Neşide 2
Aşkın Uyanması
Neşide 2.8-3:5
Gelin (8,9)
2:8 | İşte! Sevgilimin sesi! Dağların üzerinden sekerek, Tepelerin üzerinden sıçrayarak geliyor. |
İlk neşide sofrasında oturan Kral’dan söz eder: ikinci neşidede Kral’ın huzurundaki sevginin sevinci geride kalır ve neşide kafesli pencereleri olan evinde dinlenen gelinden söz ederek başlar. Gelin güvey’in yokluğunda ülkesindeki kendi evine dönmüştür; bir gün, Mesih’in yokluğunda Petrus’un söylediği gibi:”Ben balık tutmaya gidiyorum.” Bir zamanlar Mesih’i izlemek için terk etmiş olduğu koşullara geri dönmüştür. Diğerleri onu izlerler, ama bu davranışları “o gece tek bir balık bile tutamayışları” ile sonuçlanır. Gelin, geldiğini söyleyen sevgilisinin sesini işitince uyanır ve canlanarak harekete geçer. Sonra, uzakta dağların arkasından gelerek yaklaşmakta olan Güvey’in sesi duyulur: kısa bir süre sonra evin duvarının arkasına gelir ve ayakta bekler, sonra kafesli pencerelerin ardındaki geline Kendisini gösterir.
Tanrı halkının tarihinde büyük bir sevinç ve bereket zamanından sonra genellikle ruhsal bir uyuşukluk zamanı ortaya çıkar. Kral’ın ziyafet evinin yerini ikinci neşidede gelinin kafesli pencereleri olan evi alır. Kral’ın sofrasındaki beraberliği evinde tek başına oturan gelinin özlemleri izler.
Kilisenin ilk tazeliği ne kadar da çabuk uçup gitmiştir. “İman eden topluluk tek bir yürek ve tek bir can” iken, kutsallar “büyük güç” ve “büyük lütuf” ile hareket ederken; “evlerde bir araya gelip uyum içinde ekmek bölerken” ve “sevinç ile ve tek bir yürek ile yiyeceklerini paylaşırlarken”, başka bir deyiş ile sofrasında oturan Kral ile ziyafet evinde bulunurlarken sahip oldukları bu ilk tazelik daha sonra geçip gitti. Herkes İsa Mesih’in değerleri yerine kendi çıkarlarını düşündü ve itiraf etmemiz gerekir ki, o ruhsal gece kutsalların üzerine indi ve herkes aldığı çağrının anlamını yitirdi ve dünyanın düzlüklerindeki kendi evlerine yerleştiler.
Ve bir bütün olarak kilise için gerçek olan ne yazık ki bireyin kendisi için de geçerlidir. İlk sevginin tazeliğinden sonra tövbe etmiş yeni imanlıların genellikle düşük bir ruhsal seviyeye indiklerini görürüz. Rabbe yapılan hizmet, dışarıdan yerine getiriliyor gibi görünse bile tüm hizmetin gerçek motifi olan Mesih’in zorlayıcı sevgisi eksik kalır.
Bu ikinci neşidede resmedilen koşullar bunlardır. Ama ayrıca, sevginin bu koşulu nasıl karşılayacağını anlarız; Kral’ın, gelinin yüreğindeki ilk taze ve sıcak sevgiyi nasıl yeniden uyandırdığını anlarız. Ve burada canlarımız için ciddiye almamız gereken çok anlamlı ve zengin bir ders mevcuttur.
Gelinin sevgisi önce, Güvey’in sesini duyduğu zaman yeniden canlanır. Uykulu bir halde olsa bile sevgilisinin sesini hemen tanır. Aynı şeyi Rabbin koyunları da yapar: koyunlar O’ndan uzaklaşabilirler, ama “O’un sesini her zaman tanıdıkları” kesindir. (Yuhanna 10:4). Petrus ve onun gibi davranan diğerleri yoksul balıkçılık yaşamlarına geri dönebilirler; ama Rabbin kendilerini ziyaret edişi ile tekrar çağrıldıkları zaman, “O’nun Rab olduğunun” hemen farkına varırlar.
