Bölüm 1

Sevildi ve Nefret Edildi

Yaratılış 37:1-11

SEVİLDİ

Eski Antlaşma’da yer alan öyküler, Rabbimiz İsa Mesih’i seven herkes için kalıcı bir çekiciliğe sahiptirler. Çünkü bu öykülerde Mesih’in görkemleri ve mükemmellikleri ile ilgili çok güzel açıklamalar yer alır. Gelecek olan iyi şeylerin bu gölgeleri hiç kuşkusuz doğal insan aklından gizlidirler, ama Kutsal Ruh aracılığı ile “tüm Kutsal Yazılarda O’nun hakkındaki her şeyi” araştıranlar gelecek olan şeyleri net olarak ayırt edebilirler.

Eski Antlaşmada yer alan öykülerin hiç biri Mesih ile ilgili net bir örnek resmetme açısından Yusuf’un dokunaklı öyküsü kadar güçlü değildir.Yusuf’un yaşamı dışındaki diğer yaşamlar, pek çok kişiye tam bir ders öğreterek, daha ayrıntılı kişisel deneyim ve insani hatalardan söz edebilirler; ama Yusuf’un öyküsünde açıklananlar ile ilgili hissettiğimiz şudur: Tanrının Ruhu, Mesih’in görkeminin görünümünü göz önünde tutmaya devam eder ve bir insanın zayıflık ve başarısızlıkları ile ilgili her şey çok az belirtilir ya da hiç belirtilmez. Ve yine de örnek, ne kadar yerinde bir örnek olursa olsun, çok geçmeden tek bir kutsalın yaşamının bile Mesih’in doluluğunu yeterince ortaya koyamayacağının farkına varırız. Tanrının diğer kutsallarının, Yusuf ile aynı şekilde, örneğin İshak’ın kendi döneminde ve daha sonraki bir dönemde ise Davut ve Süleyman’ın Mesih’in görkemi ile ilgili anlatacak öyküleri vardır. Ayrıca, öykülerin yalnızca tekrarları mevcut değildir, her birinin açıkladığı bazı özel görkemler vardır. İshak, Mesih’in çektiği acılardan ve sevgisinden söz eder ve bu şekilde Mesih, Gelinini elde eder; Davut O’nun acılarını ve zaferlerini anlatır ve Mesih, krallığını kazanır; Yusuf, O’nun acılarına ve üstün olduğuna değinir ve bu şekilde Mesih Krallığını yönetir. Süleyman, bir adım daha ileri gider ve O’nun Krallığının egemen olduğu dönemdeki görkemlerini açıklar.

HİZMETİ

Öykü, Yusuf on yedi yaşında bir genç iken başlar; erkek kardeşleri ile birlikte sürüyü otlatmaktadır ve Bilha ve Zilpa’dan olan üvey kardeşleri ile birlikte “hizmet etmektedir.” Egemenlik sürecek olan kişinin önce bir hizmetkar olması gerekir. Egemenlik konumuna ulaşmanın tek yolu, Rabbin şu sözü uyarınca, yalnızca hizmet etme yolu ile mümkündür: “Aranızda büyük olmak isteyen ötekilerin hizmetkarı olsun. Aranızda birinci olmak isteyen ötekilerin kulu olsun” (Matta 20:26,27). Bu konuda Rabbin Kendisi, kendi öğretişi için mükemmel bir örnek teşkil eder, çünkü şöyle diyebilir: “Ben aranızda hizmet eden biri gibi oldum” (Luka 22:27). “İnsan biçimine bürünmüş olarak ölüme, çarmıh üzerinde ölüme bile boyun eğip kendini alçalttı. Bunun için de Tanrı O’nu pek çok yükseltti ve O’na her adın üstünde olan adı bağışladı.” Böylece bu tarihte bir kez daha Yusuf’tan daha yüce Olan’ın gölgesinin ortaya çıktığını görürüz.

ÇOBANLIK DÖNEMİ

Ama Yusuf’un öyküsünün başlangıcında Mesih’ten söz edecek olan başka konular da mevcuttur. Aynı daha sonraki bir tarihte Musa ve Davut’un yaptıkları gibi, Yusuf da insanların önderi olmadan önce koyunlara önderlik etmiştir. Tanrının çöldeki halkına önderlik eden kişi haline gelmeden önce Musa, çölün arka tarafında bir koyun sürüsünü gütmeye razı olmak zorunda kaldı. Ve Davut hakkında şöyle yazılmamış mıdır? “Kulu Davut’u seçti, onu koyun ağılından aldı. Halkı Yakup’u, kendi halkı İsrail’i gütmek için onu yavru kuzuların ardından getirdi” (Mezmur 78:70,71). Böylece bu eski kutsallar, yalnızca hizmet gerçeği açısından değil, ama aynı zamanda hizmet davranışı açısından da koyunların büyük Çobanına önceden bir örnek teşkil ettiler.

AYRILMASI

Yusuf’un, kardeşleri ile birlikte hizmet etmesine rağmen, bu, onun kardeşlerinin yaptıkları kötülüklere paydaş olduğunu ima etmez. Yusuf, itaatkar bir hizmetkar olarak kardeşlerinin çok yakınındadır; ama saygın bir kişi olarak onlardan tamamen uzaktır. Hizmeti, onu diğerleri ile bir araya getirdi, karakteri onu diğerlerinden farklı bir kişi olduğunu ortaya koydu, onun varlığı kardeşlerinin kötülüğünü açığa çıkarttı, öyle ki, babasına kardeşleri hakkında “kötü haber” iletebilsin. Aynı şey mükemmel Kurtarıcı Mesih için de geçerli idi; O’nun lütfu O’nu çaresizlik içindeki bizlere çok yaklaştırdı; O’nun kutsallığı, bizim tüm günahımızdan tamamen ayrı kalmasını mümkün kıldı. Bizim umutsuz bir şekilde içinde bulunduğumuz günahlar ve O’nun sınırsız lütfu, O’nu ihtiyaç içindeki kalabalıkların ortasında dolaşan bir Hizmetkar yaptı ve yine de günahımız ve O’nun kutsallığı O’nu ülkede yalnız bir Yabancı haline getirdi. Mükemmel Hizmetkar olarak her yere girebildi ve kutsal bir İnsan olarak her yerden ayrı durabildi. Sevgi hizmeti O’nu ihtiyaç içindeki pek çok eve götürdü, Kutsallığı ise O’nu evsiz barksız bıraktı.

ÜSTÜNLÜĞÜ

Ama yine de eğer Yusuf’un karakteri onu kardeşlerinden ayırdı ise, babasının sevgisi, ona, kardeşlerinin üstünde farklı bir konum sağladı, çünkü şunu okuruz: “İsrail, Yusuf’u öbür oğullarının hepsinden daha çok severdi.” Ayrıca, İsrail, oğlu Yusuf’a olan bu farklı sevgisinin yerini, Yusuf’a uzun, renkli bir giysi yaptırarak ve bu giysiyi ona giydirerek herkese gösterdi. Bu giysi, babanın oğluna olan bağlılığına herkesin önünde tanıklık ediyordu. Bu noktada, düşüncelerimiz bir kez daha Yusuf’tan Mesih’e yönelir ve Babasının sevgisinin Oğluna verdiği eşsiz yeri, ve Babanın Oğluna duyduğu hoşnutluktan zevk aldığını göstermekten mutlu olduğunu anlarız. Bu bölüm bize şunu anlatır:”Tanrı dünyayı öyle çok sevdi ki..”ifadesi aynı zamanda bize “Baba Oğlunu o kadar çok sevdi ki” gerçeğini açıklar. Ne kadar sınırsız olsa da, Tanrının burada dünyaya duyduğu sevgi ile ilgili bir ölçü verilmektedir, ama Babanın Oğula olan sevgisi için bir ölçü yoktur ya da bir ölçü verilemez. Bu sevgi duyurusu, görkemli bir saygınlık içerir. “Baba Oğulu sever” ve iman bu gerçeği kabul etmekten zevk alır. Ama eğer Baba bu sevgi için hiç bir ölçü tedarik edemiyor ise, Oğluna olan sevgisine tanıklık edebilir. Yusuf’un, babasının sevgisinin herkesin önündeki kanıtını teşkil eden uzun, renkli giysisi, Yeni Antlaşmanın açık göklerinde parlak bir surete sahiptir. Gökler hiç bir zaman Mesih’in dışında bir nedenden dolayı açılmazlar ve açıldıkları zaman da daima Babanın, Oğlunun tüm çeşitli lütuflarından aldığı zevki taze tanıklıklar ile sürdürürler. Mesih yeryüzünde Yehova’nın Hizmetkarı olarak yerini alır almaz, o anda “gökler açılır” ve göklerdeki Tanrı ordusu, yeryüzünde Babanın, “Bu, benim sevgili Oğlumdur. O’ndan hoşnudum” (Matta 3:16-17) diyebildiği yeryüzündeki bir İnsan’a bakabilir. Kısa bir süre sonra gökler tekrar açılır, öyle ki, yeryüzündeki bir insan göklere bakabilsin ve göklerdeki İnsanoğlu’na tanıklık edebilsin (Elçilerin İşleri 7:55-56). Şunu da belirtelim ki, “gökler, İnsanoğlu’nun zaferli “rablerin Rabbi ve kralların Kralı” olarak yücelik içinde ortaya çıkmasına izin vermek için tekrar açılacaktır ve o gün çok uzak değildir. (Vahiy 19: 11-16) Mesih, kralların Kralı olarak ortaya çıktığı zaman gökler açılacak ve Tanrı meleklerinin İnsanoğlu üzerinde yükselip indikleri görülecektir. (Yuhanna 1:51) Bu  muhteşem ve renkli durumlarda Rabbimiz İsa’yı çok renkli giysi ile kuşatılmış olarak görürüz. Başka bir deyişle, açılmış olan göklerde Tanrının Mesih’ten neden zevk aldığını ya da hoşnut olduğunu anlarız; göksel yücelik içindeki İnsanoğlu olarak alçaltılmış olan sevgili Oğlu, rablerin Rabbi ve kralların Kralı olarak yeryüzünde egemenlik sürmek için üstün bir güç ve görkem içindeki İnsanoğlu olarak ortaya çıkmaktadır.

ÜSTÜNLÜĞÜ

Ayrıca, Baba tarafından sevilmiş Olan ve O’nun zevkinin özel Nesnesi olarak işaret edilen, evrensel egemen olarak belirlenmiş Olan’dır. Bu büyük gerçek, Yusuf’un gördüğü düşler aracılığı ile önümüze getirilir; her ikisi de Yusuf’un üstünlüğünü gözlerimizin önüne serer. Yusuf’un görkemini önceden bildirmek için yalnızca bir düş de yeterli olabilirdi, ama o zaman Mesih’in görkemleri tam ve yeterli bir şekilde önceden bildirilmiş olabilir miydi? Çünkü O’nun üstünlüğü iki yönlü bir karaktere sahip olacaktır. O yeryüzünde üstün olacaktır ve pek çok bölüm bu yersel görkemden söz eder. Tarlada bağlanan demetler ile ilgili düş, Yusuf’un babası, annesi ve kardeşlerinin Yusuf’un önünde eğileceklerini anlatıyordu; bu düş, Mesih’in tüm yeryüzünde kullanacağı harika üstünlükten söz ediyordu. Ama yine de bu ilk düş Mesih’in üstünlüğünü ortaya koymak konusunda yetersizdir, çünkü O, yalnızca yeryüzüne egemen olmak için değil, tüm gök ve yer üzerinde evrensel üstünlüğe sahip olmak için belirlenmiştir. Baba, iyi amacı uyarınca, bize sır olan isteğini açıklar; zaman dolunca gerçekleştireceği bu tasarısına göre,, yerdeki ve gökteki her şeyi Mesih’te birleştirecektir” (Efesliler 1:9,10). Ve bu ikinci düş, göksel varlıkları – Yusuf’un önünde saygı ile eğilen güneş, ay ve on bir yıldız - temsil etmek aracılığı ile bu göksel üstünlükten söz eder. Böylelikle iki düş, Mesih’in yerdeki ve gökteki, yaratılmış olan evrenin en uzak köşelerine kadar, var olan her şey üzerindeki egemenliğini ortaya koyar

ÇEKTİĞİ ACILAR

Böylece Tanrının ruhunun Mesih’i yüceltmekten ne kadar çok zevk aldığını görüyoruz; acılar çekilerek geçilen yol üstünlüğe ulaştırır; Yusuf’un öyküsünde işlenen öyküde öncelikli düşünce budur. Çekilen acılar, ortaya karakterin lütuflarını ve mükemmelliklerini çıkartırlar, aynı zamanda O’nun halkından olanların hainliğinden ve dünyanın kötülük ve kayıtsızlığından söz ederler.

NEFRET EDİLDİ

Eğer Yusuf babası tarafından özel bir şekilde sevildi ise ve Tanrının tasarıları uyarınca üstünlük konumu için belirlendi ise, o zaman kardeşlerinin nefreti ile de yüzleşmesi gerekecekti. Eğer Yusuf’un öyküsü, Mesih’in insanların ellerinde katlanmak zorunda kalacağı daha büyük nefreti ortaya koyan bir örnek ise, koşullarının her şekilde böyle olması gerekir. Tanrının evrensel egemenliğin başına geçirmek için belirlediği Kişi, ancak her doğal yürek tarafından nefret edilen kişi olabilir. Doğal yürek, Mesih’e neden böylesine büyük bir nefret duyar? O’nda kendisinden nefret etmek için herhangi bir neden mevcut mu idi? Kesinlikle mevcut değildi, çünkü Mesih asla zalim, vahşi, tutku sahibi, açgözlü, gururlu ya da kibirli, kaba ve bencil değildi. Bu sayılan özellikler diğer kişilerin nefret etmesine neden olan özelliklerdir. O’nda var olan özelliklerin hepsi sevgiyi ortaya koyan özellikler idi. Diğerleri her yanı dolaşarak kötülük yapar iken, O “her yanı dolaşarak iyilik yapıyordu” (Elçilerin İşleri 10:38). İnsanın ağzı lanet ve acılık ile dolu olabilir, ama insan en azından “O’nun ağzından çıkan lütufkar sözlere hayran kalıyordu” (Luka 4:22), ve O’nu yakalamak için giden görevliler, geri döndükleri zaman şöyle dediler: “Hiç kimse hiç bir zaman bu adamın konuştuğu gibi konuşmamıştır” (Yuhanna 7:46).

KÖTÜ OLDUKLARI İÇİN NEFRET ETTİLER

Ama yine de O’nun tüm bu sevgi eylemlerine ve lütufkar sözlerine rağmen, iyiliğine kötülük ve sevgisine nefret ile karşılık verdiler (Mezmur 109:5). “Hiç bir neden yok iken benden nefret ettiler” derken söylediklerinde haklı idi. Ne yazık! Nefret etmek için çok neden olabilir, ama O’nda nefret etmek için hiç bir neden yoktu. İnsandaki hiç bir neden Mesih’in sevgisini ortaya çıkartmaz ve Mesih’te insanın nefretini uyandıracak hiç bir neden yoktur. Ama neden insanın kötü yüreği yaşamının tamamını insana sevgi göstermek için geçiren Kişi’den nefret eder? Yusuf’un öyküsü bu sorunun karşılığını versin. Yusuf’un kardeşleri ondan neden nefret ettiler? Yusuf, onların arasında hizmet eden bir kişi olarak bulunmuyor mu idi? Evet, Yusuf hizmet eden bir kişi idi, ama onlar kötü idiler ve nefretlerini ortaya çıkarttılar. Benzer bir neden ile hatta daha derin bir ölçüde dünya da Mesih’ten nefret etti, Mesih bu nedenle şu sözleri söyledi: “Dünya benden nefret ediyor, çünkü yaptıklarının kötü olduğuna tanıklık ediyorum” (Yuhanna 7:7).

KISKANDIKLARI İÇİN NEFRET ETTİLER

Yusuf’un kardeşlerinin nefret etmeleri için başka nedenleri vardı. “Yusuf’un kardeşleri, babalarının onu kendilerinden çok sevdiğini görünce, ondan nefret ettiler. Yusuf’a tatlı söz söylemez oldular.” Ve aynı şekilde Mesih Babası ile birlikte sahip olduğu eşsiz konumundan söz ettiği için O’ndan nefret ettiler. Mesih şöyle der: “Babam hala çalışmaktadır, ben de çalışıyorum” (Yuhanna 5:17). Yahudiler bu sözleri duyar duymaz nefrete kapıldılar ve “O’nu öldürmek için daha çok gayret sarf ettiler ve Rab şöyle dedi: “Baba Oğulu sever ve yaptıklarının hepsini O’na gösterir.” İnsanlar, Tanrının Sevgilisinden nefrete ederler.

GÖRDÜĞÜ DÜŞLER NEDENİ İLE NEFRET EDİLDİ

Ayrıca, Yusuf’un gelecekteki üstün konumundan söz eden düşler, kardeşlerinin kıskançlıkları ve nefretleri için yeni bir neden teşkil ettiler. Yusuf, kardeşlerinin kötülüklerine karşı tanıklık etti, şimdi ise gelecekte sahip olduğu görkem ile ilgili onlara yeni bir tanıklıkta bulundu. Onlar ne üstünlüğe ne de görkeme sahip olacaklardı. Rab dünyanın kötülüğüne karşı ve gelecekteki görkemleri ile ilgili tanıklık ettiği zaman, dünyanın nefretini Kendi üzerine çekmiş oldu. Rab, Yeruşalim’in önderlerinin yaptıkları toplantı sırasında gelecekteki Görkemlerinden söz etti: “Ne var ki, bundan böyle İnsanoğlu, kudretli Tanrının sağında oturacaktır.” Rabbin bu sözleri üzerine, kahinler ve din görevlileri bir araya gelerek Tanrı Oğlunun yüzüne tükürmek için ani bir öfke ve nefret ile doldular.

SÖZLERİ NEDENİ İLE NEFRET EDİLDİ

Son olarak, Yusuf’un kardeşleri ondan söylediği sözlerden dolayı nefret ettiler. Ayette şunu okuruz:”Yusuf gördüğü düşü anlatınca, kardeşleri ondan daha çok nefret ettiler.” Aynı durum Rab için de geçerli oldu. İnsanlar O’nun hiç bir insanın söylemediği sözleri söylediğini duydukları zaman, bazıları O’na inandı, bazıları ise, “O’nda cin var, O bir delidir; O’nu neden dinleyelim?” dediler. O’na duyulan nefretin gizlenmesi mümkün değildi. Mesih hala insanların gayret etmelerine rağmen yine de gizleyemedikleri bir nefrete nesne teşkil etmektedir. Adı sürekli taciz edilir, Kişiliği sürekli inkar edilir ve İşi reddedilir, din maskesi altında gizlenerek O’na saldırılır. O’nun adını ikrar eden kardeşleri bile O’ndan saygıyla söz etmezler. Ama şu noktayı hiç bir zaman unutmayalım: “O’na karşı konuşan tanrısaymaz günahkarların tüm kötü sözlerinin ardında yatan gerçek, tanrısaymaz bu kişilerin işledikleri kötülüklerden dolayıdır.” Yusuf’un kardeşlerinin kötü yaşamlarının ve ağızlarından çıkan kötü sözlerin ardında yatan gerçek, yüreklerinde duydukları nefret idi. Aynı şey bu gün için de geçerlidir, “Tanrı yoluna aykırı, tanrısızca yapılan tüm işler ve tanrısız günahkarların kendisine karşı ağır sözler söylemelerine neden olurlar” (Yahuda 15).

Ama hangi insan dili,
Senin hizmetinin yolunu,
Kötülükten uzak adımlarını
Bize hizmet etmek için duyduğun
Sabırlı sevgiyi anlatabilir?
Günahın ve tüm çürümüşlüğün ortasında,
Nefretin kaynadığı yerde,
Senin gerçek mükemmelliğinin yolu,
Her yanı saran bir ışıktı.
Alay, hakaret ve küfür edildiği zaman,
Senin sabırlı lütfun sarsılmadı;
Yüreğin, insan kötülüğüne
Kötülük ile karşılık vermedi;
Senin mükemmel iyiliğin
Tanrısal bereket ile yükseldi;
Üzüntü ile baskı yapılan yoksul yürekler,
Sende sonsuz huzur buldu.
Bu zavallı kötü dünyada
Sevgi sana yas tutturdu,
Sefil insan, Seni alçaltan lütfu küçümsedi.
Ama yine de sevginin tatlı kokusu senin her işinde ortaya çıktı;
Ve ihtiyaç içinde olan her cana
Tanrının sevgi dolu iyiliğini gösterdi.
— J. N. Darby.