Tanrı’dır; O, Tek’tir, Sonsuzdur, Buyurandır, Bilendir, İşitendir, Görendir ve İrade Sahibi Olan’dır. O, bir nitelik, bir beden, bir öz değildir; biçim almamıştır, bağlı değildir, sayılı değildir, bölünmemiştir, birleştirilmemiştir ve sınırlı değildir: O, nitelikler mahiyah aracılığı ile ya da bir tarz kaifiyyah ile tanımlanmaz ve yer ve zaman içinde mevcut değildir. Hiçbir şey O’na benzemez ve O’nun Bilgisinin ve Gücünün ötesinde olan hiçbir şey yoktur. O, özünde tüm sonsuzlukta var olan özelliklere sahiptir. Bu özellikler O değildir, ve yine bu özellikler O’ndan başkasında yoktur. Bu özellikleri tekrar gözden geçirelim: Bilgi ve Güç, Yaşam ve Kudret, İşitmek ve Görmek, Yapmak, Yaratmak, Yaşatmak ve Konuşmak.” 28
Çağdaş bir Müslüman yazar, Tanrı hakkındaki Müslüman görüşünü kısaca şu şekilde tanımlar: “Tanrı’nın doğasını ve işlerini anlamaya çalıştığımız zaman, şunu öğreniriz: Tanrı, bir eşe ya da oğula sahip olmayan tek Kişi’dir. O, evrenin ve evrende bulunan her şeyin Yaratıcısıdır. O, Şefkatli ve Merhametli Olan’dır ve O’nun merhameti tüm yarattıklarına gösterilir.” Ayrıca, “O, adildir. O, her şeyin Rehberi ve Koruyucusudur. O, öncesiz ve sonsuzdur. O, her şeyi bilir ve her konuda bilgedir. O, sevecen ve sağgörülüdür ve O’nun yarattıklarına duyduğu merhamet, hiçbir sınır tanımaz. O, tüm alemlerin en güçlü ve En Üstün Efendisidir. O, kutsaldır ve günah işleyemez ve kötülük yapamaz. O, bağımsızdır ve eşsizdir.” 29
Allah’ın Doksan Dokuz Adı
“Tanrı Kimdir?” sorusuna verilen bir diğer İslamiyet’e özgü yanıt, Allah’ın “en güzel adlarına” işaret etmek amacı ile verilir. Bu konu ile ilgili temel, Kuran’ın 59. Suresindeki 22-24 ayetlerinde yer alır:
O, kendisinden başka hiçbir ilah olmayan Allah’tır. Gaybı da, görünen alemi de bilendir. O, Rahman’dır, Rahim’dir. O, kendisinden başka hiçbir ilah bulunmayan Allah’tır. O, mülkün gerçek sahibi, kutsal (her türlü eksiklikten uzak), barış ve esenliğin kaynağı, güvenlik veren, gözetip koruyan, mutlak güç sahibi, düzeltip ıslah eden ve dilediğini yaptıran ve büyüklükte eşsiz olan Allah’tır. Allah, onların ortak koştuklarından uzaktır. O, yaratan, yoktan var eden, şekil veren Allah’tır. Güzel isimler O’nundur. Göklerdeki ve yerdeki her şey O’nu tesbih eder. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Kuran’daki bu tembihlerin yanı sıra, hadis kitaplarında Muhammed’in şu sözlerine yer verilir: “Size gerçeği söylüyorum, Tanrı’nın doksan dokuz adı vardır ve bu adları ezberden okuyan herkes Cennet’e girecektir.” 30 Arthur Jeffrey adındaki Avrupalı büyük İslam araştırmacısı, Tanrı’nın en güzel adları ile ilgili şu yorumda bulunur: “Metinlerde bulunan bu adların listeleri büyük farklılıklar gösterirler. Redhouse, Journal of the Royal Asiatic Society adlı 1880 yılına ait makalesinde çeşitli listelerden Allah’ın farklı adlarına ilişkin 552’den fazla isim topladı.” 31Yine çok iyi tanınan bir İslam araştırmacısı olan Stanton, “Ebu Hureyra adlı hadis yazarı tarafından bu adların sayısının doksan dokuz olduğunun söylendiğini, ve bu liste bir temel olarak alındığı zaman doksan dokuz adın yirmi altısının bölümlerde mevcut olmalarına rağmen, Kuran’da şekil olarak yer almadıklarını” bildirir. 32“Bu çeşitlilik kısmen şu şekilde açıklanır: Kuran’ın şiirsel stili, kafiyeli son kullanımına eğilimlidir. Bu kafiyeli sonlar, nüanslı orijinal köklerin ya da sıfata özgü anlam taşıyan nüansların daha küçük sayılarından türetilmişlerdir.” 33
Jeffery, Muhammed el-Madani tarafından yazılmış olan Tasbih Asma el-Hüsna adlı kitapta bulunan Tanrı’nın doksan dokuz adının bir örneğini listeler: 34
- Allah, her adın üstünde olan ad.
- El-Evvelu, İlk, varlığının başlangıcı olmayan (57:3).
- El-Ahiru, Son, varlığının sonu olmayan (57:3).
- El-Bediyu, Düzenleyen, göklerin ve yerin eşsiz yaratıcısı (2:117).