O’nun sesi geldiğini ilan eder. Duyguları, O’nun geldiğine ilişkin haberler kadar harekete geçirecek olan başka ne olabilir ki? Ülkesinden uzaklarda bulunan kocasının sonunda evine döndüğü haberini alan bir kadının duygularını böyle bir haberden başka hangi haber harekete geçirebilir ki? İsrail’in tanrısayar bakiyesinin duygularını “Kral’ın geldiğine” dair görkemli haber kadar heyecanlandıracak bir başka haber olabilir mi? “Ey Siyon kızı, sevinç ile coş! Sevinç çığlıkları at, ey Yeruşalim kızı! İşte Kralın! Geliyor!” (Zekeriya 9:9) Aynı şekilde Mesih’i bekleyen kilisenin duyguları da O’nun gelişi ile ilgili gerçek aracılığı ile harekete geçer. Vahiy kitabındaki tüm görkemli açıklamalar, ileri gelenler ve melekler, gelecekteki görkemler ve sonsuz bereketler ile ilgili önemli olaylar vecit halindeki dikkat ile ve sükunet içersinde işitilir; ama diğer tüm sesler sustuğu zaman, İsa’nın Kendisinin şu sözlerini işitiriz: “Evet, tez geliyorum,” işte o zaman kilisenin duyguları uyanır ve O’na, “Gel, Rab İsa!” diye karşılık verilir.
2:8 | İşte sevgilimin sesi! Dağların üzerinden sekerek, Tepelerin üzerinden sıçrayarak geliyor. |
2:9 | Sevgilim ceylana benzer, sanki bir geyik yavrusu. |
Bir ceylan ya da geyik yavrusunun enerjisi ile dağların ve tepelerin üzerinde bir kayadan diğerine sıçrar; gelinine kavuşmak isteyen Kral’ın arzusu böylesine ciddi ve gayretlidir, her türlü engelin üzerinden gelir. Gelin uyuyabilir, ama Kral için aynı şey söylenemez. İsrail uyuyabilir, ama “İsrail’i koruyan ne uyur ne de uyuklar.” Rab, kilisesine dört kez aynı şeyi söyler, “İşte tez geliyorum.” Ve bu “tez” sözcüğü Kuzu’nun düğünü gerçekleşeceği zaman, Rabbin o gün için duyduğu gayretli arzuyu ifade etmektedir.
2:9 | Bakın, duvarımızın ardında duruyor, Pencerelerden bakıyor, Kafeslerden seyrediyor. |
Kral sadece seslenmek ile gelinin duygularını harekete geçirmek ile kalmaz, ama aynı zamanda evin duvarının ardında sabırla bekler de.. ve sonra kişiliğinin güzelliği ile kafesli pencerelerden bakan geline görünür. Mesih de Emmaus yolunda yürüyen hayal kırıklığına uğramış iki kutsala da Kendisini aynı şekilde göstermemiş miydi? Yolda onlar ile birlikte yürüdü ve önce onlarla konuşarak yüreklerini hızla çarptırdı. Daha sonra onların evlerinin
kapı eşiğinde yoluna devam etmek isteyen biri gibi durdu ve sonunda bir anda kafesli pencerelerin önünden ayrıldığı gibi onların yanlarından ayrılıverdi. Ve bu gün de sevdiği halkına aynı şekilde davranır. Canlarımızın gizliliği içinde sevgi ile fısıldayan sesi ile uyumakta olan duygularımızı uyandırır. Ve genellikle, harika sabrı ile kapılarımızda bekler. Bize Kendisini göstermek ve harika özellikleri ile yüreklerimizi Kendisine çekmeyi arzu eder.
Güvey (10-15)
2:10 | Sevgilim bana şöyle dedi: “Kalk gel, aşkım, güzelim.” |
Gelin şimdiye kadar sevgilisinin sadece sesini duyabilmiştir. Ama şimdi onun ağzından çıkan sözleri işitir ve sevgilisinin sözlerini sevinç ile tekrar eder. Kral artık gelininden uzakta olmayacaktır. Onu sona eren karanlık kış günlerinden şarkı mevsimi olan ilkbahara çağıracaktır. Kral’ın ilk sözü, gelinin içinde bulunduğu koşullardan uyanması içindir:” Kalk!” İkinci sözü, gelininin Kendi gözünde ne kadar değerli olduğunu ilan etmektir: “aşkım, güzelim.” Ve gelin son olarak şu net ve kesin çağrıyı işitir: “kalk gel!” bu sözleri ile yüreğindeki özlemi ifade etmektedir.
Rab, halkına bu gün de aynı şekilde seslenmekte değil midir? O’nun bize,”kalk” diyen sesini işitemez miyiz? O, bize üstün gelen ve bizi yeryüzüne bağlayan ruhsal hareketsizlikten kurtarmak ister. Bize şunları söylemez mi? “Kalkın ve harekete geçin: çünkü sizin bzamanı geldi: çünkü şimdi kurtuluşunuz inandığınızdan daha yakındır.”
Ama tüm bunların yanı sıra Rab bize O’nun gözünde ne kadar değerli olduğumuzu hatırlatır: bize kiliseyi ne kadar çok sevdiğini ve Kendisini kilise uğruna nasıl feda ettiğini bildirir;
Amacı kiliseyi Söz aracılığı ile suyla yıkayarak kutsal kılmak ve temizlemektir, öyle ki kiliseyi Kendisine görkemli bir kilise olarak sunabilsin. Bizim soğukluğumuza ve O’ndan uzaklaşmamıza rağmen, O’nun gelinine hala “aşkım, güzelim” diye seslenmesi ve yüreklerimizdeki en derin duyguları harekete geçirmesi gerekmez mi?
Ayrıca bunun yanı sıra O’nun bizi bu zavallı dünyadan uzaklaşmaya çağırdığını duymuyor muyuz? Şöyle diyor: “siz bu dünyadan değilsiniz, ben sizi bu dünyadan uzaklaşmaya çağırdım.” Ve çok yakında, bizimle havada buluşmak için “kalk,gel” diyecek olan sesini işitmeyecek miyiz?
2:11 | Bak, kış geçti, Yağmurların ardı kesildi; |
2:12 | Çiçekler açtı, Şarkı mevsimi geldi. Kumrular ötüşmeye başladı beldemizde. |
2:13 | İncir ağacı ilk meyvesini verdi. Yeşeren asmalar mis gibi kokular saçmakta, Kalk, gel aşkım, güzelim. |
Kral gelini yalnızca düzlüklerdeki evinden çağırmamaktadır, ama aynı zamanda ona bereketin yeni dünyasını da açıklamaktadır. Bu yeni dünyaya fırtına ya da kış asla giremez. Görünen her şey güzeldir, işitilen her şey tatlıdır ve tadılan her şey hoştur. Çiçeklerin ve şarkıların ülkesidir, yeşil incirlerin ve taze şarabın diyarıdır. Bu sahnenin bereketliliğinin tamamlanması için eksik olan tek şey, gelinin varlığıdır ve Kral bu yüzden sözlerine şu çağrı ile son verir:”Kalk gel, aşkım, güzelim!”
Rab, dünyadan ayrılmasından önceki o son üzücü gecede üzgün öğrencilerini çevresine topladı, onlara bir başka dünyanın varlığını açıklayarak sıkıntılı yüreklerine teselli verdi; bu dünyanın karanlık kış gecesinin ötesinde bulunan bir yerde onlara yer hazırlamak için gidiyordu. Başlarımızın üzerinde kopan fırtına O’nun başının üzerinde patlamak üzere idi. O, karanlığın ve yargının ötesine bakabildi ve imanın göz ile görünür hale dönüşeceği yeni yeri görebilmemiz için gözlerimizi açtı. O yeni yerde çiçekler açar, gözyaşları geçmişte kalır ve şarkı mevsimi gelir; kumruların ötüşleri duyulur ve kutsallar Kuzu’nun yeni yücelik şarkısını birlikte söylerler. Orada gerçekten cennet meyvesi ile besleneceğiz ve yeni şaraptan içeceğiz. Ve bu yerin bereketliliğini tamamlamak için eksik olan tek şey Kuzu’nun eşi olan gelinin varlığıdır. Bekleme zamanı uzun sürmüştür – Mesih’in sabrı – ama O, gitmeden önce şöyle dedi: “geri döneceğim ve sizi kendime alacağım,” ve yakında, çok yakında kış mevsimi sona erecek, bekleme dönemi bitecek ve O gelinini almak için geri dönecek ve bize seslenecek: “Kalk, gel, aşkım, güzelim!” Bizler ilerde bizi bekleyen böyle güzel bir olay olduğu için şöyle bir şarkı söyleyebiliriz –
“Ben fırtınaların ötesine,
Gözyaşları vadisinin çok uzağına,
Taşan sellerin,
Değişen yılların,
Çok ötesine gidiyorum.
Bu daha iyi ülkeye iman aracılığı ile çok önceden sahibim.
Yücelik önümde parlıyor,
Çünkü bu dünya benim yerim değil.
2:14 | Kaya kovuklarında Uçurum kenarlarında gizlenen güvercinim. |
Kral, geline, bir güneş ışığı ve şarkılar ülkesinden söz etmiştir. Kış mevsimi sona erdiği ve yağmurların ardı kesildiği zaman, bu ülke ortaya çıkacaktır. Ama gelin şimdilik hala kış ve fırtına ülkesindedir. Ama onu almak için gelecek Olan, aynı zamanda onu Koruyan’dır. Kral gelinini kaya kovuklarında, uçurum kenarlarında gizlenen bir güvercine benzetir. Bu gün de aynı şekilde Rabbini bekleyen halkı, düşmanlar ile mücadele etmek ve fırtınalar ile yüzleşmek zorundadır; ama lütuf fırtınadan korunmak için bir sığınak tedarik etmiştir. Bu konuda bir ayet okuyalım: “İşte kral doğruluk ile krallık yapacak, önderler adalet ile yönetecek. Her biri rüzgara karşı bir sığınak, fırtınaya karşı bir barınak, çölde akarsu, çorak yerde gölge salan büyük bir kaya gibi olacak.” (Yeşaya 32:1,2) Bu Kaya’nın kovuğunda – delinmiş böğrü ile İnsanoğlu Mesih İsa – Rabbin, ürkek bir güvercine benzetilebilen halkı fırtınadan korunmaktadır. O zaman şöyle bir şarkı söyleyebiliriz –
“Ey Tanrı Kuzusu, bizi
Delinmiş böğrüne yakın tut,
Öyle ki, orada güvenlik ve
Esenlik içinde kalabilelim.”
2:14 | Boyunu bosunu göster bana, sesini duyur; Çünkü sesin tatlı, boyun bosun güzeldir. |
Kral, gelinin evinin kafesli pencereleri aracılığı ile geline Kendisini açıklamış ve onunla konuşmuştu; ama bu Kral’ın yüreğini tatmin etmedi. Kral, gelinin sesini duymayı ve yüzünü görmeyi arzu ediyordu. Gelinin sesi Kral’ın kulağına çok tatlı geliyordu ve gelin Kral’ın gözünde çok güzeldi. Rabbin, halkına, Kendi yüceliklerini açıklamaya ve onlar ile sohbet etmeye razı olmadığını mı söylemeliyiz? Kral, halkının Kendisine üzerlerine koyduğu Kendi mükemmel güzelliği aracılığı ile lekesiz ve kusursuz olarak tam yücelik içinde sunulacağı günü özlem ile bekliyor. Ve hepsinin bir arada şu sözleri söylediğini işitmeyi özlüyor.”Kurtarış, tahtta oturan Tanrımız’a ve Kuzu’ya özgüdür! Övgü, yücelik, bilgelik, şükran, saygı, güç, kudret sonsuzluklara dek Tanrımız’ın olsun.”
2:15 | Yakalayın tilkileri bizim için, Bağları bozan küçük tilkileri; Çünkü bağlarımız yeşerdi. |
Kral, gelininin yüzünü görmek ve sesini işitmek için duyduğu özlemi ifade etmiştir; yeşeren bağları bozan küçük tilkiler gibi kötülüğün sinsi ve gizlenen doğası, gelinin, Kral’ın yüreğine tazelenmiş bir şekilde teslim olmasını engellemek için iş başında olabilir.
Mesih, halkı ile birlikte olmayı özler. Onlarla yemek yemeyi ve onların da Kendisi ile yemek yemesini arzu eder. “Gerekli olan tek şeyi” yapmalarını, O’nun ayaklarının dibinde oturup O’nunla paydaşlık etmelerini ister. O’na yoğun bir şekilde hizmet etmemizden vazgeçebilir, ama O’nunla paydaşlığımızdan yoksun kalmak istemez. Meryem bu hoş meyveyi Rabbe sundu, ama Marta sunmadı. O anda bir tilki Marta’yı meyvesiz hale getirdi. Biz de bu konuda pek çok durumda Marta’ya benzeriz. Bir tilkiye, küçük bir tilkiye biz farkında olmadan yüreklerimizin gizliliğinde saklanması için izin veririz. Gurur, açgözlülük, şehvet, kaba ve acı düşünceler, şikayet etmek ve sızlanmak, öfkelenmek ve sabırsızlık kıskançlık ve imrenme ya da boşluk ya da sebatsızlık yargılanmadıkları takdirde paydaşlık engellenir ve yaşam meyvesiz hale gelir. Bu tür tilkilere karşı çok keskin bir uyanıklık ile karşı koymamız gerekir ve eğer ortaya çıkarlar ise, o zaman çok acımasız bir tutum ile onları kovmamız gerekir.
Gelin (16-3:5)
2:16 | Sevgilim benimdir, ben de onun. |
Kral gelinini kısa bir süre için ziyaret etti ve sonra gitti; ama bu kısa görüşme sırasında gelinin duygularını harekete geçirdi. İlerdeki bir günde – diriliş günü – Rab bir başka kısa görüşme sırasında “ağırlaşmış yürekleri” ateşli yürekler haline dönüştürebildi. Kral Kendisini geline, kafesli pencereler aracılığı ile açıkladı: onun kulağına güneş ışığı ve çiçeklerin, huzurun ve şarkının, sevincin ve bolluğun ülkesini fısıldadı: onu kalkıp bu mutlu ülkeye gelmesi için çağırdı. Kral, gelinin yüzünü görmek ve sesini işitmek için yüreğinin özlemlerini ortaya koymuştu ve gelin bu harika açıklamaları dinlerken yüreği harekete geçti ve aşkı canlandı; sevgisinin ve bağlılığının farkına vararak şöyle haykırdı: “sevgilim benimdir, ben de onun.” Kral, gelinin yüreğinin içine çektiği obje haline gelir ve bu şekilde gelin, onun için de bir obje olduğunun farkına varır. Mesih bu gün de Kendisine ait olanlar ile aynı şekilde ilgilenir. Kendisini bize açıklar; yüreğindeki bizim ile ilgili tüm amaçlarını bize açıklar; bize bizimle yüz yüze gelmeyi ne kadar çok özlediğini anlatır. Yeni bir şarkı söylediğimiz zaman, seslerimizi işitmekten ne kadar hoşnut olduğunu bildirir. Ve böylece yolda, bizimle konuşur iken bir kez daha ağırlaşmış yüreklerimizi ateşler ve bize, O’nun bizim, bizim de O’nun olduğumuz konusunda derin bir farkındalık verir. Ve böylelikle çıplak bir gerçeğin aracılığı ile değil, Sevgisinin tecrübe edilmiş farkındalığı aracılığı ile yüreklerimize, hepimizin büyük bir zevk ile kabul ettiği şu sözleri söyler: “Sevgilim benimdir, ben de onun.”
2:16 | Sevgilim zambaklar arasında gezinip durur. |
2:17 | Gün serinleyip gölgeler uzayana dek. |
Kral, gelini daha önce de zambağa benzetmiştir ve ona yüreğinin tüm düşüncelerini açıklamıştır. Kral, yemeğinin ve zevkinin gelin olduğunu, gelinin kendisine fark ettirmiştir. Var olmadığı gece sırasında ve evlilik günü gelinceye kadar “gelini zambaklar arasında” besler. Mesih’in bulunmadığı gece sırasında Mesih’in yüreğinde sevdiği halkını kurtarma hizmetinden başka bir şey var mıdır? Şu sözler halen gerçektir: “Zambaklar arasında gezinip durur, gün serinleyip gölgeler uzayana dek.” Bizim O’nun yüceliğinin bulunduğu yerde bulunmamızı gerçekten ister; bunu ettiği duada da belirtir, “Baba, bana verdiklerinin de bulunduğum yerde benimle birlikte olmalarını istiyorum”, ama, gölgelerin var olduğu zaman sırasında Kendisine ait olanların yanına gelmekten hoşlanır ve bu duygusunu şu tatlı sözler ile ifade eder: “sizi öksüz bırakmayacağım, size geri döneceğim.” Eski bir imanlının söylediği şu sözler ne kadar gerçek payı içerirler:” İmanlı kederli bir yaşama ve zengin bir mirasa sahip olan kişidir, çünkü Mesih henüz geri dönmemiş olsa da bir gün geri dönecektir.”
2:17 | Dön sevgilim, engebeli dağlar üzerinde Bir ceylan gibi, bir geyik yavrusu gibi ol. |
Gelin, Kral’ın kendisini tekrar ziyaret etmesi için yüreğinde duyduğu özlemi ifade eder; onun engebeli dağları aşıp gelen bir ceylan ya da geyik yavrusu gibi olmasını ister. Aynı şekilde biz de bu karanlık dünyadan geçerken, Rabbin her fırsatta halkının arasına gelmesini isteriz.
3:1 | Gece boyunca yatağımda Sevgilimi aradım, Aradım, ama bulamadım. |
Kral’ın gelini gece ziyaret etmesi gelinin duygularını harekete geçirdi. Ancak bu yalnızca bir ziyaret idi; Kral Kendisini kafesli pencerelerin arkasından açıkladı; gelinine diğer daha parlak dünyanın görünümünü – bir güneş ışığı ve şarkı dünyası – anlattı; gelinden kalkmasını ve dağların ve tepelerin ötesindeki o daha iyi ülkeye gelmesini istedi, onu o ülkeye çağırdı. Ve sonra onun duygularını harekete geçirdiği için kendi yerine geri çekildi ve gelin gecenin içinde bırakıldı. Gün hakkındaki haberi işitti ve şafağın sökmesini dört göz ile beklemeye başladı, ama hala gecenin içinde idi. Günü getirecek olan, Kral’ın varlığıdır, geceyi yapan Kral’ın yokluğudur. Bu nedenle bizler de İsa’nın varlığının günümüzü sağladığını söyleyebiliriz. Aynı şekilde gecemize neden olan da O’nun yokluğudur. Ama eğer gelin gecenin içinde bırakıldı ise, sevgilisine duyduğu derin yürek özlemi ile bırakılmıştır. Gelin uykulu halinden uyanmıştır. Sevgi harekete geçmiştir ve şimdi gelin canının sevgilisinden “sevgilim” diye söz ederek konuşmaktan zevk alır. Bu ifadeyi tam dört kez kullanır: “aşkım.”
Ancak uyandırılmış sevgi objesinden hoşnut değildir. Sevgi onu sevgilisinin ardına düşen biri yapar. Aslında gelini aramaya çıkan, Güvey’dir, ama sonunda gelin onun ardına düşmüştür. Taş yürekli bir günahkar nasıl ise, uyuyan bir imanlı da aynıdır. Önce Mesih’in aramaya çıkması gerekir. Önce arayan bir Kurtarıcı olmasa idi, arayan bir günahkar olmazdı. Eğer İnsanoğlu kaybolmuş olanları aramak ve kurtarmak için önce gelmemiş olsa idi, “İsa’yı görmek için uğraşan” zavallı vergi memuru hakkında hiç bir zaman bilgimiz olması gerekmeyecekti. Eğer “İsa’nın Kendisi” üzgün bir şekilde Emmaus yolunda yürümekte olan kutsallara yaklaşmamış olsa idi, bu iki kişi o gece, Kendisine ait olanların ortasında bulunan “İsa’nın Kendisini” bulmak için Yeruşalim’e dönmeyeceklerdi.
Ayrıca, gelin tarafından arananın Güvey’in kendisi olduğuna da dikkatinizi çekmek isteriz. Gelinin aradığı gecenin sona ermesi, şarkı mevsimi ya da şarkı ülkesi değildir; aradığı kişi görmeyi özlediği sevgilisidir. Gelinin gözünde sevgilisi, en güzel ülkeden daha güzeldir ve sevgilisinin sunacağı tüm bereketlerden daha iyidir. Sevgi duyguları uyandığı zaman, Hıristiyan’ın yüreğini tatmin edebilecek tek kişi Mesih’tir. Yuvasını özleyen kutsallar olarak artık göz yaşlarının silineceğini ve bir daha akmayacaklarını, son üzüntünün biteceğini ve son düşmanın yenileceğini düşündüğümüz zaman, rahatlık duyarız, ama aşk hastası olan kutsallar olarak istediğimiz, “Mesih’in Kendisi” dir. Rab, lütuf aracılığı ile kurtulan ölmekte olan hayduda yalnızca şunları söyledi: “Bu gün cennette olacaksın,” ama şöyle söyledi: “Bu gün Benimle birlikte cennette olacaksın.” Surları yeşimden yapılmış, cam duruluğundaki saf altından kentin on iki kapısı on iki inci idi ve ana yolu cam saydamlığında saf altından idi, ama göksel kent içinde Mesih olmadığı takdirde cennet olmayacaktı. Cennette “şarkılar ve sonsuz sevinç” belki olabilirdi, ama şarkının konusu ve sevincin kaynağı Mesih’in Kendisidir. “Kuzu, cennetin çırasıdır.”
Ama Güveyinin peşinde olan bu gelin, bize daha fazla bilgi verecektir. Sevgi uyandırılmıştır; sevgi, gelini Güvey’in ardına düşürmüştür, ama gelin aradığı kişiye hemen kavuşmaz. Ama Güvey’i aramış olmasına rağmen, birden fazla kez şunu itiraf etmesi gerekir, “Aradım, ama bulamadım.” Neden böyle olmuştur? Gelin doğru kişinin peşinde değil midir? Evet, doğru kişinin peşindedir, ama başlangıçta güveyi yanlış bir şekilde arar. Gelin şöyle der: “yatağımda sevgilimi aradım.” Evet, gelin onu aramıştır, ama onu ararken aynı zamanda kendi rahatını da düşünmüştür. Başlangıçta, sevgilisini ararken rahatından vazgeçmeye hazır değildir. Kaçımız, benliği bir kenara bırakarak Mesih’e sahip olmak ister? Bizi Mesih’in ardına düşürecek olan Mesih’in zorlayan sevgisidir. Ama rahatlığımıza olan bağlılığımız buna engel olur. O’nu olduğumuz yerde, yatağımızda ararız ve bu yüzden bulamayız. Bu konudan söz eden şu sözü unuturuz: “Ardımdan gelmek isteyen kendini inkar etsin, çarmıhını yüklenip beni izlesin.”
3:2 | Kalkıp kenti dolaşayım, Sokaklarda, meydanlarda sevgilimi arayayım. Aradım, ama bulamadım. |
Sevginin gücü geline hakim olur ve şöyle der: “Kalkıp kenti dolaşayım.” Rahatlığına olan bağlılığından vazgeçmiştir, ama bu da güveyi bulmasını sağlamayacaktır. Önce, sevgilisini yanlış bir şekilde aramıştı, şimdi ise onu yanlış bir yerde arar. Sevgilisini kentin sokaklarında ve meydanlarında bulması mümkün değildir; sevgilisi zambaklar arasında sürü otlatmaktadır. Ve bizler de bu tuzağın aynısına düşebiliriz. Mesih’e sahip olmak isteriz, ama Mesih’i bu dünyanın geniş caddelerinde aramaktan hoşlanırız. Ama Mesih’e sahip olamaz ve benliği esirger isek, ne Mesih’e sahip olabiliriz ne de dünyayı elimizde tutabiliriz. Eğer çarmıh Mesih’in uğrumuza ölecek kadar bize duyduğu büyük sevgiye tanıklık ediyor ise, aynı zamanda dünyanın Mesih’e olan ölmez nefretini de ifade etmektedir. Dünya tarafından dışarı atıldı, İsa, “kent kapısının dışında acı çekti”. Öyleyse biz de, eğer Mesih’i bulacak isek, O’nun uğradığı aşağılanmaya katlanarak ordugahtan dışarı çıkıp yanına gitmemiz gerekir.”
3:3 | Kenti dolaşan bekçiler buldu beni: — “Sevgilimi gördünüz mü?” diye sordum. |
Gelin sevgilisini ararken üçüncü kez yanılgıya düşer. Güveyi önce yanlış yerde aramıştır, sonra yanlış yerde aramıştır. Şimdi ise, onu ararken yanlış kişilere müracaat etmektedir. Bekçilerin görevi, idare ve düzen sağlamaktır. Bekçiler adalet sağlayabilirler, ama sevi arayışında yardımcı olamazlar. “Eğer konu hatalı ya da kötü bir uçarılık konusu olsa idi,” bu dünyanın idarecileri bu konu ile ilgilenirlerdi, ama eğer konu “sevgi” ve “İsa” ise, o zaman bu, dünyanın gözünde yalnızca “bir sözcükler ya da isimler meselesidir,” ve dünya “bu tür konular için yetkili olamaz.” Ya da eğer bazen bu tür konular hakkında yargı yürütecek olsalar, yürütecekleri tek yargı Mesih’e zulmetmek olacaktır. Bu nedenle, Hıristiyanlar ilk dönemlerde her ne kadar benliğin gücüne başvurmak gibi bir tuzağa düşmüş olsalar bile, bunun sonucunda bu dünyanın prenslerinin yücelik Rabbini çarmıha germiş olduklarını öğrenmekle yetinmişlerdir. Aynı Beytsayda’da gözleri çok az gören kör adam gibi bizler de insanları sahip oldukları gerçek önemi dikkate almaksızın görmek eğilimindeyiz. “İnsanları yürüyen ağaçlara benzeterek” onlar gibi görüyoruz. Ama Mesih’in sevgisi aynı eski öğrencilere yapmış olduğu gibi bizim de insanları yalnızca “Mesih tarafından kurtarılması gereken kişiler” olarak görmemizi sağlayacaktır.
3:4 | Onlardan ayrılır ayrılmaz Sevgilimi buldum. Tuttum onu, bırakmadım. Annemin evine, Beni doğuran kadının odasına götürünceye dek. |
Tüm engeller ortadan kaldırıldığı zaman – yatak, kentin sokakları,bekçiler- selin kısa bir süre sonra sevgilisini buldu. Ve sevgilisini bulduğu zaman, “onu tuttu ve bırakmadı”. Günümüzde Rabbin halkının en büyük ihtiyacının her engelin üstesinden gelen, canı Mesih’e bağlayan ve O’nun gitmesine izin vermeyen bu aynı sevgi enerjisi olduğunu söyleyebiliriz. Ancak ne yazık ki, içinde bulunulan uyuşukluk ve Mesih’e duyulan sevginin eksikliği konusunda Yeşaya ile birlikte bir kez daha feryat etmemiz gerekir: “Adınla seni çağıran, sana tutunmak için çaba gösteren yok” (Yeşaya 64:7) İsa, yeryüzünde bulunduğu dönemde ağızları ile imanlarını ikrar etmiş olan pek çok izleyicinin “geri döndüklerini ve O’nunla yürümekten vazgeçtiklerini söyledikleri bir zaman yaşandı. Ama onikiler, “O’na tutundular ve gitmesine izin vermediler”. Rab onlara şu soruyu sordu: “Siz de mi beni bırakıp gidiyorsunuz?” Onlar ise şu karşılığı verdiler: “ Rab, kime gidelim? Sonuz yaşamın sözleri sendedir.” Ve bulunduğumuz günlerde O’nun yüce varlığının yokluğunda pek çok kişinin sevgisi soğuduğu, ellerin aşağı düştüğü ve dizlerin zayıflayıp titrediği, pek çok kişinin aynı şekilde geri döndüğü ve artık O’nunla beraber yürümediği zamanlarda, silkinmemiz ve O’na tutunmamız ne kadar gereklidir; yüreklerimizdeki sevgi ile O’na tutunmamız ve gitmesine izin vermememiz gerekir.
İlk neşidenin sonunda Güvey, gelini Kral’ın ziyafet evine götürür, ama bu son bölümde gelin, Güvey’i annesinin evine götürür. Yersel gelin için anne, İsrail ulusunu temsil eder. (Vahiy 12) Tanrı’nın yersel halkı ulus ile bağlantılı olarak Kral’a hak ettiği yeri vermediği sürece berekete dahil olmayacaklardır. Hıristiyanlar için göksel Yeruşalim’in anlamı, hepimizin annesi olmasıdır. Mesih’i tekrar yeryüzüne getirme girişiminde bulunabiliriz – başka bir deyişle, Mesih’in adını ve yetkisini bu dünya ile birleştirmeye çalışabiliriz, ama bu çaba boşuna olacaktır. Mesih bu kentte ve bu dünyanın geniş caddelerinde bulunmaz ve eğer buralarda bulunmaz ise, o zaman O’ndan burada zevk alınamaz. O yalnızca bulunduğu ve ait olduğu göksel yer ile bağlantılı olarak bilinebilir ve O’ndan sadece o göksel yerde zevk alınabilir. Görmüş olduğumuz gibi, eğer O yalnızca “ordugahın dışında “bulunabiliyor ise, “anne evi” bize O’ndan sadece “perdenin iç kısmında” zevk alınabileceğini öğretecektir.
3:5 | Dişi ceylanlar, yabanıl geyikler üstüne Ant içiriyorum size, ey Yeruşalim kızları! Aşkımı ayıltmayasınız, uyandırmayasınız diye, Gönlü hoş olana dek. |
Neşide, aynı ilk neşide de olduğu gibi, Yeruşalim kızlarına ant içirilerek son bulur ve onlara Güvey ve gelinin arasındaki aşkın keyfini rahatsız edip bozmamaları için tembihte bulunulur. Ve aynı ruhta biz de şu şarkıyı söyleyebiliriz –
“Yüreklerimizi al ve onların sonsuza kadar
Sadece sana ait olmasını sağla;
Senin istekli kulların olarak sonsuza kadar
Sevginin mührünü yüreklerimizde taşımamızı sağla.”