BÖLÜM 2

LÜTFUN MERKEZİ OLARAK EV HALKI

“Ve Rab Nuh’a, ‘Bütün ailen ile birlikte gemiye bin’ dedi. ‘Çünkü bu kuşak içinde yalnız seni doğru buldum.” — Yaratılış 7:1.

“Yafa’ya adam yolla ve Petrus diye tanınan Simun’u çağırt. O sana, senin ve bütün ev halkının kurtuluş bulacağı sözler söyleyecek.” — Elçilerin İşleri 11: 13,14.

“Ve onlar, ‘Rab İsa’ya iman et, sen de ev halkında da kurtulursunuz’ dediler. Elçilerin İşleri 16:31.

Yüreklerimizde her zaman Tanrının lütfunu sınırlamak için bir eğilim MEVCUTTUR; lütfun hem egemenliğine hem de doluluğuna inanmak için isteksiz oluruz ve hatta bu eğilim bazen kurtuluşun en önemli gerçekleri konusunda en çok ısrar eden kişilerde bile yoğun bir şekilde vardır. Bu yüzden kutsal yazıların kuşku götürmez öğretişlerinin ne olduğunu her zaman yeniden incelemek için sürekli bir ihtiyaç söz konusudur. Bu incelemeyi yapar iken amacımız üne tam bir bağımlılık göstermek için konumumuzu hatırlamak, belirsizlikleri yok etmek ve Tanrı sözüne her noktada tam bir bağımlılık arzusu ile Kutsal Ruhun gücüne yapışmak olmalıdır. Örneğin, elçinin zindancıya cevap verir iken kullandığı sözcüklerin anlamını ve gücünü gözden kaybeden pek çok sevgili kutsal vardır: “Rab İsa’ya iman et. Sen de ev halkın da kurtulursunuz.” (Elçilerin İşleri 16:31) 1 Bireysel imana duyulan gereksinme ve bireysel kurtuluşun buna bağlantılı vaadi görülür ama tüm pratik amaçlara ek olan vaat genellikle unutulur. Aynı şekilde şimdi de, “Kurtulmam için ne yapmam gerekir?” sorusu sorulduğu zaman verilen yanıt hemen hemen evrensel bir biçimde aynıdır: “Rab İsa Mesih’e iman et ve kurtulacaksın;” “ve ev halkın da kurtulacak” sözleri atlanır. Hem vaazlarda hem de yazılanlar için durum aynıdır ve bunun sonucunda Tanrı lütfunun merkezi bilinçli olarak yapılmasa bile daraltılmış olmaktadır.

Bu durumda, bu konudaki kutsal yazılarda yer alan öğretişi izlemek için imanlı ile bağlantılı olan ev halkını inceleyelim ve sanırım ilkenin hem geçmiş hem de şimdideki durumları kapsadığını göreceğiz.

Her şeyden önce Yaratılış 7:1 ayetine dönüş yapalım. Ve Rab Nuh’a bütün ailesi ile birlikte gemiye binmesini söyledi ve o kuşak içinde yalnızca onu doğru bulduğunu sözlerine ekledi. Bu sözler çok özel bir önem taşırlar çünkü Rabbin Nuh’a gemiye tüm ev halkı ile birlikte binmesini buyurmasının temelinde yatan neden şöyle açıklanır: “Çünkü bu kuşak içinde yalnızca seni doğru buldum.” Ve eğer buna itiraz edilmesi gerekilecek olsa idi o zaman belki büyük olasılık ile ev halkının tüm üyeleri de Tanrının önünde aynı zamanda nasıl “doğru” olacaklar şeklinde bir itiraz gelecek idi. Gemiden çıkan Nuh’un oğullarından olan Ham (Yaratılış 9), bu düşünceyi yasaklar. Bu neden ile ifadenin gücü hiç bir şekilde azaltılamaz, yani, Nuh’un ailesinin tufanın yargısından kurtulmasının nedeni, bu ailenin başı olan Nuh’un imanı değil idi. Bunun kurtuluş olmadığı doğrudur ama bir örnek ya da bir sembol olarak öyle idi (1.Petrus 3:20,21); ve hiç kuşkusuz tüm yeryüzüne yargı geldiği o korkunç tufan sırasında geminin içinde bulunmak asla küçük bir bereket değil idi. “Rab, insanlardan evcil hayvanlara ve sürüngenlerden kuşlara dek tüm canlıları yok etti ve yeryüzündeki her şey silinip gitti. Ve yalnız Nuh ile gemidekiler kaldı.” (Yaratılış 7:23) Böylece Tanrının lütfu ile tüm ev halkı yargı altından çıkarıldı ve yeni yeryüzüne yerleştirildi; bunun nedeni Nuh’un imanı idi. Yalnızca bu kadar da değil ama aynı zamanda Tanrı lütfunun merkezi hala geniş durumda idi; çünkü aynı zamanda Nuh’un oğullarının eşlerinin de Tanrının merhametli amaçlarına dahil edildiklerini görüyoruz; böylece “su ile “ kurtarılmış olanlardan söz eden elçi Petrus’un değindiği sekiz kişinin arasında bu kadınlar da vardı. (1.Petrus 3:20)