- El-Bariu, Yaratan, hepimiz O’nun elinin işiyiz (59:24).
- El-Berru, İyilik Eden, iyiliği ve mükafatı çok olan, sözünü yerine getiren ((52:28).
- El-Basiyru, Gözlemci, her şeyi en iyi gören ve duyan (57:3).
- El-Baasitu, merhametini, rızkını, dilediğine Bol Veren (13:26).
- El-Batinu, zatının görülmemesi ve mahiyetinin bilinmemesi açısından gizli. Her şeyin içine nüfuz eden, her şeye her şeyden daha yakın Olan (57:3).
- El-Baisu, ölüleri diriltip kabirlerinden Çıkaran (6:89:91).
- El-Bakiy, Varlığının sonu olmayan (20:73,75).
- Et-Tevvabu, kullarını tövbeye teşvik edip onların tövbelerini kabul eden, günahları affeden (2:37).
- El-Cabbar, gücü ve kuvveti mutlak olan, Kudretli Olan (59:23).
- El-Celiylu, celalet, ululuk ve azamet sahibi Olan.
- El-Cami, hakkında şüphe olmayan bir günde insanları toplayacak Olan (3:9).
- El-Hasiybu, kullarına yeten, onları Hesaba Çeken (4:6-7).
- El-Hafiyzu, beladan saklayan, Koruyan ve Gözeten (11:57,60).
- El-Hakku, Gerçek, sözleri ve vaatleri doğru Olan (20:114).
- El-Hakemu, Yargıç, son hükmü veren, hakkı yerine getiren, kulları arasında hüküm veren (40:48,51).
- El-Hakiymu, bütün emirleri ve işleri yerli yerinde ve Hikmetli Olan (6:18).
- El-Haliymu, Bağışlayan ve kızgınlık ile davranmayan (2:225).
- El-Hamiydu, her bakımdan övgüye layık, ancak kendisine şükür ve övgü yapılan (2:267,270).
- El-Hayyu, başlangıçsız ve sonsuz bir hayat ile daima Diri Olan (20:111).
- El-Habiyru, her şeyin iç yüzünden, gizli taraflarından Haberdar Olan (6:18).
- El-Hafidu, Alçaltan, yukardan aşağı indiren (56:3).
- El-Haliku, her şeyin Yaratıcısı (13:16-17).
- Z’ul Celali ve ‘l İkram, Görkem ve Onur Rabbi, büyüklük ve kerem sahibi (55:27)
- Er-Raufu, Şefkatli, kullarına karşı pek merhametli, pek müşfik (2:143).
- Er-Rahman, merhamet gösterenlerin en merhametlisi Olan (1:3; 12:64).
- Er-Rahim, nazik ve Şefkat dolu Olan (1:3; 2:143).
- Er-Razzaku, Sağlayan, yarattıklarına yararlanacakları şeyleri ihsan eden, ama sağlayış istemeyen (51:57-58).
- Er-Raşiydu, bütün işleri ezeli takdirine göre yürütüp kullarını doğru yola yönlendiren Rehber (11:87,89).
- Er-Rafi’u, bazılarını alçaltırken bazılarını Yükselten, izzet ve şeref bahşeden (6:83).
- Er-Rakıybu, her şeyi gözetleyip, kontrolü altında tutan, tüm varlıklar üzerinde Gözcü Olan (5:117).
- Es-Selam, Esenlik Verici olan, barış yapıcı (59:23).
- Es-Semiy’u, her şeyi Gören ve İşiten (17:1).
- Eş-Şekuru, az iyiliğe çok mükafaat veren, şükrün karşılığını bol bol veren.
- Eş-Şehiydu, her şeye şahit olan Tanık (5:117).
- Es-Saburu, kullarına karşı çok sabırlı olan, Tahammül Eden.
- Es-Samedu, doğurmamış ve doğmamış olan Sonsuz (112:2)
- Ed-Darru, bereket gönderdiği gibi sıkıntı da gönderen, Zarar Veren (48:11).
- Ez-Zahiru, Varlığını ve Birliğini belgeleyen birçok delilin bulunması açısından aşikâr (47:3).
- El-Adlu, mutlak adalet sahibi, sözleri değiştirilemeyen, aşırılığa meyletmeyen (6:15).
- El-Aziz, Ulvi, yüce ve üstün egemenliğinde kudretli (59:23).
- El-Aziymu, zatının ve sıfatlarının mahiyeti anlaşılamayacak kadar ulu, çok büyük (2:255-56).
- El-Afuvvu, Bağışlayan, affı çok, insanların günahlarını kendilerinde hiçbir sorumluluk kalmayacak şekilde affeden (4:99-100).
- El-Aliymu, her şeyi hakkıyla Bilen (2:29).
- El-‘Aliyyu, izzet, hükümranlık ve şeref bakımından En Yüce, çok yüksek (2:255-56).
- El-Gaffaru, her zaman Affeden, mağfireti pek çok (2:235).
- El-Gafiru, bütün günahları Bağışlayan, affı çok (71:10).
- El-Gani, Zengin Olan, çünkü her şeyin sahibi O’dur (2:267,270).
- El-Fettahu, müşkülleri Açan ve Kolaylaştıran, iyilik kapıları açan (34:26).
- El-Kaabidu, rızkı tutan, daraltan ve bolluk veren (2:245-46).
- El-Kadiru, her şeye ve istediğini istediği gibi yapmaya gücü yeten, tam kudret sahibi (17:99-101).
- El-Kuddüs, En Kutsal Olan, gökyüzündeki ve yeryüzündeki her şey O’na kutsallık atfeder (62:1).
- El-Kahharu, gücüne karşı durulamaz, her şeye her istediğini yapacak şekilde galip ve hakim (13:16-17).
- El-Kaviyyu, her şeye gücü yeten, kudretli, çok güçlü (13:19).
- El-Kayyumu, evreni idare eden, her şeye hakim olan (3:2).
- El-Kebiyru, anlaşılamayacak kadar ulu, çok büyük (22:62).
- El-Keriymu, fazilet türlerinin hepsine sahip, ihsanı bol ve sonsuz (27:40).
- El-Latiyfu, lütfu tüm kullarına ulaşan (42:19).
- El-Muahhiru, istediği zaman cezayı tehir eden, Savunucu (14:42-43).
- El-Mümin, Sadık Olan, herkese güvenlik ihsan eden (59:23).
- El-Müte’aliy, yaratılmışlar hakkında aklın mümkün gördüğü her şeyden, her hal ve tavırdan pek yüce (13:9-10).
- El-Mutekebbiru, her şeyde ve her olayda büyüklüğünü gösteren (69:23).
- El-Metiynu, çok sağlam ve güçlü, her şeye gücü yeten, kudretli (51:58).
- El-Mubdiu, her şeyi maddesiz ve örneksiz olarak ilk baştan yaratan (85:13).
- El-Muciybu, dua ve dileklere karşılık veren, yalvaranlara istediklerini veren (11:61-64).
- El-Macidu, kerem ve müsamahası bol, şanı büyük ve yüksek (11:73-76).
- El-Muhsiy, her şeyi tek tek ve tüm ayrıntıları ile bilen, her şeyin sayısını bir bir bilen (19:94).
- El-Muhyiy, ölülerehayat veren, can bağışlayan, sağlık veren (30:50).
- El-Muzillu, dilediğini yücelten, dilediğini alçaltan (3:26).
- El-Muzil, Ayıran, insanları sahte tanrılara yaptıkları boş tapınmadan uzaklaştıran (10:28-29).
- El-Musavviru, yarattıklarını dilediği gibi şekillendiren (59:24).
- El-Mu’iydu, yarattıklarının canını aldıktan sonra ahiret hayatı için tekrar yaratan (85:13).
- El-Mu’izzu, izzet veren, yücelten, ağırlayan (3:26).
- El-Muti, Veren, tüm iyi şeyler O’nun elinden gelir (20:50,52).
- El-Mugniy, zenginlik veren, ihtiyaçtan kurtaran (9:74,75).
- El-Mukiytu, bedenlerin ve ruhların gıdasını yaratıp veren, her yaratılmışın rızkını veren (4:85:87).
- El-Muktediru, her şeye gücü yeten, kudretli, kudret ve kuvvet sahipleri üzerinde istediği gibi tasarruf eden (54:42).
- El-Mukaddimu, istediğini ileri geçiren, öne alan (50:28).
- El-Muksitu, bütün işlerini denk, birbirine uygun ve yerli yerinde yapan, Adaletle Hükmeden (21:47-48).
- El-Malik, kralların kralı olan Kral (59:23).
- Maliku’l Mulki, mülkün ezeli ve ebedi sahibi (3:26).
- El-Mumiytu, kendisince takdir edilmiş ve kendisince malum vakti gelince yarattıklarının canını alan, öldüren. Canlı bir mahlukun ölümünü yaratan (15:23).
- El-Muntakimu, suçluları layık ve müstahak oldukları şekilde cezalandıran (30:47).
- El-Muhaimin, Koruyucu, herkesi özenle korur (59:23).
- En-Nasır, Yardımcı, her konuda yeterli yardımcı (4:45,47).
- En-Nuru, yeryüzünü ve gökyüzünü aydınlatan Işık (24:35).
- El-Hadi, Rehber, inananları doğru yolda yönlendirir (22:54).
- El-Vahidu, O’nun zatında ve işinde ortağı yoktur (13:16-17).
- El-Vacidu, Eşsiz, hiçbir şeye ihtiyacı olmayan (74:11).
- El-Vedudu, çok seven ve çok sevilen (11:90,92).
- El-Varisu, göklerin ve yerin mirası Allah’ındır, servetin hakiki sahibi O’dur (19:40-41).
- El-Vasi’u, ilmi, ihsanı ve merhameti her şeyi kuşatan (2:268,271).
- El-Vekiylu, her şey üzerinde vekil olan (6:102).
- El-Valiy, evreni ve her an olup biten olayları tek başına düzenleyen ve yöneten, evrenin tek hakimi ve yöneticisi (4:45,47).
- El-Vali, Koruyan, insanların O’ndan başka koruyucusu yoktur (13:11-12).
- El-Vehhabu, her çeşit nimeti karşılık beklemeden, devamlı ve bol veren.
Bu İsimlerin Önemi
Müslüman bir yazar bu isimler üzerinde düşünerek şöyle övünür: “Tanrı’nın eşsizliği, Kuran’da gerçek, mükemmel ve üstün Yaratıcı’nın tüm nitelikleri ile birlikte pek çok kez onaylanır, bu nedenle bu isimlere Esmâ-Ül Hüsna (Tanrı’nın güzel isimleri) denir. Sayı ya da anlam açısından bu isimlere benzeyen hiçbir nitelik, diğer kutsal olan ya da kutsal olmayan hiçbir kitapta yer almamaktadır.” Aslında, “Müslüman teologlar, tanrısal nitelikleri çeşitli şekillerde birbirlerinden ayırmışlardır: Haşmet’in nitelikleri (celal), Cömertlik (ikram) ve Güzellik (cemal), ya da: öz ile ilgili olanlar (el-dat) ve eylemler ile ilgili olanlar (af’al), ya da: mutlak ve göreceli nitelikler.” 35Aynı zamanda “Bazı Müslüman öğretmenler bu nitelikleri Güç, Bilgelik ve İyilik gibi doğal bölümlere ayırırlar; diğer öğretmenler ise, bu nitelikleri daha sıradan bir şekilde Dehşet İsimlerine (esma’ül cala liyah), ve Yücelik isimlerine (esmaü’l cemaliyah) ayırırlar. Önceki grupta yer alan isimlerin sayısı daha çoktur.” 36
Burada belirtilen önemli şey şudur: “Çoğu sıfat-fiil ya da sıfat biçiminde olan bu isimlere mal edilen eylemler, Kuran’a özgü öykünün olaylarında ve durumlarında sık sık ifade edilir… Bu durumda İsimler, bir teoloji içinde sıralanmak için yalnızca nitelik özelliği taşımanın ötesindedirler: bu İsimler, günlük yaşamın huşu uyandıran gerçeklikleridirler. Çünkü, Tanrı, El-Hak – ‘Gerçek,’ ‘Hakikat Olan’dır.” 37O, En Üstün Gerçeklik’tir, O yakınlığı, yargısı ve iradesi insan yaşamının büyük gerçekleri olan tüm varoluşun temelidir.
Tanrı’nın farklı adlarının ortaya çıktığı göreceli sıklık, derin bir ilgi konusudur. Bu isimlerin yerini tutan sıfatlar –güç, görkem ve yücelik ile ilgili olanlar– çok önemlidirler. Cragg, bu konuda şu gözlemde bulunur: “Bu isimlerin, O’nun doğasının yasaları olarak değil, Tanrılığın karakteristikleri olarak anlaşılmaları gerekir. Bu tür tanımlamalar sonucu ortaya çıkan eylem, beklenen bir eylem olmalıdır, ama yine de bir gereklilik konusu olarak görülmemelidir.” 38Tanrı’nın tüm eylemlerine birlik sağlayan, Tanrı’nın bu eylemlerin hepsini istiyor olmasıdır. Tanrı, İsteyen olarak, O’na atfedilen tanımlamalar aracılığı ile fark edilebilir, ama bunlardan herhangi birine tabi olması gerekmez. O’nun isteğinin eylemine, eylemin sonuçlarından yola çıkarak kimlik kazandırılabilir, ancak O’nun isteğinin kendisi idrak edilemez. Bu durumda şu sonuca varılabilir: Tanrı’nın her durumda mutlaka sevecen, kutsal ve doğru (adil) olması gerekmez. Bu düşünce, belirli isimler arasında göze çarpan zıtlığı açıklar. Eğer, içindeki herhangi bir unsur Tanrı’nın doğası için gerekli olsaydı, o zaman zıtlık olmazdı. Zıtlık, isteğin bulunduğu bölgede mevcuttur, Tanrı bu alanda her ikisini de ister – bu nedenle gerginlik ortadan kalkmaz.
Bir Müslüman için Tanrı’nın birbirine zıt gibi görünen eylemleri sorun teşkil etmez. Tanrı’nın isteği, ne mantığın ne de açıklamanın ulaşamayacağı nihai bir uzaklıktadır. Bu nedenle, tanrı Rehberlik Eden olduğu gibi, aynı zamanda Yoldan Çıkartan da olabilir. Tanrı, zarar da verebilir. Tanrı aynı zamanda şu terimler ile de tanımlanmaktadır: Alçaltan, Mecbur Eden ya da Zorba, Mağrur – tüm bu tanımlamalar insanlar için kullanıldığı zaman, kötü anlamlara sahiptirler. Ancak yine de tek isteğin Birliğinde bu tanımlamalar merhamet, şefkat ve görkem ile ilgili tanımlamalar ile bir arada var olurlar.” 39
Allah’ın, Yaratılışı ile Olan İlişkisi
Tanrı’nın dünya ile olan ilişkisi hakkındaki dünya görüşü hakkında Kuran’da sürekli olarak tek bir vurgulama görülür: Tanrı, üstünlüğe, mutlak eşsizliğe ve efendiliğe sahip olandır. Ama yine de Fazlur Rahman’ın işaret ettiği gibi, Kuran’ın ayetleri aynı zamanda “O’nun sınırsız merhametinin altını, eşit şekilde çizerler… Tanrı’nın efendiliği O’nun yarattıkları aracılığı ile ifade edilir; O’nun yaratılışını yaşatması ve bu yaratılış için sağlayışı, özellikle insanı merkez alır; ve Tanrı’nın efendiliği son olarak, O’nun yeni biçimlerde yeniden yaratması aracılığı ile ifade edilir.” 40
Tanrı’nın doğayı ve insanı yaratması, ve doğayı insan için yaratması, O’nun merhametinin temelini teşkil eder. Bu nedenle, O’nun gücü, yarattıkları ve merhameti yalnızca tam olarak aynı yer ve zamanda bitmez, ama aynı zamanda tam olarak nüfuz eder ve bütünüyle aynıdır: “O, merhamet etmeyi kendine gerekli kıldı” (6:12); “Rahmetim (merhametim) her şeyi kapsamıştır” (7:156). O’nun yüce sınırsızlığı, tek-yönlü bir üstünlüğü değil, aynı zamanda bunun ile eşit olarak yarattıkları “ile” birlikte olan varlığını da ima eder. O, insana insanın şah damarından daha yakındır (50:16). Bir kişi ne zaman ahlaki yönden çöküntüye uğrar ve sonra işlediği hatadan içtenlikle pişmanlık duyarsa, ve “Tanrı’nın bağışlamasını ararsa”, Tanrı, bu kişiye hemen geri döner. Gerçekten de O’nun sık söz edilen niteliklerinden olan “Merhametli” ve “Şefkatli” gibi niteliklerinin yanı sıra bahsedilen bir diğer niteliği de, “Geri Dönen”dir (“terk edenin” karşıtı olarak: 2:37, 54, 160, 187; 5:39, 71; 9:117-18: 20:122; v.b.), ve “Bağışlayan” (40:3; 2:173, 182, 192, 199, 218, 225-26, 235; ve aynı konuda yaklaşık 116 başka referans mevcuttur), bunların hemen hemen tamamını değişmez olarak “Şefkatli” niteliği izler. Tanrı, içtenlikle tövbe eden kişiler için işlemiş oldukları hataları iyiliğe çevirir, “Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir” (25:70). 41
Goldziher (d.1921) adlı önde gelen bir diğer Avrupalı İslam araştırmacısı, şu yorumda bulunur: “Tanrı’nın, bu ödüllendirme ve cezalandırma konusundaki sınırsız gücü ve her yerdeki nihai kudreti ile inatçı ve katı kalpli, kötülük eden kişilere karşı ciddi tavrı, şefkat ve merhamet –yumuşak başlılık– (halim) niteliklerine iştirak eder. Tanrı, günahkârlara karşı hoşgörülüdür ve tövbe edeni bağışlar. ‘Rabbiniz kendi üzerine bozulamaz rahmeti (merhameti) yazdı’ (6:54). Aşağıdaki hadis, bu Kuran ayeti hakkında bir tür yorumu andırır: “Tanrı, yaratma eylemini tamamladığı zaman, göksel tahtının üzerinde, yanında muhafaza edilen kitapta şunu yazdı: ‘Benim şefkatim, gazabıma üstün gelir.’ “Azabım var ya, dilediğim kimseyi ona uğratırım. Rahmetim ise her şeyi kapsamıştır” (7:156). Tanrı’nın Kuran’da yer alan nitelikleri arasında, bazı kişilerin öne sürdüklerinin aksine, sevgi niteliğine sahip olduğundan da söz edilir. Allah, El-Vedudu’dur, sevendir. “Eğer Tanrı’yı seviyorsanız, beni izleyin ve Tanrı sizi sevecektir ve günahlarınızı bağışlayacaktır.” Ama yine de, “Tanrı, inanmayanları sevmez” (3:32). 42
Bir diğer önemli soru ise şudur: “İslam teolojisi, Tanrı’nın insan ile olan ilişkisini nasıl anlar?” Kuran’ın dilinde bu ilişki, efendi (rab) ve kul (abd) şeklinde tanımlanır. Tanrı, insanın, kendisine itaatkâr bir kul olarak boyun eğmesini talep eden Egemen Hükümdar’dır. Ve her ne kadar Tanrı’nın insana, insanın şah damarı kadar yakın olduğu söylense dahi, Tanrı ve insan arasındaki yakın bir ilişki konusu, ne Kuran’da ne de İslam teolojisi içinde (daha sonra göreceğimiz gibi, İslam tasavvufu [Sofizm] bu kural için bir istisna teşkil etmektedir), ayrıntılı olarak geliştirilmemiştir.
Müslüman bir yazar, ilginç bir yorumda bulunarak şunları yazar: “Tanrı ile ilgili spekülasyonlarının ötesinde, O’nun varoluşunun ve özelliklerinin gerekliliği konusunda Müslüman teologlar ve filozoflar, Tanrı’nın bir insan deneyimi yaşamasının olasılığını ve gerçekliğini sorgulamak için bir ihtiyaç hissetmedikleri ortadadır.” Aslında, “Tanrı’nın mutlak üstünlüğüne gizlice tecavüz etme riskine girmeden, Tanrı’nın deneyimi hakkında O’nu insanbiçimcilik (antropomorfizm) düşüncesi ile değerlendirmeden uygun bir Arapça ya da Farsça ifade bulmak dahi zordur.” 43
Kuran’daki Tanrı ile ilgili bu çok güçlü resim, İslam’a özgü teoloji içinde Tanrı’nın mutlak egemenliği ve insanın özgür iradesi ile ilgili konuda kendi gerginliğini yaratmış bulunmaktadır. “İslam, hem iyinin hem de kötünün mutlak takdiri ilahi olduğunu öğretir, iyi ya da kötü, tüm düşüncelerimiz, sözlerimiz ve eylemlerimiz, önceden bilinir, tayin ve tertip edilmişlerdir, sonsuzluktan beri kararlaştırılmış ve buyurulmuşlardır ve meydana gelen her şey, önceden yazılmış olana uygun olarak gerçekleşir. İlk Müslüman teologlar arasında özgür irade ve takdiri ilahi hakkında büyük tartışmalar yapılmıştır. Ama özgür iradeden yana olan gruplar (el-kadariyya) nihai bir yenilgiye uğramışlardır.” 44
Şu ayetler üzerinde düşünün: “De ki: Bizim başımıza ancak, Allah’ın bizim için yazdığı şeyler gelir. O, bizim yardımcımızdır. Öyleyse mü’minler, yalnız Allah’a güvensinler” (9:51). “Allah kimi doğru yola iletirse, odur doğru yolu bulan. Kimleri de saptırırsa, işte onlar, ziyana uğrayanların ta kendileridirler. Andolsun biz, cinler ve insanlardan, kalpleri olup da bunlar ile anlamayan, gözleri olup da bunlar ile görmeyen, kulakları olup da bunlar ile işitmeyen birçoklarını cehennem için var ettik. İşte bunlar hayvanlar gibi, hatta daha da aşağıdadırlar. İşte bunlar gafillerin ta kendileridirler” (7:178-79). “Andolsun, onların çoğu üzerine o söz (azap) hak olmuştur. Artık onlar iman etmezler. Onların boyunlarına demir halkalar geçirdik, o halkalar çenelerine dayanmıştır. Bu sebep ile kafaları yukarıya kalkık durumdadır. Biz, onların önlerine bir set, arkalarına da bir set çekip gözlerini perdeledik. Artık görmezler. Onları uyarsan da uyarmasan da onlar için birdir, inanmazlar” (36: 7-10). “Eğer dileseydik, herkese hidayetini verirdik. Fakat benim, ‘Andolsun, cehennemi hem cinlerden hem de insanlardan dolduracağım’ sözüm gerçekleşecektir” (32:13). 45
Bu ayetlere ek olarak, aynı konuda hadis kitaplarında (İslam’a özgü gelenek)Muhammed’in sözlerini ve öğretişlerini çok sayıda bulabiliriz; Muhammed’in sözleri ve öğretişleri, aşağıdaki örnekte resmedildiği gibi, Tanrı hakkında benzer bir görüşün portresini çizerler:
Bizler Allah’ın elçisi ve O’na eşlik edenlerden oluşan bir grup ile otururken –Allah’ın bereketi ve esenliği üzerine olsun– camiin kapılarından birinden içeri Ebu Bekir ve Ömer girdiler. Yanlarında yüksek ses ile tartışan oldukça büyük bir kalabalık vardı, Allah’ın Elçisi’nin yanına gelene kadar birbirleri ile çekişmeye devam ettiler. O ise şöyle dedi: “Seslerinizi bu kadar çok yükseltmenize ve böylesine büyük bir gürültü çıkartmanıza neden olan tartışmanın konusu nedir?” Onu şöyle yanıtladılar: “Buyruk ile ilgili tartışıyoruz. Ebu Bekir, Allah’ın kötülük değil iyilik buyurduğunu ileri sürüyor, ama Ömer, Allah’ın her ikisini de buyurduğunu söylüyor.”
Muhammed onlara şu karşılığı verdi:
“Buyruk iyi ve tatlı ve acı olan her şeyin gerekli olduğunu bildirir. Ve sizin tartışmanız hakkında benim verdiğim karar budur.” Sonra Ebu Bekir’in omzuna vurdu ve şöyle dedi: “Ah, Ebu Bekir, eğer en yüce olan Allah, itaatsizlik olmasını istemeseydi, o zaman Şeytan’ı yaratmazdı.” Ebu Bekir şu yanıtı verdi: “Allah’ın beni affetmesini istiyorum. Ben kaydım ve sendeledim, ey Allah’ın Elçisi, ama bundan sonra bu konuda asla tekrar hataya düşmeyeceğim.” 46
Hadis kitapları arasında en çok saygı görenlerden biri olan El-Müslim’in Sahihi’nde (d. M.S. 875) şunları okuruz:
Aranızdan biri Cennet halkının işlerini yapıyor olabilir, öyle ki, onun ve Cennetin arasında yalnızca bir kol uzunluğu kadar mesafe mevcuttur, ama sonra onun için yazılmış (buyrulmuş) olan birden onun karşısına çıkar ve gideceği Cehennem’de bulunan halkın işlerini yapmaya başlar. Ya da belki aranızdan biri Cehennem halkının işlerini yapmaya başlayacaktır, öyle ki, onun ve Cehennem’in arasındaki mesafe yalnızca bir kol uzunluğu kadar olacaktır, ama sonra karşısına birdenbire onun için yazılmış olan çıkacaktır ve o da gideceği Cennet’te yaşayan halkın işlerini yapmaya başlayacaktır. 47
Tanrı’nın, yarattıkları üzerinde her konuda sahip olduğu bu mutlak kontrol ile ilgili tutumun, İslam teolojisi ve kültürü üzerinde derin bir etkiye sahip olduğu açıktır. Tüm zamanların en çok saygı gören Müslüman teologlarından biri olan El-Gazali, şunları yazar:
“O, aynı zamanda imansızın imansızlığını ve kötünün dinsizliğini de ister ve bu istek olmadığı takdirde, ne imansızlık ne de dinsizlik olamaz. Yaptığımız her şeyi O’nun isteği aracılığı ile yaparız: O’nun istemediği hiçbir şey gerçekleşmez. Eğer biri, Tanrı’nın, insanların inanmalarının gerekliliğini neden istemediğini soracak olursa, yanıtımız şöyle olacaktır: ‘Bizler, Tanrı’nın ne istediği ya da ne yaptığı hakkında sorgulama yapma hakkına sahip değiliz. O, kendisini hoşnut eden şeyi istemek ve yapmak için tamamen özgürdür.’ İmansızlar yaratırken, onların bu durumda kalmalarının gerekli olduğunu isterken; …kısaca kötü olan her şeyi isterken, Tanrı bizlerin bilmesinin gerekli olmadığı hikmetli sonuçları olan görüşlere sahiptir.” 48
Bir diğer Müslüman teologunun yazdıklarını okuyalım: “O (Tanrı), yalnızca her şeyi yapabilmek ile kalmaz, O, aslında aynı zamanda her şeyi yapan tek Kişi’dir. Bir insan bir şey yazdığı zaman, onun zihninde yazma isteğini yaratmış olan Allah’tır. Allah aynı zamanda yazmak için gücü de verir, sonra elin ve kalemin hareket etmesini ve yazının kağıt üzerinde görünmesini de sağlar. Allah’ın dışındaki her şey pasiftir, aktif olan yalnızca Allah’tır.” 49
İslam’a özgü bir iman ikrarında, şunları okuruz: “Ve en Yüce Olan Tanrı, yaratmış olduğu imanlı ya da imansız, itaatkâr ya da isyankâr tüm yaratıklarının eylemlerinin Yaratıcısıdır; onların hepsinin mevcudiyeti, Tanrı’nın isteği, hükmü, kararı ve buyruğu aracılığı ile sağlanmıştır.” 50Bir başka ikrarda şu belirtilir: “Tanrı’nın tek olası özelliği, O’nun arzu ettiği herhangi bir zamanda iyiyi ya da kötüyü yaratmak için sahip olduğu Gücü, örneğin Buyruğudur… Hem iyi hem de kötü şeyler, Tanrı’nın buyruğunun sonucudurlar. Bunun doğru olduğuna inanmak her Müslüman’ın görevidir. Tanrı, dindar olanı ödüllendirdiği zaman, bu davranışı saf iyiliktir ve günahkârı cezalandırdığı zaman, bu davranışı saf adalettir, insanların dindarlığı Tanrı’ya bir yarar sağlamadığı gibi, günahkârın kötü işleri de O’na zarar vermez. Zarar ve iyiye neden olan O’dur. Bazılarının iyi işleri ve diğerlerinin kötü işleri, Tanrı’nın bazılarını cezalandırmayı ve diğerlerini de ödüllendirmeyi arzu ettiğini gösteren belirtilerdir.” Böylece, “eğer Tanrı bir kişiyi Kendisine yaklaştırmayı arzu ederse, o zaman o kişiye, iyi işler yapması için lütuf verecektir. Eğer O, bir kişiyi reddetmeyi ve onu utandırmayı arzu ederse, o zaman o kişide günah yaratacaktır. Tanrı her şeyi, hem iyiyi hem de kötüyü yaratır. Tanrı, hem insanları hem de onların eylemlerini yaratır: “Oysa Allah, sizi de, yaptığınız şeyleri de yaratmıştır (Kuran 37:96).” 51
Özet
İslam’ın Tanrı hakkındaki görüşüne ilişkin en temel konulardan bazılarına değindik. Tanrı, mutlak bir şekilde tektir ve her şey O’nun egemen kontrolü altındadır. O’na eşit ya da ortak olan yoktur. Pek çok ismi (hadislere göre doksan dokuz) vardır, ama bunlardan hiçbiri O’nun ağza alınamayacak kadar kutsal olan ismini gerçek bir şekilde tanımlamaz. Bu isimler, Tanrı’nın “egemen özgür isteğinden” söz ederler. Tanrı, kendiliğinden var Olan’dır ve tüm evrenden tamamen bağımsızdır ve tüm evren üzerinde egemen Olan’dır. Tanrı’nın ahlakı ile ilgili en çok tekrarlanan tanımlarından biri, O’nun merhametli olduğudur. Elbette burada üzerinde durulması gereken nokta, bu konunun çok derin bir konu olduğudur. Bu konunun Müslüman teolojisinin diğer düşünceleri ile olan karşılıklı ilişkileri, hiç kuşkusuz tek ve kısa bir bölüm içinde yeterince ayrıntılı olarak incelenemez. Tanrı’nın karakteri ve O’nun dünya ile olan ilişkisi hakkındaki İslam’a özgü öğretişleri dikkatle gözden geçirdikten sonra, şimdi Tanrı ve O’nun tarih içindeki eylemleri ile ilgili Müslüman kavramının ne olduğunu incelemeye geçiyoruz.
1.Samuel M. Zwermer, The Moslem Doctrine of God (New York: American Tract Society, 1905).
2.Maurice Bucaille, The Bible, the Quran and Science, çeviri, Pannell and Bucaille (Paris: Editions Seghers, 1988), 120-21.
3.Kenneth Cragg, The Call of the Minaret (New York: Oxford University Pres, 1964), 36.
4.Zwemer tarafından ünlü Müslüman yorumcu Beyzavi’den (d. M.S. 1307) aktarılmıştır, 24.
5.Ebu Hurayra aracılığı ile Muhammed’den aktarılmıştır ve aynı kitaptan alınmıştır, 24.
6.Aynı kitaptan, 23.
7.Alhac A. D. Ajijola, The Essence of Faith in İslam (Labore, Pakistan: İslamic Publications Ltd.,1978), 16.
8.Cragg, 37.
9.Cragg’ın açıklaması ile ilgili uyuşmazlık hakkında bkz. Arthur Jeffrey, İslam: Muhammed and His Religion (New York: Bobbs-Merrill Company, Inc.,1958),85.
10.Cragg, 37.
11.Aynı kitaptan, 37-38.
12.Zwemer, 25-26. Aynı zamanda W. Montgomery Watt, Muhammed’s Mecca (Edinburgh: Edinburgh University Pres, 1988), 31-36.
13.Richard Bell, The Origin of Islam in its Christian Environment (London: Frank Cass and Company Ltd., 1968).117
14.Aynı kitaptan.
15.Zwemer tarafından aktarılmış, 31.
16.Cragg, 39. Aynı zamanda El-Buhari’ye bakınız, The Translation of the Meanings of Sahih Al-Buhari, çeviri, Muhammed Muhsin Khan (Al-Medina: Islamic University), cilt 6, 493-95.
17.Bakınız, Muhammed A. Abou Ridah, “Monotheism in İslam: Interpretations and Social Manifestations,” in The Concept of Monotheism in Islam and Christianity, ed. Hans Kochler (Wien, Austria: Wilhelm Braumuller, 1982), 41.
18.Zwemer, 28.
19.Abou Ridah, 49.
20.Nassir El-Din El-Assad’ın açılış töreni ile ilgili dersi için bakınız, The Concept of Monotheism in Islam and Christianity, ed. Hans Kochler, 23.
21.Abdel Halem Mahmud, The Creed of Islam (World of Islam Festival Trust, 1978), 20.
22.Ajijola, 55.
23.Fazlur Rahman, Major Themes of the Quran (Chicago: Bibliotheca Islamica, 1980), 3.
24.Muhammed Hamidullah, Introduction to Islam (Paris: Centre Culturel Islamique, 1969).
25.Muhammed Abdul Rauf, Islam: Creed and Worship (Washington, D. C.: The Islamic Center, 1974), 2-3.
26.Aynı kitaptan, 3
27.Aynı kitaptan, 4-5.
28.Bkz. Cragg, 60-61.
29.Badru d. Kateregga ve David W. Shenk, Islam and Christianity (Grand Rapids: Eerdmans, 1981), 7.
30.Bkz. Zwemer, 34.
31.Jeffery, 93.
32.H. U. Weitbrecht Stanton, the Teaching of the Quran (New York: Biblo ve Tanen, 1969), 33.
33.Cragg, 40.
34.Bkz. Jeffrey, 93-98.
35.Abou Ridah, 46.
36.Stanton, 33-34.
37.Cragg, 41-42
38.Aynı kitaptan, 42
39.Aynı kitaptan, 42-43.
40.Rahman, 6.
41.Aynı kitapta.
42.Ignaz Goldziher, Introduction to Islamic Theology and Law, çeviri, Andras ve Ruth Hamori (Princeton: Princeton University Pres, 1981), 24.
43.Annemarie Schimmel ve Abdoldjavad Falaturi, We Believe In One God (New York: Seabury Pres, 1979), 85.
44.Bkz. Jeffrey, 147-48.
45.Burada Jeffrey’in Kuran çevirisinin daha birebir olanını kullanıyoruz.
46.Bkz. Jeffery, 149-50.
47.Aynı kitaptan, 150.
48.Abdiyah Akbar Abdul-Hak, Sharing yur Faith with a Muslim (Minneapolis: Bethany Fellowship Inc., 1980), 152, Hughe’s Dictionary’den alınmıştır, 147.
49.Gerhard Nehls, Christians Ask Muslims (Bellville: SIM International Life Challenge, 1987), 21.
50.Cragg tarafından aktarılan Al-Nasafi’nin iman ikrarından alınmıştır, 60-61.
51.Andrew Rippin ve Jan Knappert, Islam (Manchester: University Pres, 1986), 133.