Şimdi Yaratılış 12.bölümde kaydedilmiş olan başka bir olaya geçiş yapıyoruz: “Avram Rabbin buyurduğu gibi yola çıktı. Lut da onun ile birlikte gitti. Avram Harran’dan ayrıldığı zaman yetmiş beş yaşında idi. Karısı Sara’yı, yeğeni Lut’u Harran’da kazandıkları malları ve edindikleri uşakları yanına alıp Kenan ülkesine doğru yola çıktı. Oraya vardılar. (ayetler 4,5) Bu konuya daha fazla değinmeyeceğiz (konunun bir başka kısmında tekrar değinebileceğimiz için). Avram’ın ev halkı kendisi ile birlikte Harran’dan çıkartılarak Kenan’a götürüldü. Ve bu Nuh örneğinde olduğu gibi aynı ilke ile yapıldı; ev halkı, Tanrının önünde ev halkının başı ile birlikte bağlandı.

Bundan sonra Lut’un dikkat çekici durumunu ele alacağız ve bu konu daha da çarpıcı olacak çünkü Lut iman yolundan ayrılmış idi; bu dünyadaki göçmenlik karakterini terk etmiş ve Sodom kentinin bir vatandaşı haline gelmiş idi. Lut’un öyküsü ile ilgili gerçekler herkes tarafından biliniyor; keşke onun öyküsündeki uyarılar ve dersler daha iyi gözlemlenseler idi! Uzun süredir tahammül eden Tanrı artık haklı yargısını uygulamak üzere idi. Çünkü vadideki kentlerin günahları artık boğazı aşmış idi, ama Tanrı bu kentleri yıktığı zaman İbrahim’i anımsadı ve Lut’un yaşadığı kentleri yok ederken de Lut’u bu felaketin dışına çıkardı. (Yaratılış 19:29) Ancak yine de burada her şeye rağmen Lut’un İbrahim ile olan bağlantısı üzerinde durmuyoruz; bunun nedeni, konumuz ile ilgisi olsa da Lut’un amcasının aracılığı ile yıkımdan kurtarılması değil! Burada dikkat çekmek istediğimiz nokta Lut’un kendisinin ailesi! Ve görüyoruz ki aynı ilke geçerli, yani, yalnızca Lut değil ama aynı zamanda onun ailesi de esirgendi ya da o yıkıcı yargı gününde esirgenme fırsatına sahip oldu. “İçerdeki iki adam Lut’a, ‘Senin burada başka kimin var?’ diye sordular. ‘Oğullarını, kızlarını, damatlarını ve kentte sana ait kim var ise hepsini dışarı çıkar. Çünkü burayı yok edeceğiz. Rab bu halk hakkında pek çok kötü suçlama duydu ve kenti yok etmek için bizi gönderdi.” (Yaratılış 19:12,13) Lut’un üzücü bazı davranışlarının dışında her zaman “doğru bir adam” (2.Petrus 2:8) olduğunun hatırlanması gerekir ve biz de bunun ile uyumlu olarak diğer olaylarda olduğu gibi Tanrının, Hizmetkarının ailesini kendisi ile bir tuttuğunu ve Onun merhamet ve lütfunun “doğru adam” ile bağlantısı olan herkese ulaştığını ve herkesi kucakladığını görüyoruz; üzerine yargı inecek olan bir yerden kurtulmaları için onlara kurtuluş sunuyor; damatları imansız olmasına rağmen onlara ölüm yerine yaşam tercihi sunuldu. “ Ve Lut dışarı çti yok etmek üzere olduğunu çıktı ve kızları ile evlenecek olan adamlara hemen oradan uzaklaşmalarını çünkü Rabbin kenti yok etmek üzere olduğunu söyledi. Ne var ki damat adayları onun şaka yaptığını sandılar.” (ayet 14)

Bu ilkenin tipik bir örneği olarak belki bundan sonra fısıh olayını örnek olarak inceleyebiliriz. Rab Musa’ya buyurdu: “Bütün İsrail topluluğuna bildirin: Bu ayın sonunda herkes ailesine göre kendi ev halkına birer kuzu alacak. (Mısır’dan Çıkış 12:3) Ve tekrar:” Bulunduğunuz evlerin üzerindeki kan sizin için belirti olacak. Kanı görünce üzerinizden geçeceğim.” (ayet 13) Bu yüzden fısıhın İsrail’deki her aile tarafından yerine getirildiği aşikardır; fısıh, her ev halkı için bir kuzu ilkesine dayalı idi.  Ve her aile kendi konutları içinde evlerinin üzerine sürdükleri kan ile koruma altında idiler. Sonuç olarak, Mısır’ın üzerine inen yargı darbesinden ev halkını koruyan iman itaati babanın işi idi. Nasıl Nuh iman ile tüm ailesinin içinde sığınak bulduğu gemiyi inşa etmeye yöneldi ise aynı şekilde Mısır’daki fısıh için de anne ve babanın imanı gerekli idi; Rabbin buyruğunu dinleyerek hayvanın kanını alıp etin yeneceği evin yan ve üst kapı sövelerine sürecekler ve böylece ilk doğanları ve ev halkları yıkım için gelenin yargısından kesinlikle korunmuş olacaklar idi. Ev halkının ne durumda olduğundan söz edilmiyor idi. Buradaki en önemli nokta kanın sürülmesi idi. Ailenin başı tanrısal buyrukları yerine getirmiş miydi? Kuzuyu boğazlamış ve kanını sürmüş müydü? Eğer bunları yaptı ise ailesine hiçbir şey zarar veremez idi. “Rab Mısırlıları öldürmek için gelecek. Kapılarınızın yan ve üst sövelerindeki kanı görünce üzerinizden geçecek ve ölüm saçanın evlerinize girip sizi öldürmesine izin vermeyecek.” (ayet 23) Bildiğimiz kadarı ile yalnızca ilk doğanın eğer kan ile örtülü değil ise öldürüleceği doğru idi; ama kanın önemi, yani Tanrı kuzusunun kanının önemi bunun daha da ötesinde bir koruma özelliğine sahip idi; tüm İsrail’deki her aile için kanın değeri çok özel idi. Çünkü Musa’nın fısıh ile ilgili gözleminden söz eder iken şu sözleri söylediğini okuruz: “Çocuklarınız size bu törenin anlamının ne olduğunu sordukları zaman, ‘bu, Rabbin fısıh kurbanıdır’ diyeceksiniz. Çünkü Rab Mısırlıları öldürür iken evlerimizin üzerinden geçerek bizi bağışladı. (Mısır’dan Çıkış 12:26,27) Bu yüzden Musa, firavun kendisine, “Onlar kim oluyorlar ki gitsinler?” dediği zaman firavuna şu yanıtı verdi: “Genç ve yaşlı, hep birlikte gideceğiz. Oğullarımızı, kızlarımızı, davarlarımızı ve sığırlarımızı yanımıza alacağız. Çünkü Tanrımız Rabbe bayram yapmalıyız.” (Mısır’dan Çıkış 10:8,9); çünkü onları  yıkımdan kurtaran ve güvenlikte tutan, görmüş olduğumuz gibi, evlerinin kapı sövelerine sürmüş oldukları kan idi.

Musa’nın ilk beş kitabında aynı gerçek ile ilgili başka örnekler de bulunmaktadır. Örneğin bakınız: Levililer 16:17; Levililer22:12,13; Çölde sayım 18:11; Yasanın Tekrarı 12:7; Yasanın Tekrarı 14:26, v.b.2

Yeni antlaşmada ilerlemeden önce, kutsal yazılarda kaydedilmiş olan lütuf konusundaki en dikkat çekici olaylardan ve aynı zamanda diğer uluslara yapılacak olan çağrının en belirgin öngörülerinden biri olan Rahav’ın öyküsüne bakacağız. Hatta Kutsal Ruh Rahav’a İbraniler mektubunun on birinci bölümünde iman eden kutsallar arasında özel bir yer bile vermiştir. Yeşu 2.bölümdeki öyküyü incelediğimiz zaman ne buluruz? Rahav, Eriha kentinin ve içinde yaşayan insanların yıkımı sırasındaki tek özel istisna değil midir? İmanı yalnızca kendisi için mi geçerli idi? Kesinlikle hayır. Ama casuslar ona şöyle dediler: “Ama ülkeye girdiğimiz zaman şu kırmızı ipi bizi indirdiğin ipe bağla. Anneni, babanı ve kardeşlerin ile babanın bütün ev halkını yanına, yani kendi evine topla. Evinin kapısından dışarı çıkan kendi kanından sorumlu olacak; böyle biri için sorumluluk kabul etmeyiz. Ama senin ile birlikte evinde olacak herhangi birine gelecek zarardan biz sorumluyuz.” (ayetler 18,19) Ve kenti ele geçirdikleri zaman, Yeşu ülkede casusluk yapmış olan iki adama şunları dedi: “O fahişenin evine gidin ve ant içtiğiniz gibi kadını ve bütün yakınlarını dışarı çıkarın.” Eve giren genç casuslar Rahav’ı, annesini, babasını ve erkek kardeşleri ile bütün akrabalarını ve kendisine ait olan her şeyi alıp İsrail ordugahının yakınına getirdiler. Yeşu, fahişe Rahav’a ve babasının ev halkı ile yakınlarına dokunmadı. Yeşu’nun Eriha’yı araştırmak için gönderdiği ulakları saklayan Rahav, bu gün de İsraillilerin arasında yaşıyor.” (Yeşu 6:22,23,25)

Rahav  ve üzerinde durduğumuz diğer olaylar arasındaki fark, Rahav’ın ailenin başı olmayışıdır. Bu neden ile aile ilkesi ya da Tanrının önünde ev halkının birliği ne şekilde ifade edilebilir ise bu hesap ile daha dikkat çekici şekilde örneklenebilir. Bireysel bir imanlı ile bir aile bağına sahip olan kişiler neredeyse özel bir yer alırlar, Tanrının şefkatli ilgisinin objesi haline gelirler. Aynı konuyu Korintliler mektubunda da buluruz: “İman etmemiş koca karısı aracılığı ile kutsanır, iman etmemiş kadın da imanlı kocası aracılığı ile kutsanır.” (1.Korintliler 7:14)

Tüm bu örnekler eski antlaşmadan alınmışlardır. Ve şimdi ortaya şöyle bir soru çıkar: Lütfun muafiyetindeki ilkenin herhangi bir üremesine mi sahibiz? Eski günlerde tanrının bu ilginç yolları ile ilgili düşünceden canlarımız yarar sağlasa da eğer lütfun muafiyetindeki ilkenin herhangi bir üremesine sahip değil isek Tanrı karakterinin bu açıklamaları ve Onun şefkatli sevgisini imanlının ev halkı ile olan ilişkisi hakkında herhangi bir şeye müdahale edemeyiz. Eğer sahip isek o zaman Tanrının önünde aile ilişkilerimize ve aynı zamanda aile ya da ev halklarının başlarının üzerine sorumlulukları ile ilgili (ve buna bereketli ayrıcalıklarını da ekleyebiliriz) bir ışık seli dökülür.

Hepsinden önce elçilerin İşleri 11.bölüme bakalım. Elçi Petrus Kornelyus’a gitmiş ve Kutsal

Ruh’un diğer uluslardan olan kişilerin üzerine de döküldüğünü görmüş ve kendisine verilmiş olan göreve güvenerek onları Tanrının yeryüzündeki kilisesine kabul etmiştir. Petrus ve yanındaki sünnet yanlıları olan kişiler diğer uluslardan olan imanlıların “bilmedikleri dillerde konuşup Tanrıyı yücelttiklerini duydular. O zaman Petrus “Bunlar tıpkı bizim gibi Kutsal Ruh’u almışlar. Su ile vaftiz olmalarına kim engel olabilir?” dedi. Ve böylelikle onların İsa Mesih adı ile vaftiz edilmelerini buyurdu.” (Elçilerin İşleri 10:44-48) Ama Petrus Yeruşalim’e geri döndüğü zaman sünnet yanlıları onu eleştirdiler ve sünnetsiz kişilerin evine gidip yemek yemiş olduğunu söylediler.” (Elçilerin İşleri 11:2,3) Petrus onların bu şikayetine karşılık olarak, her şeye baştan başlayıp olanları tek tek onlara anlattı. Yafa kentinde dua eder iken gördüğü görümden söz etti. Ayrıca bir meleğin gelerek Kornelyus’a ne buyurduğunu söyledi: “Bir melek Kornelyus’a, Yafa’ya adam yolla, Petrus diye tanınan Simun’u çağırt. O, sana senin ve bütün ev halkının kurtuluş bulacağı sözler söyleyecek” dedi. (Elçilerin İşleri 11:4-14. Ayrıca elçilerin İşleri 2:38,39 ayetlerini karşılaştırın.)

O zaman burada, Hristiyanlığın tam başlangıcında, başı ile birlikte ev halkından tekrar söz edildiğini görmekteyiz. Ve 16.bölüme geçtiğimiz zaman elçi Pavlus’un zindancı başına yanıt verir iken tam olarak yine aynı şeyi beyan ettiğini okuruz. “Rab İsa Mesih’e iman et, sen de ev halkın da kurtulacaksınız.” (ayet 31) Aynı fikirde olmak, söylenen sözlerin tam olarak kabul edilmesinden daha çok dikkat çekicidir. Bu durum, alıntı Grekçe’den yapıldığı takdirde daha da fark edilir şekilde görünecektir. Petrus (meleğin sözlerini tekrar ederek) şöyle der: “Madem ki sen ve tüm ev halkın kurtulacaksınız, bununla ilgili sözleri sana kim söyleyecek?” Zindancı başına konuşan Pavlus şöyle der: “Rab İsa Mesih’e iman et ve sen de ev halkın da kurtulursunuz.” Böylece görülüyor ki, Petrus da Pavlus gibi tam olarak aynı sözleri (tek bir istisna olan “tüm” sözcüğü dışında) aynı düzen içinde  kullanır. Bu gerçek aracılığı ile vardığımız sonuç şudur; buradaki fikir birliğinin tesadüfi olduğunu var saymak nasıl mümkün değil ise aynı şekilde çok iyi bilinen bir gerçeği birleştirdikleri de kesindir. İkinci olarak, bu fikir birliğinin önemi biri sünnet yanlısı olan bir elçi ve diğeri sünnet yanlısı olmayan bir elçi aracılığı ile diğer uluslardan olan kişiler ile ilgili olarak söylenmiş olmalarıdır.

Böylece görmüş olduğumuz gibi Hristiyanlığın önde gelen iki temsilcisi tarafından aynı ilke beyan ediliyor. Bir yandan Petrus, Mesih’in acılarına tanık olan kişi olarak, öte yandan elçilik görevini Rabbin kendisinden yücelik içinde almış olan Pavlus imanlı ve imanlının ev halkı arasında Tanrının lütfunda bir bağlantı mevcut olduğunu beyan etme konusunda birleşirler. İmansızlık, sözcüklerin anlamı ile savaşmaya ya da sözcüklerin gücünü azaltmaya teşebbüs edecektir; ama sözcükler Tanrı yollarının yenilmez beyanı olarak ayakta dururlar ve aynı zamanda da bize Onun yüreğini açıklarlar; aile ilişkilerinin kutsallığını ilan eder iken aynı zamanda ev halkının Tanrının gözündeki birliğini ortaya koyarlar.

Ama yine de her şeye rağmen tanrısal niyetin ötesine gitmeme konusunda çok dikkatli olmamız gerekir. Ve bu neden ile şimdi bu bağlantının önemi konusunda incelemede bulunacağız.

O zaman her şeyden önce ev halkının başının imanının, ev halkının üyelerinin kurtuluşunu garanti ettiği anlamına gelmediğini özellikle belirtmemiz gerekir. Kutsal yazılarda yer alan aşikar gerçeğe göre bireysel iman olmadan kurtuluş olamaz. Örnek olarak, Ham, Esav, Eli ve Samuel’in oğulları ve Avşalom gibi kişileri ele aldığımız zaman ebeveynin imanının çocuğunu kurtaramayacağı konusunda ciddi uyarılar olduğunu görürüz. Bu durumun her zaman dikkatli bir şekilde hatırlanması gerekir çünkü bir yandan Tanrı lütfunun merkezine müdahale etmeye cesaret edemeyiz, bir yandan da bunu zaten yapmamamız gerekir. Ev halkının Tanrı önündeki birliği konusunda nasıl emin isek aynı şekilde kurtulması için ev halkının her üyesinin Rab İsa Mesih’e iman etmesi gerektiğini de biliriz. Bu konuda herhangi bir yanlış anlaşılma ya da hataya yer verilmemelidir; çünkü bu konuda yapılacak bir hata en ölümcül türdeki hata olacaktır.

Ama ikinci olarak, bireysel kurtuluş söz konusu olmadığı zaman imanlının ev halkının yeryüzünde Tanrının gözünde özel bir ayrıcalık konumuna sahip olduğu kesindir. Çocuklar, iman eden anne ve baba ile bağlantılıdırlar ve bu yüzden onlara yeryüzünde Tanrı için ayrılmış Tanrı halkının dışsal bağlantıları olarak bakılır ve Kutsal Ruhun işleyiş alanında bulunurlar. Daha önce alıntı yapmış olduğumuz ayetlerde bu görüş güçlü olarak yer alır: “İman eden ebeveynin çocukları kutsanır.” Çünkü kutsallığın anlamı, Tanrı için ayrılmış olmaktır. Ve bu durumda bunun gerçek kutsallık (imanlının Mesih’te sahip olduğu kutsallık) olamayacağı açıktır. Bu ayetteki ifade yalnızca dışsal bir ayrılmayı belirtir; dünyadan ayrıdırlar ve yeryüzünde İsa’nın adını taşıyan ile bağlantılıdırlar ve Kutsal Ruh aracılığı ile Tanrının konutudurlar. Bu yüzden Efesliler ve Koloseliler’de imanlıların ev halkları – eşleri, kocaları, çocukları, anne ve babaları, hizmetkarları ve efendileri – verilen öğütlerin kapsamındadırlar; her gruba ayrı ayrı hitap edilir. Ve bu gerçekte Rab için ev halkını yönetmesi gereken imanlının sorumluluğunun temeli yatmaktadır.

Öte yandan eğer bu yüzden ev halkımıza akacak ve onları kucaklayacak olan Tanrımızın bol lütfuna hayran kalacak isek diğer yandan da hatırlamamız gereken şey şu olacaktır; sorumluluklar ve ayrıcalıklar her zaman bağlantılıdırlar. Rab bizim her birimizi Kendi huzurundaki sorumluluklarımızı öğrenmemiz için güçlendirir. Ve bize Adı iç varlığımızda ve ev halkımızın her üyesinde yüceltilsin diye bu sorumlulukları yerine getirecek gücü sağlar.


1. Bu konuda C.H.M tarafından yazılmış olan Thou and Thy House (Sen ve Ev Halkın) adlı hayranlık uyandıran bir broşüre bakınız. Yazar, bu broşürü tüm gayreti ile ev halklarının tüm imanlı başlarına tavsiye eder. Bu broşürde ağır bilgiler ve ciddi uyarılar yer alır. Herkes tarafından okunması gereken bir broşürdür.

2. Bu konuda daha fazla ayet görmek istiyor iseniz daha önce belirtilen Thou and Thy House (Sen ve Ev Halkın) adlı broşüre bakınız